Zıplanacak içerik

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. @@bysteve maaşallah sende de capacity ziyadesi ile.. tık tık 41 adet Yâ Sîn çocum eflâdım.. bendenizde goal çook at atabildiğine sen goal yeme omaç mı? eferin eferin.. sefildiğini bil he mi? öptüm by
  2. Bunun sonucunda farkettim ki bu dünyadan çok, rüyalar aleminde uzun süre kalmayı istediğimi ve bu dünya realitesinden gittikçe uzaklaştığımı ve depresif bir hale girdiğimi farkettim. Yani bu dünyada yaşamak istemiyordum, uyanmak istemiyordum.Sürekli uyumak istiyordum.Hala hergün rüyalarımı hatırlıyorum ama rüya görmenin çok üzerine düşmediğim için aradaki dengeyi kurmaya çalışarak, bu dünya gerçekliğinden kopmamaya çalışıyorum. Çünkü belkide söylenen gerçekten doğrudur; Belkide bu dünya realitesi bir düş, ama rüya olarak gördüklerimiz aslında gerçektir.. Lucid Rüya konusu pek çok kişi tarafından incelenmiş ve pek çok da yöntem geliştirilmiş. Sizlerle bu yöntemlerden bir kaç tanesini paylaşmayı düşünüyorum. Ancak Lucid rüyanın sakıncalı olabilecek bazı yönlerinin önce belirtilmesi gerekiyor. Eğer siz, kendi dengenizi kurmayı başaramazsanız bazı sakıncaları görebilirsiniz. Sakıncaları : -Uyku düzeniniz bozulur. -Dünyadan kendinizi soyutlarsınız. -Eğer mutsuzsanız, gerçek dünya yerine sanal dünya daha cazip gelir. -Beyniniz sürekli meşgul olduğundan, fazla yorulursunuz. -İşlerinizdeki veriminiz düşer. -Oradaki yaşantınızı dünyaya yansıtma hissi sizi agresif ve saldırgan yapar. -Eğer rüyada olaylar istediğiniz gibi gitmezse psikolojik sorunlara neden olabilir. -Aşırı uyumak isteği oluşturur. -Şişmanlığa yol açar sadece gerçek dünyayı yemek yemek ve tuvalet için kullanırsınız. -Günde 1-2 saat uyanık kalabilirsiniz. -Ciddi hastalıklara veya ölüme yol açabilir. (Metabolizmanız bozulup hasta olabilirsiniz, bağışıklık sisteminiz zayıflayabilir veya gerçek deneyimler çok sık olursa nefessiz kalarak veya rüyadaki düşme sonucu heyecanla kalbiniz durabilir bunlar ölüme yol açabilir. Şimdiye kadar rüya görürken kalp krizi geçiren kişi sayısı oldukça fazla lucid yüzünden ölen kişi sayısı 600 kişi. Psikolojik tedavi görenlerin sayısı lucid gören kayıtlı insan sayısının %26 sı) ** Yararları: -Tüm fantazilerinizi gerçekleştirebilirsiniz. -İstediğniz herşeyin sahibi olabilirsiniz. -Kendi Dünyanızın tanrısı olabilirsiniz. -Eğer Uzmanlaşırsanız rüyalarınız sizin kontrolünüzde birer dizi film gibi olur hergün bir önceki günün devamı olur ve artık iki kişi olabilirsiniz hayatta. -İleriki evresi Astral Seyehattir. Lucid rüya yoluyla astral seyahat yapabilirsiniz. ..
  3. -Jim Jarmusch's Dead Man Lauralanthalasa: Lucid Rüya Nedir? Aslında pek çoğumuzun belkide bir çok kez deneyimlediği fakat bunun isminin ve işlevlerinin farkında olmadığı bir durumdur.Rüya gördüğünüz zaman rüyada olduğunuzun farkına varmanız durumuna Lucid Rüya adı verilir. Geçmişte küçüklükten beri süregelen bir çok lucid rüya deneyimim oldu, fakat bunu bilinçli bir şekilde lucid rüya görmek için yapmaya çalıştığım zaman gerçekleştirilmesinin oldukça zor olduğunu gördüm.Bunu bilinçli bir şekilde yapmak pekde kolay olmayan birşey.Bunu yapmak için bir çok teknik oluşturulmuş. Kendi deneyimlerimi sizlerle paylaşacak olursam eğer, lucid rüya görmek için kısa bir süre uğraştığım halde lucid rüya görmeyi başaramadım, belkide yeterince üzerine eğilmediğim içindir, fakat bu sırada başka bir şeyi öğrendim, normalde gördüğüm rüyaları çok nadir hatırlayan bir insanken, aslında istediğim takdirde gördüğüm rüyaları hergün hatırlayabileceğimi farkettim.Bu farkediş lucid rüyaları araştırırken okuduğum bazı şeylerden etkilenmemle tetiklendi belki. Bu farkındalıkla sabah kalktığımda gittikçe rüyalarımı daha net hatırlamaya başladım.Özellikle sabah gözümü ilk açtığımda, gece gördüğüm rüyaları şöyle bir gözümün önünden geçirmeye başlayınca ve akşam yatmadan önce sabah gördüğüm tüm rüyaları hatırlamaya niyet ettiğim zaman daha net hatırlayabildiğimi gördüm. Bunu çok uzun süre uygulamadım fakat kendiliğinden oluvermişti. Artık hiç bir şey yapmadığım halde hemen hergün rüya görüyorum ve rüyalarımı hatırlıyorum. ..
