Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kurandaki çelişkiler


haksöz

Önerilen İletiler

Yaratilmissiniz inkar etmektesiniz,yetmiyor yaratanla egleniyorsunuz,yetmiyor,yaratana karsi geliyorsunuz,yetmiyor ona akil vermeye kalkisiyorsunuz,yetmiyor,onu her kiliga sokuyorsunuz,yetmiyor hesap soruyorsunuz.

Kimsiniz nesiniz gücünüz nedir,varmi elinizde onunla mücadele etme gücünüz,yok diyorsunuz varsayiniz ki var,peki yarin .öldügünüzde gercekten bugün inkar ettikleriniz karsiniza ciktiginda hangi yüzle cevap vereceksiniz,var sayalimki siz yanlis yoldasiniz peki kimden kurtulusu bekleyeceksiniz.Insan bir acik kapi birakir,belki yaniliyorumdur diye,bir tövbe kapisi.Kime güvenmektesiniz,agaclarami kuslarami yoksa sizleri yetistiren ana babaya veyahutta Allah yokturu ögreten materyalistemi?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaratilmissiniz inkar etmektesiniz,yetmiyor yaratanla egleniyorsunuz,yetmiyor,yaratana karsi geliyorsunuz,yetmiyor ona akil vermeye kalkisiyorsunuz,yetmiyor,onu her kiliga sokuyorsunuz,yetmiyor hesap soruyorsunuz.

Kimsiniz nesiniz gücünüz nedir,varmi elinizde onunla mücadele etme gücünüz,yok diyorsunuz varsayiniz ki var,peki yarin .öldügünüzde gercekten bugün inkar ettikleriniz karsiniza ciktiginda hangi yüzle cevap vereceksiniz,var sayalimki siz yanlis yoldasiniz peki kimden kurtulusu bekleyeceksiniz.Insan bir acik kapi birakir,belki yaniliyorumdur diye,bir tövbe kapisi.Kime güvenmektesiniz,agaclarami kuslarami yoksa sizleri yetistiren ana babaya veyahutta Allah yokturu ögreten materyalistemi?

 

 

saygilarla

"...... Insan acik kapi birakir, belki yaniliyorumdur diye, bir tövbe kapisi..." Dogru söylemissiniz. Umarim bu söyledikleriniz kendiniz icinde gecerlidir diger konularda. Mesela ülkemizdeki azinliklar konusnda, irkcilik konusunda,.......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

**********

 

A- İlk ifade şu:

"Demir dünyada iki şekilde bulunmaktadır"

 

Karşılığım: "Evet, iki şekilde bulunduğu konusunu işliyoruz."

 

 

B- İkinci ifade şu:

"İlk olarak dünyanın oluşumu sırasında, güneş demir elementini üretemeyecek kadardır ve bu yüzden demir elementi dünya henüz bir gaz bulutu iken başka bir yerden bünyesine katılmıştır"

 

Karşılığım: "Evet, doğru olabilir."

 

Olabilir değil, " ÖYLE"... yani "MUĞLAK" değil kesin...

 

C- Üçüncü ifade şu:

"İkinci olarak demir yeryüzünde, içeriğinde demir bulunduran Meteorların yeryüzüne inmeleri/düşmeleri ile bulunur"

 

Karşılığım: "Evet, bu da doğrudur. Ve bu çok eskiden beridir, demiri işleyen toplumlarca bilinen bir bilgi olmalıdır zaten."

 

Yeryüzüne "İNEN" meteorlarda demir olması ve bulunması, Demiri işleyen eski toplumların bunları bildiği,(Gökten;meteor'la geldiği) anlamına gelmez "DEMİRİ KEŞFETMİŞ OLABİLİRLER AMA,UZAYDAN GELDİKLERİNİ BİLMİŞ OLAMAZLAR" Medeniyetin ilk geliştiği Orta Doğu’da insanlar ancak 1500 yıl önce demir cevherinden (oksitlenmiş demirden) demir elde etmeyi öğrendiler. Buda böyle... [/b

 

Dördüncü ifade şu:

"Kur'an-da Demir'in yeryüzüne İNDİRİLDİĞİ ifadesi geçmektedir."

 

Karşılığım: "Evet, bu ifade geçmektedir. Zaten bu bilgiyi Kur'an-ın vermesine gerek yok, demircilikle uğraşan her kadim millet bu bilgiye sahiptir."

 

"YANLIŞ? HANGİ KADİM MİLLET; DEMİRİN, YERYÜZÜNE (İNDİRİLDİĞİNİ) BİLİYORDU? BÖYLE BİR BİLGİ (SOYUT,KOTARMALARLA) ANLATILMAZ, EN AZINDAN KUR'AN IN YAZDIĞI GİBİ BİR BELGE,VE YAHUT RİVAYET OLMASI GEREKİRKİ, ODA YOK" yani kişisel,kurgu (soyut) ile olmaz bu işler...

 

Beşinci ifade şu:

"Kur'an-daki bu ifade, yeryüzüne düşen meteorların getirdiği demiri anlatmaktadır"

 

Karşılığım: "Tamam, bende aksini iddia etmiyorum. Ama bu zaten bilinen birşeydir. Demiri işleyen her millet, onun nasıl ve nereden elde edileceğini biliyor olmalıdır."

 

"HAYIR" OLAY DEMİRİN,NEREDEN,NASIL,ELDE EDİLECEĞİ DEĞİL. İnsanlar ilk kez maden kullandıklarında bulabildikleri madenler bakır ve bronzdu. Ancak zaman zaman toprakta buldukları bazı maden parçalarından çok daha sert ve çok daha sivri ve dayanıklı mızrak uçları ve saban demirleri yapabiliyorlardı. Ama ne varki bunları kullananlar dünyaya uzaydan düşmüş olan nikel-demir göktaşları kullandıklarını bilmiyorlardı. SORUN BU...

 

Altıncı ifade şu:

"Kur'an-daki bu ifade, dünyanın merkezindeki, çekirdek halinde bulunan ve manyetizma ile birlikte yerçekimini de oluşturan demir'i de kastetmektedir."

 

Karşılığım: "Hayır, onu kastetmiş olamaz. Öncelikle Demir dünyanın çekirdeğini oluşturduğu için, demektir ki dünyanın oluşumu sırasında dünyanın bünyesine KATILMIŞTIR. Sonradan İNMEMİŞ ya da İNDİRİLMEMİŞTİR. Yani Demir, oluşacak olan dünyanın bünyesine katıldığı zaman daha katılaşmış ve yerçekimi oluşmuş bir kütlesi yoktu dünyanın. Bir gaz bulutu vardı ve bir gaz bulutuna, birşey indirmek diye bir eylem mümkün değildir.

 

İFADEYE BAKARMISINIZ;(Demir dünyanın çekirdeğini oluşturduğu için, demektir ki dünyanın oluşumu sırasında dünyanın bünyesine KATILMIŞTIR. VE SONRADAN,İNMEMİŞTİR,İNDİRİLMEMİŞTİR) YAHU KİM DİYOR SONRADAN İNDİRİLDİ DİYE "METEORLAR,HARİÇ" SONRA GEZEGENLERİN OLUŞUMU NASIL OLUR,EVVELA,GAZ BULUTU ŞEKLİNDE,SONRA KATILAŞMA,BİRDE BİZİM GÜNEŞ SİSTEMİNİN (DÜNYA VE GÜNEŞ) DEMİR ELEMENTİNİ ÜRETEBİLME ÖZELLİĞİ YOK DOLAYISI İLE MERKEZLERİNDE OLUŞMASI NASIL İZAH EDİLİR "DEMİRİN"...

 

Hava alanına uçak indirebilirsiniz ancak, ikiside yoğunlaşmış ve belirli bir katı şekle sahiptir, Havalanında da belirli bir yerçekimi vardır. Ancak bir Su buharı kütlesine, diyelim ki başka bir kütleyi İNDİREMEZSİNİZ. Karıştırabilirsiniz, ekleyebilirsiniz, katabilirsiniz ama İNDİRMEK diye birşey olmaz.

 

Gezegenlerin oluşumunu; su buharı kütlesine benzetmek,tam bir (hayali,kotarma) aslında, nedeni?zaten gezegen oluşumu su buharı kütlesi,uçakların hava alanına inmesi,yer çekimini oluşturur.Sonra "KARIŞTIRMAK" diyelim "EKLEMEK"

diyelim, "İNDİREREK; KARIŞTIRMAK,EKLEMEK" ne değiştirir sonuçta Güneş ve Dünyamıza Demir elementi "İNDİRİLMİŞ"

çünkü Güneş ve Dünya Demir elementini ÜRETEMİYOR...

 

 

Çünkü bahsettiğimiz yer uzay ve henüz dünya katılaşmadığı için, henüz bünyesine giren demir merkezde çekirdek olarak yoğunlaşıp yerçekimini oluşturmadığı için ve uzayda Yukarısı-Aşağısı gibi bir yönlendirme ve çekimlenme olmadığı için, değil Kutsal kitap tillahının kendiside gelse -İNDİRDİK- diyemez, "KATTIK-EKLEDİK-İLİŞTİRDİK" demeliydi. Çünkü -İndirme- eyleminin gerçekleşeceği bir ortam yoktur. Çünkü ayeti, makalede de söylendiği üzere Zahiri, yani görünen, bilinen anlamı ile ele alıyoruz. O yüzden "İndirmek" fiilini de, makalede ele aldığı gibi, gerçek anlamı ile ele alacağız, edebiyat yani anlam kaydırmaca yapıldığını düşünmeyeceğiz.

 

Ayeti; zahiri anlamı ile ele aldınmı (meteor, düşmesi) sorun yok ve yine (hayali kotarma) yap, yorum ekle .şimdi "MAKALEDE'Kİ" zahir anlatıma bakalım; (Âyetin zâhir anlamını destekleyen ikinci bir husus ise, gök taşları yoluyla hâlâ dünyaya demir indiriliyor olmasıdır. Çünkü dünyamıza her gün sürekli ufak boyutlu gök taşları yağmaktadır. Bunlardan çok azı yere kadar inse de çoğunluğu sürtünmeden dolayı un ufak olarak tanecikleri yağmur tanelerinin merkezinde yağmur damlaları ile birlikte yere inerler. Gök taşları genelde yukarıda sözünü ettiğimiz yıldız artıkları olduğundan, önemli oranda demir ihtiva etmektedir.) Sonra bahsedilen yer "UZAY" mış ve Dünyanın bünyesine giren Demir

yoğunlaşıp,merkezde yerçekimini oluşturmadığı için (dünya katılaşmadan) kattık,ekledik,iliştirdik,denmeliymiş ( SU BUHARI

İLE BİR TUTMA,GEZEGEN OLUŞUMUNU) yahu indirme eyleminin gerçekleşmeyeceği bir alana DEMİR ELEMENTİ NASIL GİRİYOR ÜSTELİK KATILAŞMA YOK, SONRA BU ELEMET NASIL YOĞUNLAŞIP MERKEZDE YER ALIYOR, BÜNYESİNE GİRDİ DEMEK,İNDİREREK GİRDİ DEMEKLE NE FARKEDER ÜSTELİK 21. YÜZYILDA ANCAK KAŞFEDİLMİŞ BİR OLAYI BU KADAR AÇIK VE ŞEÇİK BİR ŞEKİLDE 1400 SENE EVVELİNDEN KUR'AN BİLDİRMİŞ DAHA NE OLUYOR...

