Zıplanacak içerik

Ufuk_efe

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ufuk_efe tarafından postalanan herşey

  1. Geri Dönen Mektup Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan,kendini gizler mi alevden? Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu.. Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah'ın, Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler! Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil", İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur, En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik... Hüseyin Nihal Atsız
  2. Anayasa Mahkemesi en iyi şekilde Türk Milleti adına karar vermiştir. Ölçüyü kaçırınca ipin kopacağını anlayamadılar ... Türkiye Cumhuriyetinden hak isteyenler, hukuk isteyenler önce bu ülkenin bütünlüğüne, bu ülkenin insanlarına, toplum kurallarına saygı gösterecek, saygılı olmayı bileceklerdir. Türkiye Cumhuriyetinin kazanımlarına katkıda bulunacak. Çağdaş insan gibi davranacaklardır. Saygılar
  3. o Anne .. dünyaya Mehmetcik getirebilen tek varlıktır ... Şehit yavrusunun hatırasına ihanet etmez .. Saygılar
  4. “Düsünmeyen, üretmeyen bir toplum neyle meşgul olsun?” dediler ve cevap verdiler: EĞLENCE. “Siz bizim sunduğumuz eğlencelerle vakit geçirin kardeşim” dediler. Televole kültürünü aşıladılar .. Bizdeki bu Batı hayranlığını kullanmayı iyi bildiler. Dükkânına, markasına Türkçe isim veren insanları aşağılık kompleksine soktular. Kısaca yozlaşmaya açık bir toplum haline getirildi Türk halkı. Öyle abartıldı ki BATI hayranlığı, tapılacak bir konumuna getirildi. Oysa Türk insanı kendi değerlerini dışarıda anlatamadı ..devamlı acılarla meşgul edildi.. Gelişmiş ülkelere her zaman aşağıdan bakmak zorunda bırakılan halk, basiretsiz,, dışa bağımlı siyasiler sayesinde düşünmeyen, üretmeyen, kopyacı, eğlence meraklısı bir toplum haline geldi. Sonuç olarak Türk insanı, hem kendi içinden vuruldu hem de dışarıdan,,Ölene Tabut kalana Zabıt tutan bir anlayış hakim oldu benim cennet ülkemde ... Bu güzel millet 7 evladını daha toprağın kara bağrına bastı ,, yüregim yanıyor. Kahramanlar,, sizden önce olduğu gibi sizden sonrada Türk Milleti ihanete geçit vermeyerek çıkmış olduğunuz kutsal yolculukta sizleri minetle anmaya devam edecektir. .....
  5. Cimri Ve Ölüm Çok hassas birisini, av sırasında bir kaplan, belinden yakalayarak ağzına aldı ve kaçmaya başladı. Oğlu peşinden koşup tüfeğini ateş etmek amacıyla doğrultunca, kaplanın ağzındaki adam bağırdı: “Ayaklarına ateş et! Sakın postu zedeleme!”
  6. "Gölge etmeyin başka ihsan istemez!” Saygılar
  7. Türkiye topraklarından ekmek yeyip su içen, bu ülke üzerinde solunum yapıp yaşayan, Tükiye Cumhuriyeti devletinin verdiği vekil maaşı ve imkanları ile yaşayan Türk devleti ve milletine kurşun sıkıp ayrımcı taleplerde bulunan PKK terör örgütü ile organik bağ içinde olan ve onların sözcüsü gibi hareket eden DTP adlı güya bir siyasi parti kapanmalıdır .. Hiç bir zaman bir terörist ve onunla organik bağ içinde olan DTP tüm Kürt'lerin temsilcisi değildir.DTP'nin neye hizmet ettiği ortada olup,Kürt"den başka her şeye hizmet ettikleri bilinmektedir. Saygılar
  8. Kitap, tek ölümsüzlüktür. Rufus Choote
