Liderler
-
Radya
Φ Süper Üye1.795Puanlar12.979İçerik Sayısı -
İNTERLOCK
Φ Üyeler864Puanlar4.175İçerik Sayısı -
gloria
Φ Süper Üye809Puanlar10.937İçerik Sayısı -
''biji tirkiye''
Φ Üyeler686Puanlar1.105İçerik Sayısı
Popüler İçerikler
29-07-2009 bütün bölümler gününden beri en yüksek saygınlığı olan içerik gösteriliyor
-
İÇİME Hamide KAÇSA !
6 puanmerhabalar.. merhabalar efenim... şu sıralar içime "hamide" kaçtı böylee yat gelip yanlarım uyuşana kadar yatasım var... bu hamide bizim gelin olur kendisi. aynı zamandada annemin köylüsü ama annemler muhacir mahallesi diye ayrı bir mevkiye konuşlanmışlar 1956 yılında göçmen olarak geldiklerinde türkiyeye.... bu köyün genetik özelliği hepsi pasaklıdır kadınları ellrinden hiç bir iş gelmez... yata yata çürümüş haldedir içleri... bizim muhacir mahalle harici köy almış başını yürümüştür çünkü kimse kimseden farklı değildir örnek alıp temizlik yapma gereği duymazlar. yıllardır bu gelinlede bizim başımız dertte.. ben evine girmek zorunda kaldığımda asla hiç birşey yeyip içmem hep tokumdur.. suyum çantamdadır ve hiç tuvaletim gelmez. asla yatıya kalıcak vaktimde olmaz.. ve çok çok kızarlar hiiç bişi yemiyorsun diyee ama yiyememmmm yiyememm işteee... sigara içer bu hatun yan gelip yatarken kirden yosunlaşmış henüz yeni alınan koltuk örtüleri kirlenmesi 2-3 haftadır ve yıkanmaz kirlenirse atılır çöpee o yosunlaşmış koltuklarda yan gelip sigara içerken sigarası bitince avucuna tükürür bu hamide sigarayı onda söndürür kalkar balkondan atar elini eteğine siler sıvazlar gider bir neskafe yapayım der meselaa misafireeee... ben nasılllllll yer içerim ayyyyy öyyyyyyyyyyy böööğğğğğ 28 yıllık ailemizde gelin olmuş birkere dayım güzelliğine vurulup kaçırmıştır bu hamideyi.. ama 28 yıldır her hafta dayım kırar döker ortalığı kavga eder evi temizlesin yada eve getirilen sebzeden bir yemek yapsın diye ama yok yani içine kaçan o şey neyse bir türlü çıkmaz hamideden kaldırıp kendini hiçbir iş yapmaz. hiç çıkmadığı bir " verin yeeealim, örtün uyuluuum" modunda.. yöresel şiveyi açıklarsak "verin yiyelim, örtün uyuyalım " okadar hazırcı bir karekterdir kendisi. yan gelip yatmaktan bel fıtığı, obezite v.s gibi rahatsızlıklarıda vardır hergün dizleri ağrır hep hastadır ama bir insan nasıl yerinden kalkmadan tüm gün yatar televizyon karşısında ben anlamadım arkadaş. işte bende şu son zamanlarda işe gitmiyeyim, tüm gün yatağımdan çıkmayayım, arayayım yemek dışardan gelsin, çamaşırlar yıkanmadan kirlenince çöpe atılsın yenisi alınsın... çamaşır suyuda neymiş diyebilsem keşke... sürekli ellerimi yıkama krizlerim olmasa. kaşınmasam bir gece duş almadan yatsam... bütün bunları obsesif kompülsif biri olarak yapabilmeyi, içime hamide kaçmasını çoook istiyorumm en azından 2 günlüğüne.. tanrı bir güzellik yaparmıki bana... umutsuzum....6 puan
-
Sana ithafen...
