Zıplanacak içerik

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Ben bu konuda kararsız kaldım. Celaleddin Rumi gerçekten evrimden bahsetmiş mi, tercüme oyunu mu var bilemedim. Bahsetmesi mümkündür. Olamayacak bir şey değildir. Hayatında bir kez şempanze gören herkes, her devirde evrime inanabilir. Şempanze hal ve tavırlarıyla aynı soydanız diye adeta bize açıkça evrimi ilan etmektedir. Benim şempanzelerle aynı soydan olduğumuz değil, tüm canlılarla soyumuzun ortak olduğunda zerre şüphem yok. Seyşel adaları yakınında yüzen bir plankton, bizimle çok uzaktan akrabadır. Tüm canlılar akrabadır. Darwin evrim teorisinden sadece ilk kez söz eden kişidir. Evrimden demiyorum bakın, evrim teorisinden. Evrim hakkında çok az şey bilmektedir. Çünkü yaşadığı çağda bilim o kadarına yeterliydi. Daha fazlasını söyleme olanağı elinde yoktu. Genetik bile henüz bilinmiyordu. Darwin ne söylemiş olsa evrim teorisine bir zaafiyet gelmez. Fosilleşme ise çok ender bir olaydır. Canlılar petrol, kömür ve doğal gaza dönüşmüşlerdir. Çok azı fosilleşmiştir. Bu fosilleri bulmak da kolay değildir. Buna rağmen elimizde oldukça yeterli fosil kanıt vardır. Bir de genetik analiz, canlıların akrabalık derecelerini gösteriyor artık. Yaşayan türlerin genetiğini analiz ederek ne zaman türleştiklerini saptayabiliyoruz. Örneğin bir kuştan DNA aldınız. Bir de salyangozdan DNA aldınız. Analiz, bu iki türün kaç milyon yıl önce kökenlerinin birleştiğini ortaya çıkarıyor.
  2. İşte bakın bu cümle son derece doğru. Ben katılmıyorum bu argümana ama, en azından ortaya atılabilecek bir argüman. Benim katılmamam, böyle bir şey söylenemez dememi gerektirmez. Bir teist bu argümanı elbette ortaya atabilir. Neden mi? Şundan: Canlıların genetik sistemi hep aynı mı? Aynı. Kromozom sayısını ve gen programları değişince canlı değişiyor mu? Evet. O halde bir teist diyebilir ki, tanrı önce maymunu yaratmıştı. Sonra oturdu, bir gen mühendisliği tasarımı yaptı, maymunu insana dönüştürecek bütün genetik programları hazırladı. Sonra bu programları dişi bir maymunun yumurta hücresi ile erkek bir maymunun sperm hücresine yazdı. Sonra bu iki maymunu çiftleştirdi. Maymunlar değişik bir yavruları olunca çok şaşırdılar ama evlat işte, atılmaz. Baktılar, büyüttüler. Zaten maymunu da böyle üretmişti. İşte örneğin köpeklerin genetiğini yeniden tasarlamıştı. Bakın bu argümanı ben ortaya atmıyorum, böyle bir şey elbette olmadı, çünkü tanrı yoktur. Ama bir teist böyle diyebilir diyorum. Peki niye demiyor, niye illa diretiyorlar evrim karşıtlığında? Aslında böyle diyenler var. Hem de çok. Türkiye müslümanlarında bile var, ben tanıyorum. Uzun uzun da özel sohbet ettim, tanınmış ünlü kişilerden var. Ayrıca Vatikan evrimi resmen tanıdı ve tanrının işi olduğunu belirtti. Peki inatla inkar etmekte diretenler kim? Evangelistler... Bunlar nedense aşırı tutucular. Dinozorların uydurma olduğunda, evrenin altı bin mi yedi bin mi öyle bir şey yaşında olduğunda ve evrimin yalan olduğunda acayip bir inatla diretiyorlar. Bu nasıl bir inat, nasıl bir tutuculuk, kimse anlayamıyor. Bir de evangelistler ne derse aynısını elemanlarına tercüme ettirip kendisi yazmış gibi yayınlayan raporlu şahıs var. Bir de nur cemaati var, evangelistlerle zaten siyaseten de işbirliği içindeler. Bu