  4. .. En ilkel toplum insanı bile, kendini, doğal durumuyla "eksik" görmekte, doğa tarafından yaratılmış ya da verilmiş haliyle kendisini "tamamlanmamış" olarak kabul etmektedir. Asıl anlamıyla insan olabilmesi için, bu ilk eksikli durumunda ölmesi, hem kültürel, hem tinsel ve hem de sosyal olarak daha üst bir yaşama "yeniden doğması" gerekmektedir. Erginlenme eylemi, sonuçta, paradoksal, doğa-üstü bir ölüm ile ve ardından yeniden diriliş/ikinci doğuş deneyine indirgenebilir. Erginlenme, insanın "başka" olmak istediğini, doğal düzeyinde kalmak istemediğini, ideal bir imgeye göre kendini yeniden yaratmaya çabaladığını gösterir. İlkel insan, insanlığın tinsel ülküsüne ulaşma yoluna böylece adım atmaktadır. Törenler, her tür ilkel topluluklarda, adayın ailesinden uzaklaştırılması ile başlar. Uzakta, çayırın ortasında, ormanın içinde bir kulübede, bazen de bir mağarada bekletilir aday. Daha ilk adımda, korkunun ve ölümün simgeleri ortaya çıkar. Yanlızlık, karanlık ormanlar korku ve ölümü vurgular. Bazı ilkellerde bir kaplanın gelerek, adayı ormanın ta içlerine çekip götüreceği inancı vardır. Banda kabilesinde, adayın bir "canavar" tarafından yutulmuş olduğu varsayılır. Aslında "kulübe", ana rahmini simgelemektedir. Burada adayın ölümü ve cenin durumuna geri dönüşü söz konusudur. Genç adaylar sınavlarının belli kısmını burada vermekte, kabilenin sırlarını öğrenmektedirler. Bu aşamada ölüm/korku'nun simgeciliği iyice abartılır. Bazı toplumlarda adaylar, açık mezarlara gömülürler, içinde ölü gibi hareketsiz kalırlar/yatarlar. Ölü gibi görünmek için vücutlarına beyaz toz sürerler. Dişleri sökme, parmak kesme gibi işlemlerin yanı sıra sünnet, dövme yapma, deride iz açma gibi ritüeller bu aşamada uygulanır. Ölüm/korku simgeciliği, her zaman, yeniden doğuş'un simgeleriyle içiçedir. Adaylar, erginlenme ayinlerinden sonra başka adlar almakta, (Dede Korkut Masallarında ad kazanmaya çalışan gençler/Aziz Nesin'in: 'Bir şey yap Met' oyunundaki insanlar), önceki yaşamlarına ait herşeyi unutmuş sayılmakta, ayinin peşi-sıra bebekler gibi başkalarınca beslenmekte, kimi zaman kollarına girilerek yürütülmektedirler. Örneğin; Bantu' larda adayın yatağa yatıp, bebek gibi ağlaması zorunludur. ..
  5. Bahsini ettiğim glottis, her ne kadar gırtlak, hançere, dil veya dilcik gibi anlamları içeriyorsa da, eşanlamlı olarak kapsadığı diğer bilgileri konuya renk katmak için aktarıyorum: *A line for glottis or epiglottis: Soruya cevap bulmak/soruna çözüm bulmak ya da bulamamak üzerine; üç-yollu bir anahtar/lost filament üzerinden başvuru yöntemi.." ..
  6. kalenderim; kerberos'um cariyenin tutkunu taleb ediyor patent sertifikasını seven bakışıyla muzdarib ne diyor paha; "kelbiyyun fener de yakmış taharri eder ademi adem ki benî adem zaten gaib bedeni" "ekhidna bi azgın canavar daha doğurmuş: adı dile alınmaz kerberos'u. hades'in o tunç sesli, elli başlı o aman vermez, yırtıcı köpeğini." ..ve yatarlar onlar köpekleriyle.. pratikte akım zayiatı şudur; yamandı bir zamanlar bataklıkta bulunan kehânet; lilli burlero, bullen a-la, "İrlanda'yı bir eşekle bir köpek yönetecek" lilli burlero, bullen a-la lero, lero, lilli burlero, lero, lero, bullen a-la lero, lero, lilli burlero, lero, lero, bullen a-la işte sonunda kehânet gerçekleşecek; lilli burlero, bullen a-la, talbot köpeğinin biri, ja..de düpedüz eşek lilli burlero, bullen a-la lero, lero, lilli burlero, lero, lero, bullen a-la lero, lero, lilli burlero, lero, lero, bullen a-la
  7. .. gökten gene bi tane düştü.. bu sorun ile ilgili aerosol içat edilmedi mi da yaw? allam allam beni sınamaktasın biliyom da.. niyse.. ..
