Φ Radya Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2008 Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2008 Bir Sıkıntı Var İçimde Gökyüzünden düşen bir damla ve Kurumuş çimenlerin aşkına Hayatım üzerine kezzap içeyim Çok başka bu bildiklerim Yitirdim tüm caiz olanı Camdan silkip kendimi Her gün bir çocuk düşerken Şehrin balkonlarından Hep damarımın üstünde ayaklar Hep dünya takıldı ayağıma Başka bedenlerin Provasını aldım ruhuma Hiç değişmedi ellerim Ne çok isterdim vermeyi -Dünyanın tam ortasında durduğum an- Bir yağmur duasına Tüm bildiklerimi S. Koyara Klechowicz Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 Baş Rahibenin Irzına Geçmek............ insanın kağıt üstünde kıçını açması kimilerinin ödünü patlatır ve patlatmalıdır da: yazdıkça kendilerine "eleştirmen" sıfatını yakıştıranlara karşı gardın düşer. kaçıkların harbi tuhaflıklarını kendilerine yapılmış hakaret sayarlar. şiirin gizemli munis ve neredeyse anlaşılmaz olmasını yeğlerler. yüzyıllardır bozulmadı oyunları. züppelerin ve sahtekarların mabedi oldu bu şiir. mabedin karıştırılmasını baş rahibenin ırzına geçilmesi ile bir tutarlar. ayrıca, karılarını, arabalarını, sevgililerini, ve üniversitedeki işlerini kaybetmeleri de demektir. akademisyenlerin korkması için neden çok ve kalleşçe savaşmadan ölmeyecekleri kesin ama biz çoktandır hazırız ara sokaklardan geliyoruz, barlardan, cezaevlerinden, onların şiiri nasıl yazdıkları bizi ilgilendirmiyor ama farklı sesler, yaratmanın ve yaşamanın farklı yolları olduğunda ısrarlıyız ve sesimizi duyurmak, duyurmak, duyurmak niyetindeyiz yüzyıllardır süre gelen bu muharebede. geldik ve kalıcıyız, böyle biline. charles bukowski Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 İNSANI İNŞA ETMEK Çok büyük oldu cömertlikleri. Kaplan dedi: “Ona gözlerimi veririm.” Ayçiçeği: “Yolculuk edebilsin, taçyapraklarımın yolculuk etmesi gibi, doğudan batıya.” Deniz: “Gitsin gelsin, yeniden gitsin yeniden gelsin diye.” İguana: “İşte pullarım korusunlar diye kendi ısırıklarından.” Tuz: “Birkaç yakıcı hasreti olsun yakıcı oluşum gibi.” Dağ: “Ona büyük olmayı öğreteceğim.” Kanarya: “Ona şarkı söylemeyi öğreteceğim.” Albatros: “Ona katı temizliğimi bırakıyorum.” Kömür: “Binlerce yıl sonra benim gibi olacağını bilecek mi?” Orkide: “Ona tenimi saklıyorum; var mı ondan yumuşağı?” Yıldız: “Benim baş dönmem ona kanıtlayacak üstesinden gelmek zorunda olduğunu.” Arı: “Ona iş bulacağım.” Zaman: “Benden daha tembel olsun, mutluluk formülümdür bu.” Uzay: “Hafif olsun, küçük olsun, benim olmak istediğim gibi.” İpek: “Ona hiçbir şey sunmuyorum, bana benzesin isterim.” Sayı üç: “Kendini ikiye bölsün ve yedekte korusun, ey kutsal üçlü!” Irmak: “Kaynağım ona, ırmak ağzım ona, bilsin diye kan nereye koştuğunu.” Tanrı: “Bütün gücüm ona, yerimi alsın diye.” ALAIN BOSQUET Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 İNSANI İNŞA ETMEK Çok büyük oldu cömertlikleri. Kaplan dedi: “Ona gözlerimi veririm.” Ayçiçeği: “Yolculuk edebilsin, taçyapraklarımın yolculuk etmesi gibi, doğudan batıya.” Deniz: “Gitsin gelsin, yeniden gitsin yeniden gelsin diye.” İguana: “İşte pullarım korusunlar diye kendi ısırıklarından.” Tuz: “Birkaç yakıcı hasreti olsun yakıcı oluşum gibi.” Dağ: “Ona büyük olmayı öğreteceğim.” Kanarya: “Ona şarkı söylemeyi öğreteceğim.” Albatros: “Ona katı temizliğimi bırakıyorum.” Kömür: “Binlerce yıl sonra benim gibi olacağını bilecek mi?” Orkide: “Ona tenimi saklıyorum; var mı ondan yumuşağı?” Yıldız: “Benim baş dönmem ona kanıtlayacak üstesinden gelmek zorunda olduğunu.” Arı: “Ona iş