Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Sayın Maraba... Özür dilerim, iletiniz arada kaynadı galiba... Havada bırakmak gibi bir saygısızlık yapmak istemem. Kur'an-da Hz. Muhammed'in Ümmiliğinin geçtiğini biliyorum. Bence oradaki ümmilik, olduğunu düşündüğüm ve yazımda belirttiğim gibi ayrı ve farklı bir anlam taşıyor. Tevrat ve İncil'i kıraat edenler yani okuyanlar kastediliyor olmalı. Ya da başka bir açıdan bakarsak eğer gerçek anlamıyla ele aldığımızda bile ümmiliği, Hz. Muhammed'in peygamberliğini iddia ettiğinden beridir okuma ve yazma bildiğini düşünüyorum. Saygılarımla...
-
İsimler ve karekterler
Bana da yer ayırın...
-
Şok! Msnde Krşı Tarfn Ne Yptğını Öğrnmk Artk çk kly prgrmsz
Aaaa! İşe yarıyoooooo... Vallayi billayi denedim, hakikaten işe yarıyor... Çok sağol Zeinep, bende ne zamandır bunu arıyordum. Allah ne muradın varsa versin... Tuttuğun altın olsun...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Bak bu ikisini alkışlarım işte... Herşeye bu ikisin açısından bakarsanız hiç bir sorun kalmaz... Saygılarımla...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Elbette ki kızgınlık ile kaleme alındı, ne bekliyordunuz ki? Önyargılı değil arkadaşım... Felsefe'yi reddeden birisinin söylediklerini kabullenmemi bekleyemezsiniz heralde. Hemde Dogmalardan nefret eden birisi olarak! Yahu Gazzali İslam'ı çürütecek kadar dogmalaştırmıştır, kalıplaştırmıştır... Yani bunu nasıl göremiyorsunuz? Gazali'yi okumamaktan değil eserlerinin önemsizliği... Elbette ki her eserini okumadım, bunu rahatlıkla söyleyebilirim Ama aba altından cehennem göstererek kendi yorumlarını dikte eden Bir adamı sevmemi ve bunu içeren eserlerini severek okumamı ve benimsememi beklemiyorsunuz heralde? Bu arada: "nereden çıkarıyorsun Ali yi bilmedigimi? Cafer i Sadık ı tanımadıgımı, hemde hanefi biri olara." demişsiniz... Cafer-es Sadık Caferiliğin yani Şiiliğin önderidir ve o öldükten sonra ortaya çıkmıştır itikadı. Ehl-i Mezhep'ten sayılmaz kimi zaman ve tartışılır. İmam-ı Hanifi O'nun evlatlığı ve öğrencisi olduğu halde, İmam Hanefi'nin ortaya koyduğu mezhep Hak mezhep olupta Caferi Şii Mezhebinin Hak Mezhep olarak görülmemesi tabii ki pek bir çelişkilidir... Bu açıdan ele alın birde... Herneyse, Hakikaten üslubumun sertleştiğinin farkına varıyorum. Sürç-ü Lisan ettiğim besbelli, yine de kusura bakmayın... Saygılarımla...
-
ALES Puan Hesaplaması
- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Bu mudur? Budur...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Size "Fasid Daire" nedir göstereyim mi Sayın Serdar34? vs... vs... Bencede *** ******** gerek... Burada birşeylerin kışkırtıcılığını yapacak en son kişiyle muhatapsınız Sayın Serdar34... Yahu bakın daha Hz. Muhammed yeni vefat etmişken Mu'tezile bile Kur'an-ın ancak Akıl ile kavranacağını iddia ediyor ve bu konuda etki yaratıyordu. Vahyi'de elbette tartışacaksınız yoksa ne olduğunu nereden bileceksiniz? Bilemeyeceklerimizden bahsediyorsunuz hep, Tanrı'nın bilgisinde olanlardan... İyi de bize bu bilgilerin varlığı niye haber ediliyor o zaman nasılsa bilemeyeceksek? Vahyin kaynağı Tanrı değildir demiyorum, aksine açık açık söylüyorum: "Vahiy (esinlenme) doğrudan Tanrı'dan (Varlığın kendisinden, Tüm-Varlık'tan, Vahdet-i Vücut'tan) kaynaklanır. Hz. Muhammed ve diğer Peygamberler de buradan kaynaklı hareket etmişlerdir." Aslen yeryüzünde Madde/Varlık'tan kaynaklanmayan tek bir bilgi dahi bile yoktur. Hz. Muhammed Kur'an-da niçin hep doğaya yemin ediyor ve doğayı şahit tutuyor, bakın bence! "Varlık" denen şeyin tek gerçek olduğu nasıl ki su götürmek bir gerçeklik ise, Hz. Muhammed'in de o Tanrı'dan esinlendiği ve O Varlığı açıklama çabasında olduğu açıktır. Bunu bende tartışamam... Benim tartıştığım şey, varlığını ispatlayamadığınız ve Kur'an-da belirtilen sıfatların dahi O'nda olduğunu ispatlayamadığınız o Madde'den ayrı-Soyut Tanrı'nın varlığına nasıl inanabildiğiniz ve O'ndan nasıl vahiy alınabildiğini savunabildiğinizdir... Bakın şu çok açık ve net: Siz Kur'an-da 99 adı geçen o "Soyut/Madde'den ayrı Tanrı"yı ispatlayamazsınız... Ama ben "Varlığın/Tanrı"nın o 99 ada sahip olduğunu ispatlayabilirim... İsterseniz deneyelim... Önce siz başlayın! Saygılarımla...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Sayın Serdar34 konuşturacaksınız beni yine... Yahu Vahiy dediğiniz şeyin kaynağı ne bana bunu söyleyin ki akıldan üstün olup olmadığını söyleyeyim. Vahiy dediğiniz şey tamamen Hz. Muhammed kaynaklıdır. Tanrı'dan geldiğini de Hz. Muhammed söyler, başkası değil, başka şahidi yoktur... Yani eninde sonunda Zeki ya da değil bir aklın tartması ile ve esinlenmesi ile ortaya konmuştur, bunun lamı cimi yoktur. Hz. Muhammed ve diğer peygamberler, siz ne iddia ederseniz edin "Var Olan"ı anlama çabasından başka bir şey yapmamış ve bu anladıklarını da imgelerle, hikayelerle anlatmışlardır. Madde'den başka hiç birşey değildir hareket noktaları. Böylece Soyut bir Tanrı olmadığı gibi anladığınız manada vahiy de yoktur. İnsan varoluşun bir örneğidir ve iç huzuru yakalayabilmek için bir öğretidir Kur'an, İncil ve Tevrat... İki yönü vardır; kafa yeterince basmıyorsa içindeki hükümlere harfiyen uyarsınız ve kendince bir huzurlu hayat yaşarsınız, aynen Yunus'un dediği gibi "Kıl beşi, kurtar başı..." Cennet umuduyla hayatını iyi bi insan olarak tamamlarsınız... Ya da anlarsınız, özümsersiniz, kendinizin ve kendinizdeki Tanrısallığın farkına varırsınız ve Hak'ta Hak olup Kur'an-ı ve aklı aşar gidersiniz... Ha Kur'an-a uyarsınız uymazsınız o başka ama Aristo'dan tutun Buddha'ya kadar hiç bir öğreti farklı değildir... Akıl ile Vahyi karşılaştırırken vahyin kaynağını da sorgulayın. İlk kaynağının da yine senin benim gibi bir insan aklı olduğunu unutmayın. Sayın Serdar34... Gayb dediğiniz bilinmez bir alemdir size göre... İyi de hangi bilinmez alem ve madem bilemeyeceğiz ve aklımız almayacak, varlığından niçin dem vuruluyor bize? Bu aynen Tarih sınavında 2x2=? sorusu sormak gibi bir şey... Oysa ki bilinmez dediği sadece aklınızın şu an kavrayamadığıdır. Gerçeği çözeceğiniz güne kadar Hakikat Gayb'tır yani kayıptır, gizlidir, saklıdır... Akıldan önceki iman "Taliban"ı yaratır. İman'dan önce Akıl ise İbn-i Sina'yı... İbn-i Sina "Ey Tanrım hakikati aradım önce, şimdi sende buldum" demiştir (tabi buna yakın bir şeydi, tam anlamıyla hatırlayamadım ne yazık ki!) Kur'an apaçık ise, aklı öngördüğü besbellidir... Sayın Serdar34, bakın böyle "Ben iyi biliyorum, siz hiç birşey bilmiyorsunuz, yazmaya bile tenezzül etmiyorum, anlamazsınız zaten..." edasıyla falan boşa laf kalabalığı yapmayın ya da yazmayacaksanız hakikaten hiç birşey yazmayın bari... Burada çok kez tartıştığım, yanıldığım, hatamı kabullendiğim, çelişkimi açıkça kendim söylediğim ve öyle ki doğru olanı da söylediğim olmuştur... Ama hiç bir zaman söyleyecek şey bulamadığımda verdiğiniz tavrı vermemişimdir, açık... Zamanında yine sizdiniz sanıyorum başka bir rumuzunuza, size çelişkilerinizi göstermiştim Ö.M. ile ve cevap alamamıştım ve yine bu aynı tepkiyi vermiştiniz. Söyleyin efendim, söyleyin... Eğer çürütecekseniz beni, ben bunu kabullenirim hep te kabullenmişimdir hatamı ve şeref duyarım, çekinmeyin... Ama böyle "Küçük dağlarda benimde payım var" edası çok bir yavan ve sözünüzün tükendiği yerdir sanıyorum... Eserinin hiç bir önemi yok sayın Serdar34... Gazali denen adam halkları iktidara sorgusuz itaate zorlayan Kader öğretisini ortaya koymuştur. Felsefeyi kafirlik olarak nitelemiş ve reddetmiş tek İslam Alimi!!! dir... Mantığı reddeder. Oysa diğer tüm alimler Mantıkdan hareket eder. Yahu bana Gazali'yi bilmiyormuşum gibi birde anlattırmayın... Kendisine ve tarihi şahsiyetine zerre kadar saygım yoktur ve kendisinin inandığınız dinin yozlaşmasının müsebbibi olduğunu düşünüyorum... Hz. Muhammed'e azıcık saygınız varsa bence gidin ve Cafer Es-Sadık'ı inceleyin biraz-torunudur... Hz. Ali'yi gözden geçirin... Mevlana, Yunus okuyun... Gazali öğrenimde bile çocuğun ancak şamar ile uslanabileceğini öğütleyen sığ ve bilgisiz, sırf ezberci, aynen Said Nursi gibi bilmezin birisidir. Değil "10", "100" tane eser yazsa gözümde değeri yoktur... Oysa Mevlana ve Yunus, bugünün "Dayaksız ve sevi'ye dayalı" medeni eğitim sistemini yüzyıllar önce ortaya koyacak kadar zeki ve ileri görüşlü, insancıl kimselerdir. O yüzden hiç bir zaman "Gazzali Yılı" ilan edilmeyecek mesela... Sayın Serdar34... Sizin galiba "Din" denen şeyin ne olduğundan da haberiniz yok. Kaldı ki onlarca defa söyledim... Din sadece bugüne gelen medeniyetin Toplumsal Bağ basamaklarından birisidir ve artık vicdanlara hapsolmaya mahkumdur. Yeri ve aidiyeti sadece orasıdır. İnsanlar arası bağlayıcılık artık İnsan sevgisi ile ve Evrensel Ahlak ile oluyor, Bilim ile oluyor... Siz bir öğretinin tüm verilerini, yorumlarını, yordamalarını okusanız ve yutsanız bile Onu ortaya koyanın anlatmak istediğini tam anlamı ile anlayamazsınız. Çünkü yaşantılarınız, psikolojiniz, hayatınız, organizmanız, tarihsel zamanınız, herşeyiniz çok çok çok farklıdır. O yüzden Hz. Muhammed ne ortaya koydu ise onu sadece en net kendisi biliyor. Siz sadece kendi anladığınızı yaşayabilirsiniz, bu hayatın gerçeğidir... O yüzden kendi inancınızı gerçeklere bağlı kalarak yaşamanız kaçınılmaz olmalıdır. Körü körüne itaat aynen sizi yaratıyor işte, belli... Ben bu konuda M. Kemal'i şiar edinirim: "Bir şey akla, mantığa ve toplumsal gerçeklere uygunsa, dine bakmaya lüzum yoktur..." Yoktur arkadaşım, minareyi illa ki kılıfa uydurmaya gerek yoktur... Apaçık olduğunu kendisi söylüyor Kur'an...- İsimler ve karekterler