 

Bir gaz kütlesine indirmek- diye birşey olmadığı için, Kur'an -İndirdik- dediği zaman yeryüzüne düştüğünde/indiğinde yeryüzüne demir getiren meteorları kastetmektedir. Dünya oluşurken bünyesine katılan demir elementinin KATILMASINI-KARIŞMASINI kastetmemektedir.

Ve bu, -Dünya oluşurken bünyesine demir katılmamıştır- DEMEK DEĞİLDİR. (bü yüzen tekzip diye bas bas bağırdığı yerde, sadece sarıgöl'ün yanlış anlaması olayı vardır ve üç-dört iletidir bunu anlatmaya çalışıyorum.)

 

Bir gaz kütlesine (gezegen oluşumu) su buharı ile bir tutup "İNDİRMEK" olmaz demek. Bu gaz kütlesine inen "DEMİR" gaz

kütlesine yoğunlaşmamış olarak indiğine göre kendiside "GAZ" halinde ve Dünya oluşurken bünyesine demir katıldığını kabul edip " İNDİRDİK" demeyi kabul etmeyip, KATILMASINI,KARIŞMASINI ileri sürüp, üstelik ( HADİD-Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik) MUCİZESİNİ, katılmış,zerk edilmiş,bünyesine girmiş

lafazanlıklarıyla,örseleyip tartışmak,"ABSÜRD" tekraren;yazıyorum Demir; Güneş sistemine sonradan indirilmiş bir elementtir olay bu...

 

TAMAM, DÜNYANIN MERKEZİNDEKİ DEMİR, BAŞKA NEBULALARDAN YA DA UZAYDAKİ BAŞKA OLUŞUMLARDAN, DEVİNİMLERDEN GELMİŞ OLABİLİR AMA KUR'AN-IN BAHSETTİĞİ ŞEY BU OLAMAZ.

 

KUR'AN-IN BU İFADESİNİN BU ANLAMA GELMEDİĞİNİ SÖYLEMEKTE, DÜNYANIN MERKEZİNDEKİ DEMİR'İN, BAŞKA NEBULALARDAN YA DA UZAYDAKİ BAŞKA OLUŞUMLARDAN, DEVİMLERDEN GELDİĞİNİ REDDETMEK DEMEK DEĞİLDİR."

 

"O ZAMAN NEYİ TARTIŞIYORUZ...

 

İster inanırsın,ister inanmazsın,sorun bu değil,sorun; GERÇEĞİ;GÖRÜP, GÖREMEMEK...

Gerisi;teferruat...

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

başka bir sitede bir arkadaşın yazdığı bu yorum tam bu forumun konusuna ve içeriğine uydu diye düşünüyor ve sizlere aktarıyorum.

 

 

İnsanların çoğu ****** birilerinin peşine takılarak (yol,tarikat v.s )hayatlarını zindan etmekte ve başkalarının hayatlarına müdahale etme süreci yaşamaktadırlar bunlar Kuranı okuyup anlama zahmetine katlanmamak yüzünden olmuştur.o başlarda zaten Kuranı okuyup anlamalarını istemezler çünkü o zaman insanlar aydınlanmış ve bilinçlenmiş olacaklarından kendilerine ihtiyaçları olmayacaktır.İnanmış ve Kuranı okumuş insanlar bile orda yazan "yol göstericiniz Kuran size yeter" ayetine bile bakmadan bunların peşine takılıyorlar varın siz okumayanı düşünün.Hepimizin etrafında namazında niyazında her gün Kuranı okuyan defalarca hatimler indirmiş insanlar vardır arada bir sorun bakalım okuduğu Kuran ın ne anlattığını ne yazdığını biliyorlar mı % 90 ı bilmiyor.sadece arapça olarak okuyor ne anlatıyor bilmiyor bu mudur okuyup anlayarak dini yaşamak uygulamak hepsi derki ben anamdan babamdan dedemden böyle gördüm bana bir şey söyleyip kafamı karıştırma ve okumuş anlamış birisinin söylediklerini rededer.

ama kuran da şöyle bir ayet olduğunun farkında değildir "siz zannediyormusunuz atalarınız doğru yolda idiler sizde onların peşinden gidiyorsunuz"bu ayet sadece atalarının içki,zevk safa alemi içinde olanlara yada sapkınlığa düşmüş olanlara inmiş bir durumu anlatmıyor Kuran evrensel bir kitap ise her duruma ithaf edilen bir durumu anlatıyor.

 

 

arada sırada ilahiyat yada imam hatip mezunu arkadaşlarla konuşuyoruz.Her daim hadislerle konuşmaya çalışırlar çoğu hadis peygamberimizin güzel sözleri ve hareketleridir eyvallah güzel olana sözümüz yok zaten müslümanlığın ilkeleridir doğru ve güzel ahlaklı olmak fakat sadece sözler kullanılmaz peygamberimizn attığı adımdan yattığı yatağa kadar ona mal edilerek her şey söylenir onu öyle yaptı bunu böyle yaptı dolayısıyla o günah bu sevap gibi .Peki bunları nerden biliyorsun diyorsunuz hemen karşınıza bütün islam alimlerinin kabul ettiği 4 büyük hadis yazarının kitaplarında yazdığını söylerler peki o hadis kitaplarını okudun mu okudum derler bende demek ki okumamışsın derim.Çünkü o hadis yazarları sanki peygamberle beraber yaşamışçasına kaleme almışlardır o yazıları halbuki peygamberden 400 sene sonra yazıya dökülmüş kitaplardır yani 6-7 nesil sonra ama anlatımları peygamberle koyun koyuna yatmış gibidir.Hepsinden önemlisi asıl önemlisi hepside kitaplarının başında şunu yazmışlardır."Peygamberimiz hadis yazımını yasaklamıştır." durum bu vaziyette iken peygamberin yasakladığı bir şeyi bile bile yapacaksın sonrada bunlar peygamberimizin sözleri hareketleri diye insanları etkilemeye çalışacaksın hangi akla mantığa zihniyete göre bir hareket ve düşünce tarzıdır siz karar verin ve bunu okuyup islam alimi olmuş kişilerde hala bunlarla alimlik yapmaktadırlar.

benim sizlere naçizane tavsiyem inancınız varsa veya yoksa kuran ı türkçe okuyup anlamaya çalışınız ve inancınızı ona göre yaşayınız.Zaten okuyup anladıkça vicdanınız size yol gösterecektir emin olunuz yaratıcı biz kimseye taşıyamıyacağı yük yüklemedik diyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran daki çelişkiler..

hımm

bu aslında meseleye nerden bakıldıgı ile ilgili olmalı.

kur'an'ı inkar eden bir bakış açısı onu her satırda çelişkili görecekdir

tersinden, inanan bir kimsede hiç bir çelişki görmeyecekdir.

aslında kutsal kabul edilen bütün kitaplar için geçerli bir durumdur bu

kutsal kitaba inanmış birini gene kutsal kitapdan örneklerle, kitabın çelişkili olduguna inandıramayız

yani kaypak bir yapısı yoksa, kaypak, ilkesiz biri her zaman herşeye inanmaya meyillidir, aslında inandıgı birşey yoktur ..

neyse

inananları inandıkları kitapla yenmeye çalışmak, biraz absürt bişi...

her zaman için, kutsal metinlere inananlar zaten kendilerini ayrıcalıklı gördükleri için, metinleri muhataplarından daha iyi anladıklarını söyleyeceklerdir, imanlarıda bu anlayışdan oldugu kesindir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bizleri ,bu gençleri inanın gene bizim ülkemizin bu hacı hocaları bu hale getirdi.kesinlikle bu tesbitimde inatçıyım.

bu hacı hocalar ın çoğu bilimadamı din adamı çok değerli ilim irfan sahibi olarak lanse edildiği için ,ülkenin her medya ,tv,kitap v.s sinde.insanlar robot gibi söylenen herşeyi kaydedip direk yaşamına alıyor.geçelim bunu bizim kültürümüz ve geleneğimiz olmuş bitmek tükenmek bilmeyen bu batıl inançlarla kuranı kerimin iç içe girmesini kim anlatabilir.işte önümüzde duran ******* ,bilgisizliğin,ve ilimde bilimde halkın önünde giden insanalrın ***** ,bilgisiz,ilimi irfanı uzunca kaba bir sakal bırakmak ve uzunca bir tesbih çekmek ve şalvar giymekten öteye geçmemiş,şu kendine hayrı olamayacak gereksiz insanların yüzünden değilmidir bu gençlerin bu arayışı.ne oldu ortaya çıkan bu genç ordu sorgulamay başlayıncamı sadece kuran referans gösteriliyor,ve ahdislerin uydurma olmasından söz ediliyor,ve halkın gelenek kültüründen kalma batıl inançlarını din gibi yaşadıkalrı lanse edilmeye başlanıyor.

yenimi uyandı bilgin insanlarımız ne mutlu bence bu **** hocalara hiç gerek yoktur evet allah-kuran =insan tek birey arasına hiç bir eklam hibir kişi girmese bence insan daha sağlam yolunu bulur.bizim milletimizin gene kendi mileltinden çektiğini hiçbir düşmanından çekmemiştir.

