-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Yastıklara biraz mesafeliyim... Olsa güzel olur ama pratikte uzun süreli bir kullanımı olacağını sanmıyorum... Temizliği, sulaması derken bakımı kolay olmasa gerek ilk başlarda güzel bir görünüm olsa da sonrası soru işareti... Bence birazda fotoshop var onlarda.. . Kuş yuvası olarak da kullanılabiliyor olması nedeniyle bu tasarımı çok beğendim... İlk fırsatta uygulamayı düşünüyorum... Yaza kırlangıçlarla komşu olabailiriz...
- 60 cevap
-
- Saksı
- Yaratıcı Saksı Tasarımı
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
-
MİT CEMAAT’İN “KOZMİK ODA”SININ PEŞİNDE
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
-
AKP milletvekili Şamil Tayyar eski RP milletvekili Nazlı Ilıcak'la Twittwer'da polemiğe girdi. Fakat Şamil Tayyar'ın bir sözü üzerinde kimse durmadı. Dedi ki: "1999'da DSP'den adaylık teklifini, cemaatten dostlarımın telkiniyle kabul ettim, o dönemde ağırlıklı olarak DSP destekleniyordu." Bu cümlede birçok gerçek ortaya çıkmıyor mu? Cemaatin (ki bu cümleyle camia olmadığı ortadadır) siyasetle yakından ilgilendiği... Şamil Tayyar'ın cemaatle yakın ilişki içinde olduğu... Peki şike yasasına bu kadar muhalif olmasını da cemaatten dostları mı telkin etmişti acaba? Peki ya, Ergenekon soruşturması konusunda cemaatçi polis- savcılarla ne gibi bir ilişkisi vardı? Danıştay saldırısının Ergenekon'a yıkılması için Tayyar hayli çabalamıştı. Bu organizasyonda cemaatle ne tür bir ilişki içindeydi? Bir cümlede ne çok gerçek ortaya çıkıyor. Gün gelecek tüm bunlar kuşkusuz ortaya çıkacak; "Gerçek"in yok olmama gibi bir özelliği vardır. Mutlaka bir gün kendini gösterir... Görünen o ki, yavaş yavaş hakikat kendini gösteriyor. Cemaatin siyaseti dizayn etmesi gibi... Şamil Tayyar itiraf ederek ilk adımı atmıştır.
-
Devletin Fethullah Arşivi Dizisi _ Kaynak Yayınları
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Edebiyat Dışı Kitaplar Alt Forumu
Ergenekon Davası sanığı Avukat Nusret Senem, yargılandığı süreçte mahkemeden Fethullah Gülen’e ait devlet arşivlerinin getirilmesini talep etti. Ardından arşivleri tarayarak birer birer okuyucularla buluşturdu. Senem, serinin beşinci kitabı “Nurculuk ve Fethullah Gülen Hakkındaki Mahkeme Kararları” ve altıncı kitabı “Fethullah Gülen’in Konuşmaları ve Pensilvanya İfadesi” Kaynak Yayınları’ndan çıktı. Ergenekon Davası sanığı Avukat Nusret Senem, yargılandığı süreçte mahkemeden Fethullah Gülen’e ait devlet arşivlerinin getirilmesini talep etti. Ardından arşivleri tarayarak birer birer okuyucularla buluşturdu. Senem, serinin beşinci kitabı “Nurculuk ve Fethullah Gülen Hakkındaki Mahkeme Kararları” ve altıncı kitabı “Fethullah Gülen’in Konuşmaları ve Pensilvanya İfadesi” Kaynak Yayınları’ndan çıktı. Belgeler arasında Fethullah Gülen’in Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı’na sunduğu savunma da yer alıyor. Cemaatin devlet içindeki örgütlenmesinin konuşulduğu günlerde, savunma ve Gülen’in kaset çözümlerinde kullandığı ifadeler dikkat çekici. Fethullah Gülen, mahkeme savunmasında “Müslüman olmak dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla Nurcu da olmadığımı defalarca ifade ettim. Mesela 6 Haziran 1998 tarihli haftalık Aksiyon dergisinin benimle yaptığı uzun bir röportajda bu hususu çok açık biçimde ortaya koydum ve buradaki ifadelerimi, Yeni Asya gazetesi 11 Haziran 1998 tarihli nüshasında ‘Fethullah Hoca: Nurcu Değilim’ başlığı altında iktibas etti” ifadelerini kullanıyor. Fethullah Gülen aynı savunmada 28 Şubat sürecimde Türkiye’de İslam’a ilişkin şunları söylüyor: “Türkiye’de bana göre İslam hak ve özgürlükleri, hür düşünce, hür teşebbüs dünyada çok ender yerlerde var olan düzeydedi. Türkiye İran’dan bu konuda çok müsaittir. Çok yumuşaktır, Suudi Arabistan’dan daha hürdür, dinsel duyguları açığa vurma, yaşama açısından, Irak’tan, Libya’dan, Fas’tan, Tunus’tan, Cezayir’den daha hürdür.” Senem’in kitapları tarihi bir belge niteliğinde çok konuşulacak. -
ERKAN ENCÜ’NÜN ANNESİ EMİNE ERDOĞAN’A NE GÖSTERECEK
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan, bu hafta Uludere’ye bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyormuş. Emine Erdoğan, geçen aralık ayında gerçekleşen bombalamada can veren 34 yurttaşımızın ailelerini Başbakanın yerine ziyaret edecekmiş... Uludere’de ölen Erkan Encü’nün annesi Felek Encü’ye Emine Erdoğan’a neler söyleyeceğini sormuşlar. Felek Encü şunları söylemiş: “Bundan utanın diyeceğim. Önce öldürüyorlar, sonra özür diliyorlar. Erdoğan önce 22 milyar diyordu… Oğlunun tırnağı için 22 milyar verir miydi acaba? Benim oğlum o kadar değersizdi demek ki. O da bir baba, onun da evlatları var… Onun oğlu nerede, benim oğlum nerede…” -
Başbakan Erdoğan’ın telekonferansla katıldığı AKP İstanbul Gençlik Kolları Kongresi’ndeki "kininin davacısı gençlik" sözleri haftalık mizah dergisi Gırgır’a kapak oldu. Haftalık mizah dergisi bu hafta da kapağına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı taşıdı. Necip Fazıl Kısakürek'in "gençliğe hitabe" adlı yazısından alıntı yaparak kininize sahip çıkın diyen başbakan, Gırgır'ın kapağında üç çocuk istemiyle kindarlık birleştirilerek ele alınmış. İşte Gırgır'ın kapağı
-
Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün internet sitesine sızarak çok sayıda belgeyi ele geçiren ve ihbar postalarını kamuoyuyla paylaşan Kızıl Hackerların sitesi engellendi. Kendilerine 'Kızıl Hackerlar' adını veren sanal aktivistlerin dün Ankara ve Kırıkkale emniyet müdürlüklerinin internet sitelerine girerek çok sayıda belgeyi ele geçirdiklerini açıklaması ve ihbar postalarını yayımlamaya başlaması üzerine emniyet harekete geçti. Kızıl hackerların internet sitesi www.kizilhack.org Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından erişime engellendi. Erişim engellenmesinin ardından Kızıl Hackerlar tarafından zorunlu bir açıklama ve bilgilendirme yapıldı. Eylemlerinin, ülkede bir gelenek halini alan 'ihbarcılık' kültürüne karşı yaptıklarını belirten Kızıl Hackerlar, "Amacımız zaten bize ait olan bilgiyi kamuoyuya paylaşmaktı" dedi. 'MADEM GİZLİ DEĞİL NEDEN SANSÜRLÜYORSUNUZ?' Emniyetin yayımlanan bilgilerin 'gizli olmadığı' yönündeki ifadelerini değerlendiren hackerlar, "Biz de Emniyet Müdürü'ne katılıyoruz. Masum insanların 'örgüt paketlerine' alınarak 'her eve bir mahkum kampanyası'nın düzenlendiği ülkemizde yayınladıklarımız nasıl gizli olabilir ki?" yanıtını verdi. Yapılan açıklamada Emniyet Müdürü'ne "Eğer tarafımızca ele geçirilen belgeler gizli değilse, neden suç unsuru kabul edilerek sitemiz kapatılmaya çalışılıyor ve bizleri kriminalize ediyorsunuz? Sansüre başvurmanızdaki mantık nedir o vakit?" soruları soruldu. Emniyet bilgisayarlarının ve sisteminin korsan yazılımlarla dolu olduğu bilgisini de veren Kızıl Hackerlar, gerçek adaletin emniyetin savcılık tarafından yargılanmasında olduğunu ifade etti. Hackerlar, emniyetin toplumun farklı muhaliflerine yönelik asılsız ihbarları bu kadar ciddiye almasını da sert bir dille eleştirdi. 'KAVGANIZ KABULÜMÜZDÜR' Kızıl Hackerlar, engelleme kararına ise şu sözlerle yanıt verdi: "Burjuvazi tarafından yapılan her kavga daveti kabulümüzdür. Yakalanabiliriz ama bu onurlu insanlık savaşında ödeyeceğimiz bedellerden sadece biridir. Kim bedel ödemeden zafer kazandı ki! 100 yıl önce şeytan icadı diyerek 'taşladıkları' ampulu simge edinenlerin bizi hemen anlayışla karşılayacaklarını zaten beklemiyorduk!" Engellemelere karşın yeni siteler ve sosyal paylaşım siteleri aracılığıla bilgileri kamuoyuyla paylaşacaklarını açıklayan Kızıl Hackerlar, açıklamasını şu sözlerle sonlandırdı: "Sivas katliamı mahkemesini yıllardır sonuçlandıramayanlar, sitemizi 1 gün içinde jet hızıyla kapattılar"
- 1 cevap
-
- Kızıl Hackerlar
- Ankara Emniyet Müdürlüğü
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
MİT CEMAAT’İN “KOZMİK ODA”SININ PEŞİNDE... Yabancı bir istihbarat örgütüyle ilişkisinden şüpheleniyor... İlk işareti emniyet müdürü Hanefi Avcı verdi. Dolayısıyla başına getirilmedik kalmadı. “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabında yazdı. Sayfa 530: “Ergenekon veya benzeri davalarda, askeri belgeler dahil tüm belgeler cemaat tarafından daha önceden temin ediliyor. Cemaatin imamları tarafından inceleniyor, sonra polisin ve hukukçuların imamları organizesinde bazı savcılar ve polislerin katıldığı toplantılarda plan yapılıyor, ardından dokümanda adı geçen kişi ve olaylar araştırılmaya başlanıyor. İstihbarat birimi bu olayı gizlice soruşturmaya, dinleme ve izleme faaliyetlerine başlıyor, toplanan bilgiler ışığında nasıl bir operasyon yapılacağı planlanıyor. Orijinal dokümanların arasına fazla şeyler konularak, birbirine karıştırılarak olaylar çarpıtılıyor.” Sayfa 551:“Fethullah Gülen cemaati mensupları ordu içindeki birçok olaylarla ilgili her türlü dokümanı alıp biriktiriyorlar. Bu belgelerin dışarı çıkarılıp belli sorumluların denetiminde güvenli yerlerde saklandığı biliniyor; hatta tahmin edilenden daha fazla askeri evrak dışarıda arşivlenmiş durumda.” Evet, MİT şimdi cemaatin bu “Kozmik Oda”sının peşinde. Aslında bu konu MİT’in görev sahasına girmiyor ama MİT, cemaatin bir yabancı istihbarat birimiyle yakın ilişki içinde olduğunu ve casusluk yaptığını düşünüyor. Görünen o ki, gelecek günler şaşırtıcı olmaya gebe!...
-
28 şubatın mağdurları konuşulurken, 29 şubatın mağduru Can Ataklı oldu
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Studyodaki herkes esas durusta nefes almadan dinledi... Çekinip korktukları ne kadar çok şeyleri varmış ki? Orada bulunan demokratlar sus pus oluverdi.. İğrençti... Can Atakli´nin "meslek hayatimin son günü olabilir" pişmanlığı ve Aydin Dogan´in yargilanma korkusu... Programa damgasını vurdu...-
- Can Ataklı
- Tarafsız Bölge
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Ya Siz Sigara İçenler!... Tütün kullanımının zararlarını ispatlayan birçok bilimsel araştırmaya kulaklarınızı tıkayarak, belirtilen tüm kötü senaryolardan kaçabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?. Sigaranın bırakıldığı ilk günden itibaren olumlu etkilerini görmeye başlayacağınızı.., “Kalp hızınızın ve kan basıncınızın sigarayı bıraktığınız ilk günden itibaren normale dönmeye başlayacağını, dolaşım ve akciğer fonksiyonlarınızın birkaç haftada düzelme göstereceğini, Kalp krizi riskiniz ise ilk 2 yıl içinde göreceli olarak azalacağını biliyor muydunuz? ” Bilmiyorsanız bile artık öğrendiniz!. Gerisi size kalmış bir şey.. Ya sağlıklı bir yaşamın ya da Sorunlu bir yaşamın tercihini siz yapacaksınız!
