Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Nasıl yani, Perinçeki neden Ermeni olması/olmaması üzerinden tartışacaktık anlamadım. O haberde sadece Perinçekin Ermeni olduğu iddiası detaylı bir biçimde açıklanıyordu, yani nesini tartışacağız, Ergenekon konusu ile ilgisi neydi ki alıntıladınız ? Üstelik, siz sadece bunu ulusalcılığa vurmak için kullandınız, bu çok açık. Üstelik, ben yada bu forumdaki hiçbir arkadaş Perinçeki ulusalcı kabul etmediği halde. Bu resmen ırkçı bir bakış açısı. Ermeni olmak başka bir şeydir Ermenici olmak başka, tıpkı Kürt olmakla, Kürtçü olmanın ayrı şeyler olduğu gibi... Sizce, aşağıdaki alıntıda biz ne anlamalıyız, Sn.dünyahepimizin ? Herhalde, ben öyle bir şey demedim diyemezsiniz.
-
Einstein'ı Çürüten Türk Bilimadamı !
Okan Üniv. sitesinde, Haberler ve Etkinlikler bölümündeki açıklama şu: TÜRK BİLİM ADAMI EINSTEIN'IN TEORİSİNİ ÇÜRÜTTÜ Okan Üniversitesi'nin dünyaca ünlü öğretim üyesi Prof. Dr. Tolga Yarman'ın, Einstein'ın "Genel Görecelik Kuramı"nı çürüten yeni teorisi, deney yoluyla kanıtlandı. Yarman, bilim dünyasında çığır açacak teorisini, çalışma arkadaşları Prof. Dr. Metin Arık ve Prof. Alexander Kholmetskii ile birlikte, ilk kez, Okan Üniversitesi'nde yapacağı basın toplantısında açıklayacak. Okan Üniversitesi'nin Nükleer Bilimler konusunda uzman, dünyaca ünlü öğretim üyesi Prof. Dr. Tolga Yarman, uzun süredir üzerinde çalıştığı teorisiyle Einstein'ın "Genel Görecelik Kuramı"na, farklı bir yaklaşım getirmişti. Konu üzerinde Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Arık ile birlikte çalışan Yarman'ın tezini, Belarusya Devlet Üniversitesi'nde Prof. Alexander Kholmetskii yönetiminde yapılan deneyler doğruladı. Deneyler, ilk evrede "bağıl manyetik alanın", ışık hızından en az dört kat daha hızlı yayıldığını gösteriyordu. Bu sonuç ilk bakışta, Einstein'ın özel görecelik kuramıyla çelişiyor; çünkü Einstein'a göre hiçbir etkileşme ışık hızından daha hızlı oluşamaz. Oysa Yarman'ın teorisine göre, enerji alış verişi içermeyen "bilgi", örneğin "yer çekimi" ya da "elektriksel etkileşme" bilgisi, ışık hızından daha hızlı yayılabiliyor. Duran cisimler ise, birbirleriyle hangi uzaklıkta olurlarsa olsunlar anî olarak etkileşebiliyorlar. Bu yaklaşımın, ayrıca Einstein'ın özel görecelik kuramı ve enerji korunumu yasasından hareketle türetilen, diğer yandan çağdaş atom kuramıyla tamamen örtüşen "püf noktası", Prof. Yarman'ın önerisi uzantısında, son olarak, Belarusya Devlet Üniversitesi'nde, nükleer saatler zemininde gerçekleştirilen deneyle kanıtlandı. Prof. Dr. Tolga Yarman, Prof. Dr. Metin Arık ve Prof. Dr. Alexander Kholmetskii, Okan Üniversitesi'nde 18 Aralık'ta saat 11:00'de yapacakları basın toplantısında dünya bilim çevrelerinin dikkatlerini üzerinde toplayan söz konusu kuramı, ilk kez kamuoyuyla paylaşacaklar. Basın Toplantısı Yer: Okan Üniversitesi Konferans Salonu Tarih: 18 Aralık 2008, Perşembe Saat:11:00 Prof. Dr. Tolga Yarman ve Kuramı Hakkında Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Tolga Yarman, bir süredir, çağdaş atom kuramı ile, Einstein'ın Görecelik Kuramı'nın sonuçlarını birbirine bağlamaya çalışıyordu. Bu çerçevede, "uzay", "zaman" ve "kütlenin" bir ve yalnızca bir biçimde yapılanması gerektiğini ortaya koydu. Prof. Yarman bu çerçevede, ancak, Einstein'ın Genel Görecelik (Yerçekimi) Kuramı'nın sonuçlarına, Büyük Usta'nın izlediği yoldan bambaşka bir yoldan (enerji korunumdan hareketle) ulaşıyordu. Farklı farklı yollardan elde edilen sonuçlar, ölçüm aletlerinin yettiği kadarıyla hemen hemen aynıydı, ama, "tam eşit" değildi. Örneğin Prof. Dr. Yarman'a göre, kara delikler yoktu. Bu ilginç durum, 1999'da Fransız NASA'sının (ONERA) dikkatini çekti. Hem Einstein'ın, hem Yarman'ın sonuçlarının geçerli sayılması, mümkün görünmüyordu. ONERA Araştırıcıları, aradaki küçük farkı ölçmek üzere, kolları sıvadılar, ama eldeki aletlerin duyarlılığı, söz konusu sapmayı seçmeye, yetmedi. ONERA, Prof. Yarman'dan, ilk