Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR


netman

Önerilen İletiler

Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?

 

Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?

 

Kader ve Özgürlük

 

Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?

 

Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?

 

Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz. Durum bu olmasa ve Tanrı insanı gerçekten özgür kılabilecek (ve kılmış) olsa, yani insanın kararları konusunda Tanrı'nın hiçbir kontrolü olmasa, o zaman da bu durum Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlar. İnsanın özgürlüğü ve iradesi Tanrı'nın mutlak iradesiyle çelişir. İnsan gerçekten seçimlerinde özgürse ve Tanrı'nın bunda hiçbir rolü yoksa, fonksiyonu sadece bunları baştan bilmekten ibaretse, bu Tanrı'nın gücüne sınır koyar. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre, bizim seçimlerimiz de onun onayı ve bilgisi dahilindedir. Hatta çevremizdeki her şeyi o yarattığından, seçimlerimiz de dolaylı olarak onun sebep olduğu şeylerdir. Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar. Kendilerine sorun, alacağınız hiçbir cevap sizi tatmin etmeyecektir. İslam ve kader konusunda, sitemizde yer alan şu yazıyı da okuyabilirsiniz: İnsan İradesi

 

 

Seçme yeteneğimiz var, fakat bazı şeyleri seçmememiz isteniyorsa bu yeteneğin ne kadar anlamı var?

 

 

Tanrının gerçekten varolduğunu farz edelim. Benim niye ona tapınma zorunluluğum var? Eğer benim herhangi birine, bu biri benden çok daha güçlü bile olsa, tapınmayı reddetme yeteneğim varsa (eğer bunu seçebiliyorsam, böyle bir yeteneğim var demektir), o zaman bu yeteneği kullanmaktan dolayı neden ceza görmem gerekiyor? Eğer itaat istiyorsa, neden itaat etmeme yeteneğini de veriyor insana? Yok eğer başka türlüsünden zevk alamıyorsa, o zaman "Peki bu Tanrı sadist midir?" sorusu gündeme gelir.

 

 

Tanrı her şeyi biliyorsa (geçmiş, gelecek, vs), o zaman geçmiş de, gelecek de daha yaratılış anında belli demektir. Belli olan bir şeyi değiştirmek için, kitap, peygamber, vs göndermenin mantığı ne o zaman?

 

 

Jean Paul Sartre’a göre, Tanrı varsa bile ona savaş açıp yok etmeye çalışmalıyız, çünkü o bizim özgürlüğümüze engeldir. Tanrı varsa bile, eğer iddia edildiği gibi adilse, hür irade verdiği ve istediğini seçme yeteneğiyle donattığı kullarından, bu yeteneği kullanma hakkını esirgememelidir. O zaman kendisi iyi niyetli ve adil olmaz. Gaddar, despot ve adaletsiz olur.

 

 

Adalet

 

 

Farz edelim ki bilimkurgu filmlerindeki o akıllı robotları yapacak kadar gelişti teknolojimiz. Ve bu yaptığımız robotlar hem kendi varlıklarının bilincinde, hem de hür seçimlerini yapabilecek varlıklar. Bu durumda, biz onlardan, bize köle gibi itaat etmelerini bekleyebilir miyiz? Buna hakkımız var mıdır? Bunu yaparsak, bu durumun hür insanları köle edinmekten ne farkı vardır? Bu bizi, gaddar, acımasız, despot ve adaletsiz yapmaz mı?

 

 

Yapay zeka programları üzerine çalışan bir bilgisayar programcısını düşünün. Bir program hazırlıyor, test ediyor ve programın istediği kadar zeki davranmadığını görüyor. Bu durumda programcı kimi suçlamalıdır? Yazdığı programı mı, yoksa kendisini mi?

 

 

Kuran'da neden devamlı kölelerden bahsedilmektedir? (Kölelerinize iyi davranın,vs. benzeri telkinlere kuranda bolca rastlamak mümkündür). Yani kuran köleliği doğal karşılar, hatta tasvip eder görünümdedir. İnançlılar bu durumla nasıl yüzleşmektedir?

 

 

Kurana göre Tanrı bazılarının kalplerini mühürlemiş, onlardan imanı esirgemiştir. (Biz ateistler o kişilerdeniz belli ki). Peki bu durumda Tanrı bize haksızlık yapmış olmuyor mu? Bizim ne suçumuz vardır? Bu Tanrı'nın adil sıfatıyla çelişmiyor mu?

 

 

Peki ya ömrü boyunca islamla tanışmamış kişilerin ne sucu vardır? Afrika’nın ilkel bir kabilesinde doğmuş birinden Tanrı nasıl kendisine iman bekler?

 

 

Tanrı’nın bizi hem sevdiği söylenir, hem de hayatın bir imtihan olduğu ve eğer bu imtihandan kalırsak, bunun cezasının olduğu söylenir. Yani Tanrı bizi zorla böyle tuhaf bir imtihana sokmuştur. Ve hem hadislerde hem de kutsal kitaplarda cehennemde cennettekinden çok daha fazla insan olacağı söylenir. Bu insanın sevdiği birilerine yapacağı türden bir şey midir?

 

 

Tanrı'nın kadınlara ne garezi vardır? Neden gerekirse dövülebileceklerini söylemiştir (Nisa suresi, 34. Ayet)? Neden onlar "Aklen ve dinen eksik yaratıklardır" (Hadis, kaynak: Buhari). Neden şahitlikleri erkeğin yarısı değerindedir?

 

 

Bizim Müslüman ülkeler, Tanrı katındaki en son ve en hak dine sahipse, neden dünya üzerinde tüm Müslüman ülkeler sürünmektedir? Neden gavur Hristiyanlar ve Yahudiler dünyayı yönetmektedir?

 

 

Tanrı, eğer varsa, hem varlığının tüm kanıtlarını bizden gizleyip, hem de bizlerden kendisine inanmamızı beklerken ne yaptığını zannetmektedir? Kendisi saklambaç oynayan bir çocuk mudur?

 

 

Uzaylılar

 

 

Eğer evrende yaşayan bizden başka pek çok uygarlık varsa (ki modern bilime göre bu kuvvetle muhtemeldir), o zaman bu uygarlıkların bir kısmı bizden geriyse bile, bir kısmı da kesinlikle çok daha ileridir. Fakat kurana göre Tanrı insanı kainatta kendisinden sonra en değerli varlık tayin etmiştir. Meleklerin ve cinlerin bile üstüne koymuştur. Peki bizden kat kat zeki ve becerikli, uygarlıkta bizden trilyonlarca yıl ileri uzaylılar varken, Tanrı bu şerefi niye bize layık görmüştür?

 

 

Neden kutsal kitaplarda bu uygarlıklardan bize hiç bahsetmemiştir?

 

 

Tanrı Adem ve Havva'yı yaratıp cennetten kovmuşken, uzaylılar nasıl olup da cennetten kovulmuşlardır? (Eğer kovuldularsa). Ya hepsi yaratılıp yaratılıp cennetten kovulmuş olmalı, ya da sadece insan cennetten kovulmuş, diğerleri kendi gezegenlerinde yaratılmış olmalı. Eğer bu ikincisi doğruysa, o zaman yine insan bunların tümünden daha ayrıcalıklı oluyor demektir. (İnsanı önce cennette yarattığına göre).

 

 

Acaba Tanrı uzaylılara da peygamberler ve kitaplar göndermiş midir? Onları da mı cehenneme atacaktır? Bizlere huri kızları ve şaraptan nehirler vaat ederken, acaba uzaylılara ne vaat etmiştir?

 

 

Doğa ve Evrim

 

 

Tanrı her şeyi bir sebep için yarattıysa ve her canlının yeryüzünde bir fonksiyonu varsa, neden 60 milyon yıl önce tüm dinozorları ve o zaman yeryüzünde yaşayan canlıların %95’ini ortadan kaldırmıştır? Neden devamlı pek çok canlı türünün soyu tükenmektedir?

 

 

İnsan bugünkü şekliyle yaratıldıysa, bilim adamları kazı bölgelerinde neden iskelet yapısı günümüz insanına uymayan (daha bir maymuna benzeyen) fakat yanı başında taştan delici ve kesici aletler bulunan iskelet örnekleri bulmaktadır? (Bunların yüzlerce örneği var).

 

 

İnsanlar Ademle Havva'dan türediyse, ve evrim, dolayısıyla da bununla bağlantılı olarak "çevre koşullarına bağlı modifikasyon" diye bir şey yoksa, neden dünyanın dört bir yanındaki insanların vücut özellikleri, deri renkleri vs. farklıdır?

 

 

Canlı türleri yaşadıkları ortamlar içinde ve son halleriyle yaratıldılarsa, neden bilimde evrim denen bir prensibe inanılıyor ve neden bu teorinin yığınla kanıtı vardır? Neden bütün saygın bilim adamları bu teorinin doğruluğuna inanırlar? Ve neden televizyonda yayınlanan bütün doğa belgesellerinde evrim teorisine doğrudan veya dolaylı atıflar yapılmaktadır?

 

 

Ayrıca, Nuh Tufanı ve Yaratılışçılara Evrimle İlgili Sorular yazılarını okuyunuz.

 

 

Mantıksal sorunlar ve paradokslar

 

 

Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi?

 

 

Tanrı'nın ikinci bir Tanrı'yı yaratmaya gücü yeter mi?

 

 

Tanrı'nın birden fazla olmaya gücü yeter mi?

 

 

Tanrı'nın kaldıramayacağı bir taşı yaratmaya gücü yeter mi?

 

 

Tanrı'nın gücü yetmeyecek bir şeyi yaratmaya gücü yeter mi?

 

 

Tanrı her şeye kadir olmamaya da kadir midir?

 

 

Tanrı, herhangi bir sıfatına (Tanrı'nın 99 ismi olan esma-ül hüsna’da geçen tüm isimleri birer sıfatına karşılık olduğuna göre) aykırı şekilde davranabilir mi? Davranabilirse, ve davranırsa, o zaman bu sıfatı nasıl hak eder?

 

 

Tanrı mantık ilkelerinin üzerinde midir? Aynı anda hem doğru olan hem de yanlış olan bir şey yaratabilir mi örneğin? Ya da daire şeklinde bir kare?

 

 

Tanrı evreni yaratmadan önce neredeydi? Ne yapıyordu?

 

 

Tanrı geleceği hem bilir, hem de değiştirebilir mi? (Değiştirirse eski bilgisi yanlış olur).

 

 

Tanrı düşünebilir mi? (Düşünme geleceğe ve geçmişe dairdir. Tanrı geleceği ve geçmişi bildiği için düşünememelidir. Düşünmeye kalktığında kendini yalanlar. Bu yüzden Tanrı gelecek de kurgulayamaz. Kurgularsa geleceği bilmiyordur).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 298
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar. Kendilerine sorun, alacağınız hiçbir cevap sizi tatmin etmeyecektir. İslam ve kader konusunda, sitemizde yer alan şu yazıyı da okuyabilirsiniz: İnsan

 

Kardeş benim de Kader konusundaki bilgim sınırlı...Birşeyler söyleyip kafandaki sorunların en azından bir kısmını gideriyim diyecektim ama yukardaki alıntıyı yaptığım yere gelince lüzumu olmadığını gördüm. Sen bir çözüm derdinde değilsin. Diyeceklerini diyip gitmiş bir adama benziyorsun...Benim kuyudaki taşı çıkarmak gibi bir derdim yok ve görülen o ki senin de taşla işin yok...

 

Bu sebeple cevap beklemene ve aşağıda sorular uydurmana bir anlam veremedim...

 

Kendinize iyi bakın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli Bekir,

Yukarıda bulunan soruların hepsi alıntıdır.Elbetteki bunların içerisinde benim de sorguladığım ve yanıtını aradığım sorular vardır.Fakat bu benim ateist olduğum anlamına gelmez.Bu başlığı foruma katkı sağlamak amacıyla yazdığımı belirtmek isterim..

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz. Durum bu olmasa ve Tanrı insanı gerçekten özgür kılabilecek (ve kılmış) olsa, yani insanın kararları konusunda Tanrı'nın hiçbir kontrolü olmasa, o zaman da bu durum Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlar. İnsanın özgürlüğü ve iradesi Tanrı'nın mutlak iradesiyle çelişir. İnsan gerçekten seçimlerinde özgürse ve Tanrı'nın bunda hiçbir rolü yoksa, fonksiyonu sadece bunları baştan bilmekten ibaretse, bu Tanrı'nın gücüne sınır koyar. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre, bizim seçimlerimiz de onun onayı ve bilgisi dahilindedir. Hatta çevremizdeki her şeyi o yarattığından, seçimlerimiz de dolaylı olarak onun sebep olduğu şeylerdir. Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar.

 

İmtihanın gereği olarak önünde iyi ve kötü seçenekler olaması gerekir..

Sana cüz-i irade vitrine koy diye verilemedi..

Verilen bu cüz-i irade karşılığında önüne seçenekler sunulması neden bu kadar kafanı karıştırıyor..

 

Seçme yeteneğimiz var, fakat bazı şeyleri seçmememiz isteniyorsa bu yeteneğin ne kadar anlamı var?

 

Seçemediğin şeyleri yazarsan daha mantıklı bir açıklama yapabilirz..

 

Tanrının gerçekten varolduğunu farz edelim. Benim niye ona tapınma zorunluluğum var? Eğer benim herhangi birine, bu biri benden çok daha güçlü bile olsa, tapınmayı reddetme yeteneğim varsa (eğer bunu seçebiliyorsam, böyle bir yeteneğim var demektir), o zaman bu yeteneği kullanmaktan dolayı neden ceza görmem gerekiyor?

 

Öyle bir zorunluluğun yok..

İstersen kulluk etme ama sonucuna katlanmak şartıyla..

Yani kulluk yapmadığın için dünyada sana herhangi bir müdahale yok..

Cüz-i iradenle bu kararı seçtiğin için ceza yada ödül'e tabisin..

 

 

Tanrı'nın kadınlara ne garezi vardır? Neden gerekirse dövülebileceklerini söylemiştir

 

Gerekirse denişmiştir ve yaratılışını bozmadan hafif dövün denilmiştir..

Bazen hak etmiyor değiller..

Erkeklerde aynı..

Burada ne kadar entellektüel takınırsanız takının dayak vardır ve gerçektir.. sosyetesiden sanatcısına hatta bilim adamından devlet büyüklerine kadar dayak vardır görülmüştür görülmeyede devam edecektir.. Dayakta bir terbiye metodudur.. Ama tekdirden uyarıdan ikazdan iyilikten anlamayanlara.. Arsıza yolsuza hırsıza..:)

Mesela evimde bir hırsız yakalasam eşek sudan gelinceye kadar döverim afedersiniz..:)

Tabiki latifeyle karışık yazdım, döverken yaratılışını bozmamak kaydıyla herhangibir organına zarar vermemek şartıyla...!!

 

Bizim Müslüman ülkeler, Tanrı katındaki en son ve en hak dine sahipse, neden dünya üzerinde tüm Müslüman ülkeler sürünmektedir? Neden gavur Hristiyanlar ve Yahudiler dünyayı yönetmektedir?

 

Tersine islamdan uzak yaşadıkları için, islamın emrini yerine getirmedikleri için..

Bilinizki arasatta kalan adamdan yada toplumdan hayır gelemz..

Ya ateist olacaksın ya teis, ya müslüman ya hırısitiyan ikisinin ortası bir yaşantı seni batağa götürür..

Dinimiz ilmi, bilgiyi, okumayı emretmiştir..

Zamaında müslğmanlığı hakkıyla yaşayan ve islamın ilim emrini yerine getiren yüzlerce müslüman alim dünmyayaya damgasını vurmuş...

Astronomiden tıp' a kadar muhteşem eserlere imza atmışlardır..

Açıkça görüldüğü üzere, bu geri kalmışlığın tek sebebi islamdan uzak yaşamaktır..

 

Tanrı, eğer varsa, hem varlığının tüm kanıtlarını bizden gizleyip, hem de bizlerden kendisine inanmamızı beklerken ne yaptığını zannetmektedir? Kendisi saklambaç oynayan bir çocuk mudur

 

Yine imtihan meselesi..

Eğer kendini aşikar gösterseydi imtihana gerek kalamazdı..

Gerçi yarattıklarına bakarsanız onun aşikar olduğunu göreceksiniz..

Zaten bir çok ayetin sonunda akletmezmisiniz der..

Bir çok ayettede bunda akıl sahipleri için deliller vardır der..

 

Eğer evrende yaşayan bizden başka pek çok uygarlık varsa (ki modern bilime göre bu kuvvetle muhtemeldir), o zaman bu uygarlıkların bir kısmı bizden geriyse bile, bir kısmı da kesinlikle çok daha ileridir.

 

Modern bilmin böyle bir verisi yoktur..

Varsa ıspatla..

 

Tanrı her şeyi bir sebep için yarattıysa ve her canlının yeryüzünde bir fonksiyonu varsa, neden 60 milyon yıl önce tüm dinozorları ve o zaman yeryüzünde yaşayan canlıların %95’ini ortadan kaldırmıştır

 

Denge faktörlerini ortadan kaldıran yeni denge kurmayada kadirdir..

Denge devam ediyor..

Birgün aç kalırsan suzu kalırsan ve nefes alamazsan o zaman dinazorların ortadan kaldırılmasını eleştirirsin..

Sebebi oraya bağlayabilirsin..:)

Şuan için bu sz konusu değildir denge mükemmel bir şekilde devam etmektedir...

Tabi sera gazlarına dikkat etmen içinde seni beni sorumlu kılmıştır..

Yani dengenin bozulmasıda sana verilen hür iradenin sonucu mümkünüdür..

 

İnsan bugünkü şekliyle yaratıldıysa, bilim adamları kazı bölgelerinde neden iskelet yapısı günümüz insanına uymayan (daha bir maymuna benzeyen) fakat yanı başında taştan delici ve kesici aletler bulunan iskelet örnekleri bulmaktadır

 

Çoğu yalan uydurma bulgulardır..

Nitekim geçenlerde bu sahtekarlıklara benzer bir mesle medya gündemindeydi..

 

İnsanlar Ademle Havva'dan türediyse, ve evrim, dolayısıyla da bununla bağlantılı olarak "çevre koşullarına bağlı modifikasyon" diye bir şey yoksa, neden dünyanın dört bir yanındaki insanların vücut özellikleri, deri renkleri vs. farklıdır?

 

Bu evrim değildir..

Gen havuzundaki küçük değişmelerdir...

Varyasyonların evrimle alakası yoktur..

Değişik renkli insanlar yeni bir tür değildir..

 

Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi?

Tanrı'nın ikinci bir Tanrı'yı yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın birden fazla olmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın kaldıramayacağı bir taşı yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın gücü yetmeyecek bir şeyi yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı her şeye kadir olmamaya da kadir midir?

Parodokslar kelimeoyunuyla olmayan şeyleri yazmaktır..

Cevabı.. muhaldir yani olmaz..

Ve sonuç reddetmeye gider..

İnternette bir site olsun, bu siteye giren erkekler kilotlu çorap giyiyor olsun, site sahibi genç de kilotlu çorap giyemeyen erkeklerin kilotlu çoraplarını giydiriyor olsun.

1.site sahibi genç kendi kilotlu çorabını kendi giymektedir

2.site sahibi genç kilotlu çorap giymemektedir.

Birinci maddede site sahibi genç kilotlu çorabini kendisi giyenler grubuna giriyor, halbuki kilotlu çorabi kendisi giyemeyenlere giydiriyordu, kendisi kilotlu çorabini giyemiyor mu, bu bir çelişkidir. ikinci maddede ise kilotlu çorap giymeyen erkekler grubuna girmktedir, ama siteye de girmektedir. işte bu paradokstur. bundan kurtulmanin tek yolu o sitenin, site sahibi gencin ve kilotlu çorabin varligini inkar etmektir..:)) (Bu örnek alıntıdır...)

 

 

Arkadaşım bak ciddi ciddi yanıtladım okadar uğraştırdın okumazsan vobali boynuna..:))))

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli sedat...

Cevaplarınız umarım anlayabilene faydalı olur.Hitamlarınızı bana yöneltmezseniz sevinirim.Bu konu başlığı bu tür sorulara cevap bulmak için açılmıştır.Dolayısıyla varsa bir cevabınız genele hitap etmeniz benim hakkımda oluşabilecek asılsız düşüncelere meydan vermeyecektir.Benim bu konuyu açma sebebim; bu ve oluşabilecek bu tür sorulara yanıt bulunabilmesi için ortam hazırlamaktır.

İlginize teşekkürler..

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?

Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?

-------

 

 

Sevgili netman öncelikle Bu paylaşım düşüncenden dolayı seni tebrik ederim...

Bu yazılar size ait olmadığı için belirttiğiniz gibi size yönelik olmadan

Acizane bede bişeyler söyliyeceğim..

 

Not:Yazımda İnsanları genel fakir orta ve zengin halli olarak ele alıcaz kimse afrika falan demesin konu çok uzar cevaplara gelmek zor olur o konular bir çok kez ele aldık hem ayrıca ele alınması daha verimlidir...

 

Bunu yazan arkadaş veya arkadaşlar afedersin kendini uyanık sanıyor neden mi?

 

demişki

 

"Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz"

 

Aslında bi bakıma doğru ama tamamıyle değil yani çevresel faktörler kısmendir bunu genele yayarak özgür irade kavramını aklıyca tamamen ortadan kaldıracak

ve müslümanlar veya herneyse cevap vermekte zorlanacak...

 

Şimdi dünya Özenle hazırlanmış bir imtihan mekanıdır..

Açıkki islamda genle olarak İmtihan kavramı var...

Her ne kadarda bunu sakınca sı olsada dünyada yaşamımıza bir çevirelim...

 

Bir imtihan salonu düşünelim İnsanların asıl yaratılış imtihanlarına göre düşünürsek burdaki çevresel faktörler ne olabilir diye düşünmeye başlıyalım...

 

Öncelikle sanırım sorular diyeceğiz...

Bu sorular zaten belli ve oda da sınav odasında soruları görebileceğin kadar ışık var(çevresel faktör)

bir öğrenci ışık az yanıyo dese ve her ne kadarda doğru söylesede dikkate değer değildir

çünkü onun görebileceği kadar ışık bulunmaktadır...

Müdür beyin parası mı yok tam ışık için derse...

Elbette vardır (birde özel resmi olmayan düşünürsek)

ancak kendi mülkünden istediği giib tasarruf eder öyle cömertki sağladığı ışığıyla soruları okumada bir sorunyaşamıyorsun der...

 

Yada oturduğu sıra yada sıra değil yerde bir karton üzerinde oturuyor belkide ayakta duruyor ancak bu sınava teşkil etmez

 

hele birde zor şartlarda girilen sınavlara +not varsa...

 

kastımı sanırım anlıyorsunu...

kimse aynı şartlarda imtiha olmuyor kimisi fakirlik kiisi zenginlik vs..

şimdi bu uygunmu yada haşa uygun değilmi diye bi düşünelim..

Her ne kadarda bazı ateist arkadaşlarımız iki debir neden zor şartlar nedne zulüm edeiyor diye saçmalasada (bütün ateistler demedim hak etmeyen kardeşlerimiz üstüne alınmasın)

arada bir durup düşünseler gerçeği görürler..

Acizane belirtmeye çalışalım

yine bir imtihan misaliyle....

 

Öss sınavını düşünelim gerçi önemini az kaybetti ama...

öss sınavında denseki

ayakta sınava gir ancak sen ve bu şartlardakiler ..

+ 20 netle sınava başlıyacak bu nekadar önemli öyle değilmi

ahirete göre düşünürsek

sana ebedi saadet için çok değerli bir çek uzatılmış..

eğer sen neden oturamıyorum diyip durursan cezaya çarptırılırsın

ve hem o 20 neti almassın hemde sınavından olursun....

malesef ateist kardeşlerimizde her şeye neden böyle nedne şöyle deyip sırrı göremiyor veye ögrmek istemiyorlar halbuki büyük bir hikmet vardır...

Onlar kendilerine sunulana hayır deyip hem saadetei tepmiş hemde çevreye verdiği zarardan cezayı hak etmiş oluyor....

 

 

İstediğiniz çevresel faktörü alabiliriz bunların her biri bize hem ebedi saadete hemde Gerçek amaç olan olmsı gereken Cemalullah ve Allah rızasına götüren çok değerli vasıtalardır yeterki tılsım açın ve faydalanın

 

Bir de şöyle düşünelim sınav yarış vs. olupta belirli etkiler içermeyen varmı..

Örneği koşu atletizminde sana oturarak başla diolarsa öyle başlıyacaksın

Sna penaltı işaretinden topa vur denilirse öyle yapacaksın

kalkıpta ben istediğim yerden vuramıyorum demen akıl karımıdır...

Hatta herkes sana güler..

ama biz üzülüyoruz...

 

Sonrasın da çok özür dilicem resmen adam veya adamlar kara kara düşünmüş

nasıl kıvıracam derdine düşmüş...yahu hiç bir insna bu kadar anlamsız konuşmazkii

Bilimselci ve Gece Kuşu da görüşlerini belirtiyordu ama bir mantık oluyodu en azından bu nedir ya..

tek amaç hem böyle hem böyle arada kaldık öyle desende Allah yok Böyle desende Allah yok cümleleri ama içeriğe bakıyorum Mantığın M si yok

tamam bende pek zeki değilimdir ama bu kadarda olmazki

bari bilimselciden falan ders alsalar en azından o bilimsel olmayan şeyler olduğu için inkar ediyo ve mantıklı konuşuyo...

 

Neyse Devam Edelim İnşallah...

Seçme yeteneği :D ii

uyan insan oğlu yok öle bişey

yanlış öğrenmişiniz irade dedik...

seçme hakkı değil

eğer öyle olsaydı çekilin önümden ben cennete derdin...

tamam bazen alfın gelişi seçme diyoruz ama tam olarak bu değildir..

Arkadaşlarda akıllarınca bundan faydalancak...

Seçme daha çok üstün olamyan şeyler ve zevklere yönelik kullanırız..

misal

Vitrinde ki iki elbisede güzeldi ama ayşe yeşili almış bende pembeyi aldım.. :D

bu seçmedir..

bizim bahsettiğimiz ise

biri YANLIŞ yol biri doğru yoldur...

yani sonuç itibariyle sana seç bişi olamz değil seçersem şarampöle yuvarlanırsın deniliyor..

buna rağmende seçersen artık kendin ettin kendin bulacan...

