Zıplanacak içerik

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. FRAGRANCE ya da RÜ'YA.. Kişi; "İM" i ilk tanıdığı an'dan sonra aldığı izlenim ve imgelem ve tasarım ve objektivasyon bağlamında, kesintisiz ve sürekli ve dönerek tekrar eden bir süreci seyreder.. Yaşam oluşturur..ve.. Böyle olduğunu unutur.. ..ve belki "kırılma anı", bu döngünün, "keskince farkına varma" noktasıdır.. ..
  2. .. BEN ZAMAN'IM! Büyük, güçlü, tahripkâr ve burada bütün bu insanları ortadan kaldırmak için ortaya çıktım. Sensiz olarak da ve komutanlık eyleminin olmadan da orada dizilmiş olan savaşçılardan hiç birisi hayatta kalmayacaklardır. Bunun için kalk! Ün kazan! Düşmanını mahvet ve Hükümranlığının çiçeklenmesinin zevkine var! Benim sayemde, sadece benim sayemde onlar; çoktan öldürülmüşlerdir! Sen, benim âletimden başka bir şey olma! "Etheric Kayıtlar'dan" ..
  3. .. bozan usta.. bozan usta.. nerelerdesin yaw? niceler geldi.. niceleri göçtü.. fakir @İNTERLOCK bu dam altında neler neleri gördü.. bu gidişle daha kimler göçecek.. gözler o azimetleri de görecek.. bu gidişle.. ..
  4. rakkas eyle raksını ben çekeyim faksımı bir rakkas niçün raks eder? rakkası raks ettiren rakkas topuna tesir eden nedir? rakkas topuna tesir eden kuvvet cazibe kuvvetidir içinde bulunulan vasatın muhtelif nukatlarında mukim hilâfî cazibe kuvvetleri mevcuddur böyle bilinmektedir bu muhtelif ve hilâfî cezbe mihrakları mesafesinde kalmış olan aciz bi kürevî şey sallanıp oynamaya başlar köçekleşmeye inkılab eder raksın müddeti de pek tabiî muhteliftir cemiyyet vasatı mikdarı tacilinin cezir murabbaiyle makûsen mütenasiptir yani kendisine cazib gelen bi mihraka doğru giden rakkas zamana bağlı olarak üstüva hattında geri kalır imtisalen cânım file area network mensublarım dağ zirve muhitindeki raks müddeti ile denizin kenârındaki raks zemanı homolog olurmu dur? olaamaz niçün? zira cazibe tacilleri cezbe merkezi olan posta kazığına göre değişir son verirken rondumuz: oooooo, iğne battı cânımı yaktı tombul kuş taslamaya koş suretinin tekeri ah o şamın şekeri hoppacık hop altın top bundan başka oyun yok duma duma dum kırmızı mum terazi lastik jimnastik biz size geldik kirlendik tik tik tik son dersimiz riyaziye kalk gidelim seninle hammâmiye ..
  5. İNİSİYASYON - KUMARACİVA "Eğer beşer eskiyi terk edebilirse, o zaman 'çok daha görkemli yeni' yi görebilecektir. Eskiyi terk edemiyenler, gene baştan başlamak zorunda kalacaklardır. Can ilerleyişlerini birkaç milyon yıl geriletmiş olacak ve bir kez daha, binlerce, hatta milyonlarca yıl boyunca çeşitli mağara adamı formlarından geçmek sureti ile gelişerek içinde bulunduğumuz bu safhaya gelene kadar tırmanmak zorunda kalacaklardır. Ve o zaman yeniyi kabul etmeleri için onlara bir kez daha şans tanınacak ve yeniyi kabul edemedikleri takdirde, bir kez daha milyonlarca yıl geriye gideceklerdir. Bu, göründüğü gibi bir gerileyiş değildir. Bu, fizik seviyede bir gerileme olmasına rağmen, spiritual evrim açısından ilerlemedir. Çünkü, Allah'ın Âlemi'nde gerileme hiç yoktur, sadece sürekli bir genişleyen görkem vardır. Ki Yüce İnisiyasyon'dan geçmeye kendimizi lâyık görelim. Çünkü, bir varlık, bir beşer, bir ruh ya da bir planeti veya bir güneş sistemini yahut kendi küçük ailesini yöneten bir can varlığı "ateş" e, bir Yüce İnisiyasyon'un ateş eprövüne dayanıp dayanamıyacağını hiç bir zaman bilemez." Kumaraciva ..
  6. .. Dördüncü beden zihinseldir. Hem geleceğe hem de geçmişe yolculuk yapabilir. Ortada bir tehlike varsa sıradan bir kişi bile geleceği görebilir. Sevdiğiniz, yakınınız olan bir kişi ölmek üzereyse bu mesaj size sıradan bir rüyada da iletilebilir. Başka rüya boyutlarını ve başka olasılıkları bilmediğiniz için, bu mesaj size sıradan bir rüyada iletilmiştir. Fakat bu rüya açık seçik olmaz. Çünkü onun, sıradan rüyalarınıza girmeden önce aşması gereken engeller vardır. Her engelde bazı bölümler takılır kalır, bir şeyler değişir. Her bedenin kendine özgü sembolleri vardır. Bu yüzden bir rüya, bir bedenden diğerine geçerken bu semboller geçtiği bedenin diline tercüme edilir. Bunun sonucunda her şey anlaşılmaz bir hale gelir. Dördüncü bedende açık seçik bir biçimde rüya görmekteyseniz, -başka bir bedenden değil doğrudan bu bedenden kaynaklanan bir rüya- o zaman geleceği görebilirsiniz. Ama yalnız kendi geleceğinizi; başka birinin geleceği size kapalıdır. Dördüncü beden için geçmiş ve gelecek şimdidir. Geçmiş ve gelecek "şimdi"de birleşmiştir. Her şey şimdi haline gelmiştir. Şimdi, geçmişe gider. Geleceğe giden de "şimdi"dir. Geçmiş ve gelecek yoktur ama zaman yine de mevcuttur. Zaman, "şimdi" olarak bile halâ akan bir zamandır. Halâ zihninizi odaklamak zorundasınız. Geleceğe doğru bakabilirsiniz; ama ancak zihninizi o yöne doğru odakladığınızda. O zaman geçmiş ve gelecek bir süre için ortadan kalkar. Geleceğe odaklandığınızda şimdi ve geçmiş olmaz. Geçmişi, geleceği ve şimdiyi görebilirsiniz ama birlikte değil. Ve yalnız kendi kişisel rüyalarınızı görebilirsiniz çünkü onlar, size ait olan "onlar"dır. ..
  7. .. HİKÂYE Bir gece Mısır'da cuma namazı kılınan bir mescide ateş düştü, yandı. Müslümanlar, bu ateşi hıristiyanların attığını sandılar ve onlara karşılık olmak üzere, evlerine ateş salarak yaktılar. Mısır sultanı, hıristiyanların evlerini ateşe veren bir kalabalığı yakaladı ve bir araya topladı. Sonra bunların sayısınca kâğıtlar yazılarak üzerlerine saçılmasını emretti. Bu kâğıtların bazılarında ölüm cezası; bir kısmında el kesmek; bazısında da kamçı vurma cezası yazılıydı. Her biri eline geçen kağıtlardan aldı ve o kâğıtta yazılı cezalara çarptırıldılar. Ölüm cezası yazılı bulunan kâğıtlardan biri de suçlulardan bir adama isabet etmişti: "Benim ölümden korkum yoktur. Fakat bir anam var ki, benden başka kimsesi yok," diyordu. Yanında, kamçı yemeğe mahkûm olan bir suçlu hemen elindeki kağıdı ona uzattı ve onun kâğıdını kendisi aldı: "Benim anam yoktur," dedi. Bu suçluyu ötekinin yerine öldürdüler ve ötekini de yalnız kamçıyla dövdüler. KITA Altın ve gümüşle cömertlik yapılabilir. Fakat canı ile cömertlik yapan kimse hepsinden daha yücedir. Yârin cana ihtiyacı