democrossian tarafından postalanan herşey
-
Ateist Profesorün Müslüman Oluşu
Konuyu biraz daha açıklamak gerekiyor sanırım: Determinizm eğer klasik ise, tanrı inancına yer verir. Şöyle verir: Nedenler zincirini geçmişe doğru uzatır ve o onun, o onun, o onun nedeni derken en son bu zinciri bir yerde bitirir. İlk neden tanrıdır, onun nedeni ise yoktur der. Klasik determinist olan Farabi, bu ilk nedene akl-ı evvel demiştir. Bu klasik determinizm Poincare tarafından bitirilmiştir ve tanrı determinizmden dışlanmıştır. Determinizm klasik ve modern oluşuna göre tanrı inancını veya tanrısızlığı üretebildiği gibi, indeterminizm de böyledir. Tanrısız indeterminizm de vardır. Nasıl vardır, şöyle: Hiç bir belirlilik yoktur, tamamen tesadüfen var olduk, tesadüfen yaşıyoruz ve tesadüfen ölüp yok olacağız. Evren, hayat, bizler, olan her şey tamamen tesadüftür. Hiç bir ilke, kural, yasa, hiç bir belirlilik yoktur. Var gibi görünmesi görecelidir, pamuk ipliğine bağlıdır. Her an tesadüfen her şey yıkılabilir. Yıkılmıyorsa tesadüfen yıkılmıyordur. İşte bu indeterminizm, nihilizmi sonuç vermiştir. Hedonizmi sonuç vermiştir. Peki indeterminizm tanrı inancını nasıl üretir? O da şöyle: Kendi halinde kalsa her şey tesadüfün elinde karmakarışık olurdu. Çünkü her yere tesadüf hakimdir. Fakat tanrı tesadüfü dizginlemiş, tesadüfleri kontrolü altına alıp düzenlemiş ve evreni ortaya çıkarmıştır. Tanrı kendi haline bıraktığı anda evren tesadüflerin elinde karmakarışık olur, düzen ortadan kalkar. Düzenin kaynağı tanrıdır. Tabii indeterminizmin kendisi ve vardığı tüm sonuçlar yanlış. Tanrıya da varsa, nihilizme de varsa yolu yanlış. Gerçek, determinizmdir. Nedensellik asla tesadüfe yer vermez. Tesadüfün olmaması için düzenleyici bir akla ihtiyaç yoktur. Doğanın kendi iç dinamikleri kendi statükosunu yaratır. Zaten Gazali de determinizmin klasiğine bile tahammül edemeyerek Farabi'yi kafir ilan etmiştir. Fikrini esbabperestlik yani nedenlere tapma olarak tanımlamış ve şirk demiştir. Gazali yolundan giden Said Nursi de esbabperestliğe bir de tabiatperestliği ekleyerek determinizmin islam dünyasına girmesine engel olmaya çalışmıştır. Ne klasiğini, ne modernini asla sevmezler. İslam geleneği determinizme düşmandır. Çünkü islamda sebepler sadece perdedir, hiç bir etkileri yoktur. Tanrı kendini sebepler ardına gizlemiştir. Sebeplere bir etki atfetmek şirk ve küfür olarak görülür. İslamın eğer bir felsefesi varsa, indeterminizmdir. Yani tanrı olmasa her şey tesadüfün elinde karmakarışık olurdu, evreni tanrının dilemesi ayakta tutuyor. Tanrı bir an gözetimini çekse, yıldızlar çarpışır, evren yok olur. Tabii determinizme göre böyle bir şeyin söz konusu kesinlikle olmadığını söylemeye gerek yok. Son olarak şunu belirteyim: Klasik deterministler tanrıyı yok sayamıyorlardı. Ancak etrafından dolaşıyorlardı. Şöyle: Tanrı evreni bir saati kurar gibi kurmuş ve işlemeye bırakmıştır, hiç karışmamaktadır. Evren kendisi saat gibi işlemektedir. İşte onlar tanrı fikrinin böyle etrafından dolaşmaya çalıştılar. Modern determinizm ise tanrıyı tümüyle dışladı, yok etti. Sanırım anlaşılmış olmalı. Bu anlamda, kendisini indeterminist olarak tanımlamasa da indeterminist olan bir çok kişi olduğu gibi, determinizmi bilmediği, duymadığı halde determinist olan bir çok kişi vardır. İnsan düşüncesi determinist - indeterminist diye ikiye ayrılır. İkisinin de kendi içinde ikiye ayrılması ve bir çok alt felsefe kollarına ayrılması işi karıştırıyor ve ikisi de birbirine zıt görüşler üretebiliyor ama, temel ayrım belirlilik - belirsizlik ayrımıdır.
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Bu propaganda yoğun olarak yapıldı ve her yurttaşın beynine kazıyabilmek için büyük çaba sarfedildi. Ne amaçla yapıldı bu propaganda derseniz, tabii ki Atatürk ilkelerini aşındırmak için. Laiklik de Atatürk ilkelerinin en önemlisidir. O yüzden "kişi hem müslüman hem laik olamaz, ya müslüman olacaksın ya laik" propagandası ile hazırlık yapılıp hemen ardından bu kişi laik olmaz propagandası ısıtıldı. Amaç laikliği aşama aşama yok etmek. Bu yapılan propagandaların en küçük bir aslı astarı yoktur. Kişi pekala da laik olur. Bunun önünde en küçük engel yoktur. Dinini ayrı, siyaseti ayrı tutan herkes laik olur. İnancını siyasette kullanmayan, siyasete bulaştırmayan, dini siyasete alet etmeyen, bu ikisini ayrı tutmaya özen gösteren herkes laiktir. Bilinçli Atatürkçüler elbette bu ucuz propagandaya metelik vermez. Ama bu yalanı bir ölçüde yaymayı başardılar. Bu propagandadır, amaçlıdır, yalandır, yanlıştır, art niyetlidir. Bu propagandalara kanarsanız ülkemizi ateşe atarsınız. Emperyalistlerin ekmeğine yağ sürersiniz. Artık bilinçli vatandaş olmanın vakti geldi. BOP projesini ve eşbaşkanını sağır sultan bile duydu. BOP'un en önemli amacı, ikinci bir İsrail kurmaktır. Bunu adınızı bildiğiniz kadar iyi bilmenizi ve en küçük şüphe duymamanızı hararetle tavsiye ederim. Benim dini görüşlerim önemli değil. Ben laikim. Dini görüşlerimi siyasete yansıtmam. Devletin kimseye ateizmi dayatması gibi bir amacımın olması aklımın ucundan köşesinden teğet geçmek bir yana, yakınından bile geçmez. Ateist oluşumu bir kenara bırakın. Laik olan herkesle siyasi olarak anlaşırım. Müslüman olsa da anlaşırım. O yüzden siyasi görüşümü yabana atmayın derim. Eğer ülkenizi seviyor, parçalanmasını istemiyorsanız. Yok eğer parçalansın diyorsanız BOP propagandalarına inanmanıza engel zaten olamam.
-
Ateist Profesorün Müslüman Oluşu
Açıklanmamış bir konu kalmasın: Determinizm geçmişte bir ilk akıl iddiasıyla tanrı düşüncesi hesabına kullanıldı. Ama buna klasik determinizm diyoruz ve modern determinizmde tanrı kesinlikle yoktur. Determinizm tesadüfe asla yer vermez. Tesadüfe yer veren indeterminizmdir. İndeterminizme göre hiç bir şey belirli değildir, belirliliği sağlayan tanrıdır. Tanrı olmasa her şey tesadüfi çalkantılarla belirsizlik içinde kaybolurdu. Tanrı belirlemeyi bıraktığı anda her şey tesadüf elinde karmakarışık olur. İndeterminizmin iddiası budur. Determinizm ise tesadüfü kabul etmez. Varlık kendi iç dinamikleri ile bir statüko oluşturmuştur. Bunu sağlayacak bir tanrıya gerek olmadığı gibi, karmaşığı daha karmaşığın tasarlamasının olanaksız olması nedeniyle tanrı olamaz da. Oluşan statüko ise asla değişmez değildir. Koşullardaki kritik bir değişim, statükoyu dramatik biçimde etkileyerek yeni bir statükoya geçişi sağlar. Bu bakımdan modern determinizm, klasik determinizm gibi durağan değişmez bir statüko öngörmez. Bu anlayışı başlatan da Henry Poincare'dır. Tanrıyı determinizmden ilk dışlayan ise Laplace'dır. Klasik determinizmi kapatıp modern determinizmi açmanın anahtarı Laplace'ın elindedir. Çok cesur bir insandı. Napoleon ona nedensellik hakkında soru sordu. Laplace anlatırken Napoleon sözünü kesti: "Uzatma, tanrı nedenselliğin neresinde?" dedi. Tabii bununla ilk nedenin tanrı olduğu yanıtını bekliyordu. Fakat Laplace hiç eğilmeden, bükülmeden, "nedenselliğin tanrıya ihtiyacı yoktur" sözü ile düşün tarihine geçti. Büyük beyinler önderdir. Çağlarında anlaşılmazlar. Laplace'ın modern determinizm kapısını açtığını kimse farketmedi. Poincare'ın da modern determinizmi kurduğunu çağdaşları anlayamadılar. Kaos teorileri gündeme geldiğinde Poincare'nin çalışmaları keşfedildi ve anlaşıldı. Laplace kapıyı açmıştır, ilk modern determinist Poincare'dır. Çok dahi bir matematikçiydi ve felsefeye de merak salmıştı.
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Teşekkür ederim @@pach of neo Din iddialarının bu kadar fazla değişkenlik göstermesi, temelsiz olduğunun en açık kanıtı. Yıllar boyunca Nuh ikinci Adem'dir dediler. Bu ne demek, tüm insanlık Nuh ve beraberindeki sayılı insan dışında yok oldu demek değil mi? Bu kadar büyük bir iddiayı geri almak ve tufan bölgeseldir konumuna çekilmek nedir? Tutarsızlığın daniskasıdır. Nasıl kazı yanmasın diye çevirip tufan bölgeseldir söylemine çekiliyorlar? Bu ilkesizlik, tutarsızlık, temelsizliktir. Bilimden haberi olmayanların boş çabalarıdır. Bölgesel bir tufanda gemi bir dağda karaya oturmaz. Zaten bölgesel tufanda gemi yapılmaz, göç edilir. Eğer tufan bölgeselse Kuranı değiştirip yeniden yazmaları lazım.
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Bahsedilen kısa veya uzun tanımları ben yapmıyorum. O kişi kendini tanımlıyor veya birisi onu tanımlıyor. Bunu gözden kaçırmışsınız.
-
'Hitler seçimle işbaşına gelmedi'
İşin garip tarafı, Akçam'ın yazdığı yazı Hitler'in seçimle gelmediğini değil, tam tersine seçimle geldiğini anlatıyor. Böyle bir olay herhalde ülkemize mahsustur. İnsanları aklı ermez, başlığı okur geçer, yazıyı okumaz, aklında başlık kalır saflar yerine koymaktır. Ne yazık ki bu bir çok kimse için de doğrudur. Adam otursun, bir başlık atsın, sonra altına yazdığı yazı o başlığın tersini anlatsın. Bu olacak şey değil, muzistan cumhuriyetinde anca olabilecek bir şey. Ülkemizi bu hale getirenlerden cidden çok utanıyorum. Ülkemizin dünya liginde bu kadar en aşağılarda sefilleri oynaması beni çok çok üzüyor. Resmen bir muzistan cumhuriyeti olduk. Hiç bir değerimiz kalmadı, tüm değer ve erdemlerimiz ayaklar altında. Susmayan aydınlar eğer suikastle ortadan kaldırılmadıysa zindanda. Peki bu Hitler seçimle gelmemiş de neyle gelmiş? Askeri darbe mi yapmış? Hayır. Söz konusu değil. Böyle başlık ayrı telden çalan, altındaki yazı ayrı telden çalan bir yazı muzistan cumhuriyetinde olsa oraya bile yakışmazdı.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
İyi de bunların eleştirilmesi için bir allaha ihtiyacımız yok. Bunları biz de eleştiririz. Tanrısız dinler de var yeryüzünde, onlar da bunları eleştirir. Filozoflar da eleştirir. Herkes bunları eleştirir. Kimse demez ki kibirli ol, paraya pula tap, bir çıkar için kardeşini sat, dolandırabildiğini dolandır, çalabildiğini çal diyen kim var zaten? Hiç kimse yok! Bunları eleştirmeyi nasıl bir allahın tekelinde görebiliyorsunuz, doğrusu şaşmamak olası değil!