******** insanlar varki bukadar gencin beynini örümcek ağlarıyla dolamış ve örmüşlerdir.hayat bukadar zor,inanç din bukadar zor olmamalıdır.çok absit olan şeyleri bizim ekndi insanlarımız gene kendi insanalrına zorlaştırmıştır.çoğunluğu para kaznma uğruna ,bir çoğuda üstadım dediği şıhları ,şehleri,liderleri ,tarikatlarının devamı için öyle inandığı için bukadar insanı zehirlemişlerdir.

ama bunun acısını milletim denilen topluluğun yok oluşuyla ,kültürünü tamamen bırakması ,unutmasıyla, birbirine güvensizlik ,sürekli birbirne kazık atma hırsıyla,maneviyattan uzak sadece para kazanma hırsıyla yaşayacağını ve kendi topluluğunun yokoluşunu gerçekleştirdiğini düşünememiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

HADİSLERİN UY DURULMA SEBEPLERİ

1) DİNİ BOZMAK, DEJENERE ETMEK İÇİN UYDURMALAR

Din düşmanları dinimizi yaşanmaz bir şekle sokmak, dini saçma gösterip yıpratmak için birçok hadis uydurmuşlardır. Daha sonra kendileri ve kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yıkma uğraşlarında bu hadisleri kullanmışlardır. İslama olan inançsızlıklarını, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görüntüsünde halkın arasına karışan birçok münafık, her şeyden önce İslam inancını bozmayı ve Müslümanların kalplerindeki inançlarına şüphe ve tereddütler sokmayı başlıca amaç edinmişlerdi.

Bu amaçla akla hayale sığmayan, kafaları bulandıracak, Peygamber efendimiz'in söylemesine imkan olmayan binlerce uydurmayı hadis adı altında Peygamber efendimiz'e fatura ettiler. Kur’an'daki ayetler, daha Peygamber efendimiz sağken münafıkların nasıl Müslümanlar'ın arasına karıştığını göstermektedir. Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu dehşetli açıklamayı yapar: "Siz beni öldürüyorsunuz ama, ben dininizde helali haram, haramı helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 6000 küsür Kur’an ayeti olduğunu düşünürsek sırf bir kişinin 4000 hadis uydurabilmesinin açacağı dehşetli tahribi anlayabiliriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin Ukeşa ve Muhammed bin Temim'in Hz. Peygamber hakkında 10.000'den fazla hadis uydurdukları söylenir.[İbni Hacer,Lisanu'l Mizan] Zehebi, Ahmed bin Abdullah'ın binlerce hadisi hadis imamlarına dayandırarak uydurduğunu, Enes bin Malik'in hizmetçisi olduğunu iddia eden Dinar Ebu Mikyes'in de Enes bin Malik'ten duyduğunu söylediği uydurma dolu bir sayfayı naklettiğini anlatır.

Hadisçilerin kitapları dini bozmak için kasıtlı yapılan uydurmaların itiraflarıyla doludur. Bu uydurmaların varlığı bellidir. Ama kim bu uydurmaların bugün meşhur olan hadis kitaplarına karışmadığını neye dayanarak garanti edecektir? Kur’an'da geçen, Peygamber efendimiz yaşarken var olan münafıkları, bundan sonra iki yüz yıl boyunca çıkan münafıkları kim nasıl teşhis etmiştir de onların uydurduğu hadislerden kitaplarını korumuştur?

2) -SİYASİ AYRILIKLARDAN DOLAYI UYDURMALAR

Peygamberimiz'in vefatı üzerinden 30 yıl bile geçmeden Hak sevdalısı Hz. Ali ve saltanat sevdalısı Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dönemden itibaren İslam alemi geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılıkların içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan toplumlarsa birçok alanda çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi fırkalarını destekleyen hadisler uydurmuşlar, kendi siyasal hareketlerine inanmayı Allah'ın bir farzı olarak sunmuşlardır. Bu arada kendi liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine sokmuşlardır. İslam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde bulunduranlar dini, halkı isteklerine göre şekillendirmek için kullandılar. Bu kullanımlarında dini de kendi görüşleri ve menfaatleri doğrultusunda şekillendirerek, dine eklemeler ve çıkarmalar yaptılar.

3) -DİNİ EKSİK ZANNEDİP, KENDİNCE DİNİ KURTARANLARIN UYDURMALARI

Dindar olarak tanınan birçok gözde(!) Müslümanın durumu Yahya bin Said'in: "Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik.” sözünde en güzel ifadesini bulmuştur. Müslim, Ebu Zennat'dan şunu nakleder: "Medine'de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alınmazdı” Görüldüğü gibi birçok sözde dindarın hadis uydurduğu hadisçilerin bile malumudur. Kendi görüşlerini çok değerli bulan bu tipler, dine kendi görüşlerini kattıklarında çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet ettiklerini sanıyorlardı.Oysa Allah'ın kendilerinden daha iyi düşündüğünü, Allah'ın unutkan olmadığını ve gerekseydi Kur’an’da gerekli konularda açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi. Allah'ın açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak, ilkel bir düşünme tarzıdır ve acı son da ortadadır. Dini şahsi reylerine muhtaç görüp, sözde dine yardım edenleri, Allah'ın serbest bıraktığı konularda hükümler getirip din gibi sunanları da, dini eksik zannedip din kurtaranlar sınıfına sokabiliriz.

4) -DİNİ SEVDİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Bu madde kısmen 3. maddeye benzemektedir, bu maddedeki tipler de dini kurtaracağını zannedenlerden, Allah'ın dini kurtardığından habersiz olanlardan oluşur. Bu tiplerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermek gibi kaygılardır. Bu popülist kaygı Allah'ın indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlarla karışmasına yol açmıştır. Bu tipler arasında Ebu İsmet Nuh gibi Kur’an'ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar da vardır. Peygamber efendimiz'i yüceltmek için Peygamber efendimiz'in üstünlüklerine dair hadisler üretenler mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle söyledikleri aktarılır: "Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber'in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.” (İbni Hacer, Fethul Bari) Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlardır. "Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz” Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah'ın Kur’an'ını eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlık şampiyonluğunu da kimseye bırakmamışlardır. Aşırı dindar tanınan kimseler bu özellikleriyle din namına en tehlikeli sınıflardan biri haline gelmişlerdir. Zira onlar halkın sevip güvendiği, sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiği kimselerdi. Onların hadis olarak tanıttığı söz, daha rahat kabul görüyor ve itiraza uğramıyordu. Böylece saf İslam, Kur’an'ın ruhundan daha çok uzaklaştı ve oluşan yeni yapı tüm katkılarıyla katıksız İslam sanıldı.

5) -MEZHEPLERİNİ, FİKİRLERİNİ DOĞRU ÇIKARMAK İÇİN UYDURANLAR

Saf vahiy olan Kur’an'a dayalı bir İslam modelinden uzaklaşılıp, insan sözlerinin Allah'ın hükmü olarak takdim edildiği, hadise dayalı gelenekçi bir modelin kuvvetlendiği ortamda, insanlar dini farklı farklı anlamaya başlamışlardı. Bu tablo İslam'ı anlama ve yaşamada birbirleriyle uzlaşmayan, dini konularda ayrılığa düşen farklı düşüncelerin, kamplaşmaların, mezheplerin doğmasına sebep oldu. İnsanlar Kur’an savunuculuğundan uzaklaşıp mezhep savunuculuğuna başladılar. Bunu yaparken de kendi düşüncelerinin haklılığını ispat edip halkı etkileyebilmek, kendi mezheplerine çekebilmek için Hz. Peygamber’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler.

6) -ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR

Daha evvel de değindiğimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk başlamasında özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve işkenceleri önemli yer tutar. İlk hadis toplayan kişi olduğu iddia edilen Ez Zuhri'nin şu sözü bunun delilidir: "Biz hadisi yazmaktan hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamları) bizi buna zorladılar.” Zorlama altında yapılan toplamalarda hadislerin mevcut yönetimin hoşuna gidenleri, mevcut yönetimin iktidar, kültür, gelenek, tarih anlayışını destekleyenleri toplanmış, buna aykırı olanlar elenmiştir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiğinden, birçok hadis kelime oyunlarıyla geleneği hükümleştirme yolunda kullanılmıştır. örneğin Peygamber efendimiz'in kendi şahsi tercihi olarak yaptığı bir fiil anlatılırken; “Peygamber efendimiz buyurdu ki”, “Peygamber efendimiz emretti ki” tarzında, Peygamber efendimiz'in muradı olmayacak bir tarzda kullanılmıştır. Tüm bu uydurma ve anlam kaydırmaları ise hiç şüphesiz hakim olan sınıfın, hadis toplama için zorlama yapan sınıfın görüşleri doğrultusunda olmuştur. Zorlama altında dine sokulan uydurmalar, sırf Emevi ve daha sonra Abbasi dönemleriyle sınırlı değildir. Bu dönemde çoğunlukla hadis uydurma yoluyla dine sokulan ilaveler, daha sonra halifelerin, valilerin zorlamasıyla fetva, içtihad adı altında kendini gösterir. Osmanlı döneminde halifeliğin, padişahlık gibi babadan oğula geçebileceği, devletin yararı için padişahların günahsız öz kardeşlerini bile öldürtebileceği şeklindeki görüş, içtihad ve fetvalar hep zorlama altında gerçekleşmiştir ve bunlar, mevcut iktidarların güçlerini devam ettirmek için dini yozlaştırmayı bile umursamadıklarını gösterir. Unutmayın ki, tüm bu fetvalar şeyhülislam etiketini görenin önemli birisi sanacağı, mevcut yönetimin atadığı ve maaşa bağladığı kişiler tarafından verilmiştir.

7) -MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Hadis toplayan gezginler ticaret düşüncesiyle hadis toplamaya başlamışlardı. örneğin Yakub bin İbrahim'in ancak 1 dinar karşılığı hadis rivayet etmeyi kabul ettiği söylenir. Ebu Naym El Fadl da naklettiği her hadis için ücret talep ediyordu. Onun talebelerinden Ali bin Cafer der ki: "Ebu Naym El Fadl'dan hadis yazardık, buna karşılık bizden kıymetli dirhemler alırdı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler bulunursa üste para alırdı.” Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa'nın zengin olduğunu ve yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin alınabileceğini söyleyen Şube bin Haccac'a Ali bin Asım şöyle karşılık vermiştir: "Yalan söyleyen nice zengin gördük”

Müşterilerinin isteği üzerine sipariş olarak hadis üretenler de vardır. Birçok tüccar sattıkları mallara karşı halkın ilgisini artırabilmek için ilgili malların yararlarını anlatan hadisleri, para karşılığında hadis simsarlarına uydurtmuşlardır. örneğin koku satıcılarının güzel koku kullanmanın faziletleri hakkında uydurttukları hadisler buna örnektir. Şube bin Haccac'ın ifade ettiği gibi 1 dinar karşılığında 70 hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularına birer örnektirler.

