Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Türkiye'de Türk Olmak
Sn.C+Nihal, Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Maalesef, ülkemizde, bazı insanlar, bu akitsel tanımı yanlış anlıyorlar ve Türksünüz denmesini etnik kimlikleri inkar etmek olarak algılıyorlar yada onlara böyle algılattırılıyor, empoze ediliyor. Bir de, Türkiyelik diye bir garabet tanım çıkardılar. Onlara göre Millet inşası teritoryal ise, kimlik coğrafi atıflı olmalıymış. Öne sürdükleri örnek ise Fransa.... Oysa, Fransız yada Fransalı kelimesi coğrafi bir gönderme değil, o coğrafyada, o dönemin birçok derebeylerinden biri olan Fransa dükalığının ismiydi.
-
CAMBAZA BAK CAMBAZA
Durup, durup ortaya bir laf atmakla, kendi ideolojini haklı çıkarmak olmaz. Sarıgöl, adam gibi iddiasını, düzgün cümlelerle yazsa da ne diyormuş anlasak. Kimin ezberci olduğunu herkes biliyor. Gerisi ayrıntı...
-
Gazze'de katliam
Evet, tüm insanlar için olduğu gibi, 'Filistinli çocukların da en temel insan hakkı olan yaşama hakkını tanırım' Eger bunu soylemek size zor geliyorsa, siz kabileciniz! Bu kadar kolay!
-
Gazze'de katliam
Sn.Politika, bu arkadaşlar zaten ABD'nin Irak işgalini de savunmuştu. Bunun tek açıklaması var: 'Bazı insanlar için haklı olan değil, güçlü olan haklıdır'
-
Gazze'de katliam
Eh, Mustafa Akyoldan alıntı yapmak bir mantığa oturmuş bu yazdıklarınla, demek ki onun yazdıkları ideolojikmiş. ABD çıkarlarını savunmaya yönelik bir çarpıtma. Kardeşim, bana büyük balık-küçük balık hikayesi anlatma. Siyonizm, bir ideolojidir, Yahidilikle aynı şey değildir, Nazizmin eşdeğeridir. Aynı şekilde, Anti-Siyonizm de, Anti-Semitizm ile aynı şey değildir. Anti-Siyonizm de ideolojik bir tavırdır. Bu forumda Hamas iyidir diyen var mı ? Sebepsiz sonuç olur mu ? Şimdi, sen burda Haması köpeğe mi benzettin ? Kedi de İsrail öyle mi ? Öyle görüyorsan, sana başka sorum yok.
-
Gazze'de katliam
Benim cevabım, İslamiyeti bu dediğiniz esaslara göre anlayan, kendisine İslamcı denen, Mustafa Akyol ile ilgili, siz yine benim söylediğimi genellleştirirek bana cevap vermişsiniz, olmadı! Eee, neymiş, söyleyin de, öğrenelim.
-
Gazze'de katliam
Sen de karşı kampın savunucusu olarak desteklerini esirgememişsin bakıyorum. Bakalım neymiş: Evet ya, bunların yaptıkları İsrailin yaptıklarını geçmiş, bayrak yakmışlar ( insanlık suçu ), slogan atmışlar ( insanlık suçu ), oyuncak kaleşinkof vermişler ( insanlık suçu )! Şimdiye kadar niye göremedik bunları, valla hiç düşünmemiştik. Tabii, Hamastan önceki örgütler de İsraili taşla yok edeceklerdi, Hamas da bunu yapacak güçte, anlıyorum. Savaşı da bilmiyorduk öğrenmiş olduk sayende. Onun için, kurulduğu günden beri sürekli genişliyor değil mi, 'rahat etmek için' ?
-
Gazze'de katliam
:)Güzel kıvırma ama dğru değil. Hiçbir yazınızda 'bazı Müslümanlar', 'bir kısım Müslümanlar' şeklinde bir tamlamanıza rastlamadım. Mustafa Akyol'un yazısını ben daha yeni okudum ve gördüm ki diğer arkadaşlar tarafından çürütülmüş. Şimdi, bir de benim mi çürütmemi istiyorsanız, hay hay! Ama çelişkiniz sürüyor haberiniz olsun. Kabileciliğin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Kabilecilikte kan bağı vardır, ortak dinsel inanış vardır. Oysa ki, sizi ve temsil ettiğiniz düşünceyi eleştirenlerin tek ortak özelliği insan olmak, vicdanlı olmak! Yine çelişkili ve mantıksızsınız. Evet, kabilecilikse, biz insanlık kabilesindeniz, siz hangi kabiledensiniz ? Ben size reddetmeniz gerekir dedim mi ? Tekrarlıyorum yazdıklarımı, siz o alıntıyı yaparak görüşlerinizi savunma yoluna gitmekle: 1-Müslümanların çoğunlukta olduğu Türkiyede kabileciliğin olmadığını, çoğulculuğun olduğunu kabul ediyorsunuz. 2-Müslümanların da mantıklı düşünebileceğini kabul ediyorsunuz. İslam dini mantıksız ama İslamcılar mantıklı, öyle mi ? Burdan tutturamadık, Alevi, Kürt, Ermeni meselelerinden vuralım mantığıda güzel olmuş. Ben size İsraili savunduğunuz için Yahudi misiniz dedim mi ? İlla ki, sizi bir şey mi ilan etmemiz gerekiyor yani, bunu mu istiyorsunuz, dediklerinizin doğru olması için ?
