BİR ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve ulusal refleksini nasıl yok edersiniz?
Bunun denenmiş, sınanmış bir yöntemi vardır, o ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız.
Yani o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız.
Mesela Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar?
O zaman onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını göstermek gerekmektedir!
Ya da Türkler atalarını, yani Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar?
O zaman onlara Atatürk’ün ne kadar sıradan biri olduğunu gösterin.
Farkındaysanız son on yıldır tam da böyle bir dönemden geçiyoruz.
Sözde demokratlık, tartışma kültürü adına neyi tartışıyoruz ve bizden neyi kabul etmemiz isteniyor?
*
Diyorlar ki soykırımcı bir milletsiniz!
Ermenilere soykırım uyguladınız.
Biz diyoruz ki, hayır uygulamadık.
O zaman uyanık emperyalistler diyor ki: Tamam madem uygulamadınız, bunu hemen reddetmeyin, tartışalım, öyle bir sonuca varalım.
Size mantıklı geliyor, nasılsa biz suçsuzuz, tartışmadan galip ayrılırız diyorsunuz.
Ama tartışma masasına kurulduğunuzda hiç de ortada eşit bir tartışma şansı olmadığını görüyorsunuz.
Bir bakıyorsunuz, tüm televizyonlar, gazeteler, aydınlar sizin Ermenileri katlettiğinizi yaymaya başlıyor.
Kanıtlar var mı?
Elbette yok!
*
Ama yalan bir kez yayıldımı ve yalanı söyleyenlerin sayısı çok oldu mu, gerçeğin sesi çıkmaz oluyor.
Hayır, diyorsunuz, gerçekleri bir de biz anlatalım.
Ama anlatamıyorsunuz, çünkü tüm propaganda kanalları size kapatılmış.
İşte o zaman anlıyorsunuz tartışmaya açmak denilen tuzağı.
Çünkü sürecin sonucunda, ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile ‘acaba’ demeye başlıyor.
Acaba gerçekten Ermenileri biz mi katlettik?
Yani ulusal benlikte bir kırılma yaşanıyor.
*
PSİKOLOJİK harbin etkisi çok büyük hızla böyle yayılıyor.
Sonra sıra Kürtlere geliyor!
Sizden tartışmanızı istiyorlar.
Tartışma başlıyor ve yine kaybediyorsunuz...
Bir düşünelim, son dönemde neleri tartışmaya açtırdık ve neredeyiz.
Bugün Misak-ı Milli’yi pek önemsemiyoruz.
Kırmızı çizgileri umursamıyoruz.
Türk dilinin önemi kalmamış.
Bu ülkede federasyon da olabilir.
Ermenilerden özür dileyebiliriz.
Kürtlere biraz daha toprak verebiliriz.
Kısacası ulusal varlığımızla ilgili her alanda ve konuda kaybetmiş durumdayız.
Peki sıra neye geldi?
Sıra Atatürk’e geldi.
Çünkü önemli olan ulusal önderi yok etmektir. O halde tüm önderlere yapılanı Atatürk’e de yapalım.
O’nun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu tartışalım.
O’nun aslında zaafları olduğunu tartışalım.
Hatta O’nun anasını bile tartışalım.
Evet, emperyalistlerin gündeminde bu vardır.
Tartışın diyorlar, biz sizin Ata’nızın anasını tartışmak istiyoruz!
Sonra?
Sonra da sizin ananıza sıra gelecek!
Hepinizinkine sıra gelecek!
İşte asıl psikolojik harp cephesi burada kuruluyor!
*
YUKARIDAKİ satırlar bize değil, Prof. Dr. Olcay Kıncay’a ait...
Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 90. yılına denk geldi.
Ayrıca, gerçek Atatürkçü Prof. Dr. Türkan Saylan’ı dün sabah kaybettik. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 90. yılı olan bugün toprağa vereceğiz, yani çok sevdiği Ata’sının yanına uğurlayacağız.
Gerçek Atatürkçülerin sayısı giderek azalıyor.
Sözün bittiği yerdeyiz
SIRRI YÜKSEL CEBECİ