8)-MANEVİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Peygamber efendimiz'in vefatından ve dört halife devrinden sonra hikayeci kıssacı denilen bazı kimseler, cami ve mescitlerde oturmayı ve çevrelerinde halka oluşturan cemaate vaaz ve öğütte bulunmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Aslında bu kimseleri vaaz ve öğütten ziyade, halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve şöhret ilgilendiriyordu. Vaazlarını, kendilerini bu amaca götürecek bir şekilde hazırlıyorlardı. Bunlar şöhrete giden yolun, halkın nazarında önemli bir müessese olan dinin, dini duyguların tahrik edilmesinden geçtiğini bildikleri için, onları coşturacak şekilde vaaz ediyorlar, dramatik konuşmalarla halkı ağlatmaya gayret ediyorlardı. Bunun için Peygamber efendimiz’in adına düzenledikleri garip hikayelerle konuşmalarını süsleyerek, halkı etkileme ve inandırma uğraşı içindeydiler. Halkı en çok etki altında bırakan konuşmaların başında cennet, cehennem tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hakkında gerekli olan her şey Kur’an’da anlatılmasına rağmen bu hikayeci-kıssacı kesim halkı daha çok hüzünlendirmek, şaşırtmak ve coşturmak için uydurma hadislerde buldukları zengin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandılar. Bu kesimin mesleki başarısı bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çıkan iç sızlatıcı tabloda belki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm'ün dilini burnunun ucuna dokundurabilen herkesin cehenneme girmeyeceğinin garanti olmasını söylemesi üzerine, vaaz ettiği cemaatin bunu denemeye başlamasıdır. İbnul Cevzi, bu tipleri şöyle anlatır: "Bunlar arasında suratlarını her çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazanarak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş takva dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğerleri istediği an gözyaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olmadığı biçimde, samimiyetsiz hikayelerini abartılı jestlerle nakletmekte, kürsüyü yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar.” Etrafımızı biraz incelersek, İbnul Cevzi'nin tespit ettiği uydurmaların kökenlerinden biri olan bu insan tiplerine tabi olanların, uydurukçu köklerine ne kadar benzediğini görürüz. Sahte gözyaşı, salya, sümük, kürsü yumruklamalı, abartılı jestli tipler hepimize İbnul Cevzi'nin geçmişte tarif ettiği bu kıssacıları çağrıştıracaktır. Uydurmacılardan öylesi görülmüştür ki Cafer bin Nastur Ferab 320 yaşında olduğunu, Peygamber efendimiz'i gördüğünü ve Peygamber efendimiz'in duası sayesinde bu kadar yaşadığını söylemiştir. Reten'in durumu da buna benzerdir. Hicri 4. ve hicri 8. asırda yaşayan bu adamlar sahabe olduklarını iddia etmişler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabı yazmış ve etrafına bayağı adam da toplamıştır.

9) -GELENEK, GöRENEKLERİ DİNSELLEŞTİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Kur’an, insan hayatındaki belli davranışlara yön vermiş, açıklamadığı birçok konuyu ise insanların reyine, seçimine bırakmıştır. İnsanlar, serbest oldukları bu konularda, kendi gelenek, görenek ve dünya anlayışları çerçevesinde davranırlar. örneğin Kur’an yemeği elle mi, çatalla mı, çubuklarla mı yememiz gerektiği konusunda bir açıklama yapmaz. Açıklanmayan konularda tercihimizde serbest olduğumuza göre, Kur’an’a göre biz yemekte veya kıyafette bu şıklardan herhangi birini seçebiliriz demektir. Herhangi bir seçimde fazladan günah veya sevap olacağını söylemek ise Kur’an'la çelişir. Emevi ve Abbasi döneminde İslama eklemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve göreneklerin kutsal damgası altında İslama karıştırılmasıyla oldu. Kur’an'ın başı sonu belliydi ve Kur’an'da bu gelenek ve görenekleri tavsiye eden hiçbir izah yoktu. öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve Kur’an'da geçmeyen bir sünnet anlayışıyla; Kur’an'ın özgür bıraktığı bu konuları da dinselleştirip, kutsallaştırmaktı. Emevilerin ırkçı, kavmiyetçi anlayışıyla, Arap dilinden, o dönemin kıyafetlerine, yemek menüsünden, tuvaleti yapış biçimine kadar birçok hareket sünnet adı altında böylece dine sokuldu . 10) -DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN UYDURMALAR

Bu uydurmaları taşıyanları iki bölüme ayırabiliriz: Birinci bölüm, İslam'ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi asıl inancına benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlardır. İkinci bölüm ise İslam'a geçmelerine rağmen kendi eski dini, örfi alışkanlıklarını üzerlerinden atamadıkları için, bunları dinimize taşıyanlardır. Yahudiler'in kıssaları, Hıristiyan hikayeleri, Putperest adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri hep dinimizin içine hadis veya içtihad olarak girmiştir. Hacim olarak bakarsak, israiliyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağında birinci, Mesihhiyat denen Hıristiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar diğer dinlerde daha evvel kök saldıklarından dinimize de daha rahat geçmişlerdir. Biz sadece İsrailiyat ve Mesihhiyata değineceğiz.

İSRAİLİYAT: Dinimize İsrailiyat'ı taşıyan kişilerin en önemlileri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih, Abdullah bin Selam'dır. Müslümanlarsa bu aktarımları Kur’an ayetlerinin yanında hikaye etmekte bir zarar görmediler. İşte bu, hadislerin çoğalma kaynaklarından biriydi. Bugünkü tefsir kitapları başta olmak üzere, birçok hadis kitabında bu kimseler kaynaklı yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz.

Mesihhiyat; yani Hıristiyan uydurma hikayelerinin dinimize sokulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc'i gösterebiliriz. Hz. İsa'nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. Musevi, Hıristiyan din bilginlerinin uydurma sözleri, incil’lerden alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli deyişler ve daha niceleri hadis kanalıyla İslam'a girmiştir. Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü İslam’a sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümünün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesihhiyat; yani Hıristiyan uydurma hikayelerinin dinimize sokulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc'i gösterebiliriz. Hz. İsa'nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. Musevi, Hıristiyan din bilginlerinin uydurma sözleri, incil’lerden alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli deyişler ve daha niceleri hadis kanalıyla İslam'a girmiştir. Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü İslam’a sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümünün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz.

 

Sayın,bir araştırmacı,bu yazı size ait değil,kuranda ki din adlı siteden copi paste yapmışsınız.Ama madem siz buraya astınız aynı düşünceleri paylaşıyorsunuz demektir.

 

Şimdi yukarıda söylenenlere göre,özet olarak hıristiyan ve yahudi kültürünün islama sızmış olduğunu ve bu sebeple hadislerin uydurulmuş olduğuğu sonucuna varıyorsunuz.

 

Eğer bunlar hadislerin uydurulmuş olduğuna bir sebep ise kuranında uyudurulmuş olduğu sanunucuna varmanız gerekir.Neden mi?

 

Kuranın % 70i tevratın kopyasıdır.

 

Tamamını buraya nakletmek uzun süreceği için size kısa bir örnek vereyim.

 

 

 

Tevrat,mısırıdan çıkış bölüm 2

 

 

Çık.2: 1 Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi.

 

Çık.2: 2 Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi.

 

Çık.2: 3 Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı.

 

Çık.2: 4 Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.

 

Çık.2: 5 O sırada firavunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, firavunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi.

 

Çık.2: 6 Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıayrak, "Bu bir İbrani çocuğu" dedi.

 

Çık.2: 7 Çocuğun ablası firavunun kızına, "Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?" diye sordu, "Senin için bebeği emzirsin."

 

Çık.2: 8 Firavunun kızı, "Olur" diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı.

 

Çık.2: 9 Firavunun kızı kadına, "Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm" dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi.

 

Çık.2: 10 Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. "Onu sudan çıkardım" diyerek adını Musa*fa* koydu.

D Not 2:10 "Musa": İbranice "Moşe", "Çıkarmak" anlamına gelen "Maşa" sözcüğünü çağrıştırır

 

 

Musa Midyan'a Kaçıyor

 

Çık.2: 11 Musa büyüdükten sonra bir gün soydaşlarının yanına gitti. Yaptıkları ağır işleri seyrederken bir Mısırlı'nın bir İbrani'yi dövdüğünü gördü.

 

Çık.2: 12 Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca, Mısırlı'yı öldürüp kuma gizledi.

 

Çık.2: 13 Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani'nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, "Niçin kardeşini dövüyorsun?" diye sordu.

 

Çık.2: 14 Adam, "Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı?" diye yanıtladı, "Mısırlı'yı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?" O zaman Musa korkarak, "Bu iş ortaya çıkmış!" diye düşündü.

 

Çık.2: 15 Firavun olayı duyunca Musa'yı öldürtmek istedi. Ancak Musa ondan kaçıp Midyan yöresine gitti. Bir kuyunun başında otururken

 

Çık.2: 16 Midyanlı bir kâhinin* yedi kızı su çekmeye geldi. Babalarının sürüsünü suvarmak için yalakları dolduruyorlardı.

 

Çık.2: 17 Ama bazı çobanlar gelip onları kovmak istedi. Musa kızların yardımına koşup hayvanlarını suvardı.

 

Çık.2: 18 Sonra kızlar babaları Reuel'in yanına döndüler. Reuel, "Nasıl oldu da bugün böyle tez geldiniz?" diye sordu.

 

Çık.2: 19 Kızlar, "Mısırlı bir adam bizi çobanların elinden kurtardı" diye yanıtladılar, "Üstelik bizim için su çekip hayvanlara verdi."

 

Çık.2: 20 Babaları, "Nerede o?" diye sordu, "Niçin adamı dışarıda bıraktınız? Gidin onu yemeğe çağırın."

 

Çık.2: 21 Musa Reuel'in yanında kalmayı kabul etti. Reuel de kızı Sippora'yı onunla evlendirdi.

 

 

 

 

Kuran kasas suresi

 

 

 

7- O esnada Musa'nın anasına "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirdik.

 

8- Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.

 

9- Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz" dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı.

 

10- Musa'nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.

 

11- Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et" dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

 

12- Biz (annesine geri vermezden) daha önce, onun süt analarının sütünü kabulüne müsade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.

 

13- Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.

 

14- Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.

 

15- Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi.

 

16- Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.

 

17- Musa, "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım" dedi.

 

18- Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: "Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!"

 

19- Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir

 

zorba olmayı arzuluyorsun sen!"

 

20- Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim."

 

21- Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar" dedi.

 

22- Medyen'e doğru yöneldiğinde: "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.

 

23- Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır. "

 

24- Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.

 

25- Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor." Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o, "korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.

 

26- (Şuayb'ın) iki kızından biri: "Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır" dedi.

 

27- (Şuayb) Dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın."