-
İşte Windows 8'in karşısındaki 5 büyük rakip...
-
Siz Akp'nin Zorunlu Eğitimin Kesintili olarak değiştirilmesi üzerine ne düşünüyorsunuz?
-
EĞİTİM REFORMUNA SERT TEPKİLER...
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
-
EĞİTİM REFORMUNA SERT TEPKİLER...
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
-
AKP Hükümetinin zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılmasını, ancak 4+4+4 olarak kademeli bir şekilde bölünmesini öngören kanun teklifine sert eleştiriler gelmeye devam ediyor. Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin, Vatan Gazetesi yazarı Güngör Mengi ve Milliyet Gazetesi yazarı Abbas Güçlü bugün köşelerinde yasa teklifini eleştirdiler. Sedat Ergin “Özellikle 10 yaşından sonra ikinci kademede açık öğretime kapının aralanması, bazı ailelerin kız çocuklarını okuldan almalarının önünü açabilir” derken, Güngör Mengi, “Yapılan, imam hatiplerin orta kısımlarını kapatan 28 Şubat’tan rövanş almaktır! Dolayısıyla bu yasa teklifi, intikam operasyonlarının zaaflarıyla sakatlanmış bir projedir” dedi. Abbas Güçlü de “Ak Parti nabız yokluyor, meydanı boş bulursa, tıpkı 28 Şubat’çılar gibi bir dayatma içerisine girebilir. Ama eğer karşı bir kamuoyu oluşursa anında makul noktaya gelebilirler” diyerek kanun teklifine karşı çıkılması gerektiğini vurguladı... İşte o yazılar:
-
CHP TÜZÜĞÜNDE SOL VURGUSU CHP yönetiminin yeni tüzük taslağında kadın kotası yüzde 33’e çıkıyor, çarşaf liste esas olarak tanımlanıyor. CHP’nin yeni tüzük taslağına son biçimi verilirken kadın kotası yüzde 33’e çıkarıldı, yüzde 10 da gençlik kotası getirildi. Seçimlerde oyunu düşüren il, ilçe örgütlerinin görevden alınması yolu açılıyor. Yeni tüzük haziran ayında toplanması planlanan “34. olağan kurultayda” yürürlüğe girecek. Türey Köse'nin Cumhuriyet'te yayımlanan haberine göre, yeni tüzük taslağındaki önemli değişiklikler şöyle: Yeni ilkeler: Tüzükte “Siyasal ilkeler ve değerler” arasına “insan hakları” “Çoğulcu ve katılımcı demokrasi değerlerine dayanan; kadın erkek eşitliğine inanan; devleti, kişilerin özgürlüklerini ve refahını sağlamaya yönelik bir hizmet aracı olarak kabul eden, çağdaş demokratik sol bir siyasal partidir” düzenlemesi ekleniyor. “Amaç” maddesine de, “Kuvvetler ayrılığına, bağımsız ve tarafsız yargıya dayanan bir hukuk devleti düzenini gerçekleştirmek”, “Her türlü ayrımcılığa ve dışlanmaya karşı mücadele etmek ve bu tür işlemlere maruz kalan kişilerle dayanışma halinde olmak”, “Bireylerin kültürel farklılıklarının zenginlik olduğunu göz önünde tutarak ve koruyarak bir arada yaşayabilecekleri ortamı ve koşulları sağlamak” gibi eklemeler yapılıyor. Aday üyelik kalkıyor: Yürürlükteki tüzükte yer alan 3 aylık aday üyelik kalkıyor. Üyelik başvurusu, izleyen ayın birinci gününden başlayarak ilçede 15 gün süreyle askıya çıkarılacak. Bu süre içinde itiraz edilmezse başvuru sahibi üye yazılacak. Üyelik için internet yoluyla ön başvuru yapılabilecek. MYK kararıyla üyelik: En tartışmalı maddelerden olan MYK kararıyla üyeliği düzenleyen 12. madde yeniden düzenlendi. Buna göre, “Başka bir parti mensubu veya bağımsız olarak TBMM üyeliği ile belediye başkanlığı yapmış ve yapmakta olanların; sendikalar, meslek odaları ve birlikleri başta olmak üzere, ülke genelinde örgütlenmiş kurum, kuruluş ve etkin sivil toplum örgütlerinin üst düzey yöneticilerinin; ülkeye önemli bilimsel, siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal, ekonomik ve sportif hizmeti geçenlerin genel başkanca önerilen kişiler” MYK kararıyla üye olabilecek. Bu şekilde üyeliğe kabul edilenler üç ay süreyle yalnızca seçilme hakkından yararlanabilecek. İstanbul il yönetim kurulu 40 kişi: İl yönetim kurulu, nüfusu 1 milyona kadar olan illerde il başkanı ile 20 üyeden, nüfusu 1 milyon ile 2 milyon arasında olan illerde 24 üyeden, 2-4 milyon arasındaki illerde 30 üyeden, nüfusu 10 milyonu aşan illerde ise 40 üyeden oluşacak. PM 60 kişiye iniyor: PM üye sayısı 80’den 60’a indiriliyor. MYK, yine genel başkan tarafından “atanacak” ve en az 17 kişiden oluşacak. Çifte kurultaya önlem: Çifte kurultaylara önlem olarak olağanüstü kurultay istekleriyle ilgili olarak “Birden fazla çağrının bulunması halinde, genel başkan bu çağrıları birleştirebilir” düzenlemesi eklendi. Çarşaf liste esas: Kurultayda organ seçimlerinde kural çarşaf liste; ancak delegelerin onda birinin önerisi ve kurultaya katılan üyelerin salt çoğunluğuyla blok liste ile seçim yapılabilecek. Genel başkan adaylığı için delege tam sayısının en az yüzde 10’unun önerisi yeterli olacak. Yürürlükteki tüzükte bu oran yüzde 20. Başkanlık divanı öneriyi ve imza sahiplerinin adlarını okuyacak ve varsa itirazları karara bağlayacak. Başkanlık divanının “yoklama” yapması muhaliflerin tepkisine yol açtı. Baykal Onur Kurulu’nda: Partiyle üyelik bağı devam etmek kaydıyla genel başkanlık, genel başkan yardımcılığı, genel sekreterlik, TBMM Başkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve TBMM Başkanvekilliği yapmış olanlar parti onur kurulu üyesi olacak. Cinsiyet kotası yüzde 33: Kadın ve gençlik kurultayları her yıl en az bir defa toplanacak. Partinin katıldığı