Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Dogrucudavut şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    YETER SÖZ ABD'İNDİR:))) daha uygun olur herhalde, Sn. " LAST OTTOMAN "
  2. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Öncelikle hoş geldin diyelim. Bir son Osmanlımız eksikti, o da, sen geldin, tamamlandı çok şükür. Arkadaşım, Osmanlı zamanındaki 300 kadar misyoner okulunun Cumhuriyette kapatılmasından mı bahsediyorsun ? İngilizlerin her fırsatta kullandığı ( bkz. Şeyh Sait olayı ) hurafelerin üretildiği, Kuranın özüne Ters tekke ve Zaviye gibi kurumların kapatılmasından mı söz ediyorsun ? Papa denilen şahısı o diyarlarda takan var mı zannediyorsun, emperyalizmin son oyunu Medeniyetler İttifakı yalanını ortaya atıp kullananlar ve buna boyun eğen ülkemizdeki iktidar sahipleri dışında ? Halife zannettiğin şahısı Ararların 1. Dünya Savaşında taktığını mı zannediyorsun ? Çanakkale'de, Churchi'li yenmiş bir insana mı, İngilizlerin subayı iftirası atıyorsun ? Vahdettin'in torunlarının bile takdir ettiği ve haklı bulduğu bir insanı, sen nasıl yabancı ajanı diye ilan edersin ? Batı'da, o Kral ve Kraliçe'leri, takanlar olsa yerlerinde kalacaklarını mı zannediyorsun ? Onların sembolik ve tarihi olarak bir kültürel, müzelik, turistik unsur oldukları gerçeğini neden çarpıtıyorsun ? “Garplılaşmak demek, içimizdeki o her şeyi kötürüm eden “menfi köhne Şark’ı” öldürmek ve Ortaçağa has dünya görüşünü, ve o ortaçağa has hayat sistemini yıkmak, ilimde ve sanatta bütün eski ve yeni prejüjelerden, düne ve bugüne ait her türlü fikir ve ruh esirliğinden kurtulmak, tabiatı, hayatın, ilimlerin ve sanatların kafaları ve vicdanları ihtilale veren mukaddes ateşini tutuşturmak demektir “ "Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır. " "Türkiye bir maymun değildir. Ne Amerikanlaşacak ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir." "Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." "Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı". "Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu. " "Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor." ” Biz Garb ( Batı ) medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz, onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz ” “Dünya’nın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize, ulusal varlığımıza, bu saygıyı duyguda, düşüncede, açıkça bütün davranış ve tutumumuzda göstermemiz gerekir. Bilelim ki ulusal benliğini bulamayan uluslar başka uluslara av olurlar ” Mustafa Kemal hiçbir yerde Garp demez, muasırlaşmak der. Muasırlaşmak demek çağdaşlaşmak demek, Garplılaşmak demek Batılılaşmak demek. Mustafa Kemal Batılılaşmayı düşünmüyor. Mustafa Kemal çağdaş bir ülke olmayı düşünüyor. Sana tavsiyem, bu sözleri iyi düşün öyle yorum yaz!
  3. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Dostum, benim kimse ile anlaşmamak yada münazara yapmak gibi bir amacım yok zaten. Sadece ben doğruları bilirim gibi bir iddiam da yok. İsmim şunu ifade eder; her ortam ve koşulda doğru bildiğini, kendi çıkarlarına ters bile olsa savunmaktan kaçınmayan kişilik yapısı. Bu uğurda 9 köyden kovulmayı göze alan kişi anlamında. Sadece, doğruları bulmak ve bulduğumu savunmak amacım. Yani; samimiyet önemli. Her şeyi sorgularım ve sorgulamadan kabul etmem. Senin de öyle olduğuna inanıyorum. Belki sorgulama sonucu bizi başka yerlere de çıkarabilir. Önemli olan sorgulamalardaki yöntemimizin doğruluğu. Daha önce, bu başlığı açtığın için seni tebrik edememiştim. Gerçekten, tartışılması ve anlaşılması önem arzeden ülkenin en güncel konusu bu. Çünkü, yanlış anlaşılmaya ve yanlış yorumlamaya son derece açık. Bu yüzden tartışmalarımızın eğer ön yargısız okunursa, okuyanlara bir faydası olacağını düşünüyorum, seni yorduysam kusura bakma. Yerçekimi yasasına boyun eğmediğini söyleyemezsin herhalde. İnsansal bir güçten bahsediyorsan yada kutsalı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan güçlerden bahsediyorsan dediklerine katılırım. Onun dışında, bu sadece insanların vicdanını bağlar, buna da karışmaya hakkımız yoktur herhalde...
