Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Entegrasyon ve asimilasyon tezleri Halfeti. Fotoğraf: Ersin Alok Fırat'ın doğusu bütün insanlığın kültür mirası ve hoyratça bir İslamlaştırma ya da Kürtleştirme operasyonu bu kırılgan toplumları ebediyen yok edebilir 02/03/2008 (1542 defa okundu) GÜNEŞ ÖZDURAL (Arşivi) İstanbul'un Sultanahmet'i gibi Fırat'ın doğusu da çok çeşitli tarih evrelerinin kalıntılarını barındıran bir bölge. Fırat'ın doğusunu çok özel kılan faktör bu kalıntıların sadece yapılar değil bölge insanının evriminde geçirdiği aşamaların yaşayan örnekleri olması. Üç 'Kürtçe', iki Arapça tercüman Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun etnik, dinsel ve kültürel nüfus kompozisyonunu, mikro boyutta, rakamsal olarak belirlemek olanaksız: Devlet İstatistik Enstitüsü bu ayrıntıda veri sağlamıyor. En küçük yerleşim birimi bazında bireysel veri toplama çabaları ise, gerek devletin politik kaygıları ve incelenen toplulukların dışa kapalılıkları, gerekse tam tesadüfi örnekleme yapabilme konusundaki teknik sorunlar nedeniyle çok kısıtlı. Ancak, Fırat'ın doğusunda kalan bölgede yapılan pilot çalışmalar (ki bunların istatistiki açıdan güvenilirliği yoktur), sadece gerekli olan tercüman sayısı ve niteliği ile dahi olsa, çokkültürlü bir tablo ortaya çıkarıyor. Çok kaba hatlarıyla da olsa, bölgedeki dil ve din çeşitliliği aşağıdaki gibi özetlenebilir. Mikro-kültürler Güneyde, Antep ovasından Fırat'a doğru yolun güneyi, Barak'ın en kuzey sınırı: Osmanlı tarafından Colap Çölü'ne (Suriye) sürülmüş, Abdülhamit Han'ın fermanı ile kuzeye gelmesine izin verilmiş, evi Ar-Rakka (Suriye) olan Türkmen boyu. Yaşlı erkeklerin şakağında, Orta Asya geleneği olan ceylan dövmesi, kadınları silme bezeli, Orta Asya'dan bu yana hâlâ her evden bir erkeğin Türk ordusuna verildiği Barak boyu. Yolun kuzeyi, yine Abdülhamit Han'ın fermanı ile Dersim'den aşağı inen Alevi Zaza aşiretinin bölgesi. Eski Yezidi köylerini kontrolü altına alan bu aşiret, İran'daki yeraltı sulama sistemini, İran'daki adı olan Kanat ile, Dereboyu'nda kuran aşiret. Yerüstündeki ağızları Hazreti Ali'nin kılıcı ve Acem Aslanı ile bezeli olan Kanatlar kız isteme töreninin de mekânı. Fırat'ı Birecik'te geçer geçmez, güneydeki köylerde, Fırat yine kutsal nehir, "şeytan" sözcüğü yasak ve dil Bedevi Arapçası. Erkeklerin şakaklarında Güneş Tanrısı'nın simgesi güneş kursu, kadınlar yine baştan aşağı bezeli. Şeyh dışında okumak yasak, yabancı ile konuşmak yasak, "ben Yezidiyim" demek yasak. Doğuya doğru birkaç köy sonra, sınır boyunda, Barak'ın bir kolu, hemen ardından, Kurtuluş Savaşı'nda Urfa'nın Fransızlardan kurtarılmasında büyük katkıları olan, erkekleri uzun Arap entarisi giyen, rengarenk ipeklere sarılı kadınları yine baştan ayağa bezeli Arap aşireti. Suruç'un kuzeyinde, İslamlaştırma politikalarının ağır baskısı altında başevi bölünmüş olmasına rağmen, geleneklerini korumaya çabalayan, Sorani lehçesi konuşan, büyük ve güçlü Yezidi aşireti. Yine kadını ve erkeği dövmeli, ama motifler farklı. Urfa merkez köyleri ve kuzeyindeki Kürtçe lehçe yine Sorani, halk ismen de olsa Sünni. Kuzeye, özellikle Halfeti-Bozova ilçelerine doğru Kadiri tarikatı hakim. Kızıltepe'nin kuzeyinde, yer yer yine Arapça konuşulan, İslamlaştırma baskısı ile evlerine kapanmış Yezidi köyleri ardından, Diyarbakır'dan doğuya doğru Kurmanci lehçesi yelpaze gibi açılıyor. Kurmanci lehçesinin kuzeyi Türkçe ve çeşitli Zaza lehçeleri konuşan, çoğunlukla Alevi adı altında toplanan inanç grupları; kasaba ve kentlerde Şafiler ve Nakşibendiler; bazı kasabalarda dil Arapça. Güneyde sınıra yakın, Mardin-Midyat ekseninde Süryani ve Aramice; bir iki ufak yerleşmede Kurmanci lehçesi konuşan Bahailer ve Türkçe'nin yanı sıra kendi dilini korumayı başarmış Sünni Çerkesler. Asimilasyon Fırat'ın doğusu sorunu Atatürk Türkiyesi'nde, "Türküm diyen Türk'tür" prensibi ile çözülmek istendi ve bunun ön şartı olarak da yeni yetişen nesillere Türklük bilinci, gururu ve dili benimsetilmeye çalışıldı. Devletin laik olması, Cumhuriyet'in ilk yönetici kadrolarının İslam'la çok özdeşleşmiş olmaması, mikro din-kültür gruplarını bir dereceye kadar korudu. Bir yandan yükselen Kürt milliyetçiliği, diğer yandan İslam dininin güçlü etkisi ile Türkleştirme politikasının iflas ettiğini görüyoruz. Günümüzde, bu çeşitlilik sorunu Abdülhamit Han yöntemleri ile çözülme aşamasında. 