-
İçerik Sayısı
278 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
3
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Ufuk_efe tarafından postalanan herşey
-
Atatürk'ün Cevap Veremediği Tek İnsan
Ufuk_efe şurada bir başlık gönderdi: Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti
Atatürk'ün Cevap Veremediği Tek İnsan Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi: -Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler... Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini "Istiklal" diye kışkırtırlardı. Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi. onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır. Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş: -Bu köşk kimin? -Kirkor'un... -Ya şu koca bina? -Yargo'nun... -Ya şu? -Salomon'un... Atatürk biraz sinirlenerek sormuş: -onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur: -Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları'nda, Balkanlar'da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam... Atatürk bu anısını naklederken: -Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu... .... -
İzmir'de özel bir tıp merkezinde, doktorlara 'Yerli yersiz ameliyat da dahil her yola başvurup geliri artırın' talimatı verildi Show TV Haber Özel ekibinin eline geçen ve 'Hastayı yolmak için her yol mubahtır' ilkesiyle kaleme alınan genelge insanın kanını donduruyor. Özel İlgi Tıp Merkezi sahibi Levent Dramalı imzalı genelgede şu emirler yer alıyor: SGK'lıyı beklet Özel sigortalı hastalara öncelik tanınacak. SGK'lı hasta randevulu bile olsa bekletilecek özel sigortalı hastalara öncelik verilecek. Ameliyat artsın Hastalara uygulanan tahlil tetkik ve ameliyat sayısında düşüş var. Bu devam ederse doktor maaşlarını gözden yeniden geçireceğiz. SGK'lı kötü müşteri Sosyal Güvenlik Kurumu'na bağlı hastalar getirisi az müşteridir. Muayene ve ameliyat paraları devletten çok geç tahsil ediliyor. Muayene yetmez SGK'lı hastadan sırf muayene yoluyla elde edilecek gelir az. Sadece düz muayene ederek göndermeyin. Tahlilleri her ne olursa olsun artırın. Doktorlara dehşet bildirgesi İzmir'de bir hastane sahibi, doktorlarına gönderdiği bildiride 'Ne kadar ameliyat, o kadar maaş' dedi Sosyal Güvenlik Kurumu hastalarının randevulu olması halinde bile bekletilerek, özel sigortalı hastalara öncelik verilmesini istendi. Genel Yönetmenliğini Ertan Turhan'ın, yapım sorumluluğunu Gökhan Bektaş'ın yaptığı Show Tv Haber Özel programının eline geçen bildiride, özel sigortalı hastalara öncelik tanınması istendi. ÖZEL HASTALARA ÖNCELİK! İzmir'deki Özel İlgi Tıp Merkezi sahibi Levent Dramalı'nın imzasını taşıyan belgede; özel sigortalı hastalara uygulanan tahlil tetkik ve ameliyat sayısında düşüş olduğu, bu durum karşısında doktor maaşlarının gözden geçirileceği belirtiliyor. Dramalı ayrıca, özel sağlık sigortası mensuplarına, öncelik tanınmasını da istedi. SGK'LILAR GETİRİSİ AZ MÜŞTERİ Doktorları dehşete düşeren bildirgede SGK (Sosyal Güvenlik Kanunu) mensubu hastalardan elde edilecek gelirle bir hastanenin ayakta kalmasının imkansız olduğunu vurgulanıyor... Bu gerekçeyle gelen hastaların düz muayene edilerek gönderilmemesi, tetkik ve tahlillerin her ne olursa olsun artırılması isteniyor. BELGEYİ KABUL ETTİ Haber Özel'in sorularını yanıtlayan Levent Dramalı: 'Biz, hekimlere fazla tetkik yapın, daha fazla ameliyat yapın demiyoruz. Ameliyat yapan hekimle yapmayan hekimi birbirinden ayırıyoruz. Devlette bile performansa göre ücret veriliyor. Biz yanlış yapıyorsak, devlet de yanlış yapıyor'şeklinde konuştu. SGK'LI HASTALAR KALABALIK Dramalı şöyle devam etti: 'Sosyal güvenlik yelpazesinin çok geniş olduğunu için hastane çok kalabalık oluyor. Bu nedenle özel sigortalı hastaların aralara yerleştirilmesini istedim.' Oysa bildiride; SGK hastalarından elde edilen gelirin devletten çok geç alındığını bu yüzden zor durumda kaldıkları belirtiliyor. .....