5 puanŞimdi artık neden o telefonlarıma cevap vermediğini biliyorum, meğer sen yokmuşsun, gitmişsin, bir elveda bile demeden gidivermişsin, kıymışsın o güzel cana… Oysa o can benim huzur arayışımdı, benim huzur kelimesiyle tanımladığım, benim yanında huzuru bulduğum bir insan kendi içinde nasıl bu kadar huzursuz olabilirdi ki… Biz seninle her şeyi konuşuyorduk, gurur yapıp kendi kendimize itiraf edemediğimiz şeyleri bile birbirimize itiraf ediyorduk. Biz birbirimizin farkındaydık, biz birbirimizi gölgelerimizle sevmiştik, sen benim gölgelerimi gören tek kişiydin ve ben de senin bütün gölgelerinden haberdardım. Ne çok şey var seninle ilgili hayatımın içinde… Saatlerdir o şeyler beynimde birbirini kovalayıp duruyor, bir arkadaşım mektup yaz dedi, veda et dedi, veda etmeye çalışıyorum şu anda sana… Hem yazıyorum hem konuşuyorum, konuştuğum her şeyi yazmaya çalışıyorum, yetiştiremiyorum… Anılar… Offf çok fazla… Çok canımı acıtıyor şu anda… Hani bir şişe tekila alırdık, kusana kadar içerdik, en çok da ben kusardım ve sen her defasında temizleyen olurdun, benden miden bile bulanmazdı. Yemekler yapardın bana, benden bir saat önce kalkar kahvaltı hazırlardın. Ara sıra küserdin bana, aramazdın, açmazdın telefonlarımı… Ama ama ben yine öyle sandım, küstün sandım bana, açmadın telefonlarımı, açılmadı o telefon bir daha da… Sabırla bekledim, nasılsa arayacak dedim, aramadın. Aramayacakmışsın bir daha da… Ben şimdi nerede bulacağım o huzuru? Film izlerdik sabahlara kadar, filmler bitene kadar, sonra biterdi, sen Beşiktaş’a giderdin, beni arardın, almak istediğin filmleri sayardın, seç bir tanesini derdin, seçerdim, alırdın, sonra onları izlerdik. Sonra yine küserdin bana, ben hiç küsmedim ama sana… Küstüğünü bilirdim sana gelirdim, hemen barışırdın, görünce barışırdın. Bu sefer gelmedim, bu sefer de ben gelmeni bekledim. Ama gelmeyecekmişsin, bekledin mi yoksa? Biz seninle hiç gülmedik, hiç komik şeyler yaşamadık, biz hep hüzündük seninle birlikteyken, yazardık, okurduk, ağlardık ama hiç gülmezdik, hiç öyle kahkahalarla güldüğümüzü hatırlayamıyorum. Biz çünkü herkesten gizlediğimiz hüznümüzü apaçık gösterirdik birbirimize… Hiç öyle maskelerimizle dolaşmadık birlikteyken, biz çırılçıplaktık birbirimize karşı. Korunmasız, savunmasızdık. Zaten neden koruyup, neden savunacaktık ki kendimizi birbirimizden.. Sabrettim, sabrediyordum, sabredeceğim de artık… İçimde şimdi senin açtığın bir yara var, orada öyle duracak, kimi zaman seni hatırlatacak, kimi zaman susacak… Nasıl yaptın kendine bunu, ne oldu ha ne oldu da yaptın? Soru yok, huzur istedin belki de, biz veremedik o huzuru sana belli ki, yükün ağırdı, taşıyamadın belki, yardım edemedik taşımana, sen de bıraktın öyle bir kenara onları ve gittin ha? Benden hayatımdan, hayatından, hayatlarımızdan öylece çekip gittin? Bitiyor cümlelerim, seni affetmek isterim, seni affediyorum. Yazıyorum çünkü okursun, yazdığım her şeyi okuyordun, hatta onları bir kenarda saklıyordun, bunu da okursun… Oku ve affettiğimi bil, çekip gitmeni affediyorum. Huzur bul artık… Huzur içinde uyu… Ve hep bana dediğin gibi, bir çiçek ol… Seni seviyorum… Umay Umay dinleyelim hadi, hep sevdin sen onu... Bak şimdi senin için çalıyorum...5 puan
-
TECAHÜL-İ ARİF
5 puanİş adamı traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar: "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde 5 TL, diğer elinde 20 TL lik bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir 5 TL ye bir de 20 TL ye bakar ve sonunda 5 TL lik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: "Gördün mü? Sana söylemiştim." der. Traş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden 20 TL değil de, 5 TL lik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir: "Eğer 20 TL lik alırsam oyun biter."5 puan
-
24 Temmuz 2011
4 puan
-
Merak Ediyorum...