  8. .. Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak "Ben Türk'üm" diyen herkes Türk'tür. Türkçülük ve Türk'ün tayininde; sapık ölçülere, özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyorum. Başka milletleri küçük gören, Dünya barışını tehlikeye sokan antropolojik ırkçılık, Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Alparslan Türkeş ..
  9. sen de benim.. gaytan bıyıklı.. fidan boylu.. kadife donlu.. dahi asil soylu güzelimsin.. da ne ol'ceksin? düşmanların çatlasın düşmanların çatlasın.. oy ninnayı.. ..
  10. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    .. tüm tatilcilere eyi hafta sonları.. kafaya bişi takmayın he mi? hade.. by ..
  11. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    bende hafta sonu-başı yok emme.. -sevgili @@Admin'imin dediğü kimin..- aldım gitti.. ..
  12. .. nihansın dÎdeden ey mest-i nâz'ım bana sensiz cihanda cân ne lâzım erk sendedir! cânım efendim.. sen hep ol ki; erkeklik bende kalsın..
  13. Gönderi Tarihi: 25 Ekim 2005 - 00:16 saygılar......................... ** ** aah ah! o tarihte görüş günü yane.. made'm.. beni ilk kez ziyarete gelmişti.. ne günlerdi yarebbim.. elinde 4 yapraklı yonca çiçek.. kendisi minicik bi böcek.. Mademki gitmiştin bırakıp burda Ardından gözyaşı döken göslerle beni Daha gelme davosa istemem Elimde gül çiçeği beklerim her daim o uç uç böcii.. akroştiş şiirime gül hadi bana alkış at omaç mı? ..
  14. Harf için gerekli olan şey, önce harfleri ifadeye niyettir; sonraki konuşmanın fiziksel organında, yani gırtlak, dil vb. de kusursuzluk. İlki, konuşanın konumu açısından farklılaşmaya olan zihinsel yetiyi, ikincisi konuşmakta olanın konumundaki fiziksel farklılaştırma yetisini verir. Üçüncü olarak soluk gereklidir. Önce gelen diğer iki yeti de, konuşma için hayat soluğuna bağlıdır. Yaşayan konuşur. Ölüler ise sessizdir. Konuşma eylemdir. Mülk konuşmanın alanıdır. Mülk eylemin alanıdır. Melekût görüntülerin alanıdır. Bu yüzden melekût, bilgiler alanıdır. İnsan kendisi bir berzahtır. İnsan melekûtun anlamları önünde, tüm mülkün berzahıdır. İnsanın duyuları dünya ile yüzyüzedir, anlamları ise melekût'a uzanır. Sözcükler "bir âlemden diğerine geçen" elçilerdir. Harfler; vokal organ/konuşma organının tam bir haritasını oluştururlar. Alfabenin harfleri de işte bu nedenle organ boyunca glottis'in daraldığı ve dilin dokunduğu, dudakların oynadığı ve soluğun emildiği dokunuş noktalarına yerleştirilmişlerdir. İnkârcı gösterge-bilimciler ses organının harflere "uygun kurgu" ile konuşmaya olanak sağlayışını farkedemezler. Fakat incelenirse görülecektir ki, konuşmada kesinlikle rastlantısal bir şey yoktur. Kur'an'a göre, insanı, diğer tüm yaradılanlardan seçip ayıran, tamamen konuşmasıdır. Her yaratık "anlatma" yetisine sahiptir diyebiliriz, fakat insanın açıkça söyleyişinde kendi anlamının anahtarı vardır. Ses organının biyolojik örgülenişi olmaksızın asla konuşma olanağı da bulunmayacaktır. Konuşmayı uydurulmuş şey ya da bir keşif olarak görmek saçmadır. Bunlar ayrı şeyler değil, birdir. Abdülkadir es-Sufi Glottis: Gırtlaktaki ses telleri ve bunlann arasındaki bölgeyi kapsayan organ. Ses telleri ve aralarındaki boşluk. Nefes borusu ağzı. Berzah: Isthmus -Kıstak/Dil: Bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası. -İki dağ ve tepe arasındaki dar