-
BİRÇOK ülkede ortalığı birbirine katan ‘zengin sivil gençler’in Türkiye’deki muadilleri, önceki gün yine sokaklardaydı. Taksim’de protesto gösterisi düzenleyen gruptaki yozlaşmayı, zenginlik bile örtemedi. Aynı fikrin mahsulü!.. FARKLI kesimlerden özenle seçilmiş izlenimi veren tiplerin ortak noktası, marka giyimleriydi. Araya serpiştirilmiş türbanlı kızların AB çizgisinde ‘demokrasi havariliği’ne soyunmaları da önemli ipuçları veriyordu KİM BU EYLEMCİLER! Dış güçler kullanıyor Son yıllarda ortaya çıkan “eylemci zengin genç sivil” tipolojisine uzmanlar tarafından ilginç tanımlar yapıldı. Politik Psikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, Türkiye’nin ayağa kalkmasını, gelişmesini istemeyen, her zaman diz üstünde olmasını bekleyen dış güçlerin Türkiye’ye yönelik oyunlarına dikkat çekerken, “Bu senaryoların içeride de işbirlikçileri var” diye konuştu. Türkiye’de anti-militarist, sınırsız özgürlük ve demokrasi söylemlerini ortaya atan birileri çıktığında, özellikle gençlerin bu tarafa bir eğilim gösterebileceğine dikkat çeken Çevik, “Gençler, her zaman bir takım uç ve radikal fikirlere açık olabilirler. Ancak Türkiye öyle bir noktaya gelmiştir ki, bu tip hareketlerin dışarıdan yönlendirilmesi de mümkündür. Özellikle Türk ordusuna yönelik yıpratma kampanyaları, yabancı güçler tarafından gayet iyi kullanılabiliyor. Bu senaryolar, ülkenin çökmesi ile paralellik gösteriyor” dedi. Sınırsız özgürlük ve sınırsız demokrasi diye bir şey olmadığını belirten Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, “Sloganları yanlış. Özgürlüklerin tam sınırsızlığı gibi bir şey söz konusu olamaz. Birinin özgürlüğü bittiği yerde bir başkasının özgürlüğü başlar.” Bunlar Batı’nın Yeniçerileri: Sosyolog Prof. Dr. Mustafa Erkal, kendilerine “Genç Siviller” diyen bu oluşumun bir halk hareketi olmadığını vurgulayarak, “Bunlar Cemil Meriç’in tabiriyle Batı’nın yeniçerileridir” yorumunu yaptı. Genç Siviller adı verilen hareketin, halk gibi heterojen bir yapıya sahip olmadığını ve “homojen” nitelik sergilediğini söyleyen Prof. Dr. Mustafa Erkal, “Bunların tek ortak noktası, Türkiye cumhuriyeti ile kavgalı olmalarıdır” diye konuştu. Türkiye’de karışıklık yaratmak, bu amaçla kaosa yol açacak bir takım “çıkış” larla gündeme gelmek isteyen bu toplulukların Türkiye’nin “küreselleştirilmesine” hizmet eden ve bu anlayışı destekleyen gruplardan oluştuğunu söyleyen Erkal, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu gruplar, kendi ülkeleri içindeki milli direnç noktalarının zayıflatılmasına yardımcı olan, küresel güç ve bloklara hizmet eden gruplardır. Bunların, siyaset ya da toplum üzerinde etkili olmak gibi bir sorunları ya da hedefleri yok. Çıkış yapmaları yeterli. Amaç, zihinlerde karışıklık yaratmaktır.” Taksim’de özenle hazırlanmış pankartlarla boy gösteren sivil gençlerin pahalı İtalyan gözlükleri ve marka giyimleri dikkat çekti. Birçok ülkede ortalığı birbirine katan ’zengin genç siviller’in Türkiye’deki muadilleri, önceki gün yine sokaklardaydı. Farklı kesimlerden özenle seçilmiş izlenimi veren marka giyimli gençler, İstiklal Caddesi Tünel girişinde toplanarak Galatasaray Meydanı’na kadar yürüdü. Yargı yasağı çiğnendi “Darbeciler Yargılansın”, “Ergenekon Çetesinden Davacıyız” yazılı tek tip dövizler taşıyan grup adına açıklama yapıldı. İlk olarak sözü alan Hidayet Şevkatli Tuksal adlı genç, ilk kez 21 Haziran’da “Darbelere Karşı Ses Çıkar” sloganıyla yürüyüş yaptıklarını hatırlattı. Tuksal, 20 Temmuz Pazartesi günü ikinci “Ümraniye” davasının ilk duruşmasının yapılacağını anımsatarak, o gün “Türkiye’nin demokrasi mücadelesi tarihinde bir ilkin gerçekleşeceğini” iddia etti. Zeynep Tanbay adlı diğer bir sivil genç ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yasaklanan “Ergenekon Terör Örgütü” ifadesini kullanarak devam etmekte olan davayı ilişkin siyasi yorumlarda bulundu. .....
-
fikir mahiyetindeki uslup bastan sona kadar hatalarla dolu, bakis acisi ise tipik asaglik komplekisi icinde bir insan tavri. ben olsam daracik bir yerde sıkısmıs kalmis fikri gün isigina cikartmadan önce yazilani anlamak icin kafa yorardim. yasadigi cagin farkinda olmayan .. bana dokunmayan yilan bin yasasin mantigiyla gerceklerden kopuk yasayan bir insan ne anlar allah askina. ben simdi korku senaryosu yazayimda siz is isten gectikten sonra korkmayi deneyiniz.