milletvekili genel seçimlerinde merkez yoklaması yoluyla belirlenecek adayların belirlenmesinde, PM seçiminde il, ilçe, belde yönetim organlarının seçiminde, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için adayların belirlenmesinde, kongre ve kurultay delegesi seçimlerinde en az yüzde 33 cinsiyet kotası uygulanacak. Önseçim öncelikli: Milletvekili adaylarının belirlenmesinde önseçim veya aday yoklaması öncelikli yöntemler olacak. Aday saptamada hangi seçim çevresinde hangi yöntemin uygulanacağına PM karar verecek. PM, önseçim veya aday yoklaması yapılan bir seçim çevresindeki aday listesinde, merkez adaylığı için yeteri kadar sıra ayırabilecek. Merkez yoklaması yöntemi uygulanarak belirlenecek adayların toplam sayısı partinin gösterdiği milletvekili adaylarının yüzde 15’inden fazla olamayacak. Gençlik kotası yüzde 10: Partinin katıldığı milletvekili genel seçimlerinde merkez yoklaması yoluyla belirlenecek adayların tespitinde, PM seçiminde il, ilçe, belde yönetim organlarının seçiminde, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için adayların belirlenmesinde, kongre ve kurultay delegesi seçimlerinde, adaylık tarihi itibarıyla “gençlik kolları üyesi olanları kapsayacak” şekilde en az yüzde 10 gençlik kotası uygulanacak. Hazine Yardımı: Taslağa, partinin aldığı Hazine yardımının yüzde 40’ının zorunlu harcamalar, seçmen sayısı, alınan oylar ve merkezi bütçe durumu göz önünde bulundurularak il ve ilçe örgütlerine gönderilmesi eklendi. Böylece muhaliflerin isteği kabul edilmiş oldu. Parti içi eğitim: Parti içi eğitime katılma ve eğitimden yararlanma, partide yükselmenin temel koşulu olacak. Parti bütçesinin yüzde 15’inden az olmamak üzere yeterli bir kısmı genel merkez tarafından eğitim için ayrılacak. Tüzük değişimi zorlaştırılıyor: Parti programı ve tüzüğünün değiştirilmesine yönelik önerilerin kabul edilmesi için karar yeter sayısı kurultay üye tamsayısının salt çoğunluğu oluyor. Muhalifler, tüzük değişikliklerinin katılanların salt çoğunluğuyla gerçekleşmesini istiyor. Görevin boşalması: Yürürlükteki tüzükte 80 kişilik PM’nin üye sayısının 30’un altına düşmesi durumunda, PM seçimi yapılmak üzere genel başkanın 45 gün içinde kurultayı toplantıya çağırması öngörülüyor. Yeni tüzük taslağında ise “üye sayısı üye tamsayısının üçte ikisinin altına düştüğünde” kurultayın toplantıya çağrılması esası getiriliyor. İl ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin sayısı, üye tamsayısının üçte ikisinin altına inerse ya da asıl üyeliklerde aynı gün içinde yarıdan fazla boşalma olursa kurul düşecek ve MYK olağanüstü kongre yapmak üzere geçici kurul atayacak. Yürürlük ‘olağan’ kurultayda: Tüzük değişiklikleri CHP’nin 34. olağan kurultayının toplandığı gün yürürlüğe girecek. Bu kurultayın haziran ayında toplanması planlanıyor.
-
- kadın kotası
- Tüzük
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
KAPİTALİZM KRİZDEN ÇIKMAK İÇİN HANGİ ÇARELERE BAŞVURUYOR
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
Türkiye iki açıdan tarihinin en karanlık döneminden geçmektedir. Hakem bizzat oyuncuların içinde yer almış olarak, oyunun seyrine göre istediği anda istediği kararı verebilmekte, kararı uygulatabilmekte ve netice alabilmektedir. Bunun adına da ileri hukuk denmektedir. Hal böyle olunca doğal olarak bu hakemden korkulur, çünkü hukuk objektif kurallar manzumesi olmaktan çıkmış, onun emrine göre anında ve istendiği şekilde değiştirilerek, uygulamaya koyulabilmekte ve, maalesef, sonuç alınmaktadır. Daha vahimi, hatta korkuncu, bu duruma üniversitelerimizden, ünlü hukuk fakültelerimizden ses verilmemektedir. “Lüzum-u hacette sükût beyandır” hükmüne göre, demek ki, ilim çevrelerimiz bu uygulamayı desteklemekte ve onaylamaktadır. O zaman yapacak fazla bir şey yok! Bu durumda, sohbet alanımızı değiştirelim ve yine risksiz alan olan kriz etrafında bazı şeyleri paylaşalım. İlkin yangının kısmen kontrol altına alınmasına destek sağlayan önlem olarak ABD’de merkez bankasının (FED) milyarlarca doları krizin eşiğindeki finansal kuruluşlara vermesini tartışalım. Bu aşamada kapitalizmin ideolojik kokusunu çok net olarak algılıyoruz. ABD’de finansal kuruluşlara verilmiş olan fonlar söz konusu kurumlara borçlu konumda olan birey ya da ailelere verilmiş olsa idi, hem bireysel borçlar silinmiş hem de alacaklı finansal kuruluşların hiç değilse bir kısmı kurtarılmış olabilirdi. Bu yol tercih edilemezdi, çünkü bu yol borçlulara emek gücünün piyasadan sağladığı değişim değerinin ancak meşru gelir olabileceği ve bunun dışında bir getiri algılamasının oluşturulmaması gerektiği gibi, gelir dağılımının varolandan daha düzgün olması koşulunda krizin bu denli şiddetli olmayacağı görüşünün de ortaya çıkmaması gerekir. Bu nedenle uygulanan politika sistem ideolojisine uygundur, aksi ise sistem ideolojisi ile çatışır. Nasıl olsa büyük firmalar kurtarılmış olduğuna göre, kısa dönemde fazla telaşlanmaya da yer yoktu. Politikaların Avrupa ayağına ve daha genel politikalar bütününe bakarsak, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz ve daha birçok ülkede genel takip edilecek yolun çok sıkı tasarruf politikalarının devreye sokularak, bütçe ve cari açık sorunlarının yaratılmaması ve varolan açıkların belirli bir dönem içinde kapatılmaya çalışılması görüşü hakimdir. Şimdi, eğer kriz piyasa sorunu nedeniyle ortaya çıkmış ise, önetilen önemler krize çare değil, tam tersi, krizi derinleştirici niteliktedir. Nitekim bu görüşler de çoğu yerde dillendirilmektedir. O zaman niçin böylesi ters önlemler önerildiği sorgulanmalıdır. Oysa bu önlemler alacaklı kurum ve kuruluşlara rant aktarımı sağladığı gibi, sıkışan piyasa ortamında marjinal sermaye dokusu da elimine edilerek güçlü dokuların hakimiyet düzeyi daha da yükselmiş olur. Krizlerle bazı ekonomilerde ortaya çıkan piyasalara kamu müdahalesi kapitalist ideologları aşırı şekilde ürkütmüş olacak ki, 21 Ocak 2012 tarihli The Economist dergisi “Devlet Kapitalizminin Yükselişi” kapak başlığı ile yayınlandı. Öyle anlaşılıyor ki, The Economist dergisinin öncülüğünde kapitalist ideologlar tarafından kamu işletmeciliği yerilmeye ve özel işletmecilik karşısında orta dönemde hezimete uğrayacağının kaçınılmaz olduğu yazılıp çizilmeye başlanacak. Trotsky’nin Sovyet Devrimi yıllarında tek ülke komünizminin başarılı olamayacağı tezini ileri sürdüğü hatırlatılarak, günümüzde de kamu iktisadi teşebbüslerinin özel işletmelerin dinamizmi ve rekabeti karşısında fazla şansları olamayacağı ima edilmektedir. Bu arada, büyük şirketlerin kriz esnasında devlet desteği almaları göz ardı edilerek kamu işletmelerinin sırtlarını devlete dayayacağı ve rant kollamacılık yapacağı, hatta, Enron ya da bilanço hileleri yaparak milyarları heba eden özel işletmelerin sahteciliği unutularak kamu işletmelerinin siyasi ve ekonomik çürümüşlüklere meydan vereceği özel vurgularla anlatılmaktadır. Yazılanlara bakılırsa, kapitalist ideologlar kamusal mülkiyetteki işletmelerin yeni teknoloji uygulamalarında ve buluş ve icatlar alanında kesinlikle özel kuruluşlardan geri kalacakları ileri sürülmektedir. Yazının ruhu, orta veya uzun vadede kamu işletmeciliğinin özel işletmecilik karşısında hezimete uğrayacağı şeklindedir. Yirmibirinci yüzyılın ilk derin krizinin içinde geçerken, geçmiş krizlerden almadığımız gibi bu krizden de ders almadan zamanı tüketmekteyiz. Kriz güçsüzleri ezerken, güçsüzler de krizi doğal afet gibi algılayarak, sistemin değirmenine su taşımaktadır. Kriz ertesinde alınan her önlem güçsüzlerin çaresizliğine çare olmadığı gibi, güçsüzleri bir kez daha çökertmeye yönelik yeni krizlerin tohumlarını taşımaktadır. Prof. Dr. İzzettin Önder 21.02.2012 Bu yazı, KIZILCIK dergisinin gelecek sayısında yayınlanacak olan metnin son kısmından alınmıştır. -
Yukarıdaki fotoğraflarda ne görüyorsunuz? Siz bu fotoğrafların bize ne anlattığı üzerine ne düşünüyorsunuz?
-
Sıkıntılı bir gözlüktür bu... Mutsuz edebilir sizi... Çünkü her çantada derisi yüzülmüş bir yılan görürsünüz; Her kürkte, katledilmiş bir samur... Çoğunluk halıya bakar; siz onu dokuyan çocuk elini düşünürsünüz. Çoğunluk kot giyer, sizin aklınız onu taşlayan işçide... Anlatılan şanlı tarihe kulak asmaz, efsanenin gölgesinde kalanları merak edersiniz. Övülenden çok dövülenle ilgilenirsiniz. Zafer de, servet de başınızı döndürmez; “Ne pahasına” diye sorarsınız. Bedeli öğrendikçe çoğu şölen talan gibi gözükür gözünüze; çoğu nutuk yalan gibi... * * * Çoğunluğun görkemli bir meydan gördüğü yerde siz katledilmiş bir orman görürsünüz. Çoğunluğun kârlı bir termik santral gördüğü yerde, kurutulmuş bir ırmak... Alkışlara değil, alkışların bastırdığı çığlıkların sesine kulak verirsiniz. Sultanla değil, onun sultanlığının neye mal olduğuyla ilgilenirsiniz. İktidardan paye kapmak için dökülen iltifatlar değil, iktidara meydan okuduğu için toplatılan kitaplar çeker dikkatinizi.. Hayır, mutsuz olmazsınız bundan dolayı... Vicdan yastığında rahat uyur, mazlumların kocaman ailesinde huzurlu büyürsünüz. Böyle büyüdüğünüzde de yukarıdaki fotoğrafa bakınca cilveleşen iki kuş değil, acı çeken bir kelebek görürsünüz.
-
Bazılarımız ise aynı fotoğrafa bakıp gagada esir düşmüş bir kelebek gördü. Yalancı bahara kanıp dolaşmaya çıkmıştı. Saatlerle sınırlı ömrünün ilk uçuşuydu bu... Birden gövdesinde korkunç bir acı hissetti. Yakalandığı gaganın mengenesinde çırpındıkça arttı acısı... Can çekişirken, bir başka gaganın kıskacına devredildi. Son nefesini, hediye edildiği kuşun boğazında verdi. *** Kelebeğin açısından bakınca, o romantik fotoğraf nasıl da işkence filmine dönüşüyor değil mi? Öyledir de üstelik!. Avcıların zafer kitabı, avların keder tarihidir. Hayata hangisinin penceresinden bakarsanız, olayları onun bakış açısından görürsünüz. Matadoru alkışlayan, boğanın acısını düşünmez. Akvaryumu, kafesi seven, balığın, kuşun esaretini tınmaz. O yüzden de; Aarenadaki boğanın, Akvaryumdaki balığın, Kafesteki kuşun, Gagadaki kelebeğin hakkını savunmak, avların yanında saf tutanlara düşer.
-
Alıntıdaki fotoğraflarda ne görüyorsunuz? İnce bacaklı, sivri gagalı, rengârenk kanatlı iki arıkuşu değil mi? Göç molasında, bir ağaç dalında konaklamışlar. Erkek arıkuşu, oracıktan geçen bir kelebeği yakalayıp dişisine sunmuş. O da bu zarif ikramı alıp afiyetle midesine indirmiş.