elde akla gelenlerden başka deneyler, düşünmesini, istedi. Prof. Yarman sonunda, Prof. Metin Arık ve Prof. Vladislav Rozanov ile 2007'de Moskova'da gerçekleşen Physical Interpretations of Relativity Theory, Konferansı'na, aradaki farkı çarpıcı biçimde sergileyebilecek, öngörüler sundu. Yarman-Arık-Rozanov öngörüsüne göre, dönen bir tepsinin ucuna yerleştirilmiş olacak, örneğin nükleer bir saat, Einstein'ın Çağdaş Yerçekimi Anlayışı'nın ve Evren Davranışbilimi'nin temeli sayılan öngörüsünün, işaret ettiği katsayı kadar değil, bunun, yaklaşık iki katı kadar geri kalmak durumunda olmalıydı. Dahası, gerçekten eğer öyleyse, Einstein'ın, "yerçekimi etkisi" ile "ivmesel etkinin" aynı olduklarına dair, temel varsayımına ihtiyaç kalmayacaktı... Bu bir tarafa, O'nun vazettiği şekliyle, bu varsayım, enerji korunumu yasasını, ihlal ediyor olacaktı. Bu olgu son toplamda, biliniyor olsa da, enerji korunumu yasasının mı, yoksa Einstein'ın temel varsayımının mı, esas olarak, doğayla barışık olduğu, bir sorunsal olmaya devam ediyordu. Yarman-Arık-Rozanov'a göre, Einstein salt harekete bağlı etkinin ötesinde, "tek başına" ivmenin etkisini, göz ardı etmişti. Söz konusu sav ile Belarusya Devlet Üniversitesi'nden Prof. Alexander Kholmetskii ve Arkadaşları, ilgilendiler. Bir yıldan fazla bir zaman, deney hazırlıkları sürdü. Nihayet geçtiğimiz günlerde, deneyler sonuç verdi; Einstein'ın öngörüsü deneysel gözlemlerle hiç örtüşmüyordu. İvmeli harekette, ivmenin etkisine bir tek yer değiştirme etkisi yetmiyordu; bunun yanı sıra, münhasıran ivmenin etkisi, ayrıca dikkate alınmak gerekiyordu. Bu gelişme uzantısında, neredeyse yüzyıldır, bir yanda atom dünyasına, öbür yanda gökyüzüne dönük, farklı farklı çizgilerde gelişmiş tasavvurlarımızın, nasıl olup da bir türlü bağdaştırılamadığı, önemli ölçüde açıklık kazanmış görünüyor. Başka bir deyişle, beklenecek olduğu şekliyle, esas olarak, gökyüzü atom gibi, atom ise gökyüzü gibi davranıyor. Böylelikle madde ve kainat tasavvurumuz, benzersiz biçimde bütünleşiyor, rahatlıyor. "Prof. Dr. Yarman'ın çalışmaları uzantısında gerçekleştirilen açılım, geçen yüzyılın baştan yazılması sonucunu beraberinde getirebilecektir..." Prof. Dr. Kholmestkii, böyle diyor. Yaklaşımın bir başka ilginç tarafı şu ki, "etkileşme", bilindiği şekliyle "enerji alışverişi" yoluyla olabileceği gibi, alışılmışın iyice tersine, "enerji alışverişi" olmadan da olabilir, görünüyor. Eğer böyleyse, Einstein'ın ilk kuramı olan, Özel Görecelik Kuramı ile herhangi bir uyum sorunu olmaksızın, özellikle yerçekimsel ve elektriksel etkileşmeler (ki kainatın temelini teşkil etmekteler), ışık hızından çok daha hızlı, hatta pratikçe sonsuz hızda olarak gerçekleşebiliyor, görünüyor. Bu olgu başlı başına bir çığır açabilecek gibi duruyor. Gerçekte anî denebilecek (bir anda gerçekleşen) etkileşme, tuhaf biçimde, Çağdaş Atom Kuramı'nın işaret edegeldiği bir olgu olmakla beraber, Özel Görecelik Kuramı ile bağdaşmıyor olarak algılanıp, Einstein'dan başlayarak, göz ardı ediliyordu. Başka bir deyimle, Prof. Yarman'la, Prof. Arık ve Prof. Khometskii'nin açtığı yol, bağdaşmıyor gibi duran iki farklı disiplini, sarmaştırmayı başarmış görünüyor.
-
Sultan II. Abdülhamid'in hazırlattığı haritaya göre
Sn. Birce, bu petrol olayı, ülkeyi 33 yıllık baskıcı ve kuşkucu istibdat rejimiyle yönetmiş Abdülhamite rüyasında mı malum olmuştur sizce, yoksa bu araştırma Alman siyaseti gereği mi o Alman mühendise yaptırılmıştır ? Musul petrollerini ele geçirmek isteyen Almanların sermayesi ile yapılan Bağdat demiryolu Hicaza, Kutsal topraklara kolay ulaşma kılıfıyla yapılmışken acaba bu araştırma hangi bahane ile, hangi ideolojik görüşe göre yapılmıştır, bence alıntılarken bunlara da dikkat edin. Asıl, bu petrol araştırmalarını yapan ve yaptıranlar da o dönemki Alman İmp.dur. Abdülhamit o kadar ileri görüşlü bir padişah olsaydı, o dönem, tarihi Bergama tapınağınının Almanlar tarafından Berline götürülmesine izin vermezdi.
