Ufuk_efe tarafından postalanan herşey
-
Annem Öldü Mü?
Türkçenin en büyük şairilerinden olan Bahtiyar Vahabzadenin anısına Annem Öldü Mü? ( annesi öldüğü zaman yazdığı şiirdir ) http://www.youtube.com/watch?v=ecXHe8AlHhM Annem Öldü Mü? Ne hız ellerini üzdün dünyadan Balanı tek koyup nereye gittin? Nasıl yok oluyormuş bir anda insan Sanki bu dünyada hiç yok imişsin.. Güneş gurup etti… oda karardı… Bir anda yok oldun sen hayal gibi. Şimdi düşünürüm senden ne kaldı.. Gönlünde hatıran kara hal gibi… Beni boya başa yetirdin anne Bize borçlu bildik her zaman seni Sen beni dünyaya getirdin anne Bense yola saldım dünyadan seni… Sen bana beşikte ninni çalmışsın Bugün ninni çalsam sana ben de mi? Senin şirin şirin ninnilerini Sana gaytarayım cenazende mi? ‘Uykun şirin olsun’ diyerdin bana ‘Uykun şirin olsun’ deyim mi sana Gerek ben basına dönüm dolanım, Beni hayat için hep uyutanım, Söyle ölümçün Nasıl uyutayım seni ben bugün? Bu nasıl dünyadır anlayamam ben, Cilvesi cürbecür, rengi cürbecür Dün öz nefesiyle seni işiden Bugün buza dönüp, tasa dönüptür Bu nasıl dünyadır… İnsanoğlunun Hayali göktedir kendi yerdedir… Sağken omuzunda hayatın yükü Ölende ceseti çiyinlerdedir… Bu nice dünyadır bu nice dünya Ölüm hakikat hayatı rüya Derdimin gamımın ortagı sendin Niye yüz çevirdin ya niye benden? … ‘Derdin bana gelsin’ hani diyerdin Niye dert ekledin derdime ya sen Annem, kimse seni darıltmamıstır, Ben seni Ben seni darıltan kadar. Şimdi kime açsam derdimi bir bir Kim benim derdime yanar sen kadar? Evin her yerinde görülür yerin Gözüm ahtarcıdır anne ey anne ‘Ninem’ ‘hani’ diyor küçük azerin Ne cevap verem ana ey ana Bilmem bilmem bilmem bu ölüm nedir Hayat var iken Nefesin ey anam hala evdedir Kendin yer altinda taşa dönmüşsün Bugün yedin oldu… Annem yedi gün, Bizimle beraber ağlar odalar Sana Yalniz sana Sana demek için Gönlümde ne kadar bilsen sözüm var… Annem ısmarlandın anne topraga Bu ölüm sineme çekti dağ benim Sen benim arkamda benzerdin dağa Sanki de arkamdan uçtu dağ benim… Ömrü başa vurdun altmış yaşında Altmışın üstünde durup yaşında Artık senin için durudgu zaman Benim çün dolaşır Gün olur akşam… Vakit geçer sen benden uzaklaşirsin Ben sana günbegün yakınlaşırım… ________________________ Bahtiyar Vahabzade
-
İnsanları Kusurlarıyla Sevmek
İnsanları Kusurlarıyla Sevmek Vietnam'da savaştan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır. San Francisco’dan ailesini aradı : 'anne baba eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum' 'memnuniyetle onunla tanışmak isteriz diye cevapladılar' oğulları: "Bilmeniz gereken bir şey var" diye devam etti. Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir kolunu ve bir bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, onunda gelip bizimle kalmasını istiyorum. Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. Hayır anne baba onun bizimle yaşamasını istiyorum. Oğlum dedi babası bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur, bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama bir kaç gün sonra San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne baba hemen San Francisco’ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. ..... herşeye rağmen sevmeliyiz
-
Fikrimin İnce Gülü Yanlış Anladın
-
'Sabote edilmezse 70-100 PKK'lı teslim olmaya geliyor'
Devleti tehdit edenler ve toprak isteyenler artık imtiyaz sahibi ve saygı görüyor,korunuyor. Susarsan Ölürsün Dedikleri Böyle Bi Şey Sanarım.