olduğunu anlayınca kendi hayatını onun için feda eder. HİKÂYE Asmaî der ki: "Bir kerem sahibiyle tanışmıştım. Sık sık ihsan almak ümidiyle onun kapısına giderdim. Bir gün yine uğradım, kapısına bekçi dikmişti. Bekçi, beni dostumla görüşmekten men etti. Sonra dedi ki: 'Ey Asmaî, benim seni içeri bırakmamalığımın sebebi, efendimin yoksulluğa düşmüş ve züğürtlemiş olmasındandır." Bunun üzerine ben de efendisine göstermek üzere bu beyti yazarak kapıcıya verdim: BEYİT 'Kerem sahibi kapısına bekçi koyarsa, cömerdin, cimriye üstünlüğü nerede kalır?' Bir zaman sonra kapıcı geri geldi. Kâğıdın arkasına şu beyit yazılmıştı: BEYİT 'Cömerdin varlığı azalınca, arayıp soranlardan gizlenmek için perde arkasına çekilir.' Kâğıtla birlikte, içinde beş yüz altın bulunan bir kese de göndermişti. Kendi kendime, 'ey Asmaî, bundan daha garip bir vak'a başından geçmemiştir, bari bu hediyeyi halife Memun'un meclisinde anlatayım,' diyerek halifenin huzuruna çıktım. Bana sordu: 'Nereden geliyorsun ey Asmaî?' 'Arab kabîlelerinden çok cömert bir adamın yanından geliyorum.' dedim. Halife sordu: 'Kimdir o cömert?' 'Öyle bir adam ki,' dedim; 'Beni hem ilim, hem de mal yönünden nimetlere gark etti.' Sonra kâğıdı ve keseyi yere koydum, halife keseyi görünce rengi değişti: 'Bu kese benim hazinemin mührünü taşımaktadır. O adamı çağırmak istiyorum,' dedi. Yalvarmaya başladım: 'Ey müminlerin ulusu, Allah'a yemin ederim ki, senin göndereceğin adamlardan onun gönlüne bir korku girmesinden utanırım.' Memun, nedimlerinden birine emir verdi: 'Asmaî ile beraber gider, hatırına hiç bir şüphe girmesine meydan vermeden halife seni istiyor dersin.' Adam huzura girince halife: 'Sen, dün huzurumuzda yoksulluğundan bahis eden ve bu keseyi ihtiyacına sarf etmek üzere bizden alan değil misin? Asmaî'nin gönderdiği bir şiir beyitine nasıl bağışlıyorsun?' deyince, kerem sahibi adam: 'Tanrı'ya and içerim ki,' dedi: 'dün senin katında bahsettiğim yoksulluk yalan değildi. Fakat Aamaî'nin elçisini boş göndermek istemedim. Nasıl ki müminlerin halifesi de beni öyle göndermişti.' Halife bu adama daha binaltın vermelerini emretti. Asmaî: 'Ey halife,' dedi. 'Bu ihsanda beni de ona yoldaş et!' Asmaî'nin caizesini de bin altına tamamladılar. O cömert artık halifenin nedimleri arasına girdi." ..
  8. .. Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur. Carl G. Jung ..
  9. .. nocturne güneş kraldır araneden'de tafta superisi'nin inci- ince uzun bulutları ikiyüzlü O ve hem çiftlikevi'nde mahpus cümbüşte O da vardı tabelası boynunda asılıydı hem saçlarını alagarson kestirmişti oradan tanıdım O'nu titriyordu titrekçeydi yanıp-sönüyordu ışıkları oradan tanıdım O'nu plâkası vardı bildin değil mi küçükkız? bildin O'nu ha tawny! ..