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Sn. Mavi olmayan gökyüzü, bu Türk kavramı, daha ne kadar tartışılacak ? Bakıyorum da, dönüp dönüp aynı yere gelinmiş. -http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=137820&st=275-
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
-http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=130863&st=100- Sn.Dünyahepimizin, neden Ergenekon tartışmasında Perinçek’in siyasi fikirlerine karşı, onun Ermeni olduğu iddiasını kullanmıştınız ? Yoksa, siz de, Türk Solu gibi ‘ırkçı’ mısınız ? Ayrıca, siz Kürt asıllı olduğunuzu söylemiştiniz daha önce, şimdi de Türküm diyorsunuz, bu nasıl oluyor ?
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Özür Dilemenin Anlamsızlığı 1-'Devlet' dediğimiz soyut kelime ile ifade edilen, kamu çalışanları ile somutlaşan nesnenin en öncelikli kuruluş amacı adaleti sağlamak, insan haklarını gözetmek, güçlünün zayıf aleyhine hak ihlali yapmasını engellemek, önlemek ve gerekli tedbirleri almaktır. 2-1915’in tarihsel bağlamı içerisinde olayları ele alırsak, 1.Dünya savaşı ‘nın çıkış nedenlerinden biri olan dünyada yayılan Milliyetçilik dalgası, Rusyanın sıcak denizlere açılma ve Pan-Slavizm ile açıklanabilen yayılma politikası gereği savaş öncesi Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmp.’daki etnik grupların kışkırtılması ile önce Balkanlarda Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan devletleri kurulmuştur. Savaş sürecinde ise Anadolu’da Ermenilerin Çarlık Rusyası tarafından kışkırtılması ile Taşnak ve Hınçak çeteleri tarafından silahsız yerli Müslüman halka ( Türk ve Kürt ) yönelik etnik temizlik amaçlı soykırıma varan saldırılar ve intikam almak isteyen gruplar olmuştur. Olayın bir iç savaşa dönüşmesini engellemek isteyen İttihat ve Terakki, ‘Tehcir Kanunu’ çıkarmış, savaş bölgesinden Ermenileri, savaş bitiminde tekrar geri dönmek üzere göç ettirmiştir. 3-Bu göç ettirme sırasında, savaş durumu nedeni ile yetersiz bir Osmanlı askeri birliği tarafından refakat edilen göç konvoyuna, intikam almak isteyen Müslüman ( Türk ve Kürt ) çeteler tarafından saldırılar yapılmış ve ölümler olmuştur. Yani, devlet, asli görevi olan güçlünün zayıf aleyhine hak ihlali yapmasını engellemeyi yapamamıştır. ( Filistin cephesine asker gönderemediği için de, o cephede zor durumda kalmıştır. ) 4- Mondros Ateşkes antlaşması ile Müttefiklerin baskısı ile Damat Ferit hükümeti, Tehcir sırasındaki ihmalleri nedeniyle, Sivas eski valisi Muammer Bey, Diyarbakır eski valisi Dr. Reşid Bey, Mamuretülaziz eski valisi Sabit Bey, Musul eski valisi Memduh Bey, Divan-ı Muhasemat temsilcilerinden Macid Bey ve Boğazlayan Kaymakamı yargılanmış ve Kemal Bey haksız yere idam edilmiştir. 5- Damat Ferit hükümeti tarafından çıkarılan ‘Geri Dönüş Kararnamesi’ ile yerlerine geri dönen bir kısım Ermeniler,Anadolu'da İşgal kuvvetleriyle işbirliği yaparak yeniden etnik temizlik yapmaya devam etmişlerdir. 6-Ermenilerin, Milletleşme ( Uluslaşma ) sürecine girip ( yada batılı devletler tarafından bu sürece sokulup kullanılan ) ve bir imparatorluktan ayrılıp ayrı bir devlet kurmak istemeleri bir yere kadar anlaşılır bir şeydir. İmparatorluklar yıkılıp Ulus-Devletler kurulması tarihsel bir süreçtir ve sadece Osmanlının başına gelmemiştir. Ancak, bunu, bir bölgede etnik temizlik yapmak sureti ile gerçekleştirmeye kalkmaları kabul edilir bir şey olamaz. Bunu engellemeye çalışan ve uluslararası savaş hukuku gereği göç ettiren bir devlet suçlanamaz. Özür dileme kampanyasının çıkaranların hiçbir haklı yönü yoktur. Ha, kendi dedeleri göç ettirilenlere ve Ermeni köylerine saldıran çeteler arasında ise onu bilemem. 7-Daha önce yazılmış, böyle masum kılıflara sokulmuş bu tip bir eylem, Diaspora Ermenileri tarafından soykırımı kabulünün ilk adımı olarak değerlendir ve nitekim dış basında yankısı böyle olmuştur. ABD'de Obamanın seçilmesinin akabinde böyle bir kampanyanın açılması ise oldukça düşündürücüdür. İmza kampanyası için alınan yüksek güvenlikli internet adreslerinin oldukça pahalı olması da bu teoriyi destekler maiyettedir.
-
Erken Seçim 'de Milliyetçi İslamcı Cephe MHP/SP/BBP/BTP/ATP
1950'den beri bu millet, kendilelerine İslamcı, Mukaddesatçı, Muhafazakar diyenlerin eliyle emperyalizmin kucağına atılmıştır. AKP'ye karşı olmanın ölçüsü, eğer, emperyalizme karşı olmak ise, bu karşıt cephenin ortak paydası anti-emperyalizm ve tam bağımsızlıkçılık olmalıdır. Yani; AKP'nin mukaddesatçılığını beğenmiyoruz bizim ki iyidir, bir de biz iktidar olalım yaklaşımının bu ülkeye bir faydası olmaz. Bu milleti millet yapan ortak çıkarlar ve ortak kültürdür. Bu değerlerde birleşmek gerekir. Çünkü, Allah göstermesin yarın bir gün ülke işgale uğrarsa, işgal edenler sen müslümansın, sen hristiyansın sen dinsizsin diye bakmaz. Irak işgali bize ders olmalıdır. Bugün, emperyalizmin dayattığı değerleri AKP temsil etmektedirler. Bu yüzden kurulacak cephe antiemperyalist zeminde olmalıdır.