12 Eylül ile sistemli bir şekilde uygulamaya konan İslamlaştırma politikasının son halkası, AKP iktidarı, çeşitli etnisite, dil ve dini inancın birarada yaşadığı bölgeyi, yine 1890'lardaki yaklaşımla, İslam şalıyla örtmeyi deniyor. İktidar partisi, en azından, sınırlarımız içinde birlik ve beraberliğin, ortak Müslümanlık temelinde sağlanabileceği kanısında. Oysa bu politika, ne yazık ki, en az Sultanahmet'teki Bizans Sarayı kalıntıları kadar korunmaya layık olan kültürel çeşitlilik mirasımızı yok edecek. Yezidilik gizli bir din, dışarıdakilere anlatılmıyor. Son temsilcileri de İslam'a döndürüldüğü zaman artık onu, Harran'daki Sabilik gibi, hiç bilemeyeceğiz. Ya erkeklerinin kolları Süryani haçıyla bezeli, Türk devletine her zaman sadık Türkmenler neye inanıyor? Zazaların şeyhleri güçlerini nereden alıyor? Hepsini Sünni- İslam şalı örtmeden bilmek istemiyor muyuz? Entegrasyon ve Kuzey Irak modeli "Kürt haklarını" korumak üzere örgütlenmiş olan DTP, asimilasyona şiddetle karşı çıkarak, entegrasyon modelini savunuyor. Çok sayıda yerel meclise dayanan bu model, çeşitliliğin korunmasında umut veren bir başlangıç olmakla beraber, yeterince açık değil. Ancak, Kuzey Irak'taki uygulamalar bir gösterge olacaksa, bu politikanın genel kullanımdaki adı "ulus-yapılandırma": Belli bir etnik grubu aynı dil, din, kültür çevresinde birleştirme. İlkesel olarak Türkleştirmeden hiç farkı olmayan bu politika doğrultusunda atılan ilk ve çok önemli bir adım, Sorani lehçesinin Irak'ta resmi Kürtçe olarak tanınması. Sorani, Kahtaniye bağlı, nispeten daha laik olarak tanımlanan Süleymaniye halkının konuştuğu lehçe. Kuzey Irak bölgesel hükümetinin başı Barzani ise Kurmanci konuşuyor ve kendi aşiretinin dilini "Kürt ulusu" adına feda etmesine yol açan bu sert politika, DTP'ye yakın bazı Kürt aydınları tarafından da destekleniyor: Amaç Türkiye'de de ortak bir Kürt dili, geçmişi ve dini yaratmak. Irak'ta güçlü Barzan aşiretinin bile direnemediği baskıya boyun eğecek olan Yezidiler ve Zazalar, bu kez Kürt asimilasyonu ile karşı karşıya kalacak. Bölge okullarında bu kez Kürt dili olarak, Türkiye'de Sorani'den daha yaygın olan Kurmanci öğretilecek; dövmeli bütün Türk ve Arap boylarının yanı sıra Kurmanci konuşan Karakeçililer ve tabii tüm Zazalar Kürt sayılacak, muhtemelen bir ortak din olarak Şafilik benimsenecek ve ne yazık ki bunun adı da entegrasyon olacak. Büyük bir bilim ordusu gerekli Fırat'ın doğusuna bir ordu gerçekten gerekli. Ancak bu ordu asker yerine antropologlar, tarihçiler, arkeologlar, dilbilimciler ve diğer araştırmacılardan oluşmalı. Önce saptamak zorundayız hangi mikro kültür nerede yaşıyor, nereden geldi, kökleri nerede? İkinci önceliğimiz bu kültürleri nasıl anlarız olmalı, sonra da doğal olarak nasıl koruruz. İslamlaştırma ya da Kürtleştirme tehlikesini önlemenin yolu bilgiden geçiyor. Fırat'ın doğusu bütün insanlığın kültür mirası ve hoyratça bir İslamlaştırma ya da Kürtleştirme operasyonu bu kırılgan toplumları ebediyen yok edebilir. Askeri operasyonun hemen ertesinde, sivil çözüm çağrılarını da dikkate alarak, üniversitelerimizin ve bütün aydınlarımızın birlikte, büyük bir atakla, Fırat'ın doğusuna yönelmesi gerek.
  2. Kürt Tarih Tezinin Dayanılmaz Tutarsızlığı Günümüzde Kürt tarih tezi olarak ileri sürülen tarih yazımını, üç kuşak şeklinde görüyoruz: I. Kuşak Şerefname, II. Kuşak Nikitin ve Minorsky gibi Rus subayların tezleri, III. Kuşak olarak ise Tori ve Izady gibi Batı Kürdoloji Enstitülerinin tarih yazımları. Bu tezler, bu yazıda, olgu ve veri düzeyinde ele alınacak, etnolojik ve sosyolojik olarak kritik bir tarih okumasından geçirilecektir. Bu, Kürt tezini destekleyenler için de, karşı çıkanlar için de yapılması gereken bir zorunluluktur. Kendimizi kandırmamak ve tutarlı olmak için eleştirisel okuma görevimizdir. Bu tezlere göre Hurriler, Gutiler ve Lulliler tarihteki ilk Kürtlerdir. Milattan önce 2000’li yıllarda Mezopotamya’nın kuzeyinde yaşayan bu toplulukların dilleri dahi bilinmemektedir. Daha sonraki dönemde bu sefer Mittanilerin Kürt olduğu ileri sürülmekte, Mittanileri takip eden dönemde Medler ve Urartuların Kürt olduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraki dönemde Arapların, Roma (Anadolu Rum) ve Sasanilerin (İran Fars) Anadolu’yu zaptetmeleri sürecinde, Arabistan’ın çevre dağlarında yer alan Farslaşmış bölgelerde, Arap egemenliği sürecinde Farsça konuşan Müslüman toplulukların, Abbasilerin dağılması sonrasında oluşan devletlerin yani Hamadoğulları, Mervanoğulları ve Büyütoğulları’nın Kürt devleti olduğu ileri sürülmekte, bundan sonraki dönemde ise Şah İsmail’in ve Kaçarların Kürt olduğunu ileri süren tezlere sıra gelmektedir. Bu noktada günümüzdeki son tezler burayı da aşarak, Roma’nın dağılması sonrası ortaya çıkan Kapadokya, Kommenega ve Ermenilerin de Kürt olduğu ve hatta Nasturilerin, Süryanilerin Kürt olduğu ve Kürt bölgesi olduğunu düşündükleri bölgede yaşamış tüm etnilerin tüm uygarlıkların ve tüm devletlerin Kürt olduğunu ileri sürme noktasına gelmiştir. Devamı: -http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=148090&pid=753425&st=0entry753425-
