gloria

İkizler Sessizlikte Rutin bir aşkta Emredildiğinde Kapalı yerlerde Tatile çıkmadığında Kendisinden çok konuşan birine rastladığında Dinlenilmediğini fark ederse Kilo aldığında Otobüse bindiğinde Aradığını bulamadığında Aynı tıpkı tıpatıp ben Kesinlikle canımı sıkıp suratımı astıracak şeyler bunlar benim : ))))

Hiç boşuna hevesini kaçırma canım, bence eleştirilere takılmamak gerek, belki sen çok seveceksin, sonuçta senin bu kitaptan beklentilerinle eleştiriyi yazan kişinin beklentileri farklı olabilir, çok da sevebilirsin...

Konuşsam dilim yanar, sussam kalbim... Önce duruyorum... Sonra susuyorum... İçimden çıkan lafların etrafı yangın yerine çevireceğini düşününce kilit vuruyorum dilime... Sonra Yan! diyorum içime!... Sadece sen yan! Ve Dayan! diyorum gönlüme!... Herkes mutlu olsun! Sen dayan!... Muhammed Celaleddin-i Rumi

Yok bende de aynı şekilde görünüyor sanırım genel bir durum... Ayrıca daha güzel bir forum için elinizden geleni yapıyorsunuz, katkıda bulunan herkese teşekkür etmek istedim ben de Bu arada explorer dan bakınca sorun yok, firefox dan bakınca böyle görünüyor.

KURTULUŞ SON DURAK Yapım: 2011 - Türkiye Tür: Dram, Romantik Yönetmen: Yusuf Pirhasan Senaryo: Barış Pirhasan, Yusuf Pirhasan Yapımcı: Ayşen Sever Oyuncular: Demet Akbağ, Belçim Erdoğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Asuman Dabak, Damla Sönmez, Nihal Yalçın, Dilara Kurtulmuş, Ayten Soykök, Gizem Güven, Mete Horozoğlu Konusu: Filmin kendi sitesinde filmle ilgili şöyle bir tanım vardı: “Provakatif, fantastik ve pespembe bir kara komedi…” Bu cümleye sonuna kadar katılıyorum, izleyince ne demek istediklerini anlayacaksınız… Ayrıca hiç düşünmeden oturup izleyin, pişman olmayacaksınız. *** Eylem sevgilisi tarafından terk edilir ve Kurtuluş Son Durak’taki bir apartman dairesine taşınır. Aynı apartmanda hayatını yatalak babasına adamış Vartanuş Hanım, bir mafya babasının sevgilisi olan eski şarkıcı Goncagül, her türlü sıkıntıya rağmen hayatı hala pembe gören Füsun, Eşi öldükten sonra evlendiği adamdan sürekli dayak yiyen Gülnur ve annesinin yediği her dayakla hayata karşı biraz daha hırçınlaşan Tülay da yaşamaktadır. Ve bu kadınlar sorunlarıyla yaşamaya o kadar alışmışlardır ki hayatlarında bir sorun olduğunun farkında dahi değillerdir, tıpkı Eylem’e bütün kanlarıyla canlarıyla yardımcı olmaya çalışıncaya kadar…

hani bunu yazarken bir amacımız vardı ya işte bu yazı planladığımız o amaca ulaşamadı öncelikle onu söyleyeyim bir parça amaçta sapma oldu, başka bir hedefe çarptı...

Sabah sabah kafama takıldı, Çeşitli paylaşım sitelerinde bazen şöyle bir cümle okuyorum; Rahman (c.c), 'Ben kırık kalplerdeyim' buyurmadı mı? Bunun bir ayet olduğu söyleniyor ki bildiğim kadarıyla böyle birşey yok Kuran'da... Bir hadis olduğu da söyleniyor ki böyle de olmadığını düşünüyorum. Mevlana'ya ait olduğu söyleniyor ve bir çok internet kaynağı da bunu doğruluyor ama ben internete yeteri kadar güvenmiyorum. Ve ayrıca eğer böyle bir ayet ya da hadis yoksa ve bu sözler Mevlana'ya aitse o halde Mevlana neden böyle birşey uydurmuştur? Ya da Mevlana da kendisine böyle vahiyler mi geldiğini düşünüyordu, öyle mi sanıyordu? Nedir bu işin aslı astarı? Gerçekliği var mı? Yoksa tamamıyla bir deli bir kuyuya taş atmış muhabbeti mi bu yani? Araştırıyorum bir yandan da... Ama eminim burada konuya vakıf arkadaşlarım vardır ve bunu cevaplayacaklardır. Burada yazılı bir şekilde doğrunun olması en azından yalana yanlışa kapılan kişilere de bir ışık olacaktır