iki grup, evangelistler ne derse allahtan gelmiş gibi harfiyen uyguluyorlar. Denize düşmüşler, yılana sarılmışlar. İşte evrim karşıtları bunlar ve bunların dediklerine bakanlar. Halbuki söylediğiniz gibi evrim tanrı yok anlamına gelemiyor. Yani evrimle tanrının olmadığı kanıtlanamıyor. Tanrının olmadığını kanıtlamanın yolu felsefidir, bilimsel değildir. Tanrının olup olmadığı sorunu zaten bilim konusu değil, felsefe konusudur. Felsefe ise bağlayıcı olmadığı için, tanrının olmadığını felsefe yoluyla kanıtlamak, kimseyi bağlamaz. "Ben kanıtladım yok, bundan sonra tanrıya inanmak yasaklanmıştır" diyemez kimse. İnanç özgürlüğü temel insan haklarının en önemlilerindendir. Yaşam hakkından sonra gelir. Kimse inanç özgürlüğünü kısıtlayamaz. Yaparsa insanlığa ihanet etmiştir. Fakat inanç özgürlüğü şu yönden eksik: Tanrıya inananlara her türlü serbestlik veriliyor, kolaylık tanınıyor, korunuyor, kayırılıyor. Kulaklarımızı delecek derecede hoparlörlerle tanrının var olduğunu ilan etmelerine izin veriliyor. Ateistlere ise tanrının olmadığını hoparlörle bağırma hakkı verilmiyor. Zorluk çıkarılıyor, işe alınmıyor, dışlanıyor, baskı yapılıyor. Hatta öldürülüyor. Yaşam hakkı bile tanınmıyor. O yüzden inanç özgürlüğü sadece tanrıya inananlara var, inanmayanlara inanç özgürlüğü haram kılınıyor. Bu, insanlığın geri kaldığı en büyük handikapı. Tabii bu İslam ülkelerinde felaket boyutlarında. İnanç özgürlüğünün sözü bile edilemez durumda. Başta insanlık ateizme tam ve kesin özgürlüğünü verecek, İslam ülkelerine de zorla inanç özgürlüğünü kabul ettirecek. BM bu konuda yaptırım kararı alacak. İnanç özgürlüğü olmayan tüm ülkeler ağır yaptırımlara tabi tutulacak. Bu da işe yaramazsa savaş açılacak ve inanç özgürlüğünü tanımaya zorlanacaklar. İnanç özgürlüğü olmadan insan olunamayacağı için bu zorunlu...
  3. Her yer Taksim, her yer direniş!!! Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım, kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım... Edison bile pişman!!!
  4. İnsanların böyle mitolojik uydurmalara nasıl inandığını anlamak güç. Bunlar kesinlikle olmayacak, olamayacak mitolojik hurafeler. Bu hurafelerin dibi bucağı yoktur, ürer de ürerler. Yok yerden dabbetül arz çıkacakmış, yok kafirleri damgalayacakmış, yok yecüc çıkacakmış, yok mecüc çıkacakmış... Yok ağaçlar arkamda yahudi saklanıyor diyecekmiş... Bu safsatalara inanmak için biraz akıl zoru gerekiyor.
  5. Kuran, inmemiştir. Dönemin Mekke muhalefeti tarafından yazılmıştır. Bu muhalifler, yarımadanın kalbi olan Mekke'de iktidarı ele geçirmek ve Arapları tek tanrı diye bir şey uydurup onun inancı etrafında toplayarak Yahudileri yağmalamak istiyorlardı. Bunun için yeni bir dine ihtiyaçları vardı. Bir de bu dini getirdiğini iddia ettikleri bir peygambere. Ki bu peygamber diye lanse ettikleri adam, icat ettikleri o tek tanrıdan geldi diye bir takım ihtiyaçları olan sözleri söylesin. Böylece İslam dini yaratıldı. Zenginlikleri yağmalamak isteyen kişiler hızla bu din etrafında toplandı ve önce Mekke ele geçirildi. Sonra tüm yarımada soykırımla Araplaştırıldı. Yahudiler yağmalanarak soykırımla kovuldukları anavatanlarına ancak bin yıldan sonra dönebildiler ve iki tarihi zaferle Araplara iki acı hezimet tokadı atarak tarihe karşı borçlarını ödediler.