E benim adımı herkes biliyor ki! Ayrıca ben adınızı severim, güzel bir isimdir, oradan tahmin ettim... Valla eğer zeki olsaydım bugün Ales sınavında 10 tane soruyu zamana yetiştirebilirdim... Bitiş zili çaldığında 80 sorudan 70incisinde idim ne yazık ki Gerçi en fazla 5 yanlışım çıkar ama olsun, 10 tane boş bırakmam iyi olmadı... Neyse artık Mayıs sınavında daha iyi ayarlar ve tamamını yaparım... Benim adımda sizin benim için yaptığınız şeyi niteliyor: "Ahmet" : Övülen, övgüye layık olan... Saygılarımla...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Ben zaten Kurban kesmeyeceğim gibi çocuklarımı da alıştırmayacağım, emin olabilirsiniz. Ve sizden daha hayırlı ve insanlığa yararlı şeyler yapacaklarından da emin olabilisiniz... "Ben orada olmayayım diye!" Annem de zamanında bunu demişti bana. Ve sormuştum: "Sen beni keser miydin." diye... Cevap verememişti ve inandığı şey ile canının bir parçası arasında sıkışıp kalmıştı. İşte LaFontaine'den ya da Ezop'tan masal sizinkidir... Tanrı, kendisine insan kurban edilmesini emretseydi, Yani orada o kurbanlığı indirmeseydi, siz bugün çocuğunuzu keser miydiniz? Ya da öyle bir Tanrı'nın varlığına inanır mıydınız? Kısaca sizin iman ettiğiniz Tanrı, gerektiğinde İnsan kurban edilmesini emredebilecek bir Tanrı? Hem de ne için? Şöyle düşünün: Çağrı filminde İslam'ın ilk şehitleri olarak bilinen karı ve kocayı canlandırmışlardır. Oğlu Tekvir suresini okur ve Hz. Muhammed'in yanına giderken onu engelleyen babasına eşi der ki; "-Benim babamda beni toprağa gömecekmiş, elini tutmuşum falan falan falan..." Şimdi sizin ima ettiğiniz Tanrı ile Cahiliye Araplarının bunu emreden gelenekleri ya da Putları arasında ne fark kaldı? Sizin inandığınız Tanrı'da, kurbanlık olmasaydı oğulları öldürmeyi emredecekti değil mi, buna inanıyorsunuz. Ve sizde çocuğunuzu kesecektiniz veya orada olan siz olacaktınız... Siz "Apocaliypto"yu izlerken ne düşündünüz sorabilir miyim? Orada insanlar Kukulkhan'a kurban edilip, Ziggurat'tan hayvan leşi gibi atılırken! Sizin Tanrı'nız buna benzer bir şeyi emredebilecek potansiyelde bir Tanrı'mı? Bu mantığı artık bırakın arkadaşım... O kurban ne siz orada olmayın diye oradadır, Ne de bir sözleşme gereği... Bence bu Gazzali kafasını kesin atın, en hayırlı kurban budur... Saygılarımla...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Hz. Muhammed Kur'an-da bildirmiş 60 küsur kere: "Akıllarını kullanmıyorlar mı?" diye... Sizde buna karşı çıkıyorsunuz, çelişkidir bu! Mantık mı? Tüm o adını sıklıkla saydığım İslam Alimleri hep Mantık ile Tanrı'ya ulaşmışlardır. Bakın inanıyorsunuz bari tam inanın ve gereklerini tam yapın. Dinler "Mantık" ile işler, Bilim "Matematik" ile. Dinden "Mantık"ı çıkardığınız an karşınızda bir kukla bulursunuz. Biraz felsefe okuyun bence. Din'den Mantığı kaldırdığınız an kendi kendinizi çürütürsünüz, bence dikkatli olun... Ha ama eğer geleceğiniz nokta "Tasavvuf"taki "Aklı ve Mantığı Mat Etme" konusu ise Bu henüz bir avam'ın yapabileceği bir şey olmadığı gibi Savunabileceği bir şey de değildir... Aklı ve Mantığı ancak Hakikat'i çözdüğünüzde aşabilirsiniz. O zamana kadar onları aşmayı tavsiye etmek sizin harcınız değildir... Bu neyse de, Akıl vahiy süzgecinden nasıl geçiyor onu anlamadım ben! Aklın vahiy süzgecinden geçmesi, var olan vahye aklın uydurulması, Yontulması, sorgulamasının engellenmesidir... Akıl ne kadar düşünürse düşünsün; "Dur kardeşim, vahiy öyle demiyor. Öyle ise kayıtsız şartsız yanlışsın sen!" demek değil midir? Ve ne komiktir ki "Aklı mat etmek" denildiğinde bunu anlıyorsunuz siz, çok yazık... Aklı mat etmek demek bu değildir Sayın Serdar34... Bu aklı kaldırıp çöpe atmaktır... Oysa vahiy akıl süzgecinden geçirilip anlaşılır kılınsa daha iyi olmaz mıydı? Saygılarımla...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Sayın Efendi Türkler... Ben bu sorunsalı aşabilmek için psikolojiye falan eğilmiştim zamanında. Bu herneyse ama Kurban kesilmesinin İnsan Psikolojine bahsettiğim gibi bir zararının olmasından öte İnsan Psikolojisine yararının olduğunu iddia eden bir yazı okumuştum Sözde bir İslam Aliminin kaleminden ve dehşete düşmüştüm. Adamcağız illa ki haklı çıkacak ya, İslam Psikologlarının (ki Sızıntı gibi dergilerde vardır böyle atıp tutan şahiyetler) Freud'un kuramını şiddetle eleştirmelerine ve karşı çıkmalarına rağmen, Bu konuda nedense Freud'dan hareket etmişti... Neymiş efendim "Saldırganlık" insanın en temel dürtüsüymüş. Aç bırakıldığında ve şiddetle bastırıldığında Psikolojik rahatsızlığa neden olurmuş. Senede bir kere kurban kesen ve buna şahit olan bir insan bu duyguyu dışa vurur ve bilinçaltında