  9. Aileleriyle Yatan Çocukların Kişilik Gelişimi Tehlike Altında Anne babayla uyumanın çocukların kişilik gelişimini olumsuz etkilediği bildirildi. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Zafer Atasoy, çocukların anne babalarıyla uyumalarının sebeplerini belirleyerek, ortadan kaldırılmasının önemine dikkat çekti. Anne babayla uyumanın çocukların kişilik gelişimini olumsuz etkilediği bildirildi. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Zafer Atasoy, çocukların anne babalarıyla uyumalarının sebeplerini belirleyerek, ortadan kaldırılmasının önemine dikkat çekti. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Zafer Atasoy, çocukların anne babalarıyla uyumaları konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Atasoy, çocuklarının kişilik gelişiminin olumsuz etkilenebileceğinin altını çizerken, "Anne baba ve çocuklar çeşitli sebeplerle bir arada yatabiliyor. Bebeğin ihtiyaçlarının daha kolay karşılanmasından kültürel alışkanlıklara kadar çeşitli faktörler çocukların anne babayla birlikte yatmasına yol açabiliyor. Bu durum özellikle çocukluğun ilerleyen dönemlerinde bazı sorunları beraberinde getirebiliyor. Çocukların anne ve babaları ile birlikte yatmalarının sebepleri belirlenerek ortadan kaldırılmalıdır" dedi. Çocukların anne babaları ile uyumasının ülkemizde sık görülen bir durum olduğunu ifade eden Atasoy, "Erken bebeklikten başlayarak, çocukluğun ilerleyen dönemlerine kadar devam edebilen bu alışkanlığın, gelişim üzerinde olumsuz etkileri olabiliyor. Anne baba ile birlikte yatmanın çok çeşitli sebepleri var. Bazı ebeveynler çocukla birlikte yatmayı çok normal bir davranış olarak görüyor. Ancak büyümesine rağmen çocuğun annesiyle ya da babasıyla yatması bir sorundur. Bu durumu gözden geçirirken öncelikle ebeveynlerin birlikte yatmayı sorun olarak görüp görmediğinin değerlendirilmesi gerekir" diye konuştu. Çocukların ebeveynleriyle birlikte yatmasının en büyük faktörünün annelerin duyguları olduğunu ifade eden Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Zafer Atasoy, "Birçok anne bebeğin ihtiyaçlarını daha kolay sağlamak için bebeği ile aynı yatağa giriyor. İlerleyen zamanlarda bu tutum bebek için bir alışkanlık haline gelebiliyor. Bebeklik süresi içinde anneden ayrı yatma alışkanlığı kazandırılmamış bir çocuğun ilerleyen yaşlarda anne ile birlikte yatmak istemesi, çocuğun bir huzursuzluk içinde olduğunu aklımıza getirmeli. Huzursuzluk çocuğa ait olabileceği gibi anneye, aileye, hatta daha geniş anlamda sosyal çevreye ait olabilir. Birlikte yatma erken bebeklik dönemlerinde başlayabileceği gibi okul çağındaki çocuklarda da görülebilen bir davranıştır. Erken bebeklik döneminde başlayan birlikte yatma davranışında anne baba tutumları rol oynarken, daha ileri yaşlarda çocuğun huzursuz olduğu etkenler karşımıza çıkıyor" şeklinde konuştu. Bu olaylarla karşı karşıya gelen ailelerin çocuğa öncelikle neden birlikte yatmak istediğini sormaları gerektiğini söyleyen Atasoy, "Eğer çocuktan birlikte yatma teklifi geldiyse, hemen kabul ya da reddetmeden hangi sebeple birlikte yatmak istediğini soruşturulup aydınlatılmalı. Sonra bu sebebin ortadan kaldırılması için çaba gösterilmeli. Sık sık korkan çocuklarının korkularını yenmeleri için kendilerini öne süren anne babaların bu tutumları birlikte yatma alışkanlığını başlatabilir. Korku gidermek için birlikte yatmak yerine korkuyu ele almak ve konuşmak daha sağlıklı sonuç verecektir. Geçici olarak korku ile baş etmekte yardımcı olabilen birlikte yatma davranışı, korkuyu gidermeyeceği gibi pekişmesine de yol açacaktır. Bu süreçte çocuğun güven duygusu zedelenecek, kendisini güçsüz ve yetersiz hissetmesine yol açacaktır. Birlikte yatma davranışı çocuğun kişilik gelişimine olumsuz etki edebilir, ailenin dengesini bozabilir; anne babanın ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkmasına, cinsel sorunların doğmasına sebep olabilir. Buna kısa sürede çözüm bulunamazsa bir uzmandan yardım almanın zamanı gelmiş demektir" dedi. ....