  4. Dogrucudavut şurada cevap verdi: Y.E.K başlık Türk Tarihi
    Sn. Mavi Olmayan Gökyüzü, anakronik yaklaşımlarla sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz. 'Dersim İsyanı ya da Dersim Ayaklanması şu anki adıyla Tunceli ilinde 1938 yılında meydana gelen geniş kapsamlı isyandır. Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim bölgesinde özellikle Tanzimat döneminde merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelerine karşı sık sık ayaklanmalar çıkmıştır (1847, 1877-78, 1885, 1892, 1893-95, 1907, 1911, 1916). Yörenin doğal koşulları ve aşiret temeline dayanan toplumsal yapısı, merkezi yönetimlerin otorite kurmasını engellemişti. Cumhuriyet döneminde de bölgede egemen olan aşiret düzenini dağıtmak ve devlet gücünü yerleştirmek amacıyla bazı girişimler yapıldı.' ( Vikipedi ) Kürt asıllı vatandaşlarımız, artık şu feodal ağalık ve aşiret düzeni mensuplarının, eskiden beri kendi çıkarları ve düzenin bozulmaması adına, Cumhuriyet devrimlerine muhalefetinin ve olayları ırkçılık bağlamında değerlendirmeyi kendilerine empoze ederek başkaldırıda hedef saptırmaya gittiklerininin ayırdına varsın lütfen.
  5. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Hayır, hayır...Dostum, sanırım anlaşamadığımız noktayı buldum, kusura bakma, sıktım biraz belki ama doğruyu bulmaya ve mantığını kurmaya çalışıyorum. Bu konuda aynı düşünüyoruz. Bu nedenle işte, İmam-Hatipler derhal kapatılmalı veya asgariye indirilmelidir. Yani, alıntıdan anlaşıldığı üzere, Atatürk'ün getirdiği Laiklikte, devrimlerin de mecburen Jakoben karakterde olması nedeniyle, dinde reform yapamamış bir toplumda, dinin, vicdani bir unsur olarak kalabilmesi için, devletin, dini, asıl kaynaklarına göre, rafinerize etmesi ve simgelerden arındırması, dogmaları günlük hayata etkisi olamayacak şekilde akla dayandırması için bir çabası olmuş. Bu nedenle de Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş. Aynı anda da destekler maiyette, kılık-kıyafet kanunu da çıkmış. Yani, Atatürk'ün de, senin de söylediğin Laiklik ( toplumsal yaşantısında dogmalardan arınmış birey ) biraz Fransız tarzı. Oysa, bu devrim tamamlanmadığı ve amacına ulaşmadığından dolayı hatta karşı devrim yüzünden bugün, sokaklarda türbanlı, çarşaflı, şalvarlılar normal oldu. Alında senin savunduğunda da kesinlikle olmaması lazım. Yani, bu tarz laiklik olabilmesi için Diyanet derhal, hanefi mezhebinden, hadis ve sünnetlerden kurtarılmalı ve Kuranın çağdaş bir yorumu ve bence asıl anlamı halka öğretilmelidir. Benim ise, mevcut bugünkü duruma göre düşündüğüm Laiklik ise sanırım Anglosakson-Protestan sekülarizmi ( isteyen dogmalarıyla da yaşayabilir yalnız tek feragat etmesi gerekn devletin ve toplumun kurallarının dogmalardan arınması ), yani; din ve devlet tamamen ayrı alanlar olması, daha doğrusu , bu anlayış dinde reformun tamamlanmış olduğu ülkelerde geçerli. Yani; bu ülkelerde zaten, devletin din kurallarını baz almasını isteyenler yok. Az da olsa varlar belki ama onlar da kamusal alan dışında zaten özgür. Amerikada Amishler var mesela. Türkiyede bugünkü durum tam bir kavram kargaşası, Laikliğin kalesi durumunda çok az kurum kalmış, kamusal alanın tanımı yok vs. Bekirle tartışmamızı belki okumuşsundur:
  6. İsterseniz bir karşılaştıralım, Almanya ile Türkiye'nin vatandaşlık başvuru koşullarını (maviler Türkiye ): • Almanya'da en az 8 yıl yasal olarak oturmuş olmak. (Göz yumma (Duldung) statüsünde geçirilmiş süre yasal bir oturum sayılmaz !) Vatandaşlık için başvuru yapıldığı anda "oturma izni"ne (süresiz veya sınırlı) veya "oturma hakkına" sahip olmak ……… Müracaat tarihinden geriye doğru Türkiye'de (5) beş yıl ikamet etmiş olmak. Bundan kasıt, beş yıl içinde toplam 6 aydan fazla Türkiye dışında bulunmamaktır. • Yeterli seviyede Almanca bilmek (Eğer almanca bildiğinizi ispatlayacak okul, kurs diplomaları yoksa, eyaletinizdeki uygulamaya göre sözlü bir testi başarmak gereklidir.) • • Türkçe'yi en az meramını anlatacak kadar konuşabilmek ve söyleneni anlamak; (bunun onaylanması için Başkonsolosluğumuza bizzat gelinmesi gerekir). • • ß Sabıkasız olmak. ( En fazla 180 güne denk para cezasını aşmayan mahkumiyet veya icrasi tecil edilmiş olması kaydıyla 6 ayı geçmeyen hapis cezası engel teşkil etmez. Yukarıdaki sınırların altında kalan birden fazla cezalandırılma sürelerinin birbirine eklenmesi söz konusu değildir. Eğer daha fazla ceza alınmışsa, vatandaşlık dairesine danışmakta fayda vardır). • • Anayasal düzene bağlılık belgesinin imzalanması. Federal Anayasa'yı ve bu yasayla kurulmuş özgürlükçü, demokratik düzenin benimsendiğini, anayasal düzene aykırı olan eylemlere katılınmadığını, gelecekte de katılınmayacağını, ve geçmişte katılınmışsa bundan vazgeçildiğini içeren bir belgeyi imzalamak. • Yabancılar Yasasının 46 maddesinin 1.fıkrasına göre sınırdışı edilmeyi gerektirecek bir durumun olmaması. Bu madde, anayasal düzene ve kamu güvenliğini bozmaya yönelik, şiddete dayanan, politik nitelikli suçlardan dolayı sınırdışı edilme durumunun ortaya çıkmasının vatandaşlık için engel olacağını belirtiyor. Burada önemli olan sınırdışı kararının resmi makamlarca verilmiş olması değildir. Böyle bir durumun varlığının tespiti vatandaşlığa geçmeye engel teşkil eder. ………İyi ahlak sahibi olmak. ………Sağlıklı olmak • Kendisinin ve aile bireylerinin geçimini kendi geliriyle karşılayabilmek. Kendi kusuru olmaksızın işsiz kalma durumunda "işsizlik yardımı" veya "sosyal yardımı" almak bir engel teşkil etmez. Eğer başvuru sahibi 23 yaşının altında ise bu koşul aranmaz, gelir durumuna bakılmaz. ……… Türkiye'de yerleşmeye karar verdiğini, taşınmaz mal edinmek, evlenme, ticaret ve is merkezini başka memleketten Türkiye'ye nakletmek, sermaye yatırımı yapmak gibi davranışlarla teyit etmiş olmak. ………İyi bir gelire veya mesleğe sahip olmak. Bütün bu koşullar yerine getiriliyorsa, geriye doldurulması gereken bir önemli koşul kalıyor. Eski vatandaşlıktan, yani Türk vatandaşlığından ayrılmak veya Türk vatandaşlığını kaybetmek. Yeni yasaya göre biraz daha genişletilmiş kural dışı (istisnai) hallerde eski vatandaşlıktan çıkmadan Alman vatandaşı olmak ( Çifte Vatandaşlık) mümkündür. (Bunun için 6. Bölüme bakınız).
  7. Gerek yok burda devam edebiliriz. Şimdi, tabii ki Türk kelimesi yok yasada, yani; Sezer, Tükiye Cumhurbaşkanı olduğundan ve Almanyaya hitap ettiğinden, elbette konuyu Türkler açısından dile getirecek, bunda bir tuhaflık yada sandığınız gibi bir 'ırkçılık' ögesi yok. Türkiyenin başvuruda istediği Türkçe çat, pat ( small talk ). Oysa, bu göç yasası ile 30. Madde 1.Fıkra 2. Bend gereğince eşlerin Almanca anlaşabilme zorunluluğu öngörülüyor. Yani; tabii ki, vatandaş olacak Türklerin o dili öğrenmesi gerekiyor buna mecburlar. Ancak, düşünelim ki evlenme ile köyünden kalkıp gelecek birisi, daha önce nerede Almanca öğrenecek, Almanca o kadar kolay da değil. Yani; bu ölçüyü, çitayı biraz düşük tutmaları daha mantıklı görünüyür bizim açımızdan. Onların açısından ise normal, yani; Almanyada çok Türk var ve artık Almanlar da kültürlerinin deformasyona uğramasını istemiyorlar herhalde.
  8. Dogrucudavut şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Sn. Mavi, Sizce, 2 tane çarşaflı kadın mı CHP'nin oylarını arttırır, yoksa, dağıtılan kömürler mi, makarnalar mı ? AKP'ye de aynı derecede gülüyormusunuz ? Yoksa, siz de mi hayır için yaptıklarını düşünüyorsunuz ? Siyasi partilere karşı bu apolitik tavrınızın bir işe yarayacağını gerçekten düşünüyormusunuz ? Ayrıca, AKP'nin, laik ve antiemperyalist olmamasının genelde artık kabullenilmiş olması da oldukça vahim bir durum... Saygılar.