4 puanİnsanlar ne anlama geldiğini bilmeseler di, idam mahkumuna infazdan hemen önce bir sigara uzatmazlardı... Ama bu tabiiki sigaranın iyi birşey olduğunu göstermez... Ama bazılarının hayatını daha katlanabilir kıldığı su götürmez bir gerçek... 'Bazı hayatlar ayık kafayla yaşanamayacak kadar ağır geliyor insana' demişti bir dostum. İnsan neden yaradılışını sorgular? Başına gelen felaketlere kendinden başka bir sorumlu bulmak için olabilir mi? İnsan yaşadığı her kötü olayın sorumlusunun sadece kendi seçimlerinin bir sonucu olduğunu bilse ve kabul etse yinede yaşamaya devam edebilirmiydi? merak ediyorum bazen... Gerçekten kötü insanlar var mı? Bile bile başka birinin kötülüğünü isteyen? Nedeni ne olursa olsun, başka birinin hayatını karartan insanlar nasıl düşünüyorlar? Gerçekten kötüler mi yoksa şartlarmı onları buna zorluyor? Basit bir örnek: Çalıştığınız işyerinde yükselmek, daha iyi bir maaş almak dolayısıyla daha iyi bir hayat sürebilmek için yanınızda çalışan arkadaşınızın üzerine basmanız gerekiyorsa bunu yaparmıydınız? Onun hayat şartlarının daha kötü olacağını bilerek, buna neden olacağınızı bilerek yinede bunu yaparmıydınız? Bu bizi gerçek anlamda kötü yapar mı? Bir de şöyle düşünün. İş arkadaşınızın hayatının düzelebilmesi için sizin hayatınızın daha kötüye gitmesi gerekiyor. Bu arkadaşınıza izin verirmiydiniz? Yada şöyle diyelim ses çıkarmazmıydınız? Belki de bizi bu yollara girmeye mecbur bırakan düzen asıl sorumludur. Arkadaşınızla birlikte çalışıp kimsenin kaybetmediği bir düzen olsa daha iyi olmazmıydı? Belki de olması gereken bize göre doğru neyse o yolda devam etmek. Sonunda kaybetsekte kazansakta kendi bildiğimiz yapmak. O halde neden işler kötü gittiğinde tanrıya dönüp soruyoruz: Neden böyle diye.... Bazen meraak ediyorum. Herkesin kazanacağı bir yol yok mu bu dünyada?4 puan
-
ACI DURDUĞUNDA
3 puanKaşıntı bombası diye bir silah üretilip, kitleler çıldırtılabilir o bombayla.. kitlelerden ne istiyosam:)))) Benim gibi barışçıl bir insan bunu neden düşündü bilmem.Ama acı anında galiba bencilleşiyoruz. Öyle ki az önce balkona çıkıp avazım çıktığı kadar bağırarak; uyumayın ülennn kalkın kaşının hepiniz diyesim geldi. Çıktım da.. İyi ki de çıkmışım.Sonbahar'ı seviyorum. Gecenin o tatlı serinliği kollarına aldı beni. Sonra gökyüzüne baktım.Yıldızları tek tek sayabileceğim berraklığa daldım.Uzayın ucu bucağı belli olmayan büyüklüğüne dalıverince küçüldüm, kendimle bir acım da küçüldü, sakinleştim. Kullandığım antibiyotiklerin neticesinde ürtiker olmuşum.Yani kurdeşen.. Doktor bana derdimin ne olduğunu anlatmaya çalışırken sabırsızlıkla sözünü kestim: -ne olduğunu değil, nasıl biteceğini bilmek istiyorum, nolur bu kaşıntıyı durdurun! Kaşıdıkça daha da azıyor bu meret.Onun için başladığından beri dizilerle, filmlerle zihnimi oyalamaya çalışıyorum. Salem adında bu yıl başlamış bir dizinin tüm sezonunu iki günde bitirdim.Bir bölümde kendi durumuma uygun bir replik vardı: -Dünyanın en büyük zevkini biliyor musun? -Acının durduğu andır! Dertler paylaştıkça azalır derler ya, ben de paylaştım işte.. Kaşıntı bombası falan olmasın Allah rahatlık versin herkeslere Tüm iyi duygularımla..3 puan
-
Help Me!!!