bulacağım.” Zaman: “Benden daha tembel olsun, mutluluk formülümdür bu.” Uzay: “Hafif olsun, küçük olsun, benim olmak istediğim gibi.” İpek: “Ona hiçbir şey sunmuyorum, bana benzesin isterim.” Sayı üç: “Kendini ikiye bölsün ve yedekte korusun, ey kutsal üçlü!” Irmak: “Kaynağım ona, ırmak ağzım ona, bilsin diye kan nereye koştuğunu.” Tanrı: “Bütün gücüm ona, yerimi alsın diye.” ALAIN BOSQUET Keşke bir ARI olabilseydim godzicim Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Uyan tutulmayacak olsa da güzel sözler var dışarda. Uyan aklımız bir kuş gibi uçacak yoksa açık pencereden. Uyan güzel rüyalar görmeyeli uzun zaman oldu ve gece inatla daha karanlık Bir yanımız gri duvarlar ve bir yanımız sahte gökkuşağı... Uyan anlatacağın birşeyler olmalı mutlaka ve dinleyecek bir şeylerim olmalı sana dair Uyan yoksa anlamsız kalacak arabesk şarkılarımın nakaratları ve umutlarım (u)mutsuz kalacak. Uyan bu sabahın da benim gibi sana ihtiyacı olacak. Uyan artık; yoksa akşamların, - bu şiirin bir anlamı kalmayacak. Uyan artık uyan! Yoksa lâl olmuş dilim, Haykırmayı da unutacak Ali Osman Aktaş Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2009 Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız yıldırımlarla ağmış, ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış kaburgamız, dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir uçurumlar, yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin yaşından incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği; şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş, sesimizde sendeleyen bir keder, uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin. Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet çiçek için, neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için, yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın yürek için; şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik, yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz, kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin zehrini; ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır yaşamanın iksiri. Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş, ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp, şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız, şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak kadar delik üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten, bakışımız lekesiz. Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften, ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz değişmemiş, hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür; şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız, ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış, kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar inildesek açlıktan; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından. Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz. ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz, bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden; şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk, nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış... - Bizi eşkiyalar soymamış abi muhabbet yıkmış! Nihat Behram Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Kuytu... Düşlerime alamadığım melek Kıyısındasın hep... Köşe bucak kaçırdığım sevdamın yanık izleri tenimde Bir ölünün gözbebeklerinden çaldım gözyaşlarımı Güller kan kokuyor geceleri Hazan rüzgarlarının sırtından esiyor özlemlerin en içlisi Düşlerden bir demet,gözlerinden bir tutam,gülüşünden bir ülke... Savrulma