  9. Avukatlık mesleğinin gereği suçlu bile olsa, yasalar karşısında kendini savunacak donanıma sahip olmayan kişinin en az cezayı almasını sağlamaktır, ille de beraat ettirmek zorunda değildir. Bence, müvekkilinize açık yüreklilikle, suçlu olup olmadığını sorduğunuzda alacağınız cevap ‘evet ben suçluyum ama şu şu nedenlerden dolayı bu suçu işledim ancak hakim karşısında bunları iyi ifade edemeyip kanun maddesindeki üst limit cezaya da çarptırılmak istemiyorum’ derse avukatın, ahlak ve vicdan yönünden bir sıkıntısı kalmayacağını düşünüyorum. Yok eğer, suçlu olduğu halde suçsuzum derse de tabii kesin delilleri olmayan bir davadan bahsediyorum, bu durumda işin ahlaki sorumluluğu dürüst davranmayan sanığa ait olacağından, yine avukat için vicdani ve ahlaki bir sıkıntı olamaz. Yani, bu tür durumlarda, avukat bu soruyu müvekkiline sorarak, hem ahlaken, hem hukuken, hem de meslek etiği açısından kendini kurtarabilir, yeminine de aykırı davranmak zorunda kalmaz. Kimse bilmezse de mesele yok değil, kendi vicdanı ve ahlakı açısından mesele var, diyelim. Tek kıstas bu mudur ? Yani; atıyorum, müebbetlik bir sanığın cezasını, yaptığı etkili savunma ile 20 sene hapis cezasına indirtmesi bir başarı sayılamaz mı ? Bu durumda, yemin sizi bağlamıyor, yani; avukatlık yapmanıza meslek etiği açısından engel yok.
  10. İlişki ( korelasyon ) yok mu, gerçekten ? Yani; sadece, İmam Nikahı için demiyorum, nikahsız birlikteliği de kastediyorum. Borçlar Kanununda böyle bir hakka sahip olan bir birey varsa, yani; Kanunun bu birliktelikleri, hukuken tanıdığı anlamına gelmez mi ? Bu şuna benziyor; Vergi Kanununda adamın kaçak işporta tezgahı tanınmıyor ve dolayısıyla vergi tahakkuk etmiyor, üstelik TCK’da da cezası var, ancak Borçlar kanunundaki hüküm nedeniyle, diyelim ki o işporta tezgahında yanında çalıştırdığı ( dolayısıyla sigortasız ) işçiyi kovmasından dolayı, işçiye, tazminat ve işsizlik parası vermek zorunda kalıyor. Dolayısıyla, işten çıkarılan işçinin tazminat hakkı olursa, işporta tezgahı da vergiye tabi, yasal işyeri konumuna yükseltilmek zorunda olmaz mı ? Kanunlar birbiriyle çelişemez. Kanun hiyerarşisinde Anayasa en baştadır. Aynı tür kanunlar eşit güçtedir. Kanun hiyerarşisi şöyledir: Anayasa, kanun, KHK, tüzük, yönetmelik, içtihad. Bunlar arasında çelişki olursa yargı organları (Danıştay ve İdare Mahkemeleri), kanunları denetleme görevi gibi denetler. ( Vikipedi ) Ben sizin bildiğiniz balıklardan değilim. Tahmin etmiştim mahsus sorduğunuzu ve akabinde atlayacağınızı, onun için dediklerimi açmadım. Devlet ile vatandaşın karşılaştığı yerler, halkın birlikte olmasının zorunlu olduğu durumlardır. Burada zorunluluk anahtar kelimedir. Yani, bir vergi dairesine, mahkemeye, hastaneye mecburen gideriz. Oysa, parkta, bahçede, sokakta gezmek, kapımızın önüne çıkmak keyfe kederdir, yani; zorunlu değildir. Bu durumda devlet ile ilişkilerimiz nedeniyle zorunlu olarak bulunduğumuz yerlerde dini veya siyasi simgeler taşımak, ayrımcılığı doğurabilir, örneğin, takdir