  3. Kürtlerin Soyu Araplardan Geliyormuş Bu metinde, Kürtlerin en önemli beyliklerinin, yani Cezire Emirlerinin kökeninin Halit Bin Velid’e dayandığını14, Şemdinhan ve Hakkari Emirlerinin kökeninin Abbasi soyuna dayandığını15, Bahadinan Emirlerinin kökenlerinin de Abbasilere dayandığını16, Bitlis Emirlerinin Kisra yani Sasani Padişahı’na dayandığını17, Çemizgezek Emirlerinin kökeninin Selçuklu olan Melikşah’a dayandığını18 görmekteyiz. Diğer taraftan Kilis Beylerinin, Haşimi ailesinin Kureyş soyundan geldiği, İmadiye Hükümdarlarının ve Şemdinhan Hükümdarlarının gene Kureyş soyundan geldiği ve kökenlerinin Abbasilere dayandığı ileri sürülmektedir. Burada varolmalarının sebebi, Kızılbaş Türkmenlerin, Akkoyunluların, Karakoyunluların ve Safavilerin buradan uzaklaştırılması olduğu için, Şafi Müslüman kimlikleri ve Şafi Arap kimlikleri ön plana çıkarılmıştır. Oğuz Kağan’ın Elçisi Kürt Buğduz Keza Şerefhan, Kürtlerin büyük hükümdarları ve devletleri olmamasının nedenini Şerefname’de söyle anlatmıştır: “Hazreti Muhammed’in peygamberliğinin ünü ufuklara yayıldığı, İslamiyetin çağrı sesinin yankısı dünyanın her tarafına yansıdığı, ülkelerin kralları ve memleketlerin iklimlerin sultanları bu yeni görünümle ilgilenip, bu yüce Efendinin önünde eğilmek ve ona bütün içtenlik ve coşkuluklarıyla itaatlerini sunmak şerefini kazanmak istedikleri zaman; o sırada Türkistan’ın en büyük hükümdarlarından biri olan Oğuz Han, Medine-i Münevvere’de -onun sakinine en üstün selam olsun- bulunan, Peygamberlerin övüncü ve yaratılmışların Efendisine bir heyet gönderdi. Bu heyetin başında da, Kürt büyüklerinden ve ileri gelenlerinden Buğduz adlı bir kişi vardı; kendisi çirkin görünüşlü, kaba, katı kalpli, ele avuca sığmaz bir kişiydi. Çirkin görünüşlü, iri yapılı bu elçi, Peygamberin -salat ve selam onun üzerine olsun- gözüne görününce Peygamber’in canı sıkıldı ve ondan şiddetle nefret etti. Elçiye, kabilesi ve mensup olduğu soy sorulunca, Kürt topluluğundan olduğu cevabını verdi. İşte o zaman Peygamber -salat ve selam onun üzerine olsun- Kürtler’e beddua ederek şöyle dedi: ‘Yüce Allah bu topluluğu, kendi arasında ittifaka ve birleşmeye muvaffak etmesin; yoksa, birleştikleri takdirde, onların elleriyle dünya yokolur.’ İşte o zamandan beri, bu topluluk birleşik bir büyük devlet, birleşik bir büyük saltanat kurmaya muvaffak olamamıştır. Yalnız İslamiyet döneminde kurulan ve bağımsız olarak hüküm süren, tek başına sikke bastıran ve hutbe okutan, bağımsızlığın öteki belirtilerini de taşıyan ve bir süre egemenliğini sürdüren beş ufak Kürt devleti hariç19.” Görüldüğü gibi, burada Muhammed Peygamber’in böyle bir bedduası söz konusu olmayacağı gibi, Şerefhan’ın açıklamak istediği gerçek, yazmış olduğu tarihin, Kürtlerin tarihte aktör bir rol oynamayışların kompleksi ile yazılmış olmasıdır. Ve burada ileride de üzerinde duracağımız iki nokta vardır. Türkistan Hükümdarı, efsanevi hükümdar Oğuz Han soyundan gelen Buğduz’un20 Kürt kökenli olması, başka bir ifadeyle Kürtlerin Türkistan kökenli olması altı çizilecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. İkincisi ise Kürtlerin bir devlet oluşturamamış olması, birlik oluşturamamış olması olgusunun 1600’lü yıllarda açıkça ortaya konmasıdır. Şerefhan’ın tarihinde Kürt devleti olarak bahsedilen Mervanoğulları Devleti’nin orijinal kaynağı olarak yazıldığı söylenen İbn’ül Ezrak’ın metninde Kürt sözü, ne başlıkta, ne içeride geçmemektedir. Emevi-Abbasi soyunun tarihini yazmak için bu metin yazılmıştır. Bunun içinde küçük bir bölüm olarak da Meyyafarkin ve Amed tarihi bölümü yazılmıştır. Bu tarihin başında, Harputlu Bin Dostık’ın bu ailenin başlangıcı olduğu öne sürülmektedir. Oysaki Harputlu Bin Dostık’ın, Harputluların Kürt kabilesi olduğu ileri sürülerek, tarihteki ilk Kürt devleti olduğu ileri sürülmektedir. Ama bu daha çok çevirmenin yaptığı bir ek olarak karşımıza çıkmaktadır21. Yoksa Arap tarihçileri (Mesudi) için Kürt sözcüğü, Ceber’de yani dağlık bölgedeki göçebe kabileler için kullanılır. Bat Bin Dostık 5 yıl iktidarda kalmış, ondan sonra Bat’ın eniştesi olduğu ileri sürülen bir soy Meyyafarkin’de emirliği sürdürmüştür. Burası da Artukoğullları ve Sultan Sencer’in veziri Farruh tarafından alınarak 1085 yılında Selçuklu Devleti’nin egemenliğine geçirilmiştir. Keza bu anlamda bakıldığı zaman, Kürt tarihi olarak Mervani Kürt Devleti diye başlıkta çarpıtılarak verilen metinde Kürt ismi bir kez geçmektedir. Mesudi’nin tanımladığı şekilde Kürt ismi Araplar tarafından Ceber’de dağlık bölgedeki kabilelere verilen isimdir ve etnik bir isim değildir. Keza bu metin içinde Kürtlerin Musul’a saldırma olgusu geçmektedir ve bu saldırıyı yapanlar yine bahsettiğimiz bu göçer kabilelerdir.