rahatlama yaşarmış. Bu yüzden insanların kurban kesmeleri Psikolojik olarak gerekliymiş ve bir ihtiyaçmış... Yoksa bastırılmış Şiddet duygusu daha vahim ölçülerde ortaya çıkarmış. Futbol holiganlığı ya da aile içi şiddet gibi basit örneklerle açıklayabilirmiş... Güle güle yerlere yatmıştım... O adama sormak isterdim; Şaldırganlık en temel dürtülerden diğeridir... Ötekisi de Cinselliktir... Öyleyse sene de bir kere de Seks Karnavalı mı düzenleyelim? Ya da her bir kimseye istek duyuşumuzda birlikte mi olalım? Elbette ki karşı çıkacaktır, çünkü bu sefer Freud onun işine gelmez... Buna da her iki taraftan bakmalıyız aslında. Sonuçta Cinsellik ve Saldırganlık insan doğasında var, tamam... Ve şiddetle bastırılması ve aç bırakılması rahatsızlıklara neden olabilir. Ancak her iki duygununda bu şekildeki dışa vurumu yine Psikolojik rahatsızlıktır. Kurban kesilirken, kurbanlığın kesilişini büyük bir mutluluk ile sorumsuzca seyredebilen kimse rahatsız olduğu gibi cinselliği de aynı şekilde sorumsuzca yaşamak rahatsızlıktır... Tabii ki bu konu oldukça derindir ama benim hoşuma gitmeyen şey, bu gibi kimselerin Freud'u körükörüne eleştirirken, yine onun tezini kendi işine yarıyor diye dayanak noktası olarak almasıdır... Sonuçta ben bu konuyu kendimden biliyorum... Ve emin olun ki bu türlü filmlerin bir sahnesini bile kaldıramamak Ve yanlışlıkla izlediği bir sahneyi bir en azından iki hafta kadar aklından atamamakta psikolojik bir sorundur. Hatta hani kazalarda insanların bir yerleri kırılır, kanar, kesilir falan... Bunlar anlatıldığında bile rahatsız olurum, yanımda anlattırmam asla... Ki ben bu sorunumu itiraf etmekten çekinmem ama sorunun nedenini de biliyorum... O yüzden Kurban kesecekseniz illa ki kesmenize birşey diyemem ama eğer bilinçli ve evladını seven bir ebeveyn iseniz, çocuklarınızı o kesim anında oradan uzak tutun... Mümkünse hayvanın bağırışını bile duymasınlar. Sizin küçüklüğünüzde görmüş olmanıza rağmen böyle bir sorun yaşamamış olmanız, Çocuğunuzun böyle bir sorun yaşamayacağı anlamına gelmez ve yaşarsa eğer yıkımı hakikaten kötü olur. Mesela benim babam kurban keserken çok soğuk kanlı birisidir ama ben öyle değilim bu konuda ve nedeni de budur... Herkese farklı etki yapabiliyor... Benden bir forumdaş tavsiyesidir ilgililere...- dünyanın en zor sorusu
Şeytan'da Tanrı'da insanın kendisidir...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Sizin yaptığınız nedir? Ezop'tan masallar... Ben çok iyi hatırlıyorum, küçükken kurban kesilirken bakabilirdim. Daha sonra bir keresinde kurbanlık kaçtı ve biz onu keserken acı acı bağırdı. O zaman anladım kesilmekten pek memnun olmadığını... Onun yerinde siz olsanız, sizde aynı düşünürsünüz. Ogündür kurban kesilirken bakamam ve bayramın ilk günü falan et yiyemem... O yüzden otçul/vejateryan oldum diyebilirim. Hatta hala "Hostel" gibi kesmeli yarmalı korku-gerilim filmlerini seyredemem. Bu psikoz büyüdü sanırım bende Sanki beni kesiyorlarmış gibi gelir... Ben kendimi İnançlı olarak nitelesem de beni tanıyan çoğu arkadaşım inancımı fena halde sorgular. Aslında inanmadığıma falan inanırlar... Ama şunu söylemeyi borç biliyorum ki ben Kurban Bayramında hayvanların kesilmesini manasız, anlamsız ve yararsız görüyorum. Bu ibadeti de "Aman Müslümanların ibadetine engel olayım" diye yapmam mantıksızlık ötesi olurdu. Hele hele et yemez ve hayvansal ürünlerden fayda etmeyen biri olduğum içinde değil... Bu ibadetin sadece hayvan kesilmesine indirgenmesine karşıyım. Yoksa insanların köpek dişleri var yani hem etçil hem otçul yaratıklarız. Elbette et yemek gibi bir ihtiyacımız var ve bunu karşılamak durumundayız, bu doğamızın kanunu. Arada sırada bende yerim zaten et, hiç ve asla yemem demiyorum... Eve et girmesi ise derdiniz, gider parasını verir ve alırsınız yeteri kadar. İlla hal-i hazırda kan dökmek mi gerekir bilemiyorum... Sevap işlemekse o etin parasıyla fakirlerin ihtiyaçlarını gidererek yardım edin daha iyidir. Ha eve et girmesi meselesi ise gerçekten, bir çok insanın et'ten daha fazla İlaç'a, Eğitim giderlerine ihtiyacı var. Ve emin olun siz ona ilaç alın ya da eğitim giderini karşılayın, Vereceğiniz etten daha çok sevineceğini kendiniz göreceksiniz. Kurban anlayışının yardımlaşma amacı gütmesi çok anlamlı bir anlayış. Ama hala bu yüzyılda bunu hayvanların kesilmesine indirgemek mantıksız. Ha iş eğer hal-i hazırda mal varlığından Tanrı uğruna fedakarlık yapabilmek ise eğer, Dediğim gibi dürüst ve köklü onlarda yardım kurumu var. Tanrı adına bağışlayın, hem bundan faydalananlar sevinir Hem de siz Tanrı uğruna fedakarlığınızı yapmış olursunuz. Zaten Kurban'ın "ister dağıtabilirsin, istersen hiç vermez ve kendin yersin" gibi bir anlayışa sahip olması Yapılan fedakarlığı