yetkisi geniş olan bir hakim lehte hüküm verebilir, bir doktor üstünkörü muayene yapabilir. Türban taktığım için yada takmadığım için hoca bana taktı diyen bir öğrenci düşünün...Ayrıca, bu durum, bir çok şeyin bahanesi olabilir. Mesela, emniyette sorguya çekilen bir kadın, saçım açık diye kötü davrandılar diyebilir, yada tersi. Bu tip ayrımcılıklar ve ayrımcılık ihtimalini de kullananlar yüzünden toplumda büyük infialler de çıkabilir. Geçmişte, bu gibi durumlara örnek olabilecek bir çok olay yaşanmıştır ülkemizde. Gerçi, yaşınız tutmaz herhalde bilemeyebilirsiniz ama geçmişte 80 öncesi Sağcılar- Solcular ayrımı da bu şekildeydi; Ülkücüler sarkık bıyık, Solcular Stalin bıyığı falan… siyasi simgeler uçuşuyordu anlayacağınız. Ülkenin her yeri bölünmüştü, polis teşkilatı dahil, artık gerisini siz düşünün yada geçmişi biraz okuyup, değerlendirin. Ha, evimize, dükkanımıza gelen devlet görevlileri diyeceksiniz ki zaten demişsiniz, bu durumda da kayırıcılık olmaz mı, dini simgeler yüzünden ? Yani, keyfe keder ceza kesebilenler olmaz mı, derseniz ben de size şikayet mekanizması derim. Aslına da bakarsanız, bence, her yerde dini simge taşımak yasak olmalı yada şöyle söyleyeyim; insanlar, artık bu bilince gelmeli. Çünkü, din vicdani bir iştir, bunu simgelerle ifade etmek ilkel kabilelere özgü bir davranıştır. Buna, Haç takan Hristiyanlar da dahildir. Kaldı ki, türban yada baş örtüsü dediğimiz şey dinimizde bir gereklik yada farz değildir, bu sadece bir yorumdan ibarettir. Bu yasa, bence, tabii Hukukçu değilim belki bir şeyleri atlamışımdır ama Hukuk tekniği açısından anladığım kadarıyla, Medeni kanun ile çelişeceğinden Danıştaya götürüldüğü takdirde iptal edileceği anlaşılıyor. Flört yaşayan insanların da eğer uzun süreli yaşamak iradeleri varsa evlenmeleri hem toplumsal hem de kanuni açıdan gereklidir. Bu arada AKP tarafından kaldırılan Zina yasası da yeniden gündeme getirilmelidir, yani; yapacaklarsa, böyle bir hayırlı iş yapsınlar ve resmi nikah konusunda kadınları bilinçlendirsinler, imam nikahını özendirmesinler. Nasıl yani, ‘Kanun önünde herkes eşittir’’den dayanak alıp ta o zaman ‘imam nikahlılar da resmi nikahlılarla eşitler’ denebilir mi, burada bireyden bahsetmiyor mu, Anayasa ? Bence, biraz demogoji yapmışsınız. Evet, buna cevap vermiyorum artık, sanırım gerek kalmadı...
  11. Burada, madde 230/4’te bahse konu olan evlilik iptali, resmi evli olan kişinin evliliği olmasın sakın. Bu durumda, kanunda bir abeslik olmaz. Şöyle ki; o kişi, resmi evli olduğu sürece imam nikahlı eşten dolayı suç devam eder. Resmi evliliğin sonlandırılması/iptali durumunda, yani; boşanma halinde, suç devam etmediğinden ve henüz de tespit edilmediği için zaman aşımı süresinin başlamasının söz konusu olması mantıklıdır. Sanırım, bu noktayı atlamışsınız...
  12. Dogrucudavut şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Oysa, CHP'nin kuruluş felsefesi ve nihai hedefi bu anlayışın yıkılmasıydı. Bunu anlayamamışsanız zaten oy vermenizin de bir anlamı yok.