  6. Ahfeş'in arkadaşı bile allame oldu, bu tarafta tık yok! Bilim adamı, olunabilecek bir şeydir. Dünyada hazreti efendimiz diye bir kimse zaten hiç olmamıştır, yoktur. Ahhhhfeş ah! Sanırım bu kadar eğlence yeter... Doğru düzgün argümanları olan birisi aklı başında bir şeyler yazıncaya kadar demagoglarla muhatap olmayacağım... Herhalde bir aklı başında birisi düzgün bir şey yazacaktır. Zaten zulmü, işkenceyi, adaletsizliği savunmaktan hiç utanıp sıkılmayan bir kişi ile muhatap olmak bile gereksiz.
  7. İşkenceyi, zulmü, adaletsizliği savunarak yaşamaya devam etmekten utanmayanlara söylenecek bir sözüm yok... Sözün bittiği yer...
  8. Din aynen egemenlik kurmak ve sömürmek için üretilmiş bir araçtır. İlk icat edilişi de bu amaçladır, sonraki bütün dönemlerde kullanımı da bu amaçladır. Marx'ın sözleri bunu doğruluyor. Afyon ne için kullanılır? Uyuşturmak ve böylece sömürüldüğünü hissetmemesi için... Bu ülke, apaçık gerçeklerin tersinin doğru diye öne sürüldüğü ve tartışıldığı maalesef belki de yegane ülke olmaya var gücüyle aday olmaya çalışan şaşkın bir ülke. Ben bu duruma hayretler içerisindeyim. İki kere iki dört eder gerçeğini "yok canım nerden o kadar edecek, üçten fazla etmez!" "Ne dördü, daha fazla eder, beş, hatta altı edebilir!" diye tartışan bir şaşkın topluma dönüştük. Bu gidiş gidiş değil, hiç de hayra alamet değil. Dogmalara bu kadar köle bir toplum daha var mı ben bilmiyorum. Var elbette ama böyle gönüllü köle değil. Ya petrol zengini ülkeler gibi halk rüşvetle susturuluyor, ya tamamen fakir ve ceberutla susturuluyor. Dogmalara illa köle olacağım diye direten bir toplum dünyanın neresinde var doğrusu bilemiyorum. Özgürlüğüne çok düşkün olan Türk toplumunun bu hallere düşmesi son derece üzücü. Şeyh, efendi, peygamber adı verilmiş kişilere ve dogmatik kitaplara kişilik yitimi derecesinde kölelik şovları sergileyen insanlarımızdan ölesiye utanıyorum. Atatürk Türkiye'si nasıl bu hale geldi, şeyhlerin, dervişlerin, müritlerin ülkesi oldu, utancımdan yerin dibine geçiyorum. Maalesef olduk. Yüz kızartıcı bir utanç, elaleme karşı yüzümü yerden kaldıramıyorum, rezil olduk, aleme eğlence olduk. Güneşin doğmasına yakın karanlık iyice basar diye kendimi avutuyorum. Atatürk devrimleri mutlaka ve mutlaka kaldığı yerden devam edecektir. Bunun için gereken her şeyi mutlaka yapacağız... Başka çare de yol da yok...
  9. Yani, gerçekten gına getirtelim de bir gün biri çıkıp bunu yapsın dercesine en güçlü anfiyi parayı basıp alıyor ve düğmeyi en sona çeviriyorlar. Bu kadar da inanç terörü uygulanmaz artık, bu bir terör! İnanç özgürlüğünde bu kadar küme düşmemiz kabul edilir değil. Bu kadarla kalsa, bir de ramazanda davul terörü baş gösteriyor. Neyse bunu atlattık derken hayvan boğazlama terörü kapıya dayanacak! Bu kadar olamayacak bir şeyin nasıl olabildiği bir muamma! Gece vakti nasıl olur da gümbür gümbür davul çalınabilir, bir kaç gün içinde büyük çaplı bir toplu hayvan katliamına girişilebilir, bu bir utanç, bir yüz karası! Böyle bir şeyin olabilirliği yok! Ama gel gör oluyor! Camiye bakıyorsun, minareye müezzin bir kez bile çıkmamış! Tepesinde baz istasyonu, çirkin kocaman hoparlörler! Dibinde ticarethaneler! Yani bu iş bir abeslik halini aldı, bu yer ibadethane mi, ticarethane mi, baskı yaratan bir heyula mı, nedir bu? Hiç bir iş yapmayan, bir şey üretmeyen, hoparlörlerle kulak zarımızı patlatmaya çalışan ve dogmatik arap mitolojisi masallarını anlatan adamlara verilen bakanlık bütçelerini katlayan maaşlar! Evet, diyanet bütçesi çok önemli bir çok bakanlığın bütçesini defalarca katlıyor! Niye? Milletin kulak zarları zorlansın, arap mitolojisi dinlesinler bol bol diye! Bu iş böyle gidemez, böyle bir iş olamaz. Bu akıl mantık dışı uygulamalara bir an önce son verilmesi çok acil bir zorunluluktur. Böyle gidemeyiz toplum olarak. Acil demokrasi, acil özgürlük...