 

 

Hadisler konusunda bu cesareti gösterenlerin aynı durum kuran için söz konusu olduğunda yalpa yapmaları büyük bir çelişkiidir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın,bir araştırmacı,bu yazı size ait değil,kuranda ki din adlı siteden copi paste yapmışsınız.Ama madem siz buraya astınız aynı düşünceleri paylaşıyorsunuz demektir.

 

Şimdi yukarıda söylenenlere göre,özet olarak hıristiyan ve yahudi kültürünün islama sızmış olduğunu ve bu sebeple hadislerin uydurulmuş olduğuğu sonucuna varıyorsunuz.

.

.

 

Sayın Hoppa, ileri sürdüğüm fikirlerimde bana en uzak, en anlaşamayacağım ,fikirleri en ama en çok zıttıma gelen bir ateistte olsanız, farkında olmadan savunduğum şeylere ayna tutmanıza bayılıyorum.. Gerçi çoğu ateist farkında olmadan sözlerimizi doğruluyor ya neyse...

 

Sayın Bir Araştırmacı,öyle ya da böyle, bu aktarımın için teşekkürler kardeşim.. Aramıza hoşgeldin.. Fikirlerin aynı yöndeyse, fikirlerinin devamından kendi fikirlerin olması kaydıyla nasiplenmemiz dileğiyle..Hoş biz bize benzeriz genelde,ha ordan ha burdan.. Sadece henüz benim fikirlerimi bilmediğinizden, benim Kuran kadar İncil,Tevrat imanlısı olduğumu ekleyim tek fark olarak.. İncil den alıntı dediğinizde,o benim başımın tacı, Hristiyan din adamlarının ekleri falan dediğinizde,işte bütün olaylar,bütün din adamalarının ekseninde başlıyor zaten..

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ESBABI NUZUL HADİSLERİ

Kur’an'daki ayetlerin iniş sebeplerini anlatan hadislere esbabı nuzul hadisleri denir. Kur’an'ı şartlanmış şekilde belli bir zamana ve olaya hasrederek değerlendirmeye kalkmak, Kur’an'ın her zaman ve olayları kapsayan evrensel somut bakışını gölgelemek ve gereksiz olanla karıştırmak demektir. Kur’an'ın sesini net duymak için diğer frekanslardan gelen sesleri susturup, kulağımızı yalnızca Kur’an'a çevirmek zorundayız.(7/Araf 204)

“Onların sana verdiği her örneğe karşın biz sana gerçeği ve en güzel yorumu(ahsena tefsir) veririz.25/Furkan Suresi 33

Allah en güzel yorumu kendisinin verdiğini söylemektedir. Kur’an'da "yorum” diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça orijinali "tefsir”dir. Günümüzde esbabı nuzul (Kur’an ayetlerinin iniş sebebi) hadisleri diye anılan hadisler hep tefsir isimli kitapların malzemesi yapılmışlardır. Allah tefsirin en güzelini(ahsena tefsir) kendisinin verdiğini söylemektedir.Esbabı nuzul hadisleri arasında yalan hadislerin oran olarak diğer hadislerden daha çok olduğu’da bir gerçek. Bu alanda tefsir kitapları, sahih, zayıf endişesi bile olmadan, hatta israiliyat(eski Musevi hikayeleri) olduğu açıkça belli olan hadislerle doldurulmuştur.Mesela buna örnek verecek olursak peygamber efendimizin yareni Ammâr İbnu Yâsir adı kullanılarak aşağıdaki hadis"Resûlullah adına uydurulmuştur.

Ammâr İbnu Yâsir (r.a)dan: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: “(Maide suresı 112.ayette bahsi geçen) sofra gökten ekmek ve et olarak indirildi.Bu mucizeye mazhar olan (havarilere)ihanet etmemeleri ve ertesi gün için o yiyeceklerden ayırmamaları emredildi.Ancak onlar bunu dinlemediler ,hem ihanet ettiler hem de yemeklerden ayırıp ertesi gün için sakladılar.Bunun üzerine ceza olarak maymun ve domuz suretine çevrildiler.Tirmizi,Tefsir,Maide (3063).

Bu uydurma israili esbabı nuzul rivayeti Kur’an’ın mesajını saptırdığı gibi ,Allah’ın övgüsüne mazhar olan (bakınız Maide suresi 111-115) Hz.İsa’nın havarilerine (yardımcılarına)da çok çirkin hakaretler içermektedir.

İbnu Abbas anlatıyor: "Resûlullah (a.s)'ın arkasında çok güzel bir kadın namaz kılıyordu. Cemaatten bazıları onu görmemek için ön safa kaçıyor, bazıları da en arka safa geliyor, rükuya vardığı zaman koltuğunun altından ona bakıyordu. Bu durum üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz."(Hicr,24). (Nesai,İmamet(2,118);Tirmizi Tefsir, Hicr, (3122).

Hicr,24.Ayeti uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan karalama iftiralarına delil getirmeleri,sahabeleri sapık göstermek için ayetleri bağlantılı olduğu kendinden önceki ve sonraki ayetlerden koparıp, iftiralarına malzeme yapmaları sapık emellerinin ,maksatlarının ne olduğunu gösterir. Hicr,24.Ayeti kendinden önceki ve sonraki ayetlerle beraber incelendiğinde anlatmak istediğimiz daha güzel anlaşılacaktır.

 

“Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; ve her şey sonunda bize kalır. (Hicr,23).

“Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz."(Hicr,24).

“Şüphesiz Rabbin onları toplayacaktır. (kıyamette diriltip bir araya getirecektir) Şüphesiz O, hakîmdir, alîmdir.” (Hicr,25).

Hicr 23.ayette yaşatanın öldürenin ve mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu Hicr 24.ayette ise ölenleri ve geride kalanları bildiğini Hicr 25.ayette ise kıyamet günü hepsini diriltip bir araya getirip haklarında hüküm vereceğini vurgular.Görüldüğü gibi ayetlerin uydurdukları sapık nuzul hikayeleriyle hiçbir ilgisi yoktur.

Ebu Hüreyre anlatıyor: "……Resûlullah (a.s) buyurdular ki:.Hz. Adem'in yaşı kırk yıl eksik olarak kesinleşince hemen ölüm meleği geldi. Adem (aleyhisselam) ona:"-Yani benim ömrümden kırk yıl daha geride kalmadı mı?" dedi. Melek:"-İyi ama, dedi, sen onu oğlun Dâvud'a vermedin mi?"Adem inkâr etti, zürriyeti de inkar etti..."Tirmizi, Tefsir, A'raf, (3078). Tirmizi hadisin sahih olduğunu söyledi.

Bu rivayette de Kur’an’ın mesajını saptırma(16/Nahl suresi 61.Lokman suresi 34) ve başta Hz.Adem olmak üzere bütün peygamberler ve onların yolunda gidenlere, sözünde durmayan yalancılar ithamıyla pervasızca hakaretler içerir .Bu iftira ve hakaretleri esbabun nuzul kamufılajıyla peygambere atfederek yapmışlardır.Daha bunlar gibi yüzlerce uydurma esbabun nuzul hadisleriyle Kur’an’ın mesajının doğru bir şekilde ulaşmaması için uydurulmuştur.Bu münasebetsiz uydurma,iftira içerekli hakaretlerden Allaha sığınır,peygamberi de bu tür ithamlardan tenzih ederiz.Güya bu esbabu nuzul hadisleri olmasa Kur’an anlaşılmaz.Tam tersine bu esbabu nuzul hadisleri, anlaşılır Kur’an’ı, Allah’ın istediği şekilde anlaşılmaması için büyük çoğunluğu kasıtlı bir şekilde kaos çıksın,mesaj bulanıklaştırılıp çarpıtılsın,zihinler şüpheyle karıştırılsın diye uydurulmuştur.

Aynı ayetin iniş sebebinin; bir kavle göre şöyledir, diğer kavle göre böyledir, bir başka kavle göreyse... şeklinde birbiriyle alakasız hikayelerle aynı kitaplarda anlatılması bu sahadaki uydurmaların çokluğunu gösterir. En önemli sorunların başında akılların mezheplere ipoteklenmesi gelmektedir. Mezheplerdeki uydurmaların ve akıl dışı izahların çokluğunu hatırladığımızda bunun korkunçluğu ortaya çıkar. Mezhebi bir yaklaşımla Kur’an tefsiri yapanlar, Kur’an'ı mezheplerinin doğrultusunda açıklamaya çalışmış ve Kur’an'ın metni ile ilgili alakasız açıklamalar getirmişlerdir.Zaten bu esbabı nüzul hadislerinin birçoğu hadis yazımı zamanında, Kur’an'ı kendi şahsi ve mezhepsel fikirlerine uydurmak isteyenler tarafından uydurulmuştur.

Kur’an’ı, uydurma esbabı nuzul hadisleriyle açıklamaya kalkmanın İslam dünyasının başına açtığı en büyük dert; din düşmanı kişilerin bu uydurmaları, din gibi gösterip, dinimize saldırmaları olmuştur. örneğin Selman Rüştü'nün kitabının temeli bu tip hadislere dayanır. Bu uydurma hadislere göre güya “Bir gün Peygamber Kur’an okurken şeytan Peygamber’in bedeninin içine nüfuz edip, Peygamber’in ağzından Lat, Menat, Uzza putlarını övmüş ve onların şefaatlarının umulduğunu söylemiştir.(İbni sad ,tabakat. Musa bin ukbe Megazi.Vahidi esbabunnuzul.İbni İshak siyer.İbni Ebihatim.İbni Munzir. Bezzar.Merduye.Taberani.Garanik kıssası olarak bilinen bu olayı Tevilu Muhtelifi'l Hadis kitabında İbni Kuteybe de kabul eder.)

Fakat hiç kimse kalkıp da bu olayın gerçek ilk suçlusu olan bu hadisleri kitaplarında kullanmış olanları kınamadı.Biz kendimiz dine mal edilen uydurmaları dinden atmazsak sapmalara ve din düşmanlarına zemin hazırlanmış olur.