  10. Ufuk_efe şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
    Apo haklı Ada verildi. Doktor verildi. Vapur verildi. Arkadaş verildi. * Üstüne... 5 milyon dolara cezaevi yaptılar. Apo beğenmedi. * Valla ne dese haklı... Ben de olsam, ben de beğenmem. * 30 yaşlarında güzelce bir kadın, kucağında bebeğiyle, Ankara Garı’ndan otobüse biner. Yanına irikıyım bir adam oturur... Otobüs Kızılcahamam’a vardığında, kadın emzirmek için memesini açar, çocuğun ağzına dayar, çocuk direnir, başını çevirir, kadın sertçe uyarır, “Alsana yavrum, bak yoksa amcaya veririm...” Adam çaktırmadan gözucuyla bakar, önüne döner... Bolu’ya geldiklerinde, kadın yine memesini çıkarır, çocuk yine direnir, kadın yine uyarır, “Al, yoksa amcaya veririm haaa...” Adapazarı, İzmit, aynı replikler tekrarlanır... İstanbul gişelere gelindiğinde, kadın yine “Al, yoksa amcaya veririm” deyince, adam patlar... “Hanım hanım, vereceksen ver artık, Bolu’da inecektim, senin yüzünden buralara geldim!” * Fıkradır ama... Açılım’ı anlatır. Ya hiç açmayacaktın şekerim... Ya da madem açtın, verecen gari. Yılmaz ÖZDİL
  11. Güzel Bir Tespit
  12. Ülkemizin güzelliklerini gören ve bunu büyük bir ustalıkla dillendiren şairimiz F. Nafiz Çamlıbel de milletimize ve milletimizin değerlerine olan inancını kendinden emin bir şekilde “Sanat” şiirinde şöyle destanlaştırır: Sanat “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Bizim diyarımız da bin bir baharı saklar Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar. Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da Gezersin kırk asırlık bir mâbedin içini Bizi sarar bir sülüs yazı görsek duvarda Bize heyecan verir bir parça yeşil çini. Sen raksına dalarken için titrer derinden Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin. Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz.” F. Nafiz Çamlıbel ....
  13. Sevgili Radya katılıyorum size .. Sanal ortamda kişinin temel hareket dayanağı sadece ama sadece kendi ,, egosunu tatmin etmek olduğu sürece,kendinden başka herkesi düzeltmeye kalkışması normaldir .. Ben bu formda görev yapan moderatör arkadaşların .. iyi şeyler yaptığına inanıyorum Saygılar
  14. konak meydanından geçseniz görürsünüz hasan tahsin anıtını. bilirsiniz neden can verdiğini. cumhuriyet meydanından geçseniz görürsünüz atamın heybetli heykelini. ve bilirsiniz neyi neden işaret ettiğini. ne zaman kordonda yürüseniz bilirsiniz o kıyılardan binlerce düşman askerinin döküldüğünü ve nedenini. "9 eylül 1922 de gerçekten bu topraklara ait olan izmir teslim alınmıştır zaten, size mi kaldı tekrar zaptetmek?" Saygılar
  15. bir gün önyargılarla dolu içerigini beğenmedim bir konu hakkında,, sorular sormak ,, aydınlanmak, için bu forma üye olmak ihtiyacı duymuştum.. sonraları kendimdende bir şeyler katabilirmiyim düşüncesi ile formu izlemeye almış oldum .. niyetim insana ve yaşama dair birikimlerimi paylaşmaktı ,, yazılarımda bilinmeyenlere yada farkında olmadıklarımızı sizlerle paylaşmak bilgi vermek .. birşeyler öğrenmekti.. Formun sessiz takipcisi olmuştum ,, gördüklerim...kendimden birşeyler katmak düşüncesinden uzaklaşmama neden oldu ,, .. çünki,, inandıkları ile ortaya koydukları tavırların birbirini tutmaması, bazı kişilerde şiddetli yapmacıklık samimiyetsiz bir görüntü oluşturuyor olması .. ve bu nedenle diğer kişilerle aralarına doğal düşüncelerinin anlaşılmasını engelleyecek bir perde çekmis olmalari .. fikrimden vazgecmeme neden oldu.. -Formda her konuda, her yerde karşıma çıkan , sesini yükselten insanlara güven