geçit, boğaz Dinî inanışlara göre ölenlerin ruhlarının kıyamete kadar bulunduğu yer. Sıkıntılı yer; sorgu-suale cevap veremeyen ölülerin bekletildiği yer. (tdk.) -İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası. -Perde. -Sıkıntılı yer. -İki yer arasındaki geçit. -Mani'a, engel. -Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âleminde sevdikleri kimselerle ve iyi insanlarla görüşürler ve çok zevkli yaşarlar. Kıyamet koptuktan sonra, Allah tüm ruhları haşir meydanında cesetleri ile diriltip toplayacaktır. (osm.sözl.) KUR'AN: Mü'minûn: 23/100 "Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir kelimedir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba's olunacakları güne kadar" "Le'allî a'melü sâlihan fîmâ terektü kellâ, innehâ kelimetün hüve kâilühâ, ve min verâihim berzehun ilâ yeymi yüb'asûn"
  15. .. Genel olarak, ilkel toplulukların sosyal yapılarında, dört temel gruba ayrılma ilkesi geçerlidir. Bunlar; çocuklar, gençler, yetişkinler ve evlileri de kapsayan; "yaşlılar/eski/evvelkiler" grupları olarak belirlenmektedir. Bir toplumsal gruptan, bir diğerine yükselmek her zaman bir "geçiş ayini" vasıtasıyla gerçekleşir; Bu tür ayinler, ilkel topluluğun tüm üyelerine açık, yani ekzoterik/genel-ortak törenlerdir. Kuşkusuz en önemli ve en yetkin geçiş ayini, yeni yetmenin yetişkinler topluluğuna katılması sırasında yapılır. Bu geçişe "erginlenme" adı verilir. Erginlenme, tüm ilkel topluluklarda görülmüştür. Örneğin; Fiji'liler ve Avustralya'lılar gibi en geri kültür sınıflarında bile yaygın olduğu saptanmıştır. Erginlenme; düzenli olarak, üç aşamada gerçekleştirilmektedir; adayın toplumdan yalıtılması, bekletme ve eğitim, yeni duruma geçiş. Bu aşamaların tamamlanmasıyla kişi, artık yetişkinler arasına kabul edilmekte, hem varoluşsal rejiminde, ve hem de toplumsal konumunda kökten bir değişimi gerçekleştirmektedir. Törenin amacı; kişiyi bir önceki toplumsal statüsündeki kurallar ve davranışlar sisteminden tümüyle kurtarmaktır. Ama bu kurtuluş sırasında, adayın oynadığı rol bütünüyle edilgendir. Aday'a, neredeyse mülevves bir nesne gibi davranılmakta, arıtılması gereken bir eşya gibi bakılmaktadır. Sonuçta, erginlenen kişi, eski toplumsal etkinliği ile ilgili nesne ve teknikleri artık tanımıyormuş, artık kullanamazmış durumuna zorla itilir. Tümüyle eski benliğini yitirmiş, eski yaşamından kopmuş olduğu varsayılır. Bu kopuş, bu yapay bellek yitimi yanlızca kuramsal düzeyde kalmamakta, çeşitli aşağılamalar, işkenceler, ağır sınavlar aracılığı ile somut şekilde yaşanmaktadır. Örneğin: Massai'lerde ayinle sünnet edilen erkekler, yaraları kapanıncaya kadar kadın kıyafetleri giyerek dolaşmak ve küpe takmak zorundadırlar. Kimi topluluklarda, diş sökmek, göğüs adalelerinden bağlanıp asılmak, parmak kesmek gibi daha acı veren uygulamalar da vardır. Hemen tüm erginlenmelerde rastlanan bu zorlamalı bellek yitimi, anılardan arınma ya da güncel bellek verilerinin silinmesi yoluyla, kişinin bilincinde bir tür bekâret/akrebiyet sağlamakta, kişiyi artık geçersiz ve yetersiz duruma gelmiş eski bağlarından kurtarıp, kendi kendinden sıyırmaktadır. Böylece, kültürün en ilkel düzeylerinden başlayarak, "erginlenme"nin, kişinin oluşumunda önemli bir rol oynadığını ve özellikle de gençlerin varoluş-larında esaslı bir sıçramayı ifade ettiğini görüyoruz. ..