Piyasadaki birçok tefsir kitabı hikayeleriyle doldurulduğunu görüyoruz. ilmihal kitapları nasıl din adına bir şey ifade etmiyorsa, uydurmalarla Kur’an’ı bağdaştırmaya çalışmak da Kur’an'la bağdaşmaz. Diğer yandan esbabı nuzul hikayelerle, Kur’an ayetleri sanki belli bir olay için inmiş, bölgesel, sınırlı bir zaman dilimine hitap ediyormuş gibi bir hava verilmiştir. Bu da Kur’an'ın evrenselliğini, her döneme bakan izahlarını gölgeleyen bir yaklaşımdır. Kur’an'ın izahları bir zaman dilimine ve tek bir hikayeye indirgenemez. Kur’an'ın tüm alemlere bir hatırlatma olduğunu söyleyen 81/tekvir Suresi 27. ayet ve Kur’an'ın tüm insanların doğruya iletilmesi için indirildiğini söyleyen 2/Bakara Suresi 185. ayet bu mantığı doğrulamaz. Allah istediği zaman Kur’an ayetlerinin iniş sebebini yine Kur’an'da anlatmıştır. örneğin "Sana soruyorlar, de ki” şeklindeki ayetlerde, sorulara mukabil Kur’an'ın ayetlerinin indiği yine Kur’an'da bellidir.

Kur’an'ın kıstaslığını yetersiz görenler ne yazık ki uydurmalara ihtiyaç duymuş ve Kur’an'ın berrak sesinin kötü frekanslarla karışmasına sebep olmuşlardır. ibni Kesir’in Bakara Suresi 29. ayetini ve Kalem Suresi 1. ayetini tefsirindeki, aşağıdaki mantık dışı açıklamasında olduğu gibi komik duruma düşmüşlerdir.

"Allah, yarattıklarını yaratmak isteyince önce sudan buhar meydana getirdi. Buhar suyun üzerinden yükseldi ve bu yükselen şeye yükseklik manasında gök dedi. Sonra suyu katılaştırdı ve ondan bir tek yer meydana getirdi, sonra bu yerleri parçaladı ve onları iki günde; pazar ve pazartesi günü yedi yer haline getirdi. Yeri balığın üzerinde yarattı ki balık Allah Teala'nın Kalem suresinde: Nun ve Kaleme andolsun ki diye söz konusu edilen Nun balığıdır. Balık sudadır. Su ise kayalığın üzerindedir. Kayalık ise hiçbir bitki bitirmeyen büyük bir taşın üzerindedir. Taş ise, bir meleğin sırtındadır, melekte bir kayanın üzerindedir, kaya rüzgardır. İşte Hz. Lokman'ın "Ne gök vardı, ne yeryüzü, balık hareket etti ve kımıldadı, yeryüzü sarsıldı ve üzerine dağlar çekilerek durduruldu. Bunun için dağlar yeryüzünün üzerine oturtulmuştur” diye bahsettiği kaya budur.”

Aynı tablodan rahatsız olan Mehmet Akif Ersoy bakın şiirleriyle bu durumu nasıl yeriyor:

Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya Der ki bir tanesi peştahtayı yumruklayarak:

Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!

Yerin altında öküz var, onun altında balık;

Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,

Başka bir şiirinde Mehmet Akif maskara diye nitelendirdiği tipe şöyle çatar:

Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.

Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun.

 

Mehmet Akif bu din adamı tipini yererken hiçbir zaman ümitsiz değildir. Aşağıdaki mısralarda ise uydurmalara karşı çözümünü şöyle dile getirir:

 

Doğrudan doğruya Kur’an'dan alarak ilhamı.

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı.

Kur’an'ı, uydurma kutsallarla açıklama çabaları, Kur’an'ı Kur’an'la alakasız bir noktaya getirmekten başka bir işe yaramamıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn Forumdaşım ,

 

Mehmet Akif Ersoy un bikaç satırı ile , Kuranın Allah tarafından Muhammede geldiğini ,

 

ve çağlara şumul bir kitap olduğunu ispatlayamaz sınız.

 

Bende sorarım o zaman size ,

 

Mehmet Akif Ersoy , Atatürk in emri ile yazmaya başladığı Kuran tercümesini neden yaktı.

 

Bu iş için aldığı ücreti neden geri ödedi.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NASİH - MANSUH

Kur’an bütünlüğünü dikkate almadan Kur’ana yaklaşımlar yüzünden Bazı alimlerce Kur’an’ın bazı ayetleri,biri nasih,(hükmü kaldıran) öteki mensuh,(hükmü kaldırılan) kabul edilmiştir. “Nesh” kelimesine silme, ortadan kaldırma anlamları verilir. Mensuh ise silineni, ortadan kalkanı ifade eder. Nasih ve mensuhu savunan alimlerce dört şart ileri sürülmüştür.

1-Hükmü kaldıran nasih olmalı 2 -Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı 3 -Nasih mensuhtan sonra gelmeli 4 -Her ikisi arasında açık çelişki olmalı

Eldeki kaynakları incelersek Kur’an ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olmadığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler belirsizdir. Nasih-mensuh iddiasını incelediğimizde asıl yapılanın dinin beşer olan insan’ın insafına, görüşüne bırakılması olduğunu görüyoruz. Kur’an’ın şimdi göreceğimiz bir ayetinin manasını kaydırarak yoa çıkmışlardır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim.

“Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili,belgeyi,işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürürlükten kaldırmayız) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.” 2/ Bakara Suresi 106

1 - AYET KELİMESİNİN KUR’AN’DAKİ MANASI

Kur’an’da kullanılan “ayet” kelimesi Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan her şey için kullanılır. Dilimizde belge, mucize, delil, işaret, Kur’an ayeti şeklinde ifadesini bulan her şey Arapça’da “ayet” olarak tanımlanır. Kur’an’a göre Allah’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “ayet” ler vardır.(Dilimizde ayet kelimesinin sadece Kur’an ayetleri manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden biridir.)

Bazı çevirilerde Arapça metinde hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip “ayetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kur’an’da geçen “ayet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz. “Ayet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi tüm Kur’an’da mucize, belge, delil, işaret, Kur’an ayetleri manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın tekil ifadesi olan “ayet” kelimesi Kur’anın hiçbir yerinde Kur’an ayeti manasında kullanılmamıştır.Tekil olan “ayet” kelimesinin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette “ayet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kur’an’ın ayetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, işaretleri ,mucizeleri manasındaki “ayetleri” anlamak doğru olur. “Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.” Ayetin bu son cümlesi muktedirlikle ilgili olduğunu açıkça netleştirir. Bu anlaşıldığında, Kur’an’ın ayetleriyle nasih-mensuh çabası suya düşer. Zaten Kur’an kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzdaki yanlış yaklaşımlara geçit vermemiştir.

2-KUR’AN’DA ÇELİŞKİ YOKTUR Kİ NASIH-MENSUH OLSUN

“Onlar Kur’anı iyice düşünmüyorlar mı?Eğer o Allah’tan başkasının katından olsaydı,kuşkusuz içinde bir çok çelişkiler bulacaklardı.4/Nisa82

Madem ki Kur’anda hiçbir çelişki yoktur, içinde nasih mensuh da olamaz. Çünkü nasih ve mensuhun temelinde, iki çelişkili ifadenin olması ve bu ifadelerden birinin diğerini geçersiz kılması vardır. Zaten Bakara Suresi 106. ayeti anlamak için zahmet edilip de bir önceki ayet olan Bakara Suresi 105. ayet okunursa, Bakara Suresi 106. ayette daha evvelki ümmetlere verilen delillerin, belgelerin, işaretlerin kastedildiği anlaşılır.

Ehli kitaptan kafirler ve ortak koşanlar, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Ama Allah dilediğini rahmetine mahzar kılar. Allah büyük lûtfun sahibidir. 2/ Bakara Suresi 105

Kur’anda“ayetin”yerine“ayetin”gelmesi16/Nahl Suresi101’de de geçer:

Biz bir ayeti (delili,mucizeyi belgeyi, işareti) bir başka ayetin (delilin, mucizenin belgenin, işaretin) yerine koyduğumuzda ki Allah neyi indirdiğini daha iyi bilmektedir onlarsa şöyle der: “Sen yalnızca iftira edicisin” Hayır onların çoğu bilmezler. 16/ Nahl Suresi 101

Bu ayete ve devamına dikkat edersek Peygamber’i, düşmanlarının iftira edici olarak nitelemesinin sebebi, Kur’an’da ayetlerin kendi içinde birbirini nesh etmesi değildir. Peygamber’in iftiracı olarak nitelenmesinin sebebi, Kur’an’ın Allah tarafından gönderildiğini söylemesi ve Kur’an’daki ayetlerin (belgelerin, delillerin, mucizelerin, işaretlerin) kendinden önceki ayetlerin (delil, belge, mucize,işaretlerin) yerini almasıdır. Nitekim aynı konuyu anlatmaya devam eden Nahl Suresi’nde iki ayet sonra 103. ayette Peygamber’e, Kur’an’ın bir insan tarafından öğretildiği iftirasının yapıldığını görüyoruz. Bakara Suresi 106. ayeti yeniden incelersek yeni “ayetin”, nesh edilen “ayetin” ve “unutulan” ayetin yerine geldiğini görüyoruz. Ayette neshin yanı sıra unutma fiili de geçer. Bu nedenle bu ayete dayanarak Kur’an’da nesih-mensuh olduğunu savunanlar, Kur’an’da unutulmuş ayetler olabileceğini de iddia etmiş olurlar. Oysa bu iddia Kur’an’ın korunduğunu söyleyen aşağıdaki ayetlerle çelişir.

“Hiç şüphesiz Zikri (Hatırlatıcı’yı) biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz.” 15/ Hicr Suresi 9

“Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.” 18/ Kehf Suresi 27

“Rabbinin sözü hem doğruluk,hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.” 6/ Enam Suresi 115

3-KUR’AN’DA NESH’ KELİMESİNİN KULLANIMI

Kur’an’da neshin silme, ortadan kaldırma anlamlarının neshin ikinci dereceden anlamları olduğunu, nasih mensuh nazariyesinden sonra bu manaya ağırlık görürüz. nesh kelimesine kopya etme, aynısını yazma, nüsha çıkarma manalarını vermek daha uygundur.Nitekim dilimizdeki nüsha kelimesi Arapça’daki “nesh” kelimesinden türeyerek dilimize girmiştir. Bu mananın asıl olduğunu 45/Casiye Suresi 29. ayette “nesh” kelimesinin “Biz sizin için yaptıklarınızın kopyasını, nüshasını alıyoruz bir Kur’an ayetinin başka bir Kur’an ayetinin yerini alması şeklinde manalandırma yapılamadığı için nasih-mensuhun dayandırılmak istendiği bu ayetten, bu sonuç hiç çıkmayacaktır. Gerçi biz “neshin” gelenek bağlılarının kullandığı manasını alıp, bu manada kullanıldığı taktirde de arzu ettikleri sonucu çıkartamayacaklarını gösterdik.

