Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

AhmetSecerden Yazılar


ahmetsecer

Önerilen İletiler

Yalan yanlış ? Arkadaşım siz Talkan ve Curcan katliamlarını bilir misİniz ? Bu katliamlar, işte sizin yukarda metnini yazdığınız maddeye göre yapılmıştır.İslam dinininen vahşi katliamlarından biridir. Dayanak bu maddedir. Sizin bu durumu bilmiyor olmanız bu olayın olmadığı anlamına mı geliyor? Ben sadece örnek gösterme babından mealen maddenin özünü yazdım o kadar.

 

Diğer meselede de eklemeyi unuttuğum bir noktayı hatırlatayım.İslam dünyasınca kabul edilen en sağlam hadisçilerdir Buhari ve Müslim. Daha iyisini siz biliyorsanız yazında ordan öğrenelim doğrularını.Benim yazdığım gibi kaynak ve hadis numarası ile birlikte.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 230
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bencede kimse Atatürkün kestigi tırnak olamaz, bende onu sayıyor seviyorum, hiç degilse 6 yaşında bebelerle evlenmemiştir, evlatlıklarının karısına göz dikmemiştir.

 

Birini severken milyarlarca insanın sayıp sevdiği birine hakaret ediyorsunuz ne kadar ön yargılısınız yazdığınız kelimelerden belli. Atatürk'ü bende seviyorum ve çok da saygı duyuyorum hatta sevmeyenlerin bile kesinlikle saygı duyması gerektiğini düşünüyorum. Ama siz sevmek bir yana, saygı duymak bir yana objektif bile değilsiniz onun için tartışmaya bile gerek yok.

Resulullahın kaç yaşında kimlerle ne için evlendiği ortadadır siz kendinize malzeme çıkarmaya devam edin.

 

Rad - 32

Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkar edenlere bir süre verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış!

 

Siz bunada inanmazsınız ama ölüm mutlaka gerçekleşecektir ve Allah'ın hükmü kesindir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yalan yanlış ? Arkadaşım siz Talkan ve Curcan katliamlarını bilir misİniz ? Bu katliamlar, işte sizin yukarda metnini yazdığınız maddeye göre yapılmıştır.İslam dinininen vahşi katliamlarından biridir. Dayanak bu maddedir. Sizin bu durumu bilmiyor olmanız bu olayın olmadığı anlamına mı geliyor? Ben sadece örnek gösterme babından mealen maddenin özünü yazdım o kadar.

 

Diğer meselede de eklemeyi unuttuğum bir noktayı hatırlatayım.İslam dünyasınca kabul edilen en sağlam hadisçilerdir Buhari ve Müslim. Daha iyisini siz biliyorsanız yazında ordan öğrenelim doğrularını.Benim yazdığım gibi kaynak ve hadis numarası ile birlikte.

 

Ben elma diyorum siz armut, anlamak bu kadar mı zor. İslam'dan insanlar bu yüzden soğuyor sizin gibi, ben diyorum ki kesin kaynak Kuran siz diyorsunuz ki hadis. Neden Dünyanın kabul ettiği Mevlana Kuran'ı ve Hz.Muhammed'i sizin yazdığınız hadislerin tam tersi olarak anlamış acaba.

Buhari hadisleri hadis kaynaklarının arasında en güveniliri doğru ama onda bile okadar tartışmalı hadisler var ki, önceki mesjlarda birkaç örnek vermiştim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buhari ve Müslim'in E's-Sahihlerinindeiçinde bulunduğu kitaplarda yer verilen hadislere göre , bakın peygamberle ilgili bir olay nasıl anlatılıyor.

 

"Enes İbn Malik anlatıyor:

 

Uklyada Ureyne oymaklarından bir takım insanlar ,Medineye geldiler.Havasından hastalanmaları nedeniyle burada kalamayacaklarını peygambereanlattılar.Peygamber de: "İsterseniz Beytülmal develerinin bulunduğu kesime gidin.Develerin sidiklerinden vesütlerinden için!é dedi.Öyle yaptılar ve sağlıklarına kavuştular .İşte bu sıradaadamlar ,odevelerin çobanını öldürdüler .Develeriönlerine katıp götürdüler .Bu aradaislamdan da döndüler. Haber günün ilk saatlerinde iletildipeygambere .Peygamber onları izlettirdi.Ve güneş yükselmişti ki,yakalayıp getirdiler. Peygamber (kuranın buyruğunauygun biçimde) suçluların ellerininve ayaklarınınçapraz biçimde kesilmesini buyurdu. Buyruk yerine getirildi.Kesilen organlardan kanın akmaması için uygulanan yöntem uygulanmadı.Peygamberin buyruğu ile ayrıca gözleri oyuldu.Suçlular dahasonra , kara taşlı vesonderece sıcak bir yer olan Harreye götürülüp konuldular.Güneş sıcağına bırakıldılar .İçmek için su istiyorlardı.Su verilmedi kendilerine .Ve ölünceyedek öylece bırakıldılar.

SAYIN GELİNCİK Bu âyetin nüzul sebebi hakkındaki rivayetler şunlardır:

 

1- Kitap ehlinden bir kavim hakkında inmiştir ki, Hz. Peygamber ile aralarında sözleşme yapmışlardı, sözleşmelerini bozdular ve yol kesip yeryüzünde bozgunculuk yapmaya kalkıştılar. (İbnü Abbas'dan bir rivayet).

 

2-Mekkeli Müşrikler hakkında inmiştir. (İkrime'den, Hasenü'l-Basri'den ve Alâ'dan rivayet)

 

3- Olayları meşhur olan Ureyneliler hakkında inmiştir ki, Ukûl, Ureyne ve Beciyle'den bir kısım halk yoksulluk ve hastalık içinde oldukları halde Medine'ye gelmişler, müslüman olduklarını açıklamışlar, Resulullah kendilerini zekattan toplanan beytü'l-mâl develerinin otladıkları yere göndererek bunların sütlerinden içip geçinmelerini ve hastalıklarını da bu develerin sidikleriyle tedavi etmelerini emretmiş, varmışlar. Bir müddet sonra tamamen sıhhatlerini kazanıp iyileştikten sonra dinden dönmüşler, çobanları öldürüp develeri sürmüşler ve yolları kesip ırza da tecavüz ederek kaçmışlar, fakat takip edilerek yakalanmışlardı. (Enes b. Mâlik, Urve b. Zübeyr ve daha bazı zevattan rivayet) Buyrun sizin yazdıgınız hadisle benim yazdıgım hadis arasındaki fark... parça pinçik okumadan anlamadan araştırmadan ***** olmaz bu işler o konudan bu konuya daldan dala atlamaklada olmaz... ayrıca sizin dediginiz gibi sadece allah(c.c.) inanmadıkları için yapılmamış..mü'min bir insan hadisten önce Kur'an-ı Kerimi okur ona baglı yaşar..

Âl-i İmrân 103

(Medenî 89) Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.......ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMAD......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bencede kimse Atatürkün kestigi tırnak olamaz, bende onu sayıyor seviyorum, hiç degilse 6 yaşında bebelerle evlenmemiştir, evlatlıklarının karısına göz dikmemiştir.

Sırf inad olsun diye yazılmış kelimeler :D olsun ben gülüyorum size saygılarımı iletiyorum... ne yani atatürk bi sizinmi önderiniz.. bende saygı ve sevgi duyuyorum mustafa kemal atatürk'e ALLAH(C.C.)'tan rahmet dileklerimi sunuyorum huzur içinde yatsın...

ya benim anlamadıgım imanlı biri atatürkü sevemezmi hee gerçi sizin düşüncenizdeki insanlara göre hepsi aynı kafa dimi.. ve iddaa ediyorum altını çiziyorum bir çok ben atatürkçüyüm ben kemalist'im diyenden daha atatürkçüyüm....

geçenlerde ne komik bir yarışma programında izliyorum dokuz eylül üniversitesinde okuyan bir ögrenci vardı soru

..atatürk öldükten sonra anıt kabir yapılmadan önce naaşı nerde tutuldu..... diye

şıklarda var dikkat??? (A) arkeoloji müzesi (B)Etnografya Müzesi

diger şıkları yazmak istemiyorum çok komik yerler çünkü sizce hangi şıkkı seçti (A)'mı (B)'mi

neyse beş parmagın beşi bir degil bir kişinin yaptıgı hatayı herkese yıkmak olmaz... Hac 8

(Medenî 103) İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah hakkında tartışır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buhari ve Müslim'in E's-Sahihlerinindeiçinde bulunduğu kitaplarda yer verilen hadislere göre , bakın peygamberle ilgili bir olay nasıl anlatılıyor.

 

"Enes İbn Malik anlatıyor:

 

Uklyada Ureyne oymaklarından bir takım insanlar ,Medineye geldiler.Havasından hastalanmaları nedeniyle burada kalamayacaklarını peygambereanlattılar.Peygamber de: "İsterseniz Beytülmal develerinin bulunduğu kesime gidin.Develerin sidiklerinden vesütlerinden için!é dedi.Öyle yaptılar ve sağlıklarına kavuştular .İşte bu sıradaadamlar ,odevelerin çobanını öldürdüler .Develeriönlerine katıp götürdüler .Bu aradaislamdan da döndüler. Haber günün ilk saatlerinde iletildipeygambere .Peygamber onları izlettirdi.Ve güneş yükselmişti ki,yakalayıp getirdiler. Peygamber (kuranın buyruğunauygun biçimde) suçluların ellerininve ayaklarınınçapraz biçimde kesilmesini buyurdu. Buyruk yerine getirildi.Kesilen organlardan kanın akmaması için uygulanan yöntem uygulanmadı.Peygamberin buyruğu ile ayrıca gözleri oyuldu.Suçlular dahasonra , kara taşlı vesonderece sıcak bir yer olan Harreye götürülüp konuldular.Güneş sıcağına bırakıldılar .İçmek için su istiyorlardı.Su verilmedi kendilerine .Ve ölünceyedek öylece bırakıldılar.

SAYIN GELİNCİK Bu âyetin nüzul sebebi hakkındaki rivayetler şunlardır:

 

1- Kitap ehlinden bir kavim hakkında inmiştir ki, Hz. Peygamber ile aralarında sözleşme yapmışlardı, sözleşmelerini bozdular ve yol kesip yeryüzünde bozgunculuk yapmaya kalkıştılar. (İbnü Abbas'dan bir rivayet).

 

2-Mekkeli Müşrikler hakkında inmiştir. (İkrime'den, Hasenü'l-Basri'den ve Alâ'dan rivayet)

 

3- Olayları meşhur olan Ureyneliler hakkında inmiştir ki, Ukûl, Ureyne ve Beciyle'den bir kısım halk yoksulluk ve hastalık içinde oldukları halde Medine'ye gelmişler, müslüman olduklarını açıklamışlar, Resulullah kendilerini zekattan toplanan beytü'l-mâl develerinin otladıkları yere göndererek bunların sütlerinden içip geçinmelerini ve hastalıklarını da bu develerin sidikleriyle tedavi etmelerini emretmiş, varmışlar. Bir müddet sonra tamamen sıhhatlerini kazanıp iyileştikten sonra dinden dönmüşler, çobanları öldürüp develeri sürmüşler ve yolları kesip ırza da tecavüz ederek kaçmışlar, fakat takip edilerek yakalanmışlardı. (Enes b. Mâlik, Urve b. Zübeyr ve daha bazı zevattan rivayet) Buyrun sizin yazdıgınız hadisle benim yazdıgım hadis arasındaki fark... parça pinçik okumadan anlamadan araştırmadan ***** olmaz bu işler o konudan bu konuya daldan dala atlamaklada olmaz... ayrıca sizin dediginiz gibi sadece allah(c.c.) inanmadıkları için yapılmamış..mü'min bir insan hadisten önce Kur'an-ı Kerimi okur ona baglı yaşar..

Âl-i İmrân 103

(Medenî 89) Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.......ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMAD......

 

Arkadaşım ne anlatmaya çalışıyorsunuz anlamış değilim. Bana nerdeyse bir sayfa dolusu peygamberin iyiliğinden bağışlayıcılığından söz etmişsiniz. Bende size bu hadisi göstermişim. Yani sandığınız kadar adil yada bağışlayıcı olmadığını. Bunu yaparken de sahih hadisleri ile ünlü adamlardan örnek vermişim. Hatta sizinde kabul edeceğiniz sitelerden örneklerle. O halde nedir içinize sindiremediğiniz. Peygamberin kasdı aşan uygulamaları mı yoksa insanlık dışı ceza yöntemleri mi?