-
Gençliğe Hitabe'nin 82. yılı
O tarihi gün... Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 2. Kongresinde 15 Ekim’de başlayıp 20 Ekim’de sona erdirdiği 36.5 saat süren büyük nutkunda, geçmişi anlatıp aynı zamanda gelecekte düşebileceğimiz tehlikeleri önceden sezmemiz için bize yol göstermiştir. Atatürk Kongre’de büyük heyecan yaratan ve bir tarihi irdeleyen nutkuna şu sözlerle başlamıştır: “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa ’nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...” İşgal altındaki bir ulusun tüm imkansızlıklara rağmen kurtulmasına önderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk yazdığı Nutuk’un hedefi; ulusal bağımsızlığın hangi koşullar altında, hangi zorluklar aşılarak kazanıldığını, bu uğurda verilen mücadelelerin ruhunu gelecek nesillere aktarmaktır. “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
elbetteki bunun bitmesi ordunun elinde olsa,bitirirdi.ama ordu sadece dağda terörist ile savaşmıyorki. dağda bir kaç pkk militanı varken, aramızda daha binlercesi var. o savaşın sürmesi için arı gibi çalışanlar var. dağdakiler değil sorun, sorun şehirde olanlarda. ve hatta bazıları da mecliste bunların. ordu ne yapsın? bir millet düşünün ki; yıllardır kendisine hainlik edenler arasında yaşın yanında kuruda yanmasın diye mücadele ediyor. bir millet düşünün ki; sabah bakkalı gece teröristi oynayanı, köyü basılmasın diye koruyor. ve bu suç oluyor. bu; karşısında duruluyor gibi bir intiba verilerek anlatılıyor ve "Kocaaaa T.C devleti" vurgusuyla alay ediliyor. yoksa ne var pkk yı bitirmekte; yeri belli, yurdu belli, kaynağı belli. Saygılar ......
-
Sevgi sebepsiz olmalı ...
Teşekkür ederim .. güzel olan sizlersiniz
-
Sevgi sebepsiz olmalı ...
Sevgi sebepsiz olmalı, sorgulamadan, olduğu gibi sevebilmeli insan. Birlikte olduğumuz,tanıdığımız insanların,dostların,arkadaşların değerini ne kadar biliyoruz,ne kadar farkındayız.. " ya biz, binde bir karşımıza çıkan, dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatını ne yapıyoruz?. Akşamüstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun , belimizi kavrayan bir elin , uzun yıllara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyormuyuız onu? Değerini biliyor, biricikliğini , benzersizliğini anlayabiliyormuyuz? Yoksa hayatı sonsuz , fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyormu? Karşımıza zamansız çıkmış insanları , yolumuzun dışına sürerken, bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyormuyuz. Hayat her zaman cömert davranmaz bize , tersine çoğu zaman zalimdir . Her zaman aynı fırsatları sunmaz.Toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların , eskitmeden yıprattığımız dostlukların , savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayanlız kalırız bir gün.. Bir akşamüstü yanımızda " kimse olmaz, yada onlar olması gerekenler değillerdir." Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anlar ve olağanüstü kişileri yakalamak . Bazılarının gelecekte sandıkları " birgün" geçmişte kalmıştır oysa ; hani şu karşıdan karşıya geçerken , trafik ışıklarında rastladığımız , omuzumuzun üzerinden şöyle bir baktığımız sonra boşverip " nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşımıza çıkar" dediğimizdir. Oysa tamda o gün bu zalim şehri terk etmiştir o, boş yere bu sokaklarda ararız ... .....
-
Fıtnat Hanım ünlü Türk Divan şairi
çok güzel
-
Atatürk “Kürtlere Özerklik” Sözü verdi mi?
Şeyh Sait İsyanı Musul’a harekât hazırlığında olan Türk ordusunu meşgul etmesi ve yıpratmısi için Ingilizler tarafından düzenlenmiş bir tezgahtır. Aynen günümüz de pkk'nın yabanci ülkler tarafından kulanılıyor olması gibi. Dini duyguların sömürülmesinin ve de çıkarlara alet edilmesinin bir örneği olan bu isyan, Musul davasında ülkemizi zora sokan ve İngilizlerin elini güçlendiren bir isyan niteliğindeydi. Doğu’da Kürt Devleti kurmak isteyen İngilizlerin halkı bölücülük yapmaya ve din, iman elden gidiyor diyerek harekete geçmeye çağırıyor olmalarıydı. Bu isyan aynı zamanda Doğu Anadolu’da yabancı emellere hizmet etmek niteliğinde oluşuyla tarihe düşen kara birer lekedir. Dün başaramadıklarını bugün tarihteki başarısızlıklarının rövanşını almak için ülkemize zarar vermektedirler. Başaramadılar çünki ... Milli Mücadele sadece emperyalizme karşı değil aynı zamanda ülke içinde emperyalizmin hizmetindeki Şeriatçı güçler ve en başta da tarikatlara karşı yapılmıştır. ......... Saygılar
-
Üstün kişi ile Seçkin kişi farkı!
