Zıplanacak içerik

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Bu başlığa karışmaya niyetim yoktu ama madem bir şeyler söylenmiş, ben de söyleyeyim. Durum, tutarsızlığın apaçık bir belgesi. Kuran'ı yazan zamanın Arapları, hiç bir şeyi doğru dürüst düzenleyememişler. Her yanı çelişki, eksiklik, tutarsızlık dolu karma karışık bir kitap çıkmış ortaya. Ateist olarak beni hiç ilgilendirmez elbette ama, durum sağduyuya son derece aykırı. Cemaat içindeki durumu anlarım. Ama evinde tek başına namaz kılan birini düşünürsek, Kuran'a göre gürültülü ve burun reseptörlerini uyarıcı bir ihracat olduğunda, hiç bir şey olmamış gibi namaza devam etmesi sağduyuyu, mantığı isyan ettirici bir durum olur. Eğer Kuran yazarları bunda beis görmedilerse bu acayip bir ayıp olur. Yok eğer beis gördükleri halde Kurana yazmayı unuttularsa, bu da acayip bir unutkanlık olur. Bir şeyi yapacaksan doğru düzgün, eksiksiz yapacaksın. Hele bir din yaratıyor, bu dine de bir kitap yazıyorsan, son derece dikkatli olunması gerekir. İki olasılık da birbirinden beter. Tabii "sadece Kuran" anlayışlı müslümanlar da var. Onlara göre düşünürsek, durum çok abes. Namaz kılan kişinin yukarda tasvir ettiğim durumu son derece ters ve uygunsuz. Geldik hadisleri tamamlayıcı gören müslümanlara. Bunlar Kuranı hadis tamamlıyor diyebilirler. Fakat bu da olmaz. Bunun olması için Kuranda abdesti bozan durumların hiç bahsedilmemesi, abdest konusunun tamamen hadislerle düzenlenmesi gerekirdi. Bir konuyu eksik yazmak, başka tarafta tamamlamak olacak bir iş değildir. Kuran farzları düzenler de, hadisler sünnetleri, müstehapları düzenler, tamam ona aklım erer. Ama durum öyle değil. Yani ne taraftan baksak konu çözümsüz. Zaten Muhammed de Kuran'ı pek önemsemiş görünmüyor. Yoksa ne yapar eder, sağlığında bu kitabı derlettirir, düzenlettirirdi. Ölümünden sonra yapılması kabul edilir bir konu değil. Dahası var, akıllı bir insan nasıl ömrü hayatında okuma yazma öğrenememiş olur? Okul yüzü görmemiş kişiler görüyorum, kendiliğinden gazeteye baka baka yazıyı öğreniyor. Kabul edilemez yani, peygamberim diye çıkmış bir kişi okuma yazma bilmeden ölsün. Allahtan aldım dediği sözleri de derleyip düzene koymasın, yapamıyorsa yazı bilenlere yaptırmasın. Böyle bir şeyi asla ve asla kabul edemem. Bu olmaz. Hâla bitmedi. Kuran'ı başta Muhammed umursamamış ki kim umursayacak? Kuran'da recm var mı? Yok. Peki bir hüküm var mı? Var. Yüz sopa. Peki var olan bir hükmü uygulamayıp başkasını uygulamak nasıl olur? Böyle bir şey asla olamaz. Kimse demesin ki yüz sopa sonradan konuldu. Nasıl olur? Birileri taşlanarak vahşice öldürülüyor, Allah ayeti postaya yetiştiremiyor! Böyle bir şeyin en küçük olabilirliği var mı? Benim için çözüm basit: Kuranı bilgi düzeyi çok düşük insanlar yazdı. Ama müslümanlar bunca tutarsızlığa nasıl katlanabiliyorlar, benim aklım almıyor.