  10. Elbette herkesin de böyle düşünmesi gerekir. İnanç özgürlüğü insan haklarının en temel olanlarından birisidir. Yaşam hakkından hemen sonra gelir. Bu temel insan hakkına dokunmak zulümdür. İnsanlığa ihanettir. Kimse inancını değiştirmeye asla zorlanamaz. İnancından dolayı kınanamaz, yerilemez, inancı sorgulanamaz. İnancını ifade etmeye zorlanamaz. İfade ederse bu kez de engellenemez. Tüm bunlar insan hakkı ihlalleridir ve çok vahim ihlallerdir. Kimliklerden din hanesi, zorunlu din dersi ve diyanet kurumu ivedilikle, hemen yarın kaldırılmalıdır. Bunlar insan haklarına aykırıdır. Ama ikiyüzlü, dini kullanan ve çıkarlarına alet eden takiyyeciler bu işlere asla el atmaz. Dini sömürünün tadından asla vaz geçemezler. Eleştiri, inanmamak, reddetmek ve tersine inanmak dine saygısızlık değildir. Kimse kimsenin inancını onaylamak zorunda değil. Bir kişi diğerinin inandığının tam tersine inanıyorsa, ona bunu açıkça ifade etme hakkı vardır. İnanç ve ifade özgürlüğü ayrılamaz bir bütündür. Kimse içten içe ifade etmeden gizli inanmaya zorlanamaz. Bu çok ağır bir insanlık suçudur. Sesi sonuna kadar açarak hoparlörle ezan okunması insan haklarına aykırıdır. Ben allaha inanmıyorum. Bu sesi duymak zorunda olamam. O zaman ben de megafonu alıp "allah yoktur allah yoktur" diye bağırayım? Batıda kilise çanlarına haftada bir olduğu halde ciddi kısıtlamalar getirilmiştir. Öyle her yerde çan çan çan kulak sağlığı riske atılmaz. Bu ezan terörüne acilen bir çözüm gerekiyor. Ben ezan vaktiyse ve yolum cami önünden geçiyorsa yolumu değiştiriyorum. Ya da kulaklık takıyorum. Maalesef inanç özgürlüğünde son derece geriyiz. İnsanlar dışlanırım, iş bulamam, atamam yapılmaz, bana olmasa çocuğuma bunları yaparlar korkusuyla allaha inanmıyorum diyemiyor. Korkunç bir din baskısı var. Böyle baskıcı toplumlar asla ilerleyemez.
  11. Bir insanın " Devrimler kanla, işkenceyle, zulümle yapılır, devrimde adalet, insan hakları olmaz " cümlesinin utancına halen katlanabiliyor olması çok şaşırtıcı. Bu duruma son derece hayret ediyorum.
  12. Maymun bit ayıklıyor. Maymunlarda bu yaygın bir davranıştır. Bu şekilde sosyalleşirler. Birbirini temizlemek, maymunlarda dostluk göstergesidir. Bu yolla dostluk kurar ve sonra her konuda birbirlerine destek olurlar. Birbirlerinin dikenlerini çıkarır, yaralarını temizler, tüylerini parmaklarıyla tararlar. İnsanların örnek alması lazım. Bir şempanze ile dost olup pikniğe gidebilirsiniz. Odun toplar, ateş yakar, yiyecek pişirir ve ikram eder. Çok nazik hayvanlardır. Yere bir şey düşürdüğünüzde alıp size verirler. Çok iyi dostturlar. Neredeyse insan olacakmış ama bir evrim dönemecinde başka yola sapmış, bir daha da geri dönüşü olmamış, şempanze olmuş. Bu hissi insana verirler. Onlarla aynı soydan olduğunuzu kesin biçimde hissedersiniz.