  4. Bilim Adamları Bulamadı Kürt Tarihçileri Buldu (!) Buradaki bir başka ana çelişki de Hurrilerin en eski Kürtler olduğunu öne sürdükten sonra, “Şu anda Hurrilerin kökenini dayandırabileceğimiz bir şey yok” diyerek, bu sefer Aryen ve ya Hint-Avrupalı olduğu ileri sürülen Medlerin, Mittanilerin, Urartuların Kürt olduğunu ileri sürmektir4. Minorsky, Kürtlerin bu bölgedeki Aramilerden kalan Hurri ve Guttilerle bir ilgisi olmadığını, Kürtlerin İskitler ve Medler gibi kuzeyden yani Turan’dan Ortadoğu’ya göçmüş halklar olduğunu belirtmektedir5. Bu halkların kökeni konusunda önce Aryen tezi, sonra Hint-Avrupa tezi ileri sürülmekteydi. Diğer taraftan da kökenlerinin Aryen ve Hint-Avrupa olduğu söylenen bu topluluklarının, son Sovyet kazılarında Rusya’dan yani Turan bölgesinden kaynaklanmış halklar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu halkların Aryen olduğu tezini bir kenara koyduğumuzda, bizim Türk dediğimiz halklardan olduğu kabul edilmek zorunda kalınmaktadır. Yamnaya, Andronovo kültürlerinden gelen bu halklar, Turanlılığı Anadolu ve İran’a yerleştirmişlerdir6. Atatürk’ün, Medlerin Turani bir halk olduğunu öne süren tezi ile, Minorsky’nin, Medlerin Turani bir halk olduğunu öne süren tezi arasında bir fark yoktur. Minorsky, Kürtlerin “Kurmanc” sözcüğünü Medlerden aldığını öne sürerken de ikircikli olarak Kurmanc’ın Ermenice “Hurmanc” sözcüğünden türediğini, aynı zamanda bunun bir İskit ismi olabileceğini de belirtmekte Marr ise “Kurt” kelimesinin de Ermenice “hadım” kelimesinden geldiğini belirtmektedir7. İskitlerin, Turan yaylasındaki Sakalar ve Masagetler gibi Türk toplulukları içinde yer alan, Orta Asya ve Turan’da kaldığı zaman Türk olarak günümüze gelen ama İran’a girdiğinde Sakalar, ve Kafkasya’ya girdiği zaman Asurlularla birlik oluşturan ve Medlerle savaşan bir topluluk olduğunu biliyoruz. Ve aynı zamanda İskitlerin Pers krallığındaki kabilelerden birisi olduğunu görüyoruz8. Medlerin tarihine baktığımız zaman milattan önce 500’lü yıllarda Perslerin geldiğini ve Akamen Krallığı’yla bir saldırıya uğrayarak bütünüyle Persleştiğini, tarihten Medlik olgusunun silindiğini görmekteyiz. Ondan sonraki dönemde Medleri takip eden topluluk olarak Persleri görmekteyiz9. Daha sonra ise İskender’in bu bölgeyi fethederek, Makedon toplulukların bu bölgede yeni bir etnik farklılaşma yarattığı süreçte, Perslerin tarihten silinme olayının gerçekleştiğini görmekteyiz. Diğer bir Kürt tezi ise Kürtlerin, Ermenilerin, Gürcülerin otokton bir halk olduğu ve bu bölgenin Hint-Avrupalıların kaynaklandığı yer olduğu, buradan hareketle Hint-Avrupalıların Ortadoğu’nun bu bölgesinden yayıldığını ve geride kalan toplulukların yani Ermenilerin, Gürcülerin, Kürtlerin Hint-Avrupalıların orijini olduğu gibi Avrupalıları ve kendilerini birleştiren, tarihle ilgisi olmayan bir noktaya gelmektedir. Ama Nikitin, N. J. Maar tarafından ileri sürülen bu fantastik tezi hiçbir tutarlılığı kalmadan çürütmüştür10. Marr’ın bu okuluna göre, bölgedeki Ermenilerin, Gürcülerin ve onlarla birlikte olan Kürtlerin Jafetik dilde konuştukları söylenmektedir. Oysa bugünkü Kürt topluluklarının dil bileşimine baktığımız zaman bütünüyle bir Farsi dil olduğu, Goran, Kurmanç, Soran gibi dillerin Tacikceye yakın bir dil olduğu görülmektedir. Hitit kaynaklarındaki Medlerin veya Asur kaynaklarındaki Medlerin, İskitlerle birlikte kuzeyden gelmiş kabileler olduğu belirtilmektedir. Izady de “Kürt tarihinin 3000 yıllık Hurri evresi yok oldu” demektedir11. Peki diğer bir soru: Medler Perslerle karıştıktan sonra, başka bir deyişle İran etnijonesi altında İranlılaştıktan sonra geride Med kalmış mıdır? Bu soruyu sorduktan sonra şu soruyu da sormamız gerekmektedir: Med toplulukları gibi Mittani toplulukları da, Asurluların, Babillilerin, Hititlerin yazıtlarında vardır. Fakat bugün hiçbir kimse “biz Hititlerden geliyoruz, biz Babillilerden geliyoruz” veya “Asurlulardan geliyoruz” diye söyleyebilir mi? Süryanilerin “Asurlardan geliyoruz” demesi de, en az Kürt tezi kadar tutarsızlığı olan bir tezdir. Antony Smith de bu tutarsızlığı söylemektedir12. Hititlerin etnik olarak yeryüzünden kalkması tarihsel bir olgudur. O zaman karşımıza Ortadoğu, Mezopotamya gibi uygarlıkların hiç durmadan, sürekli değiştiği bir bölgede, Turan bölgesinden akınların oluştuğu bir dönemde, etnik olarak toplulukların çok kısa dönemlerde tüketildikleri ve yeni etnilerin ortaya çıktığı gerçeğini göz önüne getirdiğimiz zaman, Aramilerden, Hurrilerden kalma Kürtlerin varlığını ileri sürmek, tarih bilimiyle olduğu kadar, en basit düşünce ile de çelişmektedir. Keza