Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

pcked

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    67
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Belirtmemiş

pcked - Başarıları

Yazar

Yazar (5/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. NOT: Yaratıcı ile ilgili düşüncem deistlik çerçevesinde idi, fakat bu durum tamamen değişmiştir. kişisel yaratıcı düşüncemi bu linkte yayınladım: http://www.turkish-media.com/forum/topic/306197-deistlik-ara-geçiş-dönemi
  2. Deistlik Ara Geçiş Dönemi Dinsiz olmak fakat yaratıcıya(tanrı) inanmak, adına deizim denilen düşünce, bu görüşlerim değişmiştir. deistlik bir ara geçiş dönemidir denirdi, gerçekten doğru bir tesbit. deistlik ciddi düşünüldüğünde yaratıcı olduğu düşüncesine, yani bir tanrıya zoraki tutunmaya çalışmaktan ibaret. aslında işin biraz komik bir yönüde var, yerleşik alışkanlıklar zoraki tutunma süreci yaşatıyor insana dinlerin her yönüyle insan üretimi olduğu kolayca ortaya çıkacak bir düşünce, fakat konu yaratıcıya(tanrı) geldiğinde zoraki bir tutunma çabası oluşuyor. Konu dinler olduğunda bilinmezci olmaya gerek olmuyor, yani dinler gerçekte olabilir, yalanda olabilir var veya yok görüşü ortaya çıkmıyor, sonuç çok net tesbit ediliyor ve bariz insan üretimi olduğunu anlıyorsun. İnsan üretimi inançlardan kopuş süreci, inancın kaç parçadan oluşuyor ise, sondan başlayarak ve tek tek bu parçaları bırakarak gerçekleşiyor. bu bırakma zihnin özgürleşmesidir, fakat insan alışkanlıkları’da bir anda ortadan kaybolmaz izleri kalır diye düşünüyorum. Yaratıcı-din-mezhep……. Diyerek genişletilen inançlar bu sıralama ile kendine yön bulmuş. Düşünme, sorgulama, mantık yürütme süreci direk yaratıcıdan başlayabilmiş olsa ve yaratıcı düşüncesinin’de tabiki insan düşüncesiyle oluşturulduğu tesbiti yapılsa, din ve mezhep inançları üzerine hiç düşünmeye bile gerek kalmadan onlarda zihinlerde kaybolup gidebilirdi. Fakat zihin nasıl bir sıralama ile tek tek inançlarını oluşturup genişletiyor/çoğaltıyor ise, kopuşlarda yine bir sıralama ile tek tek oluyor, fakat sıralama bu sefer tersten tek tek gerçekleşiyor. Aslında şu’da çok net bir tesbit’ki mezhepler dinlerin farklı yansımalarından başka bir şey değildir, o zaman din ve mezhepleri birbirinden ayıramayız bir bütün olarak rahatlıkla bakabiliriz, öyleyse kopuş dinle başlar, mezhep dinin içindedir. Ama aynı şeyi, yaratıcıyla/dinleri aynı şey diyerek bütünleştiremeyiz, yaratıcı soyut kalır, din somut(kelimeler rütüeller) . öyleyse kopuş dinle başlar dedik ve kopuş gerçekleşti, ortada ne kaldı_?, belki dini değil ama evrensel yaratıcı(tanrı) inancı kaldı, bu sadece soyut bir düşünce somut yaşamımız içinde ne anlamı var, ne alam ifade ediyor. Din olmayacaksa Yaratıcı vardır demekle, yoktur demek arasında ne fark var_?. Evet bunun aksi bir ikileme ben’de uzun zamandır düşmüştüm, fakat bu geçiş dönemini tamamlayıp doğru olanı zaman içinde mantığımla daha iyi kavradım. Çok bariz ortaya çıkan bir şey varki Yaratıcı vardır demek için dine ihtiyaç duyarsın, bakın taşlar yerine oturuyor. düşünen insanın yaratıcı vardır dediği, sonra din oluşturduğu çok net ve anlaşılıyorki din günümüzde bildiğimiz gibi zebur, Tevrat, incil, kuran, diye dört kitaptan oluşan bir sıralamayla başlamamıştır. Din insanlık tarihi boyunca yaratıcı inancı oluşturulduktan sonra hemen oluşturulmuştur. Güneşe,aya,ateşe,suya,ineğe,elle yapılmış putlara,börtüye böceğe v.s tapmak bir dindir. Kim demiş illa yazılı metne din denir diye, varmı böyle bir şey. ayrıca isimlerin bir önemi yokki, biri ismine tapınma demiş, biri’de din demiştir, aynı düşüncelerin, şekillerin farklı ifadeleri/ isimleri sadece. Ama din kendini 4 kitapla başlatan kendinden önceki rütülleri içinde bulundururken bir yandanda onları inkar eden bir inanış. yazılı metin dinler kendini kısıtlayabilir, amacı başlangıcı ve sonu kendi dar alanına sıkıştırıp her şeyi kendinden muktedir görmek /göstermektir. Fakat biz kendimizi neden kısıtlayalım. Din zihinlerin çöplüğünde yerini aldığında, yaratıcı(tanrı) inancı/düşüncesi bir anlam ifade ediyormu. Yaratıcı vardır veya yoktur demek bir anlam ifade ediyormu. Şimdi düşünelim; zihnimizde insanlık tarihinde çok çok gerilere gittiğimizi farzedelim, yaratıcı düşüncesinin hiç olmadığı bir an’a bu zaman inanç yönünden sıfır noktasıdır. İnsan çeşitli doğal sebeplerden