EN SOĞUK YOLCULUK = Very Cold Trip (Lapland Odyssey) IMDB: 6.9/10 Yapım: Finlandiya, 2010 Tür: Dram, Komedi, Romantik Yönetmen: Dome Karukoski Görüntü Yönetmeni: Pini Hellsedt Senaryo: Pekko Pesonen Yapımcı: Jacqueline Kerrin, Heidi Laitinen, Aleksi Bardy, Olli Haikka Müzik: Lance Hogan Oyuncular: Pamela Tola, Jussi Vatanen, Jasper Paakkönen, Timo Lavikainen, Konsta Makela, Sinikka Mokkila, Erkki Hetta, Asko Sahlman, Kari Ketonen, Miia Nuutila Konusu: Günlerdir gördüğüm ama izlememekte direndiğim dün gece yatarken niyeyse birden aklıma düşüp de yarın izleyeyim en iyisi dediğim bu filmi bence siz de izleyin. Janne Lapland’de yaşayan işsiz güçsüz, vurdumduymaz genç birisidir. Eşi Inari, uzun zamandır kendisinden bir uydu alıcısı ister fakat Janne eşinin bu isteğini sürekli olarak erteler. En son Inari, Janne’in uydu alıcısı için verdiği parayı harcadığını da öğrenince onu ertesi sabah saat 09:00’a kadar uydu alıcısını alıp getirmezse terk etmekle tehdit eder. Cuma akşamıdır ve her yer kapalıdır. Janne ve 2 arkadaşı mecburen uydu alıcısını almak üzere 200 km öteye, şehre yolculuk etmeye başlarlar. Hiç paraları yoktur, üstelik kar fırtınası vardır ve yol boyunca karşılaşacakları birçok aksilik onları beklemektedir. A comedy about Janne, a man from Lapland in Northern Finland, a man who has made a career out of living on welfare. Inari, his girlfriend, is tired of Janne's incapability of getting a grip on life. Janne wasn't even able to buy a digital TV box that Inari had given money for. Inari gives an ultimatum: a digital box needs to arrive by dawn or she leaves. Janne sets out into the night with his two friends to find a box. On their way to the city of Rovaniemi, Janne and his friends face many challenges, obstacles and temptations. They learn that they need to be daring. There's no room to give into bitterness. The most important thing isn't success, but rather the journey in itself.

Bu filmden bir görüntü: Ve bu da Kimani N’gan’ga Maruge'nin kendisi:

BİRİNCİ SINIF = The First Grader IMDB: 7.0/10 Yapım: 2010, İngiltere, Amerika, Kenya Tür: Biyografi, Dram Yönetmen: Justin Chadwick Görüntü Yönetmeni: Rob Hardy Senaryo: Ann Peacock Müzik: Alex Heffes Yapımcı: Mario Zwan, Richard Harding, David M. Thompson, Sam Freur, Trevor Ingman Oyuncular: Oliver Litondo, Naomie Harris, Alfred Munyua, Emily Njoki, Lwanda Jawar, Vusi Kunene, Tony Kgoroge Konusu: 2002 yılında Kenya’da hükümetin eğitimi ücretsiz yapmasının ardından 86 yaşındaki Kimani N’gan’ga Maruge okumayı öğrenmek için 1.sınıfa yazılmak ister. Fakat hükümetin sınırları imkanları bunu ancak çocuklar için uygun görmektedir. Maruge, Öğretmen Jane’in de desteğiyle her türlü olumsuzlukla savaşacak, vazgeçmeyecek ve bu isteğinde bir keçi kadar inatçı olmaya devam edecektir. Özünde söyleyeceğim şudur ki hem müzikleriyle hem de senaryosu itibariyle son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden birisiydi ve mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Ve bu arada Kimani N’gan’ga Maruge, 84 yaşındayken ilkokula kaydını yaptırmış dünyanın en yaşlı öğrencisi olarak Guinness Rekorlar kitabına adını yazdırmıştı ve hala da onun rekoru kırılamamıştır. Set in a mountain village in Kenya the film tells the remarkable true and uplifting story of a proud old Mau Mau veteran who is determined to seize his last chance to learn to read and write - and so ends up joining a class alongside six year-olds. Together he and his young teacher face fierce resistance, but ultimately they win through - and also find a new way of overcoming the burdens of the colonial past.

Yalnız olmak aslında çok güzel bir duygu Sevgili Aries'ciğim normal şartlarda kimseyle takas etmem bu durumu ama yalnızlığın ötesi biraz karışık... Yalnızlığı özlemek şu aşamada işime gelirdi ama Bir süreliğine sadece

Yalnızlık her zaman güçlü kılıyor insanı da insan bazen güçsüz olmak istiyor

Bu filmi izlemek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz Ödülü sonuna kadar hak ettiğini göreceksiniz. BAY MORRIS LESSMORE’UN UÇAN FANTASTİK KİTAPLARI (The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore)

Ne güzel olurdu

Burası bugün ağlama duvarım benim: geliyorum okuyorum ağlayıp zırlıyorum sonra gidiyorum yine... sonra yine geliyorum falan filan işte... Ayrıca kendime bir sal yapıp, denizlere açılıp, ıssız adalara kapanıp, sonra bir lamba bulup, içinden bir cin çıkarıp, cinden bir uçan halı, bir de yakışıklı isteyip, sonra o yakışıklının suratına bir yumruk indirip, ondan sonra da uçan halıma binip ve geri dönüp, en son da ağlama duvarımın karşısına geçip, ağlamayıp, gülesim de var benim...

