Ufuk_efe tarafından postalanan herşey
-
Yabancıların gözünde Türkler
türkün ezeli meziyetlerini, tarihî faziletlerini, yüksek kabiliyetlerini inkar etmeyelim. lord beaconsfield (ingiliz diplomat)
-
Yabancıların gözünde Türkler
önyarğı düşünceyi yanlış yönlendirir ..
-
Kahraman Türk Kadınları
size katılmamak mümkünmü .. saygılar
-
Kahraman Türk Kadınları
Kahraman Türk Kadınları Kahraman Türk Kadınları Necip Türk milletinin erkekleri kadar cesur ve basiretli kadınları da milli mücadelelerde vatan ve bağımsızlığını canla başla korumuşlardır. NENE HATUN 1857-1955 Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır. Halide Edip Adıvar (d. 1884 - ö. 9 Ocak 1964) Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir. NEZAHAT ONBAŞI Kurtuluş Savaşının adı az bilinen çocuk kahramanı. Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 yılında T.C. nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşıdır. Şehit Şerife Bacı Şerife Bacı 1921 yılının çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü Aralık ayında sırtında çocuğu, önünde kağnısı ile İnebolu'dan Kastamonu'ya cephane taşırken, Kastamonu Kışlası önüne kadar gelmiş, mermileri ve çocuğunu korumak uğruna donarak şehit olmuştur. Kara Fatma [ Fatma Seher ERDEN] [1888 - 1955] Balkan, Kafkas ve Kurtuluş savası cephelerinde aktif olarak görevler alarak, adını tarihin sayfalarına altın harflerle, bir Türk kadın kahramanı olarak yazdırdı. HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK) Savaşa katıldığında içindeki vatan aşkıyla erkek kılığına girerek cepheye giden Halime Çavuş. GÖRDESLİ MAKBULE HANIM Dağ hayatının sıkıntı, zorluk ve tehlikelerine ve bütün ısrarlarına rağmen asla kocasından ayrılmayan Makbule Efe, 17 Mart '1922'de Akhisar-Sındırgı arasında Koca Yayla'da düşmanla girişilen bir çarpışma sonucu şehit olmuştur. TAYYAR RAHMİYE Rahmiye Hanım 9.Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920 de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz? demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu. TARSUSLU KARA FATMA (ADİLE ONBAŞI) Asıl adı Adile olan, Adile hala, Adile Onbaşı diye bilinen kahraman silahları arasında Kara Fatma olarak anılırdı. 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşına katılmış, Tarsus un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermiştir. KILAVUZ HATİCE Adana da Fransızlar a karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920 de milli kuvvetler Pozantı da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk eder. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlar a yanlış yol göstererek Karboğazı na sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer. SATI ÇIRPAN Millet mekteplerinde okuma yazmayı öğrenen Satı Hanım, Kurtuluş Savaşında cepheye sırtında mermi taşımıştı. 1934 yılında Atatürk ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesiyle meclise giren ilk 18 kadın milletvekilinden biri olmuştu. ve niceleri ...
-
Yabancıların gözünde Türkler
Yabancıların gözünde Türkler Türk dilini incelerken insan zekasının dilde başardığı büyük mucizeyi görürüz max muller eğer bir Türk devleti olmasaydı yaratmak gerekirdi thiers Türkler kahramandırlar dostlarına zarar vermezler fakat kazanç getirirler comenius (çek bilgini) Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır william pitt (ingiliz devlet adamı) Türkler merhametli ve hoşgörülüdürler inanmadıkları gerçeklerin yanıbaşlarında yaşamasına göz yumarlar bu, kendi güçlerine gururlu bir şekilde güvenmekten ileri gelse bile pey asilanedir chateu briand Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu çünkü Türkü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor gelland (fransız bilgini) Türkler kendilerini anlamayanlara, kim olursa olsun, kendilerini