İNTERLOCK tarafından postalanan herşey
-
dükkan isimleri
- dükkan isimleri
- dükkan isimleri
- dükkan isimleri
- dükkan isimleri
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
..- İNTİHAR ve SCHOPENHAUER
.. "İntihar en yüksek ahlâki hedefe erişmekten alıkoyar, çünkü o bu sefalet ve mutsuzluk dünyasından asıl kurtuluşun yerine sadece zahiren öyle görünen bir kurtuluşu koyar." "İntihar bir tecrübe, insanın tabiat'a/kevn'e sorduğu ve cevaplamaya zorladığı bir soru olarak da görülebilir. Sorulan şudur: İnsanın var oluşunda, şey/nesnelerin doğasına dair kavrayışında ölüm ne tür değişiklik meydana getirir? Fakat bu yapılacak beceriksizce bir tecrübedir; çünkü cevabı bekleyen bilincin kendisini ortadan kaldırır." Schopenhauer ** İnsanın tabiat ya da kevniyat'a sorduğu ve cevabını beklediği sorunun muhatabı, bizatihi sorunların sebebi olan kâinat değildir. Cevabı yanlış yerde arayan ya da maddi dünya yaşamı ile bilinç genel kabulleri doğrultusunda hareket eden kişinin pozisyonu "intihar" olarak kabul edilmelidir. Kâinat/The universe; all creation üzerine inşa' ile yetersiz bilgi/türev kabuller/yorumlar/te'vilât, sonuçta kısas/tekassum/eşit, aynen karşılık, ceza ve belki eyleme karşılık cavab'a varır. Ceza ya da cevab bir anlamda mevcudad düzeni içerisinde reaction'a girme, güneş/magnetik ışığa duyarlık, enerjinin kimyasal değişiklik oluşturması yöntemi ile uyganır. kişisel ..- Rastlantı mı, Raslantı mı?
.. bireysel te'vil'imdir efendim.. bu konuda yeterli bilgiye sahip her seviyede kim varsa tartışmaya açığım.. lûgat yazanları da işin içine katarak.. bakınız, konu üzerinde söylediklerim.. "rast" kelimesinin kısa bi açıklaması idi.. ve daha fazlası bu forum için gereksizdir.. ama özel görüşmelere daima açığım.. işi bilen dostlarınız da varsa.. ilginiz için teşekkür ederim merhaba.. not: "forum için gereksiz," cümleciğini bi küçümseme ifadesi olarak almayınız.. henüz hazır olmayan kişilerin zihinlerini karıştırmamak gerekir.. bunu söylemek isrtedim.. hazm meselesi; alışık olunmayan bi yemeği yiyerek mideyi bozmak gibi.. ha bi de.. "rast" kelimesi arapça bi kelimedir.. tdk böyle çok kelimeyi içermiyor.. ve de.. rast ile tesadüf kelimeleri aynı konu üzerinde ve fakat ayrı açılardan soruna bakar.. bu bakımdan bir eşanlam göstermemektedir.. son olarak, "efenim" kelimesi galat olmaktadır.. aslı: "efendi" 'm dir.. ..- Rastlantı mı, Raslantı mı?
.. kelimenin kökü "ras" tır efendim.. ki "An object of search or pursuit: bir şeyi aramak.. peşine düşmek..gibi.." son huruf olan "T: Te:" takıdır. ilâve olsa da olur.. olmasa da.. burada ise: aranan şeyin belli ve sınırlı platformda arandığını.. ve belki bu nedenle bulunamayacağını ifade ediyor.. bu bakımdan arayan kişinin yardıma gereksinimi olabilecektir.. o bakımdan.. bu dilekte bulunulur.. kısaca, her iki yazılış ta doğrudur.. merhaba.. ..- Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
..- GuNuN SoZu (SeNCe)
.. çok konuşmak ve gevezelik; hiç konuşmuyor olmaktır.. susmaktır.. bazen! ..- THE GULLIVER'S SHIP..