  16. .. devamı: Bazı soyut kavramların açıklamaları bilimsel bir zemine oturtularak ifade edilebildiği halde, "rüya" kavramını bu şekilde açıklamak pek mümkün görünmüyor. Ancak bunun bilimsel/somut verilerle değil de, dinsel ya da soyut yönden açıklanabildiği de bir gerçektir; Bu yoldan yapılan açıklamaya göre ruh'un bedenden ayrıldığı zaman aşamalarında yaşanan tüm olayların içeriğine rüya diyebiliriz. Rüyalarda yaşananlar inanılmayacak kadar hızlı gelişir. Bir kaç dakikalık! rüya esnasında bile çok uzun sürdüğü sanılan garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izler; bu nedenle rüyada bilinen doğrultuda bir zaman kavramı oluşmaz. Buradaki zaman kavramı; uyandıktan sonra beyin-in öğretileri ve alışkanlıkları doğrultusunda saptanan bir anlar toplamıdır sadece. Bilim adamları rüyanın süresi üzerinde kesin sonuca varamamışlardır. Bir kısmı rüyaların sadece birkaç saniye sürdüğünü iddia ederken, diğer bir kısmı da saatlerce devam eden rüyaların olduğu fikrindedir. Bu tartışmalar sırasında Dr. B. Klein adında Amerikalı bir bilim adamı bir araştırmaya başlamış ve gönüllü olarak seçtiği kişileri hipnotize ederek uyutmaya başlamıştır ve belli bir süre sonra uyandırıp rüyalarını dinleyerek, bir rüyanın 20 sn. yi geçemeyecek kadar kısa sürdüğünü belirlemiştir. Dr. Klein'in sürdürdüğü bu araştırmanın sonunda en uzun rüyanın dahi 90 sn. geçirmediği ortaya çıkmıştır. Rüyaların Türleri Uzmanlara göre uyku birkaç devreden oluşmaktadır. Uykusu gelen kişi yatağına yatar ve gözlerini kapatır. Kısa süre sonra göz kapakları belli belirsiz titremeye başlar. İnsan o sırada uykuya dalmış ve rüya görmeye başlamıştır. Uyumak için alınan bir takım uyku ilaçları rüya görülmesini engelleyebilir. Ancak ilaç almadan uyuyan herkes mutlaka rüya görür. Rüyalar renkli ya da siyah-beyaz olabilir. İnsanların çoğu, siyah-beyaz rüya gördüklerini söylemektedir. a- Kafası yorgun, devamlı aynı konuyla ilgilenen kimse uyuduğunda rüyasında karma-karışık şeyler ya da ilgilendiği, önem verdiği konuyu görebilir. Bu tür rüyalar yorumlanmazlar. Örneğin, televizyonda veya başka bir yerde heyecanlı bir sinema izleyen kişi rüyasında aynı şeyleri görebilir. Bu durum sadece etkisinde kalmaktır ve gerçek rüya değildir. b- Kâbus veya karabasan denilen rüyadır. Genellikle iyi başlar. Uyumakta olan kimse hoş bir olay ile ilgilendiğini görür fakat sonra bu rüya birden korkutucu bir hal almaya başlar. Güzel görüntü değişerek insana dehşet verir. Kâbusların açıklamasını sinir doktorları/psikanalistler yapmaktadır. Kâbusları, rüyada bir kez görülen korkutucu sahnelerle karıştırmamak gerekir. Karabasan gören insan korkar. Bir ara rüyada olduğunu hissederek uyanmayı ister, başaramaz veya uyandığını zanneder ama bu sırada kabus devam eder. Her insan ömründe birkaç kez kabus görebilir. c- Olduğu gibi çıkan rüyalar, genellikle sezgisi güçlü olan kişilerin rüyalardır. Örneğin; rüyasında gördüğü arkadaşını, kısa bir süre sonra o gerçeklikte görebilir bu kişiler. Buna "Sahih Rüya" adı verilir. Böyle rüyalar görenler, dikkatli davranmalıdırlar. Gördükleri şeyleri iyi değerlendirmelidirler. d- Uyuyan kimse rüyasında birçok şey görür ve sabah uyandığında da bunlardan bazılarını anımsar ki bunlar yorumlanabilir. Rüya tabiri denilen şey, dördüncü tür için gereklidir daha çok. Sabah uyanıldığında akılda kalmış olan ve hatta insanı etkileyen rüyalar yorumlanabilir rüyalardır. ..
  17. 29.11.2013 Posta Gazetesi: Ajda'dan tarihi itiraf Ajda Pekkan, önceki akşam İstanbul’da bir kebapçıda magazin muhabirlerine yemek daveti verdi Ajda Pekkan şöyle konuştu: "Ben halk tipi sanatçıyım. Ama görüntüm halk tipi değil. O paradoksu farkında olmadan ben yaratıyorum. Soğanı çok severim. Kaburga, çöp şiş ve kebaba bayılırım. Suşi ya da havyar tercihim değil. Lüks lokantalarda da görünmek istemiyorum. Mecburiyetten gidiyorum. Bir de canım bu aralar sürekli arabesk dinlemek istiyor. Not: Ajda Pekkan ev sahibi olduğu davette bol bol çiğ köfte yedi. .. bu da konuya kapak olsun..
  18. .. şahların makamına, kendi geçimleri için alış veriş yapmak yaraşmaz! padişah, dünyadaki tacirlerin yaptıkları işi san'at edinirse, kendin söyle! "başka ticaret adamları ne iş yapsınlar?" Camî ..