-
Kuran'da Miras Paylaştırmada Matematiksel Hata.
@@rebul, avl ile hesabın düzeltildiğini zaten biliyoruz. Ama avl Kuranda olan bir şey değil, Kuranda verilen oranların tutmadığı görülünce sonradan icat edilmiş bir yöntem. Eğer değişen durumlara göre oranlar değiştirilmeye çalışılmasa avl yöntemi otomatik devreye girerdi, doğal olarak. Ama Kuranı yazanlar avli bile bilmedikleri için değişen durumlara göre oranları ayarlamaya kalkışmış ve tabii hesabı karıştırmışlar. Bunların hepsi ayrıntılı incelendi bu başlıkta. Hiç birini okumamışsın.
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Önce tufanın küresel bir olgu olduğu iddia edilirdi. Bilim bunun olamayacağını kanıtlayınca, ağız değişti ve bölgesel tufan iddiasına dönüştü. Bölgesel ise olay daha da mantıksız bir duruma gelir. Ki Kuranda dağlar gibi dalgalar iddiası var. Dağlar gibi dalgalar varsa bölgesel olamaz. Sular karaları istila etmiş anlamı çıkar. Yani Kuranda tüm yeryüzünü kaplayan bir tufan iddia ediliyor. Böyle iddia edildiği zaten gemi yapıldığını iddia etmesinden belli. Bölgesel bir tufanda gemi yapmaya gerek yok. En yakın yüksek dağlar neresiyse oraya gitmek gemi yapmaktan çok daha kolaydır. Şimdi gemi yapıp Cudi dağına konmak mı kolay, Cudi dağına göç etmek mi kolay? Öyle dağlar gibi dalgalara dayanacak gemi yapmak elbette ki çok daha zor. Yani tufan iddiası çok basit ve sığ bir düşünce ile iddia edilmiş çocukça bir efsanedir. İnsanlığın doğru dürüst bir bilimi olmadığı çocukluk çağlarında uydurulmuştur. Uydurulma nedeni de insanlara korku salmak. Korku ile insanları itaat ettirmek. Gerçek olması gibi bir olasılık hiç yoktur.
-
Ateist Ahlakı
Benim yuvalarından düşen serçe yavrularına bakıp büyütme ve güçlü bir serçe olunca serbest bırakma şeklinde bir hobim var. Her yaz ağaçlık yerlerden geçerken otların arasına bakarak yürürüm. Bazen de çatılarda yuva yapan serçelerin yavruları düşüp kaldırım kenarına gizleniyorlar. Eğer orada kalırlarsa bir kedi onları bulup yer. Tabii onları alarak kedilerin besinini çalıyorum ama, kedilere yiyecek vermeyi de ihmal etmem. Bir tane bulunca hemen cebime koyup eve getiririm. Buğday tanelerini havanda un haline getirip meyveler ile karıştırarak elimle yavruyu beslerim. Önce yadırgar, annesinin kokusunu ve gagasından beslenmeyi arar ve ilk gün hiçbir şey yememekte direnirler. Ama kokuma alışınca yemeye başlar. Kanatlarını güçlendirmek için her gün bir saat parmağıma kondurur, yukarı aşağı kaldırıp indirerek kanatlarını çırpmasını sağlarım. Genellikle bir haftada güçlenir ve uçmaya hazır hale gelirler. Ona şans dileyerek avucumu açıp uçurmaktan çok büyük keyif alırım. Serçe asla insana alışmaz. Hemen uzaklaşır. Bazen yiyecek veya su bulamayınca uçurduğum balkona gelen serçeler görmüşümdür ama nadirdir. Genelde bir daha görünmezler. Belki de o gelen başka bir serçedir, o olduğundan da emin olunamaz ama bazı davranışlarından o olduğunu tahmin ederim sadece. Çünkü hiç insan elinden beslenmemiş serçe ile insan eliyle beslenmiş serçe biraz davranış farklılığı gösterebiliyor. Ama emin olamazsınız. Aslında riskli de olabilecek bir hobi. Kuş gribi olabilir ama bunu göze alıyorum. Uçururken duyduğum haz bunu bana göze aldırıyor. Yuvadan düşmesinin çeşitli nedenleri olabilir. Bir kaza sonucu veya erken uçma girişimi olabilir. Ya da kardeşleri onu atabilirler. Bizzat annesi bile atabilir. Doğa acımasızdır. Anne kuş bazılarından yavru çıkmayabilir diye fazla yumurta yapar. Ama olacak ya, hepsi çıkar. Bu sefer beslemekte zorlanır. Ya yavrular birleşip en zayıfları atarlar, anne bile kendisi en zayıfları gözüne kestirip atabilir. Çünkü başka çare yoktur. Genelde üç yavrudan fazlasına