Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ufuk_efe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    278
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

Ufuk_efe tarafından postalanan herşey

  1. Küfe Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden. Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek: Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek! Adım başında derin bir buhayre dalgalanır, Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır. Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, başka değil! Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak, Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden- O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına, Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski. Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden, Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye. -Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha! O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın Göründü: -Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın! Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok, Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... " Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz! Onunla besliyeceksin ananla kardeşini. Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?" Dedim ki ben de: Ayol dinle annenin sözünü... Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü: -Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol Şuradan! Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan? Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti... -Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi? Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken... -Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben... Adın nedir senin, oğlum? -Hasan. -Hasan, dinle. Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle. Benim de yandı içim anlayınca derdinizi... Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi. O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini, Yetim bırakmıya.rak besleyip büyütmelisin. -Küfeyle öyle mi? -Hay hay! Neden bu söz lâkin? Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak. -Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini... -Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini: "Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir; Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir... Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni! Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek; Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek; Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan, Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan? Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz; Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz. Kömürcüler kapısından girince biz, develer Kızın merâkını celbetti, dâima da eder: O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak! Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken, Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden, Belinde enlice bir şal, başında âbâni, Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî; Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak, Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak: Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim... Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim: Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak... Bir ince mintanın altında titriyor, donacak! Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer! Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember. Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad; Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad. Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık; On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık! O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin... Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin; Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab, Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab. Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi! Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi, -Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında- İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında! O, yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma... Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma! Mehmet Akif Ersoy
      • 2
      • Beğen
  2. Ufuk_efe

    Osman Hamdi Bey

    Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842- 24 Şubat 1910) Osmanlı ve batı kültürleriyle eğitilerek yetişmiş bir teknik ve siyaset adamı olan Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğludur. 1842 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. İlkokul öğrenimini Beşiktaş'taki bir okulda yapan Osman Hamdi, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. 1860 yılında hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi. Bu öğrenimi yanında, o devrin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalışarak iyi bir resim eğitimi gördü. Devletin üst kademelerinde çeşitli görevler yapan Osman Hamdi Bey 11 Eylül 1881 tarihinde İmparatorluk Müzesi (Müze-i Hümayun) Müdürlüğüne atandı. Bu göreviyle kendi yaşamında olduğu gibi, Türk müzeciliğinde de yepyeni ve verimli bir dönem açılmış oldu. 1883'de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisini (Güzel Sanatlar Okulu) kurarak bu okulun müdürlüğünü de üstlendi. 1884 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkarılmalarını yasaklayan ve o gün için Türk müzeciliği ve eski eserlerin korunması bakımından büyük bir adım olan Asar-ı Atîka Nizamnamesi'ni çıkararak uygulamaya koydu. Üstadın eserlerinden örnekler.
      • 1
      • Beğen
  3. Tek gayesi Kürt kimliğine dayanan bir devlet kurmak isteyen Kürtçüler, sıkıştıklarında sinsi emellerini gerçekleştirmek için, “Türk-Kürt kardeştir” sloganını ileri sürüyorlar. Bazı hızını alamayanlar da "bizler bu ülkeye demokrasiyi ve kardeşliği getireceğiz" yazacak kadar kendilerinden geçiyorlar. Soruyorum: Ezildiğine, sömürüldüğüne iman etmiş bir Kürt; kendisini sömürdüğüne, ezdiğine inandığı biri ile niye kardeş olmak istesin ki? Saygılar
  4. .............
  5. ''eziliyoruz'' muhabbeti konusanlar, zaten bu ülkenin her türlü imkanına fazlasıyla sahiptir “Ortak zemin” oluşturacak kadar Türkiye’nin üniter devlet, resmi dil, bayrak gibi temel değerlerine ne ölçüde saygılısınız ? Türk toplumuna yakışan,, birbirine saygı duyan,ayrıştırıcı değil birleştirici, fikire fikirle karşılık veren, şiddetten, karmaşadan uzak tutan, tahrik edici değil teskin edici bir üslubun hakim olmasıdır. Saygılar
  6. "dünya üstünde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet bu cihanda bir nefes sıhat gibi " (kanuni sultan süleyman) ....... sıhat'de olmanıza sevindim ... size hayırlı teskereler diler,, biran önce ögrencilerinize kavuşmanızı temeni ederim. .....
  7. Şimdi düşünelim, yukarıdaki sorunun cevabı belli değil mi? Bu ülke çeşitli savaşlar geçirmiştir.Çok kötü şartlar altında kalmıştır. Bütün bu zorluklar içerisinde savaşları kazanmayı ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Atatürk milli mücadeleyi ateşlemiştir fakat önemli olan faktörde ulusun azmi ve iradesidir.Atatürk de böyle bir ulusun lideri ve temsilcisidir. Bütün bu kötü şartlar altında ülkeyi ayakta tutan ve ona yön veren tek insan Mustafa Kemal Atatürk'tür Bu vatanı bütün savaşları ve badireleri atlattıktan sonra medeni milletler seviyesine çıkartmıştır. İhtiyacımız olan bir mucize değil, Atatürk'ün açtığı yoldur. sanıyorum siz "Yüce, ulu" kelimlerine sadece dini bir bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz. Saygılar
  8. http://www.neyzen.com/images/notalar/huzzam/bin_huzun_coktu_yine01.gif bin hüzün cöktü yine gönlüme aksamla benim ülfetim var nice yildan beridir gamla benim 'dönerim bekle beni sen' deyiver, dönme yine bir ümit sun ne olur kalbime bir damla benim .... bestesi sadettin kaynak, güftesi rahmi duman'a ait olan, hüzzam makaminda türk sanat müzigi eseridir
  9. Kişiliğin neyse kaderin de öyle olur. Hayata nasıl bakarsan, ona göre şekillenir hayatın, sevinç ve kederlerin. İyi ya da kötü bir hayat yaşamak son tahlilde elinde olur, kişiliğini iyi okumayı başarırsan eğer. Hayatta ya kurban olursun ya kahraman ya da hayatını insan gibi yaşamayı seçebilirsin. Her üç rolüde oynayabilirsin bir süre elbette. Ama eninde sonunda birisi olursun. Ve daha çok kurban rolüne yakın durur insanların büyük çoğunluğu! Kahramanlık zordur çünkü. Fedakarlık ister. Çok zorlu sınavlardan geçmeyi gerektirir. Hayatın namlunun ucunda olur çoğu zaman. Hayatın dahil, her şeyini kaybedebilirsin bir anda. Ve suçlayacağın kimse de yoktur. Kendin kalarak insan gibi yaşamak da her yiğidin harcı değildir. Kahraman gibi başın büyük belalara girmez bu yolu seçersen. İç eğitiminle uğraşırken yorulursun tabii ki. Ancak sana uyan bir hayat yaşar ve mutlu olabilirsin. Ve yine kahramanlar gibi yapar, başına gelenlerden sadece kendini sorumlu tutarsın. Kurbanı oynamak ise hiçbir risk ve sorumluluk gerektirmiyor. Kendin hariç, herkesi suçlarsın, iyi gitmeyen şeyler için. Başına gelenin sorumluluğunu hep başkalarının sırtına yüklersin. Kendine acır durursun. Başkalarınında sana acımasını beklersin. Hiçbir şey yapmadan iyi bir hayat beklentisiyle tüketirsin ömrünü. Ve iyi bir hayat süren kim varsa kıskanır, hak etmediğini düşünürsün. Herşeyi hak eden sensin, ama hayat kalleş dersin, sana adil davranmadığı için! Ancak başkalarını suçlamaktan biran vazgeçip de elini taşın altına sokmayı bir kez bile düşünmezsin. Hiçbirşey yapmanı gerektirmediği için kurban gibi yaşamak kolayına gelir çünkü. ....