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
EVRİM TEORİSİ VE TANRI İNANCI Tektanrılı dinlerin bütün sistemi Tanrı merkezli bir ontoloji (varlık anlayışı) temelinde yükselir. Tanrı-evren ve Tanrı-insan arasındaki ilişkinin kurulmasından, eskatolojik (ahirete dair) inançlardan, ahlaki pratik eylemlerin rasyonel temellerinin oluşturulmasına kadar tüm sistem bu ontolojiye dayanır. Bu yüzden Evrim Teorisi’nin bu ontolojiye tehdit olup olmadığı veya başka türlü ifade etmek gerekirse, Evrim Teorisi’nin bu ontoloji ile uzlaşıp uzlaşamayacağı konusu; dinler ile Evrim Teorisi arasındaki en temel sorunsaldır. Dinler ile Evrim Teorisi arasındaki geri kalan tüm sorunsalların toplamı bile bundan daha az öneme sahiptir. Bu nedenle ilk önce bu en temel meseleyi; Tanrı inancı ile Evrim Teorisi’nin ilişkisini ele alırken, diğer tüm sorunsalları sonra açmak üzere paranteze alacağım. Bu paranteze alma işleminin konunun sağlıklı işlenmesi açısından özellikle önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa Dünya’nın yaşı ile ilgili bir tartışma veya insanın soyunun maymunumsularla ilişkilendirilmesinin ahlaki sonucuna dair bir tartışma; Evrim Teorisi’nin, Tanrı’nın yaratışı ile uzlaşıp uzlaşmayacağına dair en temel konuyla karışabilmekte, hatta bu en temel sorunsalın önüne geçebilmektedir. Evrim Teorisi ile dinlerin ilişkisi üzerine yapılan birçok tartışmada bu hatanın yapıldığına ve en temel sorunsalın bu yanlış sebebiyle gereğince ele alınamadığına tanık olmam, beni böyle bir paranteze alma ve sonra parantezi açma işlemine yöneltmiştir. Evrim Teorisi ile Tanrı inancı ilişkisindeki yaygın yanılgıların en önemlilerinden biri, Evrim Teorisi’ni ortaya koyanların veya ona inananların ateizm ile Evrim Teorisi’ne inanmayanların ise teizm ile bütünleştirilmeleridir. Oysa gerçek hiç de böyle değildir; Evrim Teorisi’ne inanan birçok dindar teist mevcuttur. Pek çok ateist ise Evrim Teorisi’nin doğru olup olmadığı ile hiç ilgilenmeden ateist olmaktadır. Bu yüzden hem Evrim Teorisi’ne inanç ile ateizmin, hem de teizm ile Evrim Teorisi’ni reddetmenin özdeşleştirilmesi hatalıdır. Evrim Teorisi ile Tanrı inancının ilişkisinde sanıldığı gibi iki zıt kategori değil, birçok kategori karşımıza çıkmaktadır. Pek çok kişi Tanrı’nın varlığı ile yokluğunun bilinemeyeceğini iddia etmekte veya bu konu üzerinde hiç düşünmeden nötr bir tavır almaktadır. Bu kategoriyi biz Tanrı’ya inanç açısından üçüncü bir kategori olan bilinemezci (agnostik) kategori olarak ele alacağız. Evrim Teorisi için de aynı ayırım yapılabilir. Evrim Teorisi’nin doğruluğunu kabul edenler birinci, yanlışlığını kabul edenler ikinci, bu teorinin doğru mu yanlış mı olduğunun bilinemeyeceğini iddia edenler ve bu teoriye karşı umursamaz olanlar üçüncü bir kategori olarak ele alınabilir. Şu halde Tanrı inancında da Evrim Teorisi’ne inançta da üçer kategori karşımıza çıkar; bunların birbirleriyle eşleşmeleri ise dokuz kategori eder. Bu kategorileri şu şekilde göstermek mümkündür: A- 1. Evrim Teorisi’ne inanan - Bilinemezciler 2. Evrim Teorisi’ne inanan - Ateistler 3. Evrim Teorisi’ne inanan - Teistler B- 1. Evrim Teorisi’ni reddeden - Bilinemezciler 2. Evrim Teorisi’ni reddeden - Ateistler 3. Evrim Teorisi’ni reddeden - Teistler C- 1. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Bilinemezciler 2. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Ateistler 3. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Teistler Yazının devamı : -http://www.evrim.gen.tr/articles.asp?id=6-
-
Bush yüzüne ayakkabıyı yedi
Dogmacılar ve Anti-dogmacılar şeklinde kategorize etmek gibi mi ?
-
Bush yüzüne ayakkabıyı yedi
Demirefe, batıda bir sembol vardır hani bize de geçti, orta parmakla yapılan. Şimdi, sen bu ifade tarzını ve anlatmak istediklerini de kutsalla mı açıklarsın. Demek istediğim, bu pabuç ifadesi de ancak buna eşdeğer, kutsalla mutsalla ilgili bir durum değil. Ne demişim 'neredeyse, kutsalı olan haketmiş demeye getirmişler işgali, işkenceyi...' demişim. Buna abartma sanatı derler, söylenmek isteneni vurgulama yoludur, şablonculuk değil.