 

Genelde dini tartışmalara pek girmem bu forumda. Çünkü gözünün içine bazı ayetlerde sokulsa da , mutlaka "yok öyle değilde böyle, o öyle demek istememiş , benim hadisçim en doğrusunu bilir" mantığı ile hareket edileceğini biliyorum.Ayetleri hadislerle desteklemiş olsak bile. Yanılmamışım.Parça pincik okuyan ben değilim.Gözünü kapatıp körü körüne sorgulamadan inanan sizlersiniz.Yapacak bir şey yok

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben elma diyorum siz armut, anlamak bu kadar mı zor. İslam'dan insanlar bu yüzden soğuyor sizin gibi, ben diyorum ki kesin kaynak Kuran siz diyorsunuz ki hadis. Neden Dünyanın kabul ettiği Mevlana Kuran'ı ve Hz.Muhammed'i sizin yazdığınız hadislerin tam tersi olarak anlamış acaba.

Buhari hadisleri hadis kaynaklarının arasında en güveniliri doğru ama onda bile okadar tartışmalı hadisler var ki, önceki mesjlarda birkaç örnek vermiştim.

Kardeşim ALLAH(C.C.) rahmeti, bereketi üstünden eksik olmasın.. maalesef böyleler daldan dala güya böyle arka arkaya birşeyler ortaya atarak akılları sıra kafa karıştırıp birşeyler kazandıklarını zannediyorlar... :D olsun onlar içinde ALLAH(C.C.)rahmet diliyorum..

biz hz. MUHAMMED ÜMMETİYİZ

“Ey Ümmet-i Muhammed! Siz insanların iyiliği için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği yayar, kötülüğü önlemeye çalışırsınız; çünkü Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmran, 3/110)

nede olsa onlarda ALLAH(C.C.)yarattıgı kullar... ama cehennem'de birşeylerle dolucakda.. Bakara 257

(Medenî 87) Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım ne anlatmaya çalışıyorsunuz anlamış değilim. Bana nerdeyse bir sayfa dolusu peygamberin iyiliğinden bağışlayıcılığından söz etmişsiniz. Bende size bu hadisi göstermişim. Yani sandığınız kadar adil yada bağışlayıcı olmadığını. Bunu yaparken de sahih hadisleri ile ünlü adamlardan örnek vermişim. Hatta sizinde kabul edeceğiniz sitelerden örneklerle. O halde nedir içinize sindiremediğiniz. Peygamberin kasdı aşan uygulamaları mı yoksa insanlık dışı ceza yöntemleri mi?

 

Genelde dini tartışmalara pek girmem bu forumda. Çünkü gözünün içine bazı ayetlerde sokulsa da , mutlaka "yok öyle değilde böyle, o öyle demek istememiş , benim hadisçim en doğrusunu bilir" mantığı ile hareket edileceğini biliyorum.Ayetleri hadislerle desteklemiş olsak bile. Yanılmamışım.Parça pincik okuyan ben değilim.Gözünü kapatıp körü körüne sorgulamadan inanan sizlersiniz.Yapacak bir şey yok

tamam hata bende yeterince açık anlatamadım baştan alıyorum.

arkadaşım senin yazdıgın hadisle benim yazdıgım hadis arasındaki farkı göstermek istedim.. senin yazdıgınıda Enes İbn Malik anlatıyor benim yazdıgımıda

Enes İbn Malik rivayet ediyor..

senin yazdıgın direk bir takım insanlar peygambere geldi ona iman ettiklerini söyledi peygamber onları kabul edip yer gösterdi hastalıklarını tedavi etti ama onlar dinden çıkıp çobanı öldürüp develeri çalıp gittiler peygamberde hemen onları yakalatıp kafasına göre senin tabir'inle işkence yaptırdı.. buraya kadar dogru dimi...

benim yazdıgım hadiste bir takım hasta ve yoksul insanlar peygambere gelip iman ettiklerini söyleyip yardım istiyolar peygamber onlar kalıcak yer tayin edip hastalıklarına şifa buluyor ama bu insanlar iyileşip düzene girdikten sonra emanete ihanet ederek çobanı öldürüp develeri çalıyorlar oda yetmiyor kervanların yolunu kesip malları gasp edip oradaki halkın ırzına tecavüz ediyorlar..

bu rivayet üstüne bu ayet indigine göre bu ALLAH(C.C)hükmüdür yani şeriat'tır.

ne yapsaydı peygamber yani onları yakalayıp aferin iyiki çobanı öldürdünüz malları çaldınız helal olsun tecavüzmü çok güzel alnınızdan öpüyorummu deseydi..

tekrar altını çiziyorum bu ayete göre hareket ettiyse peygamber bu ALLAH(C.C)HÜKMÜDÜR.peygamberin kafasına göre hareketi değildir.

ne yani yaptıkları yanlarına karmı kalacaktı..suçluların rahat rahat takıldıkları dönem şu anki türkiye hukuk sisteminde geçerli bana bir tane örnek göster şu anda adam öldürüpte hırsızlık yapıpta ırza namusa tecavüz edipte adil şekilde ceza alan birini..

çocuk katili bir adada koguşunu begenmez,askere silah sıkan davula zurnayla karsılanır 5 sene içerde bakılıp sonra dışarı çıkar,gazetelerin 2. ve 3. sayfalarına bi bak hergün an az üç tecavüz olayı ve sadece bunlar bize yansıyanlar..ALLAH(C.C.)bilir daha duymadıgımız neler neler...

her neyse konuyu dağatmiyim ALLAH(C.C.)er geç bunların hesabını soracaktır...

artı olarak benim bir sürü inanmayan arkadaşım var onlar işkence yapmıyorum hani müslümanım ya ama yanımda ALLAH(C.C.) MUHAMMAD(S.A.V.) laf söyletmem gerekirse konuşmam..

ayrıca 3-5 hadis 3-5 kuran ayeti okuyup bir şeyleri sorgulayamassın bizimkisi körükörüne iman degil gönülden baglı aşk ile içten gelen bir iman..

saygılar...........ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMAD......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genelde dini tartışmalara pek girmem bu forumda. Çünkü gözünün içine bazı ayetlerde sokulsa da , mutlaka "yok öyle değilde böyle, o öyle demek istememiş , benim hadisçim en doğrusunu bilir" mantığı ile hareket edileceğini biliyorum.Ayetleri hadislerle desteklemiş olsak bile. Yanılmamışım.Parça pincik okuyan ben değilim.Gözünü kapatıp körü körüne sorgulamadan inanan sizlersiniz.Yapacak bir şey yok

 

Bakın ayetlerde kime ve neden hitap edildiği bellidir ama maalesef Kuran'ı çok az bildiğinizden Mekkeli müşriklere indiği 2 ayet önce açıklanmış olan ayeti, hemde yanlış olarak buraya yazabiliyorsunuz. Gözünü kapatıp körü körüne sorgulamadan inananlar değiliz, Kuran'ı kaç kez okuduğumun sayısını bile hatırlamıyorum ama neden defalarca okuyorum, kendimi ve inancımı sorgulamak için, Kitabı ve Hz.Muhammed'i anlamak için. Tabi sizin dediğiniz gibi olanlar da var, hiç Kuran'ı okumadan, hurafelerle, oradan buradan duyarak inanan ve yaşayanlar. Sizin öfkenizde onların anladığı dinedir. Objektif olmak lazım, körü körüne savunarak, tartışmalı Kuran'la çelişen hadisleri buraya korayak biryere varılmaz maalesef.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çevremde, işyerimde, sokaklarda koşturan insanlar görüyorum. Hepsi delicesine bir uğraş ve müthiş bir hırs içindeler. İşyerimde şöyle konuşmalar duyuyorum: Başaracaksın, azmedeceksin, başka seçeneğin yok, mutlaka elde edeceksin! Çevremde yüzlerce elbisesine elbise eklemek isteyen, iki arabası olup başka hangi marka araba alacağını düşünen, mücevherlerini kasalara saklayan ve delicesine dünyaya tutkuyla bağlı insanlar görüyorum.

 

Bütün bunların yanında işyerinde patronundan azar işittiği için büyük bir öfkeyle toplantıyı terk eden adam, dersleri kötü giden bir öğrencinin hüzün dolu ve adeta çökmüş yüzü, tek bir söz yüzünden günlerce ağlayıp mahfolan insanlar…

 

Peki bütün bu inanılmaz hırs, insanların birbirine duyduğu öfke, arkadan çekiştirme, ayağını kaydırma, yalanlar, dolanlar ve acılar ne için hiç düşündünüz mü? Ne için bütün bu çekilen ızdıraplar, katlanılan sıkıntılar? Dünya hayatımızda yeme, içme, uyuma gibi eylemleri kaldırdığımızda neredeyse 15 yıl kalıyoruz. Evet yanlış duymadınız sadece 15 yıl! Üstüne üstlük ömrümüz o kadar hızlı geçiyor ki hayatımız adeta elimizden kayıp gidiyor. Bir insan doğuyor, büyüyor ve bir anda kendini yaşlı olarak buluyor. Şimdi yetmiş yaşında bir insana sorsanız size mutlaka ‘nasıl geçtiğini anlamadım’ diyecektir. İnanın alacağınız bu cevap hiç değişmez.

 

İşte insanlar tam bu noktada çok büyük yanılgıya düşüyorlar. Hayatın o karmaşası, koşturmacası içinde bir dakika durup düşünmüyorlar. ‘Ben hızla nereye doğru gidiyorum? Ölümüm giderek yaklaşıyor, sonsuz ahiret hayatım başlamak üzere ama ben hiçbir şey yapmıyorum. Allah’ın karşısında tüm ömrüm için hesap vereceğim, bütün işlediğim amellerim ortaya dökülecek. Ama ben Allah için hiç hayırlı hiçbir iş yapmıyorum sadece dünyayı yaşıyorum. Allah Kuran’da hangi ayetleri indirmiş, nelere uymalıyım, nelerden sakınmalıyım’ demiyor. Bu insan sadece ve sadece toplantıda konuşacağı sunumu, akşam yiyeceği yemeği ve yine akşam seyredeceği diziyi düşünüyor. Şimdi bunun ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu görebiliyor musunuz? Bir insan neredeyse bu çok hızlı geçen 15 yıl için inanılmaz hırslara kapılıp gece gündüz çalışıyor, gerekirse çevresindeki herkesi kırıyor, aşağılıyor ve mutlaka isteklerine sahip olmak için yarışıyor ama sonsuza kadar sürecek ahiret hayatı için hiç ama hiçbir şey yapmıyor adeta kılını bile kıpırdatmıyor. Kuran dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu ayetlerde bildiriyor:

 

Dedi ki: 'Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?' Dedi ki: 'Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor. Dedi ki: 'Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz'" (Müminun Suresi, 112-114)

 

Sonsuz ahiret hayatınızı bir gözünüzde canlandırın, bir yıl değil, on yıl değil, milyon yıl değil, milyar yıl değil, sonsuz… Peki bu sonsuz ahiret hayatınızı bırakıp göz açıp kapayıncaya kadar geçen dünya hayatını bu kadar sahiplenmeniz doğru mu? Bu ölüp gerçekleri gördüğünüzde çok ama çok pişman olmanıza neden olmayacak mı?

 

Dünyada insanın elde ettiği makamın, kariyerin, paranın, lüks arabanın ne önemi var, sonsuz hayatımızda olmadıktan sonra? İnsan 15 yıl dünyanın en zengini olsa ne olur, dünyanın en güzel kıyafetlerini giyse, sürekli dolaşıp nefsini eğlendirse ne olur? Hızla ölüme yaklaşmıyor mu? Üstelik dünyayı yaşamak isterken önüne inanılmaz duvarlar ve binbir zorluklar çıkmıyor mu?

 

Ahireti çok iyi bilen bir insan için dünyadaki her şey ama her şey önemini tamamen yitirir. Dünyaya yönelik hiçbirşey insanı delicesine sevindirmez çünkü geçici olduğunu bilir, hiçbirşey üzmez çünkü dünyanın biteceğini bilir. Her olayın Allah tarafından hayırla ve hikmetle yaratıldığını bilir. Hiçbirşeye kapılıp gitmez, aşırı hırsa kapılıp bu dünyada büyük olacağım, birçok mala mülke sahip olmalıyım, demez. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak önemlidir. Dünyada yapılan ibadetler, güzel ameller, insanın ahireti için yaptığı her iş çok büyük önem kazanır. Çünkü iman eden bir insan buranın bir geçiş yeri olarak ve imtihan olarak yaratıldığını çok ama çok iyi bilir. Öyleyse bir göz çarpması kadar süren bu geçiş yerine neden bu kadar değer verelim?

 

Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (EN'AM SURESİ / 32)

 

 

Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, biz de bugün onları unutacağız. (A'RAF SURESİ / 51)

 

Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (KASAS SURESİ / 60)

 

 

Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (ANKEBUT SURESİ / 64)

 

 

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (HADİD SURESİ / 20)

 

 

Sakın unutup dünya hayatının işlerine boğulup gitmeyin, mutlaka ama mutlaka durup düşünün. Allah’ın tam yanıbaşınızda olduğunu hissedin. Hepimiz bir gün ucuz, beyaz bir kefene sarılıp, yapayalnız, hiçbir malımız mülkümüz ve kimsemiz olmadan Allah’ın huzuruna gideceğiz. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Bu yüzden dünyanın geçici hırslarına kapılarak sonsuz hayatımızı mahvetmeyelim. Eğer hayatımızı sadece bu elimizden kayan dünya hayatımız olarak düşünürsek ahiretteki inanılmaz pişmanlığımızı tarif edecek tek bir kelime bile olmayacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, dört arkadaşı ve İHA Sivas muhabiri bir helikopter kazasında vefaat ettiler. Muhsin Yazıcıoğlu İslam birliği uğruna yoğun mücadele eden, davası uğruna yıllarca hapis yatan ve bu uğurda eziyet gören gerçek bir müslümandı. Samimi dindar olduğu dünyada çektiği sıkıntılardan açıkça anlaşılmaktadır.