Düşlerim,savrulma... Unutuyorum bir an gülmeyi Gittiğin yolların yatalak nöbetlerindeyim Sen şimdi çok uzaklardasın Ben ise hüzünlerimin en ortasındayım Gözlerinden uzak bir diyar düşünmek istemiyorum Ütopyam olsun bakışların Mabedim olsun avuçların Ve zamansız bir kavuşmanın öksüz çocukları gibi koy başını omzuma Uzak olsada sevda bizden Bilirsin sevdaya kurşun işlemez Güller derilir uğruna İstanbulda sessiz bugün Karamsarlığı üzerinde Kayıp zaman ve hıçkırıklı bir ağlayış sonrasından fırlamış denizleri Saçını taramayı unutmuş bir kadın edası var üzerinde bugün Meçhul bir aşka kapatmış kapılarını Oysaki yeni başlamıştı demlenmeye Oyy oyy ; Böyle sürgün,böyle bir başıma Çıldırtan yokluğunun akşam vakitlerinde biraz umut,biraz sevda,bir kadeh şarap Fesleğen kokularını sürüyorum yanaklarıma Farkındayım ; payıma düşen sensizlik O zaman hüznüne sığınmak lazım gecenin... Susturulmuş gökyüzünün koynuna sindim Kalbimin son gözağrısı... Kuytusundayım hasretinin Şiyar Buzcu Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Merhaba Özgürlük Özgürlük Merhaba Umuda Özgürlük Özgürlüğe Umut Gözyaşına Özgürlük Kahkahaya Özgürlük Sevgiye Özgürlük Sevdaya Özgürlük Yeteri kadar Özgürlük Ekmeğe Özgürlük Aş'a Özgürlük Demli bir çay bardağına şekerdir Özgürlük Oda dolusu Özgürlük Uykuda Özgürlük Demir Parmaklıklara Özgürlük Düşünceye Özgürlük Türkülere Özgürlük Özgürlüğü Düşünmek Özgürlüğe Tutunmak Kürt’e Özgürlük Türk’e Özgürlük Alevi’ye Özgürlük Sünni’ye Özgürlük Alayına Özgürlük Nazım’a Özgürlük Hasret’e Özgürlük Yılmaz’a Özgürlük Raşa'ya Özgürlük Asi Bir Küheylana Özgürlük Prangasız Özgürlük Denizlere Özgürlük Özgürlüğe Özgürlük Son nefeste Özgürlük Sömürüye direnmek Emparyalizme siper olmak Eyy Özgürlük eyy Heyyyyyy duyuyormusunuz,Kulak verin Alayına isyan var İsyan var alayına Gelmişinede,Geçmişinide isyan var Tükürük sel oluyor darbecilerin yatağına Küfürler havada uçuşuyor eyy utanmaz kelle avcıları Kaçın kaçabilirseniz,ardınız sıra geliyor Şiyar Buzcu Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 9 Mart , 2009 Özgürlüğe yakışmaz siyah Beyazlar giydirilmeli ak tenine Kirletemez ruhunu hainler,çiyanlar Denize Mavi,Mavi’ye Deniz Gökyüzüne Mavi,Mavi’ye Gökyüzü Barışada Mavi Sevdayada Mavi Hasrete Mavi İsyana Mavi Direnişe Mavi İşkenceyede Mavi Eyy Özgürlük eyy Anladım ki ; Özgürlük Mavi Anladım ki ; Bir Yudum Su = Özgürlük Bir lokma Ekmek = Özgürlük ÖZGÜRLÜK = Kocaman bir MAVİ Yokkk , yokkk Anladım , Anladım ki ; Özgürlük bir zencinin teninde Bir Laz’ın kemençesinde Bir Ozanın sazında Bir Şairin dizelerinde Ben susayım Şiirim Konuşsun… Asi sevdalarımızın adıydı özgürlük Ruhumuzun titrek mum alevinde erimesiydi kimi zaman Düşlerimizin hükümsüzce yargılanmasıydı Azgın dalgalarda pençeleşmekti ölümüne Özgürlük İnadına yaşamaktı… Yaşamaktı umarsızca Düşlerle Yaşam arasındaki ince çizgide sıkışır bazen Demir parmaklıklar ardında takılı kalan mahkumun bakışlarındadır bazen Suya hasret kurak toprakların iç geçirişi… Şiyar Buzcu… Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2009 SINIFSIZ DÜNYA Ezilen insanlar, tüm bütün halklar Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Kalksın yeryüzünden füzeler tanklar Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız İnsanlığı dine, ırka bölmeden Senlik benlik kavgasında ölmeden Zengin-yoksul, işçi- patron olmadan Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Sınırları yıkalım dağıtalım Yaşamaya evrensellik katalım Irkçılığı kaldıralım atalım Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Soruyorum: bunca düşmanlık niçin? Dünyaya