3 puan
-
SEVGİ KELİMESİNDEN SONRA, EN SEVDİĞİM KELİME..
Kızım hep der ki; "Anne lütfen sırrını bana da söyler misin" Verdiğim cevap kısa ve nettir! "Yaydığım enerji" "Peki o enerjinin kaynağı?3 puan
-
sevgi neydi...
3 puanSevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti. - Durursam bi daha kurtulamam. + Ziyanı yok gülüşü yeter bize. - Yüreğim kaydıysa günah mı ? + Çamura saplansam yardıma gelir misin ? - Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi… + Elinden tutuversem benimle gelir mi ? - Seninim işte, alıp götürsene beni. + Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda, bitmemiş türküm benim. Sevgi neydi? Sevgi emekti, sevgi dostça uzanan insan eliydi.3 puan
-
GÜLİSTAN'DAN
3 puanBir Allah dostu, düşünce ve ilham denizine dalmış, cezbeye tutulmuştu. Hayret denizinden akıl ve bilinç kıyısına çıkınca, bir arkadaşı, “gittiğin bahçeden” dedi, “neler getirdin bize?” Derviş hülyalı gözlerle bakarak arkadaşına; “Gül ağacına erişip eteğimi gülle doldurmak ve dostlarıma armağan olarak getirmek istedim. Lâkin ne çare! Gül kokusu öylesine büyüledi, o denli sarhoş etti ki beni, ne irâde kaldı ne düşünce…” diye cevap verdi. Ey güzel ötüşlü Bülbül! Aşkı ateşe koşan pervaneden öğren. Yanarak denedi her şeyi. Allah’ın yoluna katılma iddiası olanlar, ondaki tutkuyu anlayamadılar. Gerçeği bilen yitip gitti, bir haber geri gelmedi ondan. Ey hayâl, kıyas, sanı, kuruntu ve tahminden edindiğimiz bilgilerden yüce olan Allah’ım! Ömür gelip geçti, oysa hâlâ senin bilginin başlangıcındayız.3 puan
-
DÜNDEN KAL(AN)LAR
3 puanCihanı görmek bir kum tanesinde Ya da cenneti bir yaban çiçeğinde Sonsuzluğu avucunda tutmak ve Sığdırmak ebediyeti bir saate *William Blake3 puan
-
Yarım
3 puanBaşını kaldırdı ve gözlerini kapattı sonra soluğunu tutarak yavaşça bıraktı. gözleri hala kapalıydı,birden uzun zamandır konuşmadığı tanrısıyla konuşmaya karar verdi. o ne zaman konuşmak istese ordaydı,ama gerçekte var mıydı? bir türlü emin olamamak çıldırtıyordu onu.. ama niye inansındı ki ne zaman yardım istese görmezden gelmişti sözde tanrısı onu.. şimdi niye ona cevap verecekti ki? hoş, iyi bir dinleyiciydi onun tanrısı ona sessiz tanrı diyordu kendi içinde korkmuyordu ondan,ona kendini anlatmaktan.. çünkü ne zaman insanlara anlatsa sonucu kırılmak olmuştu,çok terkedilmişti belki de hiç sevilmemişti. ama kafasında oluşan sesler ona hep iyi gelmişti. gerçek huzuru kendi içinde bulanlardı.. huzuru birinde arayacaksan eğer diyordu her zaman için kendinde ara uzaklara gittiğinde kendinden de uzaklaşıyorsun. korkar olmuştu kendini teslim etmekten teslim olacak kimse kalmamıştı. tekrar soluğunu tuttu sanki her soluğunu tutuşunda zaman duruyor,bıraktığında zaman akmaya devam ediyordu. birden hiç aklında yokken çok keskin bir anı saplandı gözlerine bir kaç cümle,gözlerini elleriyle kapadı ağlamak istemiyordu. ne ağlamak ne üzülmek istemiyordu onun için. o gitmişti,onu yüz üstü bırakmıştı. kimse onu böyle küçük hissettirmemişti. olduğu yere oturdu öylece gözlerini tavana dikti bu sefer