duymadim , haklı olduğuna inandırmaya çalışıyor herhalde, diye düşünmüsümdür her zaman. -Ben her konuda uzman edasıyla davranış sergiliyen şahıslar için .. herhalde etkilemeye ihtiyacı var,yaptığı iş yeterli değil, diye düşünürüm her zaman .. paylaşmak çoğalmaktır yeterki siz degerli bilgileri paylaşmaya özen gösteriniz .. beni ilgilendimiyor x üyenin günlerce çarşaf çarşaf yazmış olduğu ama bir türlü anlatamadığı siyasi fikri .. beni ilgilendimiyor x üyenin bir şair edasıyla şiir yazmış olduğunu sandığı kafiye .. beni ilgilendimiyor x üyenin bir yazar edasıyla yazmış olduğunu sandığı hikaye .. ben de sizin gibi bu formda sadece unutulmaması gereken.. degerler taşıdıgına inandığım konuları koy.arak hafızalarımızı tazelemeye çalışıyorum .. geçmişte kalmış bir şairi,, tozlu raflarda kalmış bir öyküyü ,, çilelerle dolu bir tarih sayfasını vs. .. bunları paylaşmakla alıntı yapıyorsak ne yapalım tarihi tekrar yazamayacagımıza göre alıntı yapalım .. Saygılar
  16. ”Gâh eserim yeller gibi Gâh tozarım yollar gibi Gâh akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi.” Sizce bu sözleri Yunus hangi hislerle söylemiş olabilir? Su ateşin üzerine konunca belli bir süre sonra inilti sesine benzer bir ses gelir. Kaynamaya başladıktan sonra çaydanlığın kapağını bile oynatır kaynayan su, fokurtu sesi artar. Su taşmaya başlar, ateşi kısmazsanız ocağı söndürür. Ateşi kısmayalım, ocağın sönme tehlikesi de olmasın. Su ne durumda olur? -Kaynaya kaynaya biter.. Örneğe bağlarsak eğer; Aşk ateştir. Su ise gönlümüz, benliğimiz, bize dair her ne varsa o daha doğrusu. Aşk ateşi öyle bir şeydir ki; kişiyi tüketir bitirir, halden hale değiştirir. Su idi, hava oldu. Asıl olan suyun dönüştüğü hava sevgilinin ta kendisidir. Denizler mutlak sevilen, tüm nehirler de sevgilidir demişti çok sevdiğim birisi. Güneş ve rüzgâr tüm sevgilileri en sonunda denizde birleştirir. Aşk en büyük rahmettir. Buharlaşan suyu rahmet olarak denizle okyanuslarla birleştirir. Ama arza da o rahmet hayat verir.. Yani aşk insanın kendisini kaybetmesi ama şuursuzca kaybetmesi değildir, Aşk kişinin kendisini sevdiğinde kaybetmesidir.. Ben değil, sen diyebilmektir. O yüzden Mevlâna sevgiden bahsederken: 'Sen sensiz, ben bensiz geleyim' der. Benlik kavgaları ile aşk olmaz. Benliğini var etme kaygısı olan âşık olduğunu iddia ederse bu kupkuru bir iddia olur. Hani Mesnevî’de geçer: Âşığın birisi sevdiğine hasret kalmıştır, görmek ister, kapısını çalar. İçerden ses gelir: - Kim o? - Ben. Kapı açılmaz. Hüzünlü âşık geri döner. Bu hasret onu o kadar çok yakmıştır ki; bir süre sonra tekrar düşer yollara, umutla çalar sevdiğinin kapısını. İçerden yine ses gelir: - Kim o? - Sen. Kapı açılır: ‘Buyur gönül kapımızdan içeriye hoşgeldin. Geçen de açamadık. Çünkü bizim hanemiz iki kişiye fazla dar. ’O zaman aşk ‘benlik’ten çıkıp ‘sen’likte birleşmektir. Çağımızda Mecnunlar, Leylalar; Tahirler, Zühreler; Aslılar, Keremler; Yusuflar, Züleyhalar yok belki ama bu olamayacağı anlamına da gelmez. Nasıl ki kötülüklerin arttığı bir ortamda iyilerin sayısının azalmaması gibi… Kişinin ruhunun istidadı var ise eğer Yunus gibi de olur, Mevlâna gibi de… Biz de böylesi bir aşka kabiliyet var mı, yok mu? Ruhumuzun istidadı var mı, yok mu? Bu sorunun cevabını herkes kendi özünde arayacak. Şehvetle aşkı da karıştırmayın. Aralarında uçurumlar vardır. Kişi aşkla kendini sevdiğinde kaybeder, ortada sadece sevdiği vardır. Kendisi yok olmuştur. Aşkın yüceliği de buradadır... Ya sizce Aşk Kaybolmak mıdır,Kendini Bulmak mıdır? ....