anlamsız ve üstüne üstlük zararlı kılmaktadır. Bir Yörük düşünün ki hayvanları onun en değerli varlığıdır. Canlı iken, kurban edildiğinden daha çok yaramaktadır işine. Ve zaten yaşını doldurup yeterince yavruladıkça da keserler, Ki 200 hayvanı olan bir kişi en azından 2 ayda bir keser zaten... Yani beslenme ihtiyaçları, bir hayvandan en son sağlanır. Çünkü o hayvanın yerine daha genci, daha yünlüsü, daha sütlüsü ve daha güçlüsü yetişmektedir. O yüzden artık yaşlanmış hayvan beslenme için kesilir. E kurban bayramında yine aynısı yapılıyor? Adam kesme işlemini bir hafta erkene alır ya da bir hafta geç bırakır Yine zaten keseceği hayvanı keser... Ha dağıtmaz, evinde bırakır ve kendisi yer yine yaptığı gibi... E bir anlamı kaldı mı? Bu durumda ne yapılacak peki? Saygılarımla...- Sudaki Kadın - Sudaki Kız (2006)
Açıkçası M. Night Shyamalan'ı çok başarılı bulmuyorum. Hatta abartmayayım ve dürüst olayım "Çok başarılı bulmuyorum" değil, "Hiç mi hiç başarılı bulmuyorum" diyeyim... 6th Sence filmi ise sadece filmin sonu nedeniyle ilgi çekiciydi bence ve geneli sıkıcı bir filmdi. Gerçi the Others adlı filmi ondan önce izlediğim için, sonu pek tat vermemişti de bana... Hele Umbreakable adlı filmi tam bir fiyasko... Bu kadar manasız bir film olabilir anca. Zaten Signs'den bahsetmiyorum bile... Yüzlerce ışıkyılı uzaklıktan gelipte çürük tahta bir kapıyı açamayan uzaylı düşüncesi gerçekten yaratıcıydı... Hele bir bardak suyla ölebilmeleri yaratıcılık ötesi... Lady in the Water'i indirip izleyecektim ama net'ten yorumları okumayı akıl ettim. Sonra bir sitede filmi kız arkadaşı ile seyreden bir çocuğun, film bittikten sonra sevgilisinin bu film yüzünden onu terkettiğini okuyunca vazgeçtim, indirmedim. the Village'ı ve diğer filmleri ise izlemediğim için hiç eksiklik hissetmiyorum doğrusu. M. Night Shyamalan kendine has bir tarz oluşturmak istiyor ama bir şeyi unutuyor: Yeteneksiz... Bu olmadan birşey yapamayacağının farkında değil... Bence izlemediğiniz filmleri için üzülmeye değmez... Saygılarımla...- Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Ben Hz. Muhammed'in okuma yazma bilmediğine inanmıyorum açıkçası. Bu "Tanrı cahilden peygamber yapmış, ahanda mucize" safsatası ile din propagandası yapmak ve halkı daha çok etkilemek için uydurulmuştur. Bugün bile hala etkiyle kullanılır. Hz. Muhammed döneminde Mekkede Arapların yanı sıra Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardı. Onlarda Tek Tanrılı inanca sahiptiler. Kur'an-da ilk inen İkra-Oku kelimesi işte bu Tek Tanrılı inanca sahip ve Kur'anda yine "Ehl-i Kitap" olarak geen kitaplara yöneliktir. Bundan dolayıdır ki Kur'an-ın referansı bu kitaplardır. O dönemde Yahudilerin ve Hıristiyanların Tevrat ve İncil'i Kıraat edenleri yani Okuyucuları vardı. Hz. Muhammed'e de o kitapları okuması öğütlenmiş, kısaca o kitapları referans olarak almasının önü açılmıştır. Bu konuda Sayın Hoppa bir konu açtı daha yeni; Hakikaten de Kur'an hiç bir zaman o kitapların değiştiğini söylememiştir... Ve hep onları referans almıştır... Kısaca Hz. Muhammed'in okuma yazma bildiğini söyleyebiliriz. Aksi halde kendi kendisine bile vermiş olsa "Oku" emrini yerine getirmesi mümkün olmazdı. Geleneksel ve Örgün olmayan yani bugün İnFormal diye bildiğimiz Geleneksel eğitimden olsa gerek. Bu bir çok toplumda görülürdü. Çocuklar toplumun yapısına göre hangi sınıfta iseler o sınafa uygun bir birey olarak en düşük seviyeden başlayarak eğitilirdi. Hz. Muhammed'de ticarete önce hayvanlara göz kulak olmayı öğrenerek atılmış olmalı. Yoksa bir deve kervanını Mekke'den Suriye'ye götürmek kolay iş değildir... Saygılarımla...- İsimler ve karekterler
Genelde "Zuhal" adını alan kimseler hep gökyüzünü seyretmeye ve hayale dalmaya bayılırlar. Bu açıdan birazda romantiklik vardır sanırım bu ismi alanlarda... İsim verme konusunun "Kişilik" ile dolaylı bir ilişkisi olabilir. Ama bu, "bir ismin belli bir özelliği var ve o ismi alan çocuk o özellikte olur" anlamında değil. Şimdi şöyle düşünelim: Sizin belli başlı huylarınız ya da kabulleriniz var diyelim. Bu kabullerinizin toplumdan yansıdığını ise sakın unutmayın... Siz toplumla kaynaştıkça mesela burada isimlere kişilik yüklediğimiz gibi Bazı göze çarpan isimlere sahip insanların göze çarpan özelliklerini, İsimleri ile özdeşleştiriyorsunuz bilinçaltınızda. Yani şu an burada yaptığınız gibi... Böylelikle her isme ait bazı kişilik özellikleri yüklemiş oluyorsunuz. İleride bir çocuğunuz olduğunda da çocuğunuzun elbette ki sizin hoşunuza giden bazı kişilik özelliklerine sahip olmasını istiyorsunuz, ki zaten çocuk yapmanın psikolojik ve sosyolojik nedeni budur. Böylelikle sizin çocuğunuzda görmek istediğiniz kişilik özelliği, hangi isim ile özdeşleştirilmişse