-
Bush yüzüne ayakkabıyı yedi
Sn.Cyrano, bilirsiniz, Hitler de son derece bilimseldi. Tamamen yanlış anladığı Hegel'in paradigmasına dayandırdığı Nazizmin 'Üstün Irk' inancını biyolojik argümanlarla temellendirmek istemişti. Bu arada kobay olarak kullandığı Yahudiler üzerindeki deneyler sonucunda bulduğu bilimsel sonuçlar da olmadı değil. Neredeyse diye bir cümle kullanmayacağım, şabloncu olmamak için ABD'de vakti zamanında bir Heavy Metal grubu vardı. Açılımının "white anglo-saxon protestan" olduğu söylenirdi. Aklıma geldi nedense... Herneyse, şu pabuç meselesine bir de ben yorum yapayım. TV'de bir programda, Bush'un suçluluk psikolojisi ile eğildiği söylendi, yanılmıyorsam Uğur Dündarın haberlerinde. Yani; zaten böyle bir saldırıyı bekliyormuş gibi. Gerçi, bunun eğitimini almıştır zaten CIA'dan, bir tür şartlı refleks olmuş artık anlaşılan ( Pavlov'un köpeği misali ) gazetecinin fırlatırken söyledikleriyle uyumlu sanki ( Böylece bilimselliğimi de konuşturmuş oldum) Özalında böyle bir refleksi vardı değil mi ?
-
Bush yüzüne ayakkabıyı yedi
Bir süredir forumdan uzak kaldım ve bugün yazılanları okuyunca oldukça şaşırdım. Gördüm ki, bir forumdaş, fırlatılan ayakkabıları masum halka atılan bombalarla eşdeğer görerek, Iraklı gazetecinin eylemini uygar bir davranış olarak görmeyip kınamış. Öte yandan Irakın işgaliyle Doğu Anadolunun Türkiye toprakları içerisinde olması arasında garip bir analoji kurarak oldukça 'Yakışıksız' bir bakış açısı getirmiş olaya, Batıdaki çeşitli protestolardaki şiddet içeren bir çok eylemi gözardı ederek ( en tazesi Yunanistan ). Birtakım forumdaşlar ise, gayet bilimsel(!) açıklamalarla Irak halkına özgü protesto tarzını kutsala bağlamışlar ve 'efelenerek', neredeyse, kutsalı olan haketmiş demeye getirmişler işgali, işkenceyi... Türkiyedeki Bush karşıtlığını ise kabilecilikle açıklama yoluna gitmişler, Türk Milliyetçiliğini ilkel görüp, ABD Milliyetçiliğini gayet normal görerek. Üstelik, Atila Yayla'nın 'açık toplum' söylemlerini destekleyenlerin, İslamcı Medya olduğunu görmezden gelme çelişkisine düşerek. Eminim ki, bu forumdaşlar, 60'ların sonlarında yaşasaydı, Vietnam işgalini de meşru göreceklerdi yada 50'lerde yaşasalardı, sıkı birer Mc Carthy'ci olacaklardı. Bu forumdaşlar, ABD özgür ülkedir deyip, neden bir Komünist partisi yada Dinci bir parti olmadığını açıklayamayacakları gibi ABD'de ve neden insan haklarına saygılı demokratik bir ülkenin bahaneler üretip, başka ülkeleri işgal etme hakları olduğunu da açıklamayamazlar. Not: Özellikle, cümlelerimi mümkün olduğu kadar, gayret ettim uygun kurmaya İngilizce gramerine, Sn.Suheyla daha kolay anlasın diye.
-
Bu Yıl Neyi Kurban Edeceksiniz Hiç Düşündünüzmü...?...
Kurban kesmeye çalışırken kendini yaralayan neyi görür ?
-
EKONOMİK KRİZ KAPIDA
Sn. Taylan, Gayet net anlatıyorsunuz ve anlıyoruz. Ama insan olarak dayanamıyoruz işte yalanlara, mecburen doğrusunu yazma gereği duyuyoruz ki millet bunları doğru zannetmesin. İyi bayramlar dilerim.
-
IRKÇI TERANELER
Ben de söylemiştim. Tekrar söyleyeyim, cümlede Kireç taşı olmadığını, orda yazanın gerçekte Bazalt olduğunu jeoloji denilen tutarlı ve sistematik bilim dalı sayesinde anlıyoruz. Aynı şekilde, Kurandaki her kelimenin anlamını, Kuran'ın bütünlüğünden ayrı ve bir önceki-bir sonraki ayetlerde söylenenlerden bağımsız biçimde doğru olarak belirleyemeyiz. Demirefe, Teizm de, Deizm de, Ateizm de felsefi tezlerdir. İstersen, bu konuda tartışmamızı Bilimsel Determinizm başlığında alıntıladığım makaleyi okuduktan sonra yapalım.
-
Bu Yıl Neyi Kurban Edeceksiniz Hiç Düşündünüzmü...?...