aynı zamanda Asurluların, Babillilerin, Hititlerin kalmadığı günümüzde Medlerden kalma Kürtlerin olduğunu savunmak da aynı çelişkidir. Bu noktada ikinci kuşak dediğimiz Kürt tarihini yazan, esas olarak Rusya’nın görevli memurları olarak görev amacıyla bu bölgede bulunan Minorsky ve Nikitin, finalist bir tarih yazmayla görevli olarak, bir Kürt kimliği, Ermeni kimliği oluşturma amacıyla hareket etmişlerdir. Antropolojik olarak, tarihsel olarak, arkeolojik olarak yazılmış metinlerdir. Bu metinlere baktığımız zaman Kürt kimliğinin son derece belirsiz olduğunun vurgulandığını, son derece açık olarak görmekteyiz. Kendileri de inanmadıkları halde, güdümlü oldukları için burada Med kökünü ileri sürmektedirler. Birinci kuşak ya da orijinal tarihçiler dediğimiz, Kürtler üzerine yazan kaynaklara baktığımız zaman, Şerefhan’ın (Şah Tahsmap tarafından kendisine verilmiş bir unvandır. Şah Tahsmap hükümdar olduktan sonra bütün kabilelere bütün beyliklere Han adını verdiğinden Emir Şeref, Şerefhan olmuştur.) yazdığı Şerefname’de Kürt tarihi olarak hiçbir şey belirtilmemektedir. Şerefname, Yavuz Sultan Selim’in Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dan Kızılbaş Türkmenleri, Akkoyunluları, Safevileri kovduktan sonra, yani Çaldıran Savaşı’ndan sonra bu bölgedeki Türkmen kabilelerini temizlemek için buraya Şafi Müslüman topluluklarını tımar ve zeametle düzenli olarak yerleştirme çabalarının sürdüğü bir dönemde yani 16. yüzyılda yazılmış bir metindir13.
  5. Uydurma Tarih Nasıl Yazılır? Burada bu devletlerin Kürtlüğü konusunda ileri sürülen veriler olarak da, tarihsel olarak belli okumalar sonucu, örneğin Hurrilerin Khurri olduğunu ve Khurri olunca Kürdü çağrıştırdığını, keza Guttilerin bu sefer oradan çağrıştırarak Kurdi olduğunu ileri sürmekteler. Bunlardan daha farklı bir noktada ise, Ksenofon’un tarihinde Karduklar, Kardukiler gibi toplulukların Kürtlerin kökenleri olduğu ileri sürülmektetir. Oysa daha sonra, Nöldeke ve M. Hartman gibi bu alanda otorite kabul edilen doğubilimciler, Kurd ya da Kardu biçimlerinin eşanlamlı sayılamayacağını kanıtlamışlardır. Yapılan çalışmalar, Kardukların ve Kardukilerin Gürcülerin ataları olduğunu ve Kürtlükle bir ilgilerinin olmadığını ortaya çıkarmıştır1. Bazil Nikitin’in kitabında belirttiği gibi Kardoukhoi çoğul olarak Ermenice Kardu-Kh’un karşılığıdır; Kardu da Gürcistan-İberya da oturan yerli halkın adı ile uyum içindedir2. Bunun dışında, “Kur-ti-i” gibi sözcüklerin de, Kürtlük için temel alındığı bir yaklaşıma gelinmektedir. Burada Asur kaynaklarının yanlış okunması sonucu Kur-ti-i diye bir kavmin olduğu düşünülmüş ama bugün bu sözcüğün Kur-hi-i olarak okunduğu anlaşılmıştır. Keza “Kyrtioi” sözcüğünün de yerli biçimi olan “Kort” sözcüğünün etimolojisi yoktur3.
  6. Kürt Tarih Tezinin Dayanılmaz Tutarsızlığı Günümüzde Kürt tarih tezi olarak ileri sürülen tarih yazımını, üç kuşak şeklinde görüyoruz: I. Kuşak Şerefname, II. Kuşak Nikitin ve Minorsky gibi Rus subayların tezleri, III. Kuşak olarak ise Tori ve Izady gibi Batı Kürdoloji Enstitülerinin tarih yazımları. Bu tezler, bu yazıda, olgu ve veri düzeyinde ele alınacak, etnolojik ve sosyolojik olarak kritik bir tarih okumasından geçirilecektir. Bu, Kürt tezini destekleyenler için de, karşı çıkanlar için de yapılması gereken bir zorunluluktur. Kendimizi kandırmamak ve tutarlı olmak için eleştirisel okuma görevimizdir. Bu tezlere göre Hurriler, Gutiler ve Lulliler tarihteki ilk Kürtlerdir. Milattan önce 2000’li yıllarda Mezopotamya’nın kuzeyinde yaşayan bu toplulukların dilleri dahi bilinmemektedir. Daha sonraki dönemde bu sefer Mittanilerin Kürt olduğu ileri sürülmekte, Mittanileri takip eden dönemde Medler ve Urartuların Kürt olduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraki dönemde Arapların, Roma (Anadolu Rum) ve Sasanilerin (İran Fars) Anadolu’yu zaptetmeleri sürecinde, Arabistan’ın çevre dağlarında yer alan Farslaşmış bölgelerde, Arap egemenliği sürecinde Farsça konuşan Müslüman toplulukların, Abbasilerin dağılması sonrasında oluşan devletlerin yani Hamadoğulları, Mervanoğulları ve Büyütoğulları’nın Kürt devleti olduğu ileri sürülmekte, bundan sonraki dönemde ise Şah İsmail’in ve Kaçarların Kürt olduğunu ileri süren tezlere sıra gelmektedir. Bu noktada günümüzdeki son tezler burayı da aşarak, Roma’nın dağılması sonrası ortaya çıkan Kapadokya, Kommenega ve Ermenilerin de Kürt olduğu ve hatta Nasturilerin, Süryanilerin Kürt olduğu ve Kürt bölgesi olduğunu düşündükleri bölgede yaşamış tüm etniKlerin tüm uygarlıkların ve tüm devletlerin Kürt olduğunu ileri sürme noktasına gelmiştir.