-
Yunan askerleri İki Türk gencini dövdü
Ufuk_efe şurada cevap verdi: Efendi Türkler başlık Güncel Konular
Ben O Yunan Askerlerine Gösteririm .. -
PEKİ NEDEN KANDIRILDIK? Çünki: ABD yönetimi, uzay çalısmaları için 30 milyar dolara yakın para harcadı. Başarısız olunsaydı halk vergilerinin hesabını soracaktı. Oysa Ay'a ayak basılınca bütce onlarca katlandı. Çünki: O günlerde ABD hükümetinin üzerine Vietnam savaşının kara bulutları çökmüstü. Gündemin degişmesi gerekiyordu. Astronotlar Ay'a gidince akıllar da Ay'a gitti. Ve savaş unutuldu. Inanmayanlar tarih kitaplarına baksın. Ve iki olayın ne kadar eşzamanlı olduğunu görsünler. Çünki: Rusya uzay yarısında önde gidiyordu. Öne geçmek için tek yol Ay'a ayak basmaktı. Saygılar
-
bu yaşta bir çocuk bırakın dini prensipleri, çevresini algılamada güçlük çekecek yaştadır. insanın içindeki "farklı fikir ve inançlara saygı" düşüncesini temelden dinamitleyen ve "yok artık bu kadarı da olmaz, olmamalı" dedirten bir olaydır. işin dini yanından çok siyasi yanının ağırlıkta olabileceğini akla getirir. henüz hayatı ve kavramları yeni yeni tanıyan ve sorgulama yetisinden büyük oranda yoksun olan küçücük bir çocuğu bu şekilde kendi karanlık düşüncelerine bulaştıran ve alet eden mahlukların bir an önce iyilik ile ya da zorla insanlaştırılmalarının aciliyetini hatırlatırım.
-
Belgin Erol / Senden bilirim yok bana bir faide ey gül
Ufuk_efe şurada bir video gönderdi: Türkçe Müzik Videoları
şiirin tümü: Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül, Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül. Etsem de abestir sitem-i hâre tahammül, Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül. Ellerle o zevk etti ben ateşlere yandım, Çektim o kadar cevr-ü cefâsın ki usandım, Derlerdi kabul etmezdim şimdi inandım, Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül. Senden güzelim çâre bana kat-ı emeldir, Etsen dahi ülfet diyemem ellerle haleldir, Ağyâr ile gezsen de gücenmem ki meseldir, Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.[/b] senden güzelim çare bana kat'-ı emeldir etsen dahi ülfet diyemem ellerle haleldir ağyâr ile gezsen de gücenmem ki meseldir gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül! gördüm açılırken bu seher goncayı hâre sordum n'ola bu cevr ü cefâ bülbül-i zâre bir âh çekip hasret ile dedi ne çâre gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül! bîgâne-edadır bilir ol âfeti herkes ümmîd-i visâl eyleme andan emelin kes beyhûde yere âh u figân eyleme nevres gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül... Makamı:Hüseyni (yörük semai) Güfte:Nevres-i Cedid Beste:Tanburi Ali Efendi -
Ah Güzel Istanbul ne oldu böyle sana? Beyoğlu 1930 Bir gazete haber veriyor: Eski İstanbul Efendisi tipinden, Türkün 5 asırdır oturduğu İstanbul, nâm-ı diğer "İslâmbol", yahut "Der'aliyye" veya "Dersaadet" isimli beldede, kala kala, ancak yüzde on nispetinde bir kısım kalmış... Ne hazin! Eski İstanbul Beyefendi ve Hanımefendisi gerçekten çarpıcı bir keyfiyet sahibiydi ve bu keyfiyet, kendi medeniyetinden bıkkın (Piyer Loti)yi büyülemişti. Bugün bu keyfiyet, kemiyetten yana bunca eksildikten sonra, o güzelim renkleri, çizgileri, sesleri ve edâları, edepleri yeni nesillere anlatabilmek, eşyanın dördüncü buudundan bahsetmek gibi bir şey oluyor. Bu mâna, birçok bakımdan tereddiye uğramış olsa bile 1918 mütâreke yıllarına kadar mevcuttu. Cumhuriyetin ilânından sonraysa, her gün, eski konakların kadife perdeleri gibi, sola sola nihayet tavan arasına kaldırıldı; ve yerine (naylon) örtüler yerleştirildi. Örtü mü, örtüsüzlük mü? Derken İkinci Cihan Harbiyle beraber, İstanbul üzerine bir moğol istilâsı... Moğol ordugâhı halinde şehri kuşatan gecekondular, gecekondu tipleri ve onları tâkip eden, toprağına ve hüviyetine dargın köylüler... Bir de sermâyesini şehri rezil etmekte kullanan apartman inşaatçıları... "Kâtibim" şarkısının, Tanbûrî Cemil Bey mızrabının, "Sivastopol" marşının ve "Telgrafın Telleri" türküsünün seslendirdiği, renklendirdiği ve biçimlendirdiği eski İstanbul, son haliyle Yahya Kemal'e de bir ciğer yarası olmuş ve ona, işte o İstanbul'dan bir eşya gibi, toprak altına sığınmaktan başka çare bırakmamıştı. Yahya Kemal, zaman ve mekânını kaybetmiş sanatkârdan ne güzel bir örnektir; ve "zaman ve mekânını kaybeden bülbül nasıl yaşar?" hikmetine ne canlı misâldir! Boğaziçinde denizüstü bir ahşap yalıdan, Erenköyünde eski bir paşa köşküne kadar sâbık İstanbul çizgilerini 10-15 katlı, deniz kumundan mâmul, yüzsüz apartmanlar kalabalığı içinde hüzün ve hicapla bekleşir görüyorum da, o mekânların eski sahiplerini işaretleyici mezar taşlarına âşina gözle bakıyorum. Şair Nef'î "güneşle tartılsa yeridir!" dediği elmas İstanbulu şimdiki hâliyle görseydi, ona, "çingene mangalında tüten bir marsık!" demezdi de ne derdi? güzel istanbul sen esir kentlilerin volta attığı daracık alanlardan örülü şehir ...