CAN DOSTUM= INTOUCHABLES IMDB: 8.4/10 Yapım: 2011, Fransa Tür: Komedi, Dram Yönetmen: Olivier Nakache, Eric Toledano Görüntü Yönetmeni: Mathieu Vadepied Senaryo: Olivier Nakache, Eric Toledano Yapımcı: Yann Zenou, Laurent Zeitoun Oyuncular: François Cluzet, Omar Sy,Anne Le Ny, Audrey Fleurot, Clothilde Mollet Konusu: Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış olan film aynı zamanda Fransa’da tüm zamanların en çok izlenen filmi olma unvanını taşıyan dram ile mizah arası gidip gelen bir yapım. Filmde çok zengin ama boynundan aşağısı geçirdiği yamaç paraşütü kazası sonrası felçli kalan Philippe ile onun bakımını üstlenen hapisten yeni çıkmış Senegal asıllı Driss (İdris) isimli yardımcısının hikayesi anlatılıyor. Ve bence bu kadar tanım yeterli... Bu filmi de ayrıca hemen, hiç vakit kaybetmeden izleyin, çünkü inanılmaz güzel… İnsanın tüm sıkıntısını alacak, unutturacak kadar güzel… After he becomes a quadriplegic from a paragliding accident, an aristocrat hires a young man from the projects to be his caretaker.

İlginç gerçekten; Ben Cemal Süreya'nın bu şiirine daha önce hiç dikkat etmemiştim. Ama az önce yalnızlık üzerine bir yazı yazıyordum ve onu yazarken de Cemal Süreya'nın kitabından bu şiirini bulup okudum. Hem de defalarca... 15 dakika olmamıştı daha... Sonra senin blogundaki bu başlığa yeni bir yorum eklediğini farkettim açtım okudum aynı şiir... Ben yani o kadar mı yalnızım

Artık neden bu kadar güçlü bir kadın olduğumu biliyorum çünkü zor anlarımda ben hep yalnızdım ya da yalnız bırakıldım. Üstelik her defasında önce yardım istedim. Beni yalnız bırakmamalarını söyledim. Yanımda olun dedim ama olmadılar ya da olamadılar. Belki de bu yüzden kendimi başka bir insanla sonsuza kadar beraber düşünemedim hiç; çünkü ben kendimi hep yalnız hissettim. Yalnızlık normal zamanda iyi güzel hoş da bazen bir de kendini "en yalnız" hissettiğin ya da "yalnızlığın da ötesinde" hissettiğin anlar oluyor. İşte öyle zamanlarda birdenbire iki kişi oluveriyorsun. Kendin, bir de kendinle konuşan kendin... Yani yalnızlığın seni monologlara sevkediyor, bir ses doğuruyorsun içinden... Sürekli seninle konuşan bir ses, mutsuzluğunu daha da mutsuz eden bir ses oluyor bu genelde... Sana hiç iyi şeyler söylemiyor, seni teselli de etmiyor, zaten en çok da bu yüzden kendini yalnız hissediyorsun. Oysa öyle zamanlarda tek istediğin güzel şeyler duymaktır. Güzel şeyler duymak istediğin bir insandan, güzel şeyler duymak! Sonra inancın sarsılıyor, en basiti yalnızlık Tanrı'ya mahsustur derler ya hani; ama sen öyle yalnızsındır ki o anda Tanrı bile kendini o kadar yalnız hissedemez gibi geliyor sana... Ve yalnızlık tam da sana mahsus oluyor. Tanrı ise sana karışıyor ve sen de Tanrıya karışıyorsun... Daha ne diyeyim bilemedim. Yalnızım sonuçta şu anda, hem de dibine kadar! Ötesi yok... Hayır, ötesi var! Tam da Özdemir Asaf'ın dediği gibi; Yalnızlığın da ötesindeyim ben şu anda.. ı Yalnız kaldınız sanırsınız, Biliyorum. Yalnız bırakılmışsınız, Biliyorum. Ötesi yok. ıı Ötesi var! Yalnızlık, Müziğin bile seni dinlemesidir. Yalnızlık, İnsanın kendine mektup yazması Ve dönüp-dönüp onu okuması Yalnızlığın da ötesidir. ***

Bunlar da Felaket Henry serisinin kitaplarından bazıları... Sadece kapakları bile aslında bu kitapları okumayı istemek için yeterlidir sanırım.. Hadi itiraf edin, çocuklarınızdan önce siz okumak istemediniz mi?