Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Normalde aslında Fatih'in "Kara Murat" adlı bir fedaisi yoktur. Kara Murat aslında bir Türk Çizgi Roman kahramanıdır... Mesela bir filminde Kara Murat gidip Kazıklı Voyvoda nam Vlad Tepeş Draquila'yı öldürüyor... Aslında Draquila'yı kendi adamlarından birisi öldürmüştür... Ben Cüneyt Arkın'ın o filmlerinde o kadar abartılı çekim hataları görmedim. Göründüğü efsaneleri abartı... Filmlerdeki "Nnayır nnolamaz" gibi şeylerde o zamanki çekim teknolojisinin acizliğindendir... Rica ederim Türk Sinemasına hakettiği değeri verelim arkadaşlar, rica ederim... Ben Türk Filmlerini çok severimde... Saygılarımla.
  2. Sayın BrainSlapper... Türk boyları genel olarak suyu kutsal olduğu için pek kullanmazlardı. Balık yemek gibi bir kültürleri de yoktu aslında... Tam anlamı ile olmasa da "Genel Hatları" ile doğruluk payı içerse de bilgileriniz, Türk Prensleri zorla almıyorlardı Çin Prenseslerini. Bu türlü evlilikler siyasi evliliklerdi ve Çin'in işine yarayan evliliklerdi. Çünkü Türklerde yönetimde kadının söz sahibi olması dolayısı ile Çin Türklerin iç işlerine rahatlıkla karışabiliyordu. Hatta bir Hakan'ın oğluna Çinli bir prensesle evlenmemesini, yoksa böyle bir evliliğin Devletin yararına olmayacağını söylediği vakidir. Çin'in iç işlere karışmak ve Türklerin akınlarını önlemek için kız verme politikası güttüğü hep bilinir... Dikkat edin; Türklerden hiç kız almamıştır Çin, çünkü Türklerde gönderdikleri geline aynı muamelenin yapılmasını doğal olarak isteyecektir... Çinli Prenses belki hayatından memnun değildir ama onu veren Çin Hükümdarı bundan çok memnundur emin olun. Çünkü Çin bu sayede Türk akınlarını önleyebiliyordu ve dolaylı olarakta olsa Türk devletinde söz sahibi olabiliyordu... Saygılarımla...
  3. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Bir dakika, bir dakika... Transformers 2'yi biliyorum, gelecek... Voltran ve Robotek'te geliyo ama Jurassic Park 4'mü dedin? Yahu daha iki-üç gün önce tüm Jurassic Park serisini koyup, neredeyse 9 saat boyunca dinozorlarla iç içe yaşadım... 4üncüsünün çıkacak olması... Offf... Çok güzel olacak yaaa... Tekrar tekrar izlediğim filmlerdendir... Terminatör 4'üde heralde bir 10 sene sonra çekerler yine. Biliyorsun, her bölümü arasında 10ar yıl var... Ama çok mantık hatası var be terminatörde, yine de çok güzel... Umarım çok daha az hata görürüz bir dahakinde... İnsanlığın sonu ile ilgili ben tek birşey bilirim: H.C.Wells'in "Time Machine"sidir... Asıl romanda taa en son çağlarda yengeç gibi akıllı varlıklar falan bahsediliyodu hatırladığım kadarıyla... Yani insanlık çok farklı bir formda... Ondan önceki formu biliyorsundur zaten, çok zeki olanları ve zekası olmayanlar olarak ikiye ayrılmış Morlocklar ile onların besin kaynağı olan Eloi'ler... Şu HomoSapiens ile Yüksekİnsan arasındaki araform önemli değil mi? Valla ben kanıt kalsın isterim yani...