mesela ;güneşin gücünden/ ısıtmasından /yaşamsal faydasından veya suyun serinletmesinden/ temizlemesinden/ yaşamsal faydasından v.b nedenlerle güneşe veya suya veya her ikisini birden yaratıcı(tanrı) dedi, etrafındaki insanlarla (aile/kabile/ aşiret neyse)dedi’ki bu yaratıcıdır. Sonra diz çöküp kendi dilinde cümleler söylenmeye başladılar, fiziksel hareketler yapmaya başladılar (el açmak/ateş etrafında dans etmek/yiyeceklerini sunmak/insan sunmak v.s) işte bu yaptıklarının adı din’dir. Bu tanrı inancı ve din ritüelleri zaman içinde değişe değişe bir noktaya kadar gelinmiştir ve insan mantığıyla bu durumu analiz etmeye, sorgulamaya başlamıştır. Bu sorgulama mantıklı düşünme sonrasında dinlerin insan üretimi olduğunu kesinleştirmiştir. geriye bir yaratıcı(tanrı) düşüncesi kalmıştır, yaratıcı(tanrı) dinler gibi somut kelimeler veya rütüeller üzerinden mantık yürütülecek analiz edilecek bir durum değil, Soyut bir durum. Şimdi insan bu durumda vardır veya yoktur deme itiyacını neden hissetmeli, mantıken bunu hissetmesi gereken tek kişi bu yoktan ortaya varlık atan insandan başkası değildir. Yani bu var diye veya yok diye kanıtlanabilecek bir şey değildir, sadece bir kelimden ibarettir, sözcüktür. O sözcüğü anlamlandırmaya başladığımızda zaten din oluşturmuş oluyoruz. Şimdi hokabokatoka diye ************* bir isim uydursak, bu isme bir simge, o simgeye bir anlam yüklesek aradan uzunca yıllar geçse ve bir çok insan sorgulayıp, düşünüp, mantıklı analizini yaparak bunları bizim atalarımız o dönemin bilinç düzeyinde kendisi üretti dediğinde, inanan kişiler o zaman kanıtla dediğinde(sanki ortada kanıtlanması gereken bir şey varmış gibi) karşı görüş olarak sende tersini kanıtlayamazsın dediğinde durum ne olur %50 %50 yani ne var/ne yok bilinmezci bir durum. Olabilirde, olamayabilirde, bilmiyorum demek, objektif bir bakış açısı gibi görünüyor. Yalnız burada bir anormalik var bu hokabokatoka ismini ortaya atan kişiyle irtibat kurma şansımız olsa idi eğer afyonun dozu kendi uydurduğunu bile unutturacak seviye’ye gelmemiş ise evet zamanın gerekliliğinde ben uydurdum derdi ve belki sorun ortadan kalkardı (önemli bir noktada şu; bu yaratıcı(tanrı) fikrini ortaya ilk atan zihin bilinçli bir zihin, fakat devam ettiren kitleyi genişleten zihinler’de bilinçli şekilde uyduran zihinlermi, yoksa ciddi ciddi böyle olduğuna samimiyetle kendini inandırmış kişilermi, dini yaşamlar gözlemlendiğin’de böyle bir ayrım kesinlikle hissedilemiyor, samimiyetle/takkiye eşit, çok karmaşık, her şey bir birine girmiş durumda gözüküyor. Ayrıca ortaya atılmış bir yaratıcı düşüncesini içinde bulunduğumuz toplumdan ezbere aldığımıza göre, bunun varlığı ve yokluğu üzerine bir kanıt ancak var olduğunu söyleyenin boynuna borçtur. Objektiv düşünen, akıl yürüten bir insan, uzun uzadıya ‘’varmı ‘’ yokmu’’ _? bunu düşünmeye neden ihtiyaç duysun. örneğin; gözlerimiz kapalı, hiç bir dış görüntü veya ses yok, düşünce oluşuyor; acaba gözümün görmediği ve dokunamadığım bir canlı bulunduğum ortamda varmı yokmu, sonra karar veriyorum, gözümle görmediğim, kulağımla duyamadığım, fiziksel olarak hissedemediğim özelikte bir canlı ise, var olabilirde yok olabilirde = bilemiyorum diyoruz (ve yukarıda bulduğumuz %50-%50 sonucu ile aynı sonuca vamrış oluyoruz). Bu oluşturduğum düşüncemin benim yaşamıma nasıl bir katkısı olabilir, gözlerimi açtığımda ayağa kalkıp yürüdüğümde ondan hiç bir şekilde etkilenmiyorsam, ki oluşturduğum düşünce gereği, ne fiziksel, ne ses, ne görüntü iletişimi kurulamayacak hayali bir düşünce bu, somut yaşamıma hiçbir +- etkisi olamaz. Demekki yaşamımıza ruhsal değil kesinlikle fiziksel somut + katkısı olmadığı sürece düşüncelerimiz bizi gerçekten esir alabiliyor. Fiziksel somut yaşamdaki eksileri zihinsel dünyamızda + yapma çabasıyla sahte yalan zihinsel bir dünya kuruyoruz. normalde bir çok anlatımlarda(teoriler dahil) bunun tam tersi söylenir biliyorum’’ yaşadığımız fiziksel dünya bir yansımadır, rüya halidir, uyku halidir ‘’ v.s deniyor. bu konuda benim düşüncemin anlaşılması için kısa bir örnek vermek istiyorum; olaki bizler birer hologram yansımasıyız, bizler bir rüya kişisiyiz, ne farkeder. sonuçta bizim somut yaşam algımız, acılarımız, sevinçlerimiz, bizim boyutumuz için ne kadar gerçekse, işte odur bizim gerçeğimiz. bir rüyanın insanı olmamızın ne gibi bir önemi olabilirki.
