Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Bu konunun sessiz kalmasına şaşırdım doğrusu... Bence çok önemli bir konu ve sanırım kendimi daha rahat ifade edebilirim... Bence "Kur!an-n nasıl bir bilgi kaynağı" olup olmadığını sorgulamadan önce, "Bilginin kaynağı nedir?"i sorgulamak lazım... Tek bir tümce ile söylersem: Bilgiyi ancak varolandan elde edebiliriz... Yani Varolmayanın bilgisinin varolması da mümkün değildir. Ancak var olanın bilgisine de her ne olursa olsun mutlaka ulaşabilecek olmanın bir yolu vardır. Bir şey var ise, onu keşfedebilmek ve bilgisine ulaşabilmek mümkündür. Dinlerden anladığımızı sandığımız "Soyut ve Maddeden Ayrı olan İlah"(lar)ın var olduğu bilgisine ulaşmak mümkün değildir. Çünkü onların varlığını deneyimleyemeyiz. Kaldı ki deneyimleyebiliyor olsa idik, deneyimlenebilen bir "Soyut bir İlah"ın Mükemmel olamayacağı da açıktır öyle değil mi? Sorun şu: Var olduğunu hiç bir şekilde bilemeyeceğimiz, deneyimleyemeyeceğimiz bir şeyin bilgisi de olur mu? *** *** *** Buradan devamla: Dinler Tarihi bize gösteriyor ki ilk insan(lar)dan bu yana insanoğlunun tek bir uğraşı olmuştur Ya da insan tek bir şey ile uğraşabilmeye mahkum olmuştur: Varlığın kendisi... Öğrenebildiğimiz her bilginin kaynağı yine varlığın kendisidir. İster dağların çivi gibi çakılmış olduğu bilgisi olsun, İster su akıntılarının birbirine karışmaması olsun, İster göğün katları vesairesi olsun... Hiç bir bilgiyi, başka bir kaynaktan edinemiyoruz. Ve mutlaka ve mutlaka, elimizdeki bilgiyi elde etmeye yarayan araçların edinebileceği bilgilerