Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Evet, doğru tespitler. Algılama budur, gidişat budur.
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Ben de siyaseten söylemedim zaten. Bizim bazı dağ köylerinde de durum aynı değil mi ? Ben Türkiyedeki gönüllülükten bahsetmiştim. Rusyanın yaptıklarını biliyorum. Konuya ilgim var, zira bende de uzaktan Kafkasyalılık var. Türkiyede gönüllü bir asimilasyon vardır. Yani, tamam insanlar isterse ancak ekstra bir çaba göstermek zorundadırlar, asimile olmamak için ama dediğim gibi bazıları gönüllü olarak bunu kabul etmiştir. Dostum, bunların hepsini biliyorum. Ben bu konuda, Almanyadaki Türkler ile Türkiyedeki Çerkesleri karşılaştırıp, Çerkeslerde de kabahat var demiyorum zaten. Çok farklı durumlar. Türkiyedeki Çerkes köylerinde Çerkesçe konuşulur, düğünler, gelenekler yaşatılır. Ama Türkiyede bir Çerkes dilinin, edebiyatının, biliminin gelişmesinin önünde engeller var tabii. Ben sadece, Almanyadaki Türklerin asimilasyon nedenlerini kabaca açıklamaya çalıştım. Çerkeslerin yoğun olduğu bölgelerde düşük sermaye ile bölgesel TV kurmak mümkün olmaz mı ? Tabii RTÜK kabul ederse, Anadoludaki irili ufaklı bir yığın yerel kanal gibi… Sence, Çerkesler de etnik siyaset yapmalı mı ? Doğru olan bu mudur ? Yoksa, sınıfsal kimlikler üzerinden mi siyaset yapılmalıdır ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Artık Ergenekon’u ben de yazabilirim! Soner Yalçın 24.08.2008 Hürriyet Henüz ortada ne Susurluk vardı ne de Ergenekon. Ne "Yeşil" biliniyordu ne de JİTEM. PKK itirafçıları daha ortaya dökülmemişlerdi. Faili meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Tam o günlerde, bugün artık adını herkesin bildiği bir subayla tanıştım; Binbaşı Ahmet Cem Ersever... Ersever’i öldürenler nüfus cüzdanını bana gönderdi; ölüm sırası bendeydi. Bugün, avazı çıktığı kadar bağıranların o gün sesleri hiç çıkmıyordu. Evet, geliniz Ergenekon’u bir de benden dinleyiniz; çünkü kafanızı çok karıştırdılar. ERGENEKON soruşturması/davası konusunda son günlerde ortalık biraz sakinleşti; "kayıkçı kavgası" bitti gibi. Eee artık Türkiye’nin bu sözde derin gündemi hakkında birkaç söz edebilirim. Sanıyorum bu konuda bir şeyler söyleyecek kadar bu konuyla ilgili haberler, kitaplar yazmış ender gazetecilerden biriyim. Önce "Binbaşı Ersever’in İtirafları" adlı kitabımı yazdım. Yıl: 1993. Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile 7 Haziran 1993’te tanıştım. Ersever’in cesedinin bulunduğu 4 Kasım tarihine kadar geçen beş aylık sürede çeşitli görüşmeler yaptım. Bunların çoğu yazılmamak üzereydi. JİTEM’i, JİTEM’in neden ve nasıl kurulduğunu, ilk komutanının kim olduğunu; "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım’ı, Vedat Aydın’dan Musa Anter’e kadar nice yargısız infazın nasıl yapıldığını, PKK itirafçılarının kimler olduğunu, bunların hangi cinayetlerde kullanıldığını Binbaşı Ersever anlattı. İlk kez bir subay, Güneydoğu’daki hukuk dışı hareketler konusunda, kontrgerilla hakkında konuşmuştu. Ve çok şey biliyordu. Ersever’i hep şaşırarak dinledim. Zamanla Ersever’le görüşmemizi birileri öğrendi. Ve daha fazla konuşmaması için onu öldürdüler. Nüfus cüzdanını beyaz bir zarf içinde bana gönderdiler. Zarfta başka hiçbir şey yoktu. Sonra birileri bazı gazeteleri arayarak, "Sıra Soner’de" diye telefon ettiler. Kaçtım, kayboldum. Ve o kaçak günlerde Ersever’in bana anlattıklarının hepsini "Binbaşı Ersever’in İtirafları" adlı kitapta yazdım. Ersever’e yazmayacağıma söz vermiştim ama artık yazmak zorundaydım. Belki bu yazdıklarım sonucu katillerinin bulunacağına inanıyordum. Ne safmışım o yıllar! Neyse. Ersever’in anlattıkları, bugün konuşulan Ergenekon soruşturmasından daha değerli bilgiler içeriyordu. Ancak "Binbaşı Ersever’in İtirafları" kitabı hiçbir gazetede, dergide, TV’de haber ol(a)madı. Bir Binbaşı elleri ayakları bağlanıp, kafasına sıkılan iki kurşunla infaz edilip Ankara’nın çıkışına bırakılıyor ve kimsenin bu cinayetle ilgili sesi çıkmıyordu! Oysa, Türkiye’de o tarihe kadar tam 20 yıldır kontrgerilla konusu tartışılıyordu. İlk kez içeriden biri, kontrgerilla faaliyetini ayrıntılarıyla açıklıyordu. Yapılanların kanunsuz olduğu ortadaydı. Ama kimsenin sesi çıkmıyordu. Çünkü terör herkesi esir almıştı. Sanılıyordu ki, terörle mücadelede her yol mübahtı! O yıllar, 1990’lı yılların başında Güneydoğu’da oluk oluk kan akıyordu. Faili meçhul cinayetlerde büyük artış vardı. Herkes canından bezmişti ve kimsenin aklına hukuk gelmiyordu. Sadece Güneydoğu’da değildi bu kanunsuz hareketler. Dev-Sol gibi sol örgütlerin İstanbul-Ankara’daki hücre evlerine yapılan baskınlarda teslim olanlar bile infaz ediliyordu. Yargısız infazlar dönemi başlamıştı. Devletin bir bölümü, terörü böyle bitireceğine inanıyordu. Susurluk’a uzanan kanlı yol işte böyle oluşturuldu. Susurluk’a uzanıyor Daha Susurluk meselesi ortaya çıkmamıştı. Ama Susurluk çetesi ardı ardına cinayetler işliyordu. Yöntemleri aynıydı; polis yeleği giyip "biz polisiz" deyip kişileri evlerinden, işyerlerinden, araçlarından indirip götürüyor ve infaz ediyordu. Bu yöntemi ilk Güneydoğu’da denemişler; SP Şırnak il yöneticisi İbrahim Sarıca, HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, ÖZDEP Erzincan İl Başkanı Cemal Akar, ANAP Varto İlçe Başkanı Kerim Geldi ve niceleri aynı yöntemlerle öldürüldü. O günlerde Başbakan Tansu Çiller’in ilginç bir demeci oldu. Çiller, 4 Kasım 1993’te İstanbul’daki Holiday Inn Oteli’nde basın mensuplarına şöyle konuştu: "Türkiye, milis hareketi niteliğine dönüşmüş ve yaygınlaşmış bir terör hareketiyle karşı karşıyadır. PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçılarının isimlerini biliyoruz, hesap soracağız." PKK’ya yardım eden 67 Kürt işadamı ve sanatçısının bulunduğu bir listeden bahsediliyordu. Listenin ilk başında Behçet Cantürk vardı. Ve Behçet Cantürk 14 Ocak 1994’te İstanbul’da evine giderken, polis yeleği giymiş kişiler tarafından otomobilinden indirilerek bilinmeyen bir yere götürüldü. Bir gün sonra cesedi bulundu. Behçet Cantürk’ü diğer cinayetler takip etti: Fevzi Aslan, Salih Aslan, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Hacı Karay, Sefa Erciyes, Yusuf Ekinci, Namık Erdoğan, Medet Serhat, Faik Candan gibi Kürtler, İstanbul ve Ankara’da kaçırılıp öldürüldü. Haziran 1996 tarihinde, "Behçet Cantürk’ün Anıları" adlı kitabımı çıkardım. Daha Susurluk’taki o malum kaza olmamıştı. Devleti çıplak görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim, çok korktum. İtalyan gladiosunu ortaya çıkaran Savcı Fellice Casson’un bir lafı vardır: "Gladioyu keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan tek kişinin kendin olduğunu bilmek, bunun neticesinde de seni her an öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu." Korktum ama yine de Susurluk Çetesi’nin cinayetlerini ve yöntemlerini, "Behçet Cantürk’ün Anıları" kitabımda yazdım. Aslında ortada pek de gizli saklı bir durum yoktu. Cinayetlerin görgü tanıkları, Susurluk Çetesi’nin infaz timlerinin robot resimlerini bile çizdirmişti. Dava dosyalarında birçok ayrıntı vardı. Ama bunların üstüne gidecek ne bir siyasi güç ne de yargı vardı. Para, para, para Terörle mücadele maksadıyla yola çıkan Susurluk Çetesi, Kürt işadamlarının infaz edilmesi sürecinde parayla tanıştılar. Öldürülmekten korkan herkes, canını kurtarabilmek için oluk oluk para dağıtıyordu. Terörün finans kaynağı silah kaçakçılığı ve uyuşturucudan elde edilen paraların büyüklüğü, bu sözde idealist çetenin aklını başından aldı. Para için "kumarhaneler kralı" Ömer Lütfi Topal öldürüldü. Ve artık bir büyük oyun sahneleniyordu; önde terörle mücadele görüntüsü vardı; arkada para paylaşımı. İşin içine para girince çete elemanları birbirine düştü. Bir taraf Tarık Ümit’i yok ederken, diğer taraf "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım’ın başına bela oldu. Çete içindeki kavga kamuoyunda, "İkinci MİT Raporu" olarak bilinen raporun ortaya çıkmasına neden oldu. Rapor basında elden ele dolaşmaya başladı. Kimse yazmaya cesaret edemedi. Aydınlık Dergisi, 21 Eylül 1996 tarihinde raporu kamuoyuna açıkladı. Rapor yalanlandı. Meselenin üstü bir kez daha örtüldü. 3 Kasım 1996’daki Susurluk’taki trafik kazası, raporu doğruladı. Yaranın irini akmaya başladı. Basın kararlılıkla olayın üzerine gitti. Biz de Doğan Yurdakul ile birlikte "Reis, Gladio’nun Türk Tetikçisi: Abdullah Çatlı" ve "Bay Pipo, Sıradışı Bir MİT Görevlisi: Hiram Abas" kitaplarını yazdık. Sonra ne oldu; Refah Partisi-DYP koalisyon hükümeti, Susurluk’u "fasa fiso" ilan etti. Basının gayretlerine rağmen Susurluk’un üzeri örtüldü. Aradan yıllar geçti... Ergenekon soruşturması patlak verdi. Evet, üzerine dört kitap yazdığım Ergenekon meselesi konusunda bir şeyler söyleyebilirim artık. Ergenekon’u doğru okuma kılavuzu ERGENEKON aslında Susurluk’tur. Peki, Susurluk gladio mudur? Bu soru kafaları çok karıştırıyor. Bu nedenle önce gladio nedir ona bakalım: Gladioyu II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte CIA ile anlaşan eski Naziler kurdu. Hedefi komünist örgütlerdi. Ve her NATO ülkesinde bir gladio teşkilatı kuruldu. Türkiye, soğuk savaşın başladığı iki kutuplu dünyada safını Batı olarak belirledi. NATO’ya girdi. Ordusunu, istihbaratını ve bürokrasini ABD’ye teslim etti. Türkiye’nin hedefinde bir tek güç vardı; Sovyetler Birliği ve sözde "uzantısı" içerideki komünistler. CIA ve dolayısıyla gladionun yardımlarıyla solculara karşıt sivil örgütler meydana getirildi; Komünizmle Mücadele Derneği, İlim Yayma Cemiyeti gibi. Türkiye’de sol kitleselleştikçe karşısına bu kez inanmış idealist ülkücüler çıkarıldı. Komando kampları kurulmaya başlandı. Türkiye siyasal cinayetlere sahne oldu. İlginçtir, öldürülen ilk 10 kişinin hepsi solcuydu. Öldürülen ilk 100 kişinin 76’sı da solcuydu. Birileri halkı ve vatanı için ölüme koşan idealist gençlerini kışkırtmak için elinden geleni yaptı. Toplumda saygı gören isimler öldürülmeye başlandı. Ardından kitlesel katliamlar geldi; K.Maraş, Çorum gibi. Toplum, akan kanlarla askeri darbeye mecbur edilmek isteniyordu. Zaten 12 Eylül 1980’de darbe yapanlar açıklamışlardı: "Durumun olgunlaşmasını iki yıl bekledik!" Bugün artık ortaya çıkmıştır ki, Türkiye’deki bu katliamların sorumlusu CIA/Gladio güdümündeki örgütlerdi. CIA, Türkiye’yi sola teslim etmek istemiyordu. Bunun dış politik nedenleri de vardı: ABD’nin bugün nasıl "Büyük Ortadoğu Projesi" varsa, 1970’li yıllarda da "Yeşil Kuşak Projesi" vardı. CIA’nın planına göre Sovyetler Birliği; Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan gibi Müslüman ülkelerle çevrilecek ve bunlar içerideki Müslümanları etkileyerek Sovyetler Birliği’ni yıkıma yol açacak büyük ayaklanmalara neden olacaklardı. Ancak CIA’nın isteği gerçekleşmedi: İran’da ABD karşıtı İslam Devrimi oldu; Sovyetler Birliği Afganistan’a girdi. Mısır, Irak, Suriye’de ABD karşıtı Baas hareketleri güçlüydü; iktidardaydı. ABD Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamazdı.12 Eylül askeri darbesine giden kanlı yolları gladio/kontrgerilla döşedi. Ve... 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Bloku çöktü. Sovyetler Birliği dağıldı. Avrupa’daki gladiolar bir bir ortaya çıktı: Batı Almanya’daki adı "Sword"; Avusturya’da "Schwert"; İngiltere’de "Secret British Netword Revealed"; Belçika’da "Bdra8"; Hollanda’da "Command"; İsviçre’de "P:26" ve "P27"; Yunanistan’da "Sheepskin" idi. Fransa’daki adı Teoman’ın şarkısının adıydı: "Rüzgárgülü!" Neo-Ergenekoncular Hepsi komünist hareketlere karşı gizlice görev yapmıştı. İlginçtir, sadece Türkiye’deki gladio açığa çıkarılmadı. Gladio, kontrgerilla ya da Ergenekon adı ne idiyse, bugün kamuoyunun kafasını karıştırmaya devam ediyor. Elinizde kaba bir şablonunuz varsa; kontrgerillanın/Ergenekoncuların, gladio olduğundan emin olabilirsiniz. "Dün öyleydi ve bugün ortaya çıkan çeteler bunun uzantısıdır" kolaycılığı sizi yanıltır. Bakınız: Soğuk savaş döneminde öyleydi. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde CIA-Gladio vardı. ABD’nin hedefi-amacı belliydi. Peki, bugünkü Ergenekon’un altında/arkasında CIA olabilir mi? Sorunun yanıtını soru ile vermemiz gerekiyor: ABD’nin bölgedeki Kürt politikası belli; AKP’ye bakışı belli; Yeni Dünya Düzeni’nin hedefi belli; diğer yanda Ergenekoncuların da sözde hedefleri belli; o halde? Üstelik Ergenekon’a karşı savaş açan dinci-liberal takımının ABD-AB ilişkileri de malum. Gladio bugün; Ergenekoncuların mı, yoksa güya Ergenekonculara savaş açmış gibi görünüp Kemalist Cumhuriyet’i yıkmayı amaçlayan Neo-Ergenekoncuların mı arkasında? Sorunun yanıtını "Gladionun Babası" ABD’nin dış politikalarına bakarak yanıtlayabilirsiniz. Bugün ortaya çıkarılan Ergenekon’un gladio olduğunu söylemek zor. Ancak gladiodan kötü bir anlayışı devraldığını söylemek zorundayız. Peki, bugün ortaya çıkan Ergenekon nedir? Ergenekon devlet içindeki çetedir. Yereldir; yani uluslararası bağlantıları yoktur. Bakınız: PKK terör örgütüne karşı Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir mücadele vermektedir. Ancak terör örgütüyle mücadelede, kendini herkesten çok "kahraman" ve "milliyetçi" gören bazı kişiler hukuk dışı yollara sapmışlardır. Ergenekon, devlet içinde çeteleşmiş ve kişisel çıkar peşinde olan mafyadır. Neo-Ergenekoncular aksi görüştedir. Onlara göre, Ergenekon salt bir çete değil, bir devlet örgütlenmesidir. Kanunsuzluğunu TSK’dan aldığı güçle yapmaktadır. Amacı darbe yaparak AKP’yi yıkmaktır. Devletle, TSK ile hesaplaşmadan bu sorunun ortadan kalkamayacağı görüşündedirler. Siz hangi gruba dahilsiniz! Şaka bir yana, Türkiye’de yıllardır yapılan ilkel soruşturma Ergenekon’da da karşımıza çıktı: Delilden sonuca gidileceğine, sonuçtan delile gidildi. Daha soruşturma aşamasında, ortada kamuoyunu ikna edecek bir delil bile yokken; yıllarca kontrgerillayla mücadele edenler-kontrgerillanın hedefi olan aydınlar, gazeteciler, akademisyenler "Ergenekoncu" olarak kamuoyu önüne çıkarıldı. Cumhuriyet mitinglerine katılanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği darbeci yapıldı! Türkiye’deki tüm AKP muhaliflerine "Ergenekon Çetesi" yaftası vuruldu. Yandaş medyanın hukuku hiçe sayan fütursuz yayınları çok kişiyi rahatsız etti. Aslında bu çevrelerin amacı, Ergenekon’u aydınlatmak değildi. Ergenekon sadece araçtı. Amaç, ulus devleti yıkıp "renkli devrimin" yolunu açmaktı. Ergenekoncuların aksine Neo-Ergenekoncular yerel değildir. Neyse. Artık hukuksal süreç başladı. Türkiye çete kamburundan kurtulmalıdır. Umarız dava terörün, siyasetin ve Neo-Ergenekoncuların gölgesinde kalmaz. Çünkü hukuk bir gün herkese lazım olacaktır.
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Gazze Katliamını da mı Türkçüler yapıyor ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Ergenekon Destanı! Bu arada mesaj kutumu biraz boşalttım.
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Alevi yürüyüşü ile ilgili başlıkta, bu konuda mutabık olmamışmıydık ? Çerkeslerin böyle bir talebi olmamış. Ayrıca, Türkiyede TV'nin tarihi ne ki ? Lozana göre azınlık tanımımız Ermeni, Rum ve Yahudilerle sınırlı. Onlarda kendi imkanları ile okul açıyorlar. Neden Ermenice, Rumca, Yahudice TV niye yok diye sormuyorsunuz ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Bu arada, dikkatimi çekti. Bu günlerde nedense PKK herhangi bir eylem yapmıyor. İsrail'in Gazze katliamı da gündemden 2. hatta 3. sıraya düştü. Bunlar da bir ip ucu olablir mi ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
ABD'nin 'Invisible Government'i sizce nedir ? CIA'dan bağımsız mıdır ?
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Yeni Amerikan Dış Politikası'nın ipuçları! AB`nin, azınlık dayatması yanlış Avrupa Birliği(AB), yeni bir `azınlık anlayışı` gündeme getirerek bir kez daha Türkiye`nin hassas sinir uçlarına dokunmayı başardı. 6 Ekim`de yayınlanan İlerleme Raporu`nda Süryaniler, Kürtler, Aleviler, Çerkezler`azınlık` kapsamında dile getirilerek, Türkiye Lozan`ı aşan dini, etnik ve dili azınlıkları kabul etmeye zorlanıyor. AB`nin, bu şekilde azınlık dayatması iki sebepten dolayı sağlıklı değil ve dikkatli adımlar atılmazsa Türkiye`nin bütünlüğüne zarar verebilir. Birincisi, AB`nin azınlıklar konusunda ortak bir tanımı ve uygulaması yok. Yani, AB müktesebatı ortak bir azınlık tanımlaması içermiyor (Birleşmiş Milletler`in de bu konuda bir tanımı yok). AB üyesi ülkeler, hangi grubu azınlık kabul edeceklerini ve hangi oranda haklar vereceklerini kendileri belirliyor. AB`nin mevcut 15 üyesi arasında birbirinden çok farklı ve hatta çatışan azınlık anlayışı ve uygulamaları mevcut. Avrupa`da dağınık olarak yaşayan Alman azınlıklar bu konuda iyi bir örnek teşkil ediyor. Danimarka ve İtalya`da yaşayan Almanlar ya da Almanca konuşanlar, Fransa ve Belçika`daki Almanlara göre çok ileri haklara sahipler. Azınlık statüsünde ve hatta özerk yönetimleri var. Oysa Fransa`da, Almanlar azınlık haklarına sahip değiller. Fransa, aynı şekilde Korsika`ya tanıdığı hakları, Bask azınlığa da tanımıyor. Basklar, komşu İspanya`da azınlık ve özerk yönetime sahipler. Almanya`da ise ilginç bir şekilde Yahudiler azınlık değil. Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Hollanda gibi yarım milyondan fazla Müslüman`a sahip ülkelerden hiçbirinde Müslümanlar azınlık değil. Yunanistan`da ise Müslümanlar azınlık; ama onlara göre de Türk azınlık yok. Yani Avrupa Birliği`nde ortak bir azınlık tanımlaması olmadığı gibi, azınlıklara nasıl haklar verileceği de ulus devletler tarafından ayrı ayrı kararlaştırılıyor. Her üye ülkenin farklı uygulamaları söz konusu. Dolayısıyla AB`nin, Türkiye`ye herhangi bir azınlık grubu veya azınlık hakkı dayatması yanlış. İkinci sebep, Avrupa`da azınlıklar İspanya hariç hiçbir ülkede nüfusun yüzde 10`unu geçmiyor. Hatta çoğunlukla yüzde 5`i bile bulmuyor. Euromosaic tarafından 1996`da yayınlanan ve 15 AB üyesindeki azınlık dillerini araştıran rapor, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya çıkarıyor. Euromosaic`e göre, AB üyesi 15 ülkede 38 azınlık dili var. Daha ilginci, 370 milyonluk AB`nin içerisinde azınlıkların toplam nüfusu 20 milyon civarında. Üstelik bunun 10 milyonu İspanya`da, 4 milyonu da Fransa`da yaşıyor. Geri kalan 6 milyon diğer 13 ülkede dağınık yaşıyor. Dolayısıyla, İspanya dışındaki azınlıklar ülke bütünlüğünü kitle halinde tehdit edecek çapta değil. Mesela, Almanya`da resmen tanınan dört azınlık grubun hiçbiri 600 binden fazla değil. Fransa`da yıllardır konuşulan Korsika`nın nüfusu 125 bin. İspanya`da yıllardır ETA vasıtasıyla teröre başvurarak bağımsızlık arayan Basklılar, toplamda 700 bin kadar. Buna karşılık, AB İlerleme Raporu Kürtlerin 12-20 milyon, Alevilerin 12-15 milyon ve Çerkezlerin 3 milyon civarında olduğunu kayda geçiriyor. Yani, bu kesimlerin tamamı azınlık statüsüne alındığında, Türkiye nüfusunun çoğunluğu azınlık haline geliyor. AB`nin dayatmaya çalıştığı bu gruplardan sadece biri bile, AB içerisindeki azınlıkların toplamına eşit. Daha da önemlisi, İspanya ve İrlanda örneğinde görüldüğü gibi, azınlık ve kültürel hakları geniş olarak vermek ve hatta özerklik ilan etmek bile, bağımsızlık peşindeki silahlı terörün sonu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla Türkiye`nin kendi şartları içerisinde, azınlık veya kültürel haklar ile ilgili toplumsal barışı koruyacak ve sağlayacak adımlar atması gerekiyor. AB üyeliği kesinleşmeden atılacak bazı ileri açılımlar, daha sonra Türkiye`yi önü alınmaz gelişmelerle (Belçika gibi) karşı karşıya bırakabilir. ERHAN BAŞYURT ( Zaman-2004-10-25 )
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Çeteler ve derin devlet sizce aynı şeymidir ? Sizce, bu dava derin devleti ortadan kaldırmak için mi açıldı ? Derin devlet diye bir şey kalmayınca, her şey mükemmel mi olacak ? Öyle ise, CIA'nın, Mossad'ın, KGB'nin de sizce kalkması gerekir mi ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Peki, İbrahim Şahin'in tasfiye etmek isteyen eski arkadaşları neci ? Onlar Türkçü, vatansever ve laik değil mi ? Değilse nedir ? Onlar da mafya, çeteci değil midir acaba ? Sizce neden bu tasfiye yapılıyor ? Arkasında kim var ? Türkiyeyi, şimdiye kadar bu toplasan toplasan sayısı 100'ü geçmez olan bu insanlar mı yönetiyordu da şimdi rahatladık ?
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Siz Türk değilmiydiniz ? Herhalde, heyecandan kaptırıp bunları yazdınız.
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Türkiyede de sorsan, o soruya yanıt veremeyenler çıkmaz mı dersin ? Asimilasyonu, zorla ve gönüllü olarak ikiye ayırmak mümkün. Dediğin gibi, bazı Çerkesler, gönüllü olarak asimile olmuştur. Almanyadaki bazı Türkler de, hem kendiliğinden asimile olmamayı becerememişler, hem de Türkiye'yi yönetenlerin politikaları bunu sağlamaya yönelik olmamıştır. Kendi kültürünü koruyup, entegre olanlar da vardır. Peki, Çerkesler için TV/Radyo dışında bu araçları geliştirebilecekleri bir ortam olmamışmıdır, şimdiye kadar ? Benim hatırladığım gazeteler vardı. Bu araçlar, özel girişimlerle oluşturulamaz mı ? Kafkas derneklerinin yeterli sermayesi yoksa, devlet öncü olup başlatabilir tabii, ama duruma göre daha sonra özel sektöre de devredebilir kurduğu sistemi. (Yap-İşlet-Devret )
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Düşünemem tabii. Dostum, bunları bana anlatmanın nedenini bazılarının ders çıkarması için diye algılıyorum. Yoksa, benim başka başlıklarda İzmirde ilk kurşunu atan Hasan Tahsinin de bir Çerkes olduğunu yazdığımı da, Atatürkün sağ kolu Kılıç Aliyi de yazdığımı görmüşsündür. Görmemişsen de, Çerkeslerin vatanseverliğini bildiğimi bilmeni isterim. Şimdi, bu uygulamanın kaynağı nedir ? AB. Peki, AB’nin ortak kriterleri var mı ? Sonra bu yayın olayı yeni de değildir. TRT, 2001’de göstermelik de olsa Kürtçe, Çerkesçe, Boşnakça, Arapça yayına başlamıştı. Peki, Çerkeslerin tümü Türkçe biliyor mu ? Sence, bilmeyen varsa, bu Çerkesçe yayın,bir yandan da Türkçe öğretmeli mi ?Tabii ki, Çerkeslerin durumu farklı, sonuçta, Türkiye içinde bir federasyon talebi yok. Çünkü, Çerkesler, bu topraklara sonradan Kafkasyaya dönmek üzere gelmişlerdir. Demişim. Sence, sorun nedir ?
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Sn.Beton, Asimilasyon ile Entegrasyon arasındaki farkı biliyormusunuz ?
-
Eylül 2008 Hak İhlalleri Raporu
PKKlı itirafçıları geçin de, anladığım kadarıyla, sadece Perinçek ve Yalçın Küçük gibişüpheli şahısların tavrıyla bu bağlantıyı kuruyorsunuz. Peki, bunların APO ile görüşmeleri kendi adlarına olamaz mı ? Bu bir örgüt bağlantısının kanıtı olabilir mi ? Her ülkenin derin devleti vardır. Önemli olan, bu derin devletin ülke çıkarlarına hizmet edip etmediğidir. PKK bir terör örgütü kabul ediyorsanız eğer, devletin, el altından gayri nizami harp usülleriyle bu örgüte karşı örgüt kurup mücadele etmesini de mübah görmeniz gerekir. Nitekim 90'ların sonunda PKK çökme noktasına gelmiştir. Çünkü, terör örgütünü finans kaynağı olan uyuşturucu ticaretine de darbe vurulmuştu. Fakat, sonradan bu insanların çeteleşip uyuşturucu işlerine karışma olayı ayrı sorgulanması gereken bir durumdur. Şu anda da derin devlet vardır. Sadece yapısı değişmiştir.
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Sağol, Demirefe kardeş. Evet, aklı olan herkes düşünebilir bunları. Daha tam çözemedim ama ayrıntılara takılmadan şimdilik genel hatlarıyla şunu söyleyebilirim: Şimdiye kadar dalga dalga tutuklananları türlere ayırırsak, 1-Ülkücü kimliği bilinen ve PKK'ya karşı gayri nizami harp usülleri ile etkili mücadele etmiş isimler 2-Ulusalcı olarak tanımlanan yada kendilerini Ulusalcı olarak tanımlayan- önceden sosyalist sonradan Ulusalcı olanlar dahil-laik ve Atatürkçü, AKP karşıtı siyasi potansiyel tehlike arzeden isimler ve yine PKK ile etkin mücadele etmiş askerler, 28 şubat sürecinde işlevi olanlar. 3- Yine PKK'ya karşı terör eylemlerinde bulunmuş Hizbullah türü dinci örgüt üyeleri Bu verilere bakarak gayet net sorular çıkarmak ve bazı sonuçlara ulaşmak mümkün: 1-Bu isimleri tasfiye etmek isteyecekler kimler olablir ? Kürtçüler, modern anti-laikler ya da dinciler 2-Bunların ortak özelliği ne olabilir ? ABD destekli olmaları olabilir mi acaba ? 3-Peki, ABD neden bunları destekliyor ? Büyük Ortadoğu Projesini ve Ilımlı İslam rejimlerini uygulamak için Türkiye kilit ülke olduğu için. 4-Ilımlı İslam ABD'nin ne işine yarıyor ? Dediğini yaptırabileceği, radikal gayrimüslüm düşmanlığı ılıştırılmış, laik olmayan din eksenli ama görünüşte demokrat rejimler...Yani, ne İran gibi anti-Amerikancı ve şeriatçı ne de Türkiye gibi laik ve Atatürkçü ( hala kaldıysa tabii ) 5-Türkiye neden kilit ülke ? Ortadoğu ve Orta Asyanın enerji kaynaklarının kontrol altına alınması için kullanılmaya en müsait ülke olduğu için. Yine Ukraynadaki Soros Turuncu devrimi yada Gürcistandaki Saakaşvili darbesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Her ikisi de aynı olmasın ? Fethullahçı Gladyoyu duymadınız mı ?
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Sn.Hepimizin, Benim aklıma takılan bir şey var; şimdi, bu İbrahim Şahin, böyle bir tutuklanma olayı ihtimalini düşünerek o silahların gömüldüğü yeri gösteren krokileri herhangi bir arama ihtimaline karşı evinde bulundurmaması gerekir mantıken. Adam yıllardır bu işin içinde Özel Harp Dairesi Başkan Vekilliği yapmış, bu yolları bilmesi gerek. Yani, pek inandırıcı bulmadım Ayrıca, o gömülen koca, koca silahlar, roket atarlar TVden gördüğümüze göre 2 gündür uğraşıyolar dev makinalarla, kepçelerle, hala da çalışmalar bitmedi. Diyelim ki, bu örgüt var ve bir eylem yapacak, bu silahları çaktırmadan nasıl oradan çıkartacaklardı. Bir türlü mantığım almıyor. Ayrıca, hadi Uğur Mumcu cinayetini ve Danıştay saldırısını geçtim. Hırant Dink cinayetinin, Malatya cinayetinin faturası sonuçta kime kesilmiştir akıllarda mantıken Türkçülere, öyle değil mi ? Bu durumda bu da mantıksız değil mi ? Eğer bu adamlar Türkçü ise neden kendi camiasını suçlayacak bir eylem yapsınlar ki ?
-
Eylül 2008 Hak İhlalleri Raporu
Birçok Avrupa ülkesinde, Gladyo diye tabir ettiğimiz kontrgerilla sözde deşifre olmuş aslında artık işlevini yitirmişlerin tasviye edildiği süreçler yaşanmıştır. Bildiğiniz gibi İtalyada Gladyo diye tabir edilen, diğer ülkelerde farklı isimleri olan bu oluşumlar, yani, ABD güdümlü Nato'nun kurdurduğu Süper Nato, temel olarak anti komünist karakterli ve ABD çıkarlarına aykırı unsurları tasviye eden oluşumlardır. Sovyetlerin çökmesiyle dediğim gibi birçok Avrupa ülkesinde safra atma işlemi yapılmıştır. Peki, bu ülkelerde ve ülkemizde ABDnin çıkarlarına uygun politikaların hayata geçirilmesi yönünde eylemleri olan SüperNatonun şu an ki işlevi nedir, dolayısıyla Natonun devamının gerekçesi nedir, Sovyetlar yıkıldığına göre yeni düşman nedir ? Ayrıca, APOnun Ergenekon bağlantısını neye dayandırdığınızı sorabilirmiyim ?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
GÖRÜŞMECİ-Evet, hemen hepsinde ortak "ti" sesleri var. Bu da ayrıca "te" ya da "di" olabiliyor. DİLBİLİMCİ - Doğru. Bunların hepsinin ilk-kökeni, bugünden altı bin yıl kadar önce kullanıl- dığı varsayılan Hint-Avrupacadaki "stig" biçimi. Anlamı da "sivri uçlu nesne" demek. Ama bu sivri uçlu şey, bir çubuk da olabilir, bir ok da, bir kalem de, bir çivi de. Ok ise havada hızla giden bir şeydir, coşkun akan bir ırmağın suları da öylesine hızlı sayılabilir. İşte bu ildnci ve üçüncü anlamlar da zaman boyunca bu "stig" kökeninin biçimindeki değişmelere koşut olarak gelişmiş. GÖRÜŞMECİ - Biçim değişmeleri nasıl bir gelişme göstermiş acaba? DİLBİLİMCİ-Eski Farsçada "stig" kökeni "s" sesini yitirerek "tig" olmuş. Ardına "r" gibi bir ek gelince "tigr" biçimi çıkmış. "G" sesinin de zayıflayıp yitmesiyle "i" sesi uzamış ve"tîr" biçimi oluşmuş. Bu sözcük biliyorsunuz "ok" demek; Osmanlıcada "tîr-i kaza", "tîr-i müje", yani "kaza oku, kirpiklerin oku" diye geçiyor sile sık. "Tirkeş"e gelince bu da "okluk, sadak" anlamına geliyor. Eski "tigr" orta-kökeni ya da ara-kökeni ayrıca "tigra", "digra", "digla", "dicla" gibi aşamalardan geçerek bugünkü "dicle" ırmağının adı olmuş, yani "ok gibi hızlı akan" ırmak anlamına. GÖRÜŞMECİ - "Stig" kökeni avrupa dillerinde mi görülüyor o zaman? DİLBİLİMCİ -Evet. İskandinavlarda bir çubuğun ucuna takılarak ateşte kızartılan et parçasına "stek" denmiş. İngilizcedeki "bif" "sığır eti" ile birleşince "bifstek" ortaya çıkmış. Fran- sızcaya geçerken aradaki "s" sesi düşmüş ve Türkçeye de aktarılan "biftek" biçimi oluşmuş. GÖRÜŞMECİ-Türkçede bir zamanlar "dolmakalem" anlamına "stilo" sözcüğü kullanılırdı. O da sivri uçlu bir şey. Acaba ilgisi var mı? DİLBİLİMCİ - Elbette. Latincede "stig" biçimi