  10. .. Bir de Astral Rüya' lar var. Astral rüyalarınızda daha önceki yaşamlarınıza dönersiniz. Bu üçüncü boyutta rüya görmektir. Bazen sıradan bir rüyada hem eterik bir bölüm hem de astral bir bölüm bulunabilir. O zaman rüya karışık bir hal alır, çözümleyemezsiniz. Aynı anda var olan yedi tane bedeniniz olduğu için, bazen boyutlar birbirinin içine girebilir ve anlamanız mümkün olmaz. Demek ki sıradan rüyaların içinde bile küçük küçük eterik ve astral bölümler olabiliyor. İlk beden, yani fiziksel olan, ne zamanda ne de mekânda yolculuk eder. Bulunduğunuz zaman ve fiziksel durum içinde kalmak zorundasınız. Diyelim ki saat gecenin onu. Fiziksel bedeniniz ancak orada rüya görebilir, öteye geçemez. Eterik bedeninizin içindeyseniz mekânda yolculuk edebilirsiniz ama zamanda edemezsiniz. Her yere gidebilirsiniz ama saat halâ gecenin onudur. Yalnızca mekânda yolculuk yapabilirsiniz. Astral, yani üçüncü boyutta ise hem zamanda hem de mekânda yolculuk yapabilirsiniz. Astral beden için zaman bir sınır değildir ama yalnız geçmişe gidebilir. Geleceğe gidemez. Astral zihin, amipten insana kadar sonsuz sayıda geçmişlere gidebilir. Jung ekolü, Astral Zihne; "Toplu Bilinç" der. Bu sizin geçmiş yaşamlarınızın tarihçesidir. Bunlar bazen sıradan rüyalara da sızarlar ama genellikle bu hastalıklı durumlarda olur. Bir kişi akıl hastası ise, normalde birbirinden ayrı olan ilk üç beden karışmıştır. Rüyalarında geçmiş yaşamlarını görür ama kimse ona inanmaz. Zaten kendisi de inanmaz, "yalnızca bir rüya" der geçer. Aslında bu fiziksel değil, Astral Boyut rüyalarıdır. Ve Astral rüyalar çok anlamlı ve önemlidir. Ama üçüncü beden yalnızca geçmiş hakkında rüyalar görebilir, gelecekte neler olacağını göremez. ..
  11. "İnisiyasyon sırasında, inisiye, 'Tanrı'nın, yakıp yok eden bir ateş,' olduğuna ilişkin deyimin, sözün tam anlamıyla hakikat olduğu idrâkine ulaşır. Ateş kesilmiş enerji ile, elektrikî gücün, var olan her şeyin toplamını oluşturduğunu, hiç bir kuşkuya yer kalmayacak şekilde bilir. Sözün tam anlamıyla, 'arınma ateşleri'nde yıkanır; her yanda, İnisiyasyon Asası'ndan neşrolan, Üçgen'in çevresinde deveran eden ve hamîlik eden iki Veli'nin bedenlerinden geçen ateşleri görür. Bir an için Üçgen'in dışındaki törensel yerlerini almış olan tüm Üstadlar ile İnisiyeler kadrosu, saf ateş'ten oluşan bir duvarın arkasında kalıp, görülmezler. İnisiye, İnisiyatör'ün dışında hiç kimseyi görmez ve saf, mavi-beyaz renkte olan bir alev'in kızgın aydınlığından başka hiç bir şeyin farkında değildir. Bu alev, inisiyeyi mahvetmeyip, bedenindeki her atomun faaliyetini, dezentegre etmeksizin şiddetlendirir ve tüm tabiatını arındırır. Ateş, onun yaptığı çalışmayı, ne türden olduğunu sınar ve inisiye, Alev'den geçer.." DJWHAL KHUL ..
  12. .. HİKÂYE Cafer oğlu Abdullah'a, Muaviye'nin hilâfet günlerinde her sene Beytümal hazinesinden bin akçe tahsisat verirlerdi. Halifelik sırası Yezid'e gelince beş bin akçeye çıkardı. Yezid'i ayıplayarak dediler ki: "Bu para bütün müslümanların hakkıdır. Niçin bir adama veriyorsun?" Yezid bunlara şu cevabı verdi: "Ben bu parayı Medine'deki yoksullara veriyorum. Çünkü Abdullah, hiçbir dilek sahibinden bir şey esirgemez." Sonra Abdullah'tan gizli, bir adamı, onun ahvalini tetkik ve teftiş ettirmek üzere Medine'ye gönderdi. Abdullah'ın bir ay içinde bütün paraları sarf ettiği ve borçlanmayla geçinecek bir duruma düştüğü anlaşıldı. KITA Bütün cihan, cömerdin eline geçse