-
Türkiye'nin kırmızı çizgilerini kabul etmiyorum Rum liderden sert çıkış! Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, Kıbrıs sorununun çözümü durumunda Kıbrıs'ın garantilere ihtiyacı olmayacağını ileri sürdü. Rum haber ajansına göre, Rum Nöroloji ve Genetik Enstitüsü'nü ziyaretinin ardından Rum basınına açıklama yapan Dimitris Hristofyas, 'Kıbrıs halkının' garantörlüğün sonucundan ıstırap çektiğini belirterek, 'Bundan ıstırap çekmiş insanlar olarak, garantilerin sürmesini istemiyoruz. Biz bu tutumu kamuoyunda ve müzakereler sırasında ortaya koyduk ve bunu destekleyici argümanlarımızı sunduk' diye konuştu. Garanti sisteminin sürmesi için herhangi bir alternatif sunmadığını ifade eden Hristofyas, 'Bizim tutumumuz şudur ki Kıbrıs'ta herhangi bir garantiye ihtiyaç yoktur' dedi. Rum lider, müzakerelerde, 'Türkiye tarafından belirlenen hiçbir 'kırmızı çizgiyi' görüşmediğini ve kabul etmediğini de' söyledi. ACABA KIM GETIRDI BIZI BU HALLERE ?
-
birde bu açıdan bakalım .. bir nesli sadaka kültürüne alıştırmak etikmidir ?
-
'Soykırım' dedi, Çin malı dağıttı! Çin'in Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olayları 'soykırım' ve 'vahşet' ifadeleriyle değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Antalya sokaklarından ise çocuklara Çin malı oyuncak dağıttı. Partisinin Antalya 3'üncü Olağan İl Kongresi'ne katılan Başbakan Erdoğan, burada partililere hitap ettikten sonra Antalya sokaklarında çocuklara oyuncak dağıttı. Olayın ilginç yanı ise, Erdoğan kongrede Çin’in Uygur Türklerine yaptıklarını bir kez daha ‘vahşet’ olarak yorumlarken, dışarıda çocuklara dağıtılan oyuncakların Çin malı olmasıydı.
-
Ben Türk'üm Ben Belene'deki Türküm.. Dili ve dini değiştirilmek üzere bu ölüm adasına yollanan; domuzların Türk etiyle beslendiği, insafın zerresinin olmadığı bulgar zulmü altında yok edilmiş binlerce TÜRK'üm ben! Ben, Mora'daki Türk'üm, Ekmeğimi, suyumu paylaştığım kapı komşum yunanın bir gece sıcacık yatağımdan sürükleyerek koyun keser gibi kesip, diri diri yaktığı yirmibin TÜRK'üm ben! Ben, Arnavutluk' taki, Yugoslavya'daki, Bulgaristan'daki, Yunanistan'daki, BALKAN'lardaki Türk'üm, Bu toprakları bal gibi tatlı yapan ve bu toprak uğruna kanı oluk oluk akanım. Sofrası başında, tarlasında, uykusunda, bebeği karnında, kundakta, yedisinde, yetmişinde katledilen, kalanı da adı, dili, dini değiştirilmek üzere Yunan, Bulgar, Sırp mezâlimi altında inleyen Türk'üm ben! Ben, Kıbrıs Türk'üyüm, Büyük Yunanistan projesi dahilinde, Rum papazların önderliğinde yüzelli yıldır yok edilmeye çalışılan, isimsiz ve kefensiz toprak çukurlarda yatan, kah.pe bir oyunun son perdelerinin oynandığı yavru vatan Kıbrıs'daki Türk'üm ben! Ben, Hocalı'daki, Azeri Türk'üyüm, Ermeni'nin, çoluk çoçuk, kadın kız, yaşlı demeden bir gecede katlettiği beşbin masum Türk'üm ben! Ben, Karabağ'daki, Azeri Türk'üyüm, diri diri mezarlara gömülmüş, hayatta kalanı ise insanlık dışı bir yaşama mahkûm edilmiş, vatanı elinden alınmış, "Karabağ" Türk'üyüm! Ben Uygur Türk'üyüm! Türk'lüğün doğduğu topraklarım elimden alındı, adım değiştirildi, dilim yasaklandı, törelerim yok edilmeye çalışıldı, orucum, namazım yasaklandı,sonunda imânımı almak istediler ve ben şehâdet getirerek can verdim, Ben, bir yudum suya hasret, kursağımda kemirdiğim çarıklarımla Yemen'de, Galiçya' da, Trablusta, Mekke'de, Medine'de peygamberimin mezarını, kıblemi, kâbemi korurken çil çil İngiliz altınları ile beslenen arapların arkadan vurduğu Türk'üm ben! Ben Kırım Türk'üyüm! 1944 ün 18 Mayıs gecesinde tren vagonlarında yollandığım Sibiryanın buzullarına canlı canlı gömüldüm. Karşı çıkanların dökülen kanları ayı kızıla boyadı. Arabat' da kalanlarımız teknelerle Karadeniz'e ölüme yollandı. Karadeniz'de hâlâ çığlıkları işitilen Kırım Türk'üyüm ben. Ben Irak Türk'üyüm, Amerika'nın sözde demokrasi ekip ölüm biçtiği yerdeyim, Coni ve uşakları sayesinde her gün