 

Sürekli televizyonda, basında insanlar ne kadar üzüldüklerini dile getiriyorlar. Fakat insanlar bu isyan dolu ifadelerini söylerken ölümün her şeyi kesip bitirmediğini unutuyorlar. Ölüm sadece göz açıp kapayıncaya kadar geçen dünya hayatımızın bitişidir. Fakat aynı zamanda da sonsuz hayatımızın başlangıcıdır. Bu gerçeği bilen samimi bir Müslüman bir Müslüman kardeşi öldüğünde üzülmez, şaşırmaz, asla isyankar ifadeler kullanmaz. Şaşırmaz, çünkü Muhsin Yazıcıoğlu’nun daha doğmadan kaderinde belirlenen bir helikopter kazasında öleceğini bilir. Üzülmez, çünkü bunun yüce Allah’ın taktiri olduğunu bilir. Muhsin Yazıcıoğlu'nun o helikoptere bineceği saat, helikopterin hangi dakikada ve nerede düşeceği, hatta günlerce bulunamayacağı da saniyesi saniyesine kaderindeydi. Muhsin Yazıcıoğlu çok samimi bir Müslüman, çok yiğit bir dava adamıydı. Öyleyse bu Müslüman kardeşimizin Allah’ın izniyle cennete gittiğini düşünmeli ve onun adına sevinmeliyiz. Eğer cennette kendisi gibi samimi Müslümanlara, peygamberlerimize kavuştuysa neden onun adına üzülelim? Ayrıca Allah, uğrunda ölenleri asla ölü olarak saymamamızı emreder ve ayetlerinde şu şekilde bildirir:

 

Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (Al-i İmran Suresi, 169-171)

 

Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. (Bakara Suresi, 154)

Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp - çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu, ) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır." (Al-i İmran Suresi, 195)

 

Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Onları, kendisinden gerçekten hoşnut kalacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah, bilendir, halimdir. (Hac Suresi, 58-59)

 

Söylediğim gibi, Muhsin Yazıcıoğlu daha o helikoptere adımını atarken vefat edeceği belliydi ve her insanın ölüm anında karşılaşacağı gibi ölüm melekleriyle karşılaştı. Dileğim o meleklerin bu güzel insanı cennetle müjdeledikleri ve onu asıl yurduna, cennete ve Allah’ın rızasına kavuşturduklarıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Son zamanlarda Barnabas İncili’nin orijinal nüshalarının bulunduğu fakat saklandığı yönünde basında haberler çıkıyor. Gözlerden kaçmış olabileceğini düşünerek bu konuyu gündeme getirmek istiyorum.

 

Araştırmacı-yazar Aydoğan Vatandaş yeni kitabı "Apokrifal"da Hıristiyan dünyasınca, tarih boyunca sürekli imha edilen ve bugün aslı araştırılan "Barnabas İncili"nin kayıp nüshalarının, yakın zamanda bulunduğu ifade ediliyordu.

 

Yazarın, bu olayın merkezinde bulunan Aramice uzmanı, bilim adamı Dr. Hamza Bektaş(Hocagil)la yaptığı konuşma ve "İncil'in bulunma hikayesi" aşağıda verilmiştir:

 

Soru: Barnabas İncil'i ile ilgili serüven nasıl başladı?

 

Cevap: Hikmet Yayınevi'nde çalıştığım dönemdi. 80'lerin başıydı. Bir gün dönemin Malatya Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler'in ricasıyla bana, Süryanice papirüsle yazılmış iki sayfa geldi.Bu sayfalar, bana gelene kadar birçok papaza götürülmüş ancak papazlar, metnin ne olduğunu anlamamışlar. Yaptığım tercüme sonucunda, metnin, Arami dilinde ve Süryani alfabesinde olduğunu ve bunun, Barnabas İncili'nin nüshaları olduğunu tespit ettim.

 

 

Soru: Kitap nasıl başlıyordu?

 

Cevap: Kitabın giriş kısmında; "Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından, Mesih'e vahyedileni, ondan duyduğum gibi 48 yıl sonra, aynen duyduğum gibi, Demir Nüsha olarak yazıyorum. Ben Kıbrıslı Barnabas'ım" ifadeleri vardı.

 

Soru: Peki, nasıl bulunmuş bu İncil, anlatır mısınız?

 

Cevap: İncil, 1981 kışında, köylülerin avdan döndükleri bir sırada, şimdi Şırnak sınırları içinde kalan, o vakitler Hakkari sınırları içinde olan Uludere yakınlarında bir mağaraya girmeleriyle bulunuyor. Köpekleri mağarada kayboluyor. Ancak sesinin çok derinden duyulması üzerine, köpeği kurtarmak için ertesi gün uzun urgan sarkıtarak 150 metre aşağıya iniyorlar. Burada taştan yontma bir oda içerisinde, bir lahit ve bazı eşyalarla karşılaşıyorlar.

 

Önce Hz. İsa Aleyhisselam'a ait bir madalyonu çıkarıyorlar. Bu madalyonun, Paris'te bir müzede saklandığını öğrendim sonra. Lahitin kapağının açılmasının ardından, cesedin üzerinde İncil bulunuyor. İncil, köylülerin üzerinden, o sırada Babat Aşireti Lideri Korucu başı Hazım Babat'ın Babası Ferhan Babat'ın eline geçiyor önce.

 

Ferhan Babat'ın, İncil'in tarihi değerini anlaması uzun sürmüyor ve İncil'i satmak için girişimlerde bulunuyor. Babat'ın İncil için istediği rakam, 280 bin dolardı. Bu parayı dönemin Malatya milletvekili İsmail Hakkı Şengüler Bey, ödemeyi kabul etmişti. Ferhan Babat'la anlaşmaya varılmıştı. Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan'ın babası Mehmet Ali Arslan ile birlikte, İncil'i teslim almaya gittik. Ancak o sırada beklenmedik bir şey oldu. İncil bize teslim edilemeden Jandarmanın eline geçti. 2 yıl boyunca Jandarma karargahında saklı tutuldu. Ardından o sırada Kemal Başer Paşa'dan alınarak Genelkurmay Özel Harp Dairesi'nin eline geçti.

 

Soru: Peki, bu İncil'in tercümesi çalışmasına dahil olmanız nasıl haşladı?

 

Cevap: Ben Malatyalıyım. Turgut Özal, 1983 yılında Başbakan olunca kendisine ulaştım. Özal ile tanışırdık. 1986 yılında konuyu kendisine anlattıktan sonra, beni Özel Harpçi Orgeneral Sami Karamısır Paşa'ya gönderdi. Önce beni epey sorguladılar. Amacımın ne olduğunu anlamak istiyorlardı. Ben, kitabın sadece tercüme boyutuyla ilgilendiğimi söyledim. Ardından İstanbul Balmumcu'da bulunan Özel Harp Karargahı'nda, Sami Karamısır Paşa ve MİT Müsteşarlığı da yapmış olan ve halen hayatta olan Hayri Ündül Paşa'nın görevlendirmesiyle, tercüme çalışmasına başladım.

 

Soru: Eser size ilk önce nerede gösterildi?

 

Cevap: Önce Ankara'da bulunan o zamanki adıyla Özel Harp Dairesi Başkanlığı'na gittim. Kitabı ilk orada gördüm. Birkaç demir kapıyı aştıktan sonra ulaşılan bir yerdeydi Kitap. Kitap, 1987 yılında Sami Karamısır Paşa ve Hayri Ündül Paşa'nın bilgisi dahilinde, İstanbul Balmumcu'da bulunan Özel Harp Karargahı'nda tercüme etmem için bana verildi. Ben burada her gün tercüme çalışmalarını yapıyordum. Tercüme parası da bana, Harp Akademileri Komutan Nahit Şenoğul Paşa, tarafından veriliyordu. Nahit Paşa daha sonra bana Harp Akademilerinde Koruyucu Envanter dersleri de verdirtti. Bu süre içerisinde, İncil'in 19 sayfasını da tercüme ettim.

 

Soru: Kitabın bu bölümüne kadar içeriğinden bahsedebilir misiniz?

 

Cevap: Tevhit'ten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah'a eş koşmama. Komşulara yardımcı olma. Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ve ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı. Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacaklar!" ayeti vardı.

 

Soru: Sonra ne oldu peki? Neden yarım kaldı tercüme işi?

 

Cevap: O sırada Zaman Gazetesi'nden gazeteci Ahmet Ersöz Bey konuyla ilgili beni aradı. Bu konuyla ilgili benimle röportaj yapmak istiyordu. Sonra Ahmet Bey, bu İncil'i almak istediklerini söyledi. Ben de Nahit Şenoğul Paşa'ya bunu ilettim. Şenoğul Paşa da, kitabın mikrofilmleri için 60 bin dolar istendiğini bana iletti. Ben de Zaman gazetesine giderek, Ahmet Ersöz'e konu ile ilgili tüm bilgileri verdim.

 

Yanılmıyorsam 1992 ya da 1993'tü. Ahmet Bey, paranın sorun olmadığını ancak mikrofilmlerin nereden çıktığının da belgeli olmasını istedi. Ben de bunu Nahit Paşa'ya ilettim. Bu olayın ardından askerler bir daha beni aramadı. Ben de bir süre sonra Nahit Şenoğul Paşa'ya giderek İncil'in son sayfalarını istedim. Burası son derece önemli. Zira Aziz Barnabas, bu İncil'i 4. nüsha olarak yazmıştı.

 

Ve İncil'in son sayfalarında, diğer 3 nüshanın nerede olduğunu da ayrıntılı olarak göstermişti. Bu vesileyle İncil'in son bölümlerini de tercüme ettim. Bu bölümleri adeta Fatiha gibi ezberlemiştim. Bu bölümde Hz. İsa'nın, Zaho taraflarında bir Hıristiyan köyüne geldiği de anlatılıyordu.

 

 

Soru: Peki, İncil'e Karbon testi yapıldı mı?

 

Cevap: İncil'in hem kapağına hem de sayfalardaki mürekkebe Karbon testi, İsmail Hakkı Şengüler beyin girişimleriyle, Zürich'te özel bir kurumda yaptırıldı. Test sonucunda, malzemenin 2000 yılın üzerinde olduğu ortaya çıktı. Malzemenin yapımında; nişasta ve pamuk hamuru kullanıldığı da tespit edildi. İncil'in son sayfalarında da diğer nüshaların nerede olduğu açıkça yazıyordu.

 

Soru: Bu İnciller neredeydi peki?

 

Cevap: Biri Davut Aleyhisselam'ın sarayında, Golan Tepeleri'nin batısında, Taberiyye Gölü'nün doğu yamacında bulundu. Bu İncil de Arami dilinde ve İbrani alfabesiyle yazılmıştı.

 

Soru: Nasıl bulundu bu İncil?

 

Cevap: Bu İncil, 2002 senesinde bizzat benim girişimlerimle bulundu. Bir Alman firmasının sponsorluğunda yaptık kazı çalışmalarını. Bu çalışmaya İsrail eski Cumhurbaşkanı İzhak Rabin'in torunu Viktoria Rabin'in çok büyük katkısı oldu. Viktoria Hanım, o sırada Boğaziçi Üniversitesi'nde Arkeometri Bölümü'ndeydi. Kedisiyle oradan tanışıyorduk. Dedesinin forsuyla, İncil'i rahat bir şekilde çıkardık. Orada en az bu İncil kadar başka değerli şeyler de bulduk.

 

Soru: Diğerleri nerede bulundu?

 

Cevap: Diğer İnciller'den biri, Suudi Arabistan'ın kuzeyinde, Tur Mağarası'nda bulundu. Bu İncil'i de Almanya'da çalışırken bir istihkam Binbaşısı olarak tanıdığım, şimdilerde emekli olmuş bir general olan Cemal El Ammari buldu. Bundan bir süre önce de bana iki sayfasını getirdi. Bu İncil de, Barnabas'ın yazdığı İncil'di. Arami dilinde, Rumi alfabeyle yazılmıştı.

 

Soru: Ya diğeri?

 

Cevap: O daha bulunmadı. Süleymaniye, Zaho taraflarında bir yerde.

 

Soru: Peki Otantik Barnabas İncil'i, hala Özel Harp Dairesinin elinde mi?