ne çıkar? Cihandan yüz kere fazla malı olsa yine elinde durmaz. Dervişin gönlü o hasretle niçin yaralansın? Cömerdin kesesi, yoksulun hazinesidir. HİKÂYE Bağdad halifesi şevket ve ihtişam içinde giderken, delinin biri karşısına çıktı: "Ey Halife!" dedi, Dizginleri çek, ki senin methinde üç beyit söyliyeceğim. Halife, okumasını emretti. Divane methiyeyi okudu. Şiir halifenin hoşuna gitti. Deli bu hali görünce: "Bana üç akçe ver ki," dedi, "Zeytinyağı ile hurma alayım ve karnımı doyurayım. Halife, her beyit için yüz bin akçe verilmesini emretti. KITA Yoksulluk zarureti şairi mecbur kılarsa, cömert padişaha güzelleme destanları yazması caiz görülmelidir. Öğülen kimse kerem sahibiyse, şairin her beytine cevher hazineleri bağışlasa yaraşır. HİKÂYE Mervanoğlu Abdülmelik'in oğlu Süleyman'ın oğlu İbrahim anlatır ki: "Hilâfetin Ümmiye oğullarından Abbasoğullarına geçtiği ve Abbasoğulları'nın, Emevîleri yakalayıp öldürdükleri sıralarda, ben Kûfe dışında ve ovaya bakan bir sarayın damında oturmuştum. Kûfe tarafından siyah renkli bayraklar belirdi. Gelen bu kalabalığın beni yakalamak istediklerini anlayıp aşağıya indim. Evinde saklanabilmek için tanıdığım hiç kimse yoktu. Büyüklerden birinin sarayı kapısına doğru yürüdüm. Yakışıklı bir adamın atına binmiş olduğunu, kölelerle hizmetçilerden bir kalabalığın da etrafını çevirmiş bulunduğunu gördüm. Selâm verdim. Bana: 'Sen kimsin? Ne istiyorsun?' diye sordu. 'Düşmanlarından kaçmış bir adamım. Senin konağına sığınmak için geldim.' deyince, beni içeriye aldı ve harem dairesine yakın bir odaya yerleştirdi. Orada kaldığım birkaç gün zarfında yiyecek ve içecekten, giyecekten hoşuma giden giden her şeyi hazırladı. Bana kim olduğumu asla sormadı. Her gün bir defa at gezintisi yapar, pek çabuk dönerdi. Bir gün bu gezintinin sebebini sordum: 'Her gün ata binip evden çıkıyorsun ve çabucak yine dönüp geliyorsun! Bu gezinti ne içindir?' Cevap verdi: 'Süleyman oğlu İbrahim, babamı öldürmüştür. Bu şehirde gizlenmiş olduğunu haber aldım. Her gün onu bulmak ve babamın öcünü almak umudu ile gidip geliyorum.' Bu sözü işitince başıma gelen felâketten şaşırdım. Meğer kaza, beni ayağımla canıma kıymak isteyenin konağına atmış. Artık canımdan bıkmıştım. Ev sahibime adını ve babasının adını sordum. Doğru söylediğini anlayınca da ona: 'Ey babayiğit,' dedim. 'Senin bende çok hakkın vardır. Bana senin düşmanını bulmak bir borç sayılır. Seni bu gidip gelmek zahmetinden kurtatayım bari; Süleymanoğlu İbrahim benim; Babanın kanını benden iste!' Ev sahibi inanmadı. 'Galiba,' dedi, 'hayatından çok usandın da bu mihnetten kurtulmak istiyorsun.' 'Hayır,' dedim. 'Allah'a yemin ederim ki öyle değil. Babanı ben öldürdüm.' Delillerini de söyleyince sözümün doğruluğuna inandı ve rengi attı, gözleri kızardı, bir zaman başını önüne eğdi, sonra bana: 'Babamın yanına çabuk gidersin, o hakkını senden alır. Ben sana aman vermişim, yanlış bir iş yapamam. Kalk hemen dışarı çık; çünkü kendime güvenim yoktur. Ola ki sana bir ziyanım dokunur.' dedi ve bin altın ihsan etti. Paraları aldım ve ayrıldım." MESNEVÎ Ey babayiğit; Yiğitlik öğren! Cihan erlerinden erlik öğren! İçini kin güdenlerin öcünden kurtar. Dilini kötü söyliyenleri ayıplamaktan koru. Sana kötülük yapanlara, iyilik et. Çünkü o kötülük yapan kimse, kendi ikbalini yaralamıştır. İyilik töresini san'at edinirsen, sana iyilikten başka bir şey geri dönmez. ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.