  4. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi KiRaZ'nın blog başlığı içinde KiRaZ's Blog
    Bu şiiri gerçekten seviyorum... Çok güzeldir... Lisedeyken ödev olarak verilen onca şiirden bunu ezberlemiştim ama şimdi unuttum galiba
  5. Temelde "Put" Tanrı'yı görünür kılmak değildir Sayın 4mevsim... Bence biraz daha irdelememize ihtiyaç var gibi... Nasıl ki belirttiğim gibi "Dua"dan kastedilen şeyi "Tevekkül"den ayrı alamazsak, "Put'a Tapma" olgusunu da "Şirk" kavramı olmadan ele alamayız... Temel olarak Put, Tanrısallaştırılan Obje olarak algılansa da aslında "Tanrı'dan başka tapınılan" anlamındadır. Şirke düşmüşler için kullanılan tabirde Kur'an-da böyledir... Tanrı'dan başka bir varlığın var olduğunu kabul etmektir... Böylelikle diyebiliriz ki; "Tanrı'dan başka var olduğu kabul edilen şeyler put'tur." ve aynı zamanda; "Tanrı'dan başka bir varlık kabul etmekte böylelikle Şirktir." Gerçi Sayın Hoppa artık bunu söylememden bıktı ama özetle şunu söylemek isterim ki; "Soyut-Metafizik-Maddeden ayrı Tanrı" anlayışı temelde Şirk'tir... Tanrı'nın varlığından başka bir varlığı daha kabul etmektir... Bir tarafa Madde'yi, diğer tarafa Tanrı'yı koymaktır, bunu defalarca anlattım... Bu yüzden Sayın BrainSlapper, "Soyut Tanrı" anlayışına "Görünmez Put" demekte haklı gibi görünüyor. Çünkü Putlara atfedilen özellikler, aynısıyla ve aynı çelişkilerle "Görünmez bir İlah"a aktarılmıştır. İslam'ı kavramaya çalışan ancak "Soyut Tanrı" kavrayışını önkabulle benimsemiş insanlar ne yazık ki "Görünmez bir İlah"a bağlanmakta ısrar ediyorlar... Tanrı ve Madde ikilemi doğal olarak bir eşitlik doğuruyor... "Tanrı yarattıklarından ayrıdır/münezzehtir" düşüncesini buna bağlı olarak daha önce anlatmıştım zaten, tekrarlamak istemiyorum... Bir arkadaş Tanrı ve Madde ilişkisini, Video Kaseti ve İzleyici/Sahibi ilişkisine benzetmiş... Yani işte bu aslen şirktir... Siz bir tarafta Madde'nin varlığını kabul edeceksiniz, Ama diğer taraftanda o madde ile ilişki içersindeki, o maddeden ayrı/münezzeh bir Tanrı ortaya koyup, O Tanrı'nın maddesel olmadığını iddia edeceksiniz... Yani Put olmadığını söyleyeceksiniz... Açıklar mısınız, Tanrı hangi özelliği ile Maddeden ayrı/münezzehtir? Münezzeh olması hususunu da daha önce açıklamıştım ama kimseden yine bir cevap alamamıştım... Aslında konu ile ilgili bir çok şey söyledim ve çok kez tartışmaya çağırdım ancak cevapta alamadım... Konuyu cevap verilmeyecek/verilemeyecek sorularımla uzatmak istemiyorum... Ama bakınız, 2000küsur iletimden bu konu ile ilgili olan yüzlercesinden sadece birisi... Eğer hakkıyla tartışmak isteyen olursa yine aynı uzunlukta ve aynı sayıda ileti yazmaktan çekinmeyeceğim... Ama ne yazık ki yok... Saygılarımla...
  6. Sayın BrainSlapper biliyorsunuz ben isimlere pek takılmam... "Tanrı" adına biraz takıntılıyım o kadar... Benim için Doğa'ya ister Zeus denilsin, ister Tor, ister Allah, ister GökTanrı... O yüzden sizin demek istediğinizi anlıyorum ancak putlaştırılmış bir ilah ile karıştırılmamasını rica ediyorum... Saygılarımla...
  7. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde İlginç - Gülünç Resimler
    Sultan Ahmet Camii ile Eyfel Kulesi hakikaten çok güzel ama gitar falan o kadar güzel değildi... İğne deliğine yapılanlar sanırım eşsiz zaten, çok yaratıcıydı... Bende gemi yapmıştım dondurma çubuklarından, birde ev yapmıştım ama sonra bozdum evi ve yeni gemime yedek parça olarak kullandım
  8. Bence haksızlık etmeyin arkadaşlar... Çünkü İslam ile ilgili de son derece aşağılayıcı bir çok fıkra var ve üretiliyor... Hoşgörü ile ya da hoşgörüsüzlük ile alakalı değil bence... Etik olanın ne olduğu da tartışılmalı aslında... Ama şimdi değil... Konu olgunlaşınca, belki... Hem şunu unutmamak gerekir ki Dünya tarihi, 1000li yıllarda Anadolu'da Mevlana, Yunus gibi önderler çevresinde yaşanan hoşgörü ortamını belki hiç bir zaman yaşamamıştır... Hoşgörüsüzlüğün kaynağı "Din" değildir. Sonuçta siz bir kabul sergiliyorsanız, ona karşı olan tüm duruşlara ister istemez tepki göstereceksiniz... Hatta işinize geldiği taraflarda taraflıkta sergileyeceksiniz... Bugün bile bunun tartışmasını yaşamıştık bir arkadaşla İş karşı fikirleri kaldırabilmekte sanırım... Saygılarımla...