 

Cevap: 2000 yılına kadar orada olduğunu biliyorum. Eşref Bitlis Paşa'nın oğlu Selahaddin, liseden sınıf arkadaşımdı. Bu vasıtayla Eşref Paşa'ya da ulaşmıştım. Daha sonra Hayri Ündül Paşa ve HBB'den bir kameramanın da olduğu bir sırada, hep beraber mağarada incelemelerde bulunmuştuk. Tanıdığım generallerden edindiğim bilgilere göre; İncil, 2000 tarihine kadar hala Özel Harp Dairesi'ndeydi. Nahit Şenoğul Paşa, Harp Akademileri Komutanı olduğu sırada, 1997-1998 yıllarında, bana İncil'in son sayfalarını da verdi. O sayfalarda:

 

"O ağzını açtı konuştu. Bir daha aranızda bulunmayacağım. Sen altını biriktirme. Onlar savaşta ölen şehitlerin; yetimlerinin ve dullarının malıdır. Sen, herkes için gönderilmiş bir peygambersin." ayeti vardı.

 

Orgeneral Nahit Şenoğul Paşa'nın verdiği Barnabas İncili'nin son sayfalarında; bu demir levhaların nasıl yapıldığı ve Davut Aleyhisselam'ın kendi eliyle yazdığı Aramice Zebur ve Harun Aleyhisselam'ın bakır levhalara yazdığı, On Emir'in nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı.

 

Bu son sayfalarda bulunan bölümlerde, Barnabas'ın, 4. nüshayı Davut Aleyhisselam'ın sarayında yazdığını anladım. İsrail eski Cumhurbaşkanı İzhak Rabin'in torunu Viktoria Hanım ile birlikte; Davut Aleyhisselam'ın sarayında, bir Alman şirketinin sponsorluğunda kazı yaptık.

 

Bu kazı sırasında hem II. İncil'i hem de On Emir'i bulduk. Bu İncil de, Arami dilinde yazılmıştı. Victoria Hanım, Etiyopya'dan getirilen bir Yahudi tarafından öldürüldü. Bu olayda İsrail Gizli Servisi'nin etkisi oldu. Victoria Hanım öldürüldüğünde, 27 yaşındaydı. Yaptığım tercümeyi okuduktan sonra, Müslüman olmuştu.

 

Soru: Peki siz tehdit edildiniz mi bu olayla ilgili olarak?

 

Cevap: 2003 yılında hastanede geçirdiğim kanser ameliyatı sonrasında, İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edildim. Büyükelçi ve yardımcıları tarafından, bana artık hiçbir şekilde bu konuyla uğraşmamam gerektiği söylendi. "İncil'i tercüme etmeyeceksin" dediler. "Aksi takdirde ilkokul diplomamı, Malatya'daki nüfus kaydını, lise kayıt defterini, üniversite kayıtlarını, yani hayatınla ilgili tüm hayati belgelerini sileriz" dediler.

 

 

Soru: Ama yine de tercümeyi yaptınız öyle mi?

 

 

Cevap: Evet.

 

Soru: Kimin için yaptınız bu tercümeyi?

 

Cevap: Bu tercümeyi Almanca ve İngilizce olarak yaptım. Yunanistan'da, Markos Yayıncılık için yaptım.

 

Soru: Bu İncil, Genelkurmay için tercümesini yaptığınız İncil'le aynı mıydı?

 

Cevap: Evet. Genelkurmaydaki İncil'in tek farkı, tefsirli oluşuydu. Barnabas, Hakkari'de bulunan İncil'e bazı şerhler düşmüştü.

 

Soru: Peki Yunanistan'da bulunan Yayınevine bu İncil satıldı mı?

 

Cevap: Evet. Hem de son derece düşük bir fiyat karşısında. 60 bin dolar kadar. Bana 15 bin dolar tercüme parası verilecekti. Ama paramı vermediler.

 

Soru: Peki bu İncil, İsrail'de bulunmadı mı?

 

 

Cevap: Evet.

 

Soru: Türkiye'ye nasıl sokuldu peki?

 

Cevap: Bunu Türkiye'ye sokan emekli bir üst düzey askerdi. Kendisini, Tuğgeneralliği sırasında tanımıştım. Viktoria Hanım kendisinden yardım istedi. Babasıyla Amerika'da beraber okumuşlar bir dönem. Tanışıyorlardı yani. Komutan, eseri, önce İtalya'ya götürdü.

 

Soru: Vatikan'a mı verilecekti?

 

Cevap: Evet. 350 bin Avro karşılığında, Vatikan bu İncil'i almak istedi. Ama Viktorya Hanım buna razı olmadı ve bunu engelledi. Bu arada Kardinal Mario'nun şöyle dediğini hatırlıyorum:

 

"Gökten İsa gelse bile, biz sistemimizi değiştirmeyiz. Biz bu kitabı, kütüphanemize koymak için almak istiyoruz."

 

Soru: Sonra ne oldu?

 

Cevap: Kitabı iade ettiler. Sonra bu Kitap, Yunanistan'da bulunan bir yayınevine satıldı. Ben bu İncil'in mikrofilmlerini almayı başardım.

 

Şimdi Barnabas İncil’inin bulunmasının ardından yaşanan olaylar akla şu soruları getiriyor. İzhak Rabin’in torunu bu İncil nüshalarını okuyunca neden Müslüman oldu? Bu İncil nüshaları Hristiyanlıktan sonra gelecek hak din olan Müslümanlığa mı dikkat çekiyor? Vatikan ve İsrail bu nüshaların gerçek olduğunu bildiği için mi tedbir almaya çalışıyor? Barnabas İncil’inde Hz. İsa Allah’ın oğlu olmadığını ve Allah’ın bir ve tek ilah olduğunu söylediği için mi Vatikan korkuyor? Bu ortaya çıkarsa tüm kilise sisteminin çökmesinden mi çekiniyorlar? Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, onun yerine Yahuda İskariyot yani İsa'yı Romalılar'a gammazlayan 13'ncü havari gerildiğini mi açıklıyor? Hepsinden önemlisi Barnabas İncil’i şu anda nerede ve kimlerin elinde saklı tutuluyor?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Charles Darwin hakkında çocukluğumuzdan beri beynimize şöyle büyük bilim adamı, doğabilimci, biyoloji ilminin kurucusu gibi sıfatları kazıyıp durdular ve sanki Darwin’i olağanüstü zeki ve çok akıllı bir bilim adamı olarak göstermeye çalıştılar.

 

Oysa gerçekler hiç de bizlere aktarıldığı gibi değil, karşımızda hiçte öyle üstün bir beyne sahip bir bilim adamı yok, tam tersine hezeyanlar geçiren, buhranlara kapılan, oldukça düşük akıllı bir insan var. Bütün bunlar zaten benim değil kendisinin izahları.

 

Charles Darwin 1809’da Birminhan’da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu ve 16 yaşında tıp eğitimi görmesi için Eidinburgh Üniversitesi’ne gönderildi. Ancak bu konuda başarılı olamadığı için babası 1827 yılında babası Darwin’i tıp okulundan alarak, teoloji eğitimi alması için Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Christ’s College’a kaydettirdi. Darwin burada tıp okulundan daha başarılı olsa da, din eğitimi konusunda da kararsızdı. Bu dönemde kuzeni William Darwin Fox ile beraber böcek toplamaya başladı ve 1831 yılında İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri Gemisi olan HMS Beagle’ın kaptanı Robert FitzRoy ile tanışarak iki senelik bir Güney Amerika yolculuğuna çıktı. Açıkça görüldüğü gibi Darwin hem tıp eğitimini, hem de din eğitimini yarıda bırakarak Beagle gemisine hayalperest ve bilgisiz beyniyle bindi. Birkaç böcek toplayıp üstelik bazılarını da ağzına tıkıştıran Darwin’e nasıl doğabilimci yakıştırmasında bulunduklarını çok merak ediyorum.

 

Darwin’e üstün doğabilimci, biyolojinin kurucusu bilim adamı! sıfatlarını yakıştıranlar kendisi hakkında söylediği sözlere baksınlar, bu sözlerin ardından hala Darwin’i büyük bir bilim adamı olarak görüyorlarsa bu kendilerinin de evrim dogmasına nasıl sıkı sıkıya bağlı olduklarını gösterir. Darwin’in bilim adamı olduğunu değil!

 

Darwin’in Kendi Eğitimi İle İlgili Sözleri:

 

“okuldan ayrıldığımda... tüm öğretmenlerim ve babam tarafından sıradan bir çocuk hatta ortalama standardın altında zekaya sahip bir çocuk olarak görüldüğüme inanıyorum. Çok utanarak söylüyorum ki, babam bir keresinde bana “avlanmak, köpekler, fare yakalamak dışında hiçbirşeye önem vermiyorsun, kendine ve bu aileye yüz karası olacaksın.” demişti.

 

“okulda hiçbir işe yaramadığımdan babam beni oldukça erken bir yaşta okuldan aldı ve ağabeyimle birlikte Edinburgh Üniversitesine gönderdi. Burada iki yıl veya iki dönem kaldım... Ancak kısa süre sonra birkaç küçük olaydan babamın bana oldukça iyi bir mal varlığı bırakacağını anladım ve bu rahatça geçinmeme yetecek kadardı; dolayısıyla tıp öğrenmek için gayretli bir çaba içinde bulunmama gerek olmadığına inanıyordum.”

 

“Edinburg’da (tıp fakültesinde) iki dönem kaldıktan sonra babam doktor olma fikrinden hoşlanmadığımı gördü veya kız kardeşlerimden öğrendi ve bir rahip olmamı önerdi. Çok haklı olarak boşta gezen bir adama dönüşeceğimden endişe ediyordu ve o zaman geleceğim böyle görünüyordu. Ancak Darwin babasının bu isteğini de gerçekleştiremeden bu okulu da bıraktığını anlatıyor.

 

“Cambridge’deki (din eğitim aldığı okuldaki) zamanım kesinlikle boşa gitmişti, hatta boşa gitmektende beterdi. ... sefahat içindeki düşük akıllı genç adamların arasına girmiştim.

 

Kendi sözlerinden de anlaşılacağı gibi Darwin ne din adamı ne de bilim adamı olmayı başaramamış, düşük akıllı adamın tekiydi. Şimdi kendisini böyle göklere çıkaran insanları ve kendisine yakıştırılan sıfatları görseydi herhalde kahkahalarla gülerdi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teorisini tamamen hurafelere ve geniş hayal gücüne dayandıran Darwin, teorisine karşı oluşabilecek en büyük itirazın ara geçiş formları olduğunu 150 yıl önce yazdığı Türlerin Kökeni kitabında şöyle belirtmişti:

 

Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil?

 

Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280)

 

Darwin hayalinde canlandırdığı ara fosilleri hiçbir zaman bulamadı, 150 yıldır da bu ara fosillerin hiçbiri bulunamıyor. Evrimciler toprağın altında buldukları bazı mükemmel fosilleri ara geçiş formu zannedip inanılmaz heyecanlanıyorlar. Fakat bunun ara geçiş canlısı değil de mükemmel gelişmiş bir tür olduğunu gördüklerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Heyecanla ve büyük bir tutkuyla aradıkları ara geçiş formlarını bulamayınca bu sefer insan kafatasını alıp domuz dişine ekleyerek sahtekarlık yöntemlerine başvuruyorlar.

 

Evrim safsatasının ardından günümüze kadar toprağın içinden milyonlarca fosil çıkarıldı. Fakat bunların tek bir tanesi bile ara fosil değildi. Bulunan 100 milyon fosil, tam da Darwin'in öngördüğü gibi doğanın bir karmaşa içinde olmadığını, tam, mükemmel, kusursuz ve tüm parçaları yerli yerinde olan canlılardan oluştuğunu ortaya çıkardı.

 

Darwin'in söylediği gibi, hiçbir jeolojik yapıda ve hiçbir tabakada canlıların birbirine sözde bağlantısını gösteren hiçbir ara canlı fosili olmadığı görüldü. Oysa Darwin’in hayali tek gözlü, başından kol çıkan, iki kafalı, omzundan el çıkan, alnında gözü olan güya ara geçiş formu olarak adlandırabileceği milyonlarca yamuk yumuk canlı fosili bulmaktı! Bütün bunların üstüne, yeni bilimler hücrenin, kromozomların, proteinlerin olağanüstü komplekslikte olduğunu gösterdi ve Darwin’in hayali tarihe gömülmüş oldu.

 

Günümüzde Darwinistler evrim teorisini ispatlayacak hiçbir ara fosil olmadığını şu sözlerle itiraf etmek zorunda kaldılar:

 

Niles Eldredge (Harvard Üniversitesi'nde Paleontolog)

 

Gerçekten de, çeşitli ve iyi saklanmış fosillerin ani oluşumu, olağanüstü bir entelektüel meydan okuma teşkil etmektedir.

 

Derek W. Ager (Ünlü İngiliz Paleontolog):

 

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.

 

Mark Czarnecki (Evrimci Paleontolog):

 

Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Allah tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek sağlamıştır.

