Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ufuk_efe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    277
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

Ufuk_efe tarafından postalanan herşey

  1. Haydi! Abbas, vakit tamam... Abbas... Cahit Sıtkı askerliğini yedeksubay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedeksubay sayısı az olduğundan her yedeksubaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas.. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp; -Abbas oğlu Abbas Emret komutatan!.. der.. Aralarında söyle bir konuşma geçer. -Nerelisin? -Memleket Mardin, kaza Midyat komutan -Sen benim emir erim olurmusun? -Sen bilir komutan!. Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı ' ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı ' nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar.. Akşamları olunca Cahit Sıtkı ' nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı.. Zaman zaman karşısına alıp derleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder.. Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas.. Araları ndaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyf geçesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar; -Sen İstanbul ' u bilirmisin Abbas? -Bilir komutanım.. -Orda bir Beşiktaş var bilirmisin? -Bilir komutan!.Ben orda acemi birlikteydim. . -Orda benim bir sevgilim var..Sen bana kaçırıp onu getirirmisin? -Elbet komutan! Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki.. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş traş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar; -Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın? -Ben istanbula gidecek komutan!.. -Ne yapacaksın sen İstanbulda? -Sen söyledi bana.. Ben gidecak sana Sevgiliyi getirecek!.. Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı.. Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır.. Akşam olur.. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbası karşısına oturtur.. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!...... Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş ' tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. 1942- Cahit Sıtkı Tarancı
  2. İsim: Mustafa Keser / Haydi! Abbas, vakit tamam... Dizin: Türkçe Müzik Videoları Ekleme Tarihi: 08 Temmuz 2009 - 16:23 Gönderen: Ufuk_efe Kısa Açıklama: Türk Sanat Müzigi Geniş Açıklama: Haydi! Abbas, vakit tamam... Abbas... Cahit Sıtkı askerliğini yedeksubay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedeksubay sayısı az olduğundan her yedeksubaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas.. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp; -Abbas oğlu Abbas Emret komutatan!.. der.. Aralarında söyle bir konuşma geçer. -Nerelisin? -Memleket Mardin, kaza Midyat komutan -Sen benim emir erim olurmusun? -Sen bilir komutan!. Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı ' ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı ' nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar.. Akşamları olunca Cahit Sıtkı ' nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı.. Zaman zaman karşısına alıp derleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder.. Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas.. Araları ndaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyf geçesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar; -Sen İstanbul ' u bilirmisin Abbas? -Bilir komutanım.. -Orda bir Beşiktaş var bilirmisin? -Bilir komutan!.Ben orda acemi birlikteydim. . -Orda benim bir sevgilim var..Sen bana kaçırıp onu getirirmisin? -Elbet komutan! Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki.. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş traş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar; -Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın? -Ben istanbula gidecek komutan!.. -Ne yapacaksın sen İstanbulda? -Sen söyledi bana.. Ben gidecak sana Sevgiliyi getirecek!.. Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı.. Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır.. Akşam olur.. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbası karşısına oturtur.. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!...... Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş ' tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. 1942- Cahit Sıtkı Tarancı Video Linki: Videoyu Görüntüle
  3. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, her zaman ve her yerde şahsınızı ve ilkelerinizi anlatacağım. biliyorum karşıma ne gerek var diyenlerde çıkacak ,, burası yeri degil diyenlerde. ama siz rahat uyuyunuz, kibarca susmamızı rica edenler sesimizin daha gür çıkmasına neden olacaklardır. .. fikri hür, vicdani hür, irfanı hür nesiller size minnettardır ..
  4. Ufuk_efe

    MADAM'IN ÇOCUKLARI

    MADAM'IN ÇOCUKLARI Mitterrand beslemesi teröristler yakıp yıktı Fransa’nın eski First Lady’sinin kol kanat gerdiği PKK, Paris ve Bordeaux’yu savaş alanına çevirdi Yıllarca besleyip büyüttü FRANSA eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın “Madam Mitterrand” lakabıyla tanınan eşi Danielle Mitterrand’ın gözdesi PKK’lılar, Fransa’yı birbirine kattı. Polisin kendilerine yönelik operasyon başlatması, PKK’nın sokak terörünü ateşlemesi için yeterli oldu. Çevreye dehşet saçtılar MADAM’ın çocukları, Bordeaux’da korsan gösteri düzenleyip araçları ateşe verdi, iş yerlerinin camlarını kırdı. Başkent Paris’te ise 20 PKK’lı Liberation gazetesini işgal etti. Çalışanları rehin alan teröristler, binaya caninin posterini asıp sloganlar attı. Fransızlar şoke oldu YILLARCA besledikleri PKK’nın gerçek yüzünü gören Fransızlar, neye uğradıkları-nı anlayamadı. Bölücübaşını çok seviyor! TERÖR örgütü PKK’nın hamiliğine soyunan Danielle Mitterrand, Fransız parlamenterlere yolladığı broşürde bölücübaşı Öcalan’a övgüler yağdırmıştı: Öcalan’ın kalbimde çok özel bir yeri var. Yıllardır onlar için mücadele ediyorum.
  5. Büyüklükten İstifa Ediyorum Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm. Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım. Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum. Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çünkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum. Sıcak bir yaz gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum. Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum. Bütün bildiğin, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek seni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun ve umurunda da değil. Bildiğin tek şey mutlu olmak, çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihabersin. Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum. Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum. Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum. Tekrar basit yaşamak istiyorum. Günümün, bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu, hastalık ve sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum. Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum. Gülümseme, kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum. İşte, çek defterim ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstremleri,gelir belgelerim. Resmi olarak yetişkinlikten istifa ediyorum.
  6. GENÇLİĞE HİTABE . . . Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927 ve tarih 03.07.2009 bu günleri görmek içimi yakıyor
  7. Ufuk_efe

    Günün Sözü

    Nietzsche'den Sözler * Doğmamazı engelleyebilecek gücümüz yok: Ama bu hatayı düzeltebiliriz. Çünkü bu bazen hatadır. * yalan söyleyene karsı tetikte olmaktansa beni aldatmalarına izin veririm.. * ey ulu yıldız..! kendilerine ışık saçtıkların olmasaydı, saadetin nerde kalırdı..! * zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar. * gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı,ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım, bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu. * yükseldikce uçma bilmeyenlere daha küçğk görünmemiz kacınılmazdır.. * işte benim filozof denince anladığım şey: varlığıyla herşeyi tehlike içine sokan korkunç bir patlayıcı.. * dilencileri yok etmek gerek, çünkü insan onlara verince de pişman oluyo, vermeyince de.. * kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim.
  8. GEZGİN ile GÖLGESİ Fredrich Nietzsche GÖLGE : Çoktandır dinlemedim konuşmanı, bir kolaylık vermek isterdim sana konuşasın diye. GEZGİN: Biri konuşuyor – nerededir? Kimdir? Öyle yakın ki bana, dersin benim konuşan; oysa cılız çıkıyor sesi benimkinden. GÖLGE: (Bir süre sonra) Sevinmiyor musun bir konuşma yolu bulduğuna? GEZGİN: İnanmadığım Tanrıya da, bütün varlıklara da ant olsun ki gölgemdir konuşan; duyuyorum konuşmasını, inanmıyorum yalnız. GÖLGE: Bırakalım artık bunu, uzun boylu düşünmeyelim; bir saat içinde olmuş, ne varsa. GEZGİN: Ben de öyle düşünmüştüm. Pisa’da bir ormandayken; ilkin iki sonra beş deve gördüğümde. GÖLGE: Bir kesmeye görsün usumuz sesini, ne de sevgili saygılı oluruz birbirimize karşı, ne de iyi; sıkmayacağız birbirimizi böylesine konuşmayla; başkalarının da sıkmayacağız canını, bizce anlaşılmaz olsa bile sözü. Bir iki söz edildiğinde, çokluk, yeterli karşılığın ölçüsü bilinmez olur. En iyi kuraldır bu, başkası ile konuşmaya daldığımda. En bilge olan bile bir kez aldanmaya; üç kez aptallığa düşer uzun boylu bir konuşmada. GEZGİN: Doğrusu, sözünü bu açıkça söyleyişin, bir yaltaklanış değil. GÖLGE: Yaltaklanmam mı gerekir? GEZGİN: Ben, insanın gölgesini onun kendini beğenmişliği sanırdım, yoksa “yaltaklanmam mı gerekir” diye sorulmazdı böyle. GÖLGE: İnsanda çoktandır tanıdığım kendini beğenmişlik, konuşayım mı konuşmayayım mı diye sormaz, konuşur boyuna. GEZGİN: Anlıyorum iyice, sana karşı ne denli kaba davrandığımı, ey sevgili gölgem: daha bir tek söz bile söylemedim, ne çok seviniyorum bilsen, seni uluorta görmeden dinleyeceğime. Bileceksin gölgeyi sevdiğimi, ışığı sevdiğim gibi, böylece yüzün güzelliğini, söylevin açıklığını, niteliğin sağlamlığını, iyiliğini koyuyor ortaya, bu yüzden ışık gibi gereklidir gölge de. Birbirinin atışanı, yarışanı değil onlar. El ele vermiş, sıkı fıkı gönüldeştiler çokluk; bir çekilmeye görsün ışık, yayılır gelir ardından gölge. GÖLGE: Tiksinirim yalnızlıktan, senin geceden tiksindiğin gibi; insanları severim ben, onlar ışığın çocuklarıdır; kıvanırım aydınlıktan dolayı, onun gözünün içindedir kişilerin öğrendiği, bulduğu, tükenmeyen öğrenişler, buluşlar. Ben’im bütün nesnelerin gösterdiği gölge, bilginin ışığı üstüne düştüğünde. GEZGİN: Anladığımı sanıyorum seni, bir gölge gibi koydun ortaya kendini. Sen haklısın gene de. İyi arkadaşlar, ister burada olsun ister orada, bir üçüncüsü için bilmece olması gereken karanlık bir sözü birbiriyle anlaşmanın belirtisi olarak sunarlar. İyi arkadaşlarız biz de. Bu yüzdendir önsöylevin yeterliliği. Baskı yapıyor içime senin karşılık verebileceğin iki yüz soru; zaman da çok kısa doğrusu. Nereye baksak bu konuda, nesnelerin bütünüyle bir hız, bir barış güveni içinde bir araya geldiklerini görürüz. GÖLGE: Öyle, gene de gölgeler daha ürkektir insanlardan; bildiremeyeceksin kimseye burada ne konuştuğumuzu. GEZGİN: Ne denli konuştuğumuzu mu? Tanrı korusun beni uzun uzadıya yazılı, sıkıcı konuşmalardan. Platon, örümcek gibi ağ örmekten daha az sevinç duyaydı, daha çok tadını çıkaracaktı okuyucular. Gerçeklik içinde yazıya görüş çizgileriyle yapılmış bir tablo gibidir. Ne varsa ya kısa ya da uzundur onda. Üzerinde anlaştığımız konuyu bildirebilir miyim dersin? GÖLGE: Yeniden öğrenecek el gün, senin bu konudaki görüşlerini; kıvanç duyuyorum bundan. Düşünülmeyecek senin gölgeninkiler. GEZGİN: Ey arkadaş, yanılıyorsun belki de. Görüşlerim için de benden gölge algılanmıştır şimdiye dek. GÖLGE: Işıktan çok gölge mi? Olabilir mi? GEZGİN: Ağırbaşlı ol! Sevgili maskara! Ağırbaşlılık ister benim ilk sorum, evet…
  9. Çok iyi niyetli bir yorum çok
  10. Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz? "...Çocuğumuz düşüp kafas ını masaya çarpınca biz hemen masayı döveriz, "he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun" diye. Çocuk masa orada durmasa kafasını çarpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptığı her hatayı yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur." Malum... Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160 Kilometre hız yaptırdılar. İlk virajda sizlere ömür... Kimin üstüne kaldı? Makinistin... Mersin'de bayrağımız yakıldı, yırtıldı. Askere taş attılar, panzere molotof... Memleket ayağa kalktı. Kimin yüzündenmiş?.. İki veled... Rakıdan öldük. O gün ile bu gün arasında ne değişti?.. Kapağın rengi... Dolar patlarsa? Enflasyon Canavarı'ndan... Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var... Milli takım oynayıp yeniliyor. Suçlusu kim? Takıma alınmayan Hakan... Domatesleri Ruslara kakalayamıyoruz... Sinekten... Deli dana geliyor. inekten... Millet hormonlu diye tavuk yemiyor. Erman Toroğlu'ndan... Evleri su basıyor. Yağmurdan... Ormanlar yanıy or. Sigaradan... Gemi batıyor. Dalgadan... İyi de kardeşim, uçak neden düşüyor? Rahmetli pilottan... Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz? Allah'tan... ...
  11. Ufuk_efe