bakamaz. Hepsine bakmaya çalışırsa hepsi ölür. Merhamet bize özgü bir davranış. Günümüzde bir çok türün bizim merhametimizden başka sığınacağı bir şey kalmadı. Her yeri kapladık. Çevremdeki dindar kişiler “madem böyle merhametli güzel bir iş yapıyorsun, onları bırakırken azat, ahirette beni gözet de ki sana öbür dünyada şefaatçi olsunlar” derler. Bu lafa çok gülerim. Ben onlardan bir karşılık ummuyorum ki derim. Çocukken sonra gelip pencereme konup bana teşekkür etmek için ötmelerini filan umardım. Sonra böyle bir şey ummanın çocukluk olduğunu elbette anladım. Ama kuşları kurtarmaktan duyduğum sevinç hiç azalmadı. Geçenlerde yine böyle bir serçeyi besledim fakat elimle uçurma hazzını bana tattırmadı. Aralık kapıdan kaçıverdi. Sonra bahçe duvarına dizilmiş serçeler gördüm. Neşe içinde oyun oynuyorlardı. Bir iki üç hop der gibi hep birden duvardan yere uçuyorlar, yerde avazları çıktığı kadar bağrışıp tekrar duvarın üzerine uçup sıralanıyorlardı. Az sonra bir daha… Sonra bir daha… Onların neşesi bana da geçti. Çok keyiflendim. Belki bir tanesi de benim yaramaz kaçaktır diye gülmeye başladım. Çünkü çok yaramazdı. Saksıları eşeleyip evi batırmıştı. Çok da uyanıktı. Gece üşümesin diye koyduğum kutudan kaçmanın bir yolunu bile buluyordu. Zaten balkon kapısını birazcık aralık bulunca da hemen kaçtı. Diyeceğim, iyilikte bir haz var. Bir menfaat olması gerekmiyor. O haz zaten peşin olarak ödeniyor. Başka bir ödemeye gerek yok. Sevap beklemek de çıkarcılıktır. Biz tüm canlılar akrabayız. Hepimiz aynı kökten evrimleştik. Tüm canlılarla çok çok uzak bir geçmişte de olsa, soyumuz birleşiyor. Bu bilinç yeterli. Hatta canlıların insana hizmet için yaratıldığı çok bencilce ve çıkarcı bir düşünce. Bahsettiğim bilinç bu hasis çıkarcılıktan çok çok yüksektir.
-
Ateist Ahlakı
E ama söyledim? "Sen çalarsan, o çalarsa, herkes çalarsa, senin çocuğun da ebeveynim de çalmış diye çalarsa, herkesin birbirinin emeğini çaldığı bir dünya nereye gider? Yarın senden de çalarlar. Çocuğun da çalar, çocuğundan da çalarlar diyeceksiniz" dedim. Yanıtımı görmediyseniz bir göz atın bence. Sorunuzun net cevabı odur.
-
Ateist Ahlakı
Doğrusu bunun nedenini anlayamadım. Açık bir cevap verdiğimi sanıyordum. Neden tatmin edici bir şey çıkaramıyorsunuz? Şunu çıkarmanız gerektiği çok açık değil mi; o hırsızlık yapmak isteyen adama şöyle söyleyeceksiniz: "Sen çalarsan, o çalarsa, herkes çalarsa, senin çocuğun da ebeveynim de çalmış diye çalarsa, herkesin birbirinin emeğini çaldığı bir dünya nereye gider? Yarın senden de çalarlar. Çocuğun da çalar, çocuğundan da çalarlar. Bu aynı sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa sözü gibidir. Onun negatifidir. İyilik de böyledir, kötülük de. Sen de çalışıp çabalayıp kazandığının çalınmasını istemezsin. Kimse istemez. O halde çalmayacaksın. Ha, on yılda bir olmayacak tüm aksilikler başına gelmiş, on bin lira ile kurtarılabilecek çocuğu gözlerinin ölünde on bin lira olmadığı için yavaş yavaş ölen bir insanın hiç bir çıkar yolu kalmamış da gitmiş banka soymuş! E zaten herkesi birer melek yapacağını iddia edebilen hiç kimse yok. O kadar olumsuzluk dünyada zaten kaçınılmaz olarak var. Sıfır kötülük, yüzde yüz iyilik sağlayacağım, dünyayı cennete çevireceğim iddiasında bulunabilen kim var zaten?
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Laikliği kabul eden bir müslümanı bir başkası veya bizzat kendisi lafı uzatmamak için kısaca "laik müslüman" diye tanımladı. Ne oldu? Hiç bir şey. Sadece tanım kısaldı. Ne yani bu kişinin kendini nasıl tanımladığından her bahsettiğimizde uzun uzun tekrar mı etmeliyiz?
-
Kuran'da Miras Paylaştırmada Matematiksel Hata.
Hiç bir Kuran mealine tam olarak güvenmem. Kuranın dili uzayca değil, allahça değil. Bilinen bir insan toplumunun dili. Doğru tercüme etmek hiç de zor değil. Hele bilgiye bu kadar kolay ulaşılan bir çağda. Bilgiyi sayısız kaynaktan kontrol edip doğrulatmanız son derece kolay. Kuran mealleri Kurandaki anlatılanları hatalı aktarmak şöyle dursun, bu tür hataları gizleme üzerine kurgulanmışlardır. Arapçayı hiç bilmeyen insanlara Kuranda hikmetli güzel şeyler söyleniyor intibası uyarmak amaçlı yazılırlar. Böyle bir kaygı gütmeyen sadece Elmalılı meali ve eski diyanet mealidir. Bunlar çarpıtma yapmaz, ama gizleme yaparlar. Kuranın insan yazması olduğunu ele verecek konuları ağdalı bir dille geçiştirir, önemsiz gibi gösterirler. En tipik örnek Elmalılı mealindeki şu cümle: "O gün bir sak keşfolunur." Bundan kimse bir şey anlamaz ve geçer gider. Oysa bu ayetin gerçek anlamı olacak bir şey değildir. Bunun gerçek anlamını öğrenen bir insanın Kuranın Allah adlı bir tanrıdan geldiğine inanması mümkün olmaz. Zaten miras konusunda bir çeviri hatası olması olası değil. Hata, rakamsal bir hata. Çeviri hatası kesinlikle söz konusu olamaz. Hesap ortada ve Kuran'da verilen oranlar tutmuyor.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Bu mümkün değildir. Düşünmeden, yani felsefe yapmadan hiç bir insanlık kültürü olamaz. Yunan felsefesi ilk felsefe değildir. Kapsamlı, okullar kurmuş, sistematik ilk felsefedir. Felsefe insan bilinci evrimleştiğinde başlamıştır. Adını felsefe koyup biz felsefe yapıyoruz dememişlerdir ama düşünmek demek, bilmek istemek, öğrenmeye çalışmak felsefe demektir. Henüz insan şeklini almamış, sadece taşları şekillendirebilmekten başka bir şey keşfedememiş en ilkel insanın bile konuşabildiği bir dil bile olmamasına rağmen bazı düşünceleri vardı. Bunlar ne kadar ilkel olsa da evrimleştikçe felsefeyi yaratmıştır. Dini bilgim çok iyidir. Her müslümana karşı dinini ondan daha iyi bildiğimi açıkça iddia ederim. Müftü de olsa farketmez, ilahiyat profesörü de. Çünkü merak ettiğim için çok iyi araştırmışımdır. Sonuçta dinlerin insan icadından başka hiç bir şey olmadığını kesin şekilde anlamışımdır. Ben Kuran meali yazarları ile bile tartıştım ve hepsine Kuran'ın insan haklarına temelden aykırı olduğunu açıkça ispat ettim. Bu konuda en küçük kuşku yoktur. Kuran insan haklarına özden, temelden ve tümüyle aykırıdır. Dinin iddiaları herhangi bir çözüme yol açmak şöyle dursun, işleri içinden çıkılmaz hale getirir. İnsanları ebediyen bağdaşmayacağını iddia ettiği derin bir ayrımla düşmanlaştırır. Aralarına hiç bağdaşmayacağına inanılan bir ayrım giren insanların ne kadar düşmanlaşacağını tasavvur etmek bile güçtür. Bu kadar derin bir ayrım dinden başka hiç icat edilememiştir. Üstelik bu ayrımcılık, inananlara sonsuz zevkler, inanmayanlara insanlık dışı korkunç sonsuz işkenceler vaadedilerek bencil, çıkarcı bir ahlaksızlaştırmaya da götürülmüştür dinde. Kuranda bilimsel en küçük bir bilgi kırıntısı bile olmadığı gibi, çağının bilimsel düzeyinden bile geridedir. Kuran'ın yazarlarının, yaşadıkları çağın bilimsel bilgilerinden bile zerre kadar haberleri yoktur. Bu da apaçık bir gerçektir. Bilimsel işaret iddialarının tümü uydurma, yakıştırmadır. Kuran'da bilime hiç bir en küçük işaret bile yoktur. Ben Kuranı çok iyi bilirim. Öyle işaretler olsa, başta benim bilmem gerekirdi. Çok iyi bildiğim için insanlar tarafından yazıldığını biliyorum. Bilmesem ben de kanar, Allah adlı bir tanrıdan gelmiş zannederdim. Ki zaten önce ben de öyle zannediyordum. Araştırdıktan sonra insanların yazdıklarını kesinlikle anladım.
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Elbette öyle de, bu bir şeyi değiştirmiyor.
-
Kuran'da Miras Paylaştırmada Matematiksel Hata.
Başlık baştan sona dikkatli incelenirse zaten tüm eleştiriler Kuran üzerinden yapılmış. Kuranda verilen oranlar birbirini tutmuyor. Değişen durumlara göre oranları değiştirmeye kalkarak ise durumu iyice karmakarışık yapıyor. Besbelli ki Kuranı yazan kişiler matematiği bilmiyorlarmış.
-
Ateist Ahlakı
Ben bu konuyu bu bölümde "Ateist Ahlakı" başlığı altında irdeledim. Oraya bir göz atabilirsiniz. Bir kaç küçük ipucu vereyim burada: Ateist ahlakı determinist bir ahlaktır. Determinizmin nedensellik ilkesine göre, tüm olgular birbirine nedensellik örgüsü ile bağlıdır. Her olgu, kendinden önceki nedenlerle ve kendinden sonraki nedenlerle nedensellik bağı ile bağlantılıdır. Bu örüntüden bağımsız hiç bir olgu yoktur. Bir olgu kendinden önceki olguya göre sonuç, kendinden sonraki olguya göre nedendir. Buna neden-sonuç ilişkisi denir. Bu ilişkiyi yöneten herhangi bir doğaüstü güç yoktur. Nedensellik doğa kuralları çerçevesinde şekillenir. Yararsız olgular etkisiz kalır, zararlı olgular yararlılar tarafından elimine edilir. Doğa böyle işler. Kendi iç dinamikleri ile işler. Determinizmin ikinci ilkesi gerekirciliktir. Bu ilkeye göre nedenlerin sonuçları kaçınılmazdır. Bunları değiştirecek herhangi bir doğaüstü güç yoktur. Nedenler tamamlanırsa sonuç ortaya çıkar. Determinizmin üçüncü ilkesi belirlenimciliktir. Nedenleri belirlerseniz sonucu da bilirsiniz. Uzatıp fazla felsefeye boğmadan, özetle: Ne yaparsanız size yansır. İyilik yaparsanız size iyilik geri döner. Kötülük yaparsanız size kötülük geri döner. Ben öldükten sonra bana ne iyilikten kötülükten de demezsiniz. Çocuklarının nasıl bir toplumda, nasıl bir dünyada, nasıl bir doğada, hatta nasıl bir evrende yaşayacağı bile insanın ilgi alanları içindedir. Bencil, ahlaksız, duyarsız insanlar vardır elbet. Ama onların varlığı da bize iyiyi, doğrusu, güzeli gösterir. Onları azaltır, iyi insanları çoğaltırsak dünya daha güzel bir yer olur, bize de iyilik yansır, biz ölünce biz sayılan neslimiz de güzel bir dünyada yaşar. Özetle ahlak budur. Başka da bir kaynağı yoktur. Tanrısal ahlak bir uydurmadır, çünkü tanrı yoktur. Üstelik benim tanrıma inanmayan şeklinde ayrımlarla tarihin en büyük ahlaksızlıklarına, baskılara, katliamlara, soykırımlara yol açmıştır. Hatta tanrıma gereği şekilde iyice inanmayan diye kendi inançdaşlarını bile öldürmüşlerdir. Dinden ahlak çıkmaz.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
İnsanlık kültürü başlıca üç alandan oluşmaktadır. Bunlar bilim, felsefe ve dindir, önem sıralarına göre. Bunlara sanat, spor, oyun gibi eklemeler yapılabiliyor. Ama başlıcaları bu üçüdür. Bunlar içinde ilk ortaya çıkan felsefedir. İnsan bilinci evrimleştikçe kendini ve çevresini değerlendirmeye başlamıştır. Böylece felsefe yapmaya başlamıştır. Felsefe hemen arkasından dini yaratmıştır. Çünkü teleolojik düşünce başlamıştır. Ben bu taşı silah olarak kullanmak için yonttum. Şu barakayı yağmurdan korunmak için yaptım. Şu ottan döşeği rahat uyumak için yaptım. Peki bu bitkileri, bu hayvanları, bu kayaları, bu dağları ve nehirleri kim ne amaçla yaptı? İşte bu düşünce dini yaratmıştır. Böylece felsefe iki kola ayrılmıştır: Birinci kol toprak ve suyun bazı etkileşimlerle canlıları yarattığı şeklinde, ikinci kol doğaüstü bir gücün bu işleri yaptığı şeklinde gitmiştir. Din felsefeden ayrıldığından beri, ikisi çatışmışlardır. Felsefe doğanın içsel güçlerinin yaratım için yeterli olduğunu savunurken, din bunun yeterli olmadığını, doğaüstü gücü savunmuştur. Daima boynuz kulağı geçer. Din felsefe tarafından yaratılmasına rağmen, zamanla felsefeye egemen olmuştur. İşte buna skolastik diyoruz. Yani felsefeyi, yani düşünceyi, dinin baskı altına aldığı ve denetlediği karanlık dönem. Dinden onay almayan her düşünce baskı ile yok edilmiştir. Bu karanlık dönem uzun sürse de felsefe pes etmemiştir. Bir yandan din denetiminden kurtulmaya ve özgürleşmeye çabalarken, bir yandan dinden sonra insanlık kültürüne ikinci bir evlat vermiştir: Bilim. Bilim de felsefeden doğmuştur. Önce felsefe içinde çalışırken daha sonra o da bağımsızlığını ilan etmiştir. Felsefenin iki evladı geçimsiz ve uyumsuzdur. Din bilime büyük kardeşi olarak tıpkı felsefeye yaptığı gibi baskı kurmaya yeltenmiştir. Fakat bu konuda felsefe üzerinde olduğu kadar başarılı olamamıştır. Bilim büyük bir hızla gelişerek dini en önemsiz insanlık kültürü haline getirmiş ve felsefe de bu sayede din baskısından kurtulup özgürleşmiştir. Günümüzde din en önemsiz insanlık kültürü durumundadır. En önemlisi ise bilimdir. Her zaman işleyen kural: Yine boynuz kulağı geçti. Günümüzde gelişmemiş geri toplumlardan başkası dinden çözüm beklemez. Dinde esasen hiç bir çözüm de yoktur. Felsefe ise, hakkında bilimin işleyebileceği somut veri bulunamayan sorunlarda mantık ve akla dayalı öneriler yapma görevi üstlenmiştir. Böylece bu üç alan birbirinden bağımsız, birbirine baskı yapamaz özerk konumlara gelmişlerdir. Felsefe bilime sadece öneri yapar. Bilgiye muhtemel ulaşma yollarını belirler ve önerir. Bilim bunları değerlendirerek çalışmalarını en kuvvetli görünen öneri üzerine yoğunlaştırır. Felsefe ile bilim arasında sağlam köprüler ve iletişim kanalları vardır. Felsefe ile din arasında ise zayıf da olsa iletişim vardır. Din ile bilim arasında hiç bir köprü ve iletişim yoktur. Bilim dinden tümüyle bağımsızlığını ilan etmiştir. Din hiç bir alana öneri sunamaz. Buna rağmen varlığının devamı, inanç özgürlüğünün temel insan haklarından olması nedeniyledir. İnanca baskı insan haklarına aykırıdır. Bu nedenle dinin özerkliği tanınmıştır. Yoksa geçerli bir önerisi olduğu için değil. Dinden ne bilim ne felsefe öneri almaz. Kendi içinde özerk bırakır, karışmazlar.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Böyle bir şikayette bulunmaya hiç hakkınız yok. 21. yüzyılda islama iki, hatta üç yüzyıldır hiç açılmamış cömertçe bir kredi açıldı. Üzerine gelinmesi bir yana, dünyanın en büyük gücünü arkasına aldı. Dünyanın en büyük silah gücüne sahip ABD, her yerde islamcıları iktidara getirmek için elinden geleni yapıyor. Bundan daha büyük destek olamaz artık. Kuranın üzerine gelinmeye başladı diye de bir şey yok. Eskiden de Kuranın gerçek yüzünü apaçık gösteren yazarlar, aydınlar vardı ama susturuluyorlardı. Her türlü baskı ile, buna suikast de dahil, aydın fikirleri engelleniyor, bastırılıyordu. Yine öyle yapılıyor. Ama hesapta olmayan bir durum girdi devreye: Bilgi artık internetten hızla yayılıyor. Eskiden çok zor ulaşılan bilgiler bir tıkın ucunda. Küçük bir araştırma, her