  3. Sonuç tesbiti ''Tanrı İnsan Projesinde Başarılı mı?'' sorusu için yapılacaksa, bizim mantık yürütmemizle din'in anlattığı yaratıcı çoktan pişman olmalıydı, tabi gerçek olsaydı. ama biz yaratıcıyı sadece yaratıklarından (kendimizde dahil) somutlaştırabiliyoruz. bilinmezin ortasındayız, bu bilinmezin içinde yaşıyoruzda ama devamı yok, yok işte. yaratıcının başarılı olup olmadığını tartışabilecek konumda olduğumuzu düşünmüyorum. sonuçta yaratanın maksadı, niyeti ancak kendini bağlayacağından yaratıklarını memnun etmek zorunda veya mecburiyetinde olduğunu düşünmekte muhteşem egomuzun eseri olabilir ancak. insanın çektiği yaşamın zorluklarının yaratıcıyla hiç ilgisi olmadığı halde bir seçeneğimiz hep var beğenmeyen üreme yapmaz olur biter, doğmamak elimizde değil ama, doğrumamak elimizde. Aslına bakılırsa hiçte zalim bir yaratıcıya sahip değiliz (eğer kendimizi yaratıcı olarak görmüyorsak). ne dedik yaratıcıyı ancak yarattıklarından somutlaştırabiliyoruz, tüm canlıları yaratmış onların tüm yaşamsal ihtiyaçlarınıda yaratmış, gerisi biz insanların paylaşmayı becerememesi. ama diyebilirizki hiç egomuz olmasaydı, hiç hırslarımız olmasaydı, hiç hastalıklarımız olmasaydı bizi öyle yaratsaydı, evet insani olarak bizim mantığımız bunları söylüyor ama bozulma ihtimali olmayan bir yaratım doğanın kendisinde yok, yani -+ zıtlığını yaşamın her alanında görüyoruz, dünya bunun üzerine kurulmuş gözüküyor. Bakın dinleri rahat rahat tartışabiliriz ve çok mantıklı cevaplar, karşıt görüşler, akıl yürütebiliriz, çünki yaşamın içinde somuttur. ama bunun dışına somuttla soyut arasındaki geçiş köprüsündeki soru ''bunların bir yaratıcısı (kaynağı) olmalı/vardır '' dedikten sonra artık soyuta geçmişizdir ve hiç birimizin soyutta vereceğimiz cevapları yok, genelde saçmalarız. Yaratıcıyı düşünerekte kendimizi fazla meşgul etmemize gerek yok, odak noktamız ''insan,canlılar,doğa'' (aslında bu üçünü tek bir isimlede ana biliriz bir birine bağlı sonuçta) olmalı ve bu merkezde yaşamak zorundayız. din,dil,mezhep,ırk,milliyetçilik,ideolojiler bunların hepsi ayrıştırıcıdır, her biri insanın yaşam içinde çektiği sıkıntıların eleştirisini yaparak bir gurup kurar ve doğal olarak kendi karşıt gurubunun oluşmasına neden olur, bu karşıt guruplar fikirsel veya fiziksel sürekli çatışır durur. asıl tartışılması gereken sistemin kendisidir, parasal sistem ve ona bağlı yaşam biçimidir. ''zeitgeist belgeselleri''ni izlemelisiniz. foruma link vermiştim ama forumda yayınlanmıyor sanırım linkler silinmiş. en iyisi google'a ''zeitgeistizi'' yazıp karşınıza gelen ilk siteye girin, ilgileneceğinizi düşünüyorum.
  4. Değerli arkadaşım yazımı beğendiğin için teşekür ederim. istersen yaratıcı konusundaki düşüncemi detaylandırıp netleştirelim. Yaratıcı inancıyla, din'in anllatığı yaratıcı inancını karıştırmamlıyız. ben inanıyorumki bugün ben ateistim diyen insanların azımsanamıyacak miktarı bunu din öyle söylüyor diye ateist olmaktadır (yani genelde insanları ateist yapan yine din'in kendisidir). din kendisini (din adamlarının yorumlarından) hadislerle, ibadet şekilleriyle ben bir bütünüm diye tarif ediyor ve herhangi birini sorgulamak, kabul etmemek yaratıcıyı inkar etmektir diyede sabitliyor. düşününce eleştirlen din'in kendisi iken yine kendisinin yaptığı bir tesbitle insanların yaratıcıyı inkar ettiğine hükmetmek sadece din'in kendisini bağlar. Evrimin ortaya koyduğu şey yaratıcının varlığı, yokluğu v.b bir şey değil, yaşamın nasıl başladığıdır.(neyin,kimin başlaltığı değil) sonrasında türlerin, bu içinde yaşadığımız dünyanın geçirdiği süreci bilimsel olarak delilleriyle kanıtlamaya çalışıyor, anlatıyor.
  5. Dinin anlattığı yaratıcıdan sayısız mizah çıkarılabilir, çünkü din zamanın gerekliliğinde ihtiyaç duyulmuş insan tarafından yazılmış dünyanın ilk ''anayasa kitabından başka bir şey değildir ve her anayasa kitabı gibi gelişen insan bilincine, zamana yenilir, yamalanmaya ihtiyaç duyar. bu konuda bir ana başlıklı konu açmak istiyorum o sebeple detaya girmeye lüzum görmüyorum. yeni konu ana başlığı şu olacak '' DİN İLK ANAYASA KİTABIDIR '' okursanız sevinirim. Yaratıcı inancı dinlerle başlamamıştır, bilinen tarih boyunca insanlar (güneşe, aya, suya, eliyle çamurdan yapmış olduğu puta, hayvan kafasına mana vererek de olsa) yaratıcıya inanmıştır. insanların genel çoğunluğunun din öyle söylüyor diye ateist olduğunu düşünüyorum, sorgulanan dinin kendisi iken din beni hadislerimle, ibadet şekillerimle bir bütün olarak kabul etmezsen Allahsız olursun dediği için insanlar otomatikman ateistlik kapısında kendilerini bulmuş oluyor. Dindeki yaratıcının bir cennet ve cehennem anlatımı var ki gülmekten adam öldürür, şeytanla girilmiş bir iddia var ki evlere şenlik, çoktan kaybedilmiş bir iddia. daha çok şeyler anlatılabilirdi son sözümüz din herhangi bir ulusun yazdığı bir '' anayasa kitabıdır '' tespitini yaptığımızda her şey yerli yerine oturuyor, en azından benim kafamda oturdu. o sebeple dinden verilecek örneklerde bir anlam ifade etmiyor, boşlukta kalıyor. http://www.turkish-m...yasa-kitabidir/