-
CAMBAZA BAK CAMBAZA
Sn.Politika, İslama baskı var diye Türkiyeyi Amerikalara şikayet edenlerin zihniyeti, zamanında Mandacılığı savunanların zihniyetinden faklı mı ki ?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn.Domuzbağı, Tarih yazmanın da bir mantığı, sistematiği vardır. Tarih, bir bilgi yığılması değildir. Tarihi yazarken bu bilgilerden yararlanılır ancak birbiriyle çelişen bilgiler ayıklanmak zorundadır. Geriye kalanlardan ise somut bulgulara dayananlar gerçektir. İdeolojik çarpıtmalar nedeniyle bu gerçek üzerinde ufak oynamalar olabilir ancak temelden suyunu çıkarmak öyle fazla görülmüş bir durum değildir. Bence, siz yine inanmaya devam edin, doğru, güvenilir, bilimsel kabul görmüş kaynaklardan bilgilenmek kaydıyla...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Size tarihi böyle mi öğrettiler, neye dayanarak Osmanlının Filistinlileri kılıçtan geçirdiğini iddia ediyorsunuz ?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Arkadaşım, tekrar ediyorum, ben Kürtçe yayını talep eden nüfustan bahsediyorum. Bu talebi değerlendirmenin AB ile nasıl alakası yok ? 2001'de TRTde Kürtçe, Çerkesçe, Arapça, Boşnakça yayınlar başlamadı mı ? Ondan önce, Türkçe Tv yayına başlayalı kaç sene oldu ki ? CIA raporlarındaki nüfusu bile verdim, neyi saklıyorum, Türkiye neden korksun Kürt nüfusundan ? AB'nin azınlık hakları konusunda anlaştığı ortak bir kriteri var mı ki benden nüfus oranını istiyorsun ? Devlet, eğer talep edilen mevzu haklı gerekçelere dayanıyorsa ve bundan yararlanacak olan, bunu talep eden nüfus yeterli orandaysa duruma göre değerlendirir dedim.
-
CAMBAZA BAK CAMBAZA
Şapkaya karşı çıkanların tepkileri ve gerekçeleri, Atatürk’ün bunlara cevabı ve alınan önlemler: Şapkaya tepkiler din örtüsü altında geldi. Yenilik karşıtları gülünç denebilecek iddialar ileri sürerek, İslam savunucusu rolü üstlenerek şapkayı Atatürk’ün, dolayısıyla genç Cumhuriyetin “dinsizliğini” belgeleyen en önemli delil olarak ileri sürdüler. Şapka devrimi, 1925 yılından beri muhalif kitlelerin sembolü haline gelmiş, Atatürk devrimlerini benimsemeyenler, geleneksel yapının devamından yana olanlar, din adamları ve "gerici" çevreler, şapkayı batılılaşmanın, dolayısıyla Hıristiyan kültürünün simgesi olarak değerlendirmişler, şapka giymeyi de İslam’dan çıkmak, Hıristiyanlaşmak, hatta dinsizleşmek olarak yorumlamışlardır. Oysa ki Atatürk tüm devrimlerinde olduğu gibi, Türk toplumuna “çağdaş olan”ı göstermek ve iddiaların aksine başa örtülen şeyin dinle herhangi bir ilgisi bulunmadığı gerçeğini topluma anlatmak amacındaydı. “(...) Şapka giydirdim anlasınlar ki insan, kisve ile din değiştirmez ve dini, herhangi bir kisveye alet etmez! Kısa bir zamanda bunu anlayacaklardır. Din ile kisvenin farkının ne olduğunu idrak edeceklerdir. Ben bu hesapları bir “gardrop” mevzuu üzerinde duracak kadar basit görmüş veyahut üzerinde durarak, onu inkılap kabul etmiş bir insan değilim. Şapka giydikten sonra bu iş ayrı, o iş ayrı diyecekler. Anlayacaklar ki, şapka giymekle kimse dinini değiştirmez”. Atatürk, “ Din ve şapka arasında bir bağlantı yoktur” dese de onun gibi düşünmeyenler halkı örgütleyip “şapka geldi, din elden gidiyor” yaygarası çıkardılar Bu kanun elbette hemen benimsenmedi. Şapka Kanununun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane gibi illerde protesto olayları