kardeşlik tohumu saçın Savaşsız, sömürüsüz yarınlar için Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Var mı ki yaşamda insandan yüce Tapınmak olur mu kaba bir güce Şu zenci, bu beyaz demeden önce Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Yolumuza rehber edip Lenin’i Bir kenara koyup dili ve dini Emperyalizme de besleyip kini Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Sefili sınıfsız toplumdan yana Gerek var mı? Ötesini beyana Dünya işçileri gelip yan yana Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız. Alıntı. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2009 12 Eylül / Bir ölü Gecenin loş ışığı Boylu boyunca kaldırımda yatan Henüz on beşin de kız çocuğu Fırlamış elindeki bağ sepeti Saçılmış gecenin karanlığında Ekmek ve özgürlüğü O gün bir can vurulmuştu Yirminci asrın sonunda Bir can Bir insan Bir çocuk öldü 12 Eylül de Dönüp bakmadılar Öldürdüler onu Bizler öldürdük onu Kan çiçek açmadı Kalemini, defterini, kitabını Umutlarını, hayallerini Çaldık hayatını On beş yaşında Bir kız çocuğunun Silahsız yaşatmak adına Şiirlere yazabildik onu.. Yusuf Ter Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2009 Bahsetiğimiz şiirin tarihi Mö.3-4 YY dayanıyor Göktürk yazıtlarını bilirsiniz MS.9 YY da yazılmıştır ve bu metinleri okadar çok başımıza kakarlarki 'İşte dünyanın en eski edebi metinlerinden biri bu kadar eski bir edebi esere sahip olan millet sayısı çok azdır...'falan fistran diye ,bize gelince sesimiz soluğumuz kesilir çünki biz tarihimizi bilmiyoruz onun için nasıl idda edebilirizki bizim M.Ö3-4 YY yazılmış bir şiirimiz olduğunu değil mi ??? Önemli bir ayrıntı dil Orhun anıtlarında dil okadar çok değişmiştir ki Türkoloji bölümünde Eski türk dilini okumayan kimse bu yazıtları anlaması imkansızdır fakat size şimdi yollıyacağım şiir özellikle Kurmanci lehçesini bilen birisi tarafından rahatlıkla anlaşılabilir alta birde türkçe çevrisi var yalniz türkçe çevrisi çok fazla süslenmiş ------------------------------------------------------------------------------------- Bu şiirle ilk kez 90’lı yılların başında karşılaştım.Abdülmelik FIRAT kendisiyle yapılan söyleşide bu şiirden bahsediyordu, ancak –sonradan öğrendiğime göre- yazılış tarihini yanlış veriyordu .Fêqi Huseyn Sağniç ise 2002 de yayımlanan Dîroka Wêjeya Kurdî isimli kitabında bu şairden söz ediyordu ancak Sağniç in kitabındaki pek çok bölüm gibi(Dîroka Wêjeya Kurdî) bu bölümde de Sidîq Sefîzade Borekeyi nin Mêjûyî Wêjeyî Kurdî (2 cilt,Tebriz ,1951) adlı kitabından adapte etmiştir.Ana metin gibi adaptasyonu da , söz konusu şiirden ilk kişinin ünlü şarkiyatçı Vladimir Velyaminov-Zernov olduğunu biliyordu .Bu ismi türlü zorluklaradan sonra(ilk metinde ‘Fliyamînof’ denmiştir) teyit ettim.Şiirin tamamı M.Mayî nin NÛDEM dergisinde çıkan bir yazıda yer almaktadırAncak burada verilen şiir dizilişi ile Borekeyî deki farklıdır.Biz M.Mayî dekini terçih ettik ancak M.Mayî de,iki dizeyi bir noktada gösteriyor ki biz burada düzeltme yoluna gittik,zira kafiye düzeni böyle bir düzeltiye izin vermektedir .1950 li yıllarda Hewram bölgesinde (İran Kürdistanı) İngiliz arkeoglar tarafından bulunan şiir, Dr. Bilec Şerko nun (Mîr Celadet Alî Bedirxan) Anılarında (Doza Kurdî ‘de olmalı ) yazdığı gibi bir mezar taşı üzerine işlenmiştir.Şiirin Londrada bir müzede olduğu yolunda bir duyuma sahibim ancak teyit ettirebilmiş değilim. Yaşayan pek az dilde bu kadar eski bir şiir vardır,zira şiir M.Ö 330 a tarihlendirilmiştir.Bu günkü Kürtçe ile özellikle Kurmancî lehçesi ile rahatlıkla anlaşılan bu şiir üzerinde çok düşümdüm .Boraboz un erkek olduğunu ileri sürüyorum .