Üstün kişi ile Seçkin kişi farkı! İnsanın “üstünlük” haline varmasının, “bayağı” insan olmaktan çıkıp “seçkin” insan olmasının yolu “akıl”dır. Konfüçyüs, öğrencileriyle ya da kendisinden “akıl” soran yöneticilerle yaptığı konuşmalarda “üstün insan - seçkin insan” tanımları getirir. Seçkin ve üstün olmak için “gerçeği” görmek gerekir: “Sabah erkenden gerçeği görmek ve o günün akşamına ölmek... Bir insan için hiç de kötü bir durum değildir bu...” Konfüçyüs, “seçkin insan”nın kaçınması gereken üç şeyi anlatır: “Bana ayıp gelen, bana bayağı gelen, bana tehlikeli gelen üç şey vardır: * Kim ki gençliğinde öğrenmek için kendini yormazsa, onun ihtiyarlığında da öğretecek bir şeyi olmaz.. Bunu ben ayıp sayarım. * Kim ki memleketinden ayrılır ve uzakta bir hükümdarın hizmetinde başarı kazanır, sonradan eski tanıdıklarından birine rastlar ve eski günlerinden edilecek bir söz bulamaz... Bunu bayağılık sayarım. * Kim ki aşağı insanlarla düşüp kalkar ve saygıdeğer insanlara yaklaşmaz... Ben bunu tehlikeli görürüm..” Üstün insanı, bayağı kişilerden ayıran üç özellik vardır: “Adamlık onu basit acılardan kurtarır.” “Bilgelik onu anlamsız kuşkulardan kurtarır.” “Kararlılık onu gereksiz korkulardan kurtarır.” Seçkin insanın kaygıları ve “farklı” utançları vardır. Bir şeyi henüz öğrenmemişse, onu öğrenemediği için tasalanır. Bir şeyi öğrenmiş ama tam benimseyememişse, bunun için tasalanır. Bir şeyi öğrenmiş, benimsemiş ama henüz uygulayamamışsa, bunun için de tasalanır. Seçkin insan beş çeşit şeyden utanır: Uygun fikri olup da, bunu aktarmak için doğru ifadeyi bulamamışsa utanır. Gereken sözü ve ifadeyi bulup da sözüne uygun davranamamışsa utanır. Bir değerli şeyi elde edip kendi yanlışı yüzünden kaybetmişse utanır. Toprağı, mülkü olup da ona göre halkı olmamasından utanır. Gücü kendisinin gücüne denk olan bir hasmının başarı bakımından kendisini geçmesinden utanır. Konfüçyüs’ün “üstün insan-seçkin insan” tanımlarını dinleyen öğrencileri de kendi görüşlerini söyler. Birinci öğrenci: “Üstün insan önce güven kazanır, ancak ondan sonra emrindekilere iş yükler. Eğer güven olmadan iş yüklerse, emrindekiler bunu zulüm sayar. Üstün insan önce hükümdarının güvenini sağlar, sonra itiraz eder. Eğer güven sağlamadan itiraz ederse hükümdar bunu isyan sayar.” İkinci öğrenci: “Üstün insanın kötülüğü tıpkı Güneş ya da Ay’ın tutulması gibidir. Üstün insan bir hata yaptığı zaman bütün insanlar onu görür. Hatasını düzeltince de, insanlar yeniden başlarını kaldırıp ona bakmaya başlarlar.” ......
-
“OPERASYONLAR DURSUN, ASKER DAĞDAN ÇEKİLSİN!” SÖYLEMİ GERÇEKÇİ Mİ?..