  13. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Ben olamaz demiyorum ki zaten, yani, kişi kendi yaşamında da başkalarına karşı davranışlarında da objektif olabilir, bu felsefi bir yorum olur ve sadece kişiyi bağlar. Teknik olarak, söylenecek şey, kişinin laik devlet kurallarını benimsemesi, bunları kendi dinine uydurmaya çalışmaması, toplumsal yaşamda kendi dogmalarını baz alacak kuralların geçerli olması için bir çabası olmamasıdır. Neyse, ben anlatamıyorum galiba, biraz da düşünürler anlatsın: Laiklik, devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.[1] Kavramı felsefi açıdan tanımlayanlara göre laiklik “insana, insan aklına, beşerin ebedi tekamülüne iman getirmektir.” Buna göre, laik devletin dine karşı oluşu ile tarafsız olması arasında bir fark görmeyenler, dinle ilgisi olmayan anlamının hepsini dinsizlik olarak tanımlamışlardır (Bayur, Laiklik I). Laik devleti Duguit şöyle tanımlar: “Din konusunda kendisi tarafsız olup, mensupları bir dini taşımakla birlikte kendisi devlet olmakla hiçbir dini özellik göstermeyen ve hiçbir din ayini yapmayan ve kendi namına yaptırmayan devlet.” (Poroy, 1951).. Bazı düşünürler insan eylemlerini dinli, dinsiz, dindışı şeklinde üçe ayırmışlar, buna örnek olarak ibadet etmeyi dinli, dindarları hor görmeyi dinsiz, yürümek konuşmak gibi eylemleri dindışı olarak görmüşlerdir. Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte dinlerin amme düzenini bozacak davranışlarını da önlemekle yükümlüdür (Başgil: 5, Onar: 563). Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin dini kaynağı sayılır ve siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasını ifade eder. Teokratik devletten demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna göre kavram, çağdaşlaşma ve insan hakları ile yakın bağlantılıdır. Buna mukabil, İsrail gibi bir din devletinde de demokrasi 1948 senesinden beri hiçbir askeri darbe ile kesintiye uğramadan başarıyla uygulanmaktadır. Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte dinlerin amme düzenini bozacak davranışlarını da önlemekle yükümlüdür (Başgil: 5, Onar: 563). Kavramın tarihsel gelişimi Katolik Avrupa ile Anglosakson Avrupa arasında bir nüans yaratmıştır. Katolik ülkeler laik, diğerleri sekülerdir. Laik ülkelerde daha çok din devletin denetimi altındadır; buna mukabil seküler ülkelerde din ile devlet özerk iki alandır (Altındal, 1986: 26). Protestan ve Anglikan ülkelerdeki sekülarizm, günlük hayatı belirleyen dünyevi bir yaşama tarzını ifade eder ve dünyevi işlerde dini dışarda bırakmak anlamını edinir. Bu ülkelerde milli kiliselerin Roma Kilisesinden ayrılmışlığı, Kraldan ayrı özerk kurum oluşu da kavrama etkinlik kazandırmıştır. Bu aynı zamanda uluslaşma ve burjuvazinin ortaya çıkışıyla da ilgilidir. Laikliğin Bizans sezaropapismine ve elitist hakimiyete, sekülarizmin ise Roma paganlığına ve vicdan özgürlüğüne yakın olduğu belirtilmiştir (Altındal, age). Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.(1215) (M.K.ATATÜRK) Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.(1926) (M.K.ATATÜRK) Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.(1930) (M.K.ATATÜRK) Din bir vicdan sorunudur. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karsı değiliz. Biz sadece, din işlerini devlet ve ulus işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. (M.K.ATATÜRK) Şimdi, senden şu sorunun cevabını rica ediyorum: Sokakta türbanla dolaşan , CHP’nin ilkelerini bilerek, yani bilinçli olarak, kamuda türban serbestliği konusunda da hiç bir beklentisi olmadan, bu konuda bir saplantısı olamayan ve seçimde oyunu CHP’ye veren bir kadın laik midir, değil midir ?
  14. Sn.Yakışıklı, Teşekkürler. Ben de merak ettiydim. Bu kanun 'Afganistan`dan Pakistan`a Sığınan Türk Soylu Göçmenlerin Türkiye`ye Kabulü ve İskanına Dair Kanunu', özel ve konjonktürel bir kanun. Bu afganlılar son derece zor koşullarda yaşayıp, savaştan kaçan insanlar, Kazakistanlı Almanlar ile bir tutulamaz. Ayrıca, Almanya 2 yıl bile bekletmiyor, direkt alıyormuş vatandaşlığa bunları. İyi geceler.