Şiirin ‘Hava’sına dayandırıyorum bunu .Öte yandan ‘Boz’ sıfatı Kürtçede kumral erkekler için kullanılır (kumral kadınlar için kej kullanılır). M.Mayî,şiirin bizzat Boraboz un mezar taşına işlendiğini ileri sürüyor,ama Borekeyî de böyle bir ifade yok.Bence şiir Boraboz un sevgilisi veya karısına yazdığı bir şiirdir.İlginç olan başka bir şey de, siirdeki hemen hemen bütün sözcüklerin hala yaşıyor olmalarıdır..Şiire ‘Bi Hevere’ adını ise,biz verdik (M.Mayî ‘Behdîna HêlÎna Helbesta Kurdî ye’ Nûdem 17 (Bihar 1996):11,Sağniç Feqî Huseyn. Dîroka Çand û Wêjeya Kurdî . Dîroka Wêjeya Kurdî.Stenbol:Weşanênen Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê ,2002.44;Sidîq Borekeyî.Di Dîrokê de Helbesta Kurdî –Borekeynî nin soranîden çevirisini (Kram Balekanî yapmıştır ) Selim Temo Esmer dergisi Sayı 08 Ağustos 2005 Bi Hevre Xwazdî ez tu hevre bin Bi hevreherin xorînê Wer dê bihêrin kotra bin Bang dîn bi hevre narînê Dwînî kotra hêra bûm Awaz ji cir dixwînê Fîrabîl û beyaban Hawar ji dest evînê Ez tu watu yek dil wîn Hêzan cwadi wînê Vêra pêkra hıfne wîn Bircînê ya binvînê ............................................. Birlikte Birlikte geçen günleri özlüyorum Hele sabah çıkıp gidişimizi Seninle dağlara çıkar dolaşırdık Birlikte söylerdik şarkılarımızı Ben o dağların ruhundan öğrenmiştim Ta yürekten candan sölemeyi Hem dağlarda hem kırlarda hem sahralarda Ei aman,medet aşkın elinden yani İkimiz tekbir gönül olmuşken Sonbahar gelip böyle ayırdı bizi Ancak birlikte olunca küflenmez aşk Ya bağır bir ses ver ya da uyu hadi........ Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2009 PAYLAŞABİLİR MİSİN? Sen benimle gökyüzünde koşmayı Sen benimle ölürken buluşmayı Paylaşabilir misin Güneşi koklayınca çatlayan bir tohumu Irmağın yüreğinde çiçeklenen yangını Her akşam yanlızlığı uyandıran toprağı Her sabah bir gölgeyi sevindiren yaprağı Paylaşabilir misin Sen benimle gökleri paylaşabilir misin Hani salkım saçaktır bulutlarda sevgiler Hani bir turna gibi üryan olunca yürek Bahçesinde umuda kanatlanır serviler Sen benimle yağmurun nefesini Sen benimle tomurcuğun sesini Bir hülyanın dalgın avuçlarında Gölgesini arayan bir kuşun kafesini Paylaşabilir misin Her limanda bekleyen benim yanlızlığımdır Her geminin demir attığı yerde Parçalanan kalbin çığlıklarıyla Dağılan kırmızı benim yanlızlığımdır Gemilerin güvertesinden sızan Tayfaların masum bakışlarında Kelepçeler vurulan benim yanlızlığımdır Denizin kollarında uyurken kadırgalar Zıpkınlanan balığın gözlerinde kıvranan Benim yanlızlığımdır Sen benimle karanlık gecelerde Alabilirmisin avuçlarında Denizin dibindeki bir ateş çiçeğini Sen benimle kumlara gömülmeyi Sen benimle ölürken de gülmeyi Paylaşabilir misin Yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi Dalgalara tırmanan kalbin çüzgilerini Yıldızlara gül kokusu taşıyan Kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini Paylaşa bilirmisin Rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır Karaya çıktığında vurulan her askerin Kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır Kursunlanan deniz fenerlerinin Kapanan gözkapakları ardında Acıların heykelini yontan el Benim ayrılığımdır Sen benimle rüzgarı tutuşturan alevi Kasırgayı,tayfunu,suları yutan devi Paylaşabilir misin Benim ruhum kuşların öldüğü anda biter Senin ruhun kuşları öldürürken dirilir Benim ufuklara baktığım yerde Yorgun savaşçılar seferden döner Senin her umudu yıktığın yerde İçimizde yanan kandiller söner Şimşekler susunca tükenir sesin Bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine Sen bir yanardağı sevecek kadar Mavi değilsin Martılardan,mürekkep balığından Suları sevmeyi öğrenmelisin Adımların öylesine karanlık Bana doğru yürüdüğün her sabah Ansızın akşam olur Senin o kızıl dudaklarında Unuturum çiçeklerin adını Artık duymalısın uykuda bile Kervanları gördüğün mesafeden Çöllerin feryadını Benim intizarımdır çölde kum fırtınası Bedevi bir infilaktır susuzluk Her serabın ortasında bunalan Her mecnun yüreğinin beyaz kıvrımlarında Leylayı arayan benim intizarımdır Hani bir ahunun can damarından Kelebekler uçar sılaya doğru Hani arslanları avlayan bir yiğidin Bir vahşinin pençelerinde solan Karanfili güvencindir ansızın Kelebeğin kanadında büyüyen Güvercinin renklerinde uyuyan Benim intizarımdır Sen benimle bir yılan derisini Bir akrebin gözlerinde ölümü Bir zakkum türküsünü Bir kaktüsün süsünü Paylaşa bilir misin Sen benimle kumlara gömülmeyi Sen benimle ölürken de gülmeyi Hani mum ışığında gölgeler de gariptir Evlerin duvarında gezinir çaresizlik Ağıtlar parçalanır içimizde köz gibi Bir yudum suya bile karışır da hüznümüz İncecik bir perdedir mutluluk,yanar gider Bilmez misin ki,umut bir kuştur konar gider Çoğalır kuşkuları tuzağa düşenlerin Hani bir ısırgandır güzel yüzlü han kızı Örümcek yuvasına bırakır ellerini Gergefinde laleye benzetir ahımızı Sen benimle mevsimlerin ardında Kımıldayan bir ihtilal gülünü Paylaşabilir misin Samerre’da hu çeken dervişin sızısını Hakan sarayında bir alınyazısını İstanbulda uyuyan devlerin rüyasını Erzurumda hüma kuşunun yuvasını Tanrı dağlarında çiğdemin sevdasını Paylaşabilir misin Sen benimle gökyüzünde koşmayı Sen benimle ölürken buluşmayı Nurullah GENÇ Alıntı
Misafir S.e.t.h Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2009 Cesaret Bir adam, yolda tek başına yürüyor Bir martı çığlık çığlığa Kayalıklarda bir o mutsuz Belki ölmek istiyor Ama cesaret... Issız yol korkutuyor Yalnızlık daha da feci Şimdi yanında o olsa, Bu yol güneşe giderdi... Bulutların yanında uçmak Gökyüzünde kanat çırpmak Diğerlerinden uzak Bu uçsuz bucaksız gökyüzü korkutuyor... Şimdi deniz bambaşka onun için Hayatın son bulduğu engin Bir bıraksa kendini, bir cesaret Korkuyor ama yetmiyor Çünkü yükü ağır, dünya üstüne geliyor... Cansu Balkan Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Bu güzel bölümü aynı hazı aldıgımız arkadaşların yalnız bırakmaması nekadar güzel sizi komacan öpsem:) Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Beni akşama gömün, Acıların rengini gizlediği saatlere Gün düşün çocuk benizli ölüler takvimine Kim kundakladı ömrümü Saatini sorun celladın Kıyametin kopmasına daha kaç kan var Ah! Yer, göğün altına sıkışmış et parçası, Tüysüz, diken nedir bilmez Celladını memur tayin et kendine Say, kaç timsah avladı gözyaşların için Ah Yer! kürenin hangi yüzünde ellerim, Ateş koparılır bir ucundan Hangi tene can değer Hangisinden koparılır usulca Acıya büyüyen çocuklar Daha doğmadan uslanır En bildik sözün ardına Süpürülür de gözyaşları Benim gözümde sulanır Ey ruh! İstifa et bu bedenden, Ya da Ey dünya! Bu bildik sensen Beni içine zerk et Murat KARACAN Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Devrim Temiz kalan tek yerdir devrim bütün bir yıl kirlenen duvarda ama görebilmek icin asıldığı çividen indirilmelidir yapraklari biten takvim Zorbalara direnmektir devrim bir çocuğun annesinin çantasından aldığı paraları altına gizlediğini söylememiştir dövülen hiçbir hali İçinde yaşamaktır devrim dikiş kutusunun ve toplu iğneler gibi bir arada olmayı gerektirir karşı koyabilmek