  2. Hemen söyleyeyim: Laikliği bir anda yok edemeyeceklerini bilen ve aşındıra aşındıra, dejenere ede ede zaman içinde törpüleyerek yok etmek isteyenler. Nasıl elementleri atomlar oluşturursa, karbonun atomu da karbonsa, devleti de bireyler oluşturduğuna göre, laik olmayan bireylerden laik devlet oluşmaz. Bakır atomları ile altın oluşturamazsınız. Yapılan yalan propaganda kesin bir konudur. Bireyleri tek tek laiklikten vaz geçirip, sonunda laik olmayan bir toplum oluşturmak. Tüm müslümanlara yaydığım bir iddia olmadı. Bunlar standart savunma refleksleri. Refleks de gösterecekseniz bari konu ile ilgili olsun. Ben desem ki tüm müslümanlar başka dinleri hor görüyor, bu ayrı bir tartışma konusu olurdu. Şu an tartıştığımız konu bu değil. Bir müslümanın başka dinleri aşağı görmemesi halinde laik bir kişi olacağı, görürse laik olmayacağı. Yani kişilerin de birey olarak laik olabilecekleri. Hangi durumda olur, hangi durumda olmazlar, bunu açıkladım. Yüzde kaçı diğer dinleri aşağılıyor, yüzde kaçı eşit görüyor, o ayrı bir konu. Konuyu değiştirme çabanız, bireylerin de laik olabileceğini, "bireyler laik olmaz, devlet laik olur" propagandasının ne kadar yalan ve kasıtlı bir propaganda olduğunu anladığınızı gösteriyor. Fakat bir anda itiraf tabii ki edemezsiniz. Sizi anlıyorum, çünkü ben de bu aşamalardan geçtim. Ben de bir zamanlar hakkında ayet varsa kesin doğrudur, hadis varsa kesin doğrudur, hocalar söylüyorsa mutlaka doğrudur, dindar yalancı, art niyetli olmaz sanırdım. Bunun böyle hiç olmadığı elbette çok kesin, dindar da son derece yalancı, art niyetli ve çıkarcı olabilir. Olmaz diye bir garanti söz konusu bile edilemez. Edildiği anda bu dogmatik bir saplantı anlamına gelir. Bu çok kesin bir veri ve göstergedir. Nüfus kimlikleri konusuna geldiğimizde, din hanesinin kaldırılması da göz boyama. Salça kavanozu boşalmış, içine reçel koymuşsun. Hâla salça yazsa ne, yazmasa ne? Bunlar makyajlama, aldatma, iş yapıyoruz zannettirme. Boş lüzumsuz işlerle göz boyuyorlar. Zorunlu din dersi olsun, diyanet dev bütçeler götürsün, her yer cemaatlere teslim edilsin, kimliklerde din yazmayacakmış! Buna oldu gözlerim doldu denir. Başka da bir şey demek gerekmez. Geldik baş açma örtmeye. Yine konuyu saptırmışsınız. Ben saat başı "baş açılacak aç, bir saat geçti baş kapatılacak kapat" olur mu ki acaba? demedim ki ilahiyata soralım. Bir bayan başını örtmeye gerek duyar, beş saniyede örter, açmaya gerek duyar, beş saniyede açar dedim. Baş açma kapama gibi şekle dayalı göz boyamacalara, kandırmacalara karnımız tok dedim. Bunlarla filan kandırılabilmemiz mümkün değildir. "Hadi biraz takiye yapalım, başlar açık, şimdi de biraz duygu sömürüsü yapalım, başlar kapalı" demenin ne kadar kolay olduğunu söyledim. X hazretlerinin yanı başına dikmişler diye heykel yıkan, "ay yaş bu, ay bu da kuru, bunlarla yasa olmaz, Kuran ile olur" diye içinde bastırdığı niyetleri daha fazla bastıramayıp patlayan, istikameti şaşıranlar bizi kandıramaz, asla kanmayız. Madem hayatta en hakiki mürşit ilim değilse, yasaları bilim ışığında değil dogma karanlıklarında yapacaksak laikliğin L sinden nasıl söz açılabilir? Bu kadar apaçık, net, kesin konuların tartışıldığı çok fazla ülke yoktur dünyada... Yani sorsanız iki kere iki yok "beş eder", "hayır efendim ne münasebet, o kadar eder mi hiç, üç eder" diye tartışılan neresi diye bilmece sorsan, ya Türkiye denir, ya bir Arap ülkesi. Başka da yoktur.
  3. Böyle bir durum söz konusu bile değil. Din bilimden önde mi ki bilim o noktaya gelsin? Din bir mitolojidir. Bilimin ilgi alanına ise hiç girmez. Bilim tutup kanatlı atların, alev püskürten ejderhaların, cinlerin olup olmadığını mı araştıracak? Olmayan bir şeyi araştırmakla zaman kaybedene herhalde akıllı demezler. Biz tüm güç ve enerjimizi, olan şeyleri araştırmaya harcamalıyız. Atom altı parçacıkları araştırmak için dünyanın en büyük makinesi kuruldu. Bilim budur. Bu merkez cinleri araştırmak için kurulsa ne olurdu? Tek kelimeyle rezalet. Onca paranın olmayan, mitolojik uydurmaları araştırmak için harcanması tam bir utanç olurdu. Tersine bilim geliştikçe din zayıflayacaktır. Hakkında somut kanıt ve veri olmayan konularda mitolojik uydurmaları değil, felsefeyi kullanırız. Dine ihtiyaç yoktur. Şu kadar var ki din incelse de kopmaz. Bir şekilde birtakım dinler sanırsam hep olacaktır. Ama hiç bir işe karışıp müdahale etmelerine asla izin verilemez. Yok etmek için uğraşmaya gerek olmadığı gibi değmez. Bir kenarda köşede varlıklarını sürdüreceklerdir ve sakıncası da yok. Boylarından büyük işlere kalkışmadıkları sürece...