  9. Sizi ilk defa bir Müslümana hak verirken gördüm Sayın Hoppa! Hayırdır? Valla onu bunu bilemem... Müslüman ya da değil isteyen kabul eder isteyen etmez, bu beni de ilgilendirmiyor... Ben çok kere tartışmaya çağırdım "Tanrı"nın ne olduğunu tanımlamak için, herkesi... Sıfatları ile birlikte... Kimse yanaşmadı... Sessizlik kabul müdür, değil midir bunu da yordayamam... Hem şu bıkma meselesine gelirsek: Nedense ben sizden hiç bıkmıyorum, aşk olsun...
  10. Tapu yakmalarının önemsiz olduğunu söylemiyorum ama hakkınızı arayabilmenizin bundan daha önemli olduğunu söylüyorum...
  11. Ya öyle ama sanki Tayyip E. ve kurmayları Abd. güdümünde değiller... Farkları mı var? Yine bir hak talep edilmeyecek, yine... Osmanlının oradaki tapu kayıtları falan o kadar önemli değil, sizin uluslararası anlaşmalardan doğan hakkınız var zaten... Hemde onyıllar öncesinde belirlenmiş sınırlarla... Siz bu hakkınızı kullanmayı bilin, ondan sonra o Osmanlı tapularının yapacağından daha fazla iş yaparsınız... Mesele hakkınızı koruyabilmekte...
  12. "Tenegarn" ne yaa? Şu adımı düzgün yazan birisi olmayacak sanırım hiç! Neyse, Yine de sağolun Sayın Meliskoo...
  13. Şimdi "Cevap verme" konusundan önce "Tanrı" konusunu işleyeyim kısaca... Eğer "Tanrı"dan anladığınız şey "Soyut ve Maddeden ayrı bir İlah" ise böyle bir cevap beklemeniz gayet normal... Ancak Varlığın kendisini "Tanrı" olarak kabul ederseniz "Cevap verme"nin anlamı değişir... Mesela hastasının iyileşmesi için dua eden bir doktor düşünün. Hastanın iyileşmesi ya da iyileşmemesi eninde sonun bir cevaptır... Ya da tarlasına ektiği ekinin tez zamanda yeşermesini dileyen bir çiftçi... Yağmurun yağması ya da istenilen vakitte yağmaması da bir cevaptır... Sınavı kazanmak isteyen bir çocuk ve kazanıp kazanamaması... Bunu "Tevekkül" ile birlikte ele almak gerekir açıkçası... Yani "bir işin nedenlerini yapmak ve sonucunu beklemek" diyorum ben buna... Siz, bir amaç güderek belirli, sizi belirli bir sonuca götürecek belirli işler yapıyorsunuz... Sonucunu ya da sonuca götürecek devinimi, Tanrı'ya yani doğanın kendisine, doğanın devinimlerine bırakıyorsunuz... Olup olmaması, eninde sonunda bir cevaptır, karşılıktır... Saygılarımla...
  14. İşte sorun bu hakkımızın farkında mıyız ve koruyabilecek miyiz... Açıkçası hiç sanmıyorum...