  10. ... Türk kadınının hakları, 1926 da Medeni Kanunla birlikte güvence altına alındı. 1930 da belediye, 1933 de köy muhtarı ve ihtiyar heyetini, 5 Aralık 1934 de de milletvekili seçme ve seçilme haklarını kazandı. 1935 yılındaki ilk mecliste, biri köylü olan tam 17 milletvekili kadın vardı. Kadınların parlamentoda sayıca en çok temsil edildikleri dönemdi bu. Gül Hanım Çine, 1934 de ilk kadın muhtar, Müfide İlhan 1950 de Mersin de ilk kadın Belediye Başkanı, Türkan Akyol 1971 de Sağlık Bakanı olarak, ilk kadın bakan oldular. Türk kadını, mesleki alandaki eşit haklarını ise, çok daha önce, Cumhuriyet in ilanından sonra elde etti. Hukuka 1921 de, tıbba ise 1922 yılında girdi. Haydarpaşa Tıp Fakültesi ne aynı yıl 7 kız öğrenci kaydedildi. İlk kız öğrenci 1927 de diploma aldı. Sağlık ve Sosyal Bakanlığı da 1930 dan itibaren kadınlara görev vermeye başladı. ve 2009 ne yazık ki yüzde 30'u okuma yazma bilmeyen analarımız, kardeşlerimiz. Bilenler de çoğunlukla ilkokul veya ortaokula kadar okumuşlardır. "kızların okuması niye gine?" mantığı (ki bu, dinin de gelenek ve törenin de yanlış yerleşmesinin sonucudur) türkiye'nin yeterince gelişememiş olmasının çok önemli bir sebebidir. Birleşmiş milletler'e göre, türk kadınının toplumdaki yeri itibarıyla ancak dört ülkeyi geride bırakabilmişizdir. Aynı yaşlardaki bulgar veya rumen kadınlar mimar, mühendis vb. olarak çalışırken; ülkemizde kadınların çoğu, günlük yaşantısını Dizi izleyerek, en büyük etkinlik olarak da ramazan'da da türbelere akın edip, çaput bağlayarak sürdürmektedirler. Saygılar ....
  11. Gönül Akkor, (d. 1942 İstanbul) Ömür defterinin yapraklarını Aşkın parmakları çevirdi bir bir Yeniden yaşadım geçen günleri Bana zindan oldu artık bu şehir... .... Türk Sanat Müziği sanatçısıdır. Ankara Radyosu 'nda stajyer olarak müzik yaşamına başladı ve kısa süre zarfında Ülkenin en popüler isimlerinden biri haline geldi. Arka arkaya yaptığı plaklar ile büyük bir başarı elde etti. Bu başarısını, sahne çalışmalarına da aktardı ve ülkenin en çok aranan Assolistlerinden biri konumuna geldi. ....
  12. Sayın Öğretmenden, henüz bir haber yoktur .. şahsımca merak edilen sadece, acaba faydalı olabildimi sorusuna bir cevaptır. .....
  13. .. unutmayalim .. Halide Nusret Zorlutuna (d.1901,İstanbul - ö.10 Haziran 1984 İstanbul) 1901'de İstanbul'da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924'te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957'de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı'nın etkisi ve heyacanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. .... Git Bahar Çekil, bu gölgeli yolda gezinme… Bahar, bakışların gene pek sarhoş. Yanılıp gönlüme misafir inme: Kapısı kilitli, mihrabı bomboş, Mabettir orası, meyhane değil! Altınlı başında papatya niçin? Sarı saçlarına pembe gül takın! Git bahar, gönlümde ibadet için Diz çöken kızları ürkütme sakın, Kalbime girme, o kâşâne değil! Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler… Ömrünün her gün bir başka düğün, Bülbüller koynunda aşkı çiçekler, Güller dökülürler göğsüne bütün. Gerçekten güzelsin, efsane değil! Git bahar, git bahar, uzaklarda gül! Denize renginden bırak hediye; Ufuklarda gezin, semaya süzül, Sokulma kalbime peymane diye. Gördüklerin kandil… peymane değil! .... İnsanlar Seviyorum insanları zaman zaman Bakıyorum yüreği güneş dolu alnı ak Biri var; Ne dilinde iğne ne avucunda taşlar Ne gözlerinde yalan Gerçekten insan! Gülüşleri gözyaşları sıcak Canımdan yakın, yıldızdan uzak Biri var... böyle biri var Ne güzel bu inanış, bu kutlu an! Seviyorum insanları ben her zaman. .... Kum Saati Bir kum saatinde erimiş gibi, Zaman parça, an parça parça. Hangi zalim oktur delen bu kalbi? Göğsümden dökülen kan parça parça. Benim değil artık, yaşamıyor dün. Doğar mı doğmaz mı beklediğim gün?... Bu yalan dünyada ne var ki bütün, Huzur parça parça, can parça parça. Yaşanmamış ömre yan parça parça!... .... Sevmek Sevmek...Delicesine, deliler gibi sevmek! Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek. Bir çocuk inanciyla inanarak, kanarak Ve bir günahkar fani azabiyla yanarak, Hep onu arayarak baharda, yazda, kişta; Nihayet "Büyük Sir"ra ulaşmak bir bakişta. O bakişta okumak aşkin büyük adini, Hep o büyük bakişta bulmak var olmanin tadini. Sevmek: Hasta anneyi, altin başli yavruyu, Bahari, yildizlari, gögü, güneşi, suyu... Yürekten kopan ince bir ahi, sever gibi, Sevmek...Topragi sever, Allah'i sever gibi! .... ELLERİM BOMBOŞ Hasret dedikleri zorlu ateştir; Bekledim, bağrımı dağladı gül gül. Artık gelse de bir, gelmese de bir. Dermanı yanmada bulan bu gönül, Vahdet şarabına mey-hane oldu! Yürekten, derinden fışkırdı bir ah, Erişti imdada Rahmet-i Rahman. Işıkla dolu can, Elhamdülillah, Gönülden göründü en büyük Sultan... Bezminde kandiller peymane oldu. Nusret bu aşk ile divane oldu! .... .. unutmayalim ..