kulaklarında göz yaşlarını tutmanın basıncını hissedebiliyordu. günlerce saatlerce ağlamak istiyordu. acı hiç mi dinmez? dedi seslice odasında yalnızdı. eliyle kendi elini tuttu. kimsesizliği o an yine anladı. o duyguyu hatırladı boynunda hissetti o acıyı. neden bilmiyordu ne zaman o duygu gelse acıyı en çok boynunda hissederdi acı orada kitlenir kalırdı saatlerce yaşanmışlıkları fazla yoktu. ama diğerlerinden farkı bu sefer güvenmiş olmasıydı. onda kendini görmüştü o da ona bunu söylemişti yalan mıydı? yalanı hiç sevmezdi, özellikle onu etkileyen yalanları durdu hareket etmeyi kesti, başını yere koyup uzandı gözlerini kapattı,beni duyuyorsan ve varsan onu bana geri getir dedi senden tek istediğim bu. "sana inanmayı istiyorum onu bana geri getir." sessiz sessiz bu cümleyi tekrarladı yerinden kalktı sevdiği koltuğa oturdu pencereden geçenleri izlemeye başladı kafasındaki karışıklığı bütünüyle ellerinde görebiliyordu. ellerini seyre daldı bu sefer. hiç kavrayamadığı ellerini düşündü onun hafızası silikti. ama az çok hatırlayabiliyordu hala. ne zaman hatırlasa ellerini ellerinde hayal ederdi köşesine çekilir o oradaymış yanındaymış gibi davranırdı deliceydi bu ama onu rahatlatırdı. Birlikteyken kendini rahat hissederdi bu yüzden o olmadığından beri kendini sakinleştirebilmek için yanındaymış gibi davranır, içinde bu sefer onu rahatsız eden sesleri sustururdu. o onu iyileştiriyordu belki de o yüzden kendini bu kadar muhtaç hissediyordu birbirlerine iyi geliyorlardı en azından o öyle olduğunu düşünüyordu. gittiğinden beri o varken ne kaybolmuşsa geri gelmişti hastaydı, mutsuzluk hastası. yorgundu yatağından kalmak istemiyordu. ona mutluluğu o vermişti o mutluluğu hep ondan istiyordu başka kimsenin onu mutlu edeceğine inanmıyordu. bir daha öyle hissedememe ihtimali onu daha çok hasta ediyordu. gülemez olmuştu. aklından onu çıkartamaz olmuştu. yanında onu taşımadığı an yoktu. solunda taşıyordu onu, sol yanında. minik bir ağırlık.. istediği zaman sesini duyabilecek kadar yakınındaydı. sesi öylesine huzurluydu ki, ona güven duymasını sağlayan oydu. gözlerini hatırlamak istemiyordu. gözleri içten bakardı ve bu onu utandırırdı. güven duymamak imkansızdı o gözlere yenilmemek için hep gözlerini kaçırırdı. ikisi de korkmuşlardı. dengesizlik ikisinde de vardı. böyle bir benzerlik onları dengeleyememişti. hep kendini telkin etmekten yorulmuştu. bitap düşmüştü artık,her gün zorla kalkıp güne başladığında onu anlayan birini istiyordu o ona onu anladığını bir kaç kere dile getirmişti. herhalde en mutlu hissettiği anlarıydı. çünkü daha önce kimse seni anlıyorum dememişti yani anlamayıp anlıyorum diyenler olmuştu bu onu hep hayrete düşürürdü anladıklarını söylerler sonra da aksini öne sürerlerdi ona muhalefet olur,yaptıklarının yanlış olduğunu ona kabul ettirmeye çalışırlardı o yüzden anlaşılma çabasını çoktan geçmişti çünkü her insan ona hayal kırıklığı olmaya başlamıştı daha fazla bunu kaldıramazdı zaten yeterince mutsuzdu onu ilk gördüğünde bir şey hissetmişti içinde ne olduğunu