onlarca, yüzlerce, binlerce ölüyorum, seyrediyorlar sadece, kalanlarımız siliniyor soy kütüklerinden, yaşarken öldürülüyorum,insanlığın öldüğü yerdeki Irak Türk'üyüm ben, Ve ben Anadolu'yum, Türk Yurduyum; İngiliz'in maşası Yunanlılar, Fıransız'ın maşası Ermeniler ağızlarından salyalar akan kuduz köpekler misali girdiler bu aziz vatana.nice yiğitler, nice fidanlar, nice analar, nice kızlar, ne kocamış erler, nineler yatar bağrımda nice emzikteki yavrular ya da ana karnındaki bebeler kah.pe kurşunlarla, Allah'sız süngülerle düştüler toprağıma. Kimileri camilerde diri diri yakıldı, Allah diyerek verdiler son nefeslerini.Irzına geçilmiş kızlar attılar kendilerini kör kuyulara, ana rahimlerine saplanan süngülerde cinsiyet tespitleri yapıldı, gözleri oyulmuş, diri diri kesilmiş başlar bedenlerini aradılar. İşte ben bu yunan mezâlimine, ermeni vahşetine marûz kalmış Anadolu Türk'üyüm! SOYU KIRILAN KİMMİŞ EFENDİLER? Ve hâli hazırda, Düşman düşmanlığından, hain hainliğinden, yerli işbirlikçi maşalığından vazgeçmemiştir. Türk'e bunları yapan ve yaptıran eli kanlı milletler diktikleri ermeni veya pontus anıtlarıyla ellerinin kanını asil Türk Milletine bulaştırmaya çalışmaktadırlar. Türkiye'nin yönetimindeki zafiyet ise onların ağızlarının suyunu akıtmaktadır.Ancak zafiyet geçicidir, gerçek şudur ki sınırları kanla çizilmiş Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti dünya durdukça yaşayacaktır Ben Türk'üm ..
-
Mustafa Keser / Haydi! Abbas, vakit tamam...
Ufuk_efe şurada bir video gönderdi: Türkçe Müzik Videoları
Haydi! Abbas, vakit tamam... Abbas... Cahit Sıtkı askerliğini yedeksubay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedeksubay sayısı az olduğundan her yedeksubaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas.. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp; -Abbas oğlu Abbas Emret komutatan!.. der.. Aralarında söyle bir konuşma geçer. -Nerelisin? -Memleket Mardin, kaza Midyat komutan -Sen benim emir erim olurmusun? -Sen bilir komutan!. Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı ' ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı ' nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar.. Akşamları olunca Cahit Sıtkı ' nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı.. Zaman zaman karşısına alıp derleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder.. Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas.. Araları ndaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyf geçesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar; -Sen İstanbul ' u bilirmisin Abbas? -Bilir komutanım.. -Orda bir Beşiktaş var bilirmisin? -Bilir komutan!.Ben orda acemi birlikteydim. . -Orda benim bir sevgilim var..Sen bana kaçırıp onu getirirmisin? -Elbet komutan! Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki.. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş traş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar; -Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın? -Ben istanbula gidecek komutan!.. -Ne yapacaksın sen İstanbulda? -Sen söyledi bana.. Ben gidecak sana Sevgiliyi getirecek!.. Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı.. Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır.. Akşam olur.. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbası karşısına oturtur.. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!...... Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş ' tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. 1942- Cahit Sıtkı Tarancı -
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, her zaman ve her yerde şahsınızı ve ilkelerinizi anlatacağım. biliyorum karşıma ne gerek var diyenlerde çıkacak ,, burası yeri degil diyenlerde. ama siz rahat uyuyunuz, kibarca susmamızı rica edenler sesimizin daha gür çıkmasına neden olacaklardır. .. fikri hür, vicdani hür, irfanı hür nesiller size minnettardır ..