çok güzel .. teşekkürler .. Saygılar
-
Kürt Milliyetçiliği ve Türkiye
Türk milletini, kendi anavatanında bir alt kimlik yapısında görmek isteyenlere ... ayrılıkçı niyetler besleyen çevreler ,, ihanete destek verenler bir başka yönden ihanete siyasal derinlik kazandırmak amacıyla konuyu saptırmaktadırlar!…. ülkemizde silahın gücü ile başarılamayan bölücülük,halen, beyinlerinden tutsak edilenlerin gaflet ve dalaletinden yararlanılarak yaptırılmaya çalışılmaktadır… Türk kimliğin'den ve kültüründen bahis etmek bu çevreler için ya gericilik ya da ırkçılık olarak nitelendirilmektedir… Buna karşılık,aynı konuda Türkiye de oluşturulmak istenilen bölgeci ve bölücü hareketlerin azınlık ırkçılığından ise hiç bahis edilmemekte buda yetmezmiş gibi destek sağlanmaktadır…. Türk varlığının bir diğer şekilde tarihi hakimiyetini kabulü anlamını taşıyacağından, konu, sürekli olarak başka mecralara kaydırılmakta ve toplumun hafızasından bu tarihi gerçek uzaklaştırılmaktadır!… Türklerin, tarihi açıdan hakimiyetini asırlar önceden kazandığı bu topraklarda, gelmiş geçmiş bütün medeniyetlerin mirasçısı olmuştur… Türkler son şeklini almış bulunan bu coğrafya da , kazanmış olduğu tüm değerlerini, savunma ve sahiplenme hakkına sahiptir… ....... Saygılar
-
Benim İçin Ne Yapardın?
peki .. kolay gelsin
-
Benim İçin Ne Yapardın?
Sizin başka işiniz yokmu ?
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Evet, siz Türk degilsiniz! Biz Türk'üz, biz insanları ayrım yapmadan severiz ... Saygılar ...
-
Başbakan'ın Övdüğü Perver'in Sitesi
... Başbakan Erdoğan´ın kalbini titreten Kürt şarkıcı Şivan Perver´in sitesinde Türkiye´yi bölen harita... Başbakan Recep Tayip Erdoğan´ın açılımı anlattığı 11 Ağustos 2009 tarihli AKP Meclis Grup toplantısında yaptığı konuşmasında "Şivan Perver, ´Halepçe´, ´Hazal´ dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz" diyerek övdüğü ve adeta açılımın simgelerinden biri haline getirilen Şivan Perver´in kendi sitesinde, Türkiye´yi parçalayan harita dikkat çekiyor. Sitenin açılışında intro olarak çıkan ve "Kürdistan" olarak tanımlayan coğrafya ülkemizin İç Anadolu bölgesine kadar uzanıyor. "Kürdistan´ın sesi" olarak kendini tanımlayan Xivan Perver´in sitesinde ayrıca bol bol Irak´ın kuzeyinde ABD işgalinden sonra kurulan yönetimin bayrakları da bol bol sergileniyor. Sitede Barzani ile çekilmiş fotoların yanı sıra, Perver´in bu bayrağın önünde çekilmiş fotoğrafı da bulunuyor. Site, Türkçe yayın yapmazken, sitede Kürtçe, İngilizce ve Almanca yayın yapılıyor. Perver, bu yıl Almanya´da terör örgütü PKK´nın düzenlediği Nevruz etkinliğine de katılmış ve terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan´ın posterinin önünde konser vermişti. ..... "sanki alın yazısı ,, düşmüyor yakamızdan ne o nede onlar"
-
Küfe
Küfe Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden. Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek: Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek! Adım başında derin bir buhayre dalgalanır, Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır. Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, başka değil! Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak, Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden- O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına, Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski. Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden, Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye. -Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha! O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın Göründü: -Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın! Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok, Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... " Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz! Onunla besliyeceksin ananla kardeşini. Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?" Dedim ki ben de: Ayol dinle annenin sözünü... Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü: -Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol Şuradan! Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan? Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti... -Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi? Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken... -Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben... Adın nedir senin, oğlum? -Hasan. -Hasan, dinle. Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle. Benim de yandı içim anlayınca derdinizi... Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi. O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini, Yetim bırakmıya.rak besleyip büyütmelisin. -Küfeyle öyle mi? -Hay hay! Neden bu söz lâkin? Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak. -Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini... -Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini: "Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir; Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir... Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni! Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek; Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek; Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan, Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan? Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz; Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz. Kömürcüler kapısından girince biz, develer Kızın merâkını celbetti, dâima da eder: O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak! Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken, Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden, Belinde enlice bir şal, başında âbâni, Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî; Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak, Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak: Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim... Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim: Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak... Bir ince mintanın altında titriyor, donacak! Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer! Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember. Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad; Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad. Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık; On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık! O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin... Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin; Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab, Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab. Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi! Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi, -Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında- İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında! O, yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma... Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma! Mehmet Akif Ersoy
-
Osman Hamdi Bey
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842- 24 Şubat 1910) Osmanlı ve batı kültürleriyle eğitilerek yetişmiş bir teknik ve siyaset adamı olan Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğludur. 1842 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. İlkokul öğrenimini Beşiktaş'taki bir okulda yapan Osman Hamdi, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. 1860 yılında hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi. Bu öğrenimi yanında, o devrin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalışarak iyi bir resim eğitimi gördü. Devletin üst kademelerinde çeşitli görevler yapan Osman Hamdi Bey 11 Eylül 1881 tarihinde İmparatorluk Müzesi (Müze-i Hümayun) Müdürlüğüne atandı. Bu göreviyle kendi yaşamında olduğu gibi, Türk müzeciliğinde de yepyeni ve verimli bir dönem açılmış oldu. 1883'de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisini (Güzel Sanatlar Okulu) kurarak bu okulun müdürlüğünü de üstlendi. 1884 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkarılmalarını yasaklayan ve o gün için Türk müzeciliği ve eski eserlerin korunması bakımından büyük bir adım olan Asar-ı Atîka Nizamnamesi'ni çıkararak uygulamaya koydu. Üstadın eserlerinden örnekler.