  6. Benim düşünceme göre din zamanın gerekliliği içinde ortaya çıkmış bir anayasa kitabıdır. içinde ahlak, hukuk, adalet, insan hakkı yönünden çok değerli bilgiler vardır ve kendi döneminin çıkış tarihi düşünüldüğünde, yazılmış ilk anlaşılır anayasa olmasıylada, bugünki ulusal anayasaların kökeni olduğu düşünülürse ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Böyle bir anayasanın meydana gelmesine o günün şartları içindeki yaşam tarzının fazlasıyla acı vermesi ve mantıszlığı, anlamsızlığı etki etmiştir. bu mantığı durduracak seviyeye gelmiş yaşam biçiminin anlamsızlığı ve değişmesinin gerektiğine olan inanç, sessiz ve uzun yıllar yoğun düşüncelerle bir anayasa haline gelmiştir, muhtemelen peygamberin hira dağında yaşadıklarıda bunlardı. kölelik, kadın ticareti, tefecilik, herkezin su gibi tükketiği alkol, eğer doğruysa kız çocukların diri diri gömülmesi v.b bir sürü sebep ve bunların değişmesi gerektiğini düşünen beyin bilinçlenerek mutlaka bir anayasa ortaya çıkarabilir. uzun yıllar ve sadece bu sorunların nasıl düzeleceğini düşünen beyin bilinçlenmesini muhtemelen hızlandırmıştır. tabi bu anayasanın başlangıcı ve sonu arasında 23 sene geçtiği düşünülürse böyle bir anayasa kitabının oluşturulabilir olmasında hiç bir anormallik yok. ayrıca bu anayasanın halk tarafından kolay kabullenilebilir olması için halkın korkuları ve arzuları ön planda tutulmuştur. halkın arap halkı, iklimin arabistan iklimi olduğu göz önünde tutulursa cennet; bir arap'ın arzuları, cehennem; bir arap'ın korkularıdır ancak. bu durumun detaylarını yazı fazla yer kaplamasın ve ben az yorulayım diye yazmıyorum ama araştırbilir, iklimin meyvesi, giyimi, kültürü, evlilikleri, güneşin ve tozun yaşamdaki zorluğu diye sıralayabileceğimiz her şeyle cennet ve cehennemin bire bir uyuştuğunu görmemek için kör olmak gerekir. tabi eski alışkanlıklar çabuk unutulup terk edilemiyeceği için, puta tapılan dönemden kalma bir çok adet din'de'de yerini almak zorunda kalmıştır. örnek; hacerül esvet taşı, sefa ile merve arasında 7 tur atma geleneği. burada islam üzerinden konuyu yorumlarken genel tüm dinleri kapsayan bir yorumdur bu, ama gerçek bir anayasadan bahsedeceksek, islam ilk gerçek anlaşılabilir anayasadır diye düşünüyorum, veya diğerlerini çok az biliyorumdur. din'in diğer dinleride içine alması devamlılık atfetmesi kabullenirliğini hızlandırmıştır, geçişi gereğinden fazla zorlaştırmamıştır diyebiliriz, mekkeden medineye göçte medinede kıblenin yahudilerin inancına göre çevrilmesi, yahudilerin bu dine gelmesini sağlamayı başaramamış tekrar kıble yönün eski haline gelmesi ve ardından yahudilerle ilgili ayetin inmesi gibi olaylar bu anayasa etrafında tüm dünya insanının veya en çok insan topluluklarının toplanmasını sağlamak niyeti anlaşılıyor... Kölelerin din etrafında özgürlüğüne kavuşması ve bu uğurda savaşırken ne kadar cesurca davranacağı anlaşılabilir bir şey, yani düşününce bir sahibi olan kölenin çektiği eziyetler ve bir insana kulluk etmesi düşünüldüğünde, özgürlük için neler yapabileceğini bir hayal edebilirsek, neden barbar dedikleri herhalde daha iyi anlaşılır.(ama bu barbarlık zamanın gerekliliğinde en çok ihtiyaç duyulan özelliktir, yani bugün teknolojide en ileride olmakla, o günün barbarlıkta en ileride olmak anlayışı aynı kapıya çıkar yani yaşamak için ihtiyaç duyulan güce) Din etrafında'da olsa askerlik, her savaşta olduğu gibi epey cazibeli ve getirisi olan bir iş. yani önce din'ime katıl diyorsun ama katılmayınca yakıp, yıkıp, kesip, biçiyorsun. ülkemizden örneklendirmek gerekirse türkler içinde durum böyle olmuştur. genelde din'e geçiş kılıçtan dönme şekilde gerçekleşmiştir. yani topluluk din'i kabul etmiyorsa o zaman savaşmak zorunda, ya bendensin ya düşmanım mantığı. burada konu din falan değil aslında, dedim ya bu bir anayasa kitabıdır, bir ulus devlet kurulmuş, anayasa kitabı ve kuralları var, ve yola çıkmış ya bana tabisin, ya düşmanımsın, bana tabimisin diye soruyor, hayır diyen kılıçtan geçiriliyor, tabi geride kalanlar başlıyor kelimei şehadet getirmeye. yani dediğim gibi anayasası olan bir devlet gözüyle bakıldığında daha anlaşılır oluyor süreç, ihtiyaçtan oluşturulmuş bir topluluk, korkunun birlikteliğiyle genişliyor. kısaca toprak ve ganimet savaşları yapılıyor. yazılmış bir anayasa, etrafında sürekli çoğalan insanlar, yayılmacı bir askeri yapı var ortada. Şimdi tekrar geriye gidelim, din(anayasa)nın var olması beşeri ihtiyaçlar yönünden, dönemin kültürü, adeti neyse, çok eşlilik ve küçük yaşta kız ile evlenme durumunun kökünden değişmemesi ve olağan bir durum olarak devam ediyor olması o dönem için olağan sayılabilir. peygamberin ilk anayasayı yapmış olması insanlık yaşamı için ona büyük bir saygı uyandırmalı, bu yönüyle ben saygı duyuyorum bin yılda bir gelen insanlar deriz ya aynen öyle bir durumdur çünki bu. tabi yaşanan olayları bugünün bilinçlenmiş insani değerleriyle değilde, o günün bilinçlenme seviyesinde'ki insani değerleriyle anlamak gerek, yani kendi döneminin gerekliliği içinde değerlendirmek gerek. Dinlerin gelişim sürecine bakıldığında her çıkan din(anayasa), doğal olarak geçen zaman ve gelişen insanın bilinçlenmesine yenik düşerek kendi soru işaretlerini ve mantıksızlıklarını ortaya çıkarmıştır. her yeni