icin zulmüne makas denilen patronun Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim ateş böceklerini yakalamak isteyen çocukların peşine takılır gün gelir yanıp sönen mavi ışıkları polis arabalarının Kağıt bir gemidir devrim bütün gemiler hurdaya çıksa da sonunda taşıdığı özgürlük şiiriyle batmadan yüzer nicedir dünya sularında Kim bilir kaç yunus görmüş kaç DENİZ GEZMİŞ... Sunay Akın Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ İçinden doğru sevdim seni Bakışlarından doğru sevdim de Ağzındaki ıslaklığın buğusundan Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de Beni sevdiğin gibi sevdim seni Kar bırakılmış karanlığından. Yerleştir bu sevdayı her yerine Yüzünde ter olan su damlacıklarının Kaynağına yerleştir Her zaman saklamadığın acısızlığın son durağına Gül taşıyan cocuğuna yerleştir Ve omuzlarına daracık omuzlarına Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın Tam oraya işte uçsuz bucaksız bir düzlükten Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir Ve esmerliğine bir de eski bir yangının izlerinin renginde Saçlarının yana düşüşüne onları bölen ikiliğe Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun Kar taneleri gibi uçuşanVe her gün biraz daha hafifleyen semtlerineYerleştir bu sevdayı her yerine. Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen SevdayıVe köpüklendir Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın Ama dur her deniz yaşlıdır zaten Öğrenmez ama öğretir mutluluğu Bizim sevdamız da öyledir iyi şiirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren. Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen Tanımadığın bir ülke gibi İçinde yaşamadığın bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutluluğun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken .Edip Cansever Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 duino ağıtlarından.... "uyuması için birine şarkı söylemek istiyorum, birisinin yanına oturup hareketsizce durmak. seni sallayarak bir şarkı mırıldanmak istiyorum, tam uykuya dalacağın sırada seninle birlikte olmak. evdeki tek uyanık kişinin ben olmasını, gecenin soğuk olduğunu tek bilenin. hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum, senin içini, dünyanın ve ormanların. saatler, zillerini ağır ağır çalıyorlar, ve sen zamanın aslına inebiliyorsun. <******> sokakta bir yabancı yürüyor ve yoldan geçen bir köpeği rahatsız ediyor. ardından sessizlik geliyor. gözlerimi sana, ellerimi uzatırcasına sunmuştum, karanlığın içinde bir şeyler kıpırdadığında, seni hafifçe tutup sonra da bırakmaları için." Rainer Maria RİLKİE Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2009 TÜRKÜLER Öylesine geniş ki yüreğim bir deniz gibi, Güler yüzün bir güneş ışığınca Tatlı ve derin yalnızlığında, Dalganın dalgaya sessiz karıştığı yerde. Gece mi bastırdı? gün mü yoksa? bilmiyorum. Güler bana o tatlı o sevimli Güneş ışıltılı yüzün, Ben bir çocuk gibi mutluyum. Gece yarısı bir de rüzgar Yavaştan yavaştan pencereme çarpar. Bir sağnak başlamış inceden Damlar odama yavaşça. Mutluluğumun düşüdür benim, Rüzgar gibi yalar geçer yüreğimi. Bir buğudur o bakışında senin. Bir yağmur tadıyla sarar yüreğimi. NIETZSCHE Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2009 ÇİROZNAME Beyaz, kocaman bir duvar, çıplak mı çıplak Üzerinde bir merdiven, yüksek mi yüksek Duvar dibinde bir çiroz, kuru mu kuru. Bir herif geldi, elleri kirli mi kirli Tutmuş bir çekiç bir çivi, sivri mi sivri Bir büyük yumak da sicim, zorlu mu zorlu. Çıktı merdivene derken, yüksek mi yüksek Mıhladı sivri çiviyi, tak tak da tak