  7. Derisi yüzülen mi ? Bu da nerden çıktı. Hallac-ı Mansur ile karıştırıyor olmayasanız. Kandil dağındaki mağaralarda vurulan, kamplarında bombalanan PKK'lılar hakkında da mı böyle düşünüyorsunuz ?
  8. Sn.Diyarbakırlı, bu soruları çok sevdiğiniz AKP'ye soracaksınız, yanlış merciye soruyorsunuz.
  9. Sn.Politika, büyük gemiler, kayalıklara çarpıp parçalanmadıkça kolay kolay batmaz. Ama içten yavaş yavaş oyulursa önce parçalanıp, daha kolay su alıp batar. Burda, işin özü, vatandaşlarımızın, bu taleplerinin amacının ne olduğudur. Eğer, Kürtlerin %60'ı henüz Türkçe bilmiyorsa, bu tür haklar bölünmeye ve parçalanmaya götürebilir. Bu nedenle, bu yayınların amacı Kürt vatandaşları Türkiyeye entegre etmek, şarkı, türkü, dizi dışında bir yandan da ortak dil olan Türkçe öğretmek olmalıdır.
  10. Diyarbakırlı, şimdi bu olay, Şemdinli olayındaki gibi bir PKK provokasyonudur mu demek istedin ezberci mantıkla ? Belki aynı değildir tam tersi bu olay tamamen devletin Kürtleri yok etme politikasıdır ha, ne dersin ?
  11. Ne tür bir sahiplenme istiyorsunuz Devletten ? Halkına güven veremeyen yetkiliyi sorgularken, devlete güven vermeyen vatandaşı sorgulamayacakmıyız ? Neden, Kars, Ardahan, Erzurum gibi illerde PKK tutunamıyor ? Oralarda Kürt yok mu ? Tüm öne sürdüğünüz argümanlar oralar için geçerli değil mi ? Terör nedeniyle bölgede oluşan gerilimli ortamı neden tüm Kürtlere mal etmeye çalışıyorsunuz ? Diyelim ki PKK başarılı oldu ve devlet otoritesi tamamen kalktı bölgede, o zaman PKK güçlü olduğu için ibreler ona mı dönecek, bu nasıl mantık ? Sizin en başta olaylara devlet penceresinden bakmanız lazım, en başta terör yaratanları bir düşman gibi görüp devletin yanında yeralmanız lazım.
  12. Sonu gelmiş bir imparatorluğu hiçbir şey kurtaramazdı demekle, hiç uğraşmasalardı, Ruslar gelip işgal etseydi, bölgedeki Kürtler ve Türkleri iyice bir temizleyip daha sonra Ermenistan kursalardı mı demek istiyorsunuz ? Mavi olmayan gökyüzü, Abdülhamit'in, Ruslarla ve Ermeni çetecilerle savaşmak için kurdurduğu Hamidiye alaylarının, İttihat ve Terakkinin Tehcir kararıyla ilgisi nedir ? Ben size 1.Dünya Savaşının ortasında, İttihat ve Terakki dönemindeki tehcir kararının doğru olup olmadığını soruyorum ve bunun cevabını Osmanlının 200 bin askeri bu işle görevlendirildiği için, Filistin ve Suriye cephelerini takviye edemeyip, İngilizler karşısındaki yenilgisini de düşünerek cevap vermenizi istiyorum. Yada, şöyle sorayım, İttihat vve Terakki, Ermenilerle hiç uğraşmasaydı ve o bölgedeki müslümanların ( Kürtler ve Türkler ), silahlandırılmış Ermeniler ve Ruslar tarafından soykırıma uğratılmasına seyirci mi kalmalıydı ? Bu sizce daha doğru bir kararmıydı ? Savaş var ve yeterli asker, silah yok. Bu karar eski deyişle ehven-i şer ( kötünün iyisi ) bir karardır...
  13. Hemen, yarın, İsrail vatandaşlığı için başvuracağım, çok güzel anlatmışsınız İstanbul'da, Karaim kilisesi ve mezarlığı vardır, bilirmisiniz ? 100 yıldır dokunulmamıştır, üstelik, çok merkezi ve değerli bir yerdedir. Karayim nedir bilirmisiniz ? Bu topraklara Çarlık Rusyasından kaçarak gelmiş Türk ırkından ve Talmudu reddeden Yahudilerdir. Bir kısmı İsraile gitmiş ve İsrail vatandaşı olmuştur. Türkiyeye turistik amaçla ziyarete geldiklerinde İsraildeki ortamdan her zaman şikayet etmişlerdir, Türkiyeden İsraile gitmiş diğer Yahudiler gibi... Bu nedenle, lütfen kendi fikirlerinizi ispatlamak için Kürt asıllı vatandaşlarımızı, ABD'deki siyahi insanlar ile kıyaslamaya kalkmayın. Üstelik, bu insanlar, ABD ve İngilterede, Zenci - Negro sözcüğünü bir aşağılama olarak algılarlar kendilerine Siyahi-Black denilmesini isterler. Sizin bu sözcüğü kullanmanız acaba bilgisizlikten mi bilmiyorum ama Türkiyedeki Kürtler ne ABD'li siyahilere benzer, ne de İsraildeki Araplara... Bu toprakların kültüründe ne Batıdaki gibi bir ırk ayrımı vardır ne de din ayrımı. Türkler ile Kürtlerin arasında sorun yoktur. Sorun Batılı emperyalistlerin yarattığı terör sorunudur.