  15. "Bölünmeyle Musul-Kerkük'te hakkımız olur" Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye'nin Musul ve Kerkük anlaşmalarını birleşik Irak için imzaladığını belirterek, ''Bölgede parçalanmalar olursa, Türkiye'nin uluslararası hakkı gündeme gelir ve bunu kullanması gerekir'' dedi. Uluslararası Osmanlı'dan Cumhuriyete Çorum Sempozyumu'nda konuşan Prof. Dr Halaçoğlu, "Eğer bölünme tehlikesini görmezlikten gelir ve gerekli tedbirleri alamazsa Musul ve Kerkük'te söz sahibi olamayız" diye konuştu. "Irak meselesinin sadece günümüze göre değerlendirilmesi yanlıştır" diyen Halaçoğlu, "Geçmişten gelen tarihsel süreç ve günümüzdeki olaylarla birlikte değerlendirilerek, ortak bir çözüm noktası bulunmalıdır" dedi. "Kürt -Türk ayrımı oyununa gelmemeliyiz" Prof. Dr. Halaçoğlu, "günümüzde sömürge sisteminin demokrasi ve insan haklarına dayandırılarak gerçekleştirildiğini" belirterek, ABD'nin Irak'ı işgalinden bugüne kadar 1 milyon 200 bin insanın öldüğünü bildirdi. Halaçoğlu, "AB, BM nerede? İnsan hakları diyoruz, demokrasi diyoruz. Bunlar adına sömürge düzeni devam ettiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde de bugün aynı oyunlar oynanıyor. Kürt-Türk ayrımı yapılarak bu oyun körükleniyor. Ama bu oyunlara gelmememiz gerekiyor" dedi. Türk Tarih Kurumu Başkanı, "Bugün aydın diye geçinenler ve demokrasi söylemleri yapanlar 301'inci maddenin mutlaka kaldırılması gerektiğini söylerken, hemen yanıbaşındaki insanlık faciasını görmezlikten geliyorlar. Bu çifte standarttır" diye konuştu. "Ermeni soykırımı söylemleri tarihi değil" Ermeni lobisinin 1915 olaylarına ilişkin iddialarının sıklıkla gündeme gelmesinin amacının, Türkiye'ye baskı kurmak olduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, "Aslında Batı, konunun gerçeklerini araştırma arzusunda değil. Amaç bunu Türkiye'ye baskı aracı olarak kullanmak. Biz bildiklerimizi bal gibi anlatıyoruz ama karşıdakinin ne kadar anlamak istediği önemli" dedi. 1915 olaylarının tarihi değil, siyasi bir düşünce olduğunu ifade eden Halaçoğlu, "Tarihi olaylar günümüzde meydana gelen olaylarla anlatılmaz. Sadece tek yönlü olarak değerlendirilmez. Aksi halde sadece söylemlerle ve tek taraflı bir düşünce anlayışı tarihsel bir gerçek değil sadece siyasi bir gerçek olur" ifadesini kullandı. Prof. Dr. Halaçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1915 yılında üç cephede birden savaştığını ve o dönemde bazı Ermeni gruplar tarafından Osmanlılara sabotaj yapılarak başarı sağlanmasının engellemeye çalışıldığını dile getirerek, "Savaşta her devlet kendi çıkarları içinde hareket eder. Kendi içinizde vatandaşınız bunu yapmışsa, işin rengi değişir. Dolayısıyla Osmanlı'nın bu tür hareketlere karşı tedbir almaması mümkün değildir" dedi.
  16. Rahmetli Anneannem bizim ev ile okulum arasında bir yerde otururdu. Bende eve gelene kadar yorulur ve acıkır, orada mola verirdim... Hergün mutlaka ot yemeği olurdu onlarda... Sanırım birazda o yüzden otçul oldum ben, bayılırım ot yemeklerine... Bu arada bizde Ege'liyiz, biliyorsun
  17. Ben açıkçası bu türlü konuları çok abartılmış buluyorum... Yani bu şekilde anlamakta abartmak bence, hemde... Nasıl desem! Birşey bulmuş olmanın sevinciyle yapılır ya bazı şeyler, öyle işte... Mesela şunu demek istiyorum: Türklerin "Ergenekon Efsanesi"ni bugün okuyup, Orta Asya'da demirden bir dağ ararsak, Türkler için "Yahu bu Eski Türklerde ne kadar yalancıymış, amma da uydurmuşlar, Orta Asya bozkır bee!" deriz... Çünkü öyle bir dağ yoktur... Ya da bir çok efsane için aynıdır... Prometeus'un ateşi insanlara vermesi hikayesine aldanıp dağlarda zincirlenmiş adam aramak akıllıca mıdır misal? Ya da "Ulaşılmaz"ı temsil eden "Kaf Dağı"nın peşine düşmek? Anka Kuşu'nun familyasını öğrenmeye