çıkan din'de(anayasa) bir önceki din'in(anayasaının) soru işaretlerini ortadan kaldırmış ve ortaya çıkış tarihi itibariyle aralarındaki zaman farkından kaynaklanan değerleride + olarak eklemiş ve yeni bir din(anayasa) olarak ortaya çıkmıştır. bu bir birinin eksiklerini ve soru işaretlerini yamalama işlemi son dine kadar devam etmiş, son din ben sonum, diğer dinlerde bendendir demiş ve diğer dinlerin akibetini iyi bildiğinden onlar değiştirildi ama ben değiştirilmem deyerek kendini menevi bir koruma altına almak istemiştir. peki her din(anayasa) geçen zaman ve gelişen insan bilinçlenmesine yenik düşüp kendi soru işaretlerini ve mantıksızlıklarını ortaya çıkardığına göre ben sonum diyen din bu yamalama işlemini şimdiye kadar nasıl yapmıştır _? yorumlarla. evet geçen zaman ve gelişen insan bilinçlenmesine karşı din, din adamlarının yorumlarıyla yamalama işlemini devam ettirmektedir. bu gün din adamları tarafından yapılan din yorumu 20-30-50 yıl öncekiyle aynı değildir, 20-30-50 yıl sonra yapılacak din yorumunun bugün ile aynı olmıyacağıda bence kesindir. bu durumun ortaya çıkmasını, bugünün anayasalarının geçirdiği süreçleri gözlemleyerek'de açıkça görebiliriz, yani bir anayasa yapıldığında geçen zaman ve gelişmeden dolayı insanın dahada bilinçlenmesiyle, yaşamı aksattığı, insanın gelişimiene engel olduğu noktalarda değişikliğe ihtiyaç duyar, bu nedenle toplumlar,devletler anayasalarının sorunlu yasalarını, değiştirmek, yenilemek zorunda kalırlar. değiştirilmesi gereken yasaların sayısı,boyutu tek tek değiştirmekle hal olacak durumdan çıktığında anayasının tümüyle değişmesi ve çağa uygun hale getirilmesi isteğiyle komple yenilenir. bu gün türkiyede bilmem kaçıncı anaya değişkliliğini yapma ihtiyacı hissetiğimiz gibi olağan bir durumdur. işte din(anayasa)da aynen bu süreçlerden geçmiştir. içinde ahlak, hukuk, adalet yönünden güzel şeyler olmasıyla beraber geçen zaman ve gelişen insan bilincine yenik düşüp, kendi soru işaretlerini ve mantıksızlıklarını'da içinde barındırıyor olması bu nedenle çok doğaldır, çünki insani bir anayasa kitabıdır. Bu kadar yazı yazmışken yaratıcı konusunada kısaca değineyim. yaratıcı soyuttur, yaratıcının somutluğunu ancak yarattıklarından gözlemliyebiliriz, yaratıcı inancı bir hissiyattır, hissederiz. insanlık bilinen tarihi boyunca yaratıcıya hep inanmış, güneşe, aya, suya, hayvan kafasına veya kendi eliyle çamurdan yaptığı puta(düşünce kırıldığını görüyor) mana vererek yine yaratıcıya inanmıştır. bunları yapmasının nedeni yaratıcıya olan inancıdır,hissiyatıdır. ama beni ve benim ihtiyaçlarımı yaratan yaratıcıya mutlaka bir şey sunmalıyım mantığıyla hep bir şeyler yapmaya çalışmıştır. insan kurban etmekten, yüyeceklerinin bir kısmını sunmaktan, saçma sapan danslar edip ateş etrafında dönmekten, bu günlerin masum ibadet şekillerine kadar geçen bir serüven. işte diyoruz ya evrim geçirmeyen hiç bir şey yok, hep ileri, hep ileri durdurmak elimizde olan bir şey değil sadece yavaşlatabilir veya hızlandırabiliriz, yaşamın aktığı yöne gidiyoruz. ben yaratıcıya inanıyorum, içimdeki enerji, ruh her ne ise onun ölümle yok olup gideceğini düşünmüyorum, ki bedenin yokluğuda nedir, yeryüzünde her şeyin bir birinin enerji kaynağı olduğu düşünülürse yeryüzünde kaybolan bir şeyde yok aslında. neyse, kendime, doğaya ve içinde yaşayan çeşit çeşit mahlukata, hayvanlara, sebzelere, meyvelere v.s baktığım zaman bir yaratıcıyı görüyorum, hissediyorum. ve mutlaka bir kaynak var ölümümle içimdeki enerji, ruh her ne ise o kaynağa yolculuk yapacaktır diye düşünüyorum. Yaratıcı var ama dine inanmıyorum demek dine inan insanlar tarafından öyle şeymi olur, dine inanmıyorsan yaratıcıya nasıl inandın diye bir mantık yürütüyor. yaratıcı inancının dinlerle başladığını düşünüyorlar sanırım, halbuki dinlerin şurada mazisi nedir, yaratıcı inancı bilinen insanlık tarihi boyunca hep olmuş, dinler sonradan bu yaratıcı inancı etrafında üretilmiştir. İnsanlar ilk çağlardan bu zamana kadar nasıl kendini ve kullandığı araçları geliştirerek, yabanilikten, düzenli, daha medeni bir yaşama doğru ilerlediyse, o ilerlemesini devam ettirip en medeni, gerçekten daha insanca yaşama, aradığı ''mutlu yaşam sırrına'' varıcaktır. insan yaşamını bir teren yolculuğu benzetmesiyle örneklendirirsek; tiren yolculuk sırasında belirli duraklara geldiğinde geçmişte ihtiyaç duyup aldığı, fakat artık ihtiyaç duymadığı, tam tersine gereksiz engel ve ağırlık yapan vagonunu o durağa bırakır ve yerine ihtiyaç duyduğu başka vagonlar alır, taki bir dahaki durağa gelene kadar. işte bu yolculuk sırasında insanlığın kendi için ürettiği, aldığı vagonlardan biride din'dir. insanlık hala din'in (ilk anayasanın) ceza kurallarına ihtiyaç duyuyorsa, bunun sebebi ihtiyaç duymıyacağı kadar bilinçlenememiş olmasından kaynaklıdır, yani hala kendisi ve çevresi için zararlıdır, zapta ve suç işlememesi için caydırıcı kurallara ihtiyaç duyulmaktadır. tarihte cahiliye bilinciyle taşıdığı vagon, bir sonraki bilinçlenme sıçramasında (yani durakta) din(anayasa) vagonunu almıştır. tren belli bir durağa geldiğinde o vagonada ihtiyaç duymıyacak ve bırakıp ağırlığını atacak, dahada hızlancaktır.