  4. Son derece yanlış düşünüyorsunuz. Linç kampanyası böyle olmaz. Biz sizin ifade ettiğiniz görüşlere katılmayıp kendi görüşümüzü söylüyor ve sizin görüşlerinizi eleştiriyoruz sadece. Herhalde polislerin insanları öldürme, sakat bırakma pahasına insanlık dışı müdahalelerine ses çıkarmayıp teşvik de eden bir kişiye saygılı bir dil elbette kullanılmayacak. Katiller, saldırganlar, eli palalı sopalı kişiler apaçık ortadayken suçluları korumak gibi bir insanlık suçu işleniyor. Saygı bunun neresinde? Korkuya dayalı bir düzen özlemi içinde olduğunuz ise maalesef çok açık olduğu için, bu konudaki eleştirileri sonuna kadar hak ediyorsunuz. Ne yazık ki psikolojiniz tamamen korku üzerine biçimlenmiş. Bu da elbette inanç kaynaklı bir durum. Her zaman, her fırsatta söylüyoruz, laik olun, inançlarınızı siyasete karıştırmayın diye... Bu karıştırma böyle giderse ülkemiz açısından sonuçları çok vahim olur. İnançların siyasete karıştırıldığı bir ülke, çok büyük risklere açık, patlamaya hazır bir bombadır. Herkesin aklını başına alması, bu inanç bölücülüğünden uzak durması gerekiyor. Başbakan bu mektupla filan yaptıklarından vaz geçmez de, halk bu kamuoyu oluşturma, kamuoyunu uyarma çabalarına kulak vermeli. Ötekileştirmenin, ayrıştırmanın bir yandan din, bir yandan etnik kullanılarak ülkeyi nereye götürdüğünü görmeli. Yoksa sonuçlar gerçekten vahim olur. Ülkede vatansever aydınlar hapislerde tutulurken işkenceci katil hizbullahçılar, mezhep temelli cinayet işleyen katliamcılar, satırlı sopalı katil saldırganlar, aleni kameralar önünde silahla cinayet işleyenler serbest bırakılıyor. Suriye'de çoluk çocuk katliam yapan elleri kan içinde teröristler, ülkemize serbestçe girip çıkıyor. Bomba patlıyor, yayın yasağı konuyor. Kan, cinayet, zulüm diz boyunu aştı. Kanda boğulmayı mı bekliyorsunuz, neyi bekliyorsunuz?
  5. Kişiler de kesinlikle laik olur. İnancını kendine saklar, insan ilişkilerinde insanları inançlarına göre değerlendirmez, herkese insan olarak bakar. İnancı nedeniyle değerli veya değersiz görmeye, ötekileştirmeye kalkışmaz. Dinlere eşit mesafede olmayı da inancıyla birlikte başarabilir. Başka dinden diye kimseyi hor görmez, benim dinimden diye üstün tutmaz, her insana insan olarak bakar. Dini, inancı, mezhebi her ne olursa olsun bakış açısını değiştirmez. İşte böyle insan tipini istemeyen bölücü, kinleştirici, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici şahıslar bu "kişi laik olmaz" kampanyasını başlattılar. Böyle bir şey yoktur. Devlet de laik olur, kişi de. Hiç bir engel yoktur.
  6. Nasıl şahit olmazsınız? İnsanlık anıtını bilmem ne hazretlerinin yanı başına dikmişler diye yıktırmadı mı? Ne demek hazretlerinin yanı başı yahu? Hazretlerinin yanı başında olunca kıyamet mi kopuyor? Dini bu derece kullanan bir kişiye nasıl inanca karışmıyor diyebilirsiniz? Yıkacaksa yasal gerekçe söyleyecek. İmar izni yok diyecek, ruhsatı yok diyecek, bir şey diyecek. Bilmem kim hazretlerinin yanı başına dikmişler diye heykel mi yıkılır? Başı açık bayanı vitrine artık dini kanallar bile koyup hoca hacı ile söyleştiriyorlar. Buna mı kanıp aldanacağız şimdi? Baş dediğin beş saniyede açılır, beş saniyede örtülür. Bu hiç bir şekilde ölçü alınamaz.