çalışmak? Kerem'in hikayesinde anlatılan dağı aramak ne kadar mantıklı? Keloğlan'ın hiç yaşamadığını biliyoruz, Öyle bir kimsenin şeceresini araştırmaya çalışmak..? Bunlar hep mecazdır değil mi? İmadır... Yani bu Kur'an-ı niye bundan ayrı ele alıyoruz ki? Ben çok farklı görmüyorum açıkçası... Yaşanmış bir gerçeği anlatayım mesela: Ben lisansa başladığımda tabi aileden ayrılacaktım mecburen ama aile üzgün tabii ki, ilk defa oluyor böyle bir ayrılık... Dedem kalktı ve o büyük laflarından birini edecek ya! etti yine bir laf... "Parmağın kopsa, başkasının parmağını dikseler kabul etmezde bu beden, kendi parmağı kangren olsa da acıdan öldürse yine de kendiğinden düşmez, canını yakıp kesip atmadıkça..." Şimdi biz biliyoruz ki başkasının genetik açıdan uyan parmağı başka birisine dikildiğinde bir takım ilaçlarla ve tedavilerle ömür boyu o parmağı taşıyabiliyor. Başkasının organlarını, başkasına takabiliyoruz... Böbreğini, kalbini vs... Dedemin lafına bakın, bugün bilim ile o derece terstir... Öyle terstir ki mesela insanı "Düşünen Hayvan" ama yine bir "Hayvan" olarak kabul edersek kertenkeleler sağlam olduğu halde kuyruklarını bırakabilmektedirler... Şimdi burada dedemin lafını alıp: "Yahu senin deden de ne kadar bilmezmiş be! yuh senin dedene... Allah müstahakını versin iyi mi? Ne hali varsa görsün, püüü!" diyebilir miyiz? Dedemin amacı bilimsel bir tespit değildir oysa, sadece ilgili durum ile alakalı bir benzetme, mecaz yapmak istedi günlük yaşamında edinebildiği bilgilerle... Başka birgün bir kimsenin ailesini geride bırakıp koptuğuna, ailelerin parçalanabildiğine şahit olduğunda da bu sefer şöyle diyecekti belki de, "belki de" dediğime bakmayın eminim aslında: "Yahu kertenkele bile kuyruğunu bırakırmış sıkışınca, o da sıkıya gelince terketti ailesini..." O zaman dedem için şöyle söylemeliyiz: "Senin deden çok kıvırıyor... Düzenbazın teki... Çelişkilerle dolu bir insan... E yuh yani senin dedene..." Şimdi burada dedemi alıp evire çevire dövmeli mi yoksa layık olduğu gibi mi eleştirmeli? Kimseyi yargılamıyorum ama bence olay budur... Eminim ki bir çok arkadaş ne demek istediğimi anlamıştır... Saygılarımla...
  18. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi Freyja'nın blog başlığı içinde Freyja
    Valla düşünüyorum acaba kişilik bölünmesi mi yaşıyorum acaba diye... Ne bileyim belki de diğer kişilikle girip girip yapıyorum böyle şeyler değil mi?
  19. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ben cesetlerin yakılmasını ya da bu şekilde yok edilmesini doğru bulmuyorum. Bunun dinle ya da inançla bir alakası ama... Bence insan bedeni canlılığı ile doğaya aittir ve öldüğünde yine dönüşümün bir parçası olmak için toprağa gömülmelidir. Dünyada günde milyonlarca insanın toprağa karıştığını düşünsenize? Nasıl bir besindir canlılar için değil mi? İnsan zaten doğal varlıkları, doğaya geri dönemeyecekleri yani toprağa girip döngüyü sağlayamayacakları şekilde katlediyor. Populasyonun hangi hayvanını ele alırsanız alın, insanla tanışmış hayvanların hemen hepsi öldüktn sonra toprağa dönmüyor. Kürk oluyor, besin oluyor, süs eşyası oluyor ya da ev hayvanları için yem oluyor ama toprağa gitmiyor. Toprağı tek besleyen şey bitkiler oluyor artık. Bence insan en azından kendi bedeniyle hayatında tek bir defa doğanın hayrına bir şey yapmalı. Açıkçası ben toprağa gömülmeyi tercih ederim. Mezarımın bilinmesinin hiç önemi yok ve ileride üzerine bir yol bile atılabilir... Ama birde düşünsenize, bütün insanları kimyasal yollarla yok ediyorsunuz... İleride, o kadar uzak bir çağ gelince... Geçmişi araştıran insanlar bir kopukluk ile karşılaşacaklar: "Anaaaa... HomoSapians ile Yüksekİnsan arasındaki o formu bulamıyoruz..." Niye? Çünkü tek bir örneğine rastlayamıyoruz Saygılarımla...