  14. Ufuk_efe

    Kopkoyu bir sis içinde bir akşam

    Kopkoyu bir sis içinde bir akşam Hatırına düşeceğim belki Bir an ıslayacak yağmur yüzünü Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın Sonra sıcak yatağında Uzun uzun ağllayacaksın. Ağlayacak! Boğazında bir şeyler düğümlenecek Ah yanımda olsaydı diyeceksin Tüm yıldızlar gülecek haline Ay da göz kırpacak İliklerine işleyecek bensizlik. Kahrolacaksın...! Bir sigara tüttüreceksin ihtimal Ufku seyredeceksin saatlerce Bir rüzgâr kopçalayacak yüzünü Sonra hayalim gelecek karşına Bir şiirimi mırıldanacaksın Hıçkıracaksın..! Gönlünden atamadığın gibi Kafandan da silemeyeceksin beni Düşlerine gireceğim her gece İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman Anlayacaksın..! Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin Kafan gibi kalemin de işlemeyecek Unutmak isteyeceksin her şeyi Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi Kıvranacaksın! Necip Fazıl Kısakürek
  15. Daha fazlasını yapacağım... Ait olmaktan daha fazlasını yapacağım, Katılacağım. İlgilenmekten daha fazlasını yapacağım, Yardımcı olacağım. İnanmaktan daha fazlasını yapacağım, Anlayışlı olacağım. Hayal kurmaktan daha fazlasını yapacağım, Çalışacağım. Öğretmekten daha fazlasını yapacağım, İlham vereceğim. Kazanmaktan daha fazlasını yapacağım, Kazandıracağım. Vermekten daha fazlasını yapacağım, Hizmet edeceğim. Yaşamaktan daha fazlasını yapacağım, Büyüyeceğim. Arkadaşlıktan daha fazlasını yapacağım, Dost olacağım. Denemekten daha fazlasını yapacağım, Başaracağım... ...
  16. Söz Ağızdan Çıktıktan Sonra Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda, genç bir bayan uçağına binmek üzere bekliyordu. Uçağın hareketine saatler olduğu için zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı. Dinlenmek ve kitabını okumak için ise VIP salonunda bir koltuğa yerleşti. Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu ve dergisini açıp okumaya başladı. Genç kadın ilk kurabiyesini aldı. Adam da bir tane aldı. Kadın çok rahatsız hissetti kendisini ve: ‘Ne sinir bir şey! Havamda olsaydım bu cüretinden dolayı onu yumruklardım!’ diye düşündü. Kadın bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Çıldıracak gibiydi kadın ama olay çıkarmak istemiyordu. Nihayet son kurabiye kalınca “Bu .... adam şimdi ne yapacak?’ diye düşündü. Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi ‘Aaaa! Bu kadarı da fazla!’ diyerek oturduğu yerden kalktı. Çok öfkelenmişti şimdi! Kadın sinir içinde kitabını ve diğer eşyalarını alıp bir fırtına gibi giriş salonuna oradan da uçağın içine yöneldi. Koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. Ne görsün? Kurabiye paketi açılmamış olarak orada duruyordu. Çok utandı. Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu Adam kendi kurabiyelerini, hiç sinirlenmeden, yüksünmeden kadınla paylaşmıştı. Kadın kurabiyelerinin paylaşıldığını düşünerek çok sinirlenmişti. Ve şimdi bu durumu açıklama şansı yoktu. Özür dileme olanağı da kalmamıştı. ______________ Telafi edilemeyecek dört durum vardır. Taş atıldıktan sonra Söz ağızdan çıktıktan sonra Fırsat kaçtıktan sonra Zaman geçtikten sonra ..... Yapacak bir şey kalmamıştır.