http://youtu.be/QSyAEZd_taE Sonuşmaz Yakınlık Limiti' ni gösteren çizelgede, veri transferi için iki nokta arasında ihtisasî bir bağlantı kuran ve özel bir programlama dili/ Jargon kullanan simbiyozlar, (Demon+strategizing+igo): İblis stratejileri ile zihinlere girerek kontrolu ele geçirirler ve e-posta iletişim kurmaya izin vermezler!.- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. HOR MAYMUN / SUB-PORT ROSE.. KUR'AN Bakara : 2/65 Velekad 'alimtümü'llezîna'tedev minküm fissebti fekulnâ lehüm kûnû kıradeten hâsiîn. İçinizden sebt günü tecavüz edenleri elbette bilirsiniz. Biz onlara; "Sefil/Hor Maymunlar" olun dedik. ** ** "Post'unu; Nöbet/Görev/Nasb Mahallini izinsiz terk ederek, diğer bir Nöbet Mahalli/Post'un ehl'ini taciz eden; kişisel görüşlerinin doğruluğunu ileri sürerek, tenkid eden, akıl veren, işine müdahale eden, ve o kişi-ler itiraz ettiğinde Cedel yapan/Mücadele eden Dispute/Controversy kişileri: Elbette biz o kişilere dokunacağız/uğrayacağız, ve gerçekleştirdiği olayın karşılığı olan suit'e/daire'ye dahil edeceğiz. Çünkü onlar kendilerine nasb edilen nöbet mahallini; gözlem merkezlerini terk ettiler ve üzerlerine vazife olmayan müdahaleler yaptılar. Oysa pekâlâ biliyorlardı ki, biz sadece biz müdahale ederiz/Intervention. Bu takriben/yakin olarak takrir edilmiş bir olgudur; Kişisel uyumsuzlukları sonucu ortaya çıkan sapma/ sürüklenme hatası/Drift Error nedeniyle ve bundan böyle yetkileri alınacak/Disqualify; baş-vurularına cevap alamayacak, bu ceza ile umud edilir ki tedavi olabileceklerdir/Despised: Treated with contempt." Kişisel Yorum. ..- INITIATION / MYSTERION /GİZLİ ÖĞRETİ - 1
Esoterism: Düşük-Düzeyli/Low-Line bi ümit-var genci belli bi sistem içerisinde denedikten ya da gözlemledikten sonra; onu adaylığa/initiate almak üzere, içinde bulunduğu düzeyin neresi ve nasıl olduğunu sunumlar ile anlatmak; display/exposition. Eğer genç, bu açıklamaların ardından aday olmayı kabul ederse, kişiliğine/ya da önce yüklendiği külfetin içeriğine uygun ve özel aşamalı egzersiz/uygulamalara başlamak. Burada ilk adım; bilinmeyen/gizli/unseen ile bağlantının sağlandığı "inayet denizi" ni, nitrojenik ve fosfosforik karmaşadan temizleme egzersizleridir. Bi başka ifade ile kirletilmiş olan deniz'in kirleri arasından sıyrılarak inayet'e ulaşma pratikleri/uygulamaları yapmak. Kısa bi özetini yaptığım inisiyasyon tarifi, Genç-Aday'ın/Neo'nun inisiyasyona kabul aşaması/adaylık önerilmesi ve kabulünün ardından uygulama sürecinin anlatıldığı; Rahim ya da Matrix filminde özgün senaryo ve özel bi gösterim ile sunulmuştur. Sessiz Flüt seyirliği, bi başka özgün sunum olarak değerlendirilebilir. *kişisel .. ..- DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ
.. Pek çok metot vardır. Ses bunlardan yalnızca biridir. Sufiler, eterik vizyonlar yaratmak için parfüm kullanırlardı. Belirli bir parfüm belirli bir rüya yaratabilir. Renkler de yardımcı olur. Leadbeater (İlk teozofik hareketin başlatıcısı olan bu kişi Krishnamurti'nin eğitiminde önemli bir rol oynamıştı) bir keresinde "mavilik" rüyası görmüştü; Yalnızca mavilik ama mavinin belirli bir tonunda. Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu ton, bir İtalyan dükkanında bulundu; tam o tonda mavi kadife bir kumaşta. Daha sonra o kadife başkalarında eterik rüyaların yaratılmasında kullanıldı. Aynı şekilde, bir kişi derin meditasyon halindeyken bir takım renkler görür; hiç bilinmeyen parfümler yani güzel kokular, sesler ve müzik duyarlar ve de hissederse, bunlar da eterik bedenin rüyalarıdır. "Spiritüel vizyon" denilen şeyler de eterik bedenin olgularıdır; eterik rüyalardan başka bir şey değildir. Müritlerinin karşısında beliriveren gurular aslında eterik yolculuk yapıyorlar, eterik rüyalar görüyorlar. Ama bizler zihnin yalnız tek bir fiziksel boyuttaki varlığını araştırdığımız için bu rüyaları ya fiziksel dilde yorumluyoruz ya hiç ilgilenmiyoruz ya da bilinçaltına itiyoruz. Bir şeyin bilinçaltına ait olduğunu söylediğimizde ise, aslında onun hakkında bir şey bilmediğimizi söylüyoruz. Gerçekte yaptığımız bir aldatmacadan başka bir şey değil. Hiçbir şey bilinçsizce yapılmaz. Her şey ya bilinçlidir ya da bilincin daha derin bir boyutunda olur. Fiziksele göre eterik bilinçsizdir; eterik için ise astral. "Bilinç" bilinen demektir; "bilinçsiz" ise; henüz- bilinmeyen. ..- BAHARİSTAN - MOLLA CAMÎ
.. HİKÂYE Cafer oğlu Abdullah'dan naklederler ki, bir gün yolculukta bir kabilenin hurmalığına indi. Siyah bir köle buranın koruyucusuydu. Yiyecek olarak üç parça ekmek getirdi. Orada bir köpek peyda oldu. Köle ekmeğin bir parçasını köpeğin önüne attı, hemen yedi. İkincisini attı, onu da yedi. Sonra üçümcü parçayı attı. Hayvan bu parçayı da yiyip bitirdi. Abdullah köleden sordu: "Her gün yiyeceğin nedir? Köle cevap verdi: "Gördüğün ekmek." "O halde niçin kendine ayırmadın?" Tekrar cevap verdi: "Bu hayvan burada gariptir. Öyle sanıyorum ki, uzak yoldan gelmiştir. Onu aç bırakmak istemedim." Abdullah sordu: "Bu gün ne yiyeceksin?" "Oruç tutacağım." Abdullah, kendi kendine; 'bütün halk beni cömertliğimden dolayı ayıplar. Halbuki bu köle benden daha cömerttir.' O köleyi, hurmalığı ve içinde bulunan her şeyi sahibinden satın aldı. Köleyi serbest bıraktı ve bütün bunları ona bağışladı. KITA Köpeğin nefsini bir iki parça ekmekle kendi nefsinin köpeğine tercih eden kerem sahibi, meselâ isterse köle olsun; efendiler, onun kulluğuna lâyıktır. HİKÂYE Medine'de, bütün din bilginlerinden son derece ergin ve olgun bir âlim vardı. Bir gün yolu esir pazarına uğradı. Orada şarkı söyliyen bir cariye gördü. Sesinin güzelliğiyle Zühre yıldızını imrendiriyor, yüzünün güzelliğiyle güneşi hayrete düşürüyordu. Cemâlinin divanesi, saçlariyle beninin âşıkı oldu. Sesini işitince varlık göçünü yokluk çölüne çekti. Nağmelerinin tesiriyle ise aklın dar muhitinden, cinnetin geniş sahralarına yollandı. KITA Yüz güzelliğiyle, söz güzelliğinden her biri gönlü ıssız yerlere götürür. Eğer