  19. .. HİKÂYE Yezd Çird, bir gün oğlu Behram'ı harem dairesinin uygunsuz bir yerinde gördü; oğluna emir verdi: "Derhal dışarı çık! Kapı çavuşuna otuz kırbaç vur, Saray kapısından uzaklaştır ve yerine başka birisini getirmelerini tembih et!" Behram, babasının emrini yaptı. O zaman henüz on üç yaşlarındaydı ve babasının Hacib'e öfkelenmesinin sebebini anlayamamıştı. Hadiseden bir müddet sonra Behram yine sarayın harem kapısına gelmişti. İçeri girmek istedi. Fakat bu sefer yeni kapıcı eliyle göğsünden yakalayarak girmekten men etti. Ve Behram'a: "Bundan sonra bir daha seni burada görürsem, ilk kapıcıya yapmış olduğun hıyanet dolayısı ile otuz kırbaç ve bana yapmak istediğin hıyanetten dolayı da ayrıca otuz kırbaç vuracağım." dedi. Yezd Çird, bu haberi işitince ikinci perdeciyi çağırttı ve onu takdir etti; ihsanlar verdi, kaftan giydirdi ve mertebesini yükseltti. KITA Şahı öyle korumak gerektir ki onun eşiğinden içeri atlamayı ne bir kapı kulu, ne de serbest bir kimse hatırından geçirmesin. Onun değerli haremi, Devletin iç yüzüdür. Oraya kuş uçmamalı, rüzgâr girmemelidir. HİKÂYE Şapur oğlu Hürmüz'e veziri bir mektup yazmıştı. Bu mektupta, deniz tüccarlarının pek çok cevahir yükü getirdiklerini ve bunlardan yüz bin dinarlık kısmını şah hesabına satın almış ise de şahın bu cevahirleri istemediğini haber aldığından, eğer bu havadis doğruysa bunları başka bir bezirgânın yüz bin dinar kâr ile almaya talip bulunduğunu da ilâve ediyordu. Hürmüz'ün vezirine gönderdiği cevapta şu sözler yazılıydı: "Yüz bin dinarla, birkaç yüz bin dinarın asla bizim katımızda değeri yoktur. Bezirgânlığı biz yapacak olursak padişahlığı kim yapacak ve bezirgânlar ne iş göreceklerdir?" BEYİT Şahların makamına, kendi geçimleri için alış veriş yapmak yaraşmaz! Padişah, dünyadaki tacirlerin yaptıkları işi san'at edinirse, kendin söyle! "Başka ticaret adamları ne iş yapsınlar?" HİKÂYE Müminlerin ulu'su Hazretî Ömer, halifelik çağlarında bir gün Medine'de çamurdan bir duvar yapıyordu. Yahudinin biri şikâyete geldi: "Benden Basra Hâkimi yüz bin dirhemlik mal aldı ve borcunu ödemek hususunda savsaklayıp duruyor," dedi. Halife Yahudi'ye sordu; "Üzerinde bir kâğıt parçası var mı? "Hayır," Ömer, bir çanak parçası aldı ve üzerine şu sözleri yazdı: "Senden şikâyetçi olanlar pek çok, fakat memnun olan yoktur. Ya şikâyete sebeb olan şeylerden sakın, yahut hâkimlik makamından çekil!" Bu sözlerin altına sadece "Yazan Hattap oğlu Ömer'dir." demişti. Ne bir mühür, ne de tuğra bastı. Fakat onun siyasetteki heybeti, hükümet idaresindeki adaleti gönüllerde öyle bir yer tutmuştu ki, Yahudi o çanak parçasını at üzerinde gitmekte olan hâkime verince, koca hâkim hemen atından inerek yeri öptü. Hayvanının üzerinde cevap bekleyen Yahudinin bütün borçlarını ödedi. BEYİT Şahta kudret vi siyaset olmazsa, küstahların elinden zillet çeker. Aslanın dişi tırnağı dökülürse, aptal tilkilerden sille yer! HİKÂYE Bir delikanlıyı hırsızlıkta yakaladılar. Halife, elinin kesilmesini emretti, tâ ki müslümanların malından el çeksin. Genç ağlayarak dedi ki: BEYİT "Beni sağ ve sol ellerle Tanrı bezemiştir. Sol elimin sağdakinden ayrı düşmesini lâyık görme!" Halife ısrar etti: "Elini kesin! Bu Tanrı'nın buyurduğu bir cezadır. Müslümanlıkta işi savsaklamak yoktur." Gencin annesi yanındaydı: "Ey halife!" dedi. "Bu benim oğlumdur, gece gündüz onun yardımiyle yaşıyor ve onun elinin emeğiyle geçiniyorum," BEYİT "Oğul can gibidir. Onu bana bağışla ki, canıma sitem erişmesin. Benim rızkımın ip ucu onun elindedir. O ipi kesmeyi uygun görme!" Halife tekrar emretti: "Elini kesin; çünkü onun günahını bağışlıyacak ben değilim. Bu cezanın tatbikinden vaz geçmek günahını da kendime yakıştıramam." Anası yine ortaya atıldı: "Ey halife!" dedi, "Bu günahı da daima işleyip tövbe ettiğin Tanrı'dan yarlıganmak dileğinde bulunduğun günahlardan say" Bu cevap halifenin hoşuna gitti, suçlunun cezasını da bağışladı. ..