  13. Kıyamet diye bir şey yoktur. Çünkü yok oluş diye bir şey yoktur. Çünkü varlık, yaratılmamıştır ki yok edilsin. Varlık sonsuzdan beri vardır. Var edilmemiştir. O yüzden yok da edilemez. Biçim değiştirerek sonsuz şekilde tekrarlanır. Tek bir evren yoktur. Aklen olamaz. Evrenler de canlılar gibi oluşur, genişler, gelişir ve ölür, evrenler nesli devamlıdır. Hiç bir şey yok olmaz... Tanrı olamayacağı için yoktur. Olamaz, çünkü evreni yaratacak bir aklın evrenden daha gelişkin olması gerekir. Evren yaratıcıya muhtaçsa, daha gelişkin olan, daha fazla muhtaçtır. Tanrı olamayacağı için evrim vardır. Gelişkin basitten gelir, basit gelişkinden gelemez. Bu yüzden tanrı olamaz ve yoktur.
  14. Dünyada tarih boyunca din kadar düşmanlaştırıcı, kinleştirici ve nefret ettirici bir bölme aracı daha icat edilememiştir. Çünkü din, ebediyen bağdaşmayacak bir ayrım, (ebedi cehennemlik şeklinde) bir ayrım öngörür. Bu vahşi öngörünün insanlıkla bağdaşır yanı yoktur. Bunu inanç bazında yapar. Belirlediği bir inanç standardının dışında kalmak, ebedi ötekileştirmeye ve düşman ilan edilmeye yol açar. Bununla kalsa iyi... Kendi inanırlarını da münafık diye ötekileştirir. Ne dediği belli olmayan, özellikle muğlak ifadeler bilerek kullanılarak yazılmış ayetleri farklı yorumladılar diye mezhepleri de icat eder, yine ötekileştirme yapar. Müslümanların yetmişiki fırkaya ayrılıp sadece bir fırkanın cennete gideceği inancı yaygındır. Dindeki ötekileştirme, düşmanlaştırma ve kin gütmenin bir sınırı bulunmamaktadır. En sorumlu makamı işgal etmiş adamın "kininin davacısı gençlik" söyleminden yandaş basınının bile utanıp bu sözleri sansürlediği meşhurdur. İşte din iktidarı bunu getirir... Din iktidarları, insanlığın felaketidir. Kan, ölüm, katliam getirir.
  15. Bana ne Celaleddin'in felsefesinden? Hiç ilgilenmedim. Hiç bir felsefe kimseyi efendimiz yapmaz. Hazret de yapmaz. Ben nereden bileyim neye dayanarak hazret diyor, efendimiz diyorlar? Felsefesinden dolayı mı diyorlar, fesinden dolayı mı, ben onu bilmem ve hiç ilgilenmem. Hazret diye bir kimse yoktur ve hiç olmamıştır. Hiç kimse efendimiz değildir ve hiç olmamıştır. Bu tasavvuf masallarına susam tanesi kadar değer vermem. Tekrar ediyorum: Eğer burada Celaleddin'den "ben hazretim, efendinizim" diye bir alıntı olsa, söylediğim ad hominem olurdu. Benim eleştirim efendimiz hazretleri diyene. Bunu Celaleddin dese reddi kolay. Başkaları ona deyince mevzu başka oluyor. Bu sefer de anlaşılmadıysa artık, Ahfeş olmaya kalkışamam...
  16. Tanrı yok ki elini kolunu bağlasın. Tanrıyı önce var kabul edip sonra elini kolunu niye bağlayacağını sormak "ejderhalar yeraltından çıktığında modern silahlarımızı yenebilirler mi?" diye sormaya benzer. Yeraltından ejderha filan çıkmayacak. Silahlarımızın onları öldürüp öldüremeyeceğini düşünmemize hiç gerek yok... Kıyamet yaklaştığında dabbetülarz yerden çıktığında onu hidrojen bombası atıp öldürürüz, Yecüc ile Mecüc'e de kitle imha silahları kullanırız. Böylece kıyameti önleriz diye bir stratejik plan yoktur. Çünkü ne kıyamet diye bir şey var, ne yerden dabbe çıkacak, ne Yecüc, ne de Mecüc... Bunlar uydurma mitolojik efsaneler...