her ikisi bir yerde birleşirse gönül sahiplerinin işi pek çetinleşir. Aşka tutulan zavallı, âlimlik kıyafetini attı, melâmet çulunu örtündü, başıboş bir halde Medine pazarlarında dolaşmaya başladı. Dostları onu ayıplamaya kalktılar. Fakat hiç bir tesiri olmadı. Halinden şu sözler işitilmekte ve şu nağmeler duyulmaktaydı: RUBAÎ "O gönüller alıcı, bu türlü cilvelere başladıktan sonra âşık belâdan nasıl sakınabilir? Kulaklarıma akseden kötüleme sesleri ancak içimdeki ateşi alevlendiren bir rüzgârdır." Bu hâdiseyi Caferoğlu Abdullah'a anlattılar. Cariyenin sahibini istedi. Kırk bin dirhem akçeyle kızcağızı satın aldı ve buyurdu ki: "Âlimi aşka düşüren sesiyle bir şarkı söylesin," Sonra cariyeden sordu: "Bu makamı kimden öğrendin?" "Falan kadından," Abdullah o kadını da istedi, sonra âlimi çağırttı ve sordu: "Seni divane eden o güzel cariyenin üstadını da dinlemek ister misin?" "Evet, isterim," İkinci muganniye bir şarkı söylemesini emretti. Âlim aklını kaybetmiş bir halde kendinden geçmişti. Görenler öldü zannettiler. Abdullah: "Gördünüz mü?" dedi. "Biz bu adamın ölümüne sebeb olmakla günahta kaldık," Sonra yüzüne su serpmelerini emretti. Tekrar kendine geldi. Abdullah: "Biz bu cariyenin aşkında, senin bu mertebeye eriştiğini bilmemiştik," dedi. Âlim şu cevabı verdi: "Tanrı'ya and ederim ki, sizin açıkça göremediğiniz şey, gördüklerinizden fazladır. Abdullah tekrar sordu: "Bu sesi, aşkına tutulduğun cariyeden de dinlemek ister misin?" "Görüyorsun ki bu nağmeyi âşıkı olmadığım başkasından işittiğim halde başımdan neler geçti. Eğer bunu kendi sevgilimin ağzından ve dudaklarından dinleyecek olursam halim nice olur?" Abdullah ilâve etti: "Yüzünü görsen tanır mısın?" Ağladı ve dedi ki: BEYİT "Bana 'dinimi ve gönlümü götürenin kim olduğunu tanır mısın?' diye soruyorsun. Tanrı'ya yemin ederim ki cihanda ondan başkasını tanımam." Abdullah, cariyeyi dışarı getirmelerini, âşıka teslim etmelerini emretti ve ona: "Bu senindir." dedi. "Allah bilir ki kendisine göz ucuyla dahi bakmadım." Âlim, Abdullah'ın ellerine ve ayaklarına kapanarak şu mealdeki rubaî okudu: RUBAÎ "Kerem ve ihsanınla işimi yoluna koydun. Beni hicran dalgalarından sahile çıkardın, yaralı gönlüme sabır getirdin, yaşlar döken gözlerime sükûn ve uyku verdin." Sonra cariyenin elinden tutarak evine yollandı. Abdullah; bir köleyle ayrıca kırk bin dirhem para göndererek, bunların geçim düşüncesiyle hatırlarına toz konmaması ve gönül hoşluğuyla biribirlerinden murat almaları imkânını da temin etti. ..- ABDÜLKADİR ES-SUFİ - "AYETLERDEN İŞARETLER"