anlatmak yolunu biliyorlar onları bu yola niçin sürüklemeli antoine galland artık Türklerle savaşmam onlar çok cesur ve iyi insanlar andreas phitiades dünyada iki bilinmeyen vardır biri kutuplar, diğeri Türkler albert sorel Türklerle dost ol ama düşman olma gianni de michelis Türkü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türkün vakur kalışı, kuşku yok ki körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor pierre loti Türkün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur thomas thorsten Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız yalnız ona iyi bir komutan gerektir mulman
-
İhaneti Gördüm
İhaneti Gördüm İlk Sözler Şimdi sorarım size; nedir ihanet, aldatmak mı? Yoksa insanı sırtından bıçaklamak mı, Brütüs gibi? Saf mı değiştirmek yoksa, bizim kimi seçilmişler gibi? Görüp de görmezden gelmek, bilip de söylememek, gerçeği haykırmak yerine yalanlarla oyalamak mıdır ihanet? Olayların düşündürdüklerini söylemek yerine, duymak istenileni söylemek ihanet olabilir mi? Peki, ya bilineni görmezden, duymazdan gelip, ‘’aman sorun çıkmasın’’ diyerek olaylara seyirci kalmak nedir sizce? Okuduklarınız gerçektir, yaşanmıştır. Ben olsaydım vururdum, dedi Sayın Cumhurbaşkanı, dedi ama vurmadı. Söylediğinin aksine, İran’ı bir nota ile dahi uyarmadı. Gerçeği bile bile göz yumdu onlara. Bundan cesaret alan teröristler bir hafta sonra tekrar geldi, Aktütün karakolumuza saldırdı. Saatler boyu çatıştık. Büyük darbe aldılar ama .22 şehit verdik ve giden geri dönmedi hiç. Özal İran’ı gene vurmadı. Tavır da almadı İran’a karşı. Çatışmadan onbeş gün sonra, bu sefer çok kalabalık geldi teröristler, yüzlercesi belki bine yakın. Derecik karakolumuza saldırdılar, akşam kadar sürdü çatışma. Ferhat kod Osman Öcalan Nahal Tepe’de bizi izliyordu. Tanesi yedi milyon dolar eden yüzbir terörist ölüsünü ben saydım, bize hain kurşun attıkları yerlerde. Büyük bir darbeydi bu, çok büyük, kitaplarına bile geçti teröristlerin ama terörist zayiatını ne yapayım, 33 şehit verdik biz de bu çatışmada. Ne yalan söyleyeyim, kırgınım. Tarihi durduramıyoruz, hep aleyhimize tekerrür ediyor; PKK gene Irak’ta, başbakan sınır ötesi harekat kararı alamıyor ve biz gene şehit oluyoruz, kadere bakın. Şimdi ise, hiçbir şey eskisi gibi değil, yürek yorgun, dayanmıyor artık acıya. Yanıyorum giden canlara, gaflettekilere kızıyorum, içim öfke dolu. Düşünceler karmakarışık, yıllar arasında gezinip duruyor. İhanetler bir bir geçiyor gözümün önünden, kahrediyorum bizi bu hale getirenlere. Utanıyorum inanın Çanakkale’den; ‘’size ölmeyi emrediyorum’’ diyen Gazi Paşa’dan, ölümü göre göre şehit olan Mehmetçik’ten utanıyorum. Terörü bitirmek umuduyla yanımızda çatışmaya giren ve Şemdinli’de şehit düşen 41 vatan evladından utanıyorum. Bu utançla soruyorum kendime; bize ne haller oldu? Hani yıldırımlar, kasırgalar, gökyüzü neden ağlamıyor? Otuz yıldır sürüyor bu terör, tam otuz yıldır sürüyor. Terör bizi vuruyor, bizim terörist bizi vuruyor, her gün şehit oluyoruz. Böyle terör olmaz, inanın olmaz, bu terör değil, bu bir oyun; içi para dolu, siyaset dolu, ihanet dolu bir oyun. Halkımızın çaresizliği, bizim sessizliğimiz, yönetenlerin gafleti üzerine kurulu bir oyun. Senaryosu acı dolu, şehitlerimizin kanı ve bizim canımızla yazılmış. Oyuncuları sessiz, ağlıyor şehit törenlerinde, isyana bile gücü yok. Öcalan bize gülüyor, AB bize gülüyor, bu oyunu seyreden herkes kıs kıs gülüyor halimize, farkında değiliz. Canımız yanıyor, sesimiz çıkmıyor. Canımız yakılıyor, kimsenin, ah, dediği yok. Oturmuşuz bir köşeye, bizim olmayan bir kadere boyun eğiyoruz, sessiz sessiz ağıt yakıyoruz. Bir terörist yedi milyon dolar ediyor, milyonlarca canımız ise açlık sınırında yaşıyor, anlaması zor. Bize ne oldu?