  17. Her Şey Vatan İçin Dar gelirli vatandaşlar, kemeri sıksın, IMF'nin reçetesi, harfiyyen uygulansın, İktisat bilmeyenin, .... Türk Milleti cefakardır, biraz dayansın. Evine et alamayan, durumuna isyan etmesin, Hergün et mi olurmuş, bulamayan yemeyiversin, Vitaminleri aynı, et alamayan nohut, mercimek yesin, Biz çözüm üretiriz, yeter ki bize güvenilsin. Mutfağında zeytin olan iki lokmada yesin, Yiyecek alamayan, yaradana şükür etsin, Sesinizi çıkarmayın, ona buna zam gelsin, Hele sıkın siz kemeri, kurtuluruz birgün kesin. Sıcak para memlekete, giriyor dilim dilim, IMF söylemese, harcamayı biz ne bilelim, Ne derlerse yapalım, sözlerini dinleyelim, Madem ki suçlu memur zam vermeyelim. Para gerek büyüklere, maaşları az gelir, Tavuğu versinler ki, sonra belki kaz gelir, Her zaman kış olmaz ki, elbet birgün yaz gelir, Büyükbaşlara laf yok, onlar işini bilir. Beş sene vekil olan, kıyak emekli olsun, Onca hizmet ettiniz o kadar olsun, Az yediniz memleketten, accıkta size kalsın, Herşey vatan için beyler, vatan sağolsun. Sinan Gündoğ
  18. Sayın Politika,bu güzel cevabınıza katılmamak mümkünmü. ülkemiz deki manzaraya baktığımda bu kadar cehaletin ancak tahsille mümkün olabileceği gerçeğini görüyorum. ... bizde halk çalışıp çabalayıp mutlu bir azınlığı daha çok mutlu etmek zorundadır. Saygılar
  19. Benim Ömrüm Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum; Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından. Felâketler topladım, Anadolu dağlarından; Uzun sazlı Âşıklar diyarında şair oldum. * Ezgi koydum, âhlarla, figanlarla Türk şi’rine, Öz dilimle haykırdım, “Ey milletim, uyan!” diye; Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine; Saç ve sakal ağarttım ben de, “Vatan, vatan!” diye ______________ Anadolu Gençliğe Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar; Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar; Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar; Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar. * Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın: Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın; Derileri çatlak, bağrı kapkara, Sağ elinin nasırında bir yara * Başında bir eski püskü peştemal Koltuğunda bir yamalı boş çuval... ........................ -Ne o bacı? - Ot yiyoruz, n'olacak!.. -Tarlan yok mu? - Ne öküz var, ne toprak... Bugüne dek ırgat gibi didindim; Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim, Bundan sonra... - Kocan nerde? - Ben dulum; Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum. - Soyun, sopun? - Onlar dahi hep yoksul! Ah Efendi, bize karşı İstanbul Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi? Taşraların hayvanlık mı nasibi?.. ........................ Hayır hayır, bu nasibi almak için doğmadın. Onun için doğdun ki sen kadınlığın hakkiyle Ocağının karşısında saadete eresin, Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkiyle Evladına südün gibi pak duygular veresin. Sen bir aziz yoldaşsın: Senin sesin hayat için dövüşmeğe koşturur; Senin sevgin vatan için fedakarlık öğretir; Senin yüzün insan için bir merhamet duyurur; Senin ile insanoğlu yeryüzünü şenletir. Lakin bizler bu hakları unuttuk; Kadınlığı hayvanlıkla bir tuttuk; Ninen gibi sana dahi hor baktık; Seni dahi garip, yoksul bıraktık!.. ........................ Kinler için karaları bağlıyan, Zevkler için zelil sefil ağlıyan. Acı gören, cefa çeken, ezilen, Irzdan başka her şeyini veren sen! Sen şu güzel vatanında cehennemde gibisin; Gözyaşınla ıslattığın kanlı toprak üstünde Sana her yer bir çöl gibi cıvıltısız, çiçeksiz; "Ekmek" diye ağladığın sağır bir halk önünde Sana herkes bir kurt gibi merhametsiz yüreksiz. Senin herbir ümidin Ayrılıksız, yoksulluksuz bir dünyaya kalmıştır, Oraya ki masum çiftler hıçkırıksız yaşarlar; O melekçe sevgilerle birbirini okşarlar; Ve burada Allah bütün dilekleri yaratır? Ne vakte dek gençliğine hakaret, Bu ayrılık, bu gözyaşı bu ölüm?.. Bu sert demir, bu ağır yük. bu zulüm? Yazık, sana ağlamıyan şiire; Yazık, sana titremiyen vicdana; Yazık, sana uzanmayan ellere; Yazık, seni kurtarmıyan insana!.. ........................ Ey vatanın bağrı yanık bucağı. Hani senin bereketli hasadın, Yeşil yurdun, mesut çatın, şen çiftin? Hani senin medeniyyet hayatın, Yolun, köprün, kazman, iğnen, çekicin? Ey Türklüğün otağı! Ne vakte dek bu acıklı sefalet, Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu? Ne vakte dek bu uğursuz cehalet. Bu taassup, bu görenek, bu uyku? ........................ Yazık, sana ağlamıyan şiire; Yazık, sana titremiyen vicdana, Yazık, sana uzanmayan ellere; Yazık, seni kurtarmıyan insana!.. Mehmet Emin Yurdakul ...
  20. Ufuk_efe şurada bir başlık gönderdi: Sanat Tarihi
    Türk Tezhip Sanatı Tezhip sözcüğü, Arapça’da altınlamak anlamına gelir. Genelde kağıt üzerine altın ve çeşitli renklerle yapılan, çoğunluğu figürsüz olan süslemeler “Tezhip” olarak adlandırılır. Türklerde tezhibin geçmişi Uygurlar’a kadar uzanır. Mani dininin Uygurlar arasında yayıldığı 9. yüzyılda tezhip sanatı da görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde İslam ülkelerinde de tezhip yaygın bir sanattı. Anadolu’ya Selçuklular’ın getirdiği tezhip en gelişkin dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştır. 15. yüzyılda Mısır’da Memlûk sanatçıları ayrı bir üslup geliştirmişler, aynı dönemde İran’da ve ardından Timurluların egemen olduğu Herat, Hive, Buhara, Semerkant gibi merkezlerde tezhip sanatı büyük gelişme göstermiştir. Tezhipte temel malzeme altın ya da boyadır. Altın, dövülerek ince bir tabaka haline getirilmiş varak olarak kullanılır. Altın varak su içinde ezilip jelatinle karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Boya ise genellikle toprak boyalardan seçilirdi. Sonraları sentetik boyalar da kullanılmıştır. Tezhip sanatçısı (müzehhip) bir kâğıdın üstüne çizdiği motifi önce sert bir şimşir ya da çinko altlığın üstüne koy.arak çizgileri noktalar halinde iğneyle deler. Sonra bu delikli kâğıdı uygulanacağı zeminin üstüne koy.arak delikleri yapışkan bir siyah tozla doldurur. Delikli kâğıt kaldırıldığında motifin uygulanacak zemine çıktığı görülür. Bu motif iyice belirginleştirilip altınla ya da boyayla doldurularak tezhip meydana getirilir. örnekler: ....