    ŞÜKÛFE NİHAL HANIM

    şairin anısına duyarsız kalmayıp sayfaya koymuş olduğunuz şiir için ... size teşekkür ederim
  12. Ufuk_efe

    boş zaman nedir?

    boş zaman nedir? acaba .. * normal bir insanın sahip olmaması gereken şey. * fazlalağı insanda bunalım yaratan olgu. * boş insanın sahip olduğu en değerli şey. * hiç bir zorunlulukla ve sorumluluk duygusu ile bulanmadan, keyfe keder akıp giden anlar. * ne kadar geçerse geçsin hep "az" olan boyut * hayatımızda gördüğünüz en hızlı geçen ama fark edilmeyen şey. .. evet acaba nedir boş zaman?
  13. Ufuk_efe

    ŞÜKÛFE NİHAL HANIM

    unutmamak için tarihten zihnimize bir not düşelim afet-i devran ŞÜKÛFE NİHAL BAŞAR Hanım 1896'da İstanbul'da doğdu. Eğitimine özel hocalardan ders alarak başladı. İstanbul Darülfünun'u Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız Lisesi'nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1973'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Başlangıçta Tevfik Fikret’in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı. Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasındadır Şiirleri .. İNANMA Güldümse inanma, bil ki bu gülüş Güldüğüm sabahın bir rüyasıdır Dudaklarımdaki acı bükülüş Veda akşamının sonsuz yasıdır. Hangi kudret var ki solan ruhuma Senden sonra yeni bir ışık versin Söner gün geçince bu hain humma Ağlar mıyım başka acıyla dersin? Bir salgın alevsin içimde bugün Yakmaya en sönmez yerden başladın Eriyip sönersem ancak büsbütün Sevmiş diyeceksin beni bu kadın... .... Bir şey Unuttum Yolum uzundu biraz, kayalıklar çetindi; Sona yaklaşınca da gün bitti, akşam indi; Dediler: "Pek boş yere değil verdiğin emek, Eriştin demek!..." Hazırlık da bir büyük savaş bu yolculukta.. . Nu uçurumlar aşmak gerekmiş bir solukta!... Bir cılız su başı da bulsam şimdi tasam yok; Dayandığım kayaya değemez ateş ve ok!... Yalnız, Gönlümde bir acı var, adını bulamadım; Kırık gibi kanadım! Bir şey mi kaybettim, ne? Ellerim bomboş gibi.. . Bir yakuttan kadeh ki varlık çatlamış gibi .. . Ses mi, çiçek mi desem; Işık mı, renk mi desem; Sanki, geçtiğim yolda bir şey unuttum!... ...... Aşık Sazıyle Gözyaşlarıyle ördüm Saçımın örgüsünü; Bir ağızdan söyledik Ayrılık türküsünü . . . Gün battı bir taraftan Bir yanda onun yüzü; Hayatımın gündüzü. O son günle kapandı Yolculuk rüzgar gibi, Dağ dağ savurdu beni; Ayrılık bir cehennem, yaktı, kavurdu beni . . . ...... DUYMAYAN KADINA Topla eteklerini yerlere sürünmesin Rüzgara cilvelenen tülleri görünmesin Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Süzülerek çıkarken bir barın kapısından Haberin yok yurdumun eleminden, yasından Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Yerlere pırıltılar aksederken dizinden Karlar göz göz olmuştur bir gözyaşı izinden Köşede kar içinde can veren çocuklar var... Tahammülüm yok artık çiçeklere, tüllere Yükselen gururunla indir başını yere Köşede kar içinde can veren çocuklar var... ....... SU Kalbinden kalbime akan bir sesdi Akşam gölgesinde çağlayan o su Sesini en tatlı yerinde kesdi Bizi sonsuzluğa bağlayan o su O su, bir sır gibi mırıldanırdı Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı Bizi Leylâ ile Mecnun sanırdı Gamlı yolumuzda ağlayan o su Sessiz ruhumuzu o bestelerdi Bize "Unutalım dünyayı" derdi Bir aldı sonunda verdi bin derdi Bizi bizden fazla anlayan o su Şimdi ne akşam var, ne ses, ne dere Yolumuz ayrıldı başka ellere Benzetti bizi bir kırık mermere Ruha zehir gibi damlayan o su Kalbinden kalbime akan bir sesdi Akşam gölgesinde çağlayan o su Sesini en tatlı yerinde kesdi Bizi sonsuzluğa bağlayan o su ........ ÇOBAN NİNE Bu tarlada doğmuştu, burada büküldü beli; Hiç durmadan uludu bahtının kara yeli; O, yerinde oyuldu bir çınar vakariyle... Er verdi, evlat verdi tükenmeyen cenklere; Hastalıkla, kıtlıkla kaç torun gömdü yere; Saçı bir örnek oldu dağların kariyle... Kimi vardır şu yurtta yetmiş yıllık ömrünün? Ardında sürünerek üç koyunluk sürünün Allahıyla baş başa kalmıştır Çoban Nine. Bir sır gibi derindir karanlık bakışları; Gönlünde birdir ömrün baharları, kışları; Çekmiş ummanlar gibi her derdi sinesine. ...... Şükûfe Nihal Başar Eserleri ŞİİR: Yıldızlar ve Gölgeler (aruz'la yazılmış şiirler 1919) Hazan Rüzgarları (1927) Gayya (1930) Yakut Kayalar (1931) Su (1933) Sıla Yolları (1935) Sabah Kuşları (1943) Yerden Göğe (1960) Şükufe Nihal / Şiirler (1975, ölümünden sonra toplu şiirler) ROMAN: Renksiz Istırap (1928) Yakut Kayalar (1931) Çöl Güneşi (1933) Yalnız Dönüyorum (1938) Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946) Çölde Sabah Oluyor (1951) ÖYKÜ: Tevekkülün Cezası (1928) GEZİ NOTLARI: Finlandiya (1935)