-
Yaşına Göre Kadın
erkek sözü dinlemez iseniz sonuç böyle olur işte
-
Özdemir Erdoğan / Gurbet [1972]
http://4.bp.blogspot.com/_V29pzMd6G8c/Scllse4rl2I/AAAAAAAAADs/lKoOLPZkv-I/s320/oez.jpg Kime desem derdimi ben bulutlar Bizi dost bildiklerimiz vurdular Birde gurbet yarası var hepsinden derin Söyleyin memleketten bir haber mi var yoksa yarin göz yaşlarımı bu yağmurlar Söyleyin memleketten bir haber mi var Yoksa yarin göz yaşlarımı bu yağmurlar İçerim yanıyor yaram yar yar yaram pek derin Bana nazlı yardan aman bir haber verin İçerim yanıyor yaram yar yar yaram pek derin Bana nazlı yardan aman bir haber verin Bulutlar yarime selam söyleyin Kavuşma gününüz yakınmış deyin Felek yardan uzak koyduysa bizi Gurbet ilde bir başıma neyleyim Yardan ırak yaşanır mı söyleyin Gurbet ilde bir başıma neyleyim Yardan ırak yaşanır mı söyleyin İçerim yanıyor yaram yar yar yaram pek derin Bana nazlı yardan aman bir haber verin İçerim yanıyor yaram yar yar yaram pek derin Bana nazlı yardan aman bir haber verin Söz / Müzik: Özdemir Erdoğan Tarih: 1972
-
Bilgisayar Programcısı Arkadaşa!
Ey Bilgisayar Programcısı Arkadaş! İnşallah iyi bir donanımcı veya iyi bir programcı veya iyi bir networkçü veya iyi bir system administrator olacaksın. Yanlız şu mühim meseleleri sakın aklından çıkarma: Bu kainatın öyle bir donanımcısı vardır ki, bütün mevcudâtı ve içinde yer yüzünü create etmiş, güneşi bir power source, ayı bir system clock yapmış. O power source'dir ki kesintiye uğramaz ve o system clocktur ki şaşmaz ve şaşırmaz, o donanımcının ilminin ve sanatının nihayetsizliğini gösterir. Bu zât aynı zamanda öyle yüce bir programcıdır ki, şu muazzam dünya üzerinde çalışacak şekilde koca hayat programını yazmış, yüzbinlerce yıldan fazladır, error verdirmeden, crash ettirmeden çalıştırıyor. Eğer onun ne kadar iyi bir programcı olduğunu da anlamak istersen, önce kendine bak. Gözünle göremediğin küçücük bir hücrene bütün kodunu save etmiş ve yine o küçücük hücrende execute ettiriyor. Madem ki DNA'nın bir program olduğu apaçıktır, ve bir program programcısız olamaz demek ki senin programcılığın ancak o büyük zâtın programcılığına ancak bir ayna hükmündedir. Yine senin bütün hücrelerinden oluşturduğu network'ün içinde hadsiz protokollerle o hücreleri konuşturduğu gibi, madem ki senin de diğer insanlarla türlü dillerde ve protokollerde konuşabilmen için gerekli donanımı yanına vermiştir, öylece de gördürüyor, konuşturuyor ve dinletiyor. Ve madem ki sen etrafındaki bütün cisimlerden haber alasın diye işık, ses gibi türlü mediayı hazırlamış kullandırıyor, ve sen bunları keşfeder, kullanır fakat bir yenisini ekleyemezsin, o halde öyle büyük bir network uzmanı zât vardır ki senin her türlü ihtiyacını bilir, ona göre teçhizatını verir. Senin networkçülüğün ancak onun, sonsuz ilminden sana verdiği bir küçük parça ve bir büyük nimettir. Arkadaş, aldanma! Şu güzel dünya hayatı programı bir limited trial version'dur, görüyorsun ki elde ettiğin malı mülkü hiç bir surette save edemiyorsun. Öyle ise, bu kâinat yazılımını yazanı tanı. Hem hiç mümkün müdür ki bir programcı bu kadar güzel bir program yapsın ve yaptığı programda about kesimi koyup kendini tanıttırmasın. Öyle ise bu kainatın en büyük donanımcısı, programcısı, networkçüsü ve system administrator'u olan zâtın her yere işlediği about kesimlerini gör, öğren,full versiyonunu kazanmak için çalış. Unutma ki hiç bir hareketin atlanmadan çok dikkatli loglar tutuluyor. Bu loglar herşeye gücü yeten o system administrator tarafından kontrol edilecektir. ... Bilgisayar terimlerini bilmeyen arkadaşlardan özür dilerim ...
-
Erdoğan: Partime 'AKP' diyen ******
Padişahımız Sultanımız alfabe'den a ve k harfini, halk kulanmasın diye yasaklarsa siz ozaman görürsünüz gününüzü, ... aha da buraya not ettim....
