Zıplanacak içerik

Ufuk_efe

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ufuk_efe tarafından postalanan herşey

  1. Ufuk_efe şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    BİR ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve ulusal refleksini nasıl yok edersiniz? Bunun denenmiş, sınanmış bir yöntemi vardır, o ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız. Yani o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız. Mesela Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar? O zaman onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını göstermek gerekmektedir! Ya da Türkler atalarını, yani Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar? O zaman onlara Atatürk’ün ne kadar sıradan biri olduğunu gösterin. Farkındaysanız son on yıldır tam da böyle bir dönemden geçiyoruz. Sözde demokratlık, tartışma kültürü adına neyi tartışıyoruz ve bizden neyi kabul etmemiz isteniyor? * Diyorlar ki soykırımcı bir milletsiniz! Ermenilere soykırım uyguladınız. Biz diyoruz ki, hayır uygulamadık. O zaman uyanık emperyalistler diyor ki: Tamam madem uygulamadınız, bunu hemen reddetmeyin, tartışalım, öyle bir sonuca varalım. Size mantıklı geliyor, nasılsa biz suçsuzuz, tartışmadan galip ayrılırız diyorsunuz. Ama tartışma masasına kurulduğunuzda hiç de ortada eşit bir tartışma şansı olmadığını görüyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, tüm televizyonlar, gazeteler, aydınlar sizin Ermenileri katlettiğinizi yaymaya başlıyor. Kanıtlar var mı? Elbette yok! * Ama yalan bir kez yayıldımı ve yalanı söyleyenlerin sayısı çok oldu mu, gerçeğin sesi çıkmaz oluyor. Hayır, diyorsunuz, gerçekleri bir de biz anlatalım. Ama anlatamıyorsunuz, çünkü tüm propaganda kanalları size kapatılmış. İşte o zaman anlıyorsunuz tartışmaya açmak denilen tuzağı. Çünkü sürecin sonucunda, ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile ‘acaba’ demeye başlıyor. Acaba gerçekten Ermenileri biz mi katlettik? Yani ulusal benlikte bir kırılma yaşanıyor. * PSİKOLOJİK harbin etkisi çok büyük hızla böyle yayılıyor. Sonra sıra Kürtlere geliyor! Sizden tartışmanızı istiyorlar. Tartışma başlıyor ve yine kaybediyorsunuz... Bir düşünelim, son dönemde neleri tartışmaya açtırdık ve neredeyiz. Bugün Misak-ı Milli’yi pek önemsemiyoruz. Kırmızı çizgileri umursamıyoruz. Türk dilinin önemi kalmamış. Bu ülkede federasyon da olabilir. Ermenilerden özür dileyebiliriz. Kürtlere biraz daha toprak verebiliriz. Kısacası ulusal varlığımızla ilgili her alanda ve konuda kaybetmiş durumdayız. Peki sıra neye geldi? Sıra Atatürk’e geldi. Çünkü önemli olan ulusal önderi yok etmektir. O halde tüm önderlere yapılanı Atatürk’e de yapalım. O’nun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu tartışalım. O’nun aslında zaafları olduğunu tartışalım. Hatta O’nun anasını bile tartışalım. Evet, emperyalistlerin gündeminde bu vardır. Tartışın diyorlar, biz sizin Ata’nızın anasını tartışmak istiyoruz! Sonra? Sonra da sizin ananıza sıra gelecek! Hepinizinkine sıra gelecek! İşte asıl psikolojik harp cephesi burada kuruluyor! * YUKARIDAKİ satırlar bize değil, Prof. Dr. Olcay Kıncay’a ait... Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 90. yılına denk geldi. Ayrıca, gerçek Atatürkçü Prof. Dr. Türkan Saylan’ı dün sabah kaybettik. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 90. yılı olan bugün toprağa vereceğiz, yani çok sevdiği Ata’sının yanına uğurlayacağız. Gerçek Atatürkçülerin sayısı giderek azalıyor. Sözün bittiği yerdeyiz SIRRI YÜKSEL CEBECİ
  2. Artık Bu Solan Bahçede... Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok diyerek başlamış şiirine Faruk Nafiz. Eşini, hayat arkadaşını kaybetmenin acısını mısralara dökmüş ve Alaeddin Yavaşça`ya bestelemesi için vermişti. O gün bugündür dinlediğimizde bizler de içimizde yaşarız acısını... Aleaddin Yavşça bu hüzünlü şarkının acı hikâyesini şöyle anlatıyor: - Faruk Nafiz Çamlıbel`i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için yardım talep etti. Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: "Alaeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir." Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey`e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim? Ben o dev şairin koluna girip; "Gel biraz yürüyelim üstat` dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona. Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti. Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı. Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde geldi. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı. "Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim" dedi ve yine çıktı gitti. Hoca dalıyor ve neden sonra mırıldanıyor o meşhur şarkının muhteşem sözlerini: "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok. Bir yer ki sevenler, sevilenlerden eser yok. Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok. Bir yer ki sevenler ve sevilenlerden eser yok." Makam: Hicâz Usûl : Düyek Beste: Prof.Dr. Alâeddin Yavaşça Güfte: Faruk Nafiz Çamlıbel
  3. Türk Kadını dünyanın en dirayetli kadın modelidir , kelimelerle anlatılmayacak kadar yücedir
  4. Kimseyi böyle perişan etme Allah'ım yeter Uyku tutmaz bir ümit yok,gelmiyor hiç bir haber Ağlamaktan gözlerim etrafı artık görmüyor Hazreti Yakub'a döndürdü beni hükm-i kader Güfte: Rahmi Duman Beste: Alaeddin Yavaşca Makam: Hicaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.