Çocuğunuza o ismi veriyorsunuz. Ve elbette ki çocuğunuzu o kişilik özelliğine sahip olması açısından yetiştirdiğinize göre, aşağı yukarı onun sahip olduğu kişilik, çocuğunuza verdiğiniz adla sembolize olmuş isimle otomatik olarak özdeş oluyor. Mesela "Deniz" ismi 70lerden sonra hep "Asi, İsyankar, Devrimci" babalar tarafından verilmiştir çocuklarına genelde. "Muhammed" ismi, çocuklarının naif ve dindar olmasını umdukları ailelerce verilmiştir ve çocukları aşağı yukarı o kişilikte yetiştirilmiştir. "Devrim" "Özgür" "Evrim" gibi adlara sahip insanlar niçin isimleri ile örtüşen kişiliklere sahiptirler mesela? Ya da geleneksel ailelerde dedelerin ve nenelerin adları verilir ve sonra o çocuğun dedesine ve nenesine çektiğine şaşılır kalınır. Mesela benim adım vefat eden dayımın adıdır. Ve ben onun çalışkanlığı, zekiliği, dürüstlüğü, sevilmişliği, inatçılığı gibi anıları anlatılarak büyütüldüm. Şimdi annem bana diyor ki "-Aynen dayına benziyorsun.". Oysa dayımı ben hiç görmediğim gibi üvey dayım olduğu için kan bağımızda yok aslında... Kaldı ki zeki ya da çalışkan olduğumu pek düşünmüyorum. Ya da kardeşim; Dedemin adını almış. Dedem ele avuca sığmaz, kendi dediğinden öte gitmez ama çokta uyumlu birisiymiş. Kardeşimde hep onunla özdeşleştirilerek büyüdü, çünkü babam ismini koyduğu kişiyi kardeşimde görmek istedi... Kuzenimde kardeşimle aynı ada sahip ve hemen hemen aynı kişiliği sergilerler ve babam ile amcam onların huylarının aynen dedeme benzediğini söylerler... Kısaca biz toplumdan bize yansıyan isimlere bilinçaltında birer kişilik özelliği belirliyoruz. Sonra doğacak çocuğumuzun hoşumuza giden örnek bir kişiliğe sahip olmasını istiyoruz. Sonra çocuğumuza ona tanımladığımız kişilik özelliği ile özdeşleştirdiğimiz ismi veriyoruz. En sonunda da çocuğumuzu, daha ismini verirken tayin ettiğimiz kişilik özelliği ile yetiştiriyoruz. E bunu herkes böyle yaptığı içinde hemen hemen aynı isimler Aynı kişilik özelliğine sahip olmuş oluyor... Tabi bu bilimsel bir tespit değildir kesinlikle Ama herşeyin bir nedeni vardır, unutmayın... Saygılarımla...- ALLAH YOKTUR!
Sayın DemirEfe Tanrı'nın herşeyi elinde tuttuğu öğretisinin olmadığını söylemiyorum zaten ama "Tanrı'nın yazdığı alın yazısı" denen tanımlamayı "Kader" kavramının içeriğine sokan kişi benim edinebildiğim bilgi neticesince sanıyorum ki "Gazzali"dir. Onun da bunu iktidar borazanlığı yapmak sureti ile halkın iktidara koşulsuz itaati amacı ile ortaya koyduğunu düşünüyorum. Neticesinde bugün rastladığımız "Başımıza gelen Tanrı'dandır, vardır bir hikmeti muhakkak aman sabret!" ya da "AKP'ye oy atmayan cehennemliktir" gibi anlayışlara "Kader" anlayışı denmesinin nedeni budur... Kur'an-da Tanrı'nın hayırlıyı, şerri yarattığı ile ilgili öğreti vardır ama bunun adı aslen Kader olarak geçmez ama artık o anlama büründürülmüş ve bende artık bunu uzatmaktan vazgeçtim... Ha aslına bakarsanız benim bu "Tanrı'nın herşeyi bilmesi" konusuna bakış açımda başkadır ve konuya girersem bayağı bir dallanır budaklanır. Yine de özetçe söylemek isterim ki: Varlığın tüm yasaları ve kanunları yani nedenselliği ve devinimi ile bir bütün olarak Tanrı olduğunu düşünürsek (ki ben öyle olduğunu düşünüyorum) Tanrı'nın bilmesinin ne anlama geldiğini de yordamış oluruz. Şu an için tartışmanın bu noktasında görüş belirtip akışı bozmak istemiyorum. Saygılarımla...- ALLAH YOKTUR!
Peki o zaman... Bu açıdan devam edelim, bende araya girip akışı bozmayayım... Fikir belirtme ihtiyacı hissedersem katılırım... Saygılarımla...- Madem Allah Bu Kadar Kudretli,Kuvvetli Herşeye Gücü Yeter , Kendi Gücünde Yeni Bir Allah Yaratabilir mi ?
Başka bir yerde ifade etmiştim, yine etmek istiyorum: Teşşekkürler. Saygılar, sevgiler. Sizde sağolun Sayın BrainSlapper, Sayın Tarafsız ve Sayın Yersoy... Ama tabi bu tebrikler sakın yanlış anlaşılmasın, çünkü genelde hep kimselerin birbirinden edindikleri bilgiler nedeni ile teşekkürleşmesi yanlış bir anlama çekilebiliyor kimilerince... Saygılarımla...- ENEL HAK..........
Sanıyorum tangerı bosıng ben oluyorum Neyse, Bu sefer kızmıyorum adımın yanlış söylenmesine Çünkü sevdiğim konulardan birisi bu konu Ben aslında daha önce Ene'l Hakk ile ilgili bildiklerimi Diğer konularda parça parça ama uzun yazılarla anlatmaya çalıştım... Ama tabii ki her yönüyle ve tamamen bildiğimi iddia edemem... Öncelikle Ene'l Hakk görüşünü benimsemiş mutasavvıfların "Melami"likten yetiştiklerini düşünüyorum. Daha sonra kendi tariklerini yani yollarını kurmuşlardır. Nesimi'nin dediği gibi: "Ben Melamet hırkasını kendim giydim kendime, Ar ü namus şişesini taşa çaldım kime ne!?" Aslında Sayın HayHak, Şu an değilde, konunun ilerleyişine göre görüşlerimi söylesem daha yararlı... İyi geceler...- ALLAH YOKTUR!