  17. İnsanların karnı doyunca etliye sütlüye karışmadığı bir dünya hayali kuranlar hayal aleminde yaşayan kişilerdir. İhtiyaç fazlası diye bir şey yoktur. İhtiyaçların bir sınırı bulunmamaktadır. Böyle bir dünya hiç olmamıştır ve hiç olmayacaktır. Hayal aleminde yaşamak insanı gerçek hayattan koparır, bir ruh yapar. Tavsiye etmem. Gerçek dünyaya acil dönüş yapmak şart...
  18. "Ben hazret'im, ben sizin efendinizim" diyen bir felsefe de hiç duymamıştım! İyiymiş! Hoş, ne Celaleddin, ne felsefesi hiç umrumda değil, küçük insanların küçük işleri ilgimi çekmez. Ama böyle iddialarda bulunmuş, mevlana sıfatını kendisi kendisine vermişse bilmek isterim doğrusu. Kendisinden "mevlana hazretleri olarak beeen" diye söz etmişse bunu öğrenmek ilginç olur...
  19. Daha belirli, anlamlı sözler söylemek gerekiyor. Belirsiz, muğlak ve imalı anlatımlardan bir şey çıkmaz. Net olmak lazım. Ben son derece netim. Tanrı acaba olabilir mi diye zerre kadar bir kuşku taşımıyorum. Tanrı yoktur. Din insanları sömürmek, köleleştirmek için icat edilmiş bir yalandır. Ne aslı vardır, ne astarı, tümüyle mitolojik masallar hammadde olarak kullanılmak suretiyle üretilmiştir. Bu söylemlerim net, kesindir. Lafı dolandırmam. Tanrı yok, din yalandır.
  20. İyi beslenen iri olur. Daha çok enerji tüketmeye başlar, daha fazla hormon salgılar, semirir, palazlanır, güçlenir, ihtiyaçları artar... Doğa sömürü üzerine kuruludur. Daha hayatın ilk temelleri başlarken tek hücrelilerin bazıları hazır besin olarak diğer tek hücrelileri sömürmeye yöneldiler. Sömürüyü yok etmek için doğayı baştan yaratmanız gerekir. Bu tartışmada uzatılacak ve demagojilerle konuya takla attırılacak bir taraf göremiyorum. Konu kesin ve nettir. Demagoji yapılacaksa demagojiye yatkın bir konu bulunmalı. Sömürünün doğanın temelinde olduğu kesin, su götürmez ve kuşkuya kapalıdır. Kesindir.
  21. Sayın @@musttafa, bu kez doğru sözler söylemişsiniz. Tek yanlışınız var, kader diye bir şey yoktur. Kader inancı uydurmadır. Kimse bütün olacakları görüp bir kenara önceden yazmaz. Bunu yapabilecek güçte bir varlık yoktur. Olamaz da. Zaten bildiğimiz kadarıyla evrende en gelişmiş bilince bizler, türümüz sahip. Evreni gözlemleyen, anlamlandıran her canlı bizdendir, ayrı değildir. O yüzden bu söylediğim bilgisiz bir gurur değil. Onlarla karşılaşırsak onları da bizler olarak ele almamız gerekir. Farklı değillerdir. Süreç elbette sonsuz. Çünkü son tayin etmenin bir yolu yok. Yoktan var olmadığımız için yok da elbette olmayacağız. Belki daha iyi evrenler olur... Her zaman en iyiyi amaçlamalıyız. Sonuçta mutlaka iyi şeyler olur. Buna karma determinizm ahlakı deniliyor. Neden sonuç ilişkilerinin iyiliği de kötülüğü de yansıtıp geri döndürdüğü felsefesi. İndeterminizm ise ahlaksızlığın baş kaynağıdır. Bu felsefeden ahlak üretmenin bir yolu yoktur. İndeterminizm ya nihilizm üretir, ya din. Başka bir şey üretemez. Determinist bir dünya dileğiyle...