  7. Mitolojisi olmayan hiç bir toplum yoktur. Din gelmesi diye bir olay yoktur, dinler insan icadıdıdr. Tıpkı mitoloji gibi. Kuran da inmiş filan değil, Araplar tarafından yazılmıştır. İbrahimi dinlerin çok tanrılı dinlerden hiç bir farkı yoktur. Çok tanrılı dinlerde de büyük bir baş tanrı vardı, onun altında küçük tanrılar vardı. İbrahimi dinler de aynısıdır. Sadece alt tanrılara tanrı demez, başka isimler verirler. Melek, şeytan, cin, ifrit, vs. vs... Değişen ne? Hiç bir şey. Çok tanrılı dinlerde de esas güçlü olan baş tanrıydı. Kuranda Cebrail için "güçlü, itibarlı, itaat edilen" sıfatlarını kullanmıyor mu? Kullanıyor. (Bkz Kuran 81/19-20-21) Şimdi bu Cebrail'in dünyayı sırtlayan tanrı Atlas'tan ne farkı var? Orada baş tanrı Zeus, Atlas da güçlü bir alt tanrı, burada da baş tanrı Allah, Cebrail de güçlü bir melek. Alt tanrı demeyip melek deyince bir şey mi değişiyor? Gerçek dışı ve insanların hayal gücüyle üretilmiş her türlü efsane mit olarak adlandırılır. Din adı verilmekle mit olmaktan çıkmaz.
  8. Başbakanı tabii ki hiç birimiz hiç mi hiç sevmiyoruz da, mektup başbakan okusun, aklı başına gelsin "haaa bak ben yanlış yapmışım, insanlar beni sevmiyormuş" demesi için mi yazıldı da makamına çıkılıp yüzüne okunacak? Mektup heralde başbakan aleyhinde kamuoyu oluşturmak için yazıldı. Başbakanın yüzüne okumaya hiç mi hiç gerek yok. "Bak biz seni sevmiyoruz, kendini düzelt de seni sevelim" demek için hiç yazılmadı. İsterse ağzıyla kuş tutsun, sevecek olan kim? Mektubun muhatabı asla başbakan filan değildir. Mektubun muhatabı kamuoyudur. Başbakana hitaben yazılmasının nedeni, etkili bir dil kullanmaktan başka değildir. Yoksa başbakan filan kesinlikle muhatap alınmamıştır.
  9. Kişinin laik olamayacağı iddiası kadar anlamsız ve yersiz bir iddia az bulunur. Bu iddianın ortaya atılış amacı çok açık ve hiç bir temeli yok. Bir insan siyaset konuşurken dini katmamaya özen gösteriyorsa, dini inançları siyasete alet etmiyorsa, Dinini konuşurken de siyasetten bahsetmemeye özen gösteriyorsa, bu iki alanı ayrı ele almaya özen gösteriyorsa basbayağı bir laik insan olur. Bunun olamayacak nesi var? Olmaması için nasıl bir gerekçe var da olamıyor yani? Hiç bir gerekçe yok. Tek gerekçe, "böyle buyurdu Recop Ağa..." Başka da hiç bir gerekçe yok. Böyle bir tutarsız ve temelsiz görüşü de ondan başka ve onun ağzına bakanlardan başka da seslendiren yok. Hayır yani temellendirin, şu şu şu gerekçeyle kişi laik olamaz deyin de görelim?
  10. Her toplumun mitolojisi oluyor da Arapların mitolojisi niye olmuyor hiç anlayamadım. Kura'da anlatılan tüm olmayacak mantık dışı hikayeler Arap mitolojisidir. O kadar çok mantık dışı olmayacak şeyler anlatılır ki, Yunan mitolojisini hiç aratmaz. Arap mitolojisinin birileri gerçek olduğuna inanıyor diye de mitoloji olmaktan çıkmaz. Bu sembolik anlatım iddiaları ise beni hiç bir şekilde ikna etmiyor. Bu çok tutarsız bir iddia. Ne demek herkesin her şeyi bilmesini isteselerdi açık söylerlerdi? Geçiciliğe değer vermeyin demenin herkesin bilmesinde sakınca olan yanı nedir? Bunu herkese açıkça söylesen kıyamet mi kopar? Ne demek bilgiyi gizlemek? Atom bombasının yapılış tarifi mi de herkes bilsin istemiyorsun? Böyle bir gerekçeye asla sığınılamaz. Her milletin mitolojisine sadece mitoloji olarak bakıldığı, o kadar değer verildiği için insanlık kültürü diye bir şey oluşturmuşlar. Sadece Arab'ın mitolojisi hâla gerçek sanıldığı için insanlık kültürüne katkı neredeyse sıfır... Mezhep savaşı, terör, bölücülük, ayrımcılık, ötekileştirme, "benim gibi inanmayana ölüm" anlayışından başka hiç bir şey üretemiyor!