Kader konusunu daha önce çok kere açıkladığımı düşünüyorum. Kader Kur'an-da sadece ve sadece "Ölçü" anlamında kullanılır. Yağmurun belirli bir ölçüde yağması, Rüzgarın belirli bir ölçüde esmesi falan... Bugün anladığınız manada "Kader"in anlamı yoktur Kur'an-da... Saygılarımla...- Madem Allah Bu Kadar Kudretli,Kuvvetli Herşeye Gücü Yeter , Kendi Gücünde Yeni Bir Allah Yaratabilir mi ?
Sayın Yersoy... Ben kişisel merakımdan dolayı beyin ile ilgili ne duysam, görsem, rastlasam alır okurum... Hatta bugün bile bir haber vardı, Konuşamayan bir hastanın beyninin konuşma ile ilgili bölümüne elektrotlar bağladılar, Ve hastanın söylemek istedikleri bir makineye elektronik olarak yansıyor böylelikle. Orada bu elektrik sinyalleri titreşime çevriliyor Oradan bu titreşimleri analiz ediyorlar ve ne demek istediğini çıkarıveriyorlar. Müthiş bir buluş... İleride bu sistem daha da geliştirilip belki çok küçük bir çip haline getirilecek Ve hatta öyle ki bir şekilde o konuşmalar ya da söylenmek istenenler Karşımızdaki insanda da aynı çipten olursa eğer, Konuşmadan, Göz göze bile bakmadan, Dudağımızı bile oynatmadan kişiler arasında iletilebilecek? Wireless gibi yani... Bugün iki telefon ve hatta bilgisayar arasında kablosuz veri alış verişi yapabiliyorsak Bu şekilde de yapılmaMAsının imkanı yoktur... Aklı havalarda doktorun biri bunu akıl edecek ve kesinlikle yapacak yahu... Ve biz hala beynin ve algılarının hayal olduğunu iddia edebilen insanlara rastlıyoruz... Ve bu beni ister istemez geriyor ne yazık ki... Acaba dine fazla bağımlı olmak Bu yüzden mi engelliyor bilimin gelişmini? Oysa açıkçası itiraf edeyim dinlerin bilimi engellediğine inanmıyordum ve hala da inanmıyorum... Ama Sayın Muallim-i Ali gibi arkadaşlara rastladıkça sorguluyorum artık... Yine de beni dizginleyen Ali Kuşçu, Farabi, İbn-i Sina, Mimar Sinan gibi İslam Alimleri oluyor... Saygılarımla...- Madem Allah Bu Kadar Kudretli,Kuvvetli Herşeye Gücü Yeter , Kendi Gücünde Yeni Bir Allah Yaratabilir mi ?
Sayın Muallim-i Ali, kalp elbette yapısı gereği kanı pompalıyor. Özelliği kanı pompalamaksa, yapısı da öyle olmalı değil mi? İnceleyin bakın kalbi, anlarsınız... Ya ben anlatmakta zorlanıyorum ya da siz anlamakta... Bakın kimse Demirtozuna "Mıknatısla bir araya geldiğinde şöyle olacaksın" demiyor. O yapısı öyle gerektirdiği için mıknatısla bir araya geldiğinde öyle oluyor... Ha demir ve mıknatıs o özelliği nasıl kazanmıştır? Dünyanın Manyetizması, Basınç ve Isı diyeyim ben size kısaca... Sayın Yersoy'un kendi Anabilim dalı bu konu, ayrıntısını o söyleyebilir... E ben burada hakikaten gülerim yani, hem de kahkahalarla... Bu iletimi bu şekilde anlayacağınızı iletimde belirtmiş ve özellikle bir çıkarım dahi yapmıştım... Lütfen Kur'an-ı da cımbızladığınız gibi iletilerimi cımbızlayıp, kendinize göre anlam çıkartmayınız. İletimde yazdığım herşey açık ve nettir... Ayıp oluyor bu yaptığınız... Hiç birşeye kılıf bulmuyorum Sayın Muallim-i Ali... Soruma soru ile karşılık vereceğinize akıllıca bir cevap verin ve çürütün bu şirk meselesini! Bunu açıkça tekrar tekrar teklif edebilirim ve bir çok kerede forumda ettim... Hiç kimse Madde ile Tanrı'nın birbirinden ayrı olduğunu Ve hele hele Maddeden ayrı soyut bir Tanrı olduğunu iddia edemez. İddia eden kimsede çelişki içersindedir ve savunduğu şeyin Şirk olmadığını kesinlikle söyleyemez... Sayın Muallim-i Ali zaten yolumuz apayrı... Siz gayet şirktesiniz maşallah... Hz. Muhammed'in Tanrı için belirttiği sıfatlara bakın ve birde karşınıza Varlığı alın öyle düşünün... Bir tarafta Tanrı olacak, diğer tarafta O'ndan ayrı varlık olacak ve bu şirk olmayacak. Yahu Tanrı'nın varlığından başka bir varlığın olduğuna inanıyorsun, bu nasıl şirk olmaz. Diyorsun ki; "Tamam Tanrı var ama birde O'ndan ayrı Varlık var..." Bu değil midir dediğiniz? Sonra da diyorsun ki; "O mekandan münezzeh..." Hangi özelliği ile münezzeh peki canım kardeşim? Münezzehlik aynı özellikte iki maddenin birbirinden ayrılması ile olur Ya da bir maddenin içeriğinden diğer bir maddeyi ayırarak olur... Mesela Su, Tuz ve Şeker karşımından Tuz'i ayırırsınız o zaman Tuz, Şerbet'ten münezzeh olur işte. Ya da sıfat olarak bir gruba hakaret edersiniz, ama bir kişiyi o sıfata layık görmezsiniz ve "Sizi tenzih ederim" dersiniz o guruptan ve hakaretten münezzeh olur... Yani eninde sonunda aralarında bir bağ bulunan iki ya da daha fazla varlık arasında olur münezzehlik... E siz diyorsunuz ki; "Tanrı varlıktan münezzehtir..." E hadi kabul edelim bunu, Ama bu da Tanrı'nın varlığından ayrı olarak bir varlığı daha kabul etmiş ve inanmış olmak demektir... Tanrı çünkü kendi varlığından Ayrı olarak bir Varlık daha ortaya koymuş... Ve