şimdi yine imtiah ile bu gülünç daha doğrusu ağlanacak hali gözler önüne serelim..

bir öğrenci test sınavına girmiş

her soruda 4 şık bir doğru cevap var..

şimdi bu öğrenci madem biri doğru neden seçme hakkım var ... derse ne olur...

otur yerine serseri der hocası dimi...

Sınavdasın ahali kendini ne sandın...

 

 

Al işte bi tane daha nede miş

"Tanrı her şeyi biliyorsa (geçmiş, gelecek, vs), o zaman geçmiş de, gelecek de daha yaratılış anında belli demektir. Belli olan bir şeyi değiştirmek için, kitap, peygamber, vs göndermenin mantığı ne o zaman? "

 

Yahu Rabbim Elçi gönderince inanma imkanı olucağını da biliyo

göndermeyince olmayacağınıda

göndermesinde biz nerden bilecektik de dimi

hadi ordan her şey ortada Vakit dar İman saadeti seni bekler...

 

 

Nihayet doğru düzgün bişi çıktı..

"Farz edelim ki bilimkurgu filmlerindeki o akıllı robotları yapacak kadar gelişti teknolojimiz. Ve bu yaptığımız robotlar hem kendi varlıklarının bilincinde, hem de hür seçimlerini yapabilecek varlıklar. Bu durumda, biz onlardan, bize köle gibi itaat etmelerini bekleyebilir miyiz? Buna hakkımız var mıdır? Bunu yaparsak, bu durumun hür insanları köle edinmekten ne farkı vardır? Bu bizi, gaddar, acımasız, despot ve adaletsiz yapmaz mı?"

 

Burda bir haddini bilmezlik var aslında..Mevlam kendisi bulma duygusu ve Mevlaya götüren delilleri koymuş ittat etmemizi için için...

Acaba biz bunu yapabilirmiyiz sanmıyorum aslında pek de buna cevap veremem robotu pek anlamadım çünkü....

 

yapay zeka konusunda bir alaka kuramadım ama suç elbette kendisinindir..

 

Gellim köle mevzusuna Bakınız Allahın kelamı nereye İNdi...Arabistane indiği dönemde köle durumuna bakarsak çok yaygın olduğu anlarız belki diğer bölgelerde de böyleydi ama bilmediğim için yalan söylemenin bir anlamı yok...

Sonuçta kölelere zulüm yapılıyorsa elbette bu düzeltilecektir..

Örneği Allah resulü kölenizi bir sorduğunda KÖLEM yerine kardeşimdir evladımdır dememizi istemiştir ve buda rahmettir...Ve islamda ki köle kavramı ise bu günki hizmet çi kavramıdır..

YAni bizde o güzellikleri böylece haaytımıza alabiliriz..

 

Gelelim sonrasına ne denmiş

"Kurana göre Tanrı bazılarının kalplerini mühürlemiş, onlardan imanı esirgemiştir. (Biz ateistler o kişilerdeniz belli ki). Peki bu durumda Tanrı bize haksızlık yapmış olmuyor mu? Bizim ne suçumuz vardır? Bu Tanrı'nın adil sıfatıyla çelişmiyor mu? "

 

Pek zeki ataist az önce demiyormuydun Allah geleceğide biliyor diye...

Zaten iman etmiyeceksin veya edeceksin mevlam biliyor etmieynler mühürlüdür nedne zoruna gidiyor ki...

Ama burda ayrı bir mevzu var onu belirteyim...

Hidayet meselesi ki mühürlenme bu anlamda...

İnsanlar hal dili ile hidayete koşar veya tam tersi koşana da KESİNLİKLE hidayet kapıları açılacaktı...

gayrısına ise elbette kapıla kapalıdır... BU gayet normal anaormal bir durum yok..

 

Sonra denmişki

"Peki ya ömrü boyunca islamla tanışmamış kişilerin ne sucu vardır? Afrika’nın ilkel bir kabilesinde doğmuş birinden Tanrı nasıl kendisine iman bekler?"

 

Her zaman diyoruz yine diyelim Mevlam Bizi bizden daha iyi bilir hangi durumlarda olduğumuzu ÇEVRESEL FAKTÖRLERİ vs. Mevlam da BUrda adalet sıfatı ile hükmeder en doğrusu allah bilir..

Belkide kimi imsanlardan sadee Allah var... demesini istiyor..

Yada sebep saçmalığında olmamasını...

Yani herkezin imtihanı aynı değildir

belki de kimsinden sadece sabır ister dediğim gibi....

 

Denmişki

"Tanrı’nın bizi hem sevdiği söylenir, hem de hayatın bir imtihan olduğu ve eğer bu imtihandan kalırsak, bunun cezasının olduğu söylenir. Yani Tanrı bizi zorla böyle tuhaf bir imtihana sokmuştur. Ve hem hadislerde hem de kutsal kitaplarda cehennemde cennettekinden çok daha fazla insan olacağı söylenir. Bu insanın sevdiği birilerine yapacağı türden bir şey midir? "

 

Şimdi düşünelim hayattaa bizi en çok kim sever annemiz babamız vs. her neyse peke ya onlar dahi an oluyor sizi reddetmiyorlarmı...

örneğin bi deneyim sen babam deilsin deyin vs. elbet bir sınırınız olacaktır öyle ki bir daha sizi affet miyecektir..

Rabbimize gelelim

dünyada ki gördüğünüz bütün sevgi hayvan insan anne baba vs. ve bütün merhamet...

Mevlamın rahmet derasından bir damladır....

bu kadar rahmete rağmen cehennemi girmeye BAŞARANLAR hala ne kounşurlar ki...

Bakınız her ne yapmış olursan ol

1000000000000000000000000000000 kez tövbneni boz muş ol yürek hakkın huzuruna samimi haykırışlarını ulaştırdımı affolunur Rabbim affeder..

İstersen yeni Meyhaneden çıkmış ol....

eğer...

 

Gel Mescide Meyhaneden

Hayır Gelmez Mestaneden

Tehir etmek (Ertelemek) Acep Neden

Gel tevbeye gel tevbeye

 

ezgisi manasıyla ruhuna değimişe pişmansa rabbim affeder

varmı dünyada başka böyle bir sevgi Rahmet kapısı dönene kapalı değildir...

Mühürlü değildir...

 

Kadınlar Mevzusu

 

Allahın Kelamın Hz.Eyyübe hanımını at la döv diye tavsiye edilir bakın sopavs. değil otla..

bu bile yeterlidir.

Şimdi Mevlamın her derde deva olması gerekmezmi elbette o zaman nedne itatsizlik hakında emir buyur masın biliyoruz ki hanımların itaati çok önemlidir bizler için...

Sonra hanımlara çok fazla şey olduğunu söylerler giyin vs..

Yahu siz evde neyinizisaklarsınız servetinizi öyle değilmi ayrı kılarsınız...

Mevlamda Bayanlara o kadar değer veriyorki onları saklıyor kendinizi muhafaza edin diyor...

 

Bakın Hz..Ömer Ne buyuruyor "Cahiliye döneminde kadınları, hiç bir şey saymazdık. Taki İslam geldi, Allah'u Teala onlardan bahsedince, o zaman kadınların üzerimizde bir takım hakları olduğunu gördük" derken, iyi amel işleyen kadın veya erkeğin cennete gideceğini bildiren (Nisa Suresi:124) dinimizin ve onun yüce ilahının kulları arasında ayırım yapacağını kabul etmek imkansızdır. O, rahman ve rahimdir.

 

Hadis konusuna gelince malesef bir çok sahte hadis vardır ve bunlar menfati olan insanlar tarafından ortaya tılıyor....

 

Ayrıca dinimizde Açıktırki Üstünlük Takva iledir...

 

Sonra dünyada İSlaam göre hükmeden bir ülke yok...

Ayrıca İslama göre İlim ve fen unutlumamalı malesef bu ayrıntı unutuluyor..

Sen yatarsan....

Ayrıca Allah rahman ve rahimdir yani nimetini Dünyada Müslüman olmayanada verir..

Ancak ahirete bu söz konusu değildir...

 

Sonra şu terbiyesiz cümleye gelelim...

"Tanrı, eğer varsa, hem varlığının tüm kanıtlarını bizden gizleyip, hem de bizlerden kendisine inanmamızı beklerken ne yaptığını zannetmektedir? Kendisi saklambaç oynayan bir çocuk mudur? "

 

Tam tersine her zerrede Mührü vardır Bakan görür körene meselesi Ben göremeyene şaşarım...

Elbette görmek isteyen görecektir...

Yoksa hak eden ve etmeyen nasıl ayırt edilecek...

 

Uzaylılar

 

 

Eğer evrende yaşayan bizden başka pek çok uygarlık varsa (ki modern bilime göre bu kuvvetle muhtemeldir), o zaman bu uygarlıkların bir kısmı bizden geriyse bile, bir kısmı da kesinlikle çok daha ileridir. Fakat kurana göre Tanrı insanı kainatta kendisinden sonra en değerli varlık tayin etmiştir. Meleklerin ve cinlerin bile üstüne koymuştur. Peki bizden kat kat zeki ve becerikli, uygarlıkta bizden trilyonlarca yıl ileri uzaylılar varken, Tanrı bu şerefi niye bize layık görmüştür?

Gerçi pek bilgim yok ama bi saçmalığa değineceğim inşallah...

Bizden sütün yaratıklarmış... Denilen anlama bakarsak biz melekler de aşağı varlıklarız..

Tamamiyle bilgisizlikle kurulmuş cümleler...

Yani eğer öyle bir şey söz konusu olsaydı Gaybdan kısmen Biiznillah Haberdar olan Melekler Üstün olurlardı...

Burdaki üstünlük takva ihlas sonucu olur gayrısı ise öyle değildir...

 

"Tanrı her şeyi bir sebep için yarattıysa ve her canlının yeryüzünde bir fonksiyonu varsa, neden 60 milyon yıl önce tüm dinozorları ve o zaman yeryüzünde yaşayan canlıların %95’ini ortadan kaldırmıştır? Neden devamlı pek çok canlı türünün soyu tükenmektedir? "

 

Bilim zamanı gelince herşeyi ortaya çıkaracaktı elbette unutmayalım ki Bir neslin yok edilmesi yeni bir neslin oluşumuna sebepleri oluştura bilir bu dünyada her şey bilime dayandırlımıştı bizim için ve bundana bilimsel bir hikmet olabilir örneğin onlardan gelen kalıntılar yaşama ortamına katkı sağlıyor olabilir

birde sanırım dinazorlarla ayşamak o kadarda güzel olmazdı :sweatingbullets:

 

"İnsan bugünkü şekliyle yaratıldıysa, bilim adamları kazı bölgelerinde neden iskelet yapısı günümüz insanına uymayan (daha bir maymuna benzeyen) fakat yanı başında taştan delici ve kesici aletler bulunan iskelet örnekleri bulmaktadır? (Bunların yüzlerce örneği var). "

 

Biliyoruzki Adem(a.s) cenette idi ilk olarak Ve hadislerden biliyoruz ki cenette insanlar çok daha büyük ve kuvettli olacaktır...(çok zun boylu vs.) Yani adem (a.s.) öyle yaratılmış olabilir ki insanların uzun yaşaması da buna delil oalbilir ancak insanlar bu özelliğini koruyamamış ve sürekli her nesilde bir şeyler kaybetmiştir..

kendisi bozmuştur bazı dengeleri ve halada bozmaktayız açıkça görülüyor...

Ama tabi ilk olarak maymun olmadığımız kesin :D

 

 

Geriye kalanlara da ben yeterince güldüm(ağladım zaten)

o saçmalıklarada gerek yok heradle..

illede isteyen olursa ayrı tabi

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kadınların erkekleri etkileme oranıyla

 

Erkeklerin kadınları etkileme oranları arasında çok ciddi fark vardır.

 

Kadınların hatları, vücudları, bakışları hatta kimi zaman sesleri dahi etkileyebilir bir erkeği...

bu yaratılış kanunudur unutmayınız...

 

 

Bu nedenle kadınların hareketlerine, tavırlarına dikkat etmeleri;

aynı şekilde erkeklerin de eşlerininin hareketlerine dikkat etmeleri gerekmektedir.

 

yani kadınların biraz daha sıkı tutulması gereklidir.

 

işte tam burda görünen şeyi insanlar "kadınların geri planda olması" olarak algılamaktadırlar ve büyük bir yanlışa sürüklenmektedirler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

selam,

Ahirzaman'' ve diğer arkadaşlara açıklamalarından dolayı teşekkürler,

Allah razı olsun hepinizden,

 

daha da bişey yazmaya gerek olduğunu düşünmüyorum,

ama bir söz ekleyeyim;

 

İnsan gerçeklere inanmayı istemezse,inandıklarını gerçek sayar,,

 

o iddiaları,soruları soran kişilerin bunu gerçekten bir cevap almak için sorduklarını zannetmiyorum,maksatları inananlarıda kendi saflarına çekmek gibi geliyor bana.