-
İnsan Olun Yavrularım Ana karıncayla baba karınca, yavru karıncaları çevrelerine toplamışlar, onlara karıncalık dersi veriyorlardı. Baba karınca, dersinin sonunu şöyle bitirdi: - Yavrularım! Hayatta karınca olmaya çalışın! Hiçbir zaman karıncalıktan ayrılmayın. Yavrular, - Nasıl karınca olalım? Karıncalığın yolları nelerdir?., diye sordular. Baba karınca, - Kendinize bizi örnek alın, dedi. Biz ne yapıyorsak, sizler de onu yapın! Yavru karıncalar, baba karıncayla ana karıncaya baktılar. Onlar ne yapıyorlarsa öyle yaptılar. Yazdan yiyeceklerini toplayıp toprak altına yığdılar. Kışın uyudular. Zamanı gelince yumurtladılar. Baba karıncayla ana karınca, çocuklarını yine çevrelerine topladılar. Baba karınca onlara, -Yavrularım! dedi. Ben artık ölüyorum. Hepinizden memnunum. Hepiniz karınca oldunuz. Hiçbiriniz karıncalıktan ayrılmadınız. Hakkım helal olsun. Allah sizden razı olsun. *** Baba balıkla ana balık, yavru balıkları çevrelerine toplamışlar, onlara balıklık dersi veriyorlardı. Baba balık, dersinin sonunu şöyle bitirdi: -Yavrularım! Hayatta balık olmaya çalışın! Hiçbir zaman balıklıktan ayrılmayın. Yavrular, -Nasıl balık olalım? Balık olmanın yolları nelerdir?., diye sordular. Baba balık, - Bizi örnek alın, dedi. Anneniz ve ben nasıl yapıyorsak siz de öyle yapın! Yavru balıklar, ana balıkla baba balığa baktılar, onlar ne yapıyorlarsa öyle yaptılar. Denizde yüzdüler. Kendilerinden küçükleri yuttular, kendilerinden büyüklere yutuldular. Yumurtalar yapıp ürediler. Baba balıkla ana balık, çocuklarını çevrelerine topladılar. Baba balık onlara, -Yavrularım! dedi. Artık siz yetiştiniz. Biz de rahat rahat ölebiliriz! Hepinizden memnunum. Hepiniz balık oldunuz. Hiçbiriniz balıklıktan ayrılmadınız. Emeklerimiz boşa gitmedi. Hakkım helal olsun. Allah sizden razı olsun. Yavru balıklar, - Biz çok bişey yapmadık, dediler, siz ne yaptınızsa biz de öyle yaptık... *** Baba ördekle ana ördek, yavru ördekleri çevrelerine toplamışlar, onlara ördeklik dersi veriyorlardı. Baba ördek dersinin sonunu şöyle bitirdi: - Yavrularım! Hayatta ördek olmaya çalışın. Hiçbir zaman ördeklikten ayrılmayın. Yavruları, - Ne yapalım da ördek olalım? Ördek olmanın yolları nelerdir?., diye sordular. Baba ördek, - Çok kolay, dedi. Bizi örnek alın. Anneniz ve ben ne yapıyorsak, siz de öyle yapın! Yavru ördekler, ana ördekle baba ördeğe baktılar. Onlar ne yapıyorlarsa öyle yaptılar. Vak vak diye sesler çıkardılar. Suda yüzdüler, karada yürüdüler. Çiftleştiler. Yumurtladılar, kuluçkaya yattılar, yavru çıkardılar. Baba ördekle ana ördek, çocuklarını yine çevrelerine topladılar. Baba ördek onlara, -Yavrularım! dedi. Artık siz yetiştiniz. Hepiniz iyi birer ördek oldunuz. Hiçbiriniz ördeklikten ayrılmadınız. Emeklerimiz boşa gitmedi. Hakkımız helal olsun. Allah sizden razı olsun. Yavru ördekler, - Biz bişey yapmadık ki, dediler. Size baktık, siz ne yapıyorsanız, biz de onu yaptık... *** Baba köpekle ana köpek, yavru köpekleri çevrelerine toplamışlar, onlara köpeklik dersi veriyorlardı. Baba köpek, dersinin sonunu şöyle bitirdi: -Yavrularım! Hayatta köpek olmaya çalışın. Hiçbir zaman köpeklikten ayrılmayın. Yavrular: -Ne yapalım da köpek olalım? Köpek olmanın yolları nelerdir?., diye sordular. Baba köpek, - Çok kolay, dedi. Bizi örnek alın. Anneniz ve ben ne yapıyorsak, siz de onu yapın! Yavru köpekler, baba köpekle anne köpeğe baktılar. Onlar ne yapıyorlarsa öyle yaptılar. Havladılar. Bekçilik ettiler. Sadık oldular. Çiftleştiler ve yavruladılar. Baba köpekle ana köpek, çocuklarını yine çevrelerine topladılar. Baba köpek onlara, -Yavrularım, dedi. Siz artık yetiştiniz. Hepiniz iyi birer köpek oldunuz. Biz de ölüyoruz. Hepinizden memnunuz. Hiçbir zaman köpeklikten ayrılmadınız. Emeklerimiz boşa gitmedi. Hakkımız helal olsun. Allah sizden razı olsun. *** Sığır, manda, hamsi, balina, deve, fil, yılan, koyun, yeryüzünde ne kadar baba hayvan ve ana hayvan varsa, yavrularına kendileri gibi olmaları, bunun için de kendileri ne yapıyorlarsa öyle yapmalarını söylediler. Yavru hayvanlar da baba hayvanla ana hayvana bakıp onların yolundan gittiler, sonunda iyi birer hayvan oldular. Baba hayvanla ana hayvan da ölürken, yavrularına memnunluklarını söylediler, haklarını helal ettiler. *** Baba insanla ana insan, çocuklarını çevrelerine toplamışlar, onlara insanlık dersi veriyorlardı. Baba insan, dersinin sonunu şöyle bitirdi: - Yavrularım! Hayatta insan olmaya çalışın, hiçbir zaman insanlıktan ayrılmayın. Çocuklar, -Ne yapalım da insan olalım? İnsanlığın, insan olmanın yolları nelerdir?., diye sordular. Baba insan, - Çok kolay, dedi. Kendinize bizi örnek alın. Anneniz ve ben ne yapıyorsak, siz de öyle yapın! Çocuklar baba insanla ana insana baktılar, onlar ne yapıyorlarsa öyle yaptılar. Hepsi de tıpkı tıpkısına babalarına benzediler. Baba insanla ana insan, çocuklarını yine çevrelerine topladılar. Baba insan onlara, -Yazıklar olsun! diye bağırdı. Hiçbiriniz bizim istediğimiz gibi yetişmediniz. Hiçbiriniz insan olmadınız. Hepiniz de insanlıktan uzaksınız. İnsanlıktan ayrıldınız. Artık ölüyoruz. Yazık oldu emeklerimize, boşa gitti. Bütün hakkımız haram olsun, Allah hepinizi kahretsin. Çocuklar şaşırdılar, -Peki ama, bize neden beddua ediyorsunuz? dediler. Biz yanlış bişey mi yaptık yoksa?.. Size baktık, sizi örnek aldık. Siz ne yaptınızsa, biz de onu yaptık...