bilmiyordu hala da çözememişti. içinden gülümsemek gelmişti ona,konuşmak zorunda değilken onunla konuşurken bulmuştu kendini daha ilk tanıştıklarında yakın gelmişti ona çok ve henüz neden olduğunu bile bilmiyordu onu tanımaya başladıkça parçaları birleştirmişti hiç aklında yoktu birini bu kadar sevmek henüz azıcık tanıdığı birini hatta kendine yakıştıramıyordu bile yine kalbini kaptırıyorsun ama neden olduğunu bile bilmiyorsun diyordu kendine. özgürlüğüne çok düşkündü ama onun için bundan vazgeçmeye bağlanmaya hazırdı derin bir nefes aldı. anılarını hatırladıkça değiştireceğinden çok korkuyordu. aslında hiçbir saniyeyi değiştirmezdi çünkü geçirdikleri her saniye kusursuzdu. ona öyle geliyordu söylememesi gereken bir şey söylemiş gibi hissetmiyordu ne söylediysede o gittiğinde bile arkasındaydı. pişman değildi,seviyordu çabuk söylemişti ama ona hayır diyemezdi zaten birden onun yanında olduğunu sanarak onunla konuşmaya başladı bunu gün içinde sık sık yapıyordu,gördüğü bir şeyi ona anlatıyor kafasında onunla konuşuyordu. olayın seyri hiç iyi değildi belki de ama o şuan hayatının en büyük facialarından birini atlatmaya çalışıyordu o yüzden kendine bir nevi izin vermişti. onu unuttuğunda herşey eski düzenine geri dönecekti. ama onu unutamamaktan korkuyordu böyle kalmaktan korkuyordu. kimseye söylemeye cesaret edemesede bıraksalar onu şimdi arar,ilk gördüğünde boynuna atılırdı eğer bir adım atsa o ona 10 adım giderdi gururunu hiçe sayardı,ve bundan asla pişman olmazdı nasıl olsundu? onu sevdiğini varlığında hissedebiliyordu. durduk yere ismini söyledi tınısını unutmuştu nasıl söylendiğini adını çok severdi onun gibi farklıydı. onunla ilgili neredeyse herşeyi sevdiğini farketti küçük detayları bile, yüzü onun için mükemmeldi üstelik yakışıklı bile denemezdi ona onun gözünde kimse daha iyi olmamıştı. onun için yaratılmışlığın izlerini taşıyordu tüm bedeninde.. birden o çok sevdikleri şarkıyı kulaklarında duydu. mırıldanmaya başladı kafasındaki sese eşlik etti o bu şarkıyı nasıl söyler diye hayal etti onun sesinden bu şarkıyı dinlediğini düşündü ona şarkı söylemesini çok istemişti o şarkı söylemeyi çok severdi bir iki kere şarkı söyleyişini duymuştu ama o anlarda diğerleri gibi siliklerdi hatırladığı kadarıyla onun dünyasını ters yüzden eden saniylerdi şarkı söylediği zamanlar ona eşlik etmek isterdi kulağına sevdiği şarkıyı fısıldamak isterdi ne yazıkki onun sesiyle yarışamazdı ama umursamaz diye düşünüyordu. çünkü onun sesi güzel olmasaydı da onun sesini sevecekti diğer geri kalan ne varsa sevdiği gibi kimse tarafından böyle sevilmek istememişti onun sevgisini istiyordu,tek olmayı başkası olsa umrunda olmazdı ama ilk defa ait olmak istemişti onu kaybetme korkusunu aklına getirmek onu yatağa düşürüyordu onu kaybettiğinde de zaten başına gelen buydu. kendini hem sevmesine hem nefret etmesini sağlıyordu o. kendini ne zaman sevse onu da sever ondan ne zaman nefret etmek istese kendinden de nefret ederdi benzersizlerdi ama birbirlerine benzerlerdi. onun onu özlemediğinden