4-NASİH-MENSUH HADİSLERDEN BİLE ÇIKMIYOR

Nasih ve mensuhun Kur’an’ın içinde olamayacağını savunan Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir şöyle demektedirler: “Kur’anı Kerim’den herhangi bir ayetin neshedilmiş olduğuna dair bir tek hadis rivayet edilmemiştir. Buhari’yi, Müslim’i, Ebu Davud’u, Tirmizi’yi, Nesei’yi, İbni Mace’yi, Darimi’yi, Malik’in Muvatta’sını başından sonuna kadar tetkik eder ve bunlara Zeyd bin Ali Müsnedi’ni, İbni Sad’ın Tabakat’ını, İbni Hanbel’in Müsned’ini, Tayalesi’nin Müsned’ini, İbni Hişam’ın Sireti’ni ve Vakidi’nin Meğazsi’ni ilave ederek hepsinin mufassal bir indeksini vücüda getiren Vensisk’in eserini ve bu eseri ilavelerle Arapça’ya nakleden Mehmet Fuad Abdulbaki’nin Meftahu Kûnuzi Elsine’sini tetkik ettim; tüm bu kitapların nasihten ve mensuhtan bahseden bir tek hadis rivayet etmediklerine emin oldum.” (Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir,Kur’an’ı Anlamak Farzdır,sayfa 92)

Hadis kitaplarında da nasih mensuh destekleyecek bir izah yoktur.Buna rahmen nasih mensuhu kabul etmekle Dini tamamen birilerinin insafına terk etmiş olmazmıyız?

“İşte bunlar Allah’ın ayetleridir ki onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar? 45/Casiye Suresi 6

5 - KURAN’I PARÇA PARÇA YAPANLAR

91- Onlar ki Kur’an’ı parça parça yaptılar. 92- Rabbine and olsun, onların hepsinden hesap soracağız. 93- Yapmakta oldukları şeylerden 15/Hicr Suresi 91-92-93

“… Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz?...” 2/Bakara Suresi 85

Kur’an’a göre Kur’an’ı parça parça yapmak, kitabın bir bölümünü kabul, bir kısmını göz ardı etmek olacak şey değildir.Kur’an’ın ayetleri nasih ve mensuh diye ikiye bölünmekte, bir kısım ayetlerin mensuh’tur diye hükmü kabul edilmemektedir. Oysa Kur’an’ın tümü içinde, Allah bölücülüğü kabul etmez. Yine Kur’an’da Allah, Yahudiler’in kelimelerin anlamlarını kaydırarak dini tahrif etmelerinden, işlerine gelenleri kabul, işlerine gelmeyenleri reddetmelerinden bahseder. Bakara Suresi 41. ayette anlatılan bu tablodan ne yazık ki Müslümanlar yeterli dersi alamamış, Bakara Suresi 106. ayet örneğindeki gibi bazı kelimelerin manasını kaydırıp Kur’an’ı bölük bölük yapma yoluna gitmişlerdir. Çözüm tüm Kur’an’ı tek bir ilave ve eksiltme yapmadan, nasihsiz-mensuhsuz kabul etmek,Peygamber ve onunla beraber olanlar gibi Kur’an’a tabi olmaktır.

Kimilerine göre iki yüz tane nasih mensuh varken, kimine göre altmış, kimine göre beş, kimine göre üç nasih mensuh vardır. Nasih-mensuhta iddia edilen en meşhur beş örneği gösterip, nasih-mensuh iddiasının geçersizliğini bir de bu şekilde sergileyeceğiz.

5 - MEŞHUR BEŞ NASİH-MENSUH İDDİASI

1- Hamr:“Hamr” Arapça’da “şarap veya sarhoşluk veren madde” anlamına gelir. Bakara Suresi 219. ayette “Hamr”ın kötülüklerinin yararlarından fazla olduğu geçer. Maide Suresi 90. ayette “Hamr” şeytan işi bir pislik olarak tanıtılır. Nisa Suresi 43. ayette ise sarhoş iken ne söylendiğinin farkına varılıncaya kadar namaz kılınmaması geçer. İddiaya göre Maide Suresi 90. ayet diğer iki ayeti nesh etmiştir. Oysa bu iddia mantıksızdır. Bakara Suresi 219. ayette “hamr” ile ilgili bir özellik açıklanır; mesela şarabın ticari menfaatleri olabilir, fakat ayette geçtiği gibi kötülükleri daha fazladır. Ayet “hamr”ın kötülüklerine rağmen, bazı faydalarını vurguluyor, fakat kötülüklerinin fazlalığını da vurguluyor. Nisa Suresi 43. ayette ise namazın ne şekilde kılınacağını anlatır.Ayete ğöre müminler hiçbir zaman namazı terk etmeyecek yine de kılacaklardır. Fakat namazı sarhoş oldukları anda kılmayacaklardır. Burada sarhoşluktaki ölçü de ayette verilmiştir: “Ne söylediğini bilinceye kadar” Anlaşıldığı üzere üç ayette de çelişki yoktur ve bu ayetlerde nasih-mensuh iddiasında bulunmak gereksizdir. Tüm ayetlerin bir fonksiyonu, lazım olabileceği bir durum mevcuttur.Bakara 219. ayette içki ve kumarın mahiyeti ve günah oluşunu, Nisa 43. ayette de; namaz kılmayı engelleyen hususlar Maide 90-91. ayetlerde ise içki ve kumarın şeytan işi bir pislik olduğunu ve nelere sebep olduklarını açıklıyor. Konuya bir bütün olarak yaklaşıldığında her birinde farklı hususların açıklandığı ve bir bütünlük arzettiği görülür.

2- Barış ve Savaş:Kur’an’da aslolan barıştır. Kur’an ayetlerine göre savaş; Müslümanlar’ın yurtlarından kovulmaları, kendilerine saldırılması gibi koşullarda ortaya çıkan bir zarurettir. Bu durumlarda Müslüman savaşın gereği neyse onu yapar. Kur’an’a bir bütün olarak bakıldığında tüm bu söylediklerimiz yerli yerine oturur. Bu yüzden savaşla ilgili ayetlerin, barışı nesh etmesi tipi bir durum söz konusu değildir. Müslüman, Kur’an’ın genel prensipleri üzerinde barışçı olmaya çalışır, yine Müslüman Kur’an’da belirtildiği gibi saldırıya uğradığı zaman savaşır.Bunlar çelişki değildir.Bunlar farklı durumların,karşı tarafın aldığı farklı tavırların gerektirdiği sonuçlardır.

3-Savaşta Mü’min Kafir Oranı: Enfal Suresi 65. ayette Müslümanlar’dan yirmi sabırlı kişinin iki yüz kafiri yeneceği, yüz kişinin ise bin kişiyi yeneceği söylenir. Bir sonraki 66. ayette ise Allah’ın müslümanların zaafını bilip, yükü hafiflettiğini söyler ve artık sabreden yüz kişinin iki yüz kişiyi, bin kişinin ise iki bin kişiyi yeneceği söylenir. Bu iki ayet arasında da nasih-mensuhluk bir durum veya bir çelişki yoktur. Allah arka arkaya iki ayette çizdiği manzarada, Müslümanlar’ın içinde ne kadar az zaaf olursa o kadar başarılı olacaklarının dersini vermektedir. Bu ayetlerde bir ayetin diğerinin yerine geçmesi gereken bir durum, bir ihtiyaç olmadığı çok açıktır. Ayet kişilerin durumlarının farklılaşması sonucu, alacakları neticenin de değiştiğini ders verir. Yoksa ayet kişilere bir yükümlülük, bir farz yüklememektedir ki ayette bir nasih mensuh arama gereği doğsun.

4- Vasiyet:Kur’an’da hem vasiyet edilmesi geçer, hem de mirasın nasıl dağıtılacağı hususunda tavsiye vardır. Nasihçiler mirasın nasıl dağıtılacağını anlatan ayetlerin, ayetin vasiyetle ilgili bölümlerini iptal ettiğini söylerler. Üstelik “ Varise vasiyet yoktur.” hadisi ile de Kur’an’ın bu açık hükmü iptal edilmeye çalışılmıştır. Fakat ayetleri incelediğimizde; kime ne kadar miras bırakılacağını anlatan ayetlerin sonunda birkaç kere “Bunlar vasiyet ve borç ödendikten sonrası içindir.” ibaresini okuyoruz. Demek ki Kur’an’a göre önce vasiyete göre mal dağıtımı yapılır ve borç ödenir, sonra arta kalan bir şey olursa Kur’an’da açıklandığı gibi dağıtılır. Kur’an’dan çok açık bir şekilde anlaşılan bu dağıtım şeklini anlayamayanların anlayamamasını sadece anlamak istememelerine bağlıyoruz.

5-Kıblenin Değişmesi: Peygamber Kur’an’da kıblenin ne yönde olduğunu belirten bir ayet gelene kadar, kendisine putperestlerden daha yakın olan ve ibadetlerini Kudüs’e dönüp yapan Ehli Kitap gibi Kudüs’e dönüp namaz kılıyordu. 2/ Bakara Suresi 144. ayet vahyolunca Peygamber kıble olarak Mekke’deki Mescidi Haram’a çevrilmiştir. Peygamber’in Kudüs’e dönmesini söyleyen bir ayet yoktur ki, çelişki olsun ya da bu hususta nasih mensuh olsun. Peygamber’in namazda nereye döneceğine dair tek bir yön, tek bir ayette geçer. O da 2/ Bakara Suresi 144. ayettir. Bu ayet gelmeden önce dönülen yön Kur’an’ın bir emri değil, Peygamber’in ve diğer inananların şahsi tercihiydi.

Bu en meşhur nesh örneklerinden anlayacağınız gibi; nesih diye ortaya atılan iddialar dayanaksızdır.

“Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur.” 18/ Kehf Suresi 27

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur.” 18/ Kehf Suresi 27

 

Sn biraraştırmacı.

 

Gene bir kopyala yapıştır yapıp büyük emek harcamıssınız ya. Neyse.

 

Kırmızıladığım yazıda hiçbir kuvvet yoktur deniyor.

 

Oysa Allah kendi ayetlerini değiştirmiştir.

 

Ya yukardaki cümle eksik... Allahtan başka demeli idi.

 

Yada Kuranın hükmü değiştiğine göre , bu ayette bir sorun var.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn biraraştırmacı.

 

Gene bir kopyala yapıştır yapıp büyük emek harcamıssınız ya. Neyse.

 

Kırmızıladığım yazıda hiçbir kuvvet yoktur deniyor.

 

Oysa Allah kendi ayetlerini değiştirmiştir.

 

Ya yukardaki cümle eksik... Allahtan başka demeli idi.

 

Yada Kuranın hükmü değiştiğine göre , bu ayette bir sorun var.