  7. Din'ler her geçen zaman içinde, eksikliklerini tamamlamaya, yamalanmaya, 4 kitapta olduğu gibi her çıkan bir öncekinin soru işaretlerini ortadan kaldırıp, aradan geçen yüzlerce yıllık gelişmişlik seviyesinde + değerlerde ekleyip yeni bir kitap olarak insanlara sunmaya mecburdur. bu son din denildiği için bu yamalamalar artık yeni bir din ile değilde, geçen zaman içinde değişen yorumlamalarla yapılıyor, bunuda din adamları denilen insanlar yapıyor, o nedenle önüne gelen din adamı ya. 100 yıl sonra din adamlarının din yorumu bugünkinden çok çok daha farklı olacaktır, 100 yıl önce bugünkinden nasıl ve ne kadar farklı ise aynı şey. yamalayarak bir elbisenin ömrünü ne kadar uzatabilirizki, işte muhtemelen din'lerin nihai ömrüde aynen bu şekilde son bulacaktır. Aslında dini eleştirenler, dine inanan insanlara çok büyük katkı sunuyor, evet dinlerin evrim geçirmelerini sağlayan aracı oldukları bir gerçek. din eleştirileri din'lerin bulunduğu kalıbın dışına çıkarak kendilerini zamana ve algıya göre yeniden yorumlanmasını sağlıyor. düne kadar tabu olarak bağlanılan bir çok batıl düşünce, bu eleştirilere sağlıklı, manıtıklı cevaplar bulunamaması neticesinde, bir bir terk ediliyor, bırakılıyor. şu bir gerçekki, din açısından bâtılı bile gerçeğinden ayıran aslında dine inanmayanların eleştirileridir, halbuki mantıken bunu o dine inanların veya din adamlarının yapmaları gerekirken, fakat işlerine geliyordu demekmi gerek, yoksa ezber dini aşılamaktan batılı ayırt etmeye fırsatmı bulamadılar demekmi doğru olur bilemiyorum. hacerülesvet taşının bugünki gelinen yorumu, yarının inkarı haline geleceği ve o dönemde puta tapanların uyum sağlaması sürecinde, yapılmak zorunda kalınmış birşey olduğuda muhtemelen söylenecektir, ileride yorumların geleceği nokta muhtemelen budur, daha önce cennetten geldiğini söyleyen yorumlarda vardı. demekki önü kesilemez, durdurulamaz internet havuzu sayesinde, artık insanların tek kalıptan beslenip, herşeyi bir tabu halinde algılaması ve farklı bilgilerin önündeki baraj(yasak) engelinin kaldırılması neticesinde, akla mantığa uymayan yorumları değiştirmelerine ve akla mantığa uygun hale getirilmelerine sebep olacaktır.
  8. işte bu cevap gayet mantıklı .kralx dikkat ediyorumda aslında haksöz de ateist,inançsız birisi değil düşünceleriyle savaşıyor gibi,yani peygamber için atılan iftiraları tek tek sıralayan haksözle ve bunalrın yanlış olduğunu söyleyen fakat bunları hadislere insanların koydukalrını söyleyen haksöz ,başka yazılarında peygamberin tamamen kuran ı kerimi kendisinin yazdığını söylüyor.ve, o zaman inanıyordum şimdi iananmıyorum diyede açıklıyor.anladığım kadarıyla haksöz haklı olduğu kısımlarda da inanan insanlardan kendine destek bulamayınca tamamen inançsızım demiş.fakat benim anladığıma göre sadece ''akla yatkın olmayan ayet,ve hadislerden ve uygulamalara'' tepkili.
  9. ahirzaman anlatma uslubun okadar güzel ,ve okadar doğalki.görüpte hakkını vermemek olmaz. ondan yazıyorum şu an tabi sözümün anlamı olur,olmaz o nemli değil. tatlı dil bu işte cidden yılanı deliğinden çıkarır,bana göre insana faydalı birisin. haksöz ün nasıl anllatığı akılcı mantıklı herkişinin anlıyabileceği doğallıkta ve sadelekteyse,karşıt görüş olsansız bile senin anlatımında aynı şekilde doğallıkta ve anlaşılmakta.
  10. işte saçmalığın daniskası bu diyor adamlarda,daha ne kararı versin,insanları zorla dinden çıkarır böyle cevaplar. ya şunun adam gibi ciddi mantıklı bir açıklaması yoksa hikaye diyeceksin arap masal anlatmış diyeceksin olacak bitecek. hadislere hakkıyla cevap verebilecek bir akli selim varmı tamamı doğrudur evet olduğu gibidir diyecek varmı. keza kuran içindede azda olsa bunu görmekteyiz. kemer=biz onu anlayasınız diye, arapça bir kur'an olarak indirdik diyor.biride diyorki ama ben anlamıyorum _?. türkçesini okuyorum arapçayı iyi bilen, ömrünü bu ilme vermiş insanlardan.okuyorum bağzı ayet,sureleri insan arzusu görüyorum,insan düşüncesi görüyorum._?. e ilim sahibi olmak lazım ondan anlamıyosun,tercümeyi yapanlarda yorum farkı koyuyor ondan anlamıyorsun,yanlış anlıyorsun. ne yapmak gerek ozaman_? mana ile bakmak gerek,senin anladığın gibi değil o başka türlü söylemiştir,ilmine vakıf olmak gerek. yani arapçamı öğrenmek lazım_?,ama arapçayı sular seller gibi öğrenmiş sözde din alimleri bizim dilimizde anlatıyorda anlamıyoruz zaten, kendimiz öğrenince ne farkedicek._? e dedik ya ilmine vakıf olmak gerek.ya hani apaçıktı _?. uzatmaaa ilmine vakıf olmak gerek dedik yaa.tamam ozaman anladım ben.