  14. Sn.Yakışıklı, Şimdi, siz neye dayanarak PKK ile Haması aynı görüyorsunuz ? Neden bizden 7 farkı bulmamızı istiyorsunuz ? Bulmaca mı bu ?PKK ile Hamas'ın ne ilgisi var ? Türkiye de İsrail gibi işgalci mi demeye getiriyorsunuz ? Bu nasıl mantık ? Akıl yürütmenin bir yöntemi de, kıyas yapmaktır, kıyaslamaktır. Doğru, ancak, elimizde bir kıstas ( ölçüt ) varsa bu tür zorlamalara gerek yok. Konumuzla ilgili o ölçütler nedir ? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir, BM kararlarıdır, Uluslararası Savaş Hukukudur. Bizim bir konuda hüküm verebilmemiz bunlara dayanmalıdır. Yani, bir şeyi ölçmek için kendi karışımızı kullanmak yanlıştır, cetvel diye bir şey var, değil mi?
  15. Öyle mi, ne güzel. Peki, diyelim ki, insanlar, 'Ermeni Soykırımı yoktur' diye düşünüp, yazabilirler mi, Batıda ?
  16. Bu tür hizmetler, eğer bu hizmetten yararlanacak yeterince nüfus var ise ve vatandaşların talebi üzerine değerlendirilir. Bunun Kürtçe'nin tabu olarak görülmesi ile bir ilgisi yoktur. Kürtlerin nüfusu, eskiden bu talebin dikkate alınmasını gerektirecek bir sayıya sahip değildi. Aynı şey, Çerkezce yada Lazca için de geçerlidir. Kürtçe üzerindeki hassasiyet, Kürtçenin, Kürtçülük ve terör propogandası için araç haline getirilmesi nedeniyledir. 1965'te, Devlet İstatistik Enstitüsü (2005'ten sonra 'Türkiye İstatistik Kurumu') tarafından 1965'te yapılan Genel Nüfus Sayımında, 1965'te 31.391.421 olan Türkiye nüfusu'nun 2.219.502'si anadili olarak Kürtçe'yi 4'ü, Kurmanci'yi beyan ettiği ve 2.219.547'sinin nüfus kaydında Kürtçe'nin anadilleri olarak geçtiği, 1.752.858 kişi Kütrçe'yi, 313 kişi ise Kumanci'yi ikinci dili olarak beyan ettiği ve 1.753.161'inin nüfus kaydında Kürtçe'nin ikinci dil olarak geçtiği açıklanmıştır.[13] Nüfus kayıdında Kürtçe'nin anadil ve ikinci dili olarak geçtiği kişinin sayısı toplam nüfusun yüzde 12,65'ine tekabül etmektedir. Ancak genelde sayımlarda Zazaların da bu gruba dahil edilmesi karşıklara yol açmaktadır.[14] 2000'li yıllara bakıldığında, CIA'ye göre, Türkiye'de yaklaşık 15,0 milyon[15], MGK raporuna göre 12,6 milyon (Zazalar dahil) Kürt asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır.[kaynak belirtilmeli] Geleneksel kıyafetleriyle Vanlı Kürt kadınlar, 1973. 2007'de Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete ise yüz yüze görüşme yapılan yaklaşık 50 bin kişinin %13,4'i kendini Kürt olarak tanımlamış ve 18 yaş altındaki nüfusun eklenmesiyle bu oranın %15,68'e çıkıp Kürt nüfusunun 11.445 bin kişi olabileceği tahmin edilmiştir. ( Vikipedi )
  17. Hoşgeldin Diyarbakırlı, Öncelikle, Türkiyedeki Türk Milleti kavramı ırka dayanmaz. Dolayısıyla, Türk Milletinin içinde Kürt ırkından insanlar da vardır. Yani, Kürtler ayrı bir Millet değil, Türk Milletinin içerisinde yeralmış bir etnik gruptur. Sen de bunu Anadolu insanı diyerek teyit etmişsin ama 'aramizda kucuk tarihi ya da antropolojik farkililklar bile olsa yine birbiriyle kaynasmis ve kardes olmus birer milletiz' demek bu yapıyı bölmek demektir. Türkiyede tek Millet vardır, o da Türk Milleti. Yani, beyanların çelişkili. Zaten en son mesajlarında sen Federasyonu savunuyordun. Şimdi de melezlikten bahsedip Filistine birlik çağrısı yapıyorsun. Ne demek istediğini anlamadım. Yani, Irak, Suriye, Türkiye toplanıp hep beraber İsraile mi saldıralım ?
  18. Ulus ya da Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk. Ulus ya da Millet adı verilen bu topluluk kapitalizmin yıkılışı ve Sosyalist düzenin oluşumu sürecinde ortaya çıkmıştır. Bir topluluğun "ulus" olarak adlandırılabilmesi için: 1. Toplulukta ortak bir dilin konuşulması, 2. Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması, 3. Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması, 4. Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması, 5. Toplulukta kültürel ortaklık bulunması gereklidir. Milletlerin oluşumuna dair tezler Millet'in oluşumuna dair tezler kabaca iki ana yaklaşım altında toplanır: Özcü yaklaşım ve İnşaacı yaklaşım. Özcü yaklaşıma göre, milletler toplumsal tarihin doğal ürünü olan birimlerdir. Bu birimlerin temelini kanbağı, dil, din, ortak tarih gibi bir takım kültürel elementler oluşturur. Bu kimlikler birey veya topluluğa doğuştan verilmiştir; bu nedenle birey veya topluluk tarafından reddedilmeleri çok zordur. Bu ortak özellikler kitlelerde doğal olarak bir birliktelik hissi veya milliyetçilik oluşmasını sağlayarak milletin harekete geçmesine ve kendi devletini kurmasına neden olur. İnşacı yaklaşıma göre, milletler tarihsel sürecin görece daha geç döneminde ortaya çıkmış bir olgudur; ayrıca kapitalizmin ortaya çıkışı, sömürgecilik, modern devletin yapılanması ile yakından ilgisi vardır. Başka bir deyişle, milletin oluşumu insan toplumunun ortaya çıkmasıyla birlikte ortaya çıkmış bir olgu değildir. Toplumsal gelişimin belli bir safhasında meydana gelmiş bir üründür. Herşeyden önce bir milletin oluşumundan önce bir milliyetçilik akımının ortaya çıkmış olması gereklidir. Atatürk'ün Millet anlayışı Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. (Gazi Mustafa Kemal)[1] Türk milleti Atatürk'e göre, Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiî ve tarihî vâkıalar şunlardır:[2] a- Siyasî varlıkta birlik. b- Dil birliği. c- Yurt birliği. d- Irk ve menşe birliği. e- Tarihî karabet. f- Ahlâkî karabet. Milletin Umumî Tarifi Atatürk'e göre, her millete uyabilecek bir tarifi şunlardır:[3] a- Zengin bir hâtıra mirasına sahip bulunan; b- Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimî olan; c- Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir. ( Vikipedi ) Bu tanımlara göre, Kürtler bir Millet değildir. Türkler ise, Kürtler dahil diğer etnik grupları da kapsayan, modern ( inşaacı ) anlamda yani, kana, ırka, dine dayanmayan bir Millet( Ulus )'tir.