  15. Sezer'den anlamlı mektup Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler'e bir mektup göndererek, Almanya Federal Meclisi'nde kabul edilen ve bu ülkede yaşayan Türkler aleyhine ayrımcı unsurlar içeren Göç Yasası'nı onaylamaması talebinde bulundu. Almanya'da yaşayan 3 milyon Türkün bu ülkeye Alman ulusunun çağrısıyla gittiğini hatırlatan Sezer, yeni yasanın uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırılık içerdiği yönündeki uzman görüşlerine de mektubunda yer verdi. Başta aile birleşimi kapsamında gidenler olmak üzere Türk vatandaşlarının Almanya'ya kabulü ve Alman vatandaşlığına hak kazanmalarının önüne büyük engeller getiren Göç Yasası, 7 Temmuz'da Eyaletler Meclisi tarafından kabul edilerek Köhler'in onayına sunulmuştu. Türkler aleyhine ayrımcı unsurlar içeren yasanın değiştirilmesi için yürütülen diplomatik çabalardan sonuç alamayan Türkiye, Sezer'in mektubuyla son bir girişimde daha bulundu. Önceki gün Köhler'e bir mektup gönderen Sezer, şu mesajları iletti: SİZ ÇAĞIRDINIZ: Ülkenizde yaşayan Türk kökenli 3 milyon kişi Alman ulusunun çağrısıyla Almanya'ya göçtüler. Bu insanlar kendi emek ve gayretleriyle 40 yılı aşkın bir süredir hem ülkenizin kalkınmasına katkıda bulunuyorlar hem de iki ülke arasındaki köklü ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin en önemli unsurunu oluşturuyorlar. Pekçok alanda Almanya'da önemli başarılar sağladılar. Önemli bölümü de Alman toplumuna uyum sağladı. Kalanların uyumu için gösterdiğimiz ortak çaba da önemlidir. KUŞKULAR HAKLI: Son zamanlarda yaşanan çok sayıda Türk kökenli vatandaşımızın Alman vatandaşlıklarının iptal edilmesi, Türkçe anadil derslerine Alman tarafınca verilen desteğin kademeli olarak kaldırılması ve nihayet Göç Yasası'nda yapılan değişiklikler gibi olumsuz gelişmeler vatandaşlarımız arasında haklı kuşku ve tereddütlere yol açtı. İNSAN HAKLARINA AYKIRI: Dışişleri Bakanlığımız, Göç Yasası'nda öngörülen değişikliklerin özellikle Türk vatandaşlarını etkilediği düşüncesini ifade etmiştir. Almanya'da yaşayan Türklerin örgütleri ile pek çok uzman da yeni yasayla getirilen değişikliklerin BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin ve Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin hem ayrımcılığın önlenmesi hem de aile birliğinin korunmasına yönelik çeşitli hükümlerine aykırılık oluşturduğu düşüncesindedir. YENİDEN DEĞERLENDİRİN: İşaret ettiğim bu görüşler doğrultusunda Göç Yasası'nı yeniden değerlendirmenizi isterim. Bu yönde karar alınması halinde Türkiye olarak gerekli her türlü katkıyı sağlamaya hazırız. Milliyet ([Only Registered And Activated Users Can See Links])
  16. Eğer anne ve babadan hiçbirisi çalışma süresi olarak Almanya’da henüz daha sekiz yılı doldurmamış ise çocuğa Alman vatandaşlığı hakkı verilmez. Burada çocuğun doğduğu yer de önemli. Ailesi başka bir ülke vatandaşı olduğu halde, yukarıda belirtilen şartları taşıdığı durumda, çocuğun Alman vatandaşlığı hakkından yararlanabilmesi için mutlaka Almanya’da doğmuş olması gerekiyor. Ayrıca anne babadan herhangi birisi Alman vatandaşı olmamasına rağmen, sınırsız oturum hakkına sahip ise, çocuk da Almanya’da doğduğu takdirde çocuğun Alman vatandaşlığı hakkı vardır.
  17. Hayır, ben eleştirmedim ki bunu, siz Türkiye için eleştirmemişmiydiniz ? Ya, vardır mutlaka, bizde de var; TÖMER'de Türkçe öğrenen yabancılardan haberiniz var mı ?
  18. Bunu kanıtlayabilirmisiniz, yani, Azeri, Türkmen vs.için 2 yıl oturma zorunluluğu. O başvuru koşullarında ben herhangi bir ırksal gönderme görmedim. Diğer mevzu da, kağıt üstündedir, soyadı değişmez. Türk asıllı tanıdıklarım var Amerikalı, iki isimleri var, İngilizce olanı kullanıyorlar. Bu uyum amaçlıdır. Türkçe isimlerini aramızda kullanıyoruz. Eleştirecek şeyler aranırsa elbette bulunur ama işte, 'çok kötüdür, ırkçıdır' demek fazlasıyla abartı olur.
  19. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Hayır, bu sadece bir örnek. Yahudi, dogmasını terk edecek öyle mi ? E, yine dediğim noktaya geldin. Adama diyorsun ki dinini terk et. Yani, bu laiklik tanımı yanlış. Doğru olan, kişinin dogmalardan arındırılmış kuralları olan laik devleti kabul etmesi ve o kuralların geçerli olduğu kamusal alanda kurallara aykırı davranmamasıdır. Yoksa, nasıl söyleyebilirsin ki, türbanı sokakta giyebilirsin de üniversitede giyemezsin.
  20. Dogrucudavut şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Sn.Yakışıklı, Yine bir çözüm önerinizi göremedim. Bu oy avcılığı, koltuk sevası değil mi, asıl işlevi erkek İmam ve Hatip yetiştirmesi gereken İmam-Hatip liselerini mantar gibi çoğaltan ? Siz değilmisiniz, geçmiş sorgulanmadan önümüze bakamayız diyen ? Bu bozuk düzeni CHP mi getirdi ? Baykal belki de bir tabuyu yıkmıştır. Toplumsal barış açısından neden düşünülmüyor ?