(cem ılmaz olsaydı bu muhebbet böyle giderdi sanırım).ama gerçektende durum bu.ne desek ne yapsak allah(yaratan)inkar edilecek gibi değil.mümkünatı yok yaşan hiçbir canlı için ki bizim gibi düşünebilen canlılar için.lakin gel görki,bu adetler,bu hadisler,bu alis harikalar diyarı masalalrını aratmayanlar,ve özelikle bu herşeyiyle arap ı insana hatırlatan yazılar,insanın mantığını zorluyor.yani bir başka konu olsa normal dünya işleri gibi hemen mantıklı bir karar verebilirsin aslında evet burasında insan düşünmüş ayzmış evet bak bunlar uydurma v.s diye.ama bu maneviyat olunca ince elleyip sık dokumak zorunda kalıyoruz.ki elediğimiz en ince elekte bile biraz çakıl taşı her halükarda kalıyor.aslında size bişey söyliyim sorgulayan merak eden kişi böyle yanlışlıkları farkediyor,yoksa normal yaşamında düz, direk inanan bu toplumların büyük çoğunluğunu yani çevermizdeki insanlar,okuyup anladıkları anlamaya çalıştıklarınıda hiç sanmıyorum düz inanç bu ayakları sağlam eyere basan bir inançta değil.beraber yaşasan bu insanların büyük çoğunluğuyla görülecekki merdiven altından geçme günah,o türbe bu türbe gezip bir dilekte bulunmalar,elinden düşen bardağı şeytan şansı kırılsın diye vurup tamamen kırmalar,daha ne batıl la yaşadığını görecektir.ben bir komşu dükkanla sohbet ediyorum ,üst katat oturan komşuda geldi umreye gitmiş 1 ay önce haberim yok benim,anlatıyor gidip görmek lazım çok güzel yerler,e anlat sıcakmı,çok sıcak felaket diyor gündüz dışarı kesinlikle çıkamassın kavurucu sıcak var nem varmı diyorum yok sıcak yakıyor,ee kitapta sıcağa karşı bukadar gölgeli serin cennet v.b birsüür yazı boşuna değil işte.anlatıyor valla abicim önümüze bir kuzu geldi pilavlı kuzu böyle kocaman tepsi var içi bulgur pilavı dolu,üstünde kocaman bildiğin kuzu orda avuçla yiyolar onlar yağlı yağlı avucunu sokup yiyolar .sordum ee sen nasıl yedin adam iğrenir yaw.diyo bize kaşık verdiler o pislikte yemek yemiş kaşığıda kurtuluş sayıyor akla bak .anlatıyor valla diyor araplar orda paso uyuyor namaz kılıyor başak bişey yok ,dükkanı olanlarda dükkanının önüne bir kepenk gibi bişey koyuyor namaza gidiyor.adamlar da cami temizlik,ibadet saygı,böyle düşünce yok.caminin içinde biçimsiz şekilde uyur uyanınca kalkar namaz kılar olduğu yerde böyleler diyor yanındaki diğer kişide. dükkanın kapısını kilitleme yok,hırsızlık falan olmaz orda kollarını kesiyolar ondan.biz otelde kaldık diyor,sordum ben orayı internetten görmüştüm etrafı otel dolu galiba heryer .evet diyor heryer otel tıkabasa dolu kum gibi.sordum peki çeverede dağa bayıra çıkmadınmı hiç,diyor çıktım tabi peygamberimizin yürüdüğü heryeri gördüm, kaldığı mağrayı gördüm,yanlız orda maymunlar varmış insanları rahatsız ediyolarmış dedim nasıl yani yayanımızda onu dinleyen diğer kişide lafa dalıp evet diyor bu maymunları oraya hiristiyanlar getirmiş bırakmış eskiden,bunlarda oraya gelen millete saldırıyor çantasını kapıyor v.s hatta yanlız yakalasa öldürür bile gibiisne anlatıyor.e yakalasınlar hayvanat bahçesine koysunlar nasıl yakalıcaklar saldırıyo diyo .ya dedim burası neresi ülke değilmi devlet değilmi görevlileri yokmu gitsin toplasın yok abicim saldıyor nası yakalanıcak diyor .tam komedi anlıyacağınız.sonra ben dedimki arkadaş bunlar böyle böyle ***** hani yemek yeme usulleri yaşayış usulleri falan bunların bu hadisleri falan yalan yanlış yazmış olamsıda normaldir ozman.diyor ya olmaz öyle şey. ya niye olmasınki diyorum,kuran değişmez diyor.ben hadislerden bahsettimzaten hani hadisler peygamber öldükten sonra yazılmış ozmanki sahabeler,ve halkın içinde benim peygamberle şöyle bir anım vardı diyen yanına iki şahit alıp yazmış ne varsa.o hala diyor yok ya bikere kuran tartışılmaz günah olur ben diyorum ankara o diyo bilmem ney.yani adam herşeyiyle inançlı gözüküyor kalbide iyidir yani insan olarak iyidirde ama işte hadisle ,kuran arasında ayrım yapamıyor bilmiyor.duymamışki yanlız o değil yanındakilrde aynı durumda.bunları niye anlattım . tanrı inancı tam ama dini bilgisiyle dini iannacı,ayakları sağlam yere basmıyor.bilmeden yaşıyor yani.tanrıda var türbeyde giderim,kurşunda dökerim,merdiven altından geçmem,nazarlığımı takarım,gece tırnak kesmem,yere düşüp kırılmayan bardağıda kırarım işte böyle inancımıda yaşarım diyor.böyle yaşıyor insanlar.bu bizim toplumumuz için geçerli. şu açık ve netki demin anllatığım konuşmayı yaptığım kişilerde buna katıldı dini müslümanlığı en iyi yaşayan ülke türkiye, olduğu görüşü. şimdi birde araplara bakalım,yukarda anlatılan gerçekler,arap ın cemide yatıp namaz kılmaktan başka bişey yapmaması,yemeklerini topluluk içinde bile avuçlarıyla birer hay... gibi yemeleri,ve kanunları onların nekadar dindar olduklarını dini nasıl yaşatıklarını herhalde gösteriyor.ki dinin doğduğu yerde tam ortasında yaşayan insanlar bunlar,ki kabe denilen yeride ve peygamberin bulunduğu her yeri hergün gören bilen insanlar bunlar.nasıl yaşadıkları nekadar inandıkları,ve madem tüm bilimsel buluşlar kur'an da yazıyordu,neden bugüne kadar buna hiçbir müslümanın vakıf olamadını herhalde net açıklıyor.ve müslüman topluluğu olarak neden bukadar yokluk,sefalet,cehalet,içinde olduğumuzuda açıklıyor olmalı. yazık.
  11. gül dayı gül ağlasak faydası ne ben o şehadeti ettim gördüm yani.ama işte derinlerede dalmadan edemiyor insan,doğamızda var demekki. peki dayı hiçbir din olmadanda yaşanırmı bu inanç _?