  19. Biyolojik anlamda Irk, türün bir alt grubu olup, aynı türe ait eşitli üyelerinden birine diğerine nazaran fenotipik bakımdan daha fazla benzer olan bireyler topluluğudur. Biyolojide tür ise ortak özellikler taşıyan ve kendi aralarında döllenerek üreyebilen akraba bitki ve hayvanlardır. İnsan türünü ırk açısından bilimsel savlarla sınıflandırma çabaları 18. yüzyılda başlamıştır. Öne sürülen insan ırklarının sayısı ve kapsamı o zamandan beri çok değişmiş ve ırkların sınıflandırılmasında keyfi davranılmıştır. Değişik ad ve kavramlarla anılsalar da bunların çoğu ortak özellikler taşır ve bunun sonucunda üç büyük ırk bulunduğu görülür : 1) Beyaz Irk (beyaz derili veya kafakssı) 2) Siyah Irk ( kara derili veya negroid) 3) Sarı Irk (sarı derili ya da mongoloid) Bunlar Linne'nin türleri sınıflandırma anlayışı çerçevesinde, yani tip denilen örnekler bir araya getirilerek belirlenmiştir. Başlıca ırklar, dünyanın keşfi ve sömürge fetihleri sırasında Batı Afrika ve Uzakdoğu halklarının görülmesi ve bunların sınıflandırmayı yapanların mensup olduğu Avrupa halklarıyla karşılaştırılması sonucunda ortaya çıkan aykırılıklara dayanarak belirlenmiştir. İnsanların ırk olarak sınıflandırılması, açıkça ya da üstü kapalı olarak, genetik bakımdan insanları çeşitlendiren özellikleri sınıflandırmaya dayanır. Oysa genetik bakımdan değişik olan her şeyi ırk özelliği saymak ,kendine özgü genlerin toplamı olan her insanı başlı başına bir ırk saymak sonucunu doğurur.Bu bakımdan doğru sayıabilecek tek yaklaşım, insan topluluklarını, genetik benzerlik derecesine dayalı gruplaşma mantığına göre ve bireylerin birbiriyle evlenme eğilimlerine bakarak sınıflandırmaya çalışmak olabilir. Buna birtakım karakterler açısından, topluluklar arasındaki farklılığın (ya da biyolojik uzaklığın) ölçülüp hesaplanmasına sayısal sınıflandırma yöntemi denir; bu yüntemde ele alınan karakterler tamamen ya da kısmen genetiğe dayanır ve topluluk kümelelerini sınıflandırmada esas alınır. Henüz pek çok eksiklikleri bulunan bu yöntemin insan türüne uygulanması, insan topluluklarının yeryüzüne biyolojik uzaklıklar içinde hemen hemen homojen dağıldığını varsayar ki, böyle bir görünüş her türlü sınıflandırmayı olanaksız kılar. Bu yüzden günümüzde antropobiyolojistlerin pek çoğu her türlü ırk sınıflandırmasını reddetmektedir. Sosyolojik anlamda ırk 1789'dan itibaren Fransız Devrimi ile yayılan milliyetçilik akımı, etnik köken temelli miliyetçilik ile birleştirici ulusalcılığı beraberinde getirmiştir. Etnik köken, biyolojik olarak aynı olmasa da ırk sözcüğüyle eş anlamlı olarak kullanılmış, etnik gruplar ırk olarak kabul edilegelmiştir.[1] ( Vikipedi ) Bu durumda, biyolojik anlamda olmasa bile sosyolojik olarak bir etnik grup anlamında Kürt ırkından söz edilebilir.
  20. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Eh, napalım, hayırlı olsun diyelim o zaman , Saygılar.
  21. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Evet, buna Zülfü Livanelinin, Yeni Türkünün ve Sezen Aksunun bazı şarkılarını da ekleyebiliriz. Prozodi dışında, siz de bilirsiniz, Türkçe POP'ta, yapıyorum, ediyorum gibi sözler biraz zor oturtulur melodiye. Hadise'nin güzelliğine lafımız yok tabii.
  22. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Kabul etmiyorum diye bir şey yok. Söylediğim şu: Bende söz var hadi buna şarkı yap diyince genelde güzel olmaz. En içten şarkılar, hem besteci hem de güfteci olanlardan çıkar. Yada şunu söylemiyorum, Elvan Türk ırkından değil, dolayısıyla bizi temsil edemez. Yada İngilizce şarkı bizi temsil edemez. Anlatmaya çalıştığım, İngilizce şart gibi bir düşüncenin yanlış olduğu.
  23. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Ben bu meseleye tabii ki katı bakmıyorum çünkü bu bir milli mesele değil, nihayetinde yarışma. Benim derdim İngilizce şart tezinin doğru olduğu. Nicole Almanca söylediği için değil, şarkısının güzel olmasından dolayı birinci oldu. Fransızların da çok güzel şarkılarıyla birinci olanlar vardı. İlk aklıma gelenler Sandra, Celine Dion Oylamanın siyaset ile alakası var tabii ama döneme göre değişen tercihler de önemli. Sertapın birinci olduğu dönemdeki Irak işgali, Arap ritmlere sempatinin de etkisi oldu.
  24. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Şebnem Paker & Grup Etnik 1997 de 4. olmuştu. Saygılar.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.