yaşandı. İstiklal Mahkemeleri, TBMM’nin çıkardığı laiklikle ilgili iki yasaya karşı yükselen tepkileri kovuşturmaya başladı. Bunlar, şapka iktisası (giyilmesi) ve tekke ve zaviyelerin seddi (kapatılması) kanunlarıydı. Yasaya göre, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası üç aya kadar hafif hapis iken, kanunu protesto hareketleri, sistemin meşruluğuna karşı yönelen idamlık suçlar sayıldı . Şapka aleyhinde olanlar veya her ne gerekçeyle olursa olsun şapka giymeyenler mahkemeye sevk edilir. Birçok kimse sürgün veya on-onbeş yıla varan hapis cezalarına çarptırılır. Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4 kişi idam edilir. Bir başka kaynakta da, Rize’de 8, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28, toplam 78 kişinin idam edildiği geçmektedir. ( Vikipedi )
-
CAMBAZA BAK CAMBAZA
Görüyorum ki Menderesçiler aynı noktada buluşmuş Başbakan Erdoğan’ın dün, 1939 yılına dönerek “CHP zihniyetinin, vefatından hemen sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resimlerini Türk parasından nasıl çıkardığını gayet iyi biliriz” demesi yeni bir tartışma başlattı. Erdoğan’ın sözlerine, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı Bilgehan Toker yanıt verdi. VATAN’a konuşan Toker, paralara Atatürk resmi yerine İnönü resminin konulmasının, dönemin Merkez Bankası Kanunu nedeniyle yapıldığını belirterek, “Amaç Cumhuriyet yönetimi sürecek mesajı vermekti” dedi. Toker şu değerlendirmeyi yaptı: “Atatürk’ün ölümünden sonra yurt içinde ve dışında Cumhuriyet yönetiminin devam edip etmeyeceği konusunda söylentiler vardı. Bu endişeleri ve beklentileri ortadan kaldırmak için Atatürk’ten sonra gelen cumhurbaşkanlarının resimlerinin paralara girmesi kararlaştırılmış. Dolayısıyla bu uygulama kanun gereği yapılmıştır. Ayrıca dönemin koşulları gereği ülkenin her yanına ulaşan iki şey vardı. Biri para diğeri posta pulları. Gazeteler bile günler sonra ulaşabiliyordu. Türk milletine Cumhuriyet yönetiminin devam ettiğini, devletin devamlılığı olduğunu göstermek için böyle bir kanun bilinçli olarak çıkartılmış. 1950’den sonra ise bu kanun değiştirilerek, Türk parasına sadece Atatürk resimlerinin girmesi düzenlendi.”
-
CAMBAZA BAK CAMBAZA
O darbe günlükleri doğruysa, neden Ergenekon davasında, Özden Örnek paşa içeri alınmadı ? Adam her şeyi açık açık yazmış üstelik ve zaten günlüklerin kendisine ait olmadığını, Nokta dergisine açtığı davada teknik inceleme sonucu kendi bilgisayarından çıkmış olduğu kanıtlandığı halde basın açıklaması ile kendisine ait olmadığını beyan etti. Bu günlüklere göre Ergenekon başlıyor ama günlüklerin sahibi nerede ? Yine ortaya attığı iddialara göre ididaname hazırlanan Tuncay Güney adlı şahıs nerede ? Faili mechuller, Susurluk davası ile ilgili, İbrahim Şahinle birlikte Ergenekonla birleştirilmiş olması aynı olduğunu kanıtlamaz. Bunları sahiplenenler, Tansu Çillerdi, Mehmet Ağardı, evet nerede onlar ? Bin kere yazdık, 12 Mart, 12 Eylül Süper Natonun darbeleridir, hem solcuya hem sağcıya sıkılan mermiler aynıdır. Zihniyet, Nato, ABD, emperyalizm zihniyetidir. Şimdi ise, aynı zihniyet, Ergenekon masalı ile, halkın, Türk ordusuna, Türk devletine güvenini sarsmaya çalışıyor. Amaçlanan, tamamıyla ABD çıkarları yönünde bir Turuncu devrimle gelecek federatif Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurmaktır.
-
Gazze'de katliam
Sürekli çelişkiye düşüyorsunuz. Hem sizde kabilecilik var, çoğulculuk yok diyorsunuz, hem de kendi fikirlerinizi savunmak için o çok karşı olduğunuz dine inanan yani Müslüman olan ve hatta ideolojik anlamda İslamcı olan bir yazardan alıntı yapıyorsunuz. Bu tavrınızdan çıkan sonuç şunlar olmalıdır mantıken: 1-Müslümanların çoğunlukta olduğu Türkiyede kabileciliğin olmadığını, çoğulculuğun olduğunu kabul ediyorsunuz. 2-Müslümanların da mantıklı düşünebileceğini kabul ediyorsunuz. Demek ki, bu iki iddianızdan vazgeçmişsiniz, öyle kabul ediyorum. Aksi halde, tutarsız olursunuz, seçim sizin. Sizden beklediğimiz, BM'nin raporları ile 'İnsanlık suçu' işlediği resmen açıklanmış İsrail faşizmini kınamanız... Yani, anlamıyorum, insan olarak vicdanınızın sesini dinlemek bu kadar mı zor ? Tarih, dinsizlerle dine inananların yada dinlerin kendi aralarındaki mücadelesi değildir. Tarih böyle bir diyalektikle okunmaz. Sn.Suheyla, 'güçlü Yahudi' , 'aptal, zayıf, akıl dışı Müslüman' imajları ile Filistin davasını bir Müslüman-Yahudi çelişkisi gibi göstermek, size Siyonizmin bir hediyesi, bu formattan sıyrılıp objektif ve özgür düşünmelisiniz.
-
Dersim Olayı
DERSİM AYAKLANMASINI HAZIRLAYAN NEDENLER - BAKİ ÖZ ( -http://www.dersim.dk/dersim%20ayaklanmasini%20hazirlayannedenler.htm- ) Dersim halkı, Osmanlı’dan beri özerk yaşıyordu. Aşiretler biçiminde örgütlenmişlerdi. Feodal bir yapı sürdürülüyordu. Ama bu gelişmiş bir feodalizm değildi, çok ilkel bir feodalizmdi. Aşiret başkanları, ağa ve seyyidlerin toprak üzerinde tekelci mülkiyetleri vardı. Aşiretler arası çatışmalar doruktaydı. Cumhuriyet’e geçilmesine karşın, toplum aşiret yapısında direniyordu. Feodal güçlerin bir bölümü Cumhuriyet’ten sonra da devlete yanaşarak köylü üzerinde etkinliğini arttırmışlardı. Dersim halkı, tümüyle Aleviydi. Inancını ve kültürünü geleneksel yapısı içerisinde sürdürüyordu. Bu durumuyla da çevre aşiretlerle ve devletin resmi inanç yapısıyla çelişkisi vardı. Inancından ötürü tarih boyu aşağılanmış ve zaman zaman kıyıma uğramıştı. Dersim olayı, Dersim’in bu genel yapısının özelliklerini taşır. Yoksa 20.-31.03.1937 gecesi Harçik köprüsünün yakılması, 26.-27.03.1937 gecesi askerlerin kadınlara sarkıntılığı nedeniyle Sin karakolunun basılıp, telefon hatlarının kesilmesi, olayı başlatan kıvılcım olur. Osmanlı’dan beri, otorite dışı yaşamaya alışık Dersim, yönetimin gerektirdiği kuralları pek yerine getirememiştir. Dersim, Osmanlı-Rus savaşından (1877/1878) sonra asker vermemiş, 1928’den sonra askerliğe katılım başlamıştır. Yalnızca il merkezlerine yakın olan köylerden yakalanabilenler, Batı illerine gönderilerek, askerlik yükümlülükleri yerine getirilebilmiştir. Dersim, vergi vermeye de pek alışık değildir. Devletin vergiyi genellikle topraksız aşiretlerden istemesi, vergi gelirlerinin % 65’ini yoksul köylüden toplamaya kalkışması, vergi ödemenin sorun olmasına neden olmuştur. Fakat, devlet giderek vergi almada başarıya ulaşmıştır. Böyle olmasına karşın, Dersim’in giderleri gelirlerinden fazladır. En az 100.000’in üzerinde hayvan, vergiden kaçırılmaktadır. Dersim’de talan ve soygun, ilkel bir geçim kaynağı olarak sürdürülmüştür. Dersimliler “kol” denilen soyguncu/talancı grupları oluşturarak, çevre aşiretlere, ilçe ve illere soygunlar düzenlemişlerdir. Toplumdaki ürün rantın en büyük vurguncuları, aşiret başkanları ve ağalar olmuşlardır. Haydaran aşireti, Yukarı Abbas Uşağı, Seyyid Rıza’nın koruması ve yönlendirmesinde olan Koçgirililer, çevrede silahlı soygun yapmaktadırlar. Erzincan, Elazığ, Malatya illeri ve bu illerin ilçeleri, Dersimlilerin soygun alanıdır. Bir yıl içerisinde, yalnızca Erzincan’da 229 soygun olayı olmuş, bu olaylar nedeniyle Mazgirt, Hozat, Nazimiye ve Ovacık ilçelerinde 4680 sanık hakkında soruşturma açılmıştır. 