 

selamlar saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili netman öncelikle Bu paylaşım düşüncenden dolayı seni tebrik ederim...

Bu yazılar size ait olmadığı için belirttiğiniz gibi size yönelik olmadan

Acizane bede bişeyler söyliyeceğim..

.

.

.

Biliyoruzki Adem(a.s) cenette idi ilk olarak Ve hadislerden biliyoruz ki cenette insanlar çok daha büyük ve kuvettli olacaktır...(çok zun boylu vs.) Yani adem (a.s.) öyle yaratılmış olabilir ki insanların uzun yaşaması da buna delil oalbilir ancak insanlar bu özelliğini koruyamamış ve sürekli her nesilde bir şeyler kaybetmiştir..

kendisi bozmuştur bazı dengeleri ve halada bozmaktayız açıkça görülüyor...

Ama tabi ilk olarak maymun olmadığımız kesin :D

Geriye kalanlara da ben yeterince güldüm(ağladım zaten)

o saçmalıklarada gerek yok heradle..

illede isteyen olursa ayrı tabi

 

Kadinlar hakkinda ileri sürdügünüz hurafeler bir yana birde Kurani kaynak vererek Yüce Allahi neredeyse kadin düsmani yaptiniz.

Kuranin ruhuna uymayan hicbir söz Hz.Muhammed'in sözü olamaz.Kuranda insanlarin cennette uzun boylu kuvvetli olacagina dair tek bir ayet yoktur.bunlar uydurma hadislerdir.Mevlam kadina saklan demiste Erkege rahatmi ol demis.nedir bu kadinlarla ilgili hep baskiya yönelik safsatalar.Mevlam öyle demis,kadinlar köse bucak saklansin gözleri dahi görünmesin ama erkekler gözleri fildir fildir etrafi kollasin,birkac kadinla evlensin,dini nikah yeterlidir,cünkü resmi nikah 3-5 nikaha izin vermiyor.kadin 3-5 erkekle dini nikah yapsa acaba nasil olurdu,

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

_______________________________________________________________________________________

Kader ve Özgürlük

 

 

 

Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?

 

Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?

 

Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz. Durum bu olmasa ve Tanrı insanı gerçekten özgür kılabilecek (ve kılmış) olsa, yani insanın kararları konusunda Tanrı'nın hiçbir kontrolü olmasa, o zaman da bu durum Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlar. İnsanın özgürlüğü ve iradesi Tanrı'nın mutlak iradesiyle çelişir. İnsan gerçekten seçimlerinde özgürse ve Tanrı'nın bunda hiçbir rolü yoksa, fonksiyonu sadece bunları baştan bilmekten ibaretse, bu Tanrı'nın gücüne sınır koyar. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre, bizim seçimlerimiz de onun onayı ve bilgisi dahilindedir. Hatta çevremizdeki her şeyi o yarattığından, seçimlerimiz de dolaylı olarak onun sebep olduğu şeylerdir. Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar. Kendilerine sorun, alacağınız hiçbir cevap sizi tatmin etmeyecektir. İslam ve kader konusunda, sitemizde yer alan şu yazıyı da okuyabilirsiniz: İnsan İradesi

________________________________________________________________________________________

 

 

 

 

 

___ netmancım bak bu soruların hepsini birden yazmasaydında bölüm bölüm olsaydı daha net cevaplar alabilirdin .ve fakat ben bunlara bir defada cevap veremem zamanım kifayet etmez.ancak konuya bir yerlerden başlamak adına sana bazı cevaplar yazmaya çalışacağım :

kader konusu çok büyük ve derin bir konudur peygamberimiz aleyhisselam bu konuda susmayı konuşmaktan daha faydalı görmüştür...ve bir çok islam alimiki mesela benim favori isimlerimden bediüzzeman bu konuyu güzel açıklamıştır.kardeşim peygamberimiz cevabı olmayan bir meseleyi neden insanlara tebliğ etsin kafa karıştırıp insanları dinden soğutmak için mi , elbetteki hayır ! o ; bakın tamam sizler kulsunuz burada imtihan ediliyorsunuz evet rabbimiz size bir irade verdi fakat tamamende serbest bırakılmadınız bak burayı anlamaya çalış Allah derki;büyüklük benim ridam azamet izarımdır benimle bu konularda boy ölçüşmeye kalkana azab ederim yakarım . hadis meali....şimdi eğer insan tüm davranışlarında özgürüm benim kontrol edenim yok derse burda rabbe sığınma ve ibadetin özü olan duaya sarılma gerçekleşebilirmiydi. veya tam tersini düşünelim ; ben özgür değilim karar hakkımda yok o halde başıboşum dese nasılsa ne olacaksa o olacaktır diye bir sonuç çıkıyorki bunu zaten hiç kimse idda edemez herkes kendisinden bilirki kararlarında özgürdür.hatta cabriyecilere yani kaderimizde olanı yaşarız diyenlere gidip bir zarar versen mesela mallarını gasp etsen ve desen ki ben yapmadım Allah yazmış ne yapayım o cebriyeci orda bu bahaneni kabul edermi elbette etmez zira oda biliyorki bu işi sen isteğinle yapmışsındır.dolayısıyla Allah bize ; bakın gururlanmayın ben irade ediyorum der ki insan elde ettikleriyle yoldan çıkmasın nefsini putlaştırmasın Allahın bir nimeti olarak bilsin tüm kazanımlarını ve insana irade verildiki sonra yaptıklarını Allahın üstüne atıp kaderi mesul tutmasın . hem başına bir dert geldiği zaman ben imtihan ediliyorum deyip rabbine sığınsın ve rahat atlatsın sıkıntısını hem bir nimete erdiği zaman bana rabbimin lutfudur deyip azmasın...bunlar kader inancının getirileridir.

 

kardeşim cüzi irade deriz ... bak bunu yanlış yorumlamamak gerekir, zira insanın herşeyi cüzidir yani sınırlıdır eksiktir. mesela gözümüz herşeyi görmez bugün bilimin yeni tespit ettiği nice ışınlar var bunlar yanımızdan geçtiği halde göremiyoruz ve yine nice sesler var ki duyma sınırlarımızın dışında olduğundan duyamıyoruz bunalrı ancak bazı aletlerle tesbit edebilmişiz ...irademizde ALLLAHIN iradesinin yanında cüzidir sınırlıdır , mutlak manada değildir yani.

 

ayrıca hür irademiz varsa neden seçimlerimizden sorumlu tutuluyoruz demişsin ; sana verilen irade git herşeyi yap anlamına gelmiyorkı sadece doğru bu yanlış bu git ve tercihini yap seni bu konuda serbst bırakıyorum demek anlamındadır...tabiki oda bizim şimdilik akıl erdirebildiğimiz kadarıyla böyle ...dolayısıyla sen seçimini yaparsın , ve bu seçimindede serbestsin , ancak yaptığın seçimler Allahın yasaklarını çiğneme noktasındaysa azaba , yok eğer Allahın işlemeni tavsiye ettiği veya emr ettiği noktadaysa seçimini böyle yapmışsan rahmete kavuşacaksındır.

 

bir misal vermek gerekirse ; kendimizi biri adamın sırtında düşünelim,ona ne dersek onu yapacak ve yanlış yaptığımızda da bize hatırlatma yapıp bu yanlıştır diyecek ama sonuçta kararımız neyse onu yapacak diyelim... bu adama desekkı şu yola gir , adam bize bak bu yol iyi değil hatta uçurumları var düşersiniz dese bizde olsun devam et yürü desek ve adamda devam edip gitse, taki bizde uçurumdan düşsek ...şimdi burda kim sorumlu olur biz mi adam mı.? yani teşbihte hata olmasın Allah bize akıl ve cüzi (herşeyimiz gibi ) irade verdi ve bize doğru yoluda gösterdi bizi uyardı yalnış yola gitmeyin diyede ihtar etti ama aynı bu misaldeki gibi sonuçta kararımız noktasında serbest bıraktı ki , taki yaptığımızdan sorumlu olalım diye.yani Allah hayrıda şerride yaratandır bazılarının dedği gibi Allah şerri pis işleri yaratmaz değil !!! çünkü Allahın dilemesi olmasa hiç bir şey vucuda gelmez ve lakın sebebleri perde etmiştir ondan bazıları sebeblere takılıp onu göremiyor.biz dileriz ; şer veya hayır , sonuç herneyse Allah o dilediğimizi yaratır, çünkü yaratan o dur.bizde dilediklerimizde serbestiz dileriz o yaratır ama seçimlerimiz yanlış veya doğru olabilir .böylece yapyıklarımızdan mesul olmuş oluruz hesaba çekiliriz...

 

bu yazdıklarım kımı ne kadar tatmın etti veya edecek bilemem.inşaALLAH faydası olmuştur ayrıca diğer sorularında cevabını fırsat buldukça yazmaya çalışırım.kafanızı fazla meşgul edip yormayın...gerek yok :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuyu açan yazıyı okudum da, onca yazı boşuna yazılmış... zerre kadar değeri yok... çünkü "Kader" "İrade" ve "Yaratılış" kavramlarının ne olduğunu tam olarak ve kesinlike bilmeyen birisi tarafından yazılmış...

öncelike "Kader Yazılmışsa, Niçin Yaptıklarımızdan Sorumlu Tutuluyoruz" sorusunu soran bir insan "Kader" tanımlamasının sınırlarını ve ne olduğunu kesinlikle bilmiyore demektir. çünkü "Kader" ile "Sorumluluk" arasında herhangi bir bağ bulunmamaktadır ve bunu algılayamayanların temel çelişkisi de iki kavramı ilişkilendirmektir. tabi bu da, bu iki kavramı ve "İrade" kavramını bilmeyen müslümanlarıda bazı şeyleri "Yanlış Olarak" sorgulamaya itmektedir. tabii ki insan neye inandığını bilmeli, sorgulamalı ancak, tam ve manalı olarak yapmalı bunu. çünkü "Kader" ile "İrade" arasında ve "Sorumluluk" arasında bir bağ yoktur.

Kader: özetle, bizim yaşayacaklarımızdır.

Kaza: yaşayacak olduklarımızı yaşamamızdır.

şimdi burada Kader'in yaşayacak olduklarımız manasına gelmesi, yaşayacak olduğumuz şeylerin Allah tarafından yazılmış olduğu manasına gelmez. Yani "İnsanı Özgür İrade İle Yaratmış" olan Allah'ın, insanın yapacaklarını yazmaya ihtiyacı yoktur. O sadece, insanın yapacaklarını GÖRÜR ve BİLİR. ancak yazmaz. çünkü eğer yazıyor olsa idi dırakın sorumlu olduğumuz günah ve sevaplarımız açısından olacak olan çelişkiyi, daha bir çok çelişki ortaya çıkacaktır. eğer Allah kaderi, satır satır yazmış olsa idi, öncelikle insanları yaptıklarından sorumlu tutmaması gerekirdi. ve öyle olsa idi, tutması "Tutarlı" olduğu bilinen Tanrı'nın en büyük çelişkisi olurdu. öyleyse Tanrı "Kader"i yazmaz... "Kader"i yaratmıştır ve "Kader"i görür... "Kader"i yaratmak, yazmak değildir. mesela "Kader"i bir defter gibi düşünün. üretici firma defteri üretmiştir... ancak içini dolduran bizlerizdir. Allah, sadece neler yazıcaamızı görür ve bilir... Defteri (Kader'i) yaratmıştır o kadar. eğer o defter'i yazılı olarak yaratsa idi, "Sorumluluk" ve "irade"den daha karmaşık bir çelişki daha meydan çıkardı, o da "DUA". her müslüman bilir ki, Tanrı ile Kul arasındaki en önemli bağ "Dua" yani "Niyaz"dır. Allah, Kul'un Dua etmesi durumunda kabul olacağını bildirmiştir mesela, bunu herpimiz biliyoruz. öyle ise, diyelim ki, birimiz, yoldan geçen bir kızla evlenmek için dua'da bulunduk ve Allah bunu kabul etti. bu demektir ki, Allah, yazılı olduğu düşünülen kader de bir değişiklik yaptı. şimdi o ufak değişiklik zinicirleme bir etkileşim sonucu tüm kainatı etkiler. buna "Kelebek Etkisi" denir bilimde. yani o kız, başka biriyle evlenecekken, sizinle evlendi. ve onunla evlenecek olanda başkasıyla. tabi ki bunun etki edeceği yan olaylarda var ki bu tüm evreni kapsar. kısacası, Tanrı her kabul ettiği dua ile, her an kaderi yeniden yazıp yazıp silmektedir. Ancak bu dinin mantığına aykırıdır. çünkü, ilk olarak, Allah hiç bir şeyi gereksiz yaratmaz, ki buna eğer kader kast edilen manada yazılsa idi, yazdıklarını da silmezdi, çünkü silmesi demek o yazılanın gereksiz olduğu manasına gelirdi. o yüzden Tanrı her an değişen, yazılı olduğu kastedilen bir kader yaratmamıştır. ikinci olarak ise eğer insanları öyle yazılı bir kadere tabi tutsa idi, O'nun adalet anlayışı bakımından insanları yaptıklarından sorumlu tutmaması gerekli idi. ancak madem ki insanlar yaptıklarından sorumludur, demek ki Allah'ın kastedilen manada bir Kader anlayışı yoktur. üçünü olaraksa, eğer "Kader" dediğimiz gibi yazılan biğr kader anlayışı demek, aynı zamanda "Dua"nın kabul edilmesi ile "Bozulabilen" bir kader anlayışı da demektir. ancak hepimiz biliyoruz ki "Kader" değişmezdir. işte bu yüzden de, herkesin yapacaklarının tayin edildiği, yazılmış bir Kader anlayışı yoktur. bu "Kader"in değişmezliğine terstir. Yazılmış Kader'in varlığının reddi, karşımıza "Yapacaklarımızın Kader Olduğu" anlayışını ortaya çıkarır ki, biz her an gelceğe yol alırken ve her an yaşayacaklarımızı yaşarken, bu anlamda bir kader elbetteki değişmezdir ve her zaman var olacaktır. çünkü biz her an bişeyler yaşamaktayız. yani, yazının başında söylediğimiz o defter her zaman vardır ve biz o defterde her zaman rol alacağız. işte bu anlamda "Değişmez Bir Kader" vardır. "Kaderin Değişmezliği" sırf bu manada değildir ancak. Kader aynı zamanda, insanın değiştiremeyeceği şeyleri de kapsar, ki bu doğa yasalarıdır. yani "Kader" sadece "yaşayacaklarımız" değildir. "Kader" aynı zamanda "ölçü"dür. "Doğa'nın Dengesidir". "Doğa Kanunlarıdır". bilindiği gibi yeryüzünde bir "Yerçekimi Kanunu" vardır, işte bu kaderdir ve insan bunu değiştiremez. işte bu da kaderdir. İnsanlar Kanatlanıp uçamazlar ve bu insanların kaderidir. solucanlar ayaklanıp yürüyemezler ve bu onların kaderidir. mesela tırtıllar kozadan kelebek olabilirler, bu da onların kaderidir. yani bu onların var oluşlarının ve varlıklarının yasasıdır ve kimse bunu değiştiremez. bi örnek olarak ta insanlar konuşma yeteneğine sahiptirler ve buda onların kaderidir. tabi Allah dilediğinden bu yetiyi alır, dilediğine de verir... o da onların kaderidir. yani her şey, yaratılan her şey, doğa bir ölçüye tabidir. belli başlı denge yasalarına tabidir. işte be da Kaderdir... yani, kader ile sorumluluk arasında, bu anlamda bir bağ yoktur... umarım yardımcı olabilmişimdir. sadece "kader" konusu bile bu kadar yazı ile anca açıklanabilşyo ki bu bence çok kabataslak bir yazı oldu hatta, o yüzden diğer maddeleri şimdi cevaplıyamıyorum. ancak umarım size, diğer maddelerede nasıl bakmanız konusunda bir fikir sağlayabilmişimdir. saygılarımla...