neredeyse emindi. aklına gelmiyordu bile paranoyaları bütün gün içini kemirirdi. ama düzelemiyordu,düzelirse en büyük parçasını kaybedecekti. hem düzelmek istiyor hemde onu tamamen kaybedecek olduğu için düzelmekten korkuyordu. odasına gitti,yatağına yüz üstü uzandı. ne zaman olayların içinden çıkamayacak ve sesleri susturamayacak olsa gider yüz üstü yatardı. ve ağlayabildiği kadar ağlardı. saçları, düz akması gerekirken yüzünün üstüne yattığı için ıslanırdı. bundan nefret ederdi ama başka türlü sesinin duyulmasından korkardı. gecenin karanlığı ne zaman uğrasa odasına o da içinin karanlıklarına dönerdi gündüz olduğundan daha kötü olur ve tüm umutsuzluklarının başına üşüşünü duyardı. şimdi onu arasa belki kaçıp giderdi olduğu yerden ona hala güvenebilecek kadar seviyordu. kimse böyle yapamazdı biliyordu. ve kimse onu hala neden sevdiğini anlamıyordu,anlamayacaklardı da. işin kötüsü ne zaman anlatacak olsa içindeki kördüğüme yakalanıyordu kelimeleri karıştırıyor uykusuz kaldığında olduğu gibi dili dolanıyordu. insanlar gelip geçici bir şey olduğunu muhtemelen bir takıntı adını koyup onu onunla baş başa bırakıyolardı o da bunu istiyordu,yalnız kalmak. kafasında bile olsa onunla yalnız kalıp düşüncelerini sadece onunla paylaşmak. onun her zaman için ona söyleyecek bir şeyleri vardı sessiz kalmazlardı. ----------------------------------------------------------------------------------------------3 puan
-
Mendil
3 puanÇocukluğumun en güzel anılarından: Mendil Artık bir nostalji olarak belleklerimizde yer eden, çeşitli desen ve renkte... İpekli, pamuklu ama mutlaka kumaştan! Öğretmenlerimiz ‘’mendiller’’ der demez minik ellerimizi tertemiz, ütülü ve özenle katlanmış mendillerimizin üzerine nasıl da koyuverirdik, tırnaklarımızı da görsün diye… Teneffüslerde körebe, mendil kapmaca ve yağ satarım bal satarım oyununda da oyun arkadaşlığı ettiler bize. Bayram mendillerinin de büyük anlamı vardı. Bayram yaklaşırken mendiller hazırlardı büyüklerimiz. El öpmeye gittiğimizde, şekerle birlikte mendil de alırdık; içinden küçük bir harçlık, ufak bayram hediyeleri de çıkan… Ne çok mendilimiz olurdu; renk renk, desen desen, bazen de kenarları dantelli ve işlemeli küçük mendiller. Nasıl güzel uçuşurdu düğünlerde halay başının elinde, uzağa gidenlere sallanırken de! Yeni neslin belki de hiç bilmediği mendil, bir kültürdü ama zaman içinde ''Selpak'' lara kaptırdı yerini; asla anlamlı ve değerli olamayacak olan! Sonra da anlamlı pek çok değer gibi geçmişteki hüzünlü yerini aldı. Bazen oyun arkadaşımız, bazen terimizi, göz yaşlarımızı ve kanayan dizlerimizi sildiğimiz, bazen bir bahar akşamı bir hanım efendinin elinden düşüveren bazen de ‘’söz’’ amacıyla verilen bu küçük ama çok şey simgeleyen mendiller bir gün hiç hissettirmeden uçuverdiler. Nasıl, ne zaman ve nereye?… Hiç anlayamadım. Bugün çekmecemde hala mendillerim var çocukluğumdan kalma. Elime aldığımda hüzünlendiğim, gündelik hayatın önemli bir parçası olduğu zamanları ve mendil geleneği olan bayramları özlediğim...3 puan