1937 Ekim’inde hükümet Dersim’de 3700 suçluyu silahlarıyla birlikte istemektedir. Kaçaklardan ancak 150’si tutuklanabilmiştir. Dersim, suçlu kaçakları Hükümete vermemekte direnmektedir. Dersim aşiretleri silahlıdır. Hükümet bölgede silah toplama yoluna gitmiş, 1937 Ekim’ine kadar Erzincan ve Bingöl de dahil olarak Dersim’de 4991 tüfek toplamıştır. Dersimliler kimi kez vergi vermiş, nüfuza yazılmışlarsa da bu geçici olmuştur. Devletin “yola getirme” olarak uygulamaları yıldırıştan öteye gidememiş; yeterli yönetsel, ekonomik ve toplumsal önlemler alınamamıştır. Olaya Katılım ve Doğurduğu Yitikler 1937-1938 Dersim Olayı sırasında, Dersim’de ellinin üzerinde aşiret vardır. Ayaklanmaya bunlardan ancak Yukarı Abbas Uşağı, Demenan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Kalan, Bahtiyar, Keçel, Bal, Kör Abbas, Aşuran, Koç, Şam, Şeyhan, Beyit, Resik gibi aşiretler katılmıştır. Aşiret halkının tümü, olaylarda yer almamıştır. Birkaç aşiretin dışındakiler de küçük gruplar katılmışlardır. Aşiretin geneli olay dışı kalmış ve ayaklanma yanlısı olmamışlardır. Seyyid Rıza, genel önder durumundadır. Şeyh Hasananlı Alişer ve Nuri Dersimi ise, kurmayları ve teorisyenleridir. Hükümet, 1937 Mayıs’ında ayaklanmayı bastırmak için, 10.000’e yakın asker görevlendirir. Bu sayı, daha sonraları iki katına çıkarılacaktır. Iki yıl süreyle, kanlı çarpışmalar olacaktır. Köyler bombalanacak ve yıkılacaklardır. Önemli ölçüde de asker kaybı olacaktır. Kesin rakamlar verilememekle birlikte, kaynaklara bakılırsa 10.000’e yakın Dersimli bu çarpışmalarda ölmüştür. Çünkü resmi yayınlarda, tarama bölgesi içinde ölü ve diri 7954 kişi çıkarıldığı belirtilmektedir. Genekurmay yayınına göre içlerinde kimi aşiret reislerinin de bulunduğu yüzlerce haydut yok edildi. Bir o kadar da kadın ve çocuk grupları yakalandı. Bu arada yine yüzlerce hayvan, silah ve cephane ele geçirildi. Haydutların direndikleri köyler, münferit evler, komlar ve hatta tarla ve meşelikler yakıldı. Dersim ayaklanması, devlete o günkü ölçülere göre, büyük paralara mal olur. Genel Müfettişlik, bir gider bütçesi hazırlar. Hazırlık için 552.407, bir aylık harcama için 128.180, yüz günlük harcama için 426.600 liraya gereksinim olduğunu saptar. Bu giderleri karşılamak için 1937 ve 1938 bütçelerinde toplam 979.007 lira ayrılır. Olay, askeri yöntemlerle bastırıldıktan sonra, kalıcı önlemler düşünülür. Ayaklanmaya katılmamış, bölge aşiretlerinin elindeki toprakların tapuları verilir. Yine devlete bağlı kalan kimi ailelere, toprak dağıtılır. Yol, köprü, okul, devlet binaları yapılarak bayındırlık çalışmalarına önem verilir. Olaylara karışmış, sürekli “çıban başı” olabilecek aileler ile ağa, seyid ve aşiret reisi ailelerinin batı illerine sürülerek, etkinliklerinin kırılması tasarlanır. Böylece, hem Batı’nın verimli toprakları tarıma açılacak, hem Doğu’daki aşiret yapısı parçalanacak, Doğu kökenli aileler Batı’nın olanaklarına ulaşacaklar, etnik yığılmalar dağıtılarak toplumsal kaynaşma sağlanacak, hem de var olan feodal yapının ulus-devlet yapıya dönüşümü sağlanmış olacaktır. Dersim Olayı’nın bastırılması sırasında, 4. Genel müfettişlik 