 

_______________________________________________________________________________________

Kader ve Özgürlük

Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?

 

Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?

 

Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz. Durum bu olmasa ve Tanrı insanı gerçekten özgür kılabilecek (ve kılmış) olsa, yani insanın kararları konusunda Tanrı'nın hiçbir kontrolü olmasa, o zaman da bu durum Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlar. İnsanın özgürlüğü ve iradesi Tanrı'nın mutlak iradesiyle çelişir. İnsan gerçekten seçimlerinde özgürse ve Tanrı'nın bunda hiçbir rolü yoksa, fonksiyonu sadece bunları baştan bilmekten ibaretse, bu Tanrı'nın gücüne sınır koyar. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre, bizim seçimlerimiz de onun onayı ve bilgisi dahilindedir. Hatta çevremizdeki her şeyi o yarattığından, seçimlerimiz de dolaylı olarak onun sebep olduğu şeylerdir. Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar.

 

arkadaşım, burada "Kader" konusunu çok alakasız ve yanlış ele almışsın. çünkü insan hiç bir şekilde Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlayamaz. bunun kanıtı Allah'ın insanı özgür yaratmasına rağmen kısıtlamamış olmasıdır. ki senin düşüncen Allah'ın sıfatlarına en baştan aykırıdır. yani "İnsan Özgür Olsaydı, Tanrı'nın Özgürlüğü Kısıtlanırdı" diye bir tanım yoktur islam dininde. böyle bir anlayışta yoktur. bu sadece "Kader"i alıgılayamayan zihniyetlerin, "Kader"i yorumlama çabasıdır, o kadar... ve yanlış bir yorumdur. oysa ki gerçekler vardır ortada... mesela şu örneğin, kader'in çok güzel bir kanıtı: Bilim'in, İnsanın algılayamadığı bir çok ışık ve renk tesbit etmesine rağmen, insanların bunları göremeyecek şekilde yaratılması. işte bu doğanın bir ölçütüdür ve kaderdir. Cüz'i İrade, bu anlamıyla "Kader"in bir parçasıdır. İnsanın iradesi ise, Tanrı'nın iradesiyle çelişmesi gibi bir anlayış hiç mi hiç yoktur. bilimsel olarak bakarsak, iki kavramın birbiriyle çelişmesi için eşit yetilerde olmsı gerekir. Oysa ki Allah Yaratıcıdır, İnsan Yaratılandır. o yüzden Allah, İnsan iradesini kendisi ile çelişecek şekilde yaratmamıştır. öyle ki ,her şeyin yaratıcısı olan Allah, hiç bir şeyi Kendisi ile çelişir halde yaratmamıştır. öyle ki insan fikri ve iradesi de dahil tüm canlı ve yaratılmışlar Allah'ı tavaf eder ve Allah'ı tesbih eder. kısaca Kader ve İrade anlayışını bi gözden geçirmen gerekmektedir. diğer yazdıkların doğru, onlar hakkında bişey demem gerekmiyor, ancak Kader konusuna çok çok sınırlı bir pencereden bakıyorsun. Tanrı ve İnsan bir aradadırlar ve İnsan "Allah"ın uygun gördüğü "Ölçü=Kader" çerçevesinde, son haddine kadar özgürdür. ve senin var olduğunu iddia ettiğin çelişki İslam'da kesinlikle yoktur. çelişkiyi insanlar kendileri yaratır ve İslam'a atfederler. olay sadece İslam'ı anlamaktan geçer... ben sizden daha iyi anladığımı falan iddia etmiyorum ancak biliyorum ki, ben İslam Dininde şu an zerre kadar çelişki görmüyorum. zamanında gördüğüm çelişkilerin ise, yanlış bir bakış açısından kaynaklandığını görmüş bulunuyorum. umarım sizde bakış açınızın farkına varırsınız... çelişkiye düştüğünüz başka bir şey varsa, mutlaka bu sizden kaynaklanıyordur, bundan emin olun... Yunus Emrenin bu konuda çok güzel bir lafı vardır "CÜMLELER (yaratılmışlar) DOĞRU OLUR, EĞER SEN DOĞU İSEN. HİÇ BİR DOĞRU BULAMAN, EĞER SEN EĞRİ İSEN". yani çelişkileri dinde aramak yerine, kendi bakış açınızda arasanız bence doğrulara daha kolay ulaşırsınız... Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

ALLAH(TANRI) ŞİMDİ NE YAPIYORDUR???

sevgili netman Allah şuanda senin benim ve daha binlercenin gözleriyle kendi yarattığı eşsiz alemi seyrediyor,duyuyor,hissediyor

yoksa o elinde asası olan göğe oturmuş bir kral değilki,şu anda ne yapıyordur diye soruyorsun

bu teistçe bir soru,halbuki bir müslüman ve ehli tevhid"O HER AN BİR ŞE'NDEDİR"ayetini bilir.onu kainattan ayrı olarak düşünmez,aslında onu kendindende ayrı olarak düşünmez çünkü "KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR" ayetinide bilir.insan sonsuzun ehadiyet tecellisidir,büyük dosyanın küçük dosyada print edilmiş halidir.

insan kainatın monadıdır,insan küçük bir kaiinattır,insan nefsindeki ene ile vahidi kıyasi tarzında bilir rabbini.ben evime malik olduğum gibi oda şu aleme maliktir,halbuki baktığında insan ne evine nede bedenine hakkat manada maliktir ve hakimdir,çünkü bir virüs bedenine girdiğinde onu engelelyemez hastalanır ve belkide ölür,yada deprem lerle birlikte yıkılan ewinede malik değildir,bir kaide var belki bilirsin,herşeye hakim olamayan hiçbirşeye hakim değildir,herşeyi emri altında tutamayan küçük bir zerreyede amir olamaz

bunula birlikte soruna dönelim ,ALLAH ŞUANDA NE YAPIYORDUR?ALLAH ŞUANDA her an gelişmeye ve değişmeye muhtac bu alemi monadcıklarıyla birlikte seyrediyordur,kendini kendinde seyreder,çünkü ALLAHTAN BAŞKA VARLIK YOKTUR

SELAMETLE

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı hakkında teistlerin sağlıklı bir fikre sahip olduklarını sanmıyorum. İtiraz etmeye kalkacak olanlar önce kendilerine "Tanrı nedir" sorusunu sorsunlar.

 

Nedir Tanrı?

 

Fiziki bir varlık mıdır? Bir cismi var mıdır? Yoksa maddenin bir başka hali, enerji midir?

 

Ya da fiziki bir varlığı yoktur da, yalnızca ruh mudur tanrı? Ya da hem fiziksel, hem de ruhsal bir varlık mıdır?

 

Korkmayın... "Şu ufacık aklımızla tanrıyı bilemeyiz" demeyin. Birilerinin dediği gibi, madem tanrı bilinmek istedi, o zaman bilelim. Söyleyin nedir tanrı?

 

Herşeye gücü yeten, herşeyi bilen, zamandan münezzeh olan, merhametli, intikamcı, bu evreni ve içindekileri yaratan ....

 

Başka ? Hepsi bu kadar mı?

 

Tanrının misyonu nedir? Kendine kullar yaratıp kendilerine tapmalarını beklemek, zamanı gelince de kimilerini ödüllendirip kimilerini de cezalandırmak mıdır tanrının misyonu? Hiç başka işi, başka misyonu yok mudur tanrının?

 

Evet hepsi bu kadardır... Tanrı bunun için tasarlanmıştır. İnsanın varlık nedenine bir cevap bulabilsin diye... Uçsuz bucaksız evrende insanın bir şeylere yaslanabilmesi için tasarlanmıştır.

 

"Biz ufacık aklımızla bunları bilemeyiz" demek kolay... Asıl iş burada. Sıkıysa bunları bilin...

 

Bize "tanrı şunu yapmıştır, bunu yapmıştır" demeyin. Madem kendini bilen tanrıyı bilir, tanrının tarifini yapın bize... Tanrının misyonunu söyleyin bize... Tanrının tarihini verin bize...

 

Yapamıyorsanız, o zaman bize değil ama kendinize bir itirafta bulunun... "Ben tanrıyı bilmiyorum" deyin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı hakkında teistlerin sağlıklı bir fikre sahip olduklarını sanmıyorum. İtiraz etmeye kalkacak olanlar önce kendilerine "Tanrı nedir" sorusunu sorsunlar.

 

Nedir Tanrı?

 

Fiziki bir varlık mıdır? Bir cismi var mıdır? Yoksa maddenin bir başka hali, enerji midir?

.

.

.

Bize "tanrı şunu yapmıştır, bunu yapmıştır" demeyin. Madem kendini bilen tanrıyı bilir, tanrının tarifini yapın bize... Tanrının misyonunu söyleyin bize... Tanrının tarihini verin bize...

 

Yapamıyorsanız, o zaman bize değil ama kendinize bir itirafta bulunun... "Ben tanrıyı bilmiyorum" deyin.

 

******** ******* ****** ***********İslam'da şöyle bir ayrım vardır: Müslüman olanlar ve Müminler... sen Müminleri, ancak Müslüman olanlarla karıştırıyosun, ki bunu bilmeyerek yaptığını biliyorum, çünkü bilmiyosun gerçektende... her konuda, hep insanların Sorgulamamasından dem vuruyosun ya? sana söyleyim ki, tek sorgulayan sen değilsin... Hiç bir mümin Doğmatik değildir... Doğmatik olanlar ancak Müslüman olanlardır. Öyle ki Allah Kendisini bulmamız için, sürekli "Aklımızı Kullanmamızı" öğütlemiştir. öyle ki Hz. İbrahîm'in Allah'ı düşünerek bulduğu üzzerinde Kur'an-da özellikle durulu ve bu sebeple sebeple sahip olduğu inanca özellikle Hanif inancı adını verir... Tek zeki insan ve Tek düşünen, sorgulayan insan sen değilsin arkadaşım... Nasıl ki sen inandığın şeyleri havadan kapmadıysan, belli bir birikim sonunda elde edip öyle inandıysan ve burada bu yüzden böyle ateşli bi şekilde savunuyosan, bil ki, burada İslam'ı daha doğrusu kendi inancını savunabilen herkes mutlaka senin yaptığın sorgulamaları yapmıştır. Şöyle düşün, mutlaka hayatında bir çok insanla bu çeşit dini tartışmalara girimşsindir... Nasıl ki hayatı boyunca sorgulayarak, araştırarak Ateist olmuş bir insan ile, daha yolun başında, hiç bişey bilmeden peşn kabullerle Ateist olduğunu iddia eden bir insanın konuşmaları ve lafızları arasında dağlar kadar fark var ve bu hemen anlaşılabilirse, bir Doğmatik Müslüman ile bir Mümin arasında da öyle fark vardır... o yüzden sorduğunuz böyle basit sorularla, ben sizi "Acemi ve Yolun Başında Bir Ateist" grubuna koyuyorum ve size daha çok araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum...

Saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı hakkında teistlerin sağlıklı bir fikre sahip olduklarını sanmıyorum. İtiraz etmeye kalkacak olanlar önce kendilerine "Tanrı nedir" sorusunu sorsunlar.

 

Nedir Tanrı?

 

Fiziki bir varlık mıdır? Bir cismi var mıdır? Yoksa maddenin bir başka hali, enerji midir?

.

.

.

"Biz ufacık aklımızla bunları bilemeyiz" demek kolay... Asıl iş burada. Sıkıysa bunları bilin...

 

Bize "tanrı şunu yapmıştır, bunu yapmıştır" demeyin. Madem kendini bilen tanrıyı bilir, tanrının tarifini yapın bize... Tanrının misyonunu söyleyin bize... Tanrının tarihini verin bize...

 

Yapamıyorsanız, o zaman bize değil ama kendinize bir itirafta bulunun... "Ben tanrıyı bilmiyorum" deyin.

SEVGİLİ YAMYAM

şuanda bu yazıyı bu foruma niçin yazıyorsun?belli noktada bir ilmin var ,ilmin güzelliğini kendinde görüyorsun ve bir sevk-i tabii halinde bu kemalatı bu güzelliği paylaşmak istiyorsun değilmi?

buda ewrenle ilgili sarsılmaz bir kaidedir,her cemal sahibi cemalini görmek ve göstermek ister,her kemal sahibi kemalini görmek ve göstermek diler.niçin?çünkü bu tabii bir sevktir.bir dinsiz ile bir teistin müşterek noktası nedir?hayat..bütütn güzelliklere kaynak olmuş hayat,ve hayattada en önemli özellik sürekli kendi kendini yenilemesi ve adeta belli bir noktayı hedeflemiş gibi o noktaya doğru tekamülüdür

hayat adeta dengeden ibarettir,herşey birbiriyle yardımlaşır,nebatat hayvanata ,hayvanatla birlikte nebatatta insanlara musahhardır.kainatta ve bilhassa hayatta sibernetik bir yapı vardır,avustralyadaki bir maymmun patates yıkamayı öğrendiği zaman başka bir kıtadaki maymunda aynı dönemde patatesi yıkayıpta yemeyi öğreniyor.hayatın kendisine ilmi bir yapı yahut ciddi bir dengedir desek ne eksik nede fazla bir şey söylemiş olmayız.bu durumda bunu tesadüfe havale etmek cidden mantığa pek yakın gelmiyor

çünkü kainatta ewrensel ve aşılmaz olgu ve hakikatler var.hadi tanrıyı senim dediğin gibi insanlık aczine ve fakrına bir dayanak noktası aradığı için uydurdu diyelim.peki ilmin gerçeğini,hakikatini hayttaki sibernetik yapıyıda insanlıkmı uydurdu?sevgili yamyam sibernetik keşfedildiğinde ilmi açıdan tanrının inkarı adeta muhal oldu.ama tabii imtihan için gelişme olması için allah daima açık bir kapı bırakıyor,taki kul kendi seçimini yapsın ve ona göre yaşasın,yani inkar delilsizlikle alakalı değildir,hidayet başka birşeydir,bir seçimdir,bir yol belirlemedir.mesela RNA yı keşfeden iki bilim adamından biri veli gibi bir mümin olurken diğeri ateist olmakta devam ediyor,çünkü saplanmış,anlamak istemiyor,yahut anlamak işine gelmiyor..

ben dinsiz olsun dindar olsun insanların samiimi olanını daha çok severim,ve gerçekten samimi olan ateistlerin önüne eğer delilsizlikten ise inkarları yeterince delil çıkaracak ve imanlarına sebep teşkil edecektir.

selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrıca, Nuh Tufanı ve Yaratılışçılara Evrimle İlgili Sorular yazılarını okuyunuz.

Mantıksal sorunlar ve paradokslar

Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi?

Tanrı'nın ikinci bir Tanrı'yı yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın birden fazla olmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın kaldıramayacağı bir taşı yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı'nın gücü yetmeyecek bir şeyi yaratmaya gücü yeter mi?

Tanrı her şeye kadir olmamaya da kadir midir?

Tanrı, herhangi bir sıfatına (Tanrı'nın 99 ismi olan esma-ül hüsna’da geçen tüm isimleri birer sıfatına karşılık olduğuna göre) aykırı şekilde davranabilir mi? Davranabilirse, ve davranırsa, o zaman bu sıfatı nasıl hak eder?

Tanrı mantık ilkelerinin üzerinde midir? Aynı anda hem doğru olan hem de yanlış olan bir şey yaratabilir mi örneğin? Ya da daire şeklinde bir kare?

Tanrı evreni yaratmadan önce neredeydi? Ne yapıyordu?

Tanrı geleceği hem bilir, hem de değiştirebilir mi? (Değiştirirse eski bilgisi yanlış olur).

Tanrı düşünebilir mi? (Düşünme geleceğe ve geçmişe dairdir. Tanrı geleceği ve geçmişi bildiği için düşünememelidir. Düşünmeye kalktığında kendini yalanlar. Bu yüzden Tanrı gelecek de kurgulayamaz. Kurgularsa geleceği bilmiyordur).

 

 

Öncelikle yukarıda ele alınan soruların, bir paradokstan ziyade, zoraki olarak düşünülmüş, zorlama sorulardan başka bir şey olduğunu düşünmüyorum... Bunların akıl karıştırıcı sorular ve düşündürücü sorular olmadıklarını düşünüyorum... Bence tamamen, zorlama olarak uydurulmuşlar. ama, yine de cevap vermeye çalışayım...

 

Madem siz Paradoks olarak ele alıyosunuz bunları, bende Tasavvuftan dem vurayım...

 

Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi? => Öncelikle Allah, her şeyin üstündedir... Bu ne demek? yarattığı her şeyden üstündür ve yarattığı her şeyden münezzehtir, ayrıdır... Burada şöyle bir anlayış vardır, "Allah Yaratmıştır" deriz, "Allah Yoktan Var Etmiştir.". ancak şu var ki, Varlık olmasa idi, Yokluğunda bir değeri olmazdı... Yani Varlık Olmasa idi, Yoklukta olmazdı... Tasavvufta, Allah herşeyi çifti ile birlikte yaratmıştır, ki Kur'an-da bu ayette de geçer. Allah herşeyi çift olarak yaratmıştır. Bunu, normal yaşantımızda hep şöyle yorumluyoruz "İkiz Olarak Yarattı ve ya Benzerlerden İki Tane Yarattı" gibi bir anlayış var. Oysa ki Olay öyle değildir. Zıtlar da bir çifti oluşturur oysa. Allah Yaşamı Yaratmakla, Ölümüde Yaratmıştır ve Yaşamla ölüm bir Çifttir. Hastalıkla beraber Tedavisini de yaratmıştır ve bunlar da bir çift oluşturur... Tasavvufta şu vardır ki, herşeyin özünde Allah vardır, Hakk vardır. Bunun açıklamasını başka yazılarımda yaptım sanıyorum. Şimdi her şeyin, ve her çiftin özünde Hakk var ise amaç şudur ki, zıtlar Hakk'ta yani Allah'ta birleşirler... Ancak Allah bu bütün yarattıklarından üstündür ve ayrıdır, münezzehtir. Allah ilk başta "Ol" demeden önce "Yok Olmak" diye birşey yoktu. Çünkü "Var Oluşun" yaratılmadığı bir evrende "Yokluk" diye bir şeyde yoktur... Zorladığımı biliyorum ve anlaşılmaz gelebilir... Ancak Allah "Ol" demekle Varoluşu yarattığı anda, "Olmaklığı"n çifti olarak ta "Olmamaklığı"da yaratmıştır... "Var oluşu" yaratan Allah, aynı zamanda "Yok oluşu"da yaratmıştır. İşte Allah yarattıklarından ayrı, münezzeh olarak "Kendisi de Yok Olmaktan Ayrıdır ve Münezzehtir.". Çünkü "Yok Oluş"ta Allah'ın yaratmış olduğu bir yaratılmıştır ve Allah Yaratmış olduğu tüm şeylerden münezzehtir... Hem Öyleki Allah'ın kendi yarattığı bir şeye, yani Yok Oluşa tabi olabildiğini düşünelim bir an... o zaman mutlaka kendisinin içinde bulunduğu bir evrene yada bir boyuta tabi olması gerekirdi... Bu da Allah'tan daha üst başka bir Yaratıcının daha olmasını gerektirir... Kısaca bu böyle sürer gider... Ancak bu açıklamalardan önce, şu vardır ki, Allah kendi yarattığı Yok Olmak'tan Ayrıdır. Peki "Gücü Her Şeye Yeter"inmanası nedir? Yani "Allah'ın gücü, herşeye yetiyo da Kendisini Yok Etmeye gelince mi gücü yetmiyor?" diye sorabilirsiniz tabi... Ancak şunu anlamanız lazımdır ki, bu Gücü Yetmek yada Yetmemek meselesi değildir... Bu Allah'ın sıfatlarının bir sonucudur... Allah Yok oluştan ayrıdır... Kendi Kendisini yok etmemesi gibi bir konu söz konusu değildir... Eğer O yok olabilecekse, geriye kalan ne olacak peki? ya da geriye kalan bişey olacak mı? Çünkü dediğimz gibi, herşeyin özünde olan O'dur... Öyleyse, öyle bir yok oluşta, yine herşey yok olacaktır... Ancak bundan biraz farklı başka bir olgu vardır aslında. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" "Şüphesiz Ondan Geldik ve Yine Ona Döneceğiz". Bu demektir ki, Herşey, Öüznde olan O'na (Hakk'a) geri döndürülecektir, çünkü gelişimiz de Ondandır... böylelikle Yok Oluş diye bir şeyin manası Aslında, bizim anladığımız manada yok oluş değildir... Tasavvufta şu vardır "Aslında Tek Var olan ŞEy Var Olmaktır, Asıl Var Olmaksa, O'na Karışmaktır". Buna göre yaşdaığımız bu hayat sadece bir Geçiciliktir... Geçici Varlıktır... ve Süresi tamamlandığında Asıl Varlık Vuku bulacaktır... Bu da O'na Dönüştür... Tek Varlık Odur ve Onun Yokluğu Yoktur... O Sadece Vardır... Böylelikle aslında bizim (yada sizin) anladığınız manada bir yok oluş yoktur aslında... bu çok karışık bir ve derin bi anlayış... çoğu zaman beni aştığını düşünüyorum ve avam kalıyorum. Bunları Eleştirin diye yazmıyorum, o yüzden kimseye mal ederek olumlu yada olumsuz eleştiriler yapmamanızı rica ediyorum... Sadece aklınızda bir fikir oluşması için en azından, bu kadarını dile getirebiliyorum...

 

Aslında, bildiğini anlatmak zor derler Tasavvufta. Çünkü Tasavvufta sadece Yaşarsınız, Hissedersiniz ve çözersiniz sırları... Başkasına anlatmanız, çözmenizden kat kat daha zordur... Çünkü bilindiği gibi, ikiz bile olsalar, her insanın idrakleri ayrıdır, farklıdır... O Yüzden her insan ancak kendi kapasitesince ve kendi anlayışınca anlayabilir... Derler ya, Sen Ne Kadar Anlatırsan Anlat, Karşındaki Anlayabileceği Kadar Anlar... Bu da öyledir... Bu yüzden Tasavvuf Önderleri, genelde kimseye, en has öğrencilerine dahi hiç bir sırrı söylemezler. Çünkü, bir Sırrı, diğer bir kimse, ancak kendisi çözebilirse anlar... Bu yüzden bu önderler sadece yolu gösterirler, gerisini bulmak yolcunun işidir... O yüzden bu söylediklerimi, benim idrak edebildiklerim olarak anlamanız herkes için daha hayırlıdır diye düşünüyorum...

 

Burada anlattıklarım, dikkat ederseniz Benim, İnancımı nasıl yaşadığımdır. Benim İslam'dan ne anladığımdır... çünkü İslamı ya başkalarının anlattığı şekilde yaşarsınız, yada kendi anladığınız şekilde...

 

Diğer Soruları da daha sonra dilimdöndüğünce cevaplarım...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuyu açan yazıyı okudum da, onca yazı boşuna yazılmış... zerre kadar değeri yok... çünkü "Kader" "İrade" ve "Yaratılış" kavramlarının ne olduğunu tam olarak ve kesinlike bilmeyen birisi tarafından yazılmış...

öncelike "Kader Yazılmışsa, Niçin Yaptıklarımızdan Sorumlu Tutuluyoruz" sorusunu soran bir insan "Kader" tanımlamasının sınırlarını ve ne olduğunu kesinlikle bilmiyore demektir.

 

Sayın Panthea, her konuda olduğu ve banada günlerdir yaptığınız gibi,görüyorum ki burda da muhatabınıza

 

kesin sesinizi, siz ne bilirsiniz, bu işlerin bir tek uzmanı benim gibi bir tavır takınmışsınız.