  20. Öncelikle SAYIN Sarıgöl... (ki mesafeli hitab etmenizi daha etik bulurum) "Ulema Ayaklarına Yatmak" "Haydi işine" gibi ifadeler gayet size yakışan ifadelerdir, önce bunu ifade edeyim.. "Senli-Benli" konuşabileceğiniz ve emir cümleleri kurabileceğiniz kadar samimi olduğumuzu da düşünmüyorum, bu açıdan da uyarmak isterim ve ayrıca lakabımın tam hali "Tengeriin Boşig"tir, hatırlatırım... Ben size "Sarı" ya da "Göl" demiyorum... İkincisi; Varlığı kanıtlanamayan ütopik bir cennet'in varlığından bahsedip, sonra bana olmadığını kanıtlamamı istemeniz gayet komik olmuş... Okuyunca gerçekten güldüm... Burada Sayın BrainSlapper'in şu meşhur "Uçan Spagetti Canavarı" aklıma geldi. Sizde bana onun olmadığını delillerinizle ispatlar mısınız? Ayrıca bir çok Müslüman'ın sizin gibi düşünüyor olması, doğru düşündüklerini göstermez. Ben size anlattığım cennetin varlığını ispatlayabilirim ama siz inandığınız ütopyanın varlığını ispatlayamazsınız... Ve ispatlayabildiğim bir cennet var iken, nasıl "Ütopyacı" olarak kalabilirim Sayın Sarıgöl? Bence çok ciddi bir kavram kargaşası yaşıyorsunuz... Oraya göz kırpan ifade yapıştırmak kolay tabii ki değil mi? Aynen daha önce "Tanrı'nın ne olduğu" konusunda yaptığım çağrı gibi bu da cevapsız kalacaktır, eminim... Saygılarımla...
  21. Vay beee... Sayın Sarıgöl, Apaçık Kur'an-ın bildirdiğinden çok daha fazla bilgi bildirmişsiniz burada, şaşırdım doğrusu... Cennet'in Medeni hukukunu kim, nerede yazdı? Ki öyle bir cennet var ise... Öyle ki var diyelim, hukuka ve bşr düzene ihtiyacı mı var? Ben ütopya olduğunu düşünüyorum, zira başka bir anlam ifade etmiyor... Saygılarımla...
  22. Sayın BrainSlapper... Tabii ki insanların cinsel hayatları ve bununla birlikte cinsel tercihleri de diğer üçüncü şahısları ilgilendirmez... Ancak toplum yaşamına, ailevi yapılara, yeni yetişecek bireylere zarar vermediği sürece... Yazınızda belirttiğiniz "Ergen" kelimesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir ergen cinsellik konusunda doğru tercihi yapabilecek olgunlukta ve yaşantılarda değildir ve cinsel olgunlaşma tam olarak "18-21" yaşlarında yani Genç-Yetişkinlik Döneminin başında gerçekleşir ki iletinizi haddim olmayarak şöyle düzeltmek isterim: "İki Genç-Yetişkin erkek veya iki Genç-Yetişkin kadın homoseksüel cinsel tercihleri varsa, onları ahlaksızlıkla suçlamaya hakkımız yok." Ayrıca aslında "Cinsel Tercih" diye bir şey pratikte yoktur. Çünkü birey karşısındaki üç tercihten "onu, bunu ya da şunu" seçmez... Bu bir "oluş"tur... Yani birey geçmiş yaşantıları birlikte bir cinsel kimliğe ister istemez bürünür. Birey kendisini "o" olarak hissettiği cinsel kimliğe zamanla bürünür ama bir tercih yapmaz. "Şöyle mi olayım, böyle mi olayım" diye bir karar mekanizması yoktur. Eşcinsellikten haz alıyorsa, sadece öyle olmaya devam eder... Kaldı ki Eşcinsel eğilimlerin hemen hepsinin (hemen hepsi diyorum çünkü tüm eşcinselleri sorgulamak gibi bir lüksümüz yok) ve Cinsellik düşkünü olan kimselerin küçüklüklerinde Şiddet ve Cinsel İstismara/Tacize maruz kalmış ve travma geçirmiş kimseler olduğu tespit edilmiştir. Yani Psikoloji Eşcinselliği ve Cinsellik Düşkünlüğü'nü tedavi edilebilir olarak görmektedir ve bunu gerçekten tedavi edebilmektedir. Birde bu açıdan bakmak lazımdır... Yine bildiğim