5000-7000 kişinin Batı’ya göçürülmesini ve oralara yerleştirilmesini gerekli görür. Yasak bölge dışında bulunan, fakat yerlerinde kalmaları sakıncalı görülen aşiret reisleri, kolbaşları, seyyid ve olay çıkaran aile ve yakınlarının da Batı illerine göçürülmesi uygun görülür. Zaten Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın çoktan beri böyle bir önerisi vardır. Dersimli ailelerin Trakya’ya serpiştirilerek yerleştirilmelerini rapor etmiştir. Ağustos 1938’de 14. Süvari Tümeni, savaştığı yörede 381 kişilik bir grubu, Batı’ya göndermek için, Elazığ’a götürmüştür. Içişleri Bakanı Şükrü Kaya Batı’ya sürülecek aileleri belirlemiş ve 3470 kişiden oluşan 347 aile Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Manisa ve Izmir gibi batı illerine serpiştirilerek yerleştirilmiştir. Bu sürgünler için, 300.000 lira ödenek ayrılmıştır. Dersim Olayı ve Önemli Yöneticilerin Tutumu Dönemin liderlerinin Dersim olayındaki rolleri, tartışmalıdır. Kimin/kimlerin ne kadar payı vardır? Olayı kim/kimler yönlendirmiştir? bu alanda halkta yerleşmiş olan kanı doğru mudur? Raporlarında görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın Dersim’e, Aleviliğe ve Kürtlüğe bakışı hiç de olumlu değildir. Oldukça ön yargılıdır. Şovence yaklaşmaktadır. Bölgenin asimile edilmesinden ve askeri harekattan yanadır. Dersim halkının Trakya’ya göç ettirilmesini önermiştir. Bölgeye yapılan askeri harekatın esaslarını da o hazırlamıştır. Bir Genelkurmay Başkanı olarak, olayların gelişmesinde haberinin olmaması olası değildir. Başbakan Ismet Inönü, 1935 tarihli raporunda Doğu illerini “önemli bir dayanak” olarak görür. 21.06.1937’de Elazığ’da yetkililerle bir toplantı yaparak, 1937 harekatının emrini verir. Ayaklanma yıllarında halkın Batı illerine göç ettirilmesini doğru bulmaz, karşı çıkar. Iç politikadaki uygulamaları benimseyemediğinden Başbakanlıktan ayrılır ve yerine Celal Bayar getirilir. Benimsemediği uygulamalar Dersim’deki harekatın şeklidir. 1938 Harekatı sırasında, yönetimde olmadığı için Dersim halkınca suçlanmaz. Celal Bayar, Iktisat Bakanlığı günlerinde, 1936’da Doğu’ya yaptığı bir gezisi sonucunda sunduğu “şark raporu”nda -bir iktisatçı olarak- bölgede ekonomik önlemleri önermez, “dayanılacak en büyük gücün, ordu ve jandarma olduğunu” savunur. Ayaklanmaların kesinlikle “şiddet uygulaması” ile bastırılmasını ister. 1938’lerde Başbakan olan Celal Bayar’ın görüşlerinde bir değişiklik yoktur. Dahası, düşüncelerini uygulama olanağı bulmuştur. 30.06.1938’de Meclis konuşmalarında ve dönemin gazetelerinde yer alan aynı günkü demeçlerinde; “Dersim sorununun kökünden çözümü için orduya görev verildiği” ve ayrıca bölgede “tarama harekatı” yapılacağı resmen açıklanır. Celal Bayar, bu alandaki kararlılığını, uygulamasıyla gösterecek, suçu da daha sonraları Atatürk’ün üzerine yıkmayı becerebilecektir. Olayda cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün ne ölçüde rolü vardır? Hep düşünülmüş, Atatürk, onun karşıtı çevrelerce, oldukça suçlu gösterici bir tutuma girilmiştir. Atatürk, huzurlu bir ortamda devriminin yaşama geçirilmesinden yanadır. Yasaların çalışmasını ve toplumun her kesiminin, bu yasalara uymasını istiyordu. Bu amaca ters düşen eylem ve davranışlar, ona göre doğallıkla gerekli cezayı görecek ve yasa egemenliği sağlanacaktır. Atatürk’ün tutumuna bu açıdan bakmak gerekir. 