- 64 cevap
-
- 4
-
-
MADAM'IN ÇOCUKLARI Mitterrand beslemesi teröristler yakıp yıktı Fransa’nın eski First Lady’sinin kol kanat gerdiği PKK, Paris ve Bordeaux’yu savaş alanına çevirdi Yıllarca besleyip büyüttü FRANSA eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın “Madam Mitterrand” lakabıyla tanınan eşi Danielle Mitterrand’ın gözdesi PKK’lılar, Fransa’yı birbirine kattı. Polisin kendilerine yönelik operasyon başlatması, PKK’nın sokak terörünü ateşlemesi için yeterli oldu. Çevreye dehşet saçtılar MADAM’ın çocukları, Bordeaux’da korsan gösteri düzenleyip araçları ateşe verdi, iş yerlerinin camlarını kırdı. Başkent Paris’te ise 20 PKK’lı Liberation gazetesini işgal etti. Çalışanları rehin alan teröristler, binaya caninin posterini asıp sloganlar attı. Fransızlar şoke oldu YILLARCA besledikleri PKK’nın gerçek yüzünü gören Fransızlar, neye uğradıkları-nı anlayamadı. Bölücübaşını çok seviyor! TERÖR örgütü PKK’nın hamiliğine soyunan Danielle Mitterrand, Fransız parlamenterlere yolladığı broşürde bölücübaşı Öcalan’a övgüler yağdırmıştı: Öcalan’ın kalbimde çok özel bir yeri var. Yıllardır onlar için mücadele ediyorum.
-
Büyüklükten İstifa Ediyorum Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm. Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım. Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum. Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çünkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum. Sıcak bir yaz gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum. Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum. Bütün bildiğin, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek seni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun ve umurunda da değil. Bildiğin tek şey mutlu olmak, çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihabersin. Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum. Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum. Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum. Tekrar basit yaşamak istiyorum. Günümün, bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu, hastalık ve sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum. Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum. Gülümseme, kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum. İşte, çek defterim ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstremleri,gelir belgelerim. Resmi olarak yetişkinlikten istifa ediyorum.
-
AB sopasıyla Türkiye’ye diz çöktürüyor!
Ufuk_efe şurada cevap verdi: deniz_kizi başlık Güncel Konular
GENÇLİĞE HİTABE . . . Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927 ve tarih 03.07.2009 bu günleri görmek içimi yakıyor -
Nietzsche'den Sözler * Doğmamazı engelleyebilecek gücümüz yok: Ama bu hatayı düzeltebiliriz. Çünkü bu bazen hatadır. * yalan söyleyene karsı tetikte olmaktansa beni aldatmalarına izin veririm.. * ey ulu yıldız..! kendilerine ışık saçtıkların olmasaydı, saadetin nerde kalırdı..! * zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar. * gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı,ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım, bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu. * yükseldikce uçma bilmeyenlere daha küçğk görünmemiz kacınılmazdır.. * işte benim filozof denince anladığım şey: varlığıyla herşeyi tehlike içine sokan korkunç bir patlayıcı.. * dilencileri yok etmek gerek, çünkü insan onlara verince de pişman oluyo, vermeyince de.. * kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim.
-
GEZGİN ile GÖLGESİ Fredrich Nietzsche GÖLGE : Çoktandır dinlemedim konuşmanı, bir kolaylık vermek isterdim sana konuşasın diye. GEZGİN: Biri konuşuyor – nerededir? Kimdir? Öyle yakın ki bana, dersin benim konuşan; oysa cılız çıkıyor sesi benimkinden. GÖLGE: (Bir süre sonra) Sevinmiyor musun bir konuşma yolu bulduğuna? GEZGİN: İnanmadığım Tanrıya da, bütün varlıklara da ant olsun ki gölgemdir konuşan; duyuyorum konuşmasını, inanmıyorum yalnız. GÖLGE: Bırakalım artık bunu, uzun boylu düşünmeyelim; bir saat içinde olmuş, ne varsa. GEZGİN: Ben de öyle düşünmüştüm. Pisa’da bir ormandayken; ilkin iki sonra beş deve gördüğümde. GÖLGE: Bir kesmeye görsün usumuz sesini, ne de sevgili saygılı oluruz birbirimize karşı, ne de iyi; sıkmayacağız birbirimizi böylesine konuşmayla; başkalarının da sıkmayacağız canını, bizce anlaşılmaz olsa bile sözü. Bir iki söz edildiğinde, çokluk, yeterli karşılığın ölçüsü bilinmez olur. En