HURUF: Harfler. Sözcüğün arapça kökü, "bir kılıcın kesen kenarı" anlamını taşır. Aynı zamanda, "bir ağız, bir kıyı" demektir. Harfler eylemlerdir. Harfler farklılaştırılmamış dinginliği keser. Farklılaştırmanın birinci göstergesidirler. Kenarlıdırlar, kesen ağızdırlar, kıyıdırlar. Resmederler. Biçimlendirirler. Bu sebeble de tüm canlı biçimlerin ve tüm cansız biçimlerin derinden derine şifrelenmesine aracılık ederler. Harf yetisi/faculty, sınırlı ana kaynağı olan geniş bir mahzendir. Bu sınırlı ögelerle yaradılış süreci arasındaki uyum, İslâmî kozmolojilerin temelidir. Göreceğiz ki, bütün yaradılış süreci şifrelenmiş anlamlardır ve anlamların çözülmesi de yaradılışa bir eklenti değil, yaradılış gerçeklerinin sadece bir seslendirmesidir. İnsanın herhangi bir şeyi "keşf edeceğini", gizleri açacağını ve bilmezleri çözeceğini düşünebilmek, cehaletin büyüklüğünü gösterir. Yalnızca cehalet ve bilgi vardır. Bilgiler seslendirilmiştir. Ağız, dil, damak ve dişlerden oluşan konuşma kutusu ile birlikte gırtlak söz söyleme aracıdır. Evren insanın ayrılmışıdır. İnsan evrenin toplanmışıdır. Bu nedenle, yaradılış gerçeklerini "beyan eden" insan, yalnızca "konuşma" olarak ifade ettiğimiz anlam örüntüleri içerisinde çeşitli ayrılmışlıkları seslendirmektedir. O, bunun için yaradılmıştır, konuşan ses yalnızca bunu konuşur/gizleri açığa vurur ve hepsi bu tek birleştirilmiş kozmosun yaradılmasına övgüdür. Konuşma/Mükâleme/Kelime kullanmanın harfleri ise, temel elementler ile organizmalar/System/ Bünye örgüsü/Canlı varlıklardaki farklılaşmanın yaradılışında meknuz/gömülü harflerden başka bir şey değildir. Abdülkadir es-Sufi Yeti=Faculty: Fakülte/Allah vergisi/ Yapma özgürlüğü/Ayrıcalık İmtiyaz/Yetenek/Kabiliyet Kozmoloji=Cosmology: -Evrenbilim/Uzay bilim -Evreni/Uzayı yöneten genel yasalar bilimi. -Uzayın oluşumunu, yapısını inceleyen felsefe ve bilimsel öğreti. -Bilgi boyutunda geçişmeli/mütedahil mantık. Muhakeme. Temel Elementler: The main elements: -Atmospheric forces: Atmosferik güçler. -Hava/Esir ortamındaki zorunlu geçişlilik/Nüfuz.- THE GULLIVER'S SHIP..
rustik muhabir iki keklik bir kayada ötüyor ötme keklik derdim bana yetiyor "annesine kara da haber gidiyor" yazması oyalı kundurası boyalı yar benim uzun da geceler yar boynuma sar benim ** iki keklik bir dereden su içer dertli keklik dertsizlere dert açar buna "yanık sevda" derler tez geçer yazması oyalı kundurası boyalı yar benim uzun da geceler yar boynuma sar benim ..- GuNuN SoZu (SeNCe)
.. Düne geri dönemem, çünkü o zaman bir başkasıydım ben. Lewis Carroll http://www.tilqi.com/ozlu-sozler/ozlu-sozleri/lewis-carroll/- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. *paradoks "Kim ki uzak kıyıya götüren teknenin içinde durursa, o bütün canlıların kurtuluşunu düşünmelidir ve onları saf eksiksiz uyumlu dalgaların üzerinde kurtuluşa ve sönmeye götürmelidir. Ve eğer o bu tutumun gücüyle bütün canlı varlıkları kurtarmışsa, bu takdirde bir tanesi bile İç Barış'a ulaşmış olmayacaktır." "Bu niçin böyledir Sübutî?" "Eğer bir kurtarıcı bir varlığın gerçek varoluşunu bilseydi, bu takdirde ona tam anlamıyla aydınlığa eren biri denemiyecekti. Eğer o kendini çeşitli bedenlere bürünmüş olan ve sayısız varoluşlardan geçmiş olan bir varlığın tasavvuruna ya da bireysel kişiliğinin tasavvuruna sahip olsaydı, bu takdirde ona bilge denmiyecekti." "Ve bu niçin böyle?" "Çünkü aydınlığın sandalında bulunan hiçbir şey ve hiçbir kimse yoktur!" ..- DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ
.. Rüyaların Psikolojisi Osho: Sessizliği Dinlemek: Rüyalar derken tam olarak neyi kastettiğinizi açıklar mısınız? Bizim yedi tane bedenimiz vardır: 1) Fiziksel, 2) Eterik, 3) Astral, 4) Zihinsel, 5) Spiritüel, 6) Kozmik, 7)Nirvanik. Her bedenin rüya tipi farklıdır. Batıda fiziksel beden: bilinç; eterik beden: bilinçaltı; astral beden ise: toplu bilinç olarak bilinir. Fiziksel beden kendi rüyalarını yaratır. Mideniz bozulduysa belirli bir rüya oluşturulur. Sağlıksızsanız, ateşiniz varsa fiziksel beden yine buna göre rüyalar yaratır. Kesin olan bir şey vardır: Rüya bir rahatsızlıktan doğar. Rüyalar, fiziksel rahatsızlıktan olduğu kadar dış etkenlerle de ortaya çıkabilir. Uyurken bacaklarınıza ıslak bir kumaş değiyorsa rüyanızda bir nehiri geçtiğinizi görebilirsiniz. Yastığınız göğsünüzün üzerindeyse birisinin üstünüze oturduğunu ya da üzerinize bir taş düştüğünü görebilirsiniz. Bunlar fiziksel bedenin rüyalarıdır. Eterik/ikinci beden; kendine özgü biçimde rüya görür. Bu eterik rüyalar Batı psikolojisinde pek çok karmaşaya neden oldu. Freud yanıldı ve de bunların bastırılmış arzulardan kaynaklandığını sandı. Bastırılmış arzulardan doğan rüyalar vardır ama bu rüyalar ilk bedene aittir, fizikseldirler. Fiziksel arzuları bastırdıysanız, örneğin oruç tuttuysanız, rüyanızda kendinizi kahvaltı ederken görebilirsiniz. Ya da seksi bastırdıysanız, rüyanızda seksüel fanteziler yaşayabilirsiniz. Fakat bu rüyalar ilk bedene aittir. Eterik beden, psikolojik soruşturmaların dışında kalmıştır. Bu yüzden bu rüyaları ilk bedene, yani fiziksel bedene aitmiş gibi yorumlanır. Sonucunda ortaya büyük bir karmaşa çıkıyor. Eterik beden rüyalarda yolculuklar yapabilir. Bedeninizi kolayca terk edebilirsiniz. Bu deneyimi ancak bir rüya olarak anımsarsınız ama bu fiziksel bedenin gördüğü bir rüya gibi değildir. Siz uyurken eterik bedeniniz çıkıp gidebilir. Fiziksel bedeniniz olduğu yerde kalır ama eterik bedeniniz uzayda yolculuk yapabilir. O, mekanla kısıtlı değildir. Onun için mesafe kavramı da yoktur. Bunu anlayamayanlar, eterik bedenin varlığını kavrayamayanlar bunu bilinçsizliğin yarattığı bir olgu olarak düşünebilirler. O zaman onlara göre psikolojik anlamda rüya görme "bilinçsizce" olur. Yanlış; böyle değildir. Bunlar fiziksel etkenler sonucu görülen rüyalar kadar bilinçlidir ama farklı bir boyutta bilinçlilik söz konusudur. Eterik bedeninizin farkında olduğunuzda o boyuttaki rüya bilinçli hale gelir. Fiziksel rüyalar dış etkenlerle oluşturulabildiği gibi,eterik rüyalar da bilerek yaratılabilir. Eterik vizyonları, rüyaları yaratmanın bir yolu mantra yöntemidir. Belirli bir mantra ya da belirli bir nada (eterik merkezde duyulan, tekrarlanan bir sözcük) eterik rüyalar yaratabilir. ..- INITIATION / MYSTERION /GİZLİ ÖĞRETİ - 1