-
Bir yokmuş, iki yokmuş, üç yokmuş... Eski günlerde yeryüzünün bir ülkesinde hiçbir şey yokmuş. Hiçbir şeyi olmayan bir ülkenin bir padişahı varmış. Bu padişahın da bir hazinesi varmış. Bu hazinede o ulusun en değerli bir emaneti korunurmuş. Atalardan kalan bu emanetle o ulus övünürmüş. "Hiçbir şeyimiz yoksa da, atalarımızdan bize böyle bir emanet kaldı," diye avunurlar, yoksunluklarını, yoksulluklarını unuturlarmış. Atalardan kalan emanet, bir kişinin, iki kişinin değil, bütün ulusun olduğundan, herkes bu değerli emanetten kendine övünme payı çıkarırmış. Onun korunmasına canla başla çalışırlarmış. Bütün ulusun malı olan emaneti korumak için en uygun yer padişahın hazinesi olduğundan, bu emanet de hazinede saklı dururmuş. Hazineyi, gözlerini kırpmadan silahlı nöbetçiler beklermiş. Hazinenin olduğu yerde kuş bile uçurtmazlarmış. Padişah, sadrazam, vezirler, sarayın bütün ileri gelenleri, her yılın bigünü, atalardan kalan kutsal emaneti koruyacaklarına namusları üzerine yemin ederlermiş. Gel zaman git zaman, günlerden bigün padişahın içine, ulusun canları, kanları yoluna korudukları bu emanetin ne olduğunu anlamak isteği düşmüş. Padişah, bu emanet kutusunun içindekini görmek için yanıp tutuşurmuş. Sonunda bu isteğini yenememiş, bigün hazine dairesine girmiş. Nöbetçiler padişaha da yasak diyecek değiller ya... Sarayın hazinesine padişah, sadrazam, vezirler her zaman ellerini kollarını sallayarak özgürce girerler, emanetin yerinde durup durmadığına bakarlarmış. Padişah da böyle yapmış. Bu emanet, oda oda içinde, oda oda içinde, kırk odadan geçtikten sonra kırkbirinci odanın içinde durur-muş. O odanın içinde de kutu kutu içinde, kutu kutu içinde, kırkbirinci kutunun içindeymiş. Padişah kırk odanın kapısını açmış. Kırkbirinci odaya girmiş. Sonra kırk kutu açmış. Kırkbirinci kutuyu açarken heyecandan yüreği küt küt çarpıyormuş, "Bunca yıldır koruduğumuz emanet ne ola?" diye büyük bir merak içindeymiş. Bir de kırkbirinci kutuyu açıp baksın ki, ne görsün: Yeryüzünde o zamana kadar görülmemiş bir mücevher. Bir alev gibi yanıp duruyor. Altın desen altın değil, platin desen platin değil, gümüş hiç değil... Padişah kendini tutamamış, içinden, "Atalardan kalan bu kutsal emaneti ben kendime alırım. Benim olur. Kim nereden bilecek?" diye geçirmiş. Güneşten koparılmış bir parça gibi ışıl ışıl yanan kutsal emaneti kutusundan çıkarıp, cebine atmış. Atmış ama, "Ya benim çaldığım anlaşılırsa..." diye de içine bir korku düşmüş. O zaman, "Ben bu pırıl pırıl yanan şeyi alır, onun yerine üstü yakut, sedef, zümrüt, inci, elmasla süslü bir platin koyarım, hiç-kimse bu emaneti görmediğine göre, günün birinde kutuyu açarlarsa, kutsal emanetin çalındığını anlayamazlar..." diye düşünmüş. Dediği gibi de yapmış. Sonra kırkbir kutuyu iç içe, onun üstüne de, kırk-bir odanın kapısını da üst üste kilitleyip hazineden çıkmış ama, yaptığı düzen anlaşılacak diye de ödü kopuyormuş. Hiç kimsenin, kutsal emaneti çaldığını anlamaması için, o zamana kadar yılda bir kutsal emanet üzerine ant içilirken, padişah bu andı yılda ikiye çıkarmış. Her yıl iki kez, alanlarda toplanırlar, padişah da, başkaları da, bütün ulus, atalardan kalan kutsal emaneti kanları ile, canları ile koruyacaklarına ant içerlermiş. Sadrazam kurnaz bir kişiymiş. "Eskiden yılda bi-kez emaneti korumak için ant içilirken, şimdi neden padişah bunu ikiye çıkardı?.." diye sadrazamın içine bir kuşku düşmüş. "Yıllardanberi koruduğumuz bu emanet ne ola?" diye o da bigün hazineye girmiş. Kırkbir odadan geçip, kırkbir kutuyu açıp emaneti görmüş. Ne de olsa padişah, dalaveresi çakılmasın diye, çaldığı emanetin yerine en değerli taşlarla süslü koca bir altın koyduğundan, bu güzel şey karşısında sadrazam şaşkına dönmüş. "Ben bu emaneti alır, yerine üstü renkli, parlak taşlarla süslü bir altın koyarım. Nasıl olsa, hiç kimse, emanetin ne olduğunu bilmediğinden, günün birinde kutuyu açarlarsa, kutsal emanetin bu olduğunu sanırlar..." diye düşünmüş. Dediği gibi de yapmış. Ama içinde, yaptığı iş anlaşılacak diye bir korku olduğundan, padişahın yılda ikiye çıkardığı ant içme törenini, yaz, kış ve baharlarda olmak üzere yılda dörde çıkarmış. Gelgeldim vezirlerden biri kurnaz bir kişiymiş. "Şimdiye dek, yılda iki ant içilirken neden dörde çıkarıldı?.." diye içine bir kuşku girmiş. O da, kimseye danışmadan hazineye girebildiğinden, bigün, hazineye girmiş, kırkbir odadan geçmiş, kırkbir kutuyu açmış. Kırkbirinci kutudan çıkan üstü parlak taşlarla süslü altını görünce, sevinçten gözleri parlamış. "Ben bunu alır yerine bir gümüş koyarım. Kim ner-den bilecek?.." diye düşünmüş. Düşündüğü gibi de yapmış. Yapmış ama içinde öyle bir korku varmış