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Tek gayesi Kürt kimliğine dayanan bir devlet kurmak isteyen Kürtçüler, sıkıştıklarında sinsi emellerini gerçekleştirmek için, “Türk-Kürt kardeştir” sloganını ileri sürüyorlar. Bazı hızını alamayanlar da "bizler bu ülkeye demokrasiyi ve kardeşliği getireceğiz" yazacak kadar kendilerinden geçiyorlar. Soruyorum: Ezildiğine, sömürüldüğüne iman etmiş bir Kürt; kendisini sömürdüğüne, ezdiğine inandığı biri ile niye kardeş olmak istesin ki? Saygılar
-
Çocukların Dünyası...
.............
-
Atatürk'ün Tek Suçu
''eziliyoruz'' muhabbeti konusanlar, zaten bu ülkenin her türlü imkanına fazlasıyla sahiptir “Ortak zemin” oluşturacak kadar Türkiye’nin üniter devlet, resmi dil, bayrak gibi temel değerlerine ne ölçüde saygılısınız ? Türk toplumuna yakışan,, birbirine saygı duyan,ayrıştırıcı değil birleştirici, fikire fikirle karşılık veren, şiddetten, karmaşadan uzak tutan, tahrik edici değil teskin edici bir üslubun hakim olmasıdır. Saygılar
-
HİÇ KİTABIMIZ YOK!
Ufuk_efe şurada cevap verdi: sonder38 başlık Yardım - Gönüllü Yardım - Okul - Dernek - Yardım Kuruluşları"dünya üstünde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet bu cihanda bir nefes sıhat gibi " (kanuni sultan süleyman) ....... sıhat'de olmanıza sevindim ... size hayırlı teskereler diler,, biran önce ögrencilerinize kavuşmanızı temeni ederim. .....
-
Atatürk'ün Tek Suçu
Şimdi düşünelim, yukarıdaki sorunun cevabı belli değil mi? Bu ülke çeşitli savaşlar geçirmiştir.Çok kötü şartlar altında kalmıştır. Bütün bu zorluklar içerisinde savaşları kazanmayı ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Atatürk milli mücadeleyi ateşlemiştir fakat önemli olan faktörde ulusun azmi ve iradesidir.Atatürk de böyle bir ulusun lideri ve temsilcisidir. Bütün bu kötü şartlar altında ülkeyi ayakta tutan ve ona yön veren tek insan Mustafa Kemal Atatürk'tür Bu vatanı bütün savaşları ve badireleri atlattıktan sonra medeni milletler seviyesine çıkartmıştır. İhtiyacımız olan bir mucize değil, Atatürk'ün açtığı yoldur. sanıyorum siz "Yüce, ulu" kelimlerine sadece dini bir bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz. Saygılar
-
Mustafa Keser / Bin Hüzün Çöktü Yine Gönlüme Akşamla Benim
http://www.neyzen.com/images/notalar/huzzam/bin_huzun_coktu_yine01.gif bin hüzün cöktü yine gönlüme aksamla benim ülfetim var nice yildan beridir gamla benim 'dönerim bekle beni sen' deyiver, dönme yine bir ümit sun ne olur kalbime bir damla benim .... bestesi sadettin kaynak, güftesi rahmi duman'a ait olan, hüzzam makaminda türk sanat müzigi eseridir