 

Kader konusunda söyledikleriniz ise, iddia ettiğiniz gibi kesin değil,siz ve sizin gibi düşünen bir guruba aittir.

 

Muhatabınızın yazdıkları için zerre kadar değeri yok derken, sanki müslümanlar arasında bu konuda net tek bir anlayış varmış gibi hava estiriyorsunuz ki buda gerçeklere aykırı

 

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

 

 

Cebriyye bir İslam dini itikad mezhebi. Cehm bin Safvân tarafından kurulmuş bu nedenle de bazen "Cehmiyye" olarak da anılmıştır. Görüş olarak Mütezile mezhebinin karşıtıdır.

 

Cehm bin Safvân, Allah'ın kelâmının hâdis (yaratılmış) olduğunu ilk olarak öne süren ve çok itikadî esası inkâr ettiği için öldürülen Ca'd bin Dirhem'in öğrencisiydi. Uzun süre kâtiplik yapmış, kendi görüşlerini yaymaya çalıştığı için 741 yılın da öldürülmüştür.

 

Her ne kadar en çok "kader ve kaza" konusundaki görüşleri ile ses duyurmuş olsa da birçok farklı konuda da ehl-i sünnet mezheplerinden ayrılır. Bunlardan bazıları: Allah'ın kelâmının hâdis (yaratılmış) olması, Cennet ve Cehennemin de Dünya gibi fâni oluşu, ve Ahirette Allah'ın gözlerle görülemeyeceğidir.

 

 

Cebriyye, kişinin kader ve fiileri konusunda söz sahibi olmadığı, hür iradenin var olmadığını, ve her türlü fiili yaratan ve yaptıranın Tanrı'nın kendisi olduğunu ileri sürerler. Cebriyye'ye göre insan, aynen rüzgârın emrindeki kuru bir yaprak gibidir, yaptığı işleri mecburen yapar. Bu görüş, Mütezile ve Kaderiyye'nin "fiili işleyen ve yaratan kişinin kendisidir - kişi fiili Tanrı'nın ona bağışladığı bir yaratma kudretiyle kendisi yaratır, fiillerin yaratılmasında ve olmasında Tanrı'nın hiçbir müdahalesi yoktur" görüşünün tam tersidir.

 

kaynak Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Panthea, her konuda olduğu ve banada günlerdir yaptığınız gibi,görüyorum ki burda da muhatabınıza

 

kesin sesinizi, siz ne bilirsiniz, bu işlerin bir tek uzmanı benim gibi bir tavır takınmışsınız.

 

Kader konusunda söyledikleriniz ise, iddia ettiğiniz gibi kesin değil,siz ve sizin gibi düşünen bir guruba aittir.

 

Muhatabınızın yazdıkları için zerre kadar değeri yok derken, sanki müslümanlar arasında bu konuda net tek bir anlayış varmış gibi hava estiriyorsunuz ki buda gerçeklere aykırı

 

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

 

Şimdi yazdıklarına güleyim mi, ağlıyayım mı? Gitmiş bana Cebriyye'nin Kader'i tanımlamasını getirmiş, hemde ,Vikipedi'den kaynak alarak... Hayır, ne manaya geliyo bu yaptığın?. Bu neyse de, "kesin sesinizi, siz ne bilirsiniz, bu işlerin bir tek uzmanı benim gibi bir tavır takınmışsınız. " demişsiniz... Sizden daha ılımlı olduğum kesindir... Ayrıca diyorum, bu benim kendi görüşümdür, Benim İslam'dan anladığım budur... Allah demiş ki "Dilediğimizi doğru yola iletiriz" bunun manası da buna tekabül eder... Kader konusundaki görüşlerim Cebriyye'den ayrıdır... Onlara da bir şey diyemem, Onlar da öyle algılıyorlar, Çünkü Allah dilediğine verir ilmi... Şimdi bu "Dilediğine" lafına da takılmış olabilirsiniz siz, O'nu da açıklayayım size hemen, yanlış anlaşılma olmasın... Bilindiği gibi, her insanın Zeka kapasitesi, Zeka yapısı birbirinden çok çok farklıdır. Kimse birbirinin tıpatıp aynıyla düşünmez ve düşünemez... IQ hesaplamalarında eş puan alan insanlar bile İdrak ve Anlayış bakımından farklılık göstermektedirler... İkiz doğanlar arasında bile bu farklılık görülmektedir... ki mutlaka tanıdığınız ikiz insanlar olmuştur... bunu deneyebilirsiniz bile... İşte Allah tüm canlıları Türleri aynı olsa dahi bu bakımdan farklı yaratmıştır... İşte insanlar, Dini anlayışları bakımından da bu sebeple farklı yaratılmışlardır... Yni her insan, dinin temel kuralları aynı olsada bir takım konularda idraklarının ancak yetebildiği kadar anlar... işte bu bakımdan, kimi insanlar daha geniş bir anlama kapasitesine sahipken, kimisi de daha sığ bir anlayışa sahiptirler... Kimisi bazı konuları anlamada direnç gösterirken, kimisi de anlayıverirler... İşte Allah'ın, ilmi "Dilediğine" vermesinin özü budur... Yani Allah kimseye haksızlık falan yapmamaktadır... Bu doğanın kanunu halinde bir yaratılıştır... Yine zorladığımı biliyorum ama, olayın özü budur... herkesin kapasite bakımından eşit olmadığı, herkesçe bilinir... Herkes aynı zeka seviyesinde değildir, zeka seviyeleri aynı olan insanlar dahi aynı idrak ve anlayışa sahip olmamaktadırlar... Bu konuda Herkesin eşit seviyede anlayış ve zeka sergilemesini bekleyemezsiniz... Herkesin aynı seviyede yaratılmasını talep edemezsiniz... Eğer öyle olsa idi, Kader anlayışının da "Cebriyye"nin anladığı manada olması gerekirdi... çünkü yaratılışta kimse farklılık gösteremicekti ve herkes belli bir programlamaya göre hareket edecekti... Bu da Kader konusunda anlattığımız çelişkileri ve yanlışları ortaya çıkaracaktı... Ki böyle bir Kader anlayışı yoktur... Hem tüm insanların Anlayış ve İdrakleri aynı olsa idi, sizinle bu tartışmaları yapamazdık öyle değil mi? İşte Allah'ın "Dilediğine Vermesi" olayı budur arkadaşım... Şimdi burada şu soruyu sorablilirsiniz "Tüm İnsanların aynı İdrake ve Anlayışa Sahip Olması, Nasıl Olur da, Önceden Tayin Edilmiş Kader Anlayışını Doğurur?". bunu da hemen açıklayayım... Eğer tüm insanlar aynı şekilde düşünebilselerdi, aynı anlayışta olsalardı, her olay karşısındaki değerlendirmeleri, tepkileri, anlayışları vs vs vs hep aynı olurdu... Yani hep aynı davranışları sergilerlerdi... İşte bu da Programlanmış Kader anlayışının ürünü bir konudur... mesela, Arıları ele alalım... İçgüdüleri ile hareket ederler... Yani davranışları ve yaşayışları programlanmıştır... O yüzden farklı düşünme gibi bir dertleri de yoktur... Bakın bide Yazılmış Kader konusunun böyle bir yönü de vardır... Yani İleride yaşayacaklarımızın yazılmış olmasından öte, aynı zamanda Programlanmış bir yaşamımız olacaktı... İşte bu gibi Çelişkileri barındırdığı için de Allah Kur'an-da "Herkesin Farklı Olduğunu" açıklamıştır... Bunun en temel örneği, 60 kadar ayette, hep düşünmemizi ve akıl yürütmemizi istemesidir... İşte bu Ayetler, ve Dua, ve Yaptıklarımızdan sorumlu tutulabilmemiz gerçekleri Cebriyye'nin, sizin anladığınız manadaki Kader anlayışını imkansız kılar... Aynı zamanda Cebriyyenin Kader anlayışı da tam olarak sizin anladığınız gibi de değildir... Aslında temel olarak hepsi aynı ieyi ifade etmişlerdir...

 

Bakın Cebriyyenin "Yaptıklarımızın temelinde Allah vardır, Fiili yaptıranın ve yapanın Allah olduğu" inancının temeli, sizin anladığınız manada değildir... Bakınız, ne dedik, Tüm yarattıklarının özünde Allah kendinden bir öz bırakmıştır, ki buna "Hakk" denir... İşte Cebriyyenin kasttetiği yada yanlış yorumladığı şey budur... Nesimi "Ene'l Hakk" derken bunu kastetmiştir... Yani Özde Hakk olduğu için, Hakk olduklarını, yani Özlerini belirtmişlerdir... o yüzden hareketlerimizin temelinde Hakk yatmaktadır... Ama "Hakk", "Allah" demek değildir... Ancak Allah aynı zamanda "Hakk"tır... buna şu açıdan bakın, en basit örneği veriyorum size, Bir Bardak Su düşünün... Bardak sizin bedeniniz, Su ise "Hakk"tır, yani Öz'dür... Bunun yanında Okyanusu düşünün, Okyanus ise Hakk'ların toplamıdır, yani O'dur... Yani içinde alabildiğince "Hakk" barındırır, yani Bir Bardak Su(lar) Barındırır, ancak kendisi Bir Bardak Su Değildir... O yüzden İnsanlar içlerinde Allah'tan bir öz taşırlar (ki her yaratılmışın özünde O vardır zaten, ki bu yüzden dönüşümüz yine O'nadır), ve tam da bu sebepten, yaptıklarımızı "Hakk" yapar... Nesimi "Ene'l Hakk" dediği zaman, Onun "Allah"lık iddia ettiğini sanmışlar ve derisini yüzmek sureti ile öldürmüşlerdir... Ancak o, kendisinin ve herşeyin "Hakk" olduğunu yani gerçeği dile getirmiştir... şimdi burada bilmemiz gereken şudur... "Hakk" özünü, Kendimizden Ayrı Düşünemeyeceğimizdir... O sadece Özdür ve temelde Hareketlerimizin nedenidir... ve O işte Bizizdir... yine sanırım burada zorluyorum, karışık biraz bu ancak, anlayabilenler için gerçekten çok açık bir noktadır... Sonuçta, biz Hakk olan özümüzle (Tin yada Ruh) ve Bedenimizle bir Bütünüz ve yapacaklarımız hakkında tek söz sahibiyiz... Bir hareketi yapıp yapmamamız konusunda ancak kendimiz mesulüz... Mesela, O Bir Bardak Su'yu düşünüz... O Su, Hakk'tır ancak o Bardağı (Benlik Dağını Deliip) aşıp Okyanusa karışmakta, Kirlenip o Bardağa hapsolmakta yine o Bir Bardak Suyun kendi elindedir... Yani Cebriyenin dediği yada yanlış idrak ettiği, veya sizin yanlış yorumladığınız gibi "Hareketlerimizi yapan Allah" Değildir... Hakk'tır... yani Bizizdir... Eğer Tasavvuf ehillerinin anlayışlarına ve mezheplerin özüne bu açıdan bakarsanız ve idrak etmeye çalışırsanız sanırım anlamakta zorlanmazsınız... ve aslında Mezheplerin bu açıdan değilde başka açılardan farklıaştıklarını da görürsünüz sanırım... Ancak şu da varki Allah dilediğine verir ilmi ve sizin bunları idrak edememenizi çok çok iyi anlıyorum... ama çabalarsanız, Allah sizi karşılıksız bırakmayacaktır... çünkü der ki "Bana bir adım atana ben on adım atarım"...

 

Dediğimiz gibi, Allah herşeyi yaratmıştır ve zıtlar, Ancak Allah'ta birleşir... Diğer sorulara gelince, Biraz Tefekkür edip (Düşünüp) anlamaya çalışırsanız eğer, diğer soruların cevaplarını bulabileceksinizdir... Mesela, Allah gücünün yetemeyeceği bir Taş yaratır mı, Ya da Daire biçiminde bir Kare!!! yaratır mı diye hafif meşrep soruların cevaplarını, dediğim manada düşünürseniz bulabilirsiniz...

 

Bakın bu soruların cevaplarını bulmanız için İlla ki Müslüman olmanız, inanmanız gerekmiyor... İnanmayan bir insanın tek amacı, İnanmadığı dinleri körü körüne eleştirip, yalanlamak olmamalı... bide İnanmadığınız dinleri Anlama çabasında olmalısınız... tıpkı bir Müslümanın; Ateizmi, Hıristiyanlığı yada başka bir dini anlama çabasında olması gerektiği gibi... Ha Anlama çabasında olmak, İnanmayı gerektirir mi? tabii ki gerektirmez, ancak sizi, kendi hayat görüşüzünde daha bilgili ve daha tutarlı yapar... ben en azından buna inanırım... O yüzden Haksöz arkadaşım, sizin hayat görüşünüzü de anlama çabasındayım, ve ne kadar siz en olmayacak şekilde İslamı ele alıyorsanız da ben size saygı duymaya çalışıyorum... ama şunu söyleyeyim, 30 yıldır bu işlerle uğraşan birisi olarak, hala İslamın özünü ve anlayışını Allah'ın Hakk'ın Rabb'in ne olduğunu, ne manalara geldiklerini anlamamışsınız... yada anlama çabasında olmamış ve çelişki sandığınız şeylerle karşılaşınca, inancınızdan hemen sinmişsiniz...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardeşim, bakınız hala kader konusunda uzun uzun yazmışsınız. Sizin kader konusunda ne düşündüğünüz veya neye inandığınız beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Hem konumuz buda değil.