ki, hırsızlığı belli olmasın diye, ulusa kutsal emaneti ne kadar iyi koruduğunu anlatmak için, yılda dört kez yapılan ant içme törenini her ay yaptırmaya başlamış. Ulus, her ay alanlarda toplanıp, son kişide son damla kan kalana kadar kutsal emaneti koruyacağına ant içermiş. Saray nazırı kurnaz bir kişiymiş. Ant içmenin ayda bire çıkmasından işkillenmiş. "Bunda bir iş olacak, bir gidip şu emaneti göreyim..." demiş. Kırkbir odadan geçip, kırkbir kutuyu açıp emaneti görmüş. Atalardan kalan kutsal emanet o kadar hoşuna gitmiş ki, "Ben bunu alıp yerine bir bakır koysam, kim nereden anlayacak?.." diye düşünmüş. Düşündüğü gibi de yapmış. Yapmış ama, içinde hırsızlığı anlaşılacak diye bir korku olduğundan, emaneti ne kadar titizlikle koruduğunu halka göstermek için ayda bir yapılan ant içme törenini, haftada bire indirmiş. Gelgeldim, hazineyi koruyan subaşı, kurnaz bir adammış. İçinden, "Ne oluyor böyle?.. Haftada bir ant içiyoruz! Şu kutsal emaneti bir gidip görsem..." demiş. O da öbürleri gibi kırkbir odadan geçip, kırkbir kutuyu açmış. Parlak bakırı görünce çok sevinmiş. "Ben bunu alır, yerine demir koyarım, kim nerden bilecek?.." demiş. Dediği gibi de yapmış. Ama yaptığı iş, içine sinmediğinden, emaneti korumakta ne kadar canla başla çalıştığını herkese anlatmak için gösterişe başlamış. Her gün, atalardan kalan kutsal emaneti, ölümü bile göze alarak koruyacağına ant içermiş. Gel zaman git zaman, ulusun içinden bir kişi çıkmış. - Bütün ulus yıllardan beri atalardan kalan emaneti canımızla, kanımızla koruyacağımıza her gün ant içip duruyoruz. Doğrusu bu emaneti hazinede çok iyi saklıyor, koruyoruz. Peki ama bu emanet nedir? Biz emanetçi değiliz ya... Şu odaları, kutuları açalım da, atalarımızdan kalan kutsal emanetin ne olduğunu, neyi koruduğumuzu bir öğrenelim!., demiş. Bu sözler bomba etkisi yaratmış. Başta padişah olmak üzere, emanete hıyanet edenlerin hepsi birden, hırsızlıkları anlaşılacak korkusuyla, bu dileği ortaya atan kişinin üstüne çullanmışlar. Gerçek emaneti aşırıp onun yerine sırasıyla sahtesini koyanlar, bu katakulliyi yalnız kendilerinin yaptığını sandıklarından ve birbirlerinin oyununu bilmediklerinden, hırsızlıkları ortaya çıkacak diye ödleri kopuyormuş. "Koruduğumuz emanetin ne olduğunu görelim!.." diyen kişiyi, -Vay hain!.. Atalarımızdan kalan öyle kutsal, öyle değerli bir emaneti, sen kim olasın da göresin... diyerek, o kişiyi, kutsal emaneti küçümsemek, aşağılamakla suçlandırmışlar. Bütün ulusu da kandırdıklarından, kendileriyle birlik edip, bunu söyleyenin üstüne yürümüşler. Zavallı az kalsın linç edilecekmiş. Sonra padişah, - Biz bunu öldüreceksek yasaya uygun öldürelim!., demiş. Bu kişiyi öldürmek için önce bir yasa yazıp, sonra özel bir mahkeme yargısı ile öldürmüşler. Gelgeldim, öldürmekle iş bitmemiş. Çünkü, ölen kişinin sözleri ağızdan ağıza yayılmış. O düşünce bir çığ gibi gittikçe büyümüş. Günün birinde halkın içinden biri, "Ölümü göze alarak koruduğumuz emanetin ne olduğunu, neden ölümü göze alarak gidip görmeyelim?.." diye düşünmüş. Ama kendisinden öncekinin başına gelenleri bildiğinden bu düşüncesini hiç kimseye açmamış. Gizlice hazineye girip, kutsal emanete bakmayı kafasına koymuş. Ama padişah, sadrazam, vezirler, bütün emanet hırsızları, çaldıkları belli olmasın, kimse anlamasın diye, atalardan kalan kutsal emaneti, daha doğrusu onun yerine koydukları şeyi, eskisinden daha sıkı koruyorlarmış. İşte bu yüzden de hazineye gizlice girmeyi başaran kişi, kutsal emaneti alıp, bütün ulusa göstermek için dışarı çıkarken, hazineyi koruyanların eline düşmüş. Adamın elinde, emaneti en son çalanın, onun yerine koyduğu bir paslı teneke varmış. Subaşı, adamın elindeki tenekeyi görünce, -Kutsal emanet bu değil!., diye bağırmış. Saray Nazırı, -Bu değil!., demiş. Vezir de, -Bu değil!., demiş. Sonra sırasıyla padişaha kadar hepsi, -Bu değil, bu değil!., demişler. O zaman, elinde paslı tenekeyi tutan adam, - Kutsal emanetin bu olmadığını siz nerden biliyorsunuz? Bu değilse, ya hangisi?., diye sormuş. Bu soruyu oradakilerden hiçbiri yanıtlayamamış. Çünkü hepsi de emanetin yerine koydukları şeyin sonradan çalındığını anlamışlar. Yakalanan kişiyi hemen orada boğdurup işini bitirdikten sonra paslı tenekeyi kutuya koymuşlar. Kutu kutu içine kırkbir kutuya, onu da kırkbir oda içine gizlemişler. Ama içleri bitürlü rahat olmadığından, kutsal emaneti korumak için bir yasa çıkarmışlar. Bu yasaya göre, sabah, öğle, akşam, günde üç öğün, bütün ulus, atalardan kalan emaneti koruyacaklarına ant içmek zorundaymış. Bu andı içenlerin hiçbiri, korudukları kutsal emanetin çalına çalına, en sonunda bir paslı teneke olduğunu hiçbir zaman bilememiş.