iyi kuraldır bu, başkası ile konuşmaya daldığımda. En bilge olan bile bir kez aldanmaya; üç kez aptallığa düşer uzun boylu bir konuşmada. GEZGİN: Doğrusu, sözünü bu açıkça söyleyişin, bir yaltaklanış değil. GÖLGE: Yaltaklanmam mı gerekir? GEZGİN: Ben, insanın gölgesini onun kendini beğenmişliği sanırdım, yoksa “yaltaklanmam mı gerekir” diye sorulmazdı böyle. GÖLGE: İnsanda çoktandır tanıdığım kendini beğenmişlik, konuşayım mı konuşmayayım mı diye sormaz, konuşur boyuna. GEZGİN: Anlıyorum iyice, sana karşı ne denli kaba davrandığımı, ey sevgili gölgem: daha bir tek söz bile söylemedim, ne çok seviniyorum bilsen, seni uluorta görmeden dinleyeceğime. Bileceksin gölgeyi sevdiğimi, ışığı sevdiğim gibi, böylece yüzün güzelliğini, söylevin açıklığını, niteliğin sağlamlığını, iyiliğini koyuyor ortaya, bu yüzden ışık gibi gereklidir gölge de. Birbirinin atışanı, yarışanı değil onlar. El ele vermiş, sıkı fıkı gönüldeştiler çokluk; bir çekilmeye görsün ışık, yayılır gelir ardından gölge. GÖLGE: Tiksinirim yalnızlıktan, senin geceden tiksindiğin gibi; insanları severim ben, onlar ışığın çocuklarıdır; kıvanırım aydınlıktan dolayı, onun gözünün içindedir kişilerin öğrendiği, bulduğu, tükenmeyen öğrenişler, buluşlar. Ben’im bütün nesnelerin gösterdiği gölge, bilginin ışığı üstüne düştüğünde. GEZGİN: Anladığımı sanıyorum seni, bir gölge gibi koydun ortaya kendini. Sen haklısın gene de. İyi arkadaşlar, ister burada olsun ister orada, bir üçüncüsü için bilmece olması gereken karanlık bir sözü birbiriyle anlaşmanın belirtisi olarak sunarlar. İyi arkadaşlarız biz de. Bu yüzdendir önsöylevin yeterliliği. Baskı yapıyor içime senin karşılık verebileceğin iki yüz soru; zaman da çok kısa doğrusu. Nereye baksak bu konuda, nesnelerin bütünüyle bir hız, bir barış güveni içinde bir araya geldiklerini görürüz. GÖLGE: Öyle, gene de gölgeler daha ürkektir insanlardan; bildiremeyeceksin kimseye burada ne konuştuğumuzu. GEZGİN: Ne denli konuştuğumuzu mu? Tanrı korusun beni uzun uzadıya yazılı, sıkıcı konuşmalardan. Platon, örümcek gibi ağ örmekten daha az sevinç duyaydı, daha çok tadını çıkaracaktı okuyucular. Gerçeklik içinde yazıya görüş çizgileriyle yapılmış bir tablo gibidir. Ne varsa ya kısa ya da uzundur onda. Üzerinde anlaştığımız konuyu bildirebilir miyim dersin? GÖLGE: Yeniden öğrenecek el gün, senin bu konudaki görüşlerini; kıvanç duyuyorum bundan. Düşünülmeyecek senin gölgeninkiler. GEZGİN: Ey arkadaş, yanılıyorsun belki de. Görüşlerim için de benden gölge algılanmıştır şimdiye dek. GÖLGE: Işıktan çok gölge mi? Olabilir mi? GEZGİN: Ağırbaşlı ol! Sevgili maskara! Ağırbaşlılık ister benim ilk sorum, evet…
-
Çok iyi niyetli bir yorum çok
- 64 cevap
-
- 1
-
-
Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz? "...Çocuğumuz düşüp kafas ını masaya çarpınca biz hemen masayı döveriz, "he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun" diye. Çocuk masa orada durmasa kafasını çarpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptığı her hatayı yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur." Malum... Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160 Kilometre hız yaptırdılar. İlk virajda sizlere ömür... Kimin üstüne kaldı? Makinistin... Mersin'de bayrağımız yakıldı, yırtıldı. Askere taş attılar, panzere molotof... Memleket ayağa kalktı. Kimin yüzündenmiş?.. İki veled... Rakıdan öldük. O gün ile bu gün arasında ne değişti?.. Kapağın rengi... Dolar patlarsa? Enflasyon Canavarı'ndan... Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var... Milli takım oynayıp yeniliyor. Suçlusu kim? Takıma alınmayan Hakan... Domatesleri Ruslara kakalayamıyoruz... Sinekten... Deli dana geliyor. inekten... Millet hormonlu diye tavuk yemiyor. Erman Toroğlu'ndan... Evleri su basıyor. Yağmurdan... Ormanlar yanıy or. Sigaradan... Gemi batıyor. Dalgadan... İyi de kardeşim, uçak neden düşüyor? Rahmetli pilottan... Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz? Allah'tan... ...
-
şairin anısına duyarsız kalmayıp sayfaya koymuş olduğunuz şiir için ... size teşekkür ederim
-
boş zaman nedir? acaba .. * normal bir insanın sahip olmaması gereken şey. * fazlalağı insanda bunalım yaratan olgu. * boş insanın sahip olduğu en değerli şey. * hiç bir zorunlulukla ve sorumluluk duygusu ile bulanmadan, keyfe keder akıp giden anlar. * ne kadar geçerse geçsin hep "az" olan boyut * hayatımızda gördüğünüz en hızlı geçen ama fark edilmeyen şey. .. evet acaba nedir boş zaman?