 

Carlton E. Brett:

 

Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarının bu soruya cevabı; "Hayır"dır.

 

Dr. Colin Patterson (Paleontolog):

 

Herhangi bir türün başka hangi tür canlıdan geldiğini gösteren bir fosil fotoğrafı göstermemi istemişsiniz - böyle bir fosil kaydı mevcut değil.

 

David B. Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):

 

Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji bunu evrimcilere sunamadı.

 

Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):

 

Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır.

 

Steven M. Stanley:

 

Bilinen fosil kayıtları, evrimin büyük bir morfolojik ara geçişi başaran tek bir örneğini dahi belgeleyemedi. Bundan dolayı fosil kayıtları kademeli evrimin geçerli olabileceğine dair hiçbir kanıt öne süremez.

 

Hoimar Von Ditfurth :

 

Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı.

 

George Gaylord Simpson:

 

Evrim tarihinin büyük bölümünü temsil eden ara-geçiş formları nerededir? Henüz hiçbir yerde bulunamadılar.

 

Tom Kemp (Oxford Üniversitesi):

 

Bir nesilden diğerine türlerin birbirine geçişinin mümkün olduğunu gösterecek tek bir kayıt örneği yoktur.

 

Dr. Colin Patterson:

 

Gould ve Amerikan Müzesi uzmanları ara fosillerin bulunmadığını söylerken bir çelişki sergilememektedirler. Tek bir ara fosil bile yoktur.

 

Görüldüğü gibi evrimciler günümüzde ara fosillerin hiç bulunamadığını artık itiraf etmek durumunda kalıyorlar. İtiraf edemeyenler ise evrimin büyük bir yalan olduğunu çok iyi bilip, yıllarca evrimi anlatmanın verdiği utancı gizlemek isteyenler ve kariyerlerinden olma korkusunu derinden hissedenlerdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ömür dediğin nedirki göz açıp kapayana kadar geçer zaman..

ALLAH(C.C.)bize bu dünyayı yaratmış nimetlerinden faydalanalım diye bakalım şeytana uyup nankörlükmü edicez yoksa ALLAH(C.C.)şükürmü edicez mü-min insan için ahiret hayatı önemli bence çünkü ahiret kalıcı sonsuz..

Ahkâf 35

(Mekkî 66) O halde (Resulum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar vadedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helak edilir mi hiç!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tevrat’tan üzerinde düşünülmesi gereken güzel sözler

 

Değiştirilmemiş ve bütün ayetleri korunmuş tek kitap Kuran’dır. Allah’ın Hz. İsa’ya vahyettiği İncil ve Hz. Musa’ya vahyettiği Tevrat insanlar tarafından tahrif edilerek bozulmuştur. Fakat Kuran ayetlerini çok iyi bilen bir insan aklı ve vicdanıyla İncil’de ve Tevrat’ta değişmemiş ifadeleri anlayabilir. Bu ifadelerden öğüt alıp, güzel ahlaka çağıran sözlerden faydalanabilir.

 

Tevrat’ta sevgi, şefkat, merhamet, iman, dua, teslimiyet gibi konularda geçen çok fazla güzel söz yer almaktadır. Burada ancak bir kısmına değineceğim.

 

... Allah'ınız Rab sizden ne istiyor? Yalnız şunu istiyor: Allah'ınız Rab'den korkun, O'nun yollarında yürüyün, O'nu sevin; bütün yüreğinizle, bütün canınızla O'na kulluk edin; üzerinize iyilik gelsin diye bugün size bildirdiğim buyruklarına, kurallarına uyun. (Yasa'nın Tekrarı, 10:12-13)

 

Kendini bilge biri olarak görme, Rab'den kork, kötülükten uzak dur. Böylece bedenin sağlık ve ferahlık bulur. (Süleyman Özdeyişleri, 3:7-8)

 

Rab Kendisi'ne yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır. Dileğini yerine getirir Kendisi'nden korkanların, feryatlarını işitir, onları kurtarır. Rab korur Kendisi'ni seven herkesi... (Mezmurlar, 18:20)

 

Rab'den korkmak kötülükten nefret etmek demektir... (Süleyman'ın Özdeyişleri, 8:13)

 

Allah'ınız Rab'bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz. (Yasa'nın Tekrarı, 6:5)

 

Rab'bin işlerini anacağım, Evet, geçmişteki harikalarını anacağım. Yaptıkları üzerinde derin derin düşüneceğim, bütün işlerinin üzerinde dikkatle duracağım. (Mezmurlar, 77:11-12)

 

Rab Allah göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü Rab Allah henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. Rab Allah Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. (Yaratılış, 2:4-7)

 

Yüreğim tutuştu içimde, ateş aldı derin derin düşünürken, şu sözler döküldü dilimden: Bildir bana, ya Rab, sonumu, sayılı günlerimi; bileyim ömrümün ne kadar kısa olduğunu! Yalnız bir karış ömür verdin bana, hiç kalır hayatım Senin önünde. Her insan bir soluktur sadece, en güçlü çağında bile. Bir gölge gibi dolaşır insan, boş yere çırpınır, mal biriktirir, kime kalacağını bilmeden. Ne bekleyebilirim şimdi, ya Rab? Umudum Sende. (Mezmurlar, 39:3-7)

 

Ey dünyanın dört bucağındakiler, Bana dönün, kurtulursunuz. Çünkü Allah Benim, başkası yok. (Yeşaya, 45:22)

 

Allah, "İnsanı... yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun." Allah insanı... yarattı. Böylece insan... yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. (Yaratılış, 1:26-27)

 

Oturup kalkışımı bilirsin, niyetimi uzaktan anlarsın. Gittiğim yolu, yattığım yeri inceden inceye elersin, bütün yaptıklarımdan haberin var. Daha sözü ağzıma almadan, söyleyeceğim herşeyi bilirsin, ya Rab. (Mezmurlar, 139:2-4)

 

"Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman, Benim Rab olduğumu anlayacaksın... Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız..." böyle diyor Rab. (Hezekiel, 37:13-14)

 

Kötüler böyle değil, rüzgarın savurduğu saman çöpüne benzerler. Bu yüzden yargılanınca aklanamaz, doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar. Çünkü Rab doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür. (Mezmurlar, 1:4-6)

 

Ya Rab, bütün yüreğimle Sana şükredeceğim, yaptığın harikaların hepsini anlatacağım. Sende sevinç bulacak, coşacağım, adını ilahilerle öveceğim, ey yüceler yücesi! (Mezmurlar, 9:1-2)

 

Rab'be umut bağla, O'nun yolunu tut... kötülerin kökünün kazındığını göreceksin. Doğruların kurtuluşu Rab'den gelir, sıkıntılı günde onlara kale olur. Rab onlara yardım eder, kurtarır onları, kötülerin elinden alıp özgür kılar, çünkü Kendisi'ne sığınırlar. (Mezmurlar, 37:34, 39-40)

 

Küstahlığın ardından utanç gelir, ama bilgelik alçakgönüllülerdedir. (Süleyman'ın Özdeyişleri, 11:2)

 

Gururun ardından yıkım, kibirli ruhun ardından da düşüş gelir. (Süleyman'ın Özdeyişleri, 16:18)

 

Öç almayacaksın. Kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin... (Levililer, 19:18)

 

Allah'ınız Rab'bin size vereceği ülkenin herhangi bir kentinde yaşayan kardeşlerinizden biri yoksulsa, yüreğinizi katılaştırmayın, yoksul kardeşinize eli sıkı davranmayın. (Yasa'nın Tekrarı, 15:7)

 

Kendini bilge biri olarak görme, Rab'den kork, kötülükten uzak dur. Böylece bedenin sağlık ve ferahlık bulur. (Süleyman'ın Özdeyişleri, 3:6-8)

 

Bir kente saldırmadan önce, kent halkına barış önerin. (Yasa'nın Tekrarı, 20:10)

 

"Bu adamlar bize dostluk gösteriyor" dediler, "Ülkemizde yaşasınlar, ticaret yapsınlar. Topraklarımız geniş, onlara da yeter, bize de..." (Yaratılış, 34:21)

 

Parayı seven paraya doymaz, zenginliği seven kazancıyla yetinmez. Bu da boştur. Mal çoğaldıkça yiyeni de çoğalır. Sahibine ne yararı var, seyretmekten başka? Az yesin, çok yesin işçi rahat uyur, Ama zenginin malı zengini uyutmaz. (Vaiz, 5:10-12)

 

Dost dostu aldatıyor, kimse gerçeği söylemiyor. Dillerine yalan söylemeyi öğrettiler, suç işleye işleye yorgun düştüler. Dilleri öldürücü bir ok, hep aldatıyor. Komşusuna esenlik diliyor, ama içinden ona tuzak kuruyor. (Yeremya, 9:5, 8)

 

Dedikoducu sır saklayamaz, bu nedenle ağzı gevşek olanla arkadaşlık etme. (Süleyman'ın Özdeyişleri, 20:19

 

Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü Ben kötü kişiyi aklamam. (Mısır'dan Çıkış, 23:7)

 

Allah'tan kork ve O'nun emirlerini tut; çünkü insanın bütün vazifesi budur. (Vaiz, 12:13)

 

... Sevgiye dayanan bir yönetim kurulacak... Sadakatle krallık yapacak. Yargılarken adaleti arayacak, doğru olanı yapmakta tez davranacak. (Yeşaya, 16:4-5)

 

Görüldüğü gibi bütün bu hükümler Yahudileri hep güzel ahlaka çağırıyor. Tahrif olmamış Tevrat’ta suçsuz yere adam öldürmek yasaklanıyor, sevgi, şevkat, merhamet ve adalet öğütleniyor. Tevrat’ın bu hükümlerine uyan ve gerçekten çok dindar olan Yahudiler var. Bu samimi insanlar Allah’a ve Tevrat’a gönülden bağlılar, dinlerinden asla ödün vermiyorlar. Ateist Siyonistlerin fikirlerini de tamamen red ediyorlar. Bu dindar Yahudiler, ateist Siyonist Yahudilerin Filistin’de yaptıkları zulmü de hiçbir şekilde kabul etmediler, İsrail’de sokaklara çıkıp bu katliamı protesto ettiler.

 

Dindar Yahudiler çok mübarek bir milletin evlatlarıdır, hepsi peygamberlerimizin soyundan gelmektedirler. Bu yüzden Müslümanların ateist Siyonist Yahudilerle dindar Yahudileri mutlaka birbirlerinden ayırmaları gerekir. Dindar Yahudiler, Allah’tan korkan, imanlı, güzel ahlaklı, son derece takva insanlardır ve Müslümanların kardeşleridir. Bu dindar Yahudilerle Müslümanlar kutsal topraklarda çok yakın bir gelecekte kardeşçe yaşayacaklar ve buna da herkes şahit olacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ölümden korkuyor musunuz?

 

Hepimiz düşünsek de düşünmesek de hızla ölüme doğru yaklaşıyoruz. Bu kesin bir gerçek. Bazı insanlar sanki bu gerçeği önleyebilirlermişçesine boşa uğraş veriyorlar. İçlerinde sonsuza kadar genç ve dinç kalma arzusunu estetik ameliyatlarla sağlamaya çalışıyorlar. Halbuki bu uğraşların sonu hep hüsranla bitiyor. İnsan giderek yaşlanıyor, çöküyor ve her gün bir adım daha kaderinde belirlenmiş o büyük güne yaklaşıyor.

 

Ölümden korkmak ya da ölümü hiç akla getirmemek insanın ancak kendisini avutmasıdır. Hem de büyük bir yalanla… Ve bu yalanın sonucunda hüsrana uğrayacak kişi de sadece kendisidir. İnsan kendi kendine belki de en büyük kötülüğü işte böyle yapar. Dünyaya delicesine tutkuyla bağlanmak, her gün gezip eğlenerek boşa vakit geçirmek kişiyi sonsuza kadar büyük bir kayba götürür. Tabii ki tüm hayatı boyunca ölümü düşünmeyen bir insan yaş ilerleyip de çevresindeki tanıdıkları birer birer ölmeye başlayınca derin bir korkuya kapılır. Zaman biraz daha geçince bu korku yerini sık sık artan nöbetlere de bırakır. Kişi en ufak bir şeyde ‘acaba ölecek miyim’ diye hastanelere koşar, oradaki doktorlardan medet umar. Aslında bu kişinin korkusu tüm hayatını boşa geçirmiş bir insanın cehennem korkusudur. Çünkü her insan aslında vicdanında mümin mi, münafık mı, inkarcı mı olduğunu bilir. İşte bu noktada kişi kendini yapayalnız avucundan kayan hayatına bakarken bulur.

 

Halbuki yaşarken ölümü düşünmek, ahiret için hazırlık yapmak insanı her an ihlaslı ve vicdanlı davranmaya yöneltir. Allah (cc)'ın ve ahiretin varlığına samimi imanla kanaat getiren insan, yaşam gibi ölümün de Yüce Allah (cc)'ın kontrolünde olduğunu bilir. Hiçbir insan ecelini ne erteleyebilir ne de öne alabilir. Ölüm Allah (cc)'ın takdir ettiği anda ve Allah (cc)'ın takdir ettiği şekilde gerçekleşir.