  21. Kitap hiç aldatmayan bir arkadaştır. Guilbert de Pixrecourt ....
  22. Ufuk_efe şurada bir başlık gönderdi: Türk Tarihi
    hatırla''Tarihini bilmeyen ve anlamayan bir millet Tarihte kaybolmaya mahkumdur'' Ahmet Vefik Paşa (d. 3 temmuz 1823, istanbul – ö. 2 nisan 1891, istanbul) "Gerçek sanatçıların eserlerinde kullanmadıkları yabancı kelimeleri, dilimizde yasaklamak suretiyle öz dilimizi geliştirebiliriz". Dil alanında "Bütün Türkçülük" ilkesini eserleride vurgulayan ve yaşantısıyla da Türk milliyetçisi olduğunu sergileyen Ahmet Vefik Paşa, 3 Temmuz1823'de İstanbul'da doğmuştur. Babası Hariciye Nezareti memurlarından Ruhittin Efendidir. Ahmet Vefik Paşa İstanbul'da 1831'de öğrenimine başlamış, fakat babasının görevi nedeniyle Paris'e yerleşmiş ve öğrenimini Saint-Louis lisesinde tamamlamıştır. Fransızcayı anadili gibi Paris'te öğrenmiştir. Bazı araştırmacılara göre İtalyan, Grek, Latin dillerini de okuyup anlayacak kadar iyi bilirdi. 1837 yılında İstanbul'a geri dönmüş ve tercüme odasında memuriyete başlamıştır. 1840'da Londra'ya gitmiş, burada elçilik katibi olarak görev yapmış ve İngilizceyi öğrenmiştir. 1842 yılında sırasıyla Sırbistan, İzmir, Eflak ve Boğdan'da görev yapmıştır. İstanbul'a tekrar geri dönmüş, derecesi yükseltilerek tercüme odasında göreve başlamıştır. Kısa bir süre pasaport dairesinde müdürlük yapan Ahmet Vefik Paşa İzmir'e tabiyet işlerini çözümlemek için gönderilmiştir. 1851'de ilk defa kurulan ilim kurulu Encümeni Danişin üyeleri arasında yer almıştır. Aynı dönemde Tahran'da elçi olarak atanmıştır. Burada İran dili ve kökenini köklü bir şekilde öğrenmiştir. Elçilik binasına Türk bayrağını asarak, yeni bir geleneğin de başlatıcısı olmuştur. Ali Paşanın sadrazamlığında görevinden alınmıştır. 1855'de Mustafa Reşit Paşa sadrazam olunca Meclisi Valayı Ahkamı Adliye üyeliğine getirilmiştir. 1857'de Deavi Nazırlığına (Adalet Bakanlığı) getirilen Ahmet Vefik Paşa bu görevde kısa süre kalmış, tekrar Meclis Vala üyeliğine atanmıştır. 1860 yılında Paris büyükelçisi, 1861 yılında Evkaf Nazırı olarak Bursa'ya gönderilmiştir. Halkın şikayetleri sonunda görevinden alınmış, 1871 yılına kadar resmi görevde bulunmamıştır. Kendini ilmî faaliyetlere yönlendirmiş, Türk tarihine ve edebiyatına yeni eserler ve tercümeler sunmuştur. 1872'de Sadaret Müsteşarı, aynı yıl Maarif Nazırlığı yapmıştır. 1873 yılında tekrar görevden alınmıştır. 1876'da Petersburg'da Funun ve Sanayi sergisine, Osmanlıyı temsilen katılmıştır. Kısa bir süre Edirne valiliği yapmıştır. 1878'de tekrar Maarif Nazırı olmuş, aynı yıl başvekil olarak üç ay görev yapmış, tekrar görevden alınmıştır. 1879-1882 yıllarında Bursa valiliği yapmış, tekrar başvekil olarak tayin edilmiş, bu görevi sadece üç gün sürmüştür. Görevden tekrar alınmıştır. Ölümüne kadar Rumelihisarı'ndaki evinde ilmî ve edebî çalışmalar yapmış, 1891 yılında İstanbul'da 68 yaşında vefat etmiştir. Fikirleri ve kişiliği: Ahmet Vefik Paşa; son derece sade bir hayatı tercih etmiş, lüksten kaçınmış, sürekli yerli malını önemsemiştir. Bu haliyle milliyetçi ve halkçı düşüncenin öncüsü olarak kabul edilmiştir. Ahmet Vefik Paşanın Türkçülük hareketinin öncülerinden biri olması, Türk dili ve tarihi üzerine yaptığı çalışmalardan kaynaklanır. Ahmet Vefik Paşa Türkçülük ateşini körükleyen Osmanlı Türklerinin ilk Türkçüsüdür. .....
  23. Ufuk_efe şurada yorum gönderdi Radya'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
    şimdinin anne'leri yaşama karşı daha endişeli ve kaygılı gözüküyor. Bu fazla müdahaleci davranışların, kaygıların,çocuğu yaşamı boyunca ailesine daha bağımlı kılması, daha fazla ihtiyaç duyması ya da bu müdahalelerden sıkıldığı için tepkisel davranması sonucu doğurduğunu düşünüyorum ...
  24. Ufuk_efe şurada yorum gönderdi delifırtına'nın blog başlığı içinde delikızın türküsü
    "Acısını gürültü çıkararak yaşamadı hiç." ______ Paylaşım çok güzel .. Teşekkürler

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.