  14. unutmamak için tarihten zihnimize bir not düşelim Topkapılı Cambaz Mehmet’in emrinde Milli Müdafaa Grubu Mustafa Kemal Paşa’nın emri böyle: “Anadolu’ya silah ve insan kaçıracağız.” İstanbul’un bütün kabadayıları, Topkapılı Cambaz Mehmet’in emrinde Milli Müdafaa Grubu olarak toplanmıştı. Topkapı’ nın dar sokaklarında sağımızda koyu gölgeler bırakarak uzayıp giden ağaçlar arasında gizlenmiş demir parmaklıklarla çevrili bahçesinde, üç çoban köpeğinin dolaştığı ahşap bir ev var. Evin pencereyle köşe duvarı arasında yerleştirilmiş kanepede uzanan Topkapılı Cambaz Mehmet, bir yandan yağmurun sesini dinliyor, bir yandan da Çanakkale’de beraber savaştığı büyük komutan Mustafa Kemal’in dünkü görüşmede söylediği,”Göreyim seni Cambaz Mehmet Bey!” sözleri sonra geçmişi canlanıyor gözlerinde Topkapı’daki üç sınıflı mahalle mektebinden haylazlığı yüzünden ayrılışı daha sonraları İstanbul’un sayılı külhânbeyleri arasında sivrilişi… Cambaz Mehmet Bey’in Özellikleri: Tüm İstanbul’da zâlimlere karşı gaddar; mazlumlara karşı merhametlidir. Çok zeki, şeytana bile külahı ters giydiren, tazı gibi koşan, silah atmada, bıçak sallamada üstüne adam olmayan İstanbul’da elli bin silahlı adamı ile tüm gizli işlerin yolu Topkapı’lıdan geçer. Aynı zamanda padişahın amansız düşmanıdır. Topkapılı, Mustafa Kemal’in emrine binâen görüşmelerini kendi evinden yürütüyordu. Yine bir akşam, Ali Bey ve arkadaşları ile gizli bir görüşme yapacaklardı. O gece, eve Yüzbaşı Emin Ali Bey’den başka deniz yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey, polis müdürü Sarazlı Ahmet Niyazi Bey ve diğer arkadaşları da gelmişlerdi. Toplantıda alınan istihbarata göre, 13 Kasım günü itilaf devletlerinin savaş gemileri limana geldiği haberi alınmış, buna karşı Osmanlı devleti hükümetinin hiçbir karşı harekette bulunmayacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine Cambaz Mehmet; “Arkadaşlar, bu millet asla uşak olamaz!” diye söze başladı. Mustafa Kemal’in emirlerini arkadaşlarına da anlattı: "Önce İstanbul’da örgütleneceğiz sonra depo ettiğimiz silah ve cephaneleri Anadolu’ya kaçıracağız. Bunun yanında Kurtuluş mücadelesine katılacak cesur Türk gençlerini Anadolu’ya kaçıracağız." Toplantının ardından herkes bu görüşmenin saklı kalması üzerine yemin etti. Düşman komutanını kaçıracaktık: 13 Kasım 1918, Türk tarihinin unutulmaz günlerinden biriydi. Cambaz Mehmet’ e göre; düşmanın ilk hedefi “Anafartalar Kahramanı” olacaktı. “En küçük bir tutuklama girişiminde düşman komutanını kaçıracağım.” diyordu. Miralay İsmet Bey’in Harbiye nezareti müsteşarlığına getirilmesi haberi, Milli Müdafa Grubu üyelerini çok memnun etmişti; çünkü bu sayede, terhis olan erlerin adreslerini ve ordudan alınan silahların nerede depolandığını öğrenmiş olacaklardı. Anadolu'ya Silah Kaçırmanın Yolları: Birinci yol olarak, Karadeniz kanalı. Küçük deniz araçlarıyla silahlar önce Mürsel’e, oradan da İç Anadolu’ya gönderilecek. Ağır silahlar ise, İtalyan tüccarlar tarafından taşınacak. İstanbul hükümetinin Avrupa’ya gönderdiği temsilci Damat Ferit. Kendisini karşılayanlar arasında Türk yok. İstanbul’un tüm hırsız ve yan kesicileri göreve çağırıldı: Topkapılı: “Depolardan silah çalma işini üzerime alıyorum. İstanbul’un bütün tanınmış hırsızları, yankesicileri benim emrimdeler. Bu insanlar; hırsızdırlar, yankesicidirler; ama aynı zamanda sizin kadar, benim kadar vatanseverdirler.” Topkapılı’nın evindeki toplantılar devam ediyor ve Milli Müdafa Grubu'na katılımlar her geçen gün artıyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın koruma işini de Topkapılı, bizzat üzerine almıştı. Bu gelişmelerin ardından yurdun çeşitli bölgelerinde meydana gelen Türklere karşı Rumların ve Ermenilerin işkenceleri artmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için o bölgeye gitmesi, bunun için görevlendirilmesi gerekiyordu. Harbiye nezaretindeki arkadaşlarının nüfuzlarını kullanması ile Mustafa Kemal’in istediği gerçekleşti ve Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine tayin oldu. Bu durum, İtilaf devletlerinin hoşuna gitmeyeceğinden bir takım hazırlıkların yapılması gerekiyordu. 