kadarıyla söylemek istiyorum ki Biyolojik olarak çift cinsiyetli (eğilimli) doğan kimseler bile genelde iki cinsiyetten birisine eğilim gösterip ameliyat ile o cinselliğe bürünmektedir. Ama tabii ki Psikolojide temel bir kabuldür; topluma ve diğer bireylere zarar vermeyen bir kimse, zarar vermediği sürece ve bu koşullarda tedavi edilmeye ihtiyacı olmadığını düşündükçe "Rahatsız/Hasta" olarak kabul edilmez... Bu açıdan "Ergen" değil ama "Genç-Yetişkin"lerin Eşcinsel tercihleri diğer bir üçüncü şahısları kesinlikle ilgilendirmemektedir... "Ergen"lerinki niçin ilgilendirmektedir? Ergenlerin cinsel organları henüz tam anlamı ile olgunlaşmamıştır ve psikolojileri de cinsel birlikteliği arzulamış olsa bile doyuma ulaşacak kadar güdülenmemiş olabilir. Ve bu yüzden yaşayacakları bir cinsel birliktelikleri başarısızlıkla sonuçlanma ihtimali yüksektir. Bundan başka cinsel birlikteliklerde ergenlerin, olgun insanlardan çok daha bencil olduklarını ve öncelikle kendi doyumlarını düşündüklerini bilirsiniz. Bu yüzden partnerlerine büyük ihtimalle bir doyum yaşatamayabilirler ve bu da partnerinin kendine güvenine zara verir. Vesair gibi bir çok nedenden dolayı bir Ergen'in Eşcinselliğe eğilimi artabilir ve böylelikle kendisini o kefeye koyarak o tercihe yönelebilir. Bu bir Ergen için yanlış tercihtir ve o yüzden psikolojik destek görmesi gerekir. "Yanlış Tercih" terimini niçin kullandığıma gelirsek... Bundan sanıyorum iki+ sene kadar önceydi, Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde liselere bir takım çeteler dadanmıştı. Bunlar liseli gençlerle temasa geçip anlattığım gibi kendisine güvenini yitirmiş gençleri eşcinselliğe yönlendiyorlardı, sanıyorum fuhuş sektörü için... Sonunda bunlar yakalandılar ve o çocuklar direkt olarak psikologlara yönlendirilip tedavi altına alındılar... Bunu net'ten teyit etmek için arayacağım, umarım ulaşabilirim... Sayın BrainSlapper umarım yalnış anlamazsınız bu sadece bir düzeltme yazısıydı... Yanlış düşündüğünüzü iddia etmiyorum... Saygılarımla...
  23. Valla ben kimseye cenneti sunmuyorum aslına bakarsanız... Çünkü daha kendim yakalayamadım, huzurlu değilim tam olarak... Yani dünya ile olan işimi halledip kendime yönelemiyorum tam anlamı ile... Ancak kimi zaman olabiliyorum, yaşayabiliyorum cennette... Ama biliyorum ki gerçek Cennet ve Tanrı insanın kendisinde... O yüzden şu an Cehennemde yaşadığımı söyleyebilirim. Yani öyle şeyler görüyorum ki sanki tenimi kızgın şişlerle dağlıyorlar, İşkence ediyorlar ve her sabah yeniden yeniden doğuyorum... O kadar geliyor ki insanın üzerine hayat "Cehennem buradan daha iyidir heralde" diyor insan... Hakikaten de huzursuz bir yaşamdan daha kötü bir cehennem mi olur? Başınıza sizi gerçekten yıkan ve yaralayan bir olay geldiğinde, Kur'an-da tasvir edilen o cehennem acılarından daha fazlasını çektiğinizi düşündünüz mü? İşte odur aslında anlatılan... Oysa babama bakıyorum... İyi-kötü kendi halinde inanan bir insandır. Ve sadece ibadetlerini yapmaktan öteye geçmez ver her ibadetini de yapar... Beni Tanrı korkusuyla büyütmedi mesela, sevgisiyle büyüttü... Ya da Kur'an-da o düşmanlıkla ilgili ifadelerin hiç birisini yormaz, yorumlamaz, kafa yormaz... Ölüm gibi bir korkusu yok... İnansın inanmasın kimseye düşman gözü ile bakmaz ve kimsede ona