Tabii, onu da eklemek gerekir. Eceli ile ölmüş olan da vardır. Ama ortak özellikleri kokmuş olmasıdır. Yani; bu durumda, av hayvanı kokmadığı müddetçe leş olmaz. Hınzır kelimesi ise özel olarak bu eti tanımlar. Derin dondurucun yoksa taze et belli bir süre sonra buzdolabında da kokar. -http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=le%c5%9f- Ağrımız olduğunda bedenin ürettiği hormonlara endorfin denir. Bu hormonun işlevi, ağrının şiddetini azaltmak ve bize daha az rahatsızlık vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmak tır. Bunlara vücudun afyonu, uyuşturucusu deniyor çünkü afyon dışardan alındığında da gidip endorfinlerin birleştiği aynı reseptörlerle birleşiyor. Vücuttaki endorfin üretimi ile ağrıyı niteliksel olarak ilişkilendirme fikri son derece ilginç fakat burada işin içine başka bir faktör giriyor. Endorfinler sadece ağrı sırasında değil başka birçok uyarana tepki olarak da salgılanıyor. Örneğin her türlü stres, uykusuzluk, heyecan, depresyon, hatta yoğun sevinç ve gülme karşısında bile endorfin salgılanıyor. Dolayısıyla endorfinlere sadece ağrı kimyasalı demek yanlış olur. Böyle anlamlı bir ilişkilendirme yapabilmek için diğer bütün değişkenleri sabit tutmak gerekir. ( Tubitak-Bilim ve Teknik ) Ancak bazı insan davranışları ile endorfin düzeyleri arasında bir ilişkilendirmeyi sorgulayan çeşitli araştırmalar yapılıyor. Örneğin madde bağımlılığına (ilaç, içki, tütün vs.) yatkın kişilerin ortalamanın altında endorfin salgılıyor olabilecekleri savı üzerine araştırmalar yapılmakta. Eğer böyle bir ilişki saptanırsa bu tür insanları tedavi etmede yeni yöntemler geliştirilebileceği düşünülüyor. ( Tubitak-Bilim ve Teknik ) Hayvan besliyorum ve tüm bunların farkındayım. Ayrıca, yanılmıyorsam ‘Hayvan Zihni’ diye bir kitapta bunlardan bahsediliyordu. Bildiğim kadarıyla, genel olarak beyin fonksiyonları zeka ile sınırlı değildir. Beyin sapı denen kısımda ilkel benliği oluşturan dürtüler tüm canlılarda vardır. Bunlar, korkma, korunma, savunma ( adrenalin ) cinsellik ( östrojen-testesteron), annelik( progesteron ) vb. duygulardır. Bir hayvan ile empati kurduğumuzda onun neler çekebileceklerini tahmin etmemiz ve acımamız zeka ile ilgili olduğu kadar, beyin kabuğu denen kısmın işlevi olan bilinç(ego) ve bilinç üstü (süper ego ) ile de alakalıdır. İnsanı Hayvandan ayıran da budur. Yani; kendi kendinin farkına varabilme, sorgulama, değer üretebilme, değerlere sahip olabilme yetenekleri. Darwin’in net olarak ortaya koyduğu teorisinin önemli bir bölümü de sosyal evrimi içerir. Öte yandan, bugün gördüğümüz çocukların gözü önünde sergilenen kan revan içindeki dehşetengiz manzaralardan sonra zaten farz olmayan bu geleneğin sorgulanmasının zamanı geldi diye düşünüyorum. Yada, her mahallede ayrı birimler kurularak, devlet denetimiyle bu işin ciddiyetle ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Gerçi, ülkemizde bunun hakkıyla yapılabileceğine de pek inanasım gelmiyor...Paketlenmiş et de güzel bir çözüm olabilir.
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Sn.Efendi Türkler, bu dediğiniz tıpta adı 'ölü katılığı' diye geçen durumdur. Dediğiniz gibi bir süre bekletme ile geçecektir. Benim söylediğim ise, kesilme stresi ile kandan dokulara nüfuz eden toksik ( Ürik asit gibi zehirleyici ) maddelerdir. İslami kesim usüllerine dikkat edilirse bu durum önlenir. Öte yandan, bugün gördüğümüz çocukların gözü önünde sergilenen kan revan içindeki dehşetengiz manzaralardan sonra zaten farz olmayan bu geleneğin sorgulanmasının zamanı geldi diye düşünüyorum. Yada, Tantras arkadaşımızın söylediği gibi her mahallede ayrı birimler kurularak, devlet denetimiyle bu işin ciddiyetle ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Gerçi, ülkemizde bunun hakkıyla yapılabileceğine de pek inanasım gelmiyor...Paketlenmiş et de güzel bir çözüm olabilir. İyi bayramlar dilerim.
-
'Ilımlı İslam'a götürülen bir Türkiye dinsizliğe gider!'
Sn.Mimoza, siz sünneti hadislerden bağımsız bir şey olarak mı düşünüyorsunuz ? Hadisleri reddederek varmak istediğimiz yer Kuran'ın kendisidir ve anlaşılması gereken Kuran'ın getirdiği İslam anlayışıdır. Peygamber döneminden sonra hangi siyasi amaçlarla yazıldığı belli olan hadisler ve rivayetlerle örülmüş geleneklerin getirdiği Kuran tabiri ile 'atalar dini' değil!
-
'Ilımlı İslam'a götürülen bir Türkiye dinsizliğe gider!'