 

"Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.)" (Araf Suresi, 34) ayetiyle bildirilen bu gerçeğin farkında olan insan, ölüm ile ne zaman karşılaşacağını bilmemenin verdiği açık bir şuur ile hareket eder. "Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile…" (Nisa Suresi, 78) ayetiyle hatırlatıldığı gibi, Allah (cc) diledikten sonra ölüm mutlaka gerçekleşir. Bunun ne kişinin yaşı ile, ne sağlıklı olması ne de tedbirli davranmış olması ile ilgisi yoktur. Allah (cc) diledikten sonra ani bir kaza, beklenmedik bir hastalık, hatta kimi zaman insanları hayrete düşüren umulmadık bir sebep dahi insanı ölüme sürükleyebilir.

 

İşte tüm bu yönleriyle ölümü düşünebilen bir insan, her an her yerde ölümle karşılaşabileceğini, yaşamının her an son bulma ihtimali olduğunu bilir. Bu da onu hayatının her anında samimi davranmaya, aklını, vicdanını ve imkanlarını son noktasına kadar kullanmaya yöneltir. Bir an sonra kendisini Rabbimiz'in huzuruna varmış, hesap verirken bulabileceğini, her an cennet ya da ceheneme sevk edilme ihtimaliyle karşı karşıya kalabileceğini bilmenin verdiği açık şuur ile hareket eder. Dünya hayatını, ahirete gidip cenneti ve cehennemi görüp geri dönmüşcesine, tüm bunların gerçekliğinden ve yakınlığından kesin olarak emin olmuş bir iman ve yakin ile geçirir. Her anını, amel defterinin ortaya konduğu, cennete mi yoksa ceheneme mi sevk edileceğinin kararını beklediği anı yaşıyormuş gibi derin bir Allah (cc) korkusu ile yaşar. Allah’tan korkarak hayatını samimi bir Müslüman olarak geçiren bir mümin ölümden korkmaz, aksine Alalh’ın rızasına ve sonsuz cennet hayatına kavuşacağı için sevinir. Zaten tüm dünya hayatında bunun için hazırlanmakta ve bu güzelliği beklemektedir.

 

Ölümü kavramak, güçlü bir vicdan, keskin bir kavrayış gücü, üstün bir akıl ve kesintisiz bir güzel ahlak ile kendini gösterir. Bu şuurdaki bir insan ölümün an meselesi olduğunu bildiği için, hayırdan yana hiçbir işi ertelemez, hiçbir konuda üşengeçlik ya da tembellik yapmaz, şevksiz davranmaz. Gevşeklik göstermenin, ağırdan almanın, daha güzeli, daha iyisi ve daha mükemmeli varken biraz daha azını tercih etmenin ahirette pişmanlığa sebep olabileceğinin şuurundadır. Allah (cc)'a olan yakınlığında, güzel ahlakta, fedakarlıkta, çalışkanlıkta, ibadetinde, duasında, şevkinde, canlılığında hep ihlaslı bir tavır sergiler.

 

Açıkça görüldüğü gibi dünya hayatını ölümü düşünerek yaşamak insana derin bir iman ve üstün bir ahlak kazandırır. Aksi taktirde bir göz çarpması kadar kısa olan hayatını boşa harcayan insan bir gün kendini yapayalnız Allah’ın huzurunda hesap verirken bulacaktır. O gün dünyaya geri dönmek için Allah’a yalvaran insanlardan olmayın. Onun yerine Allah’ın huzuruna güvenle gelen, kitabını güvenle isteyen, tüm hayatını Allah için yaşadığından son derece emin, vakarlı, üstün ve cennete layık olan inananlardan olun…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kıyametten önce gelecek uzun boylu siyah adam Obama olabilir mi?

 

‘Ahir zamanda olduğumuzun farkında mıyız’ isimli yazımda ahir zamanda gerçekleşen alametlerden bahsetmiş, peygamberimizin söylediği birçok hadisin inanılmaz bir biçimde gerçekleştiğini anlatmıştım. Ahir zamanda gerçekleşeceği beklenen başka alametler de var, bunları da kısa bir süre sonra yazacağım.

 

ABD seçimlerinin ardından Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle tüm dünya Obama’yı konuşuyor. Herkesin bildiği gibi tarihte ilk defa bir zenci ABD başkanı seçildi. Bu hem Amerika için hem dünya için büyük bir olay. Obama’nın aynı zamanda Müslüman mı, Hristiyan mı olduğu çok konuşuldu.

 

Peki ahir zamanda hadisler Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin gelişini müjdeliyor. Peki böylesine sıra dışı bir olayda hadislerde bildirilmiş olabilir mi?

 

Hz Ali'ye atfedilen bir söze göre, "Kıyametten hemen önce, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek. Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek."

 

ABD’de 4 Kasım’daki başkanlık seçimlerinin Demokrat Parti adayı Barack Obama’nın geçmişi çok tartışıldı. Kenyalı bir Müslüman babanın oğlu olan ve göbek adı Hüseyin olan Obama’nın da Müslüman olduğu iddialarının sonu gelmedi. Şimdi de İran’da Mehdi’nin habercisi “Büyük Savaşçı” olduğu iddia ediliyor.

 

Amerikan Forbes dergisindeki habere göre, ilginç gelişme, yarı resmi bir internet sitesinde 17’nci yüzyılda yazılmış “Işık Okyanusu (Bahar El Enver) adlı kitabın yayınlanmasıyla başladı. Kitapta Hz. Ali’ye atfedilen şöyle bir söz yer alıyor:

 

”Kıyametten hemen önce, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek. Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek. Üçüncü İmam’dan (Hz. Hüseyin) işaretler taşıyacak. Şiiler onun bizden olduğuna şüphe etmesin.’

 

Birçok İranlı şimdi Obama'yı konuşuyor. Onlara göre Barack Obama bahsedilen 'Büyük Kurtarıcı'.

 

Bunun yanı sıra ”Barack Hüseyin“ Farsça’da ”Kutsanmış Hüseyin“ anlamında. İsmi Fars alfabesiyle O-BA-MA diye hecelendiğinde, ”O bizden biri“ anlamına geliyor.

 

Gerçekten de Obama , ahir zamanda beklen Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin habercisi olabilir mi? Peygamber efendimizin kıyametin habercisi olarak gösterdiği birçok hadis çıktığına, kıyamet yaklaştığına ve dünyada tam da böyle bir dönemde bir zenci başkan seçildiğine göre bu konuda düşünülmesi kanaatindeyim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kambriyen döneminde yaşayan trilobitin gözleri evrimciler için büyük hayalkırıklığıdır

 

Trilobit, çok iyi korunmuş, mükemmel bir görünüme ve müthiş bir kompleksliğe sahip deniz kabukluları sınıfından özel bir canlıdır ve 530 milyon yıl öncesinin sessiz Dünyası'nda, çok sayıda mercekten oluşan gözleri ile, görüp avlanabilen mükemmel yapısı ile, rahatlıkla yüzüp beslenebilen olağanüstü bir keşiftir. Bu yüzden Stephen Jay Gould, onu, "herkesin en gözde omurgasız fosili" olarak adlandırmıştı. (R. Levi-Setti, Trilobites: A Photographic Atlas, University of Chicago Press, Chicago, 1975, Trilobite technology)

 

Kambriyen döneminde birdenbire ortaya çıkan ve inanılmaz derecede kompleks gözlere sahip olan bu canlı Darwin'in ve günümüzde Darwin destekçilerinin en büyük hayal kırıklıklarından biridir.

 

Trilobitler dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamış, Kambriyen döneminin en fazla iz bırakan canlılarıdır. İşte bu nedenle, örnekleri bir araya getirerek, bu canlıların özelliklerini etraflıca belirlemek mümkün olmuştur.

 

Trilobitler, arthropoda filumunun alt filumunu oluştururlar ve göğüs bölümleri üç parçadan oluşan eklem bacaklılardır. Bedenlerinde, hem kafalarını hem göğüslerini kaplayan ve keratinden meydana gelen bir kabuk bulunur. Bu canlıların özellikleri, günümüz eklem bacaklıları gibi, kabuklarını değiştirerek gelişmeleridir. Kambriyen fosillerinin yarısından çoğu trilobitlere aittir. Kabuklu canlılar olmaları dolayısıyla fosilleri iyi korunmuştur. Trilobitler detaylı bir beden yapısına, hassas bir sinir sistemine ve birleşik gözlere sahiptirler. Tüm bu özellikleri, kusursuz gelişmiş halleri ile, Kambriyen patlamasının başlarında benzer kompleksliğe sahip birçok diğer filumla birlikte ortaya çıkmıştır.

 

Trilobitin en uzun bölgesi, kafası ile karın bölgesi arasındaki kısımdır. Bu bölge, çeşitli parçalı bölümlerden oluşmaktadır. Bu bölümlerin tümü birbiriyle bağlantılıdır. Her biri diğerine önden ve arkadan küçük menteşe tarzı bağlarla bağlanmıştır. Dışarıdan bakıldığında bir tren görünümü oluşturmaktadır.

 

Bu parçalar, birbirlerine bağlanmış eklemlerdir. Arka kısımları denizin dip kısımlarında oturur vaziyette olsa da bu canlılar, özel eklemler sayesinde kıvrılarak yukarı doğru kalkabilirler. Trilobit, raylara ihtiyacı olmayan bir tren gibi engeller üzerinde hareket edebilir, bükülebilir, dilediği tarafa dönebilir. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 30-31)

 

Kuyruğa yakından bakınca, bunun da parçalardan oluştuğu anlaşılır. Ama bu parçalar açıkça görünmemektedir. Birbirlerine tam olarak kaynaşmış durumdadırlar. Bazı trilobitlerde, kuyruk kısmı kafa kısmından daha uzundur ve pek çok bölme içerir. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 30-31)

 

Kısa bir süre sonra, trilobitlerin baş kısmından çıkan antenler de keşfedilmiştir. Mercek altında incelendiğinde uca doğru incelen ve yine bölmelerden oluşmuş antenler, arthropod bedeninin en gelişmiş koruyucularıdır. Bu antenler, parmakların ve burnun gerçekleştirdiği görevi yapmakta ve canlının kendi çevresini büyük bir hassaslıkla algılamasını sağlamaktadırlar. Trilobitteki bu yapılar, Kambriyen dönemi öncesi canlılarıyla kıyaslanmayacak derecede komplekstir. Bunlar içinde bir tanesi vardır ki optik fizikçilerinin hayal edebileceği en iyi yapıya sahiptir. Bu yapı, muhteşem bir yaratılış sergileyen trilobit gözüdür.

 

Bir trilobit gözü, bu küçük, uzun prizma yığınlarından oluşan bir mucizedir. Uzun, yarım daire şeklindeki göz, yüzlerce, hatta binlerce merceğe sahip olabilir. Bunların her biri farklı yönlerdeki görüntüyü algılar. Bazıları öne doğru bakar, bazıları yanlara, bazıları da arkaya doğru bakar. Merceklerin her biri kendileri için belirlenmiş bir alana odaklanırlar. Böylelikle canlı, her yönden gelen tehlikenin farkında olabilir, avlanabilmek için de büyük bir avantaja sahip olur.

 

Trilobit, günümüz sineklerinin üstte görülen petek gözlerinin yapısına sahiptir. Merceklerin sayısı, kimi trilobitlerde binlercedir. Her bir mercek, odaklandığı bölgenin görüntüsünü algılar. Mercek sayısı ne kadar fazla ise, görüntünün çözünürlüğü de o kadar iyidir. Günümüzden yarım milyar yıl öncesine ait bu mükemmel gözler, kusursuz bir yaratılış harikasıdır.

 

Londra Doğa Tarihi Müzesi paleontologlarından evrimci Richard Fortey, bazı trilobitlerin sahip olduğu gözlerdeki mercek sayısının üç binden fazla olduğunu hesaplamıştır. Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar büyük bir kompleksliğe sahip olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup şu şekilde açıklamıştır:

 

Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.

 

Trilobitlerdeki bileşik göz yapısı, günümüzde yusufçuk böceği ve arı gibi eklem bacaklılarda aynen mevcuttur. Bu göz tipi, trilobitlerde ilk olarak günümüzden 530 milyon yıl kadar önce ortaya çıkmıştır ve günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Eklem bacaklıların "tüm" tarihine yayılan bu "evrimsizlik", Darwinizm'e tam anlamıyla büyük bir darbe vurmuştur.