düşman değildir. Yani diyorum ki onun Cenneti öyle işte... Çok huzurludur... Anneme bakıyorum, yoksa bir derdi dert yaratır kendisine... O da babam gibi ibadetini yapar oysa... Ama korkar ölümden... Geride bırakacaklarından da korkar, bırakamayacaklarında da... Ne kadar birazda olsa anlasamda psikolojiden hafifletmek isterim hep onu ama olmaz, olamaz... Çünkü o da iç dünyasında huzurlu değil... Cehennemi yaşıyor çünkü o da... Bazen ölmekten bile bahseder, daha iyi olur diye... Korkmasına rağmen... Ee inanmadığı halde o "Ermiş" dediğim insanlar kadar olgun ve erdemli insanlarda tanıdım ben... Ateist olduğu halde mutlu, huzurlu ve ahlaklı insanlarda var... Ama tabi son derece ahlaksız ve anlık zevklerle idare edenler de var... Var mesela Ateist bir arkadaşım... Kimi zaman kafasına eser oruç bile tutar, ciddiyim... Yani öyle yapmaktan mutlu olduğu için yapar... Hurafe ya da boş inanç olması önemli değil ama öyle olduğundan da emindir... Bu çelişki de değildir... Ha kafasına esmezse tutmaz ama huzurludur her daim... Nerede duracağını nerede ne yapması gerektiğini bilir... Forumdan bir iki arkadaşıma anlatmışımdır, bilirler... Benim ateistlere karşı olan olumsuz fikirlerimi o yıkmıştır mesela... Ee o arkadaşım bence cenneti yaşıyor şu an... Başına ne kadar olumsuz şey gelse de mutlu... Polyyanna gibi Tatlı Limon birisi değildir, yanlış anlaşılmasın... E kendimi ele alalım, dediğim gibi zor bir sınav gibi... İç huzuru tam yakalayamadığımı düşünüyorum... Dertleri tam olarak kaldıramıyorum kimi zaman... E bundan ala Cehennem mi olur? Yani Cennet ile Cehennem bu dünyada... Mutlu ve Huzurluysanız koltuğunuzun altında onlarca Huri var gibi kendinize güvenli ve mutlu olursunuz. Bir erkek için bu mutluluktur, her erkek böyle düşünür... Hele BrainSlapper'in bir konuda dediği gibi: "Kadın kokusuna bayılırım" demişti... İşte aynen Ömer Hayyam gibi Piştiniz mi bir elinizde kadeh, diğerinde sevgili... En sevdiğiniz ve sizi en baştan çıkarıcı şeylerle en güzel vakti geçirmeyi bilirsiniz Ama asla zıvanadan çıkmazsınız ve haddinizi de bilirsiniz... Yani sarhoş olupta kendini zevkine esir etmemek, iradeyi yitirmemektir bu... Dedim ya; aynen Ömer Hayyam gibi... Kur'an-ı öyle bir ele alır ki, yasaklar "Ham"lar için yasaktır... Tabi her mutlu ve huzurlu insan da "Pişmiş" değildir... Çoğu zaman "Bilemezlik (Chl) Mutluluktur." (Bilmez = Caahil) (Şu Caahil kelimesinin habire yıldızlanmasına bir çözüm bulsak diyorum.) O yüzden de Kur'an ortaya çıkmış, o bilmezleri dizginlemek için... Ermiş adam zaten aşmış onu, ulaşmış ulaşacağına... Ulaşamayan da öyle devam etsin diye... Yunus'un dediği gibi "Kıl beşi, kurtar başı" hesabıdır yani bu... Benimde başımı kesmek isteyenler olacaktır mutlaka. Yani "Hamdım, Piştim, Yandım" diyebilecek kaç kişi vardır? İnsan bir bardak su gibidir... Suyun özelliği ne olursa olsun bardak onun haddidir... Bardağı kırmadan dereye, oradan okyanusa karışmak ister... Kerem'in yaptığı gibi Benlik Dağını aşıp, ermek, ulaşmak Aslı'ya yani Hakikat'e... Yani kendi aslına... Bardak nedir? Neyse, Konuyla ilgili arkadaşlar beni anlayacaktır... Anlamayanlar zaten ya imansız ya da hurafeci diyecektir... Gece gece uçtum yine biraz... Sürç-ü Lisan ettimse affola... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.