.. Ekzoterikten Ezoteriğe: Evrensel düzeyde, her ilkel kültürde rastlanan herkese açık, "Ekzoterik Erginlenme" olgusu, nasıl "Ezoterik" bir yapıya evrimlenmiştir? Bu değişimin temelde iki ayrı nedeni gözlenmiştir: İlki; tektanrılı dinlerin gelişmesi ile bağdaştırılabilir. Bu dinler, bir yandan panteistik/tektanrıcı inançları törpülerken, diğer yandan insan iradesini hor gören bir niteliktedirler. Doğaya açık, doğanın içinde onurlu bir konum sahibi olan ilkel insanı, bu durumundan uzaklaştırıp, "kul" düzeyine indirgemişler, "kader" cilik olgusu ile de özgürlüğünü yoketmişlerdir. Üstelik, pagan/çoktanrıcı inançlarla kıyasıya savaş vermişler, insanoğlunu "tanrılaştıracak" her türlü yaklaşım ve düşünceyi sapkınlıkla suçlamışlardır. Diğer neden; ezoterik örgütlerin, sömürge oluş koşullarının zorlamasıyla, "ilkel" anlayışın "uygar" anlayışa karşı kendini savunma güdüsü gereği, siyasal nitelik kazanmalarına bağlıdır. Amaç, uygarlığın karşısında sarsılan eski gelenek, örf ve inançları pekiştirmektir. Afrika'da Ngui-Goril adamlar, Nkee-Pars adamlar, Bwiti ve Poro;Malenezya'da Duk-Duk ve İniet; Orta Amerika'da Kakçek; Kuzey Amerika'da Didewiwin, Hamatsa ve Kaçina bu tür ezoterik örgütlerdir. Son Söz: Ezoterik yaklaşım çerçevesinde, inisiyasyon olgusu bir süreçtir. İster en ilkel uygarlık düzeyinde, isterse en gelişmiş teknoloji toplumlarında olsun, yapılan törenler, bu sürecin simgesel olarak başlangıcını temsil ederler. Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, inisiyasyon süreci, mevcut kültür ve üretim biçimlerinde, belirli bir rasyonalizm/akılsallık gereğini öngörür. Burada söz konusu olan rasyonalizm, temel olarak, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varması demektir. Bu farkındalık kavramı, ezoterik anlayışa göre "bilinçlenme" anlamına gelir. Özetle, ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi ve doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali yani somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması; "kavramları," soyut kavramların yeniden somutlanması da "simgeleri" oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. Ve işte, toplumun kültür yapısından, bireyin yaşamına uzanan inisiyasyon süreci budur. Her simge ve temsil ettikleri her kavram, uzun tarihsel bir sürecin ürünüdür. Ne simgeler, ne kavramlar, ne de bilinçlenme- inisiyasyon, insanlığın kültür tarihinden bağımsız olamaz. ..- BAHARİSTAN - MOLLA CAMÎ
.. BAHÇE IV Dördüncü bahçe, cömertlik ve kerem bağlarındaki fidanların yemiş vermelerini ve onların altın ve gümüşten çiçekler açmasını gösterecektir. FAYDA Cömertlik, hiçbir karşılık ve menfaat gözetilmeksizin yapılan bağışlardır. Beklenen karşılık veya menfaat isterse, güzel bir ün kazanmak veya sevap işlemek şeklinde olsun. KITA Cömert kimdir? O kimsedir ki, verdiği şeylerde bir mükâfat düşüncesi yoktur. Sevap kazanmak veya hayırla anılmak için yapılan cömertlikleri kerem ve bağış değil, ancak bir alış-veriş say. II. KITA Dünyada ün kazanmak kaygısıyla cömertlik yapan kimse belki ihsan mısırından ve kerem şehrindendir. Fakat