  12. arkadaşım iyi güzel tamamda,şimdi bu adamın(haksöz)ün, şu söylediğine net bir yanıtmı senin verdiğin. yani kuran ı kerimde ayetlerinin belli kısımlarında ,aynen bir arap ın istekleri var .cennetin tarifine bak, ayetlere bak, bende okudum. cennet denilen yer,bildiğin dünyanın aynısı,oradada ağaçlar çürüyor,oradada saltanat sonsuz değil,sonlu, oradada insan ölümlü,ve bu test oradada devam ediyormu, atmiyormu şüpheli,meçhul. ayrıca dünya insanının bilmesi gereken bir kitap,tüm insanlığa gönderilmiş bir kitap değili kur'an,ozman enden hep bir arap toprağının ikliminin,karşı arzusu var,neden hep kızgın güneşe karşı bir istek,neden ceza olarak kızgın ateş,şeytan ateşten yaratıldı değilmi,peki şeytan cezasını nasıl çekecek,buzlu şoklamı,soğuk buzdan bir havun içindemi,neden hurma,zeytin arap toprağının dışında batı uygurlığından birtane örnek,o insanları arap insanlarından ayıran yeme içme v.s açısından birtane örnek neden yok.bak bu haksöz okadar isabetli örnek vermişki,kutuplarda yaşayan insan hurmayı nerden bilir,serin gölgeyi ne yapsın,şarap o dönemin içiceği değilmidir.araplar içmiyormuydu bunu. ben yaratıcım odluğuna inanıyorum kesinlikle,bir yaratıcımın olduğuna inanmak için şu günümüzdeki kuranı ekrimde yazılan ehrşeye inanamak zorunda değilim,böyle hissetmiyorum.ben kuran ı kerime bakınca,insan arzusunu,düşüncesini,kalemini görüyorum.haksözün verdiği örnekler okadar mantıklı hele bağzıları okadar net ortadaki yani kör olsa yine görür görür, sağır olsa yine duyar.inançsız olması hoşumuza gitmeyebilir.ama mantıklı şeyler söylüyor. arap topluluğunu, çağrıştırmayan,diğer dünya insanlarınında rahatça anlıyabileceği birtane böyle hurma ,zeytin,serin gölge,yakmayan güneş buna benzer örnek kim verebilir kura ı kerimde. evet kuran ı kerimde bilmin bulduklarıyla uyum sağlayan bunlarda var işte,zaten açıkçası dini tamamen reddemememin nedenlerinden biride bu ve birçok kişi içinde budur aslında.şimdi bilimsel örtüşmüşlüklerin olduğunu bilmesek,bir çok ayet varki kur'anı bu nedenle tamamen bile dışlayabiliriz.bunlar gözüken gerçekler.önce bunların tesbitini yapıyımda.sonra içindeki iylikleri güzelikleri,sevgiyi,saygıyı anlatan ayetlerinde tabiki fakındayım,fakat bu kura ı ekrim allahın kitap ı diyoruz.buna hiçbirşekilde olumsuzluk,mantık dışılılık olmamalı varsada ozman bu kitap ta insanın fesinin karıştığını söyleyebilriz. o nedenle kur'an ın değiştiğini ,ekleme, çıkarmalar yapılmış olunabileceğini düşünmek lazım.başka izzah bulamıyorum.bunuda başka sayfadaki ayzımla açıklıyorum altta. kuran ı kerim değiştirilemez _? hangisi. evet kimse bunu düşünmüyor yada söylemiyor.yeryüzünde kaç adet kuranı kerim var değiştirilemez denen hangisi, insanlar, bizler bunu hespi diye algılıyoruz, hayır bu yanlış, çok yanlış.şimdi ben matbaya gitsem kuranı kerimin aynısını bastırsam ama içindeki birkaç sözcüğü değiştirsem,birkaç sözcükte eklesem,kabınıda yaptırsam üstünede kuran ı kerim yazdırsam.aynen herkezin evindeki kitap ın aynsından yapsam yani,fakat içindeki kelimelerin bazılarını değiştirdim ben. eee ne oldu ,değiştimi kuran evet değişti.ama hangisi değişti insanın elindeki değişti.kuranda değişmez koruyucusu benim demişse bile allah,bunda mana başka, kuranın özü allah katındaki kuran ı kerim değişmez demek olabilir,veya kainat alem kuran ın kendisi işte o değişmez demek olabilir.yani bu tür mana olabilir ancak.elmalı hamdi bunu yazmış,ahmet hoca şunu yazmış peygamberin kalbine,zihnine inenle aynımı acaba_? ya biz insanoğlunun büyük çoğunluğu çok dar kalıpların adamıyız buda hep bilincsizlikten,düşünmeden, mantık yürütmeden,davranmamızdan kaynaklanıyor .
  13. :P haksöz nerdesin be arkadaş .benim seninle kesinlikle konuşmam lazım.forum nerden bulucaz bu haksöz ü.bu adam gibisini birdaha bulamak zor.şu cevabın güzeliğine bakın allah aşkına.
  14. böyle zeki mantık yürüten birini daha görmedim,ve bukadar güzel net, anlaşılabilecek şekilde anlatabilen birin.,okudukça hayran oluyorum.hayrınlığım ateistliğine falan değil, böyle muhteşem mantık yürütmesine, zeka bu işte.muhteşem tek kelimeyle.
  15. haksöz ün haklı veya haksızlığı birtarafa,nekadar zeki ve bilgi deposu olduğu her yazısından anlaşılmakta.ben bunu siteye ilk üyeliğimde farketmiştim,zannedirim üye olmama sebeptir de.dini tarihi bilgisiyle anlatıyor,ayrıca daha önce okuduğum kadarıyla kuranı kerimi hatim etmiş,ve çocukluğunu imam hatipte yetişerek geçirmiş bu nedenlede kitap ın hem arapça hem türkçe bilgisinede tam hakim. keşke tanışmış bu konuları onunla tartışmış olsaydım.ateist olmama sebep olmazdı ,ama zeki brşekilde fikir yürütmesiyle kitap ta doğru ve yanlış olanları anlamama yardımcı olurdu.bana kalırsa çok değerli biri.inancının olup olmamaması hiç mesele değil bu anlamda.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.