  11. Tam tersine... Medusa saçları yılanlardan oluşan çok korkunç bir karakter... Öyle ona aşık olmak filan şöyle dursun, öldürmek için uğraşıyor herkes ama gözlerine bir an baktıkları anda taşa dönüştüklerinden başaramıyorlar. Peki bu mitoloji yazarları niye doğru düzgün "güzelliğe tapmayın, kişiliğinizi kaybedersiniz" diyecekleri yerde bir ton masal anlatmışlar? Öyle sembolizme yorarak her işin içinden çıkamazsınız. Bu tarz yorumu alışkanlık haline getirmek ortada insanlık kültürü diye bir şey bırakmaz. "Dünya güneşin etrafında dönüyor" demek "dünya bir pervanedir, ama kanatları görünmezdir, güneş hakikat nurudur, ısıyı allah yaratmaktadır, gece gündüzü de, bunlar güneşle ilgili değildir" gibi bir sürü anlamsız, bilim dışı, insanda beyin dumuru yaratan, hezeyan üreten hastalıklı hayallere yol açar. Sembolizm, bülbülün güle aşık olduğu gibi hepimizin açıkça ne denmek istendiğini anladığımız benzetimlerde anlamlıdır. Bülbül tabii ki güle değil, eşine aşıktır. Şarkılarını eşine söyler. Doğadaki ahenk ve bütünleşmeyi anlatmak için güle aşık denir. Bunu da herkes açıkça anlar. Bence en güzel gül ve bülbül masalı, büyük ölümsüz yazar Oscar Wilde'ın gül ve bülbül masalıdır. Bunun sembolizm olduğunu herkes apaçık bilir. Bunda en küçük kuşku olamaz. Ama işte Arap mitolojisini gerçek olarak algılamanın insanları nereye sürüklediğini görüyoruz. Kendisi gibi inanmayana kin, nefret duymaya kadar gidiyor. Örneklerini her gün apaçık görüyoruz. İnanç suçu gibi akıl dışı bir suç yaratmak ve bu suçla insan cezalandırmak, dine has bir insanlık dejenerasyonudur. Emperyalistler bu din belasını başımıza sarmak ve bizi birbirimize öldürtmek için dini kullanmakta sınır tanımıyorlar. Böl parçala ve yut taktiğinin baş aracı dindir. İnsanlık dinden daha ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı bir bölücülük icat edemedi. En keskin bölücü dindir. Çünkü insanları ebedi olduğunu, hiç bağdaşmayacağını iddia ettiği bir ayrıma tabi tutar. Üstelik bunu iyice derinleştirir, birine sonsuz zevkler, birine insanlık dışı sadistçe işkenceler öngörür. İnsanlığı bundan daha derin bölecek bir araç biliyor musunuz? Yoktur.
  12. İyi de, söz konusu iletimde zaten bunun nedenini açıklıyorum. İletinin yazılış amacı tamamen bu! Ne istiyorsunuz, aynısını tekrar bir daha mı yapıştırayım? Gerçekten okuduğunuzdan emin misiniz?
  13. Bunu bana mı söylüyorsunuz? Çok ilginç. Sihir diye bir şeyin olmadığını söyleyeceğimi bilmeniz gerekirdi. Bu da aynı mevzu. Kurana bakarsanız Harut ve Marut diye iki melek insanlara sihir öğretesiymiş. İşte bu da Arap mitolojisi. Böyle bir şey elbette yok. Ne meleği, ne sihiri? Bunlar tümüyle mitoloji. Tabii her milletin mitolojisi olduğu gibi Arapların da var. Bunda şaşıracak, ilk kez duyacak ne var hiç anlamadım. David'in yaptığı ise elbette ilüzyon. Yani göz aldatma. Beyin dalgasıyla filan bir ilgisi yok. Muhammed bir ilüzyonistti derseniz buna en başta müslümanlar karşı çıkar. İyi o zaman David de peygamberliğini ilan etsin bari! Onca "mucize" gösteriyor! Mitolojiyi madem o kadar iyi biliyorsanız, Medusa'nın gözlerine bakan taş olurmuş. Bunu düz okumayıp nasıl okuyalım sizce, bir açıklayabilir misiniz? Mitoloji mitolojidir. Düz de okusanız eğri de okusanız mitolojidir.