sonuna "1" gelince "stigl" ara-kökeni,"sivri uçlu yazıcı aygıt" anlamını kazanmış. Köken bir yandan Farsçadaki gibi ara (g) sesinin düşmesiy- le "stil" olurken, anlamı da genişleyip "yazarın yazış biçemi, üslubu, stili"ni göstermeye başlamış. Bunun yanında, sivri uçlu nesneler ya da aygıtçıldar, hayvanların kulaklarını dele- rek onları işaretlemekte kullanılır olmuş. Hayvanlar da böylece "stigma"larma yani işaret- lerine göre ayırt edilirlermiş. Bunun yanında, eğer ortada bir ayırt edemeyiş durumu çıkarsa o zaman da "a-stigmat" olumsuz biçimi kullanılır olmuş. Bu anlam kayması daha sonraları ise bir tür görme bozukluğunu anlatmak için kullanılmış. GÖRÜŞMECİ - Evet, anlıyorum. Ama şu "etiket" sözcüğü aklımı çeliyor. Bir yanda yapıştırı- lacak ufak kâğıt parçası demek, öte yanda ise toplum içindeki görgü kuralları topluluğu. Ara- larında ne ilgi olabilir? DİLBİLİMCİ - Şöyle bir ilgi var. "Stig" kökünden ilkin Felenıenkçede "stiken" eylem-söz- cüğü yapılmış. Fransızca eylem-sözcük yapılırken "estike" biçimi oluşmuş. Baştaki "s" sesi düşüp de, sonuna "et" küçültme eki gelince "etiket" sözcüğü ortaya çıkarmş. DİL ÇALIŞMALARINDA "ETİMOLOJİ" YA DA KÖKEN-BİLGİSİ ÖZCAN BAŞKAN
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Karduk yerine Kürt mü? Kürtlerin ataları nereden? 'Anabasis' adlı kitabın çevirisi kafaları karıştırdı. Kürtler nereden geliyor? Asılları nereye dayanıyor. Tarihçiler ortak noktada buluşamıyor. Ancak Kürt edebiyatçı Mehmed Uzun'un 25 Mayıs 1999 tarihinde tuttuğu günce tartışmaları yeniden alevlendirecek.. Yazar "Ksenophon’un ’Anabasis’ adlı kitabının Türkçesinde Kürtler ve ülkelerinden, Karduklar* ve ülkesi şeklinde söz ediliyor. Oysa İsveç çevirisinde Kürtler ve ülkesi diye geçiyor. Bu 25 Mayıs 1999 tarihli notu gündeme getiren de Ertuğrul Özkök oldu. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni çevirideki bu dikkat çeken farkı araştırdı. Kitabın orjinalinde Kürt yerine Karduki kelimesi geçiyormuş.. Ertuğrul Özkök, İsveçli çevirmenin işgüzarlık yaparak kendi ülkesinin ön yargılarıyla hareket ettiği düşüncesinde.. Yazar, Türkiye'deki yazar ve aydınların ön yargılarına dokundurdu.. Böyle bir çeviriyi Türk çevirmenin yapması halinde neler olabileceğini soran yazar cevabını da şöyle veriyor: -(...)Eskimolar ve Amerika yerlileri de Türk’tür efsanesine benzer bir yaklaşımla, eserin Yunanca orijinalini, kendi nesebine uygun biçimde "aranje" etmiş. Ben çeviri uzmanı değilim. Merak ediyorum, böyle bir yorumu bir Türk çevirmen yapsaydı ne olurdu? En başta bizim yazarlarımız alır yerden yere vururdu. Görüyorum ki, İsveç’te bu çarpıtmadan rahatsız olan kimse çıkmamış. Ne yapalım, bu da onların bileceği iş... *M.ö 401 yıllarında Yunanlı yazar Ksenophon tarafından yazılan "Anabasis(Onbinlerin Dönüşü)" adlı kitapda adından sözedilen Karduklar, bazı tarihçi tarafından bugünkü Kürtlerin ataları olarak bilinir. ( Nazım Alpman-İnternet Haber )
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn.Hepimizin, bu sorunun cevabını daha AB net olarak verememiş, ben nasıl size net bir rakam vereyim. Bakın, AB temsilcisi Kretschmer bile ülkeler azınlık tanımını kendi belirler demiş. Yani, daha kendi aralarında bile bir anlaşma yok. Ayrıca, ben talep eden nüfustan bahsettim, tüm Kürt nüfusundan değil .
-
Eylül 2008 Hak İhlalleri Raporu
Asıl o zaman sorun var galiba. Bakın, o dedikleriniz Ergenekonla ilişkilendirilip içeri alındı. Ayrıca, benim bildiğim kadarıyla, İbo da Kürdüm demişti. Ayrıca, hem Kürtçe hem de Arapça Türküler de söylemişti ve halen de söylüyor.
-
Eylül 2008 Hak İhlalleri Raporu
Sizce, Apo da mı Kontrgerilla ? Bundan sonra Kontrgerilla diye bir şey kalmayacak mı ? Buna inanıyormusunuz gerçekten ?