bu Varlık, Tanrı ile özdeş ki O'nun kendi varlığından ayrı değil mi? Öyleyse Tanrı aynı zamanda Maddi bir özellikte sergiliyor olmalı sizin kabulünüze göre, Yoksa başka türlü münezzeh olmasının imkanı yok. Bakın değil siz gibi bir Muallim, kim olursa olsun bu mantığı aşabileceğinizi Ve bu kabulü yıkabileceğinizi sanmıyorum... Bunu forumda defalarca belirttim ve kabul etmeyenin bu çelişkiyi aşmasını ve açıklamasını teklif ettim. Kimseden ses seda çıkmadı şimdiye kadar... Bakalım siz bir gürleme ile geldiniz ama ne olacak merak ediyorum... Aksi halde kendi çelişkinizi devamlı taşıyacaksınız... Sayın Muallim-i Ali... İsterseniz anlayabildiğiniz iletilerim üzerinden tartışalım hı? Ne dersiniz? Çünkü hala "Tanrı" deyince illa ki "Maddeden ayrı bir Tanrı" tasvirinden başka bir şey anlayamadığınız için anlamlandıramıyorsunuz... Bakın kısaca şöyle söyleyeyim: Varlık = Tanrı Varlığın kendisi bütün olarak böyle olduğuna göre insan maymundan mı gelmiş, gergedandan mı gelmiş, nefesten mi türemiş, topraktan mı çıkmış hiç önemli değil... Bunu kavrayabilmeniz için daha çok yol almanız gerekir, kusura bakmayın... Yukarıda akıllıca alıntıladığınız ve çelişki olduğunu iddia ettiğiniz yazımda hiç bir çelişki yoktur. Sadece sizin kavrayamamanız söz konusudur o kadar... Yapmayın Sayın Muallim-i Ali... Bana beyin nasıl görür, duyar, işitir, hisseder... Bunları anlattırmayın tekrar tekrar... Bunları merak etmeyin iyi bildiğimi düşünüyorum. Siz hem gerçek maddi varlık ile hiç bir temasta bulunmadığınızı söyleyeceksiniz Hemde çıkıp bunu maddi tasvirlerle yani gözün görmesi ve kulağın duyması ile açıklayacaksınız... E birşey diyemiyorum size, insaf yani... Madde beyninde bir hayal oluşturuyorsa (ki o hayal değil sinaps bağlarıdır) o hayali oluşturan yine maddi bir gerçeklik yani beyindir, beyinin kendisidir. Maddeyi reddetmeniz beyninizin varlığını da reddedebilmenizdir... Sanırım anlatabildim... Varlığın sonunun olduğunu ve Varlığın sadece görüntüsü ile muhatap olduğumuzu bana ispatlayın bilimsel olarak, Söylediğim tüm şeylerden anında feragat edip, Yazdığım tüm şeylerin bir yanlıştan ibaret olduğunun farkına vardığımı açık açık söyleyip, Sizin her söylediğiniz tek bir kelimeyi dahi kanun hükmünde sayıp kabul edeceğim... Onları bir doğma haline getirip kanımın son damlasına kadar savunacağım... Şerefim üzerine yemin ederim... Maddenin kopyası ile falan muhatap değilsiniz Sayın Muallim-i Ali... Maddenin kendisi olmanız sureti ile maddenin kendisi ile muhatapsınız zaten, birebir... Gördüğünüz ve İşittiğiniz şeylerin kopya olduğunu düşünebiliyorsunuz Ama onu duyanın ve işitenin madde olduğunu unutuyorsunuz... Zaten "Maddeden ayrı Tanrı" anlayışını savunanlar bunu kör nokta yaparlar ve kaçak dövüşürler... Kendi gerçekliklerini unuturlar... Bu şuna benziyor: Perdeye yansıyan filmin görüntüsü sahte, öyleyse herşey hayal... Ya perde? Objektif? Işık? Ve birde bunu bana; Maddeden yansıyan ışığın varlığını, Onu algılayan gözün ve gözdeki retinanın ve duyargaların varlığını, İletildiği beynin varlığını, Oluşturduğu sinaps bağlarının varlığını Yani "Maddi Varlığı" bir taraftanda ispatlayarak herşeyin bir "Hayal" olduğunu anlatıyorsunuz... Yahu bu ne perhiz bu ne lahana turşudur? Bu ne çelişkidir Sayın Muallim-i Ali? Ya Özür dilerim ama 1 yıllık Turkish Media Forum hayatımda ilk defa bu kadar gerildiğimi hatırlıyorum... Şu an niye gülüyorum onu da bilmiyorum yahu! Alla alla yaa... Aslında "Kendi gerçekliğinizi" anlamak gerek. O yüzden tüm İslam alimleri "Kendini bilen Tanrı'yı bilir" demişlerdir. Kendi gerçekliğinizi siz önce kabul edin, sonra Tanrı'yı kavrarsınız zaten merak etmeyin... Yahu benim belirttiğim "Tanrı" ile sizin kabul ettiğiniz "Maddeden Ayrı Tanrı" arasında fark var rica ederim... O yüzden "Tanrı" kavramımı kendinize pay çıkarmak için kullanmayınız... Ve iletimi böyle parça pinçik edipte; "Ahanda eureka eureka, çelişki çelişki" demeye kalkmayınız... Çünkü hiç bir iletimin en ufak bir imasında bile "Maddeden Ayrı Tanrı" kabulüne rastlayamazsınız... "Yaratıcı Olma" hususunda ise Varlığın Kendisi yani Tanrı başlı başına yaratıcıdır zaten... "Resim ve Onu yapan Ressam" olacaktı sanırım iletinin doğrusu... Eğer birazcık anlamış olsaydınız iletimi bu kavrayışı reddettiğimi anlamış olur ve bu en son alıntınızı yazmazdınız... En iyisi siz Madde'yi reddettiğiniz gibi kendiside bir madde olan deri, göz, kulak, burun, dil gibi organlarımızı ve yine madde olan beynimizin varlığını reddedin... Böylelikle yazdığım iletimi niçin anlamamış olduğunuz anlam ve tutarlılık kazanır... Gerginlik için kusura bakmayın... Saygılarımla... - KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.