tak Duvarın ta tepesine, çıplak mı çıplak. Attı çekici elinden, düş Allah'ım düş Taktı çiviye sicimi, uzun mu uzun Astı ucuna çirozu, kuru mu kuru. İndi merdivenden tekrar, tıkır da tıkır Sırtında çekiç merdiven, ağır mı ağır Çekti gitti başka yere, uzak mı uzak. O gün bugündür çirozcuk, kuru mu kuru Mezkür sicimin ucunda, uzun mu uzun Nazikçe sallanır durur, durur mu durur. Ben bu hikayeyi düzdüm, basit mi basit Kudursun bazı adamlar, ciddi mi ciddi Ve gülsün diye çocuklar, küçük mü küçük. Charles Cros Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2009 ESKİ GÜNLERDİ Eski günlerdi, evlat Yürek ile gülünürdü ve gülünürdü gözlerle; oysa yalnız dişleriyle gülüyorlar artık, aranırken gölgemin peşinden buza kesmiş gözleri. Öyle zamanlar da vardı elbet yürek ile el sıkışılırdı; geçti gitti tümü, evlat. yüreksiz el sıkışılıyor aranırken diğer el benim boş ceplerimi. “Burası evin,” “yine gel,” diyorlar, ve tekrar geldiğimde ve hissettiğimde evimdeymiş gibi bir defa, iki defa, üçüncü olmuyor hiç- kapanmış buluyorum tüm kapıları üzerime. İşte böyle böyle çok şey öğrendim, evlat. Yüzler giyinmeyi öğrendim Elbiseymiş gibi –evyüzü, iş yüzü, sokak yüzü, hancı yüzü, asil mi- asilyüzü, herbirinin uyumlu gülüşleri donuk bir portreninmiş gibi. Ve gülmeyi de öğrendim sadece dişlerimle ve el sıkışmayı yüreksiz. “Güle güle” demeyi de öğrendim, “İyi sıyırdın” demek isterken, “Memnun oldum tanıştığımıza” demeyi, pek de memnun değilken; ve “sohbet güzeldi” demeyi, sıkıntıdan patlarken. Ama inan bana, evlat. Aynı kalmak isterim dün neysem hani senin gibiyken. İsterdim unutayım ses kısan tüm bunları. Öğreneyim isterdim, dahası yeniden gülmeyi, çünkü aynadaki gülüşüm bir yılan dişi gibi gösteriyor dişlerimi! Şöyle göster bana, evlat, gülmeyi; göster bana nasıl gülerdim, tebessümdeydim senin gibiyken, bir zamanlar ben. Gabriel Okara Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2009 Geldim Oraya geldim - oradan gittim: Öylesine yakındık ki. Dalından kopardığım yeşil elmanın iki yarısı değil hepsini yediğin kendisi gibi. İçinden geçtiğimiz kokulu karanlığı delip geçen parlak ışığım gibi. Koyu yeşillikler içindeki evin gözümüze çarpıveren sarı sıcak penceresi gibi. Ayaklarımızın altında kıpırdanan serin denizin parıltıları gibi. Öylesine yakınız ki oraya geldim - orada olacağım. Yorgun musun? Yattın mı? Uyu - düşünme beni. oruç aruoba Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2009 TEĞET Herkes kırılamaz; bazen ipince bir dal olmak gerekir kırılmak için: Ama dünya kütüklerin… Ağlayamaz herkes; ağlayabilecek kadar büyümek gerekir: Dünya ise küçüklerin… Sevemez herkes; bir orman olmak gerekir sevmek için: Bak ki dünya çöllerin… Ve vâkur bir damla olmak dalga için. Katılmak okyanusa aşk için, isyan için! Yılmaz Odabaşı Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2009 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2009 yalnız gelme... Gelirken yağmuru da getir yalnız gelme, ömrüm sarnıcı olmuş yarım kalmış bir aşkın... yalnız gelme, sana biriktirdiğim yalnızlığımı da al gel... sabahçıl martı seslerini, ve bu kente yeniden merhaba deyişimi de al gel... gelirken yalnız gelme, hummalı bir devrim/le gel ki değişsin gün batımlarım... yalnız gelme gelirken bir dirhem barış getir, çocuklara bayram şekeri... yalnız gelme gelirken bir sokağı adımlar gibi eski günlerden bir demet getir... kanamayan bir hüzün acımayan hatıralar ve doymayan bir açlık getir gelirken yalnız gelme... yalnız gelme gelirken sen de gel... gel ama gel... Atila Öztel Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.