 

Beniim karşı çıktığım şey ise ,muhatabınızın sorusuna zerre kadar değeri yok derken sanki müslümanlar arasına tek bir doğru anlayış varmış gibi hava estirmenizdir

 

Günlerdir bana yöntem diye tutturan siz,kendinize gelince niye yöntem yok? Eğer yöntem konusunda samimi olsa idiniz, objektif davranır müslümanlar arasında kader konusunda ki farklılıkları tek tek ele alıp anlatır, sonrada kendi duruşunuzu belirtirdiniz.Böylece muhatabınızda istediği görüşü tercih etme şansı olurdu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardeşim, bakınız hala kader konusunda uzun uzun yazmışsınız. Sizin kader konusunda ne düşündüğünüz veya neye inandığınız beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Hem konumuz buda değil.

 

Beniim karşı çıktığım şey ise ,muhatabınızın sorusuna zerre kadar değeri yok derken sanki müslümanlar arasına tek bir doğru anlayış varmış gibi hava estirmenizdir

 

Günlerdir bana yöntem diye tutturan siz,kendinize gelince niye yöntem yok? Eğer yöntem konusunda samimi olsa idiniz, objektif davranır müslümanlar arasında kader konusunda ki farklılıkları tek tek ele alıp anlatır, sonrada kendi duruşunuzu belirtirdiniz.Böylece muhatabınızda istediği görüşü tercih etme şansı olurdu.

 

Kardeşim elimden geldiğince sana, Kader konusunda aslında pek bi farklılık olmadığını anlatmaya çalıştım... eğer yeterli bilgiya sahip olsaydınız bunu görebilirdiniz... Kader konusu temelde aynı mantığa dayalıdır ve bunun özünü ben yukarıda verdim... siz istediğiniz Mezhebi ele alın, yüzeysel farklılıklar bir yana, temelde aynı düşünceyi işlerler... siz hangi mezhebin Kader anlayışları farklı burada örnek verin, ben size açıklamasını yapayım, ne dersiniz... işte ilk olarak bir itikattan başladık, isterseniz diğer itikatların da görüşlerini verin, ben size açıklayayım... Yöntem diye tutturduğumu ise bende uyguluyorum kardeşim, hiç merak etme... yeterince objektif davrandığımı yukarıda görebilirsiniz... siz gerektiği şekilde, benim ispatlıyamayacağım gerçekler sunabildiğiniz gün, o gerçekleri kabul etmekte bir an bile tereddüt duymayacağımı size taahhüt edebilirim... Lakin burada Yöntem konusunda kusurlu olan ben değilim... Ayrıca benim duruşum bellidir, açıkça da söyleyeyim istiyorsanız, ben mezheplerin temelde ve özde inancı kolaylaştırmak için değil, başka nedenlerle ortaya çıktığına inanıyorum ve herhangibir mezhebe de kendimi ait hissetmiyorum... dürüst davramamı istiyorsanız, bir tesbitte bulunayım; mesela ailem hanifi mezhebine bağlı, ancak ben araştırdığım ve anladığım kadarıyla biliyorum ki, Hanifilik mezhebi Emevilerin, Şia karşısında İmam-ı Azam'a zorla ilan ettirdikleri bir mezheptir... Ha bu mezhebin dile getirdikleri İslam'a aykırıdır manasına gelmez... Ben sadece İslam'da böyle taraftarlıkların olmasının yanlış olduğunu biliyorum ve böyle bir şeye katılmıyorum... kendimi sadece İslama ait hissediyorum ve sizin bahsettiğiniz çelişkilerin çelişki olmadığını idrak edebiliyorum... İslama inanmakla vicdanım son derece rahattır... ha sizinde ateist olmakla vicdanınız rahattır ki bu beni ilgilendirmez... isterseniz size burada sayfalarca İslamdaki bölünmeleri anlatabilirim ki anlatmaya ne üşenirim ne de gocunurum... ancak ben İslamı araştırdığım, gördüğüm ve anladığım kadarıyla (ki ne kadar anladığımı da Allah takdir eder) İslamın hangi mezhebi olursa olsun, hiç birinde temelde ve temel konularda ayrılık kesinlikle yoktur... isterseniz ayrılık olduğunu düşündüğünüz herhangi iki mezhebi ve konularını örnek olarak verin ben size temelini açıklayayım... konuya Tasavvuf açısından baktığınız zaman, yanlış anlaşılmaları ve farklılıkların temelde ne olduğunu ve olmadığını çok rahat görebiliyorsunuz... yukarıda da ayrılığın yada yanlış anlaşılmanın nereden kaynaklandığını ve kaynaklanmış olabileceğini temel olarak anlatmaya çalıştım... İslam dininde özü yakalamak önemlidir... ve Tasavvuf bunu sağlamaktadır... Allah Zıtları kendisinde birleştirmiştir... şimdiye kadar, şükür ki bu konuda şüpheye düşmüşlüğüm olmamıştır, olacağını da sanmıyorum... ancak şöyle söylemeliyim ki, şüphe etmemekliğim hiç olmamıştır diyemem... geçmişte oldu ve bu şüpheleri çok yoğun yaşadım... kaldı ki bu yoğunluk zaten beni soruların cevaplarını aramaya itti ve şükür ki bulduğumu biliyorum... ha sizde, bu cevapları kendi idrak edebildiğinizce bulmuşsunuzdur ve bundan şüpheniz yoktur, olabilir... buna karışmaya hakkım var mı? yok... öyleyse, sorunda yok, di mi?

 

Ayrıca muhatabımın sorusuna "Zerre kadar önemi yok" derken, sorunun mahiyetinin çok çapraşık olduğunu kasetmeye çalıştım. yani öyle bi soru sorulmuş ki, birbiriyle herhangi bir ilişkisi olmayan kavramlar, sırf şüphe bırakmak için, gerçek anlamlarında farklı manalarda kullanılmış ve aslıyla hiçte alakası olmayan bir soru sorulmuş... bu manda bu sorunun bir anlamı ve değeri yoktur...

 

Saygılarımla arkadaşım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

ALLAH(TANRI) ŞİMDİ NE Yapıyordur???

Sayin Netman,Islamda Tanri anlayisi yoktur,evet bugüne kadar Tanri kelimesi Allahla esdeger olarak kabul görmüssede Islam aydinlari,bu art niyet tasimayan yanlisliga dikkat cekmektedirler,

Hz.Muhammed'in acikladigi *Kelime-i Tevhid zaten bize Tanrinin olmadigini sadece Allahin varligini bildirmektedir.

La Ilahe Illallah'in aciklamasi; Ilah(Tanri)yoktur sadece Allah vardir.

saygilarla

 

bkz;Hz.Muhammedin acikladigi Allah

Ahmet Hulusi, s.23

Kitsan yayinlari

www.ahmethulusi.org

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Netman,Islamda Tanri anlayisi yoktur,evet bugüne kadar Tanri kelimesi Allahla esdeger olarak kabul görmüssede Islam aydinlari,bu art niyet tasimayan yanlisliga dikkat cekmektedirler,

Hz.Muhammed'in acikladigi *Kelime-i Tevhid zaten bize Tanrinin olmadigini sadece Allahin varligini bildirmektedir.

La Ilahe Illallah'in aciklamasi; Ilah(Tanri)yoktur sadece Allah vardir.

saygilarla

 

bkz;Hz.Muhammedin acikladigi Allah

Ahmet Hulusi, s.23

Kitsan yayinlari

www.ahmethulusi.org

[email protected]

 

Bakınız Arkadaşım, İslam'da, Ayette açık açık Belirtildiği Üzere "İlahlar" yoktur... "Tanrı" kelimesi ise "İlah"ın karşılığı değildir... O dediğin "İslam Aydınları", art niyetli olarak kullanılmayan bu kelimeyi, art niyetli olarak "İlah" kelimesinin karşılığı olarak kullanmaktadırlar... Ancak "Dede Korkut" bile, Allah için Tanrı demiştir ve kullanımı da gayet yerindedir... "Tanrı" kelimesinin "İlah" manasına geldiğini iddia edenler "Arapçılık" fikrini benimsemiş art niyetli sözde bilim adamlarıdır... Bakın, öncelikle şunun kullanımını tesbit edelim... Allah, Kur'an-da Kendisine bir tek ad olarak "Allah" adını seçmiş mi? seçmiş... yani, bu O'na iat, tek özel adı değil mi? evet... Peki aynı Ayette, çok kesin olarak "İlah(lar)" ve "Allah" ad ayrımında bulunmuşmu? tabii ki bulunmuş... Şimdi Ayette, O'nun kendi adı, nasıl ki üstüne basa basa ve büyük bir keskinlikle "Allah" olarak zikrediliyorsa, diğer toplulukların tapındıkları Put ve Totemlerin adları da "İlah(lar)" olarak zikrediliyor... O yüzden, zaten "İlah" adının karşılığı olarak ta başka bir ad, yani "Tanrı" adını kullanmanız yanlış bir anlamlandırma olur... Eğer, "Ne var kardeşim, Kullanılabilir" derseniz, Bende derim ki "Allah adı Al-İlah'tan gelir ve İngilizcedeki The God'un karşılığıdır, öyleyse Allah'a İlah diyebiliriz." deme hakkını görürüm... Bakın, siz Allah'a Tanrı deneyebilirsiniz, ancak "Tanrı" adı, Türkler için "O"nu karşılamaktadır. "Allah" adının karşılığı değildir, ancak Allah'ın bir adıdır o da... Bakın, nasıl hitap ettiğiniz değil, nasıl inandığınız önemli... Kimse O'nu "Tanrı" diyerek putlaştırmıyor, ki Türklerin Gök-Tanrı'sı bir totem değildir zaten... Bir Put'ta değildir. Ayrıca Tevhid sana, Tanrı'nın değil, İlahların olmadığını söylüyor, var olansa bir tek Allah, bir tek O, bir tek Tanrı'dır... Bakın, nasıl algıladığınız konusunda şöyle bir kıssa anlatayım;

 

Hz. Musa bir gün bir çoban çocuğa rastlar, çocuk Allah'a şöyle yakarır "Allah'ım sen ne iyiymişsin, keşke yanımda olsan. sana yemeğimden verirdim, yatağımda saklardım, herşeyden korurdum seni ve seni hep çok severdim. süt sağar, süt verirdim sana ve evimde tutardım seni" gibi uzun bi yakarışta bulunuyor, ve Hz. Musa bunu duyunca çocuğa çekişiyor; "sen Allah'ı yanlış tanıyorsun" diye... hemen sonra, Allah Hz. Musa'ya hatasını bildiriyor "Ey Musa, sen bana yönelmiş bir çocuğu, benden soğutmak mı istedinde böyle yaptın, oysak ki o samimiydi."

 

Başka bi tane daha... Hz. Musa yine bir gün bir adama rastlıyor, adam kendince bi türlü hareketlerde bulunuyor. Hz. Musa ne yaptığını soruyor adama ve adam namaz kıldığını bildiriyor. Hz. Musa ne kadar gösterdiyse, adam bir türlü düzgün kılamıyor namazı. Tabir-i caizse, tepeden aşşağıya yuvarlana yuvarlana kılıyo derler... neyse, Hz. Musa ayrılıyor adamın yanından, geniş bi dere (yada deniz)den geçecek. derler ki, Hz. Musa suyun üstünden yürürken, o adam Hz. Musa'nın yanına gelmiş ve demiş ki "Ya Musa, sen peygambersen bana öğret şu namazın doğrusunu", Hz. Musa cevap vermiş "Ben Peygamber olduğum halde suyun üstündeyim, sen nasıl oluyorda suyun üstündesin, belli... git, nasıl biliyorsan öyle kıl namazını"

 

Neyse, arkadaşım, yukarıdaki kıssalar rivayet ancak işin özünü gösterirler... Sonuçta kimse Allah'ı Putlaştırmak yada Totemleştirmek yani İlahlaştırmak için "Tanrı" demiyor ve "Çok Tanrılı" din diye bir şey yoktur, "Çok İlahlı" dinler vardır ve "Tek Tanrı"lı dinler vardır... çünkü Türklerin Gök-Tanrısı yani inandıkları Tanrı tektir ve eşi yoktur, bağışlayıcıdır, Cennet (uçmağ) ve Tamu(cehennem)io yaratmıştır... yani tüm sıfatları, Allah'ın (ne hikmetse) tüm sıfatlarına birebir uyan bu Tanrının yerine geçmiştir Allah... Bana sorarsanız, aslında yerine geçme diye bir olay da yoktur, çünkü, nasıl ki, Hz. Muhammed zamanında, gerçek Hıristiyanlar vardı da ve inançlarında müjdelenen peygamberin geldiğini anlayıp Dinlerini, İslamiyeti kabul ederek tamamlamışlarsa, Türklerin yaptıklarıda, İnançlarını tamamlamaktan başka bir şey değildir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.