-
unutmamak için tarihten zihnimize bir not düşelim afet-i devran ŞÜKÛFE NİHAL BAŞAR Hanım 1896'da İstanbul'da doğdu. Eğitimine özel hocalardan ders alarak başladı. İstanbul Darülfünun'u Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız Lisesi'nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1973'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Başlangıçta Tevfik Fikret’in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı. Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasındadır Şiirleri .. İNANMA Güldümse inanma, bil ki bu gülüş Güldüğüm sabahın bir rüyasıdır Dudaklarımdaki acı bükülüş Veda akşamının sonsuz yasıdır. Hangi kudret var ki solan ruhuma Senden sonra yeni bir ışık versin Söner gün geçince bu hain humma Ağlar mıyım başka acıyla dersin? Bir salgın alevsin içimde bugün Yakmaya en sönmez yerden başladın Eriyip sönersem ancak büsbütün Sevmiş diyeceksin beni bu kadın... .... Bir şey Unuttum Yolum uzundu biraz, kayalıklar çetindi; Sona yaklaşınca da gün bitti, akşam indi; Dediler: "Pek boş yere değil verdiğin emek, Eriştin demek!..." Hazırlık da bir büyük savaş bu yolculukta.. . Nu uçurumlar aşmak gerekmiş bir solukta!... Bir cılız su başı da bulsam şimdi tasam yok; Dayandığım kayaya değemez ateş ve ok!... Yalnız, Gönlümde bir acı var, adını bulamadım; Kırık gibi kanadım! Bir şey mi kaybettim, ne? Ellerim bomboş gibi.. . Bir yakuttan kadeh ki varlık çatlamış gibi .. . Ses mi, çiçek mi desem; Işık mı, renk mi desem; Sanki, geçtiğim yolda bir şey unuttum!... ...... Aşık Sazıyle Gözyaşlarıyle ördüm Saçımın örgüsünü; Bir ağızdan söyledik Ayrılık türküsünü . . . Gün battı bir taraftan Bir yanda onun yüzü; Hayatımın gündüzü. O son günle kapandı Yolculuk rüzgar gibi, Dağ dağ savurdu beni; Ayrılık bir cehennem, yaktı, kavurdu beni . . . ...... DUYMAYAN KADINA Topla eteklerini yerlere sürünmesin Rüzgara cilvelenen tülleri görünmesin Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Süzülerek çıkarken bir barın kapısından Haberin yok yurdumun eleminden, yasından Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Yerlere pırıltılar aksederken dizinden Karlar göz göz olmuştur bir gözyaşı izinden Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Tahammülüm yok artık çiçeklere, tüllere Yükselen gururunla indir başını yere Köşede kar içinde can veren çocuklar var... ....... SU Kalbinden kalbime akan bir sesdi Akşam gölgesinde çağlayan o su Sesini en tatlı yerinde kesdi Bizi sonsuzluğa bağlayan o su O su, bir sır gibi mırıldanırdı Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı Bizi Leylâ ile Mecnun sanırdı Gamlı yolumuzda ağlayan o su Sessiz ruhumuzu o bestelerdi Bize "Unutalım dünyayı" derdi Bir aldı sonunda verdi bin derdi Bizi bizden fazla anlayan o su Şimdi ne akşam var, ne ses, ne dere Yolumuz ayrıldı başka ellere Benzetti bizi bir kırık mermere Ruha zehir gibi damlayan o su Kalbinden kalbime akan bir sesdi Akşam gölgesinde çağlayan o su Sesini en tatlı yerinde kesdi Bizi sonsuzluğa bağlayan o su ........ ÇOBAN NİNE Bu tarlada doğmuştu, burada büküldü beli; Hiç durmadan uludu bahtının kara yeli; O, yerinde oyuldu bir çınar vakariyle... Er verdi, evlat verdi tükenmeyen cenklere; Hastalıkla, kıtlıkla kaç torun gömdü yere; Saçı bir örnek oldu dağların kariyle... Kimi vardır şu yurtta yetmiş yıllık ömrünün? Ardında sürünerek üç koyunluk sürünün Allahıyla baş başa kalmıştır Çoban Nine. Bir sır gibi derindir karanlık bakışları; Gönlünde birdir ömrün baharları, kışları; Çekmiş ummanlar gibi her derdi sinesine. ...... Şükûfe Nihal Başar Eserleri ŞİİR: Yıldızlar ve Gölgeler (aruz'la yazılmış şiirler 1919) Hazan Rüzgarları (1927) Gayya (1930) Yakut Kayalar (1931) Su (1933) Sıla Yolları (1935) Sabah Kuşları (1943) Yerden Göğe (1960) Şükufe Nihal / Şiirler (1975, ölümünden sonra toplu şiirler) ROMAN: Renksiz Istırap (1928) Yakut Kayalar (1931) Çöl Güneşi (1933) Yalnız Dönüyorum (1938) Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946) Çölde Sabah Oluyor (1951) ÖYKÜ: Tevekkülün Cezası (1928) GEZİ NOTLARI: Finlandiya (1935)