evi, kale kapısının dışındadır. HİKÂYE Bir cömerde sordular: "Yoksullara yardım ettiğin veya dilencilere para verdiğin zamanlarda içinde ağırlık veya fakirlere karşı bir minnet yüklemek duygusu sezdin mi?" Cevap verdi: "Ne kadar uzak; benim bağıştaki rolüm, aşçının elindeki kepçenin rolüne benzer. Aşçı kepçeye ne koyarsa kepçe de onu verir. Fakat verdiği şeylerin, kendisinden olduğunu düşünmez. KITA Rızık, her ne kadar efendinin elinden çıkarsa da onu veren ancak Tanrı'dır. Rızık yiyenlerin başına kakmak hoş bir şey değildir. Efendi ise, rızık kazanının bir kâse ve kepçesinden başka bir şey olamaz. Kâseyle, kepçenin de rızka vasıta olmasından dolayı minnet etmemesi gerektir. HİKÂYE Bir sofî, bilgi ve marifet yönünden bir adamı tavsif ederken şöyle buyurmuştur: "Falan kimse ikramlıdır. Sofrası açıktır. Fakat sofra sahibi değildir. Kendisini misafirleri arasında bir sofra arkadaşı sayar. Yemek sahibi yerine koymaz; davetlileriyle aynı yerde oturur ve belki de kendi nazarında nefsini, onların sırtından geçinen bir tufeylî zanneder." KITA Efendi, kendi misafirhanesinde dervişler için sofra kurarken onların tufeylîsi olduğunu bilmezse sokak çocuğundan farksızdır. HİKÂYE Arabînin biri müminlerin ulusu Hazreti Ali'nin katına geldi. Sessizce oturdu. Yoksulluk ve açlık çehresinden okunuyordu. Hazreti Ali sordu: "Ne dileğin var? Dille söylemeye sıkılarak, yere eliyle şu harfleri yazdı: "Fakir kişiyim." Hazreti Ali iki parça kumaş bağışladı. Bunlardan başka da hiçbir şeyi yoktu. Arabî, kumaşlardan birini sırtına sardı, ötekini de içdonu yerine kullandı. Ayağa kalkarak haline münasip ve son derece açık ve düzgün bir ifadeyle ağızdan inşadettiği birkaç beyit okudu. Bu şiir Ali'nin pek hoşuna gitti. Şehzade Hasan ile Hüseyin'in hakkı olan paradan o sırada yanında bulunan üç dinarı da ârabî'ye bağışladı. Arabî, bu parayı aldıktan sonra : "Ey müminlerin emîri; beni ailem efradı içinde en zengin bir adam ettin," dedi ve çıkıp gitti. Hazret, Ali dedi ki: "Ulu Peygamber'den işitmiştim. 'Kişinin değeri kendi bezemesindedir.' buyurmuştu." Yani her insanın kıymeti, kendisini güzel huylar ve parlak sözlerle süslediği derecede anlaşılır. KITA Kişinin değeri altın ve gümüşten değildir. Erin kıymeti hüneri derecesindedir. Çok köleler vardır ki, hüner kazandıklarından dolayı değerleri efendilerinden daha üstündür. Çok efendiler vardır ki, hünersizlikleri yüzünden kölelerinin karşısında zebun düşmüşlerdir. ..- SEVGİ KELİMESİNDEN SONRA, EN SEVDİĞİM KELİME..
zihin geliştirme konusunda.. "zihn" kelimesinin anlamını bilmeyen.. "zihn" in; beyin'in hangi bölgesi ya da hangi işlevi yapan programı olduğunu bilmeyen kişilerin önermeleri.. -Cem Şen'i tanımadığımdan tenzih ederek..- beni fazla ırgalamıyor.. ..sa da; ölüm konusunda hiç katılmamakla birlikte.. epey hoş önermeler de var.. dikkate alınması gerekli bence.. ve dikkati çektiğiniz için de teşekkürler efendim.. - dükkan isimleri
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.