  17. Sayin Ilayda, öneriniz icin tesekkür ederim. siparis vermis oldugum kitaplar güven icinde yazmis oldugum adrese ulastirilmis,,(UPS’nin sitesinden “U34K55.........” kargo takip numarasıyla kontrolettim.) ögrenmek istedigim(iz) sadece, Sayin Hocamizin kitaplarin kendisine ulastigini onaylamasi.. Saygilar
  18. Ufuk_efe

    Köpekler Zihin Okumaz...

    İhanet Bir insan Bir köpek Karşı karşıya İnsan havlıyor Köpek havlıyor Havlaşıyorlar İnsan konuşuyor Köpek havlıyor İnsan köpeğin Başına vuruyor Ben havlıyorum Sen konuşmuyorsun Ben havlayacağım Sen havlayacaksın Ben konuşacağım Sen konuşacaksın Köpek insana, Garip garip baktı Birkaç kere havladı Sanki bakışlarında, “Ey insan, Sen insanlığına İhanet edip havlayabilirsin Ama ben köpekliğime İhanet edip asla konuşamam! ” Mehmet Çoban
  19. Kürt açılımı kimin projesi? 6 Nisan 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gülíün resmi konuğu olarak Ankaraíya gelen ABD Başkanı Barack Obama, Meclisíte temsil edilen siyasi parti liderleriyle, bu arada DTP Genel Başkanı Ahmet Türkíle de görüştü. 7 Nisan 2009: Obama, Türkiye ziyaretini tamamladıktan sonra, programında olmadığı halde, sürpriz şekilde Irakía gitti. 8 Mayıs 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: ìİster terör, ister Güneydoğu, ister Kürt meselesi deyin, bu Türkiye’nin birinci sorunudur. Halledilmesi lazımdır.” 14 Mayıs 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Kürt sorununun çözümünde tarihi fırsat yakalanmıştır.” 17 Temmuz 2009: Abdullah Öcalan: “Yeni yol haritasını 15 Ağustosíta açıklayacağım.” 21 Temmuz 2009: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “İster íKürt sorunuí deyin, ister íGüneydoğu sorunuí deyin, isterse yine son olarak adlandırılan íKürt açılımıí diyelim, ne dersek diyelim, bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık.” 26 Temmuz 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Türkiye için güzel şeyler olacak.” 26 Temmuz 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Türkiye sorunlarını kendi iradesiyle çözmelidir.” 27 Temmuz 2009: Türkiye-ABD-Irak arasındaki üçlü mekanizma Ankaraída toplandı. 5 Ağustos 2009: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, PKKíya terör örgütü demediği için randevu isteklerini kabul etmediği DTP Genel Başkanı Ahmet Türkíle Meclisíteki çalışma odasında görüştü. 6 Ağustos 2009: DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, ABDínin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ile Ankara Reşit Galip Caddesiíndeki Kebapistanída buluştu. 6 Ağustos 2009: DTP, Brükselíden sonra Washingtonída da temsilcilik açmaya karar verdi. 8 Ağustos 2009: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Konuyu netleştirmek ve bir yol haritasını açıklamak üzere son hazırlıklarımızı yapıyoruz” dedi. Vatandaşın hala bu akepeye inanabiliyor olması akıl alır gibi değil.. Kadersiz Türkiye’nin kaderini belirleyen zihniyet bugün iktidarda ve gördüklerimizi inkar ediyor.. Saygılar ...