Kağıdın kimin tarafından bulunduğu bugün kesin bilinmemektedir. Ancak bugünkü kağıt hamuru ile elde edilen kağıdın ilk modeli milattan sonra 105'te Çin'de Ts'ai Lun adında bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Ts'ai Lun Ağaç kabukları, bez parçaları ve diğer lifli malzemeleri özlü ve yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar dövüp, elde ettiği hamuru geniş bir tekne içinde suyla karıştırarak ilk mekanik odun hamurunu elde etti. Daha sonra gözenekli bir kalıbı, hamurun içine daldırılıp yukarıya kaldırıldığında, su gözeneklerden süzülerek aşağıya akıyor, kalıbın yüzeyinde lifli bir tabaka kalıyordu. Bu tabaka kalıp üzerinden alınıp kurutulduğunda ve üzeinden el yapımı silindirlerle ilkel kalenderlemeden sonra kullanıma hazır hale geliyordu.Keşfinden bugüne kadar 2000 yıl geçmiştir. Orta Asya'da yapılan araştırma ve kazılarda, üçüncü ve yedinci yüzyıllar arasında kullanılan kağıtların dut ağacı kabukları, kendir, kenevir ve pamuktan yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Kağıt, Çin'den, Orta Asya'ya oradan da İran'a geçti. 751 senesinde yapılan Talas Meydan Muharebesinden sonra, Çin'den alınan esirlerden kağıt yapımı öğrenildi. Çin'in dışında ilk defa Semerkand'da kağıt yapım merkezi kuruldu. Yakın Doğuda ilk defa Abbasi hükümdarı Harun Reşid zamanında 754 senesinde Bağdat'ta kurulmuştur. Batı alemi ise Müslümanlardan 400 yıl gibi uzun bir zaman sonra yine Müslümanlar sayesinde kağıdın varlığından haberdar oldular. Bundan sonra Şam, Trablusşam, Yergen ve Mısır'da kağıt fabrikaları kurulmuştur. ( Wiki) Görülüyor ki, o devirde kağıt yokmuş. Kuran isminin en başından itibaren zikredilmesi zaten yazılması için gönderildiğini ispatlıyor. Vahiy katipleri de bunu yapmıştır. Bakın, hadis yazılması ve bunun tarihi aydınlatmak için bir veri sayılması ayrı bir şeydir. Bu yazılanların kutsal ve doğru sayılması ayrıdır. Yani; peygamberin her yaptığının dini bir yönü olduğu iddiasından bahsediyorum( saçı sakalı, yemek yerken hangi parmaklarını kullandığı, giydiği, yediği, içtiği, kendine ait bir insan olarak olaylar karşısındaki söyledikleri, yorumları...) Hadis-i Kutsi diye bir şey var örneğin. Eğer, bu gerçekse, vahiyle aynı derecede bir bilgidir. Vahiyle aynı ise Kuranda olmalıdır. Olmadığına göre böyle bir iddia asılsızdır. Tarihsel veriler hiç olmasa bile, Kuran’ın yazıya geçirilmesinin, 10, asırda olduğunu iddia etmek, bilimselliği kabul etmemek anlamına gelir. Çünkü, ortada somut verilerden bahsediyoruz. Bir nesnenin ne kadar eski olduğunun belirlenmesinde kullanılan çeşitli yöntemler vardır.Yani; örneğin, Orhun Yazıtlarının ne kadar önce yazıldığı tarihe bakılarak değil, atıyorum kullanılan granit taşın eskiliğine binaen jeolojik yöntemlerle belirlenmiştir.Bu yazıtların içeriği doğrultusunda Türk tarihindeki eksik kısımlar tamamlanmıştır. Yani; tam tersine bu olayda tarih somut verilere dayanarak yazılmıştır. Bilinen en eski Kur'an Mushafı (M.S. 591) [7] Özbekistan'ın Taşkent şehrindeki bir müzede sergilenen üçüncü Halife Osman Mushafı olarak anılmakta. ( Wiki )
-
'Ilımlı İslam'a götürülen bir Türkiye dinsizliğe gider!'
İngilizce çevirilerin de mükemmel olduğunu söyledim mi ? Hatırlamıyorum. Kuranda söylenen şey, peygamberin getirdiği Kurana uyun anlamındadır. Örnekleri Kuran verir. Kuran, hadislere uyun dememiştir. Ama hepsine uymayın Sahih Hadislere ve özellikle Buhariye, Kuttubi Sitteye falan uyun da dememiştir. Hadislere göre, Peygamber de hadis yazmayı yasaklamıştır. Gel de gülme
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
1-Kurban bayramı diye bir şey Kuranda yoktur. Bu bir gelenektir ancak Müslümanlar arasındaki kardeşliği teşvik ettiği için kaldırılması gerektiğini düşünmüyorum. Her güzel gelenek gibi devam etmelidir. ( Mesela, Kan davası geleneği kötü, yaşlılara otobüste yer vermek geleneği iyidir ) 2-Ancak, sokakta hayvanlara acı çektirilerek kurban kesilmesine karşı olmak gerekir. Bunun yeri, işinin ehli kasapların olduğu ruhsatlı mezbahaneler olması gerekir. 3-İslami kesim usülleri hayvana en az acı çektiren yöntemdir. Kurban keserken, hayvanın tırnakları arasına bir çizik atılır. Bu yara yüzünden hayvanın vücudu acıya dayanıklılığı arttıran Endorfin hormonu salgılar. Böylece, şah damarı kesildiğinde, ölüme yakın daha az acı çektiğinden ete toksik maddeler sinmez. Gözünün bağlanması da psikolojik olarak ölüm korkusunun daha doğrusu refleksinin hayvanda ortaya çıkmamasını sağlar.
-
'Ilımlı İslam'a götürülen bir Türkiye dinsizliğe gider!'