  20. .. saba saba yaw.. ne dedin hocam sen.. gönlün canına emeğine kurban.. ellerinden öperim.. canım benim yaw.. ..
  21. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    .. aleyküm selâm ve dahi "selâ mûn aleyküm.." ..
  22. sen; henüz hiç kimseyi tanımayan birisin.. (şüpheli!) ya da henüz.. kimsenin tanımadığı birisin.. (şüpheli!) ya da henüz.. kimliği deşifre olmamış (fekat nedense bu noktada asabileşmiş ) birisin..
  23. ... mmmm of ne nepis.bi ot yemee bu? bu günkü konumuzun esasını ebegümeci adlı ve hubbaziye fasilesinden olan nebatımız teşkil edeciktir ve naka'mız halhal takıcak ritmik ayak yere vurma fiiliyatını ika edicektir ebe: ezâdan gelme olup üzgü eziyet kimin bişi olmaktadır gümeç: esasen cool rating anlamına gelebilicekse de nazik bi fırçanın nasın olabiliciği hususunda mantık aranmaması gerektir aran bi mama da ne idüğü belirsiz bi mama olup bebelere yedirmeyiniz nâmatlubtur dolayısı ile azap çektiren fırça ismi deruhte edilmiş ve vazifeye me'mur edilmiş daha baştan foul bi nebatattır zati bahçe köşelerinde sağır yol kenarlarında dahi harabelerde yetişir harnup nebatı ilen yakın akrabalık zamanla teessüs ettiğini dedi-kodulardan öğrenmiş bulunmaktayım kaynağım saklı kalsın basın etiği mucibince sakıncalıdır bi de bu fırçamızın köküsü çok uzundur derinlere kaden batar çölde bile rastlamanız bu kabildendir sapısında ve yarpağında mugaddi bi mayi vardır ve işin sırrı bu noktada tebarüz eder bikoz zebze olaraktan yememizin esvabı mucizesi ortaya çıkmıştır bizi gaza getirdiği hususu tescillidir sayın pek müdavim karilerim nasın kavurmalıyız: önce harabe virane mezarlık felan gezip pek faideli bitkimizi bulup-buluşturunuz sona oralarda kalmayınız akşam akşam sakıncalı olabilicektir çünkü akşam olmuş olabiliceği zannımca mümkindir arıya arıya böle olu tabii heman mutlu yuvanıza dönünce otumuzu acık cıcık sudan geçiriniz ve kıymık kıymıklayınız şööle sapıylan ki eşki olsun he şimdi de zeytin ve tere ya alın çukur çelik tenceremise doldurun içine otumuzu da atın arpacık soğanı ile rose yapın salça domata salt ile türlü biberlerimisten katın artıkın kaynıya dursun unutun gitsin film pempedizi zeka müsabakaları seyredin pop bilgilerinizi günçelleyin gecenin bi vakti yeme oçaktan indiriniz o zati maçun kimin bişey oldu onu bi kafanosa yığınız kapanı steril edinis konsevre yapınız çünkü bu ot bulamacı: göysü yumuşacık yapar fekat sakın sürmeyiniz yeyiniz öskürük keser mustafa keser kusturmaz ateş düşürür pronşite eyidir dişetine faidelidir yemek vaktı elma yesenis de kan sıyrılmas iğrençlik olmas karın arısına birebirdir kapslık gidermes bilâkis sıkar amigdalanın dostudur beyinciğin iki ton ton lopudur cilt kremi gibi de kullanınız başka yapıca bi necaset kalmadığından eyi geceleeer.. by
  24. .. Kişisel Erk Tanımlaması: İnsanın ne olduğuna ve ne olacağını direkt olarak belirleyen etkili olan etmen geçmişi değil kişisel erkinin toplamıdır. İnsanın geçmişi sadece şu anki toplam kişisel erkini etkilediği için dolaylı yoldan etki eder. Büyücüler, erklerini kişisel geçmişlerinden kurtarıp kusursuz edimlşerine bağladıklarından son kerte erkli olurlar Erk, sanılanın aksine insanın biriktirip depolayabileceği bir şeydir. İnsan edimleri erk biriktiren ve erk harcayan olarak ikiye ayrılır. Yaşam için zorunlu olan erk harcama biçimleri olsa da bunlar gün içinde erkimizin çok az bir kısmını harcar. Kişisel erkin büyük bir kısmını tüketen edimler aslen bencillik maskesi altında insanın kendine acımasından kaynaklanan edimlerdir. Eğer bu edimler bırakılabilirse erk birikmeye başlar. Erk basitçe paraya