  14. Dünyada insanlık din kadar ufuk daraltıcı başka bir etken icat edememiştir. Din, "şu niye şöyle, bu niye böyle" sorularının önünü kesmek için en etkili araçtır. Kuran'da eski kavimlerin çok soru sordukları için helak olduklarından bahisle, soru soranlar tehdit edilir. (*) Hatta İblis'in isyan gerekçesi, aslında soru sormak olarak gösterir. "Beni ateşten, onu topraktan yarattın" demek, aslında "üstün olan aşağı olana niye secde ediyormuş?" diye sormak anlamına gelir. Öykü doğru olsa, İblis son derece haklı olurdu. Her şeyden önce, niye secde? "Sen kendin değil misin kendinden başka kimseye secde etmeyi yasaklayan?" diye sormazlar mı? Sorarlar. Sorunca da "siz çok soru sordunuz, helak olacaksınız" olur. Din tehditle, baskıyla insanları sindirip susturmaktan başka bir şey değildir. Bir durup düşünün. "Tanrı kendinden başka kimseye secdeyi yasakladığı halde, niye İblis'e kendinden başkasına secdeyi emretmiş madem?" diye sormanın sakıncalı olduğu, sormanın cehennemde yanmakla sonuçlanacağı tehdidi yapılan bir olgudan bahsediyoruz. Bu olgu düşünce, inanç özgürlüğü ile en küçük şekilde bağdaşabilir mi? Bağdaşmayacağı çok çok açık. O halde bu olgunun insanlığın aşması, yok etmesi gereken en büyük sorun olduğu da apaçık. İnsanlık bu olgudan kurtulmaya en birinci önceliği vermelidir. (*) Kuran 5/101
  15. Bunun hiç bir öneminin olmadığını, tanımlamayı uzun veya kısa şekilde benden başka kim yaparsa yapsın sorun olmadığını anlayamayışınıza çok şaşırdım. Ancak benim karşı çıktığım bir tanımlamayı yapmam sorun olurdu. Artık anlamanız gerekiyor.
  16. Hitler askeri darbe yapmak şöyle dursun, askere sivil darbe yapmıştır. Etkili bir askeri teşkilat olsan SA yerine SS yi geçirmek için 85 üst düzey subayı bir gecede öldürtmüştür. Faşizmi gören bir çok rütbeli de görevlerinden istifa etmiş, yerlerine alt rütbeleri yükselterek atamalar yapmıştır. Sonunda orduyu tümüyle emri altına alınca katliamlarını yaygınlaştırmıştır. Bunları yapmak için de ses çıkarmayan, onaylayan, hatta suçluları yücelten, mağdurları yargılayan ve cezalandıran bir yargı şarttır. Onu ele geçirmeden cinayetler işleyemezsiniz.
  17. Şimdi yine determinist damarı tuttu, bu konuyu bile determinizme bağladı ya, pes artık diyeceksiniz ama, konu determinizmle ilgili. Determinizmde böyle tuzaklar vardır. Neden - sonuç ilişkisini her zaman sağlam kurmak zor olabilir. İlgisi olmayan bir nedeni ilgili sanma riski vardır. Buna şu örnek verilir: "Tam yoldan geçen araba korna çalmıştı ki, aynı anda kalem masada yuvarlanıp yere düştü. Demek korna çalması ile kalemin yuvarlanması arasında bir nedensellik bağı var." Eğer panik ataksanız ve korna çaldığı anda farkına varmadan irkilip diziniz masaya çarptıysa başka... Yoksa korna ile kalemin yuvarlanması arasında nedensellik yoktur. Ya da kahvaltıda yumurtanızı kırdığınız anda dağdan bir taş yuvarlanabilir. Taşın yuvarlanmasının başka nedensellikleri vardır. Dağlar sabit görünse de değildirler. Bazıları aşınır, bazıları hâla yükseliyor olabilir. Yanlış nedensellikler kurmak, evreni tanrının yönettiği ve düşen yaprağın bile tanrının iradesiyle düştüğü yanılgısından kaynaklanır. Halbuki evreni tanrı değil, nedensellik yönetir. Bir şey ancak olabileceği biçimde olur. Bir devinim, ancak doğanın iç dinamikleri ile meydana gelir. Herhangi bir iradeyle devinmez. Elektron çekirdek etrafında veya Dünya güneş ve Ay Dünya çevresinde tanrının dileğiyle değil, yapabileceği başka bir şey olmadığı için döner. Nedensellik onun dönmesini gerektirir. Dönmesini dileyen bir güç olduğu için değil. Determinizm genelde küçümsenir, "tabii ki her şeyin bir nedeni var, bunu zaten biliyoruz, bunun felsefesi mi olur" denir. Ama