 

Saygılar.

Allahın sözü sonsuza kadar değişmez, her Kitap Ehli için geçerlidir bu kavram.. Ayetlerin değişen manaları,imanlıların değişen öğrenme deneyimlerinde saklıdır.. Bilgiler yüklenir,bir mana daha güzel bir manaya varım ile değişir, ya da bir mana yanlış anlamanın ve dinde henüz yetkin olamayışın hatalarıyla anlamını yitirip başka anlama erdirilir, ya da ve daha sonra ya da .. Değişen insanda ki yüklemenin aşamasıdır aslında, değişen Allahın sözünün kendi değildir yani.. O söz asla değişmez çünkü.. Kuran da çelişki yoktur ve Allah sözüdür.. ve gerçekten ama gerçekten tarif edilemeyecek kadar muhteşemdir.. İncil gibi diğerleri gibi.. Rabbim kalbimizi hepsine açsın..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allahın sözü değişmez , ama taraftarları elli ayrı mana yükleyebilir.

 

Bu manalar zamana göre değişebilir.

 

Allahın sözü değişmez ama..

 

Mantık süper.

 

 

Oysa ,

 

Muhammed ve ekibinin Kuranı uydurdukları nı kabul edersek ,

 

olay bir anda çözülüyor.

 

 

İsa garibanın tekiymiş , zavallı İncil i bir defa okumamış. M.S. 325 yılında iznik konsyinde olanlar da komedi gibi.. 4 İncile kadar düşürmüşler sayıyı.

 

Musa ya ne diyelim ki. Kendisinin ölümünden yüzlerce yıl sonra , söylem geleneği olarak tutulan bilgiler , Mısır ve Babil bilgileri ile harmanlanarak , Musadan sonra kitap yazılmış.

 

Böyle bir kitap serüveninde değişmedi iddiası ne kadar tutarlı olur sorarım.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allahın sözü değişmez , ama taraftarları elli ayrı mana yükleyebilir.

 

Bu manalar zamana göre değişebilir.

 

Allahın sözü değişmez ama..

 

Mantık süper.

 

 

Oysa ,

 

Muhammed ve ekibinin Kuranı uydurdukları nı kabul edersek ,

 

olay bir anda çözülüyor.

 

 

İsa garibanın tekiymiş , zavallı İncil i bir defa okumamış. M.S. 325 yılında iznik konsyinde olanlar da komedi gibi.. 4 İncile kadar düşürmüşler sayıyı.

 

Musa ya ne diyelim ki. Kendisinin ölümünden yüzlerce yıl sonra , söylem geleneği olarak tutulan bilgiler , Mısır ve Babil bilgileri ile harmanlanarak , Musadan sonra kitap yazılmış.

 

Böyle bir kitap serüveninde değişmedi iddiası ne kadar tutarlı olur sorarım.

 

Saygılar.

Napalım, bu da Kitaplarımızın mucizesi aslında.. 4 İncile kadar düşürme olayı, keşke düşürmeselermişte hepsini şimdi bulup okuyabilseymişim. Kim bilir içlerinde ne ilim vardır.. Şimdi ki İncil bu kadar mucize ve ilim yüklüyken,fazla İncil göz çıkarmazdı eminim.. Allahın sözlerinin en garip yönüdür hafızaya yüklenmeleri.. Yani oturup azmetseniz, baştan sona ezberlersiniz nice Kitabı asla ezberleyemeyeceğiniz halde. Bunun adına emanetin yüklenişi deniliyor, hani dağlara teklif edilip dağın korktuğu emanet.. Kitapların aslında zorlayıcı eğitisini,inceliğini kavrayabilseydiniz, O nu yüklenen kulların cidden nasıl garibanlaştığını bizzat hissederdiniz.. Bir Allah kulunun zavallı olması, çokta bana ters düşmedi,en azından bu dünyadaki yaşamın bir evresi için . Her kul ağır koşullarla illa ki sınanır çünkü..Allah merhamet etsin.İsa, yani İsa, yani mesih İsa, Rabbim yakinen görmeyi nasip etsin.. Muhammed le, diğer bütün Peygamberlerimizle.. Hepsi çıkıp şahitlik ettiği o gün, o büyük gün... pufff...

 

Bakara(*) Sûresinin 214 . Ayetinde

Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı pek yakındır.

 

Öyle zavallılıklar vardır ki, Allahın bize büyük bir lutfudur aslında. Rabbim hayrıyla nasip etsin..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

4 İncile kadar düşürme olayı, keşke düşürmeselermişte hepsini şimdi bulup okuyabilseymişim. Kim bilir içlerinde ne ilim vardır.. Şimdi ki İncil bu kadar mucize ve ilim yüklüyken,fazla İncil göz çıkarmazdı eminim..

 

Sn Ftoyd ,

 

İlimi nerde arayacağınızı bulmuş sunuz.

 

Kolay gelsin.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demir meselesi

kuran indiği zaman bilim ve teknoloji o kadar gelişmediğinden itiraza meydan açılmaması açısından fazla izah edilmemiş ve açıkça beyan edilmemiştir. Yani sadece nimet tarafı belirtilmemiş, maddi olarak kainatın büyük tezgahında pişirilen kıymetli bir maden olduğu da vurgulanmıştır. Ayrıca kainatın başka yerinde pişirildiği, fakat küre-i arzın dar ambarındada depolandığı ifade edilmektedir.

"Kur’ân i’câz lisânı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menâfii, o kadar geniş fevâidi vardır ki, insanın hânesi olan küre-i arzın mahzeninden çıkarılacak âdi bir madde değildir. Ve rastgele hâcâtta istimâl edilmiş fıtrî bir mâden değildir.

Belki Hâlık-ı Kâinatın tarafından rahmet hazinesinde ve kâinatın büyük tezgâhından ihzâr edilmiş bir nimet olarak, “Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz” ünvân-ı haşmetiyle de küre-i arz sekenesinin hâcâtına medâr olmak için demiri inzâl etmiş, indirmiş diye, demirdeki umûmî menfaati ifade için, güya demirin gökten gelen rahmet, hararet ve ziyâ gibi öyle şümullü faydaları var ki, kâinat tezgâhından gönderiliyor, küre-i arzın dar anbarından değil. Belki kâinat sarayındaki büyük hazine-i rahmetten ihzâr edilerek gönderilip, küre-i arzın anbarında yerleştirilmiş; o anbardan asırların ihtiyâcına nisbeten parça parça ihraç ediliyor."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demir meselesi

kuran indiği zaman bilim ve teknoloji o kadar gelişmediğinden itiraza meydan açılmaması açısından fazla izah edilmemiş ve açıkça beyan edilmemiştir. Yani sadece nimet tarafı belirtilmemiş, maddi olarak kainatın büyük tezgahında pişirilen kıymetli bir maden olduğu da vurgulanmıştır. Ayrıca kainatın başka yerinde pişirildiği, fakat küre-i arzın dar ambarındada depolandığı ifade edilmektedir.

"Kur’ân i’câz lisânı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menâfii, o kadar geniş fevâidi vardır ki, insanın hânesi olan küre-i arzın mahzeninden çıkarılacak âdi bir madde değildir. Ve rastgele hâcâtta istimâl edilmiş fıtrî bir mâden değildir.

Belki Hâlık-ı Kâinatın tarafından rahmet hazinesinde ve kâinatın büyük tezgâhından ihzâr edilmiş bir nimet olarak, “Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz” ünvân-ı haşmetiyle de küre-i arz sekenesinin hâcâtına medâr olmak için demiri inzâl etmiş, indirmiş diye, demirdeki umûmî menfaati ifade için, güya demirin gökten gelen rahmet, hararet ve ziyâ gibi öyle şümullü faydaları var ki, kâinat tezgâhından gönderiliyor, küre-i arzın dar anbarından değil. Belki kâinat sarayındaki büyük hazine-i rahmetten ihzâr edilerek gönderilip, küre-i arzın anbarında yerleştirilmiş; o anbardan asırların ihtiyâcına nisbeten parça parça ihraç ediliyor."

 

Arkadaşım, bak o konuyu şurada işledik...

Bir göz at istersen...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn Ftoyd ,

 

İlimi nerde arayacağınızı bulmuş sunuz.

 

Kolay gelsin.

 

Saygılar.

 

Evet,evet,bol bol söyleyin, bol bol temenni edin bunu .. Gerçekten biraz kolay gelmesi için neler vermezdim.. Hiç kolay değil, hele hele hayatımıza aktarımımız ,kendimizle olan mücadelemiz hiç kolay değil..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Einstein bir söz söylemişti , başlığı bile var bu forumda.

 

Din çocukça bir efsanedir.

 

Siz bu efsanelerin kitapları olan , masal kitaplarına inanın.

 

Ve bilmi buradan öğrenin.

 

Size kolay gelsin.

 

Saygılar.

ilm ile bilmi bu sayede mi harmanlıyorsunuz? aşırı bilimli olmaktan olsa gerek. Biri ilim biri bilim ,bence aynı olmasa gerek.. Ne Kuranda ne diğer Kutsal Kitaplarda ,bilim öğrenmek için engel yok,başka şeyler öğrenmeyin diye bir uyarı da yok.. Hayatın incelikleri ve toplu yaşamanın huzurlu mümkümiyeti(kendimce oldu aslı var mı bilmem) için din,maddesel anlamlar için bilim,fen.. Sanatla da uğraşırım, sözlerine dikkat ederekten müzikle de uğraşırım, Güliverin Maceralarını okuduğum gibi zamanında,Yüzüklerin Efendisini de okurum,Freud da severim,Reich de severim,Nietzsche de tekrarlı okuduklarımdan, İngilizce de öğrenirim,Arapça da öğrenirim, merak eder ölen hayvanımın organlarını da incelerim, bir sineği kurtarmak için bardakta ararım etrafımda..Ben istediğim yerden istediğimi öğrenirim. İnsan hayatı ve toplu yaşama üzerine bütün psikoloji serilerini buyrun tavsiye edin,muhtemelen çoktan okumuşumdur.Ama siz ne yapsanız,bana Kutsal Kitabımız kadar mükemmel bir rehber sunamazsınız. Ne yapsanız,tam anlamıyla uygulanması mümkün olup sonucunun gerçekten mükemmel olacağına beni ikna edebileceğiz daha iyi bir Kitap sunamazsınız,yapamazsınız. Deneyin,hatta dünya üzerinde ki bütün ateistler toplanıp ilimli bilimli bir kitap yazın,ya eksik olur ya eksik olur , illaki mükemmellik tanımından eksik kalırsınız,illaki yarım kalır..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.