 

Açıkça görüldüğü gibi Kambriyen döneminde son derece kompleks bir canlı yaşamıştır. O dönemin dünyasını mükemmel gözleri ile görebilmiş, mükemmel yapısı ile tüm yeryüzüne yayılmıştır. Canlıların en karmaşık organlarından "göz", hiçbir ara aşama geçirmeden, hiçbir hayali "ilkel forma" sahip olmadan aniden ortaya çıkmıştır. Bu canlının da, sahip olduğu mükemmel gözün de bir evrimsel kökeni yoktur. Çünkü bu canlı da, onun mükemmel gözleri de evrim geçirmemiştir. Bu canlı, sahip olduğu tüm mükemmellikler, tüm kompleks yapılar, hayranlık uyandırıcı gözler ve şu anda göremediğimiz renkleriyle bundan tam 530 milyon yıl önce yaratılmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darwin’den masallar: Balinalar ayılardan evrimleşmiştir!

 

Denizde yaşayan dünyanın en güçlü canlılarından biri olan balinayı gördüğünde Darwin tam olarak büyük bir şok yaşamıştır. Çünkü bu mükemmel canlının boyu 30 metredir, üstelik ağırlığı 100 tonu geçmektedir. Dolayısıyla bir balinanın boyu 5 katlı apartman boyunda olup, ağırlığı da 30 filin toplam ağırlığı kadardır. Üstelik bu canlı mükemmel yaratılışı sayesinde tonlarca ağırlığıyla hiç zorlanmadan denizin dibine dalıp tekrar suyun yüzeyine çıkabilmektedir. Derisinin altında bulunan yaklaşık 50 cm yağ tabakası vücut sıcaklığını 34-37 derece dolaylarında tutmaktadır.

 

Balinanın kemikleri süngerimsi bir maddeden yaratılmıştır ve kemiklerin içi yağ ile doludur. Bu yüzden balina hiç zorlanmadan 15-20 saniyede suyun yüzeyine çıkar. Gövdesi binlerce metre denizin altındaki basınca dayanabilecek şekilde yaratılmıştır. Hayvanın kanında ve kaslarında dolaşan oksijen, onu su altındayken ve soluk almadığı zamanlarda besleyecek kimyasal maddelerle karışır. Dolaşım sistemi ise kanı iç organlardan beyne gönderebilecek şekilde yaratılmıştır. Bu sayede balina nefes almak için suyun yüzeyine çıkana kadar vücudundaki oksijeni, oksijene en çok ihtiyacı olan organa, yani beynine gönderebilmektedir. Balinadaki bu muhteşem sistem bilim adamlarını hayrete düşürmektedir.

 

Her yıl Kaliforniya'da Aralık ve Ocak aylarında gri balinalar, Kuzey Buz Denizi'nden Kuzey Amerika'nın güney sahillerine geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzerler. Doğurmak için ılık sulara doğru hareket ederler. Bu yolculukları sırasında en ilginç olan ise, hamile olan anne adayı balinanın hiçbir şey yememesi ve buna ihtiyacının da olmamasıdır. Uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendini doyurur. Ve böylece uzun süren göç dönemi için gerekli olan enerjiden daha fazlasını içeren kalın bir yağ tabakasına sahip olur. Anne adayı balina, Batı Meksika'ya ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir, yağ takviyesi yaparlar, böylece kendi türlerinin Mart ayında başlattıkları kuzeye yapılan göç için güç kazanmış olurlar.

 

Bütün memeliler gibi balina da yavrularına süt verir. Ne var ki, yavrular sütü emmezler, sütü emecek olsalar ağızlarına süt ile birlikte deniz suyu da girecektir. Fakat tuzlu su içmek balina için zararlı olacaktır. Ancak dişi balinaların meme bezleri çevresinde bir kas halkası vardır. Anne balina bu halkayı kasınca bir basınç oluşur ve böylece –yunuslarda olduğu gibi- sütü doğrudan yavrusunun ağzına püskürtebilir. Bu süt normal bir süt değildir. Katıya yakın, yağlı bir maddedir. Bu sayede süt deniz suyuna karışmaz. Yavrunun içtiği -daha doğrusu yediği- bu madde midede çözünür. Çözünen besin aynı zamanda da yavrunun su ihtiyacını karşılar. Görüldüğü gibi, yavruların beslenebilmesi için Allah onlara en mükemmel beslenmeyi sağlamıştır.

 

Balinanın gözlerinin üzerinde bulunan yağlı ve saydam salgı, hayvanın gözlerini deniz suyunun olumsuz etkilerinden korur. Balinanın dokunma ve işitme duyuları çok keskindir. Su altında çeşitli sesler çıkarır ve bu seslerin yankısını dinleyerek yön bulabilirler. Bu duyunun çalışma prensibi, radarların çalışma prensibiyle aynıdır. Zaten radarlar da balinaların bu özelliklerinin taklit edilmesiyle yapılmıştır. Bilim adamları balinanın çıkardığı bu seslerin son derece karmaşık bir dil olduğuna inanırlar. Bu dil aralarındaki etkileşim ve haberleşmede de önemli bir rol oynar.

 

Darwin tabii ki balinanın bu kadar mükemmel sistemlerle yaratıldığını bilmiyordu, bunu görebilmesi için ne eğitimi ne de o zamanın teknolojisi yeterliydi. Darwin denizde yaşayan bu kadar memeli türüne nasıl açıklama getireceğini bir türlü kestiremiyordu. Bu yüzden aklına dahiyene bir senaryo geldi ve karada yaşayan büyük canlılardan ayının böcek avlarken evrimleşerek balinaya dönüştüğünü iddia etti! Darwin, Türlerin Kökeni kitabının 1856 tarihli ilk baskısında bunu açıkça yazmıştır:

 

“Kuzey Amerika’da siyah ayı, tıpkı balinalar gibi, ağzı açık bir şekilde suda böcek yakalayabilmek için saatlerce yüzerken görülmüştür. Bu her ne kadar çok uç bir izah olsa da, eğer sürekli olarak böcek sağlanırsa ve eğer iyi adapte olmuş rakipler ülkede henüz ortaya çıkmamışsa, ayı ırkının, doğal seleksiyon ile, yapılarında ve alışkanlıklarında fazla, daha da fazla suda yaşar hale gelerek değişime uğramalarında bir zorluk göremiyorum. Gitgide genişleyen, daha da genişleyen ağızlarıyla, ta ki bir balina kadar dev bir yaratık haline gelinceye kadar.”(Türlerin Kökeni, 1. baskı, 6. bölüm, s. 184)

 

Günümüz evrimcileri Darwin’in bu müthiş hayal gücünden utanıp bu senaryoyu unutturmaya çalışıyorlar. Darwin ise birçok baskı yüzünden kitabının sonraki baskılarından bu iddiayı çıkarmış ama çıkardığına pişman olduğunu bir mektubunda şöyle dile getirmişti:

 

“Bir ayının ağzının, değişen alışkanlıklarına uygun gelecek derecede genişlemesinde hiçbir zorluk olmadığı konusunda hala ısrar ediyorum.” (More Letters of Charles Darwin, Francis Darwin, 1903, s. 162)

 

Şimdi Darwin’in muhteşem hayal gücünü görebiliyor musunuz? 100 tonluk muhteşem bir hayvan olan balina karada böcek avlayan ayıların ağızlarının gelişmesiyle oluşmuş! Darwin’in bu hayali senaryosuna göre günümüzde nehir kenarlarında ağzını iyice açarak balık avlayan bütün ayıların şimdiye kadar balinaya dönüşmesi gerekiyordu. Senaryoda balinanın mükemmel organlarından, işitme, beslenme, üreme sistemlerinden hiç bahsedilmemesi de ayrı bir konu tabii. Aslında Darwin yanlış alanda at koşturmuş. Darwin bu müthiş hayalgücüyle, bunalımlı beyninden türettiği tamamen inanılmaz senaryolarıyla hem Andersen’in en büyük rakibi olabilir, hem de günümüzün fantastik çocuk filmleri yapımcılarına çok güzel örnek olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı insanlardan “Amerika’da veya Türkiye’de Hz. Mehdi olduğunu iddia eden kişiler duydukları” yönünde mesajlar geliyor. Şu çok önemli gerçeği herkesin mutlaka bilmesi gerekir. Mehdi iddia makamı değil ispat makamıdır. Dünyada yaşayan hiç kimse Hz. Mehdi olduğunu iddia edemez. Çünkü Hz. Mehdi peygamber değildir ve vahiy almayacaktır. Dolayısıyla hiçbir zaman Hz. Mehdi olduğuna tam kanaati gelemez. Sadece Hz. Mehdi, kendisinin Mehdi olduğuna hüsnü zan edecektir. Tüm alametleri taşıyacak, dünya çapında materyalizmi, ateizmi yıkacak ve Hz. İsa ile birlikte İslam’ı yeryüzüne hâkim edecektir.

 

Hz. Mehdi hadislerde bildirildiği gibi hiçbir zaman Hz. Mehdi olduğunu iddia etmeyecek, hatta lider olmak istemeyecek, fakat insanlar çaresizlikten gelip onu evinden alıp başa geçireceklerdir. Dolayısıyla günümüzde Hz. Mehdi olduğunu iddia eden bir kişi varsa bu doğruyu söylemiyor demektir. Çünkü eğer kendisi Hz. Mehdi ise hadislerde bildirildiği gibi bunu söylememesi gerekir, çünkü bu kişi emin olmadığı bir makama sahip olduğunu iddia edemez.

 

“Sen Hz. Mehdi’sin” dediklerinde o kabul etmeyecek...” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, Beklenen Hz. Mehdi'nin Alametleri, s. 40)

 

(HZ. MEHDİ) ANCAK BASKI İLE BAŞA GEÇMEYE RAZI OLACAKTIR.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 48)

 

Hz. Mehdi, bütün haramların helal sayıldığı, büyük bir fitneden sonra çıkacaktır. HİLAFET (Müslümanların manevi liderliği), ONA EVİNDE OTURURKEN GELECEK ve devrinde yeryüzünün en hayırlısı kendisi olacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37)

 

“Hz. Mehdi’ye, Deccaliyet’e ve dinsizlerin zulmüne karşı bizi korumazsan bütün günahımız ve dökülen kanlarımız boynunda olsun” diyecekler. Bu konuşmadan sonra (manevi sorumluluk almamak için) Hz. Mehdi manevi liderliği kabul edecektir.” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, Beklenen Hz. Mehdi'nin Alametleri, s. 40)

 

Dolayısıyla şu anda ister Amerika’da, ister Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde Hz. Mehdi olduğunu iddia eden biri varsa bilin ki o kişi Hz. Mehdi değildir. Hadislerde Hz. Mehdi’nin halkın arasında gezeceği, onun halkı tanıyacağı fakat halkın Hz. Mehdi’yi fark edemeyeceği bildirilir. Bu da Hz. Mehdi’nin kendisinin Mehdi olduğunu iddia etmediğini gösterir. Biz söylediğim gibi Hz. Mehdi’yi icraatlarından tanıyacağız. Dünya çapında materyalizmi çökerten, İslam’ı yaymaya gayret eden, televizyonlardan, radyolardan tebliğ yapan, Hz. İsa ile birlikte namaz kılıp tüm dünyaya İslam’ı hâkim eden kim ona bakacağız. Bütün bunları yapan o kutlu ve dönemin en mübarek insanını gördüğümüzde de “işte bu Hz. Mehdi’dir” diyeceğiz…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Geçtiğimiz günlerde basında sürekli Maya takvimine göre kıyametin 2012 yılında çıkacağına dair haberler yayınlandı. Dünyaya bir göktaşının çarpacağı ve dünyanın yerle bir olup kıyametin kopacağı söylendi. Oysa kıyametle ilgili doğru bilgi edinmek için Kuran’a ve peygamberimizin hadislerine bakmak gerekir. Kuran’da kıyamet saati ile ilgili şöyle bildirilir: İnsanlar, sana Kıyamet-saatini sorarlar; de ki: "Onun bilgisi yalnızca Allah'ın Katındadır." Ne bilirsin; belki Kıyamet-saati pek yakın da olabilir. (Ahzab Suresi, 63) Allah Kuran’da kıyametin hangi gün kopacağının Allah tarafından bilindiğini söyler. Fakat Allah dilediği kuluna da gaybın bilgisini açar.