öyle değildir. Nedensellik bağlarını doğru kurmak hiç kolay değildir. Masa üzerinde sivri ucunu masaya dayayarak dik tuttuğunuz kalemi bıraktığınızda ne yana devrileceğinin nedenselliği vardır. Ne yana devrileceğini kesinlikle nedensellik belirler. Hiç bir kalem serbest durumda sivri ucu üzerinde durmaz. Devrileceğini kesin biliyorsunuz ama ne yana? Bunun nedenselliği olduğu halde bilemezsiniz. Masayı en hassas lazer aletleri ile tam yatay konuma getirdiniz. Kalemi de sıfır temas eden bir silindir içine aldınız ve silindiri de lazer ölçüm cihazlarıyla tam dik konuma getirdiniz. Bir mekanizma yavaş yavaş silindiri yukarı çekiyor. Yine de kalem silindirden kurtulduğu anda önceden bilemeyeceğiniz bir yöne devrilir. Kalem ucunun elektron mikroskop görüntüsü belirleme sağlayabilir. Nano teknoloji ile kalem ucunu teknolojiniz yettiği kadar kusursuzlaştırdınız diyelim. Yine belirsizlikle karşı karşıya kalırsınız. Sizi sınırlandıran, gözlem ve ölçüm aletlerinizin teknolojik sınırıdır. Belirlilik aslında var. Nedenler çoktan kalemin ne yana devrileceğini belirledi. Ama belirleyemeyen sizsiniz, teknolojiniz... Teknoloji geliştikçe atomu, daha geliştikçe atomaltı parçacıkları belirledik. Belirlenim giderek artacak. Yani "belirsizliğin de nedenleri vardır!" diyelim, bağlayalım...
  18. Tanımlamayı uzun veya kısa şekilde benden başka her kim yaparsa yapsın. Beni bağlamıyor. Kısa veya uzun tanımı ben yapsaydım, bende çelişki olurdu, haklı olurdunuz. Başkasının yaptığı tanımlamaya yanlış dedikten sonra o tanımı bu kez ben yapsam, yine haklı olurdunuz. Uzun veya kısa şekliyle katılmadığım tanımlamayı yapmadığım sürece bende çelişki yoktur. Heralde anlamış olmanız lazım. Anlamadıysanız dönüp ne dediğimi baştan iyice okuyun. Başka da yapabileceğim bir şey yok. Dediğim açık olmasa da açıklasam ama, dediğim çok açık. Daha fazla açıklamanın bir yolu yok. Siz en iyisi bir daha dikkatli okuyun, eminim anlarsınız.
  19. Bu bir mantık sorusu. Matematik sorusu kesinlikle değil. Ne 111 = 13 olabilir, ne 112 = 24 ve ne de diğerleri. Bu ifadelerin matematiğe aykırı oluşu, sorunun bir matematik sorusu olmadığının açık göstergesi. Matematikte eşittir işaretinin iki yanına ancak eşit ifadeler yazabilirsiniz. Ya 56 = 56 yazacaksınız, ya 28a = 56 yazacaksınız ki burada a = 2 olmak zorunda olacak. Soruda tuzak var. Size yazılmamış 116 = 68 ifadesini olmadığı halde yarattırıyor ve yanıltıyor. Halbuki bu bir mantık dizisi, matematik bir dizi değil. Size verilmemiş 116 = 68 ifadesini siz yaratıp arkasına 117 = 79 ifadesini koyamazsınız. Dizi mantık dizisi olduğu için verilenin dışına çıkamazsınız. Size 6. sırada 117 sayısı verilmiş. Siz bunu kendi kafanızdan 7. sıraya atamazsınız. Çünkü soru matematik sorusu değil. Soru tamamen mantık sorusu. Sebebi de açıkladığım gibi, verilenlerin matematiğe aykırı oluşu.
  20. Nasıl ki Yunan mitolojisine inanıp Prometeus ateşi tanrılar dağından çaldı diyemezsek, bu bir mitoloji ve efsaneyse, Arap mitolojisi olan Kurana bakıp da Muhammed Burak'a binip mescidi Aksa'ya gitti geldi, Ay'ı yardı filan diyemeyiz. Bu da Arap mitolojisi. Arap mitolojisini anlatan da Kuran'dır. Bu da aynı Yunan mitolojisi gibi gerçek dışıdır. Mitoloji Yunan'ın olunca yalan, Arab'ın olunca gerçek olmaz. Aralarında hiç fark yoktur. Sadece biri başka bir milletin mitolojisi, öbürü başka bir milletin mitolojisi. Türk mitolojisine bakıp dağları erittiler, Ergenekon'dan çıktılar, kurt da yol gösterdi denemez. Bu da mitolojik efsanedir. Roma mitolojisine bakıp Romulus'u kurt emzirdi büyüttü diyemeyiz. Bu da mitolojik efsanedir. İşte tüm bunlar gibi, Nuh'un 950 sene yaşadığı da gerçek dışı bir Arap mitolojik efsanesidir.