türlü bilgiyi sayfa sayfa getiriyor. Araştırmak isteyene bilgi gani de, istemeden can sıkıntısıyla nette dolanan bile, umulmadık yerden umulmadık bilgilere ulaşabiliyor ve merakı uyanıp okuyabiliyor. Öyle basmakalıp anan baban, cemaatin abileri ablaları, köşedeki caminin imamı ne bellettiyse o devri kapandı. Arama motorları sayesinde başka bir konu ararken ilgi çekici bilgilere ulaşmak ve merak edip takılmak mümkün. İslami bir konu ararken bile Kuranın gerçek anlamını anlatan sayfalar karşınıza çıkabiliyor. Yani kısacası; bilgi hızla özgürleşiyor. Böyle bir çağda, aman Kuranı ipeğe sar, duvara as, aman aptessiz alma, aman anlamını araştırmaya kalkma, çok çok kutsaldır, bunu bil yeter, okundu mu ağla, sallan, sevapları kazan yeter gibi anlayışların devam etmesi olanaksız. Giderek artan kitleler Kuranı Arapların yazdığını, bir tanrıdan gelmesinin söz konusu olmadığını öğrenecekler. Bundan kesinlikle kaçış yok. Kuranı Muhammed kendisi bile yazmamış veya yazdırmamıştır. Nasıl Leyla ile Mecnun yazarı belli olmayan anonim bir Arap efsanesi ise, Kuran da aynı böyledir. Başlıca Tevrat olmak üzere bir çok kaynaktan derlenmiştir. Belli bir sistematiği yoktur. Son derece karmakarışık bir anlatımı vardır. Konudan konuya atlar, aynı şeyleri defalarca tekrar eder, önemli konuları bir cümle ile geçiştirir ama öyküleri uzattıkça uzatır, gereksiz ayrıntılara girer. Hiç bir derde deva olacak bir özelliği olmayan karmakarışık düzensiz bir anlatımdır. Halen islamcıları en çok besleyen, Kuranda ne yazdığını hiç bilmeyen ama Kurandan anlamsız ve mantıksız bir korku duyan, islamla pek de alakası olmadığı halde "elhamdülillah müslümanım" demenin, "selamunaleyküm" demenin çok iyi bir gelenek olduğunu düşünen kesim. Bu kesim bilgi çağına henüz direnmeye çalışıyor. Ne kadar direnebileceğini görmek için fazla zaman geçmeyecek...
-
Ateist aile müslüman olmaya karar verdi
Müşrikleri gördükleri yerde öldürmek kendi inançlarına göre müslümanlar üzerine farzdır. Ama bunu bir yerden sonra artık yapamaz duruma geldikleri için yapamamışlardır. Çünkü mümkünü kalmamıştır. Ne öldürmekle bitecek sayıdadır karşılaştıkları müşrikler, ne de buna artık izin veren devlet kalmıştır. Bu farzı uygulamaktan zorunlu olarak vaz geçmeye mecbur kalmışlardır. Çünkü Tevbe adlı bölüm sondan ikinci yazılan bölümdür. Ondan sonra sadece Nasr adlı bölüm yazılmış, sonra da Muhammed ölmüştür. Yani müşrikleri artık tamam öldürmeyin bundan sonra diye bir ifade Kurana yazılmamıştır. O yüzden inançlarına göre farziyet durumu devam etmektedir. Bunu ben, başkası kabul etmez, çünkü biz zaten Kuranı Araplar yazdı diyoruz da, Kuranı Allah gönderdi diyen müslümanlar için durum kaçınılmaz olarak böyle...
-
Ateist aile müslüman olmaya karar verdi
Bir yandan çok iyi oldu, bir yandan çok kötü oldu. Tevbe adı verilmiş surenin gerçeğinin ortaya çıkması çok iyi oldu. Böylece müslümanların islam rahmet dinidir, Muhammed rahmet peygamberidir iddialarının yersiz olduğu anlaşıldı. Tersine Muhammed yahudileri katledebilmek için hurmalıklarını tahrip ettirerek onları savaşa zorlamaya çalışmış, üstelik bu hareketine müslümanlar bile ganimet olacak hurmalıklar elden gidiyor diye itiraz edince ayet yazıp emri Allahtan aldığını iddia etmiş bir kişidir. (*) Yahudiler bu ağır tahrike rağmen savaşmayıp teslim olunca, savaşta yaralanmış ve ızdırap içinde bir adamı (Sa'd) hakem tayin etti. Adam ölmek üzereydi ve bundan dolayı çok ağır bir hüküm verdi. Baliğ olmuş tüm erkeklerin öldürülmesine hükmetti. Erkek çocuklar bile etekleri açılıp bakılıp ergendir diye karar verilip ölüm çukurunun başına kafası kesilmeye gönderildi. Muhammed de gölgeden hepsinin çukura dolduruluşunu izledi. Bunu ben söylemiyorum, islam tarihi yazıyor. Sa'd da zaten katliam sırasında öldü. Hatta çoğu infazı Ali'nin gerçekleştirdiği ve kılıç sallamaktan kollarına ağrılar girdiği için Muhammed'in ara vermesini, öğleden sonra katliama devam etmesini söylediği rivayet ediliyor. Kötü olan, çok çok kötü feci olan ise işkenceyi, zulmü, adaletsizliği, hak ihlallerini onaylamanız. Bu çok korkunç bir fecaat! Bu düşünce ile nasıl devam ediyorsunuz? Bu korkunç yanlıştan bir an önce dönmenizi şiddetle öneririm. Bu sizin kişiliğiniz açısından korkunç vahim bir durum. (*) "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız allahın izniyledir allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5)
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Bütün dinler de birer iddiadır. Nasıl hristiyanlığın iddiası İsa'nın tanrının oğlu olduğu ve insanları günahlarından kurtarmak için gönderildiği ise, yahudiliğin iddiası İsrailoğullarının üstünler olarak tanrı tarafından seçildiği ve sadece onlara peygamberler gönderildiği ise, islamın iddiası da tanrının bu kez de Muhammed'i elçi seçtiği ve kendine de Allah ismini seçtiğidir. Bunlar birer iddiadır. Bu iddialara inanan olur, inanmayan olur. Bunlar çok doğal durumlar. Biz ateistler, siz müslümanların inkar ettiğiniz yüzlerce tanrıyı artı bir tane daha tanrıyı inkar ediyoruz. Örneğin atıyorum siz 2956 tanrıyı inkar ediyorsunuz, biz 2957 tane. Aramızda çok fark yok.