  20. Bakış Açısı ve Psikoterapi Bireye kendine has rengini veren tutum ve davranışlara Bakış açısı diyebiliriz. Hepimiz benzer nitelikte olaylar ve sorunlar yaşayabiliriz ama olaylar karşısındaki reaksiyonlarımız ve yorumlarımız birbirinden oldukça farklı olabilir. Insan yaşadığı hayatta her an kendine yönelik ,diğer insanlara yönelik yada yaşama yönelik yorumlar yapmak durumundadır ve hayatlarımızı da bu yorumların üzerine bina etmek durumundayız .Her an yaşadığımız olaylarla ilgili yorumlar yaparız ,kanaatlere varırız ve bu yorumlarımızın mümkün olduğunca “gerçeğe “ yakın olmasını sağlamaya çalışırız. Ne kadar gerçeğe yakınsa hayatı o kadar iyi anlayıp çözümler üretebiliriz .Fakat bu yorumlama ve anlama çabası insandan insana farklılık göstermektedir . Çünkü hepimiz bu yorumlama biçimlerini büyüme sürecimizdeki tecrübelerimizden ediniriz. Bu sebeple bazen bu yorumlar gerçeği yansıtmayabilir “çarpıtılabilir”. Özellikle kişiler duygusal anlamda zor ve travmatik şeyler yaşadıklarında, bu duygusal acıyla , endişelerini ve korkularını, zanlarını,vesveselerini kesin, değişmez “doğrular” olarak görmeye başlarlar. İşte bu noktada olayları yorumlama biçimleri kişilere zarar vermeye başlamıştır.Çünkü artık yorumlar gerçekten uzaklaşmış ,kişi bakış açısıyla kendine sanal ve acılı bir yaşam kurgulamıştır. İşte bu noktada kişinin bu yorumlama hatasını görebilmesi için bir diğerinin yardımına,aynalığına ihtiyacı olabilir. Psikoterapi de bu noktada devreye girip ayna vazifesi görerek kişiye bu yorumlama hatasını ,kurgularını ,gösterebilecek en önemli araçlardan birisidir.Özellikle de bilişsel –davranışçı( kognitif) terapi teknikleriyle kişi hayata dair yorumlarını gerçeğe yaklaştırabilir ,dolayısıyla da duygu-durumunda çok olumlu ve güzel değişiklikler olabilir.
      • 1
      • Beğen
  21. .. Dönülmez akşamın ufkundayız
  22. bugün 21.08.2009 halen bir haber yoktur
  23. Ufuk_efe

    Uyumuyor da Uyuyor gibi yapıyorsa

    Uyumuyor da Uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız. (Indra Ghandi) Gece olunca, insanlar maymuncukları nı ve fenerlerini yanına alır ve komsusunun evini soymaya gidermis. Gün dogarken geri döndüklerinde yüklerini alırlarmıs. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmus bulurlarmıs. Ülkede kimse kaybetmezmis, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolasım son kisi ilk kisiden çalana kadar sürermis. Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmıs. Gece oldugunda,çanta ve fenerle dısarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş. Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş: 'Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.' demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terketmek zorunda kalmış. Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler. Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş. Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terketmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar. Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler.Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kağıt varmış.Kağıtda şunlar yazıyormuş: 'Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir...' .....
  24. Çekilmez Bir Adam.. Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi Azgın bir hayvan döver gibi O gün çalışıyorum Sonra birde bakıyorsun ki Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Yine her seferki gibi haksızım Sebep yok olması da imkansız Bu yaptığım iş ayıp rezalet Fakat elimde değil Seni kıskanıyorum. Nazım Hikmet
  25. Sevgili Birce, Bu çocuklara baktığımızda; evde dayak yiyen, sonra bu şiddete dayanamayarak sokağa kaçan, burada da suça itilerek yaşayan çocukların olduğunu görmekteyiz. Bu çocuklara sağlık dışı koşullarda çalışan çocukları da eklemek gerekir. Hepsinin ortak özelliği bulundukları yaşın gerektirdiği yaşamı yaşayamamaları ve en çok gereksinmeleri olan ev sıcaklığından, ebeveyn ilgisinden, oyun oynamaktan ve sağlıklı beslenmeden yoksun olmalarıdır. Bu olaydaki en dramatik ve kırılması zor olan nokta, bu çocukların, ailelerinin zorlamasıyla bu işleri yapmaları ve kazandıkları parayı evde anne ve babalarına teslim etmeleridir. Sokak çocuğu günlük yaşamda da çok duyduğumuz bir kavramdır, ama, “sokak çocuğu kimdir?” sorusuna cevap verebilmek o kadar da kolay değildir. Saygılar
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.