  21. Maalesef sadece Radya ve Canraşit dikkatli çıktı. Ben göz atar atmaz 69 dedim. Eğer listede 116 = 68 diye bir satır olsaydı, o zaman 117 = 79 olurdu. Fakat 116 kasten atlanmış. Dikkati ölçen de bu. 116 atlanınca, 11 ekleyerek gidilmeyeceği anlaşılıyor. Ya nasıl gidiliyor, sıra numarasının önüne, eşitliğin sol tarafındaki rakamların toplamı yazılıyor. Yani sıra 6. Bunu bir yazıyoruz. Önüne de 7+1+1=9 yazıyoruz. Oldu 69...
  22. Darwinizme inanılmaz. Darwinizm bilinir. Veya bilinmez, bilim yoksunu olunur. Darwinizmi bilmek, bilimi bilmektir. Darwinizm telkin de edilmez, öğrenilir. Öğrenmeyen bilimden habersiz kalır. İlkel atalarımız milyonlarca yıl boyunca ne giyinmeyi bildiler, ne de avuçları içine aldıkları bir taşın ucunu sivriltmekten başka bir şey icat edebildiler. Milyonlarca yıl böyle geçti. Son bir kaç yüz bin yılda hayvan postlarını giyecek olarak kullanmayı akıl edebildiler. Kullandıkları avuçiçi baltalara ağaçtan bir sap bağlamayı da ancak bundan sonra akıl edebildiler. Sonra taşı sopanın ucuna dik bağlayıp mızrağı icat ettiler. Okun icadı öyle yakındır ki, insanlık tarihinde dün sayılır. Metallerin keşfi ise çok daha yakındır. Şurda beşbin yıl öncesine kadar ciddi bir metal kullanımı yoktu. Dört bin yıl önce demiri, gökten tanrının insanlara hediye olarak indirdiği, kutsal bir metal sanıldı. Ona sahip olmak tanrısal bir güç kabul edildi. Hitit kralı, Kadeş barış antlaşmasını yaptığı Mısır firavununa hediye olarak ne altın, ne gümüş değil, demir gönderdi. En kutsal, en tanrısal ve en değerli metal olarak. Bununla Hitit kralı, tanrının hediyesine mazhar bir kral olduğunu vurguluyor, bana bir daha bulaşacağında iki kez düşün demek istiyordu. Geçmişte bizden ileri bir teknoloji kesinlikle olmamıştır. İnsanlığın doğru dürüst teknoloji diyeceğimiz bir şeylere sahip olması zaten beş bin yıllık bir geçmiş. Ondan önce zaten taş devri. Beş bin yılda da hemen hiç bir şey kaybolmaz. Olsa bulunurdu. Ötzi bile bulundu, beş bin yıllık bir insan. Hiç çürümemiş. Buzulun içinde bulundu. 39 bin yıllık mamut bulundu, hiç çürümemiş. O da buzul içinde bulundu...
  23. Evet, sorun nedir? Benden iki alıntı yapıp ikisi arasında çelişki varmış gibi niye gösterdiniz, onu anlamadım. Bir çelişki yok.
  24. Eğer nuhun gemileri vardıysa dinozorların soyu şundan tükenmiş olmalı:
  25. Bu tamamen efsane. Böyle bir şey olamaz. İnsan ömrünün en uzun olduğu zaman bugündür. İlkel atalarımızın ömürleri çok daha kısaydı. Gen telomerleri insan türünün maksimum 120 yaş civarına kadar yaşamasına izin verir. Bu bilimsel bir gerçektir. Aksi mümkün değildir. Sadece Kuranda öyle yazıyor diye buna inanmamız olacak bir şey değildir. Bir şeyin bir yerde yazması, hele dogmatik bir kitapta yazması hiç bir şekilde dikkate alınamaz. Türümüzün orijini bilimsel olarak bellidir. 950 yıl yaşayan bir insan, uydurma bir efsaneden başka bir şey olamaz. Kıyametin konu ile alakasını kuramadım ama, hiç bir güç dünyanın eksenini değiştiremez. Böyle bir şey de mümkün değildir. Yani Antarktika kuzeye geçecek diyorsunuz ki, bu kesinlikle mümkün değildir. Bunu yapabilecek bir güç yoktur. Bunu unutun. Kıyamet diye bir şey de yoktur. Bu da efsanedir. Geçmişte bizden ileri uygarlık olduğu da efsanedir. Piramitlerin nasıl yapıldığı biliniyor. Bir olağanüstülük yoktur.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.