  21. Kanunlar arasında korelasyon olması gerekir. Eğer, iki kanun arasında çelişki varsa bu Anayasaya aykırı olur. 1-Kamu alanı yada kamusal alan, devlet ile vatandaşın karşı karşıya geldiği alanlardır. Yani, devlet kurumları, vergi daireleri, mahkemeler, okullar, liseler, üniversiteler, sağlık kuruluşları, hastaneler... Sokak kamu değildir. 2-Devlet üniversiteleri bu kategoridedir. Özel üniversiteler de dahildir. Hepsi YÖK'e bağlıdır. Neyse konuya dönersek, herşeye rağmen, bu tasarı, Anayasaya aykırılığı nedeniyle yasalaştırılamayacağı bir yana, imam nikahını özendirici etkisi olacağından kesinlikle yasalaştırılmamalıdır.
  22. Dogrucudavut şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Sn.Godzilla, Bakın ben ne demişim: Eğer milletvekili olmak isterlerse tabii ki türbanlarını çıkaracaklar. Baykal'ın onlara böyle bir söz verdiğini de sanmıyorum. Çünkü, bu çok bariz bir kandırıkçılık, sahtekarlık olur ve kısa vadede çok kolay anlaşılır. Bence, üye olanlar laikliği kabul edip te üye olmuşlardır. Yani, parti ilkelerini okumadan başvuru yapmadılar herhalde.
  23. Peki, Baronun tayin ettiği müvekkilinin suçlu olduğunu görüp, cezadan yırtmaması için çaktırmadan çalışan avukatlar olabilir mi ? Bu yemini bozmak mı olur ? Yani, şunu diyorum; vicdanı nedeniyle, bilerek yanlış ve etkisiz savunma yapanlar yok mudur ? Bir yanda vicdan, bir yanda görev sorumluluğu ve mesleki etik!
  24. Ben de eleştiri hakkımı kullanıyorum: 1-Toplumsal çürüme getirecek bir duruma karışılır. Çünkü, hiç bir toplum bunu istemez. Toplumun talebini de, devlet, demokrasi ve laiklik ilkeleri çerçevesinde yerine getirmek zorundadır. Evli olduğu halde, zina yapan erkeğe de, imam nikahı kılıfına sığınana da ceza öngörülebilir. 2-Resmi nikah yapmamak rejime karşı gelmek ise bu durumda bu insanlar DGM'lerde yargılanmalıdır. ( Gerçi kaldırıldı ama ) Bu durumda kurunun yanında yaşın yanmasına da göz yummuş oluruz ki bu da hukuk devletine aykırı bir durum olur. ( Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbo, Müslüm Gürses de mi rejim karşıtı )Saygı duyuyorsak, eleştirmiyorsak ceza da vermemeliyiz. 3-'Seçim onlarındır eğer mal paylaşımı istiyorlarsa ve eşlerine güvenmiyorlarsa resmi nikah kıymaları gerekir.İstemiyorlarsa böyle bir hakkı elde edemezler.' demek lafın gelişi değil, resmen, baştan seçime bırakılan, boşanma ve ölüm durumundaki haklardan bahseder. Çünkü, ölüm durumunda zaten kanuni mirasçısı resmi eş olur. Oysa, bu tasarıda verilen hak, devletin, ölüm durumunda verdiği maddi ve manevi tazminattır, miras değil. Yani, evli iken zaten bu tasarının öngördüğü miktar geçersiz olur eğer ortada ölen eşin bıraktığı bir miras varsa. Miras, yoksa, zaten evlilere de yarar. Bu hakkın verilebilmesi için de ölen kişinin yakını olduğunun ispatı gerekir, bu da, evli erkeğin metresi için olamayacağına göre imam nikahlı eşi yada bilmeden imam nikahlı yada değil eşler için olacaktır büyük ihtimalle.Verilecek miktarın ölen kişinin servetiyle orantılı olacağı tasarıda söylenmemektedir. Yani, verilecek miktar, uygun diye ifade edilmektedir. Dolayısıyla, bu gibi insanların mağdur olmaması adına bu tasarı doğrudur. Yalnız, daha önce dediğim gibi, bu madde değişikliği, ilerde medeni hukuktaki maddenin değiştirilmesine dayanak olabilecekse ve eğitim verilmeyip, imam nikahını özendirici bir etkisi olursa bu laik rejim için tehlikeli olur.
  25. Eğer, bu korkudan ise, bu korkuyu yaratan da Baykal mı, yoksa görünen köy mü ? O yönetimler, yöneticiler acaba hangi halktan çıkıyor, bilinmeyen bir galaksiden mi geliyorlar ? Halkta o bilinç var mıydı ki, alışmasını eleştiriyorsun ? Sevgiler bizden!...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.