Nerden biliyorsunuz ? Diyanet mealinden mi ? Peygamberimizin hayatı beni ilgilendirmiyor. Onun hakkında Kuranda yeterli bilgi verilmiştir. Yanlışlık dediğiniz şey göreceli bir şeydir. Dikkatinizi çekerim ki bana yanlış dediğiniz konuda referans aldığınız kaynak Mezhepçi İslamdır. (Peygamber zamanında olmayan ) Düşünün, Veda Hutbesi bile 3 farklı rivayetle aktarılır. ( Siyasi sebepler yüzünden )
-
IRKÇI TERANELER
İyi ki bir laf ettik. Hadi, senin için, 'dinden çıkma' değil, 'dine inanmama' diyelim: Oldu mu ? Ama sorduğum sorular hala havada kalmış. Yapılan yorumları yapabiliyorsan kendi mantığı içerisinde buyur çürüt. Dogma, dogma diyorsun da, bildiğim kadarıyla, dogma, hiç bir şekilde sorgulanamayan, akla uymayan bir ön kabul (apriori) . Oysa, gördüğün gibi sorgulamadan ve akla uygun olup olmadığını görmeden kabul etmiyoruz. Ha, dersen ki 'Tanrı var demek de bir ön kabuldür' haklısın derim ama 'Tanrı yoktur' demenin de bir ön kabul olduğunu belirterek.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Evet, mesela Hakkari de iki astsubayın aracına bomba konulması sonucu şehit olmasına çıt çıkarmayan halk, neden bu olayda aktifti. Neden, olaydan 3 dk. sonra ilçe nüfusundan daha kalabalık bir grup toplanıp gösteri yaptı. Neden, bütün TVlerden önce, olaydan sadece 10 dk. sonra Roj TV canlı yayınla olayı duyurdu. Olay, bir Gladyo-CIA-PKK provokasyonudur. Savcı bunu ortaya çıkaracaktı. Hatırlarsanız, derin devlet içerisinde hem ABD'ci hem de milli unsurlar vardı. Ergenekon davası da bu milli unsurun tasfiyesidir. Susurluk da bir tasfiye operasyonudur. Dikkat ederseniz, Mehmet Ağar, Sedat Bucak dışardadır, hala serbesttir. Derin devletin CIA güdümlü,ABD'ci kısmına. Şemdinli'de ne olmuştu? Şemdinli'de 9 Kasım 2005'te Seferi Yılmaz'a ait kitabevi bombalanmış, patlamada Mehmet Zahir Korkmaz ölmüştü. Bombayı attığı öne sürülen bir kişinin sığındığı otomobil halk tarafından durdurulmuş ve içindeki 3 kişi (PKK itirafçısı Ateş, astsubaylar Kaya ve İldeniz) tartaklanarak polise teslim edilmişti. Aynı gün otomobilde keşif yapan savcı ve CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan'ın üzerine de ateş açılmış, Ali Yılmaz isimli bir kişi de burada ölmüştü. Ateş açan kişinin uzman çavuş Tanju Çavuş olduğu belirlenmişti. Keşif sırasında, astsubaylara ait olduğu belirtilen sivil arabanın bagajında üç kalaşnikof, el bombaları, resmi evrak ve Hakkâri ile ilçelerinin haritası ve bir isim listesi bulunmuştu. Listede bombanın patladığı kitabevinin üzerinin kırmızı kalemle çizildiği belirlenmişti. Olaydan bir gün sonra Ateş, kitabevine bomba attığı gerekçesiyle tutuklanırken, astsubaylar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Savcı Sarıkaya tepki çekmişti Van Savcısı Ferhat Sarıkaya, hazırladığı Şemdinli iddianamesinde Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt hakkında da soruşturma açılmasını istemiş, ancak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, izni vermemişti. Genelkurmay'ın tepkisi üzerine Adalet Bakanlığı Sarıkaya hakkında soruşturma başlatmış ve iki müfettiş görevlendirmişti. Müfettişlerin hazırladığı raporların ardından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Sarıkaya'yı meslekten ihraç etmişti. Sarıkaya, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki iddianameyi de hazırlamıştı. Tutuklu astsubaylara 39'ar yıl hapis cezası Mahkeme, tutuklu sanıklar astsubay Ali Kaya ile Özcan İldeniz'i "çeteleşerek adam öldürmek ve yaralamaktan" 39'ar yıl hapis cezasına mahkûm etti. İtirafçı Veysel Ateş'in dosyası ise ayrıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi Şemdinli olaylarıyla ilgili davada sanık Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkındaki kararı ''eksik soruşturma'' gerekçesiyle bozdu. Yüksek mahkeme sanıkların üzerine atılı suçun askeri mahkemenin görev alanına girdiğine de hükmetti.
-
Bu Yıl Neyi Kurban Edeceksiniz Hiç Düşündünüzmü...?...
Leş vahşi hayvanlar tarafından öldürülmüş, kanı tam akmamış ettir. Bozuk et ise, örneğin buzdolabında bile kokabilen, toksik maddeler birikmiş ettir. Kurban keserken, hayvanın tırnakları arasına bir çizik atılır. Bu yara yüzünden hayvanın vücudu acıya dayanıklılığı arttıran Endorfin hormonu salgılar. Böylece, şah damarı kesildiğinde, ölüme yakın daha az acı çektiğinden ete toksik maddeler sinmez. Gözünün bağlanması da psikolojik olarak ölüm korkusunun daha doğrusu refleksinin hayvanda ortaya çıkmamasını sağlar. Ben Kurban kesmiyorum( bu geleneğe uymuyorum ), dolayısıyla domuza da gerek yok. Sana da iyi bayramlar demirefe kardeş.