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Laiklik dini kavramlarla siyasi kavramların ayrı ele alınmasını gerektiriyor. O bakımdan ben anti kapitalist kavramı ile müslüman kavramını bir araya getirmem. Bir kişinin antikapitalist olması takdirle karşılanacak güzel bir durum. Ötesinde dini inancının ne olduğu hiç önemli değil. Hristiyan da olabilir, yahudi de, ateist de. Bunlar antikapitalist kavramı ile yan yana getirilecek konular değil. Aynı şekilde laik müslüman diye de bir şey olamaz. Laiklik siyasi bir kavram. Müslümanlık ise dini bir kavram. Bir kişi laikse laiktir, konu orda biter. Dini inancının ne olduğunun bu durumda hiç önemi yoktur. Laik olduktan sonra inancının hiçbir önemi yoktur. İnancı ne olursa olsun, laikim dediği anda konu açıklığa kavuşmuştur. Başka bir açıklama gerekmez. Bu sosyalistim dese de böyledir, anti sosyalistim dese de böyledir, kapitalistim dese de böyledir, liberalim dese de böyledir. Bu dünya görüşlerine dini inanç eklemenin hiçbir anlamı yoktur. Dini inanca isteyen mezhep eklemler, tarikat eklemler, cemaat eklemler, dini ne isterse eklemleyebilir. Bunlara kimse karışamaz. Ama siyasal kavram eklemlemek laikliğe aykırı düşer. Laiklik zaten dini baz almıyor. O halde inancının ne olduğu ile niye ilgilensin? İsteyen her inançtan kişi laikim diyebilir, hiçbir sakınca yoktur. Buna inancını eklemlemesine zaten gerek olmadığı gibi, bu eklemleme laiklik için zararlı bir durum oluşturur. Ne yapalım yani müslüman laikse? Müslüman olmasının laik olmasıyla alakası ne? Laik yahudiyim, laik hristiyanım, laik ateistim dese ne olacak? Bunlar laikliğe ne katacak? Hiçbir şey. Laikse baş göz üstüne. Anti kapitalistse baş göz üstüne. Anti emperyalistse baş göz üstüne. Hiçbir inanç sorgusu yapmadan bağrımıza basarız. Laikim diye geldi, sonra başladı şöyle Kuran Allahtandır, şöyle çok iyidir, Muhammed şöyle üstün devrimcidir başladı anlatmaya. Şimdi bu anda laiklik konusu kapanır. Din konusu açılır. Laiklik defteri kapatılır, din defteri açılır. Başlarız Kuranı Araplar yazmışlardır, Allah diye bir şey yoktur, Muhammed üstün bir insan değildir, devrimci hiç değildir, bütün bu konuları konuşuruz. “Ama ben laik müslümanım?” derse, olabilir, o ayrı konu. Laik olman dinini bana satmaya çalışman için bahane teşkil etmez deriz. Eğer derse ki “ben Kurana Allahtan değil diyenlerle aynı siyasi hareket içinde olmam!” Kendi bilir. Laik olmasını sürdürsün aman diye riyakarlık yapamayız. Eğer ateist olmamı ve Müslüman olmasını bir kenara bırakıp “tamam laiklik zemininde ortağız yine de derse, yine göz baş üstüne. Tekrar bağrımıza basarız. Siyasi zemin ayrıdır, din zemini ayrıdır. Siyasi zeminde birlikte slogan atar, birlikte gaz yeriz. Hadi biraz da dinden konuşalım diye sohbete oturursak ben ateistimdir, o müslüman. Şimdi din sohbeti başlamıştır, siyaset defteri kapanmıştır. Din defteri de bu kadar yeter, hadi gidip az daha slogan atalım dersek yine omuz omuza kalkar, yine direniriz. Bu böyledir. Başka türlü olması da düşünülemez.
-
Ateist Profesorün Müslüman Oluşu
Gerçeğin tam tersini söylemişsiniz. Bir insanın dine inanması için hiç bir şey gerekli değildir. Çocukluğundan itibaren dini empozelere maruz kalması yeterlidir. Başka hiç bir şey yapması gerekmez. Dinsiz veya ateist olması asıl hiç kolay bir süreç değildir. Kendini bildiğinden beri empoze edilen korkuları, peşin kabulleri aşmak gerçekten büyük çaba gerektirir. Yıllar boyunca devam eden bir sürecin sonunda ancak gerçekleşir. Dinsiz ve ateistler asla kulaktan dolma bilgilere güvenmezler. Tersine çok iyi araştırmacıdırlar. Çünkü peşin kabullerle, korkularla çevrelenmiş bir fikirden çıkmak öyle rasgele olamaz. Çaba, araştırma, iyi niyet, dürüstlük, gerçeğe özlem gibi erdemler içermesi şarttır. Yoksa bu çaba göze alınamaz. Peşin empozelere teslim olmaya devam etmek çok çok kolaydır çünkü. Hele çıkar da sağlıyorsa, ki mutlaka sağlar, üstelik çok büyük çıkarları da ayrıca vaadeder, din empozelerinden kurtulmak neredeyse olanaksızdır.