 

Allah peygamberimize gaybdan bir çok bilgi vermiştir. Peygamberimiz kıyamet kopmadan önce gerçekleşecek bütün alametleri tek tek saymış, adeta görmüş gibi anlatmıştır. Ayrıca kıyamete çok yakın bir dönemde geldiğini şöyle bildirmiştir:

 

Resulullah (sav): "Ben kıyametin kopacağı aynı saatte gönderildim. Ancak, şunun şunu geçmesi gibi ben kıyamet saatini geçip biraz evvel geldim!" buyurdular ve orta parmağı ile şehadet parmağını gösterdiler. (Kütübi Sitte, Müstevrid İbnu Seddad el-Fihri’den ravi edilmiştir, hadis no 5026) Tirmizî, Fiten 39, (2214).] [50]

 

Peygamberimiz gördüğünüz gibi hadiste kıyametten biraz önce gönderildiğini açıkça bildirmiştir, ayrıca başka hadislerinde de dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğunu, bunun 5600 yılının geçtiğini geriye Hicri 1400 yıl kaldığını bildirmiştir. Başka bir hadiste de Peygamberimiz “Ümmetin ömrünün 1500 seneyi pek geçmeyeceğini” haber vermiştir. Hicri 1400 yılın sonu da 2120 yılına denk gelmektedir. Dolayısıyla dünyanın ömrü çok az kalmıştır. Bugün yaşayan insanların torunlarının torunları kıyameti göreceklerdir. Kıyametten önceki son dönemde Allah Hz. Mehdi ile Hz. İsa’ya İslam’ı hâkim ettirecek, tüm dünya İslam’ı kabul edip Müslüman olacaktır. Böylece görülmemiş bir bolluk, huzur ve güven ortamı olacak, insanlar müthiş bir zenginliğe ve refaha kavuşacaklardır. Fakat Altınçağ döneminin ardından Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın vefatıyla birlikte insanlar yine dinlerini kaybedecekler, dünyada Kuran’ın tek bir sayfasını bile bırakmayacaklardır. İnsanlar o kadar ahlaksızlaşacaklar ki, dünyada iman eden hiç kimse kalmayacak, kıyamette kafirlerin üzerine büyük bir dehşetle kopacaktır.

 

Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken Kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular? (Yusuf Suresi, 107)

 

Hz. Mehdi de hadislere göre 1980 yılında gelmiştir ve Hz. İsa ile kısa bir süre sonra buluşacaktır. Kıyametin çok yaklaştığının en büyük alametlerinden biri Hz. İsa’nın inişi olacak, Hz. İsa’nın gelişiyle birlikte dünyada yaşayan herkes kıyametin çok yakın olduğunu açıkça görecektir. Bugüne kadar hadislerde bildirilmiş olup 30 yıl içinde ard arda gerçekleşen tüm kıyamet alametlerini aşağıda bildiriyorum, ayrıca aşağıda kaynak olarak verdiğim sitelerden kıyametle ilgili çok detaylı bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca inanç bölümünde Kıyamet ile ilgili yazdığım diğer yazıları da okumanızı tavsiye ederim.

 

1. 1975 yılında Fırat'ın Suyunun Kesilmesi. Keban Barajı’nın yapılmasıyla bu durum gerçekleşti.

 

2. 1979 yılında Afganistan'ın İşgali.

 

3. 1979 yılında Kabe Baskını ve Kabe’de kan akıtılması. 400’den fazla kişi hayatını kaybetti.

 

4. 1980 yılında İran-Irak Savaşı

 

5. Gökyüzünü ateş ve duman kaplaması (Dünyanın en büyük tankerlerinden biri 1979 yılında Independenta İstanbul’da patladı. Tüm gökyüzünü duman kapladı, gürültüsünden uyuyanlar uyandı.)

 

6. Ramazan Ayı'nda 15 gün arayla Ay ve Güneş Tutulmaları. (1981 ve 1982 yıllarında aynı şekilde gerçekleşti.)

 

7. 1986 yılında Halley Kuyruklu Yıldızının Doğması.

 

8. Boynuzu Andıran iki uçlu yıldızın çıkışı (24 Şubat 2009 tarihinde Lulin kuyruklu yıldızı çıktı. Bu kuyruklu yıldız hadislere birebir uyuyor. Tüm kuyruklu yıldızlar doğudan batıya giderken, Lulin batıdan doğuya doğru gidiyor. Hadiste iki boynuzlu olacağı bildiriliyor, Lulin de iki boynuza benzeyen bir şekle sahip. Hadiste çok parlak olacağı bildiriliyor, Lulin de diğer kuyruklu yıldızlardan 6 misli daha parlak.)

 

9. Güneş’ten bir alametin belirmesi. (1996 yılında Güneşte büyük patlamalar oydu, ayrıca 11 Ağustos 1999 yılında yüzyılın en son güneş tutulması. İlk kez bu kadar çok kişinin izleyebildiği güneş tutulması.)

 

10. 1990 yılında Azerbaycan'ın işgali

 

11. Tozlu Dumanlı Bir Fitne (11 Eylül 2001 ABD’deki terör saldırılarının ardından oluşan duman)

 

12. Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi (2003 yılında ağır bombardımanlarla yok edilmiştir.)

 

13. Iraklıların Parasının Kalmaması (ABD işgalinin ardından Irak’ta paranın değeri düşmüş, ardından Irak dinarı tedavülden kalkmıştır)

 

14. Çölde bir ordunun batması. (İşgalin ardından yaklaşık 80.000 kişilik Irak ordusu yokolmuştur)

 

15. Irak'a ve Şam'a Ambargo Uygulanması (Saddam döneminde başlamış ve 10 yıldan uzun süre uygulanmıştır.)

 

16. Irak'ın Yeniden Yapılandırılması (İşgalin ardından yıkılan şehirlerin imarına başlanmıştır)

 

17. Irak Halkının Şam'a Kaçması (ABD işgali ve bombardımanlar nedeniyle halk Kuzey’e kaçmıştır)

 

18. Irak’ın üçe bölünmesi (ABD işgalinin ardından Irak fiilen üçe bölünmüştür.)

 

19. Şam da fitneler (Suriye’de yaşanan karışıklıklara işaret edilmektedir)

 

20. Fırat ile Dicle Arasında Çatışmalar Olması (Irak ile İran arasındaki savaşa işaret edilmektedir)

 

21. Şehirlerin Yok Olması (2. Dünya savaşında Hiroşima ve Nagasaki tamamen yokolmuştur.)

 

22. Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi (1991 yılında Irak Kuveyt’i işgal ettikten sonra petrol kuyularını yaktırmış, Kuveyt ve Basra Körfezini büyük bir ateş sarmıştır)

 

23. Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi (1981 yılında Enver Sedat, 1982 yılında Lübnanlı lider Beşir Cemayel öldürüldü.)

 

24. Eski Ürdün Kralının öldürülmesi. (Ürdün Kralı Abdullah’ın 1951 yılında İngilizler tarafında öldürülmesi)

 

25. Sistemlerin Değişmesi (1989 yılında Berlin duvarının yıkılması, 1991 yılında SSCB dağıldı)

 

26. Yaygın katliamların meydana gelmesi

 

27. Kişinin Kamçısının Ucuyla Konuşması

 

28. Büyük Bir Ekonomik Krizin Olması

 

29. Masum çocukların öldürülmesi

 

30. Rüzgarlar ve Kasırgalar

 

31. Kuraklık Olması

 

32. Sel Baskınlarının Olması

 

33. Depremlerin artması

 

34. Yıldırımların Çoğalması

 

35. Masum Sivillerin Katledilmesi

 

36. İnsanların Birbirinden Kaçışması

 

37. Allah'ın Açıkça İnkar Edilmesi

 

38. Haramların Helal Sayılması

 

39. Sahte Peygamberlerin Çoğalması

 

40. Ömürlerin uzaması

 

41. Çöllerin yeşertilmesi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gerçekten hiç samimice düşündün mü, sen nasıl bir Müslümansın? Tam olarak Allah’ın Kuran’da tarif ettiği gibi bir Müslüman mı, yoksa birkaç şey yapıp da kendisini çok iyi gören bir Müslüman mı? Televizyonlarda Hac’ca giden bazı insanları görüyorum, marka kıyafetleri kuşanmışlar, uçağa binip rahatça Hacca gidiyorlar. Orada güzelce geziyor, alışveriş yapıyor, son derece lüks otellerde kalıyorlar. Gelirken de kutsal topraklarda bulunmanın müthiş manevi haz verdiğini söyleyerek Hacı olduklarını düşünüyor kendilerini son derece takva ve cennetlik görüyorlar. Şimdi uçağa binip hacca gitmek son derece kolay değil mi, zaten aynı kişi bu işi kendi zevki için de defalarca yapıp başka ülkeleri de gezmeye gitmiyor mu?

 

Kimi de sıcacık evinde namazlarını kıldığı için kendisini çok iyi görüyor. Kimi gecede 2000 zikir çektiğini, sabahlara kadar dua ettiğini söylüyor. Kimi eşinin yığdığı altınlardan zekat verdiğini söyleyerek kendisini son derece imanlı görüyor. Dikkat ederseniz bu insanların hepsinin ortak özelliği kendilerini asla tehlikeye atmamalarıdır. Dünyayı yaşamaya yönelik her türlü düzeni kurmuş, evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuşlardır. Düzenli bir işleri vardır ve asla her ne olursa olsun bu düzenlerini bozmak istemezler. Şimdi bu insan bankada milyarlarca lirası varken zekat verdiğinde, sıcacık evinde namaz kıldığında, oruç tuttuğunda, uçağa binip Hacca gittiğinde, yoksula yedirdiğinde herhangi bir zorluk çekiyor mu? En ufak bir zorluk çekmiyor değil mi? İşte bu durumda o insanın biran için durup samimiyetini gözden geçirmesi, Kuran’da tarif edilen Müslüman kimliğini öğrenmesi gerekir. Aynı insana hapse atılacaksın dini anlatma desen hemen anlatmaktan vazgeçer, çünkü asla kendisini tehlikeye atmaz.

 

Yanlış atıflarda bulunuyorsunuz.Ne yani şimdi bir hacı nın hacıdan sayılması için onca yolu develerle mi gitmesi gerekiyor?Lüks otelde kalmayıp,çadırı mı tercih etsin imkanı varken?Evde sıcacık ortamda namaz kılmayıp balkonda sokakta mı kılayım millete göstereyim diye?Eğer o müslümanların başına türlü olaylar geldiğinde sabretmiyorlarsa elbette dediklerinizde haklılık payı olabilir ama bahsettiğiniz kişiler türlü olaylarla sınanmış sonrada kazanmış kişilerde olabilir.Bir kere varı yoğu harcamaktan,herşeyden vazgeçmekten bahsetmişsiniz,Allah kendimizi zor duruma düşürecek kadar herşeyi harcamaktan bizi menetmiştir.

 

A’râf Sûresinin 31 . Ayetinde

Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.

Furkân Sûresinin 67 . Ayetinde

Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.

 

Sizin bahsettiğiniz ve harmanladığınız bütün ayetler,savaş esnasında,cihad esnasında geçerli olan ayetlerdir.Evet, bu durumlarda müslümanlar herşeyden vazgeçip cihada gitmek durumundadır.Ama pardonda şu aralar evinde sıcacık ortamda namaz kılabilen,ezanı eksik olmayan canım müslümanlarımın neden nereye cihad etmesi gerektiğini anlamadım(birgün biri namazımı kılmamam için uğraşsın siz o zaman görün o müslüman neler yapabilir).Ha benim açımdan bir cihad İslam ülkesi denilenlere yapılabilir.Çünkü kadınlar işkence görmektedir, din adı altında dinimizle alakası olmayan uygulamalar vardır ve oralardaki halklar uyarılmak durumundadır.Ama bu ülkede müslümanların cihadını gerektirecek durum yoktur.Etrafımızda imanlı olmayan ya da dininin gereğini yerine getirmeyen kardeşlerimizle konuşmak, bu konularda elden geldiğince Kitaplarımızı ve Kitaplarımızın uygulanmasını tavsiye etmek,elbette hayatımız boyunca yükümlülüğümüz olacaktır.Ama bunu Kurandaki cihad halleri ile harmanlamak,tamamen yanlıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çevremde, işyerimde, sokaklarda koşturan insanlar görüyorum. Hepsi delicesine bir uğraş ve müthiş bir hırs içindeler. İşyerimde şöyle konuşmalar duyuyorum: Başaracaksın, azmedeceksin, başka seçeneğin yok, mutlaka elde edeceksin! .

 

.

.

.

.

.üz ve kimsemiz olmadan Allah’ın huzuruna gideceğiz. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Bu yüzden dünyanın geçici hırslarına kapılarak sonsuz hayatımızı mahvetmeyelim. Eğer hayatımızı sadece bu elimizden kayan dünya hayatımız olarak düşünürsek ahiretteki inanılmaz pişmanlığımızı tarif edecek tek bir kelime bile olmayacaktır.

Bunlara katılıyorum.İnsanlar malesef dini kurallardan uzaklaştıkça,inanılmaz bir çıkar dünyası saçmalığında boğulmaktadırlar.Bugünün suç oranlarını ve medyadaki bir çok izlemeye dayanamadığım olayı,tam anlamıyla Allahın unutulmasına yormamak elde değil.Ölümlü bir dünyada ne koparırsak hesabı düşünen nice acımasız insan türemiştir.Halbu ki azıcık olsa gözlerinde canlansa sonsuza kadar işkenceye uğrayacakları gerçeği.Tabi ki ateist arkadaşlarımızı,psikolojisi normal insanları tenzih ediyorum.Tabiki genelleme yapmak yanlış olur.Ama suç işleyen nice insanın Allahını yüzde yüz unuttuğunu ya da uydurulmuş bir dine sahip olduğunu ya da Allaha düşman olduğunu söyleyebilirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.