30.08.1938 Zafer Bayramı’ndaki orduyu başarısından ötürü kutlaması, destekçileri olduğunu belirtmesi, Meclis açış konuşmasında 01.11.1938 Dersim’de bir “haydutluk ve eşkıyalık olayları” olarak nitelediği olayların bitirilerek, ulusal egemenliğin sağlandığını belirtmesi; bundan kıvanç duyduğunu söylemesi bu nedenledir. Atatürk’ün hedefi, halk değil; ayaklanan, yasaları çiğneyen, devlet otoritesini kabul etmeyen aşiret üst çevreleridir. Halkı bunların yönlendirdiğini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle 04.05.1937 Bakanlar Kurulu kararında hedef alınacak kesim çok iyi bir biçimde belirlenmiştir. Onlarsa şunlardır: “Silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek duruma getirmek...” Atatürk, olaya ayaklanan aşiretler açısından bakmış ve onların bastırılmasını istemiştir. Dersim Olayının Niteliği Dersimliler kendilerini “Horasanlı” ve Zaza olarak niteler. Inanç olarak, Alevidirler. Dersim olayı bir Kürt hareketi değildir. Bir Kürt ulusal hareketi niteliği ve görüntüsü sergilemez. Her ne kadar teorik önderlerinden Alişer ile Nuri Dersimi, katı bir Kürtçülük çabası içerisinde iseler de bu durum Dersimlinin sorunu ve amacı hiçbir zaman olmamıştır. Bu teorik önderler, düşüncelerini halka kazandıramamışlardır. Kısaca olay, bir ulusal Kürt hareketi değildir. Zaten Kürt kesimiyle de bir birleşmeleri olmamış, olayın bastırılmasında Sünni Kürt aşiretleri, devlet güçlerini doğrudan desteklemişlerdir. Olayda, Şeyh Said olayında olduğu gibi dinsel bir amaç ve nitelik de yoktur. Alevilik sorunu, hiçbir zaman öne çıkarılarak, herhangi bir istekte bulunulmamıştır. O nedenle, başka olaylarda olduıu gibi dinci, gerici vb. olarak değerlendirilemez. Çünkü, dinsel bir hareket değildir. Bir Zazalık niteliği de görülmez. Ayaklanmacıların, böyle bir istekleri yoktur. Bir ulusallık aranmamaktadır ve Kürtlük/Zazalık açısından “bir ulusal bilinç yoksunluğu” vardır. Dersim Olayı bir bölgesel/lokal olaydır. Bölge dışına taşmamış ve yardım almamıştır. Yine, bölge içerisinde sönmüştür. Bölgenin Osmanlı’dan taşıyıp getirdiği feodal yapısının koşullarında oluşan, feodal nitelikli bir olaydır. Olaya aşiretler ve aşiret yapısı yön vermiştir. Amaç, aşiret düzenini korumaktır. Aşiretlerarası sürtüşme nedeniyle, olaya bölgenin tüm aşiretleri de katılmamışlardır. Olay, ulus-devlete katılmamak amacıyla, bir aşiretler ve bölge direnişi olarak sürmüş ve devlet gücü karşısında doğal olarak kırılmıştır. Ulus-devlete karşın, aşiret düzenini sürdürme mücadelesinde başarılı olunamamıştır. Dersim ayaklanmacılarının, bir dış destek yardımı yoktur. Başında böyle bir tasarıları da olmamıştır. Kısaca Dersim ayaklanmasının arkasında “yabancı parmak” yoktur. Çıkacak olan II. Dünya Savaşı’nda Ingiltere, Türkiye’yi yanında tutmak ve Alman kanadına itmemek için, Dersim ayaklanmasına destek olmaz, hükümeti destekler. Seyyid Rıza’nın “Dersim Generali” imzasıyla 30.07.1937’de Ingiltere’den yardım isteğine, Ingiltere, “Bekle ve dengenin kimden yana döneceğini gör” taktiği izleyerek; Seyyid Rıza’nın tutuklanmasından sonra, 05.10.1937’de yanıt verir ve Seyyid Rıza’nın mektubunu “ciddiye almadıklarını Türk Hükümeti’nin bilmesini” ister. Nuri Dersimi’nin Eylül 1937’dan sonra yurt dışına çıkarak dış destek arayışları sonuçsuz kalır. Çünkü başında böyle bir plan yapılarak ayaklanılmamıştır. Sonradan gelişen koşullar doğrultusunda, bu tür arayışlar içerisine girilmiştir. Dersim ayaklanması, bir dış kaynaklı ayaklanma değildir.
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Bir anlamda sağlam görünüyor, haham yardımcısı olduğuna göre de 'akıllı'!