15 Mayıs 1919 günü, Galata rıhtımında olağanüstü önlemler alındı. Amaç, Mustafa Kemal Paşa ile 19 kişilik maiyetinin Bandırma vapuruna sağ salim binişini sağlamaktı. Ayrıca Cambaz Mehmet, yolculuk esnasında da güvenliği sağlıyacak 50 fedâisini vapura yerleştirmişti. Milli Müdafa Grubu, İstanbulda bir çok hıyanet şebekesi ortaya çıkarmıştı. Bunlar içinde Kürt Teâli ve Teâvün Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Amerikan Mandası vb.cemiyetler .Bu cemiyetleri etkisiz hale getirmek, yine Milli Müdafa Grubu'na düşüyordu. Saraydaki her türlü konuşma, Damat Ferit’in yâverleri ve hizmetçileri tarafından Topkapılı’ ya ulaştırılıyordu. İşgal altındaki İstanbul'da İngiliz askerlerinin Türk direnişçileri kurşuna dizmesi Anadolu’daki silahlı mücadeleye destek için gerekli silah ve cephanenin temininde Topkapılı’ nın adamları büyük bir ustalıkla çalışmış ve bir gecede koca bir cephanelik boşaltılmış, ardından Taksim ve Maçka kışlaları da boşaltılmıştı. Milli Müdafa Grubu'nun merkezi güvenlik nedeniyle başka yere taşınmıştır. Şimdi yapılacak daha önemli bir iş vardı: Damat Ferit’in konağını kontrol edecek M.M. ajanı gerekiyordu. Bu iş için olağan üstü yakışıklı mülazım-ı evvel (üsteğmen) Galip Bey, biçilmiş kaftandı. Genç üsteğmen Galip Bey’ in Damat Ferit’in yalısından göndereceği haberleri dikkatle bekleniyordu. Ferit Paşa’nın yalısında, General Harrington’un şerefine verilen yemekte, tercümanın hastalanması üzerine Galip Bey, tercümanlığı başarı ile yapmış ve İngiliz Generali’nin istediği cevapları verince hem Damat Ferit’in hem de General’in güvenini kazanmıştı. Ferit Paşa yalısındaki sevgili: Üsteğmen Galip ile Ferit Paşa yalısında özel kalem müdürünün Nazan adındaki kızı birbirlerine aşık oldular. Galip Bey, bu ilişkiden yararlandığında sadrazamın çalışma odasının anahtarı ve Osmanlının her türlü sırrı Milli Müdafa Grubunun eline geçmiş oluyordu. Hilafet Ordusu: Damat Ferit, Türk Milleti’nin bağrında yeşeren Kurtuluş Ordusu’nun karşısına Hilafet Ordusu’nu çıkarmıştı. Galip Bey, büyük bir başarı gösterip Hilafet Ordusu’nun hareket planlarını ele geçirip Anadolu’ya bildiriyordu. Böylece Hilafet Ordusu daha harekete geçmeden karşı tedbir alınıyordu. Galip Bey’in bu üstün başarısı kendisini tehlikeli bir duruma düşürdüğünden deşifre olmaması için Anadolu’ya çağrıldı ve Büyük Kumandan'ın yanında yerini aldı. Yüzbaşı Bennet: General Harrington, istihbarat başkanlığına Yüzbaşı Bennet’i getirmişti. Bennet, İngiliz hükümeti adına önemli işler yapıyor, bu da TopkapılıCambaz Mehmet’in hoşuna gitmiyordu. Bunun üzerine Yüzbşı Bennet’e bir suikast dzenlendi. Bennet, ölmedi; fakat bacağından aldığı darbe ile tedavisine İngiltere’de devam edildiğinden etkisiz hâle getirilmiş oldu. Bu olay üzerine Topkapılı ve arkadaşları idama mahkum edildi. Fakat Topkapılı’nın üye olduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti başkanı Papaz Fru, bu kararı engellemiştir. Hâfız Kemal, camilerde verdiği vaazlerle Mustafa Kemal'in yapmış olduğu mücâdelelerin haklılığını vurguluyordu. Topkapılı, memnundu; böyle din adamlarına ihtiyâç vardı. TEŞKİLATTAKİ KOD ADI DEMİR OLAN TOPKAPILI CAMBAZ MEHMET BEY OĞLU ALİ İLE Silah, silah, silah: Anadolu’da Türk Ordusu, Büyük Taarruz'a hazırlanıyordu. Bunun için silaha ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak yer, Maçka Kışlası'ydı. Burası, bir İngiliz taburu tarafından korunuyordu. Kışlanın cephaneliğini boşaltacak emin bir yol aranıyordu. Nihayet Topkapılı, düşüncesini açıkladı: Cephanelik, tünel kazılarak boşaltılacaktı. Plan, başarıyla uygulandı. İngiliz askerlerinin çok iyi koruduğu cephanelik, içten içe boşaltıldı. Boşaltılan sandıkların içine toprak yerleştiriliyordu. Bütün Depolar İnceleniyor: Topkapılı’nın İstanbul’da beş bin usta hırsızı, görev başındaydı. Anadolu’ya tez elden top gönderilmesi gerekiyordu. Gelen raporlara göre Rami Kışlası, bu konuda gerçekten yararlıydı. Bir gece yarısı, Fransızlar’ın gözü önünde Fransız askeri üniforması giymiş Türkler tarafından boşaltıldı. Yunanlılar’a İngiliz desteği önleniyor: Milli Müdafa Grubu'nun yapması gereken çok önemli bir şey kalmıştı: İstanbul’da Yunanlılar’a sürekli yardım eden 50 bin kişilik İngiliz ordusu tereddüte düşürülmeliydi, ama nasıl? Topkapılı: “Arkadaşlar, biliyorsunuz Anadolu’dan gelen bütün mektuplar İngilizler’in kontrolünden geçiyor.”Eğer Anadolu’da Yunan ordusuna son darbenin vurulacağı haberi ile bir de İstanbul’da biraz kıpırdanmalar olursa İngiliz ordusu kıpırdamak istemeyecektir." Sonuç olarak bu plan tutmuştu. Türk ordusu, Yunanlılar’ı İzmir’de denize dökmüştü. Ardından Mudanya Konferansı toplanmış, İngiliz ve Yunanlılar’ın kolu kanadı kırılmış oldu. Hemen sonra Lozan Barış Konferansı, 1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılması ve İstanbul hükümetinin boyunduruğundan kurtulmuş Türk ulusunun gerçek temsilcisi T.B.M.M. hükümeti milletin gerçek temsilcisi olmuştur. Ankara Ekspresinde iki yolcu: Mehmet Bey ve Nurettin Bey, görevlerini yapmış olmanın huzuru ile Ankara’nın yolunu tutmuşlardı. Topkapılı Nurettin Bey’e “Tarih, böyle bir zafer yazmamıştır.”, ”Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında Şişli’deki evinde konuşurken, büyük zaferin pırıltılarını görmüştüm. O zaman bana, "Mehmet, Çanakkale’de nasıl kazandıysak yine kazanacağız. Hele sizin gibi kahraman Türk evlatları oldukça ordumuzun yenilmesi imkansızdır."” demişti. Mehmet Beyi Mustafa Kemal Paşa karşıladı; "Hoş geldin, nasılsın bakalım?" diyerek elini uzatıyordu. Oturdular, sohbet ettiler. Mustafa Kemal Paşa, kendisine İstanbul mebusluğu teklif etti. Topkapılı, Paşa’nın teklifini kibarca reddetti. Mustafa Kemal de,”Hiç değişmemişsin Mehmet. Yine o eski Topkapılı Cambaz Mehmet!” İstanbul’un Kurtuluşu: 6 Ekim 1923 günü, Büyük Komutan'ın muzaffer ordusu, İstanbul’a giriyordu. Topkapılı, bu sahne karşısında sevinç gözyaşlarını döküyordu. Mehmet Bey, Topkapı’daki evine çekilmişti. Birgün kapısı çalındı ve Nurettin Bey, bir haber getirmişti. Meclis çalışmalarından dolayı Mehmet Bey’e 1500 liralık aylık bağlamıştı. Buna karşılık Mehmet Bey; “Ben bir şey yapmadım, vatanım için üzerime düşen görevi yaptım. Bu ödüle layık değilim. Hayır bunu bana yapamazlar.” diyordu. Bu sözler karşısında Nurettin Bey’in gözleri doldu. ”Ancak bu ödülü Kızılay’a devir muamelesini yapınız.” Nurettin Bey, donakalmıştı; yapılacak bir şey yoktu. Topkapılı, 1932 yılı Haziran ayında öldü. Milli mücadeledeki hizmetlerine mükâfaten, İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Kurtuluş savaşının adsız kahramanlarından biri daha, böylece tarih oluyordu. Topkapılı Cambaz Mehmet’in oğlu Ali Büyükyılmaz, babası gibi küçük yaşına rağmen babasının adına yakışır bir vaziyette bir Milli müdafacı olarak kendine düşen görevi yapmıştır. Yunan orduları Başkomutanı Trikopis’in günlüğünden: Uşak’ın Türkler tarafından alındığını görünce yapacak bir şey olmadığını anladım. Askeri karanlık basıncaya kadar istirahat ettirdim.Uşak’ın biraz doğusunda bulunuyorduk. Saat 16.00 sularında Türkler göründü. Ben, askerlerime savaş emri verdiğim halde onlar ateşkes borusu çalıp dağılıyorlardı. Türkler’le savaşmaktansa, teslim olmak en sâlim yoldu ve nihayet beyaz bayrak çekmeye mecbur kaldık. Esir oldum. İlk olarak, İsmet Paşa’nın karargahına götürüldüm. O da beni bekletmeden Başkomutan Mustafa Kemal’e götürdü. Mustafa Kemal’in odasına girdiğimde, beni ayakta dostâne bir şekilde karşıladı. Rahat bir Fransızcayla şunları söyledi: ”Unutmayın ki, koca Napolyon’da esir olmuştu.Siz, görevinizi tam ve eksiksiz yaptınız. Sizi takdir ediyor ve saygı ile karşılıyoruz." diyerek esir komutanı onure etme nezaketini ve büyüklüğünü göstermişti Büyük Komutan Mustafa Kemal Paşa.
  15. sevgili Taylan Abi, icerik ulu Önderi yoksaymaya kalkisanlaraydi .. alinti yapilmis olan cümlede bir ima vardi, Atatürkümüze ve Cumhuriyetimize dil uzatanlara Ismet Pasanin söyledigi gibi Hadi Canim Sende demek isteniyordu. ayrica duyarli bir Atatürkcü oldugunuza sahit olmam bu kardesinizi heycanlandirmistir saygilarimla
  16. Ufuk_efe

    Atatürk'ün Tek Suçu

    Atatürk'ün Tek Suçu (Çok Güzel Bir Yazı) Atatürk... Gençliğinde kot pantolon giyememiş.Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş... Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş... Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti .. Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı. Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel,sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk... Keyif çatmadı... Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı... İşte onun için büyük adamdı Atatürk her fırsat elinde vardı. O ise sadece Bu milletin bağımsızlığını istedi. Bütün suçu 2 kadeh rakı içmekti O kadar...! ...
  17. Ufuk_efe

    İlginç Bilgiler

    İlginç Bilgiler > Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer. > Çakmak kibritten önce bulunmuştur. > Domuzlar vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamazlar. > Daktiloyla yazılan ilk roman Tom Sawyer'dır. > Bozulmayan tek gıda maddesi baldır. > Fareler ve atlar kusamazlar. > Günışığından daha fazla yararlanmak için saat uygulamasını Benjamin Franklin başlatmıştır. > Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır. > Hiçbir kağıt parçası 8 defadan fazla ikiye katlanamaz!! > İnci, sirkeye konulursa erir. > İnsan saçı, üç kilo ağırlık kaldırabilecek esnekliktedir. > Ketçap 1830'lu yıllarda ilaç olarak satılırdı. > Kupa papazı bıyıksız olan tek papazdır!! > Ördeklerin 'vak vak'laması yankı yapmaz.Bu durum henüz açıklanamamıştır. > Rodin’in ünlü ‘Düşünen Adam’ heykeli aslında İtalyan şair Dante’nin portresidir. > Üzerinde barkodu bulunan ilk ürün Wrigley's marka sakızdı. > Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.
  18. Çok İlginç Deneyin göreceksiniz olmayacak Masanızda Otururken,Birtaraftan Sağ Ayağınızı Yerden Kaldırıp Saat Yönünde Çemberler Çizerken, Diğer Yandan Sağ Elinizle ''6'' Çizmeyi Deneyin. Aşağıda Çevirmekte Olduğunuz Ayağınız Saatin Tersi Yönünde Dönmeye Başlar Ve Buna Karşı Yapabileceğiniz Hiç Birşey Yok...
  19. Ufuk_efe

    Özürlü İnsanlar ve Yaşam

    Özürlü İnsanlar ve Yaşam Özürlü Kimdir? size Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişidir. Resmi verilere göre Türkiye nüfusunun azımsanmayacak bir kısmı engellilerden oluşuyor. 8 milyon civarında engellisi olan bir toplumun gündeminde yer almayan, maalesef gündem dışı kalmış bir konu bu. Herkes bedenen de fikren de tamamen sağlam olmayı ister. Evladının doğumunu bekleyen ana-babalara sorulduğunda “ Çocuğunuzun kız mı, yoksa erkek mi olmasını istersiniz? ” sorusuna verilen ortak cevap hep şu olmuştur: “Eli, ayağı, tüm azaları sağlam olsun da kız erkek farketmez, hayırlı bir evlat olsun” Meseleye sosyolojik olarak bakarsak, özürlüler toplumun turnosol kağıdıdır. Özürlü insanlarının sosyal hayattaki yerine bakıldığında, bir toplumun nasıl olduğu anlaşılabilir. Aslında her konuda batıdan örnek verilmesini doğru bulmuyor olmama rağmen, batının özürlülerle ilgili düzenlemeleri ve hassasiyeti takdire şayandır. Bilindiği gibi turnosol kağıdı kimyasal maddelerin şekline göre renk alır. Toplumumuzun hali ortada, turnosol kağıdını iyiye boyamıyorlar. Toplum özürlü insanlara şaşı gözle bakıyor, onların dertleri, kederleri, hayat mücadeleleri ve günlük hayatta karşılaştıkları sorunları kimsecikleri ilgilendirmiyor. Hatta özürlü çocuğu olan bazı aileler bunu utanç vesilesi görüp, çocuğunu toplumdan, eş, dost ve arkadaş çevrelerinden saklama yoluna gidiyorlar. Üniversitelerde akademik kariyerlerin zirvesinde olup da özürlü çocuğunu evlerinden hiç çıkarmayan babalar bile toplumda mevcut. Oysa ki ne özürlünün ne de ailesinin bu durumdan sıkılmaya ve toplumdan kendini tecrit etmesine gerek yoktur. İsterseniz siz de şimdi bir empati yapınız. Sizin ulaştığınız ama özürlü bir insanın asla ulaşamayacağı bir dünyaya hayalen bir yolculuk yapınız. Kendinizi bir an için onların yerine koyunuz. O zaman onların ne kadar uzağında olduğumuzu yakinen anlarsınız. Evet sevgili arkadaşlar, hiç hesapta yokken önümüze ansızın, belki de birkaç dakikalığına yardıma muhtaç birisinin çıktığında, farkında olmadan ne büyük bir sınava tabi tutulduğumuzu hiç düşündük mü?
  20. Yabancıların gözünde Türkler 2 türkün ezeli meziyetlerini, tarihî faziletlerini, yüksek kabiliyetlerini inkar etmeyelim. lord beaconsfield (ingiliz diplomat) insanları yücelten iki büyük meziyeti vardır: erkeğin cesur, kadının iffetli olması. bu iki meziyetin yanında bir meziyet daha vardır: vatana her şeyini feda edecek kadar bağlı olmak. bunlar büyük kahramanlığı, elem ve kedere karşı koymayı doğurur. işte türkler bu çeşit kahramanlardandır. napolyon kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan türkün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. lord byron türkler pek namuslu insanlardır. ne savaşta be barışta hile yapmazlar. fırsattan istifadeye tenezzül etmezler. özleri ve sözleri doğrudur. câhiz artık türklerle savaşmam. onlar çok cesur ve iyi insanlar. andreas phitiades türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir. charles macfarlene Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır. tarih türklerden çok şey öğrendi. onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır. hammer hiçbir millet bu dünyayı türk kadar çalkalamadı. ismail habib sevük Türkler size dokunmadıkça siz de onlara sakın dokunmayın. Hz. Muhammed Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. yalnız ona iyi bir komutan gerektir. mulman türklerin yaradılışlarında semavi bir azamet, gönül alışlarında meleklerde bulunmayan bir mahviyet var. bu büyük ruhlu milletin arasında vatanımı unutmaktan korkuyorum. vatan aziz ve pek aziz. lakin türk de aziz ve çok aziz! conte de bonneval Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. işte türk bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. zaten avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı. çarnayev (rus komutan) Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir. pierre loti
  21. türkün ezeli meziyetlerini, tarihî faziletlerini, yüksek kabiliyetlerini inkar etmeyelim. lord beaconsfield (ingiliz diplomat)
  22. önyarğı düşünceyi yanlış yönlendirir ..
  23. size katılmamak mümkünmü .. saygılar
  24. Ufuk_efe

    Kahraman Türk Kadınları

    Kahraman Türk Kadınları Kahraman Türk Kadınları Necip Türk milletinin erkekleri kadar cesur ve basiretli kadınları da milli mücadelelerde vatan ve bağımsızlığını canla başla korumuşlardır. NENE HATUN 1857-1955 Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır. Halide Edip Adıvar (d. 1884 - ö. 9 Ocak 1964) Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir. NEZAHAT ONBAŞI Kurtuluş Savaşının adı az bilinen çocuk kahramanı. Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 yılında T.C. nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşıdır. Şehit Şerife Bacı Şerife Bacı 1921 yılının çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü Aralık ayında sırtında çocuğu, önünde kağnısı ile İnebolu'dan Kastamonu'ya cephane taşırken, Kastamonu Kışlası önüne kadar gelmiş, mermileri ve çocuğunu korumak uğruna donarak şehit olmuştur. Kara Fatma [ Fatma Seher ERDEN] [1888 - 1955] Balkan, Kafkas ve Kurtuluş savası cephelerinde aktif olarak görevler alarak, adını tarihin sayfalarına altın harflerle, bir Türk kadın kahramanı olarak yazdırdı. HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK) Savaşa katıldığında içindeki vatan aşkıyla erkek kılığına girerek cepheye giden Halime Çavuş. GÖRDESLİ MAKBULE HANIM Dağ hayatının sıkıntı, zorluk ve tehlikelerine ve bütün ısrarlarına rağmen asla kocasından ayrılmayan Makbule Efe, 17 Mart '1922'de Akhisar-Sındırgı arasında Koca Yayla'da düşmanla girişilen bir çarpışma sonucu şehit olmuştur. TAYYAR RAHMİYE Rahmiye Hanım 9.Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920 de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz? demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu. TARSUSLU KARA FATMA (ADİLE ONBAŞI) Asıl adı Adile olan, Adile hala, Adile Onbaşı diye bilinen kahraman silahları arasında Kara Fatma olarak anılırdı. 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşına katılmış, Tarsus un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermiştir. KILAVUZ HATİCE Adana da Fransızlar a karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920 de milli kuvvetler Pozantı da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk eder. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlar a yanlış yol göstererek Karboğazı na sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer. SATI ÇIRPAN Millet mekteplerinde okuma yazmayı öğrenen Satı Hanım, Kurtuluş Savaşında cepheye sırtında mermi taşımıştı. 1934 yılında Atatürk ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesiyle meclise giren ilk 18 kadın milletvekilinden biri olmuştu. ve niceleri ...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.