benzetilebilir. İnsanı her sabah hesabına 100000 ytl gibi büyük bir para yatan bir zengin çocuğu olarak varsayalım. İnsan bu paranın %99.9'unu sürekli; "başkaları benim hakkında ne düşünüyor, bunu niye şöyle yaptılar, şunu niye böyle yaptılar, yazık bana, keşke şurda şöyle yapmasaydım, şu şöyle, bu böyle" gibi hiç gereksiz konuları evirip çeviren bir danışmana/benliğe maaş olarak verip, 100 ytl ile hayatını idare etmeye çalışır. İnsanın hatası benliğine hakettiğinden çok çok fazla enerji yatırıp böyle yapmanın yaşamı için son derece gerekli olduğunu sanmasıdır. Koruyucu ve yol gösterici olması gereken benlik böylece bir kan emici olur. İnsan da sonuçta erk biriktiremeyip sıkıcı bir hayatın esiri olur. Büyücülük ise aslında tamamen benliğin bu despot görevden alınıp, hakettiği göreve ve maaşa atanması çalışmasıdır. Bir kez benliğini bu seviyeye indiren insan, her gün muazzam bir erkeyi boşa çıkarır ve bu enerji ile muazzam manevralar gerçekleştirebilir. milleplateaux
  25. BÜYÜCÜLER DÜNYASINA GİRİŞ / RÜYACI Örnek:1 Büyücüler, egolarının ölüm acısına katlanırlar ve yeniden doğmanın coşturucu sevincini tadarlar. Doğar doğmaz, bir bebeğe, binyılların bayatlamış şablon kişisel senaryo ile, içinde yaşadığı dünyaya ilişkin standart kalıp bir dünya tanımı empoze edilir. Bebeğin, bu yutturmacaları reddetme şansı yoktur. Büyücüler, farkındalıklı kişiler olarak, yedikleri bu kazığı sindiremeyip, ondan kurtulma yolunu seçerler. Yani, uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra, bencillik/ ego senaryosuyla dünya tanımını silerler. Bu silme sürecine mecaz olarak "ölüm", ardından görkemli senaryosuzluk ve tanımsızlığa da "yeniden doğuş" diyoruz. Örnek:2 Büyücüler, farkındalıklarını geliştirebilmek amacıyla erk ve enerji biriktirirler. Bebekler büyüyüp az da olsa farkındalığı geliştikçe, yaşamı boyunca alışageldiği zırh ve prangalarından kurtulmak için büyük miktarda enerjiye gereksinim duyar. Büyücüler buna "erk biriktirmek" derler. Tek-düze modern yaşamın bunaltıcı kalıplarını kırıp, ve yeni ve daha insanca senaryolar üreterek farklı yaşam düzeyine geçebilmek için, ekstra erk birikimi kaçınılmazdır. Ne var ki, birçok aydın kadın ve erkek, bu erk biriktirmeyi, başkaları üzerinde üstünlük kurma ve zorbalıkla eş tutarlar. Oysa, hedeflenen erk birikimi, yalnızca; "yanlış senaryo ve tanımların diktatörlüğünü ve kıyımını silip atma" savaşında kullanılır. Örnek:3 Büyücüler, kendilerini çevreden ve başka insanlardan ayrı, onlara yabancı varlıklar olarak görmezler. Başıma en çok gelen bir açmazdır bu: zira, ne kadar zeki ve okumuş da olsalar (aslında, okumuş oldukları için salt entelektüel yaklaşımı benimsediklerinden ötürü), sıradan kişiler kendilerine duyulan ilgiyi, yakınlaşma isteğini, aşkı, aşılanan senaryo gereği, daha kendi duygu ve bedensel dürtülerinin farkında olmaksızın, “yabancılardan uzak dur” kuralına uyarak dışlarlar ve birtakım köhne nedenlerden dolayı kendilerini savunma stratejisini benimserler. Oysa büyücüler şöyle davranır: insanın teni, sıradan insan için, kendisini dış dünyadan, başka insanlardan yani nesne ve yabancılardan ayıran bir zırhtır, bir sınırdır. Onun için onlara dokunmak, onlara temas etmek istemeniz, onların pek korktuğu, dehşet verici yasak bir olgudur. Büyücü için ise, teni, kendisini dış dünyadan/başkalarından ayıran sınır değil, tam tersine, ilgi duyduğu şey ve kişilerle temasa geçmeye, onlarla bütünleşmeye olanak sağlayan bir serbest limandır, bir alışveriş noktasıdır. RÜYACI Don Juan’ın Kadın Çömezlerinden f. donner Çeviren: NUR YENER ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.