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Sn.Efendi Türkler, O arkadaşın kim olduğu belli değil ama kime çalıştığı çok açık
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Öldürülen Kürtçüleri anladık ta, öldürülen dinci kimmiş onu anlayamadım.
-
Yılbaşı kutlamalarını eleştiren Vakit yazarı,
Talip Doğan Karlıbel Hakkında Dava Açtı CHP'li Kılıçdaroğlu, Almanya'da PKK'lılarla Bir Araya Geldiği İddiasında Bulunan Araştırmacı Gazeteci Talip Doğan Karlıbel Hakkında Dava Açtığını Söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Almanya'da PKK'lılarla bir araya geldiği iddiasında bulunan Araştırmacı Gazeteci Talip Doğan Karlıbel hakkında dava açtığını söyledi. Türkiye Eczacılık Kongresi için İstanbul'a gelen Kılıçdaroğlu'na, Atatürk Havalimanı'nda hakkındaki iddialar soruldu. "Dava açtım, hesabını göreceğim'' diyen Kılıçdaroğlu, başka bir şey söylemeden aracına binerek ayrıldı. ( Alıntı-Gerçek Haber ) Neymiş ?...
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
DİYARBAKIR Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürt halkının dilini, kültürünü ve kimliğini kabul etmeyenlerin 20 yıldır verilen mücadele sonucu kabul ettiklerini söyledi. Baydemir, “Bu mücadele böyle devam ederse, yakında bu topraklarında adını kabullenecekler” dedi. “Bu seçim Kürtler için aynı zamanda bir referandum olacaktır. Biz sadece bir iki ili değil, bütün Kürdistan’da belediyeleri istiyoruz. Kimse Diyarbakır’ı bizden alamaz. Amed (Diyarbakır) Kürt halkının kalbidir. Dün din ile Kürtleri kandırmaya çalışanlar, bugün TRT 6 ile kandırmaya çalışıyorlar. Biz adaylarımızı konfederalizm sisteminde olduğu gibi belirlemeye çalıştık. Sorunlar olabilir, sıkıntılar yaşanmış olabilir ancak önümüzdeki başka seçimlerde bunlar da giderilecektir.” Sn. Neptünc, bu bir talep mi, bilmiyorum ama bu konudaki niyeti ve bakış açısını net bir şekilde ortaya koyan bir beyan.
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Kim dalga geçmiş ? Ben size 2 örnek verdim. Birincisi PKK ile ilgili. İkincisi Gazze ile ilgili. PKK'yı Türkçülerin yönlendirdiğini iddia ederek birincisini cevaplamışsınız. Ama Gazze ile ilgili bir cevap vermemişsiniz. Sorum hala geçerli.
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Haklısınız, bu konuda mutabıkız. Devletin Çerkesçe yayın yapmasını ben de doğru buluyorum. Kürtçe için de aynısını düşünüyorum ama tek farkla Kürtçe kanalda uzun vadede Türkçe de öğretilmeli, çünkü, daha Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız da var ve Türkçe, eğer, ulusal ortak dilimiz ise bütünleştirici bir unsur olarak ( bu konuda şoven, etnik bir kaygım yok, pratik anlamda bir unsur olarak düşünmek gerekir ), bu eğitimin de yayın içerisinde yeri olmalı diye düşünüyorum. Türkiyeyi kastetmiştim. Bu soruyu da DTP gibi etnik siyaset yapanların yanlışlığını Çerkes örneği üzerinden göstermek için sordum. Bu bir varolma mücadelesidir tabii ki. Bence, Türkiyenin daha güçlü olması ve bu konuda da söz sahibi olabilmesi gerekir.
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Arkadaşım, niyet okumakla tartışma olmaz. Burda sen de argümanlarını ortaya koyarsın ben de, sonunda mantık çerçevesinde bir sonuca varırız, doğruyu buluruz. Dakka başı çemkirmeye gerek yok. Kim Çerkezleri bölücü ilan etmiş ? Kültürel haklar benim dememle mi verilecek sanki, ben kimim ? Devlet talebi değerlendirir. Sünni müslümanların talebi olmadan cami açılır mı ? Devlet Alevi köylerine zorla cami açıyor diye eleştirmiyormuyuz ? Aynı şekilde, Alevi köylerine zorla cemevi de açmak da mantıksız, eğer böyle bir talepleri yoksa. Devletin Çerkeslere de TV kanalı vermesi talebi ve nedenlerini değerlendirince mantıklı. Kürtler için de öyle. Ancak, maalesef bazı Kürtler, bunu bir taviz olarak algılamıştır, bu çok açık.