  22. Dünyada kaşınıp kanatılabilecek iki yara var: Din ve etnik. Kullanışlılık ve verimlilik değerlendirmeleri sonucu ayrı ayrı ya da birlikte kokteyl olarak sunulabilir ve toplumlar zehirlenebilir. Kullanışlılık ve verimlilik şartlara göre değişir. Koşullar neyse ona göre böler, düşmanlaştırır, çatıştırır ve lokma lokma yutarlar. Fakat eğer bir halk dini aşırı önemsiyor, her şeyden önde tutuyorsa, o halkı bir iç savaşa sürüklemek dünyadaki en kolay ve verimli işlerdendir. Çünkü din dünyadaki icat edilmiş en şiddetli düşmanlaştırıcıdır. Eline su dökecek bir kinleştirici araç daha icat edilemedi. Irkçılık filan dincilikle düşmanlaştırmada boy ölçüşemez. Hem dincilik, hem ırkçılık, en etkili kokteyl. Düşmanlaşmamakta, kinleşmemekte, katliamlara girişmemekte ısrar edenlere bu karışım uygulanır. Oturulur birbirlerini öldürmeleri sigara kahve içerek keyifle izlenir. Gelecek hammadde ve kaynakların nerelerde kullanılıp zenginliğe dönüştürüleceği planlanmaya başlanır.
  23. İyi de ben tefsir bilgisi istemedim. Ben bunları zaten biliyorum. Bir tıkın da ucunda. Unutsam tıklarım, gelir. Kuranda ne yazdığını son derece iyi biliyorum. Burada kilit konu, önce en iyi biçimde yarattık deyip sonra en aşağı düşürdük demesi. Madem Kuran doğru şeyler yazıyor diye iddia ediyorsanız, Kuran'da yazan şeylere aykırı iddialarda bulunmayacaksınız. "Kuran'da bu böyle yazılmış ama yanlış, doğrusu şudur" diye bilimin keşfettiği doğruları söylemeniz gerekir. Aksi davranış, dürüstlüğe sığmaz.
  24. Bir şeyin bilinemeyişi ayrı, olamayışı ayrıdır. Tanrı kavramı bilinemez değil, olamazdır. Tanrı diye bir şeyin olmasının bir mümkünü yoktur. Olamayacağı için yoktur. Neden olamayacağını da açıkladım. Hiç olamayacak bir şeye bilmiyoruz demenin bir mantığı yoktur. Olamıyor yani, olması mümkün değil. O halde olmadığı kesin. Bilinemezlikle işi yokuşa sürmenin bir anlamı yok. Tanrı yoktur, çünkü olamaz. Gelişkin ve düzenli bir yapıyı tasarlanmışlığa kanıt göstermek çıkmazdır. Tasarımcı tasarımından daha gelişkin ve düzenli yapıda olmalı ki bu tasarımı gerçekleştirsin. O halde o, tasarıma daha da fazla muhtaç. İşte bu mantık çıkmazıdır. Evrim ise aklın ve mantığın gereğidir. En karmaşık, düzenli ve gelişkin en başta olamaz, en sonda olur. En başta tahmin bile edemeyeceğimiz kadar basit bir ilk başlangıç vardır. Her şey evrimle oluşmuştur ve yavaş yavaş gelişmiştir. En karmaşık, en gelişkin, evrimin son ürünü, bizleriz. Bilinçli, evreni gözlemleyen anlamlandıran bilinçli insan... Dinlerin temel işlevi put üretmektir. Bu putların sayısı çok veya bir olabilir, görünür veya görünmez olduğu iddia edilebilir, değişmez. Dinin amacı, puta taptırmak, yönetmek, sömürmektir. Bu çark tıkanırsa açmak için düşmanlaştırmak, çatıştırmak, katliam yaptırmak ve böylece çıkarını yürütmek için yaratılmış bir sömürü kurumudur.
  25. E iyi işte kullanışlılık meselesi, verim alabilme meselesi dedik ya... Bunu da anlayamayınca artık denecek söz kalmıyor. Olabilir yani, dert etmemek lazım. Her şeyi anlayacağız diye bir zorunluluk bulunmuyor... Anlayamayınca kıyamet kopmuyor.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.