-
eskiden biz TÜRKLER
eskiden biz TÜRKLER Dürüsttük:* Bir zamanlar Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın." *** Faziletliydik: *Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namuşuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik. *** İtibarlıydık:* Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Türklerle alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu. *** Temizdik:* Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsığil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiç bir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür." *** Çevreciydik:* Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez. *** Harama el sürmezdik:* Fransız muellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta bir kaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir." *** Medeni idik:* İngiliz sefiri Sor James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek Istanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiç bir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde isbat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır." *** Dosdoğruyduk:* Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldur. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır." *** Hırsızlık nedir bilmezdik:* Fransız muellif Dr. Brayer,1830'ların Istanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı Istanbul'da her sene azamı beş-altı hırsızlık vak'ası görülür." Ubicini Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basıt bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hiristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vak'aları olmadan gün geçmez." *** Naziktik:* Edmondo de Amicis isimli Italyan gezgini, yine 1880'lerin "biz" ini anlatıyor bize: "Istanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz." *** Hayırseverdik:* Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın Istanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum." Aynı muellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindarane hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp,hayvanlara ve hatta bitkilere bile tesmil ederler." Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati hayvanlara bile samildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık müslümanlara bile rastlamak mümkündür..." "Kaçık" lığın kaynağını da veriyor adam: "Bir çokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: "Allah'ın rızasını tahsile yarar." *** *Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı. Ne dersiniz ?...
-
İnsan düşünen bir varlıktır ve düşünme dil ile olur
sanıyorum bir önceki koymuş olduğum iletiye halen cevap aranıyor ben fikren her türlü kısıtlamalara ve yasaklara karşıyımdır ama, Türkiye'de bir kesmin - fikirlere ve dile özgürlük maskesi altında uygulamış oldugu terörün. Dilde ve Fikirde özgürlük mücadelesi olmadiğının da bilincindeyim. ... kurallara uyulduğu sürece herkes hür şekilde fikrini yazıyor burası en iyi örnek kim engel oluyor?...
-
Küçük Bir Öykü
Küçük Bir Öykü Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperden çıkaramayacağı yoğun bir ateş altındaydılar. Asker teğmenine koştu hemen: “Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi? “ “Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen...”Gitmeğe değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş.Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın! “ Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı. “Peki, dene bakalım!” Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı. Birlikte siperin içine yuvarlandılar Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış askere döndü: “Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim! Bu zaten ölmüş...” “Değdi komutanım, değdi! “ dedi asker. “Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?” “Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu...Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...” Ve, hıçkırarak, arkadaşının son sözlerini tekrarladı: "Geleceğini biliyordum"
-
İskambil kağıtlarındaki şekillerin anlamı nedir?
İskambil kağıtlarındaki şekillerin anlamı nedir? Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Çin'de ortaya çıktığı ve 13. yüzyılda Marco Polo tarafından Avrupa'ya getirildiği tahmin ediliyor. Hindistan'dan veya Arabistan'dan geldiğini ileri sürenler de var arna bugünkü şekilleriyle kullanılmalarının 14. yüzyıl Fransa'sına dayandığı kesin gibi. O tarihlerde, Fransa'da dört sınıf vardı ve iskambil kağıtlarındaki kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyordu. Kupa bir kalkanı andıran şekli ile asil sınıfı ve kiliseyi, maça bir mızrağın ucunu çağrıştıran şekli ile orduyu, karo ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtken kiremitlerinden esinlenerek orta sınıfı, sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü temsil ediyordu. Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart olmasının nedeni işte bu sınıflamadır. Aslında bizde papaz adı verilen kartın adı İngilizce'de kral (king), kızın ise kraliçedir (queen). Vale veya oğlan için ilk zamanlarda düzenbaz anlamına gelen 'knave' kelimesi kullanılırken, günümüzde 'jack' ismi kullanılmaktadır. Yani yabancı kartlarda kral ve kraliçe evli iken, bizde biraz yaşlı görülerek krala papaz adı verilmiş, kraliçeye de 'kız' denilerek oğlana layık görülmüştür. Bazı ülkelerde oyun kartlarında değişik isim ve semboller kullanılmasına rağmen, en yaygın olanı Fransızların kullandıklarıdır. Fransızlar 'maça' şeklini mızrağa benzeterek 'pique' adını vermişlerdir. İngilizce'de ise aynı anlamdaki 'spades' kelimesi kullanılmaktadır. Her ne kadar bir kalkanı andırdığı için asil sınıfı temsil ettiği ileri sürülse de 'kupa' klasik bir kalp şeklidir. Bu nedenle Fransızlar ona 'coeur', ingilizler ise 'heart' adını vermişlerdir. 'Karo' için Fransızca'da kare anlamındaki 'carreau' kullanılırken İngilizler elmas anlamındaki 'diamond'u tercih etmişlerdir. Bizim 'sinek' dediğimiz şekil ise çok açık üç yapraklı bir yoncadır. Fransızlar bu anlamdaki 'trefle' kelimesini kullanırlarken, İngilizler 'club' (kulüp) ismini kullanmışlardır. İşte bu nedenle briç oyuncuları 'maça'ya 'pik', 'kupa'ya 'kör', 'sinek'e de 'trefli' derler, zaten aslına uygun olan 'karo'yu da olduğu gibi kullanırlar. Birli, papaz, kız ve oğlan için kullanılan as, rua, dam ve vale isimleri de yine Fransızca karşılıkları As, Roi, Dame ve Valet kelimelerinden dilimize geçmiştir.
-
İnsan düşünen bir varlıktır ve düşünme dil ile olur
Dil ve Düşünce Aristo, düşünme için, ‘Konuşma, zihnî hayatın şekillendirilmesidir.’ demişti. Usçu felsefe ise dili, daha önceden varolan düşünceleri ifade etmek için bir araç olarak görmüştür. Alman filozofu Heidegger, ‘Dil,düşüncenin evidir.’der. Descartes, ‘Düşünüyorum, o halde varım.’ demiştir. Çünkü, insan varoluşunu ancak diliyle anlar. Düşünme, olaylar ve varlıklar arasında bir bağ kurmadır. İnsan, konuşabilen tek varlık olduğu için düşünebilen tek varlık da yine insandır. Düşünme ‘sesli bir konuşma’, varlık ve hareketler-kavramlar arasında bir ilişki kurma demektir. Varlık ve hareketleri düşünce alemine dil taşır. Bu yüzden düşünce olmadan dil olmaz ama dil olmadan da düşünce olmaz. Düşünce, soyut bir kavramdır, onu yalnızca dil ile dışarı vurup belli bir şekle büründürmek mümkündür. Dil, bu yüzden düşüncenin kalıbıdır ve soyut kavramları ancak dil ile somutlaştırabiliriz. Dil, bir taraftan düşünce sonucu meydana gelirken bizzat kendisi de düşünceyi oluşturmaktadır. ‘Dilsiz düşünce, sadece birtakım eşya hallerinin zihnimizde canlandırılması tarzında olur ki, bu son derece kısıtlı şekillere, eşyaya bağlı ve görebileceğimiz dünya ile sınırlı bir düşünceden ibaret kalır.’ Öyleyse düşüncenin kapısını kendi yüzümüze kapattığımızda ne olur? Kaybedecek neyimiz var? Nasılsa insan olan bizleriz, yetilerimizi elimizden alamazlar öyle mi? Peki ya gittikçe gelişen teknoloji, bizim dilimizi mi kullanıyor, yoksa teknoloji yavaş yavaş kendine uygun bir dil mi yaratıyor? Bu aklımıza korkutucu ütopyalardan başka bir şey getirmiyor. Yani düşünmek bizi öldürür mü? Bu yüzden mi kaçıyoruz düşünmekten, yoksa değişen dili yakalamak bize güç mü geliyor? Peki düşüncelere dalmadan nasıl bulacağız bu soruların cevabını? İnsan denen üstün varlık, aynı zamanda korkak bir varlık... Bu yüzden insan; anlaşılması güç bir muamma; kendinden kaçmayı düşünebilen fakat düşünmek istemeyen bir muamma! İnsan karmaşık bir varlıktır. Dil de, bu karmaşıklığı içinde taşır. Her düşüncenin bir de duygu tarafı vardır. Duygu, düşünceden bağımsız değildir. Her duygunun bir düşünce yönü, her düşüncenin de bir duygu yönü olduğunu bilmek, insanı anlamanın en doğru yolu olabilir mi? Ancak dil değişmez bir varlık değildir, dilin değişmesi insana, insanın değişmesi de dile yansır. Ve biz bunu apaçık görmeye başladık bile.
-
Bir kaç Anekdot
Tarihten Anekdotlar * Meşhur bir filozofa: Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?` diye sorulduğunda: Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan` demiş. ...... * Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanır mısınız? Filozof : Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım. ...... * Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile` ye hasımlarından biri: Efendim` demiş, `Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük degil mi? Galile: `Doğru` demiş, `Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı? ...... * Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem` der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: Ben çekilirim. ...... * Sokrat Ölüme mahkum edildiğinde, eşi:Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat:Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim! ...... * Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill` e kızgın kızgın şöyle seslenir: Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım. Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır: `Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim
-
güzel kıza yardım lütfen
merhaba deniz_kizi, sorununuz, monitörünüzün ve ekran kartınızın özelliklerinden kaynaklaniyor monitörünüzün yenileme hızını ayarlamanız gerekiyor 60 Hz ayarlarsaniz filmleri izleye bilirsiniz Bilgisayarınızın yeni oldugunu yazıyorsunuz monitörünüzün normalde herşeyi net gösteriyor olsada .. filmlerde yüksek ayarlı ekran kartınızın örnegin 70 Hz / 80 Hz veya daha üstü filmlerin formatına göre sorun yapar ve filmleri izleyemezsiniz.
-
Tarih Yaprağı 28.05.1913 / Türkiye'de Feminizm
Buyurun Sayın Tengeriin boşig Kaynakça 1. Osmanlı Kadın Hareketi, Serpil Çakır, Metis Yayınları, Kadın Araştırmaları Dizisi - 4, Eylül 1996 2. Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, Şefika Kurnaz, MEB Yayınları Düşünce Eserleri Dizisi No: 23, 1997, İstanbul. Saygılar ..
-
Tarih Yaprağı 28.05.1913 / Türkiye'de Feminizm
Teali-i Nisvan Cemiyeti üyeleri. Bu dönemin kadın dernekleri arasında, kadının hak ve özgürlükler bakımından toplum içinde eşitsiz bir konumda olmasına karşı mücadele eden, feminist eğilimli tek dernek Kadınlar Dünyası adlı yayın organının kurduğu Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti [Anlamı: Kadınların Durumunu Yükseltme Derneği] olmuştur. 28 Mayıs 1913'te kurulan derneğin başkanı ve yönetim kurulu üyeleri kadınlardan oluşmuştur. Dernek mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm Osmanlı kadınlarını asil, yabancı kadınları da yardımcı üye olarak kabul etmiştir; üye olmakta aranan tek koşul kadınların haklarını savunma ve yükseltme konusunda duyarlı olmak, bu amaçla çalışmak istemektir. Derneğin amacı, kadının çalışma yaşamına ve toplumsal yaşama katılımının sağlanması olarak tariflenmiştir. Bu amaçla, kadını kuşatan ve kısıtlayan geleneklere, eşitsizliğe, eğitimsizliğe karşı bir mücadele başlatılmış, bir toplumsal inkılabın gerekliliği savunulmuştur. Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti aile kurumuna eleştirilerde bulunmuş, çok kadınla evliliğin önlenmesini, boşanma hakkının kadına da verilmesini, görücü usulünün kalkıp kadınla erkeğin birbirlerini tanıyara.k evlilik kararı almalarını istemiştir. Gerek aile gerek toplum içinde gerekli değişiklikleri dillendirerek kadını evinden dışarı çıkarmanın mücadelesini yapan derneğin programına siyasal hak talebi ancak 1921 yılında girebilmiştir. Derneğin programında üç ana başlık bulunmaktadır: Kadınların giyimi, çalışma yaşamı ve eğitim. Kadının ev dışı giysilerinin çalışmaya elverişli olacak biçimde düzenlenmesi, bu yönde bir milli kıyafet oluşturulması savunulmuştur. Giysi sorunu, o dönemde kadınların en önemli mücadele konularından biridir, hatta 1918 yılında Sade Giyinen Hanımlar Cemiyeti adında bir dernek bile kurulmuştur. Dernek kadın ve erkek arasında eşitliği savunmakta ve çok eşliliğe karşı gelmekteydi.
-
Nice bu hasreti dildar ile giryan olayım
Yaşar Nezihe BÜKÜLMEZ, nam-ı diğer Yaşar Nezihe Hanım unutmamak için tarihten zihnimize bir not düşelim Nice bu hasret-i dildar ile giryan olayım Yaşar Nezihe BÜKÜLMEZ, nam-ı diğer Yaşar Nezihe Hanım (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hilâl-i Ahmer'e iş işlemiş. Savaş yıllarında komşuların mektuplarını yazmış. Sunî çiçekler yapıp satmış. Proleter şair olarak anılır. hayatına ve eserlerine ilişkin olarak şu özet açıklamayı yapar: “İki kitabım var. “Bir Deste Menekşem” 1915’te Marifet Kütüphanesi tarafından yayımlandı. “Feryatlar”ımın neşir yılı da 1924’tür. Dört dosya dolusu şiir yazmışım. Bazıları bestelenen 250’den fazla şarkım var. Hayatım yazmakla geçiyor. Tecvit, Karabaş, Mızraklı İlmihal, Tuhfe-i Vehbi manzum kitaplarını ve Fuzûlî’yi bir-iki kez okudum ve bir-iki nazire yazdım. Vaktimin çoğunu kasnak işlemekle ve kitap okumakla geçiririm. Hayatta çok çektim. Hayatım baştanbaşa facia ile geçti.” Şiirlerinden Örnekler: (nezihe yaşar hanımefendinin gazellerinden. eşkıya filminde rahmetli kazancı bedih okumuştu.) nice bu hasret-i dildar ile giryan olayım yanayım ateş-i aşkın ile büryan olayım görmedim gönül yüzünü ah u figan etmedeyim kapladı bu nar-ı firkat hüsn ü gam al u demi korkarım hacre kadar böylece suzan olayım sevdiğim rahmet yeter incitme artık kalbimi ger dilersen yusuf u asa bend-i zindan olayım lütfi'yim bülbül gibi gülşende feryat eyledim vuslat-ı yar ile ancak şad-ı handan olayım Dildar : Kalbi hükmü altında tutan.Sevgili,mâşuk. Giryan : Gözyaşı döken. Ağlayan. Büryan : Yanmak anlamında Firkat : (Fürkat) iftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Hacr : (Hicr) Men'etmek. Birisine bir şeyi yasak etmek. Suzan : Yakan, yakıcı. Ateşli. Handan : Gülen, gülücü, mesrur. ......... Mecnun isen ey dil sana Leylâ, mı bulunmaz Mecnun isen ey dil sana Leylâ, mı bulunmaz Bu goncaya bir bülbül-ü şeydâ mı bulunmaz Sun şerbet-i lâl-i lebin ağyara vefasız, Saki mi bulunmaz bana, sahbâ mı bulumaz Arz etimiyorum âleme âlâmı derunum, Yoksa bana bir mahremi sevda mı bulunmaz Bir sen misin âlemde tabîb, illet-i aşka, Teşhisi dile başka etibba mı bulunmaz Al aşkını, ver gönlümü ALLAH için olsun Dil vermek için dilberi rânâ mı bulunmaz Me’ud edecek kimse seni yoksa Nezihe Meşgul edecek bir sürü huyla mı bulunmaz ......... Gül ruhlarını gonca-i zibaya değişmem Gül ruhlarını gonca-i zibaya değişmem Endamı dîlâranızı tubaya değişmem. Virane nişîn olsam, emin ol ki seninle Ben meskenimi tarımı balaya değişmem. Tenha gecelerde beni eyler müteselli, Baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem. Peymane'i sem nûş ederim saki-i gamdan Bir katresini bir dolu sahbâya değişmem. Sen naz ile gözler süzüp ettikçe tebessüm Bir handeni vALLAHi bu dünyaya değişmem. ............ Utansın Bahçıvanın suçu ne ki Gül solduysa hazan utansın Duyup kalbimin feryatlarını Bülbüller ağlamaya utansın Ben ışıl ışıl bir yıldız idim Düştüysem yere gökyüzü utansın Gül soldu ise hazan utansın Cürmü ne ki bağban utansın Duysun da figan-ı kalb-i zarım Zar etmeğe bülbülan utansın Bir ahter-i şuledar idim ben Düştüm yere asman utansın Çiğnenmedeyim cuyuş-i gamla Bu halime hakdan utansın Oldumsa zelil teessüf etmem Zillete koyan zaman utansın Şimdi siperim belâ-yı kahra Bi-laneyim aşiyan utansın Faş etmez idim bu raz-ı aşkı Afaka çıkan figan utansın Feryadım ederse halkı bizar Bundan bana ne cihan utansın Şu haline bak utan diyorlar Ol afet-i bi-aman utansın Çeşmimden akan sirişk-i ale Baksın da sebep olan utansın Bu şiir-i hazini Neziha Duysun da şairan utansın ............. Kalbimi Yıktın Temelden Kalbimi yıktın temelden, pek harab ettin bu şeb, Dide-i giryanımı mahrumu hâb ettin bu şeb. İçtiğim her bir kadeh bir zehri hiçran oldu ah! Sen niçin ağyar ile nûş-u şarab ettin bu şeb? Geldiğim dem nezdine görmek için didarını Rüyuna giysularını döktün nikab ettin bu şeb Muntazırken bir cevabı lütfuna biçare dil, “Sevdiğinı, ruhum! ” diye gayra hitab ettin bu şeb Neş'elerle handerizi aşk olup ağyarı sen, Badeler sundun elinle, neş'e yab ettin bu şeb. Pembe pembe oldu rühsarın görünce halimi, Sonra kendi ettiğinden, sen hicab ettin bu şeb. Olmadım bir lütfa şayan, ağladım pek çok zaman Vuslatınla sen rakibi kâmiyab ettin bu şeb. Hep senin yadınla ben ta subhadek kan ağladım Sen ise ellerle seyr-ü mahitab ettin bu şeb. Kollarımı bâlîn, kucağım müsterinken her gece Sine-i ağyarı zalim câme-hâ ettin bu şeb. ............ Eksilmez Âdile Sultana Felek gaddarının zulmu cefası artar, eksilmez, FeIâket didenin derdü belâsı artar, eksilmez. Ağardı saçlarım, vakt-i şebabım geçti de hâlâ, Serimde zülfü dildarın hevası artar, eksilmez. Bana hep aşinalar git gide bigâne olmakta, Fakat yârin dema dem aşinâsi artar, eksilmez. Niyaz u merhamet etse de cânâdan vefa görmem Ele lütfu, bana cevr ü ezası artar, eksilmez. Nezihe gülmedi, şâd olmadı bir lâhza âlemde, nınçün talîinden iştikâsı artar, eksilmez! ve niceleri ...
-
Erkeklerin sonu geliyor !
ne gerek var böyle bir soruya, Gül gibi geçinip gidiyoruz işte
-
Erkeklerin sonu geliyor !
biraz insaf böyle pat diyede başlık atılmazki başlığı okuyunca önce dizlerimin bağı çözüldü, aynaya bakmadım ama eminim benzimde atmıştır o anda. neyse ki boşuna korkmuşum,daha çok zaman varmış bekleyip görecegiz
-
Kürt Meselesi Onemli Ama
allah askina sizler ne anlatmak istiyorsunuz? yoksa, sizleri anlamak icin büyük türk ulusunun tüm degerlerini görmemezlikten gelip gözlerinizdeki gözlüklemi bakayim ülkeme. ... fikirlerinizi yazarken kendi kendinizi öyle ele veriyorsunzki, pes demekten kendimi alamiyorum ...
-
Kürt Meselesi Onemli Ama
Bu yaşıma kadar ne istediklerini çözemedim ama ortalama bir insan 2 şey ister: 1-Bir şey olmak. 2-Sahip olmak. Doktor, avukat, millet vekili, bakan, General, Başbakan, Cumhurbaşkanı oluyorlar. Peki Kürtler bu ülkede ne olamıyor? Ev, araba, uçak, villa, toprak, hatta köy, fabrika, turizm tesisine sahip olabiliyorlar. Nerdeyse tüm Akdeniz Ege kıyılarını götürebiliyorlar. Peki başka neye sahip olamıyorlar? Yani ortalama bir Türk"ten hiç bir eksikleri, farkları yok. Sorun “sosyalmiş ekonomikmiş”, artık bırakın bu işleri. Tümü için söylemiyorum, çok iyi kürt vatandaşlarımız da var. Aralarında dostum, arkadaşlarım, PKK"yı eleştiren de çok. Ama bir bölümü için de iyi niyetli demek çok zor. örnegin .. Aktütün baskınının o yördeki halkın yataklığı, yardımı olmadan yapılması mümkün değil. Teröristler timler halinde köylere sızdı, günü saati gelince saldırdılar. Mikrofon tutuyoruz, kaç çocuğun var? “15, ama durum eyi degil devlet yardim vermiyor!” Yaparken devlete mi sordun kardeşim? Devlet Toros Dağları"ndaki, Kastamonu"daki, Çorum"daki, Karadeniz"deki Türklere ne kadar veriyorsa sana da onu verebiliyor. Peki bu yoksul vatandaşların sesi çıkıyor mu? Senin sesin her gün gazetelerde, televizyonlarda, hatta dünya medyasında… Arkanızda AB, ABD ve içimizdeki uzantıları var. Ya bu gariban Türklerin kimi var? ************* Tuncer Bahçivan
-
Sözün bittiği yerdeyiz...
******* bir insan kafasinin icine doldurulanlari sorgulayamadan nasil inanmak zorunda kaliyor ? ve benim vatan millet sakarya zihniyetinde bir yaklasim icinde olduguma nasil karar veriyor ?! ... üniversiteyi bitirerek meslek sahibi (ögretmen, doktor, hemsire,... vs.) olan hic bir kürt kökenli vatandasın memleketine geri dönerek !!halkina hizmet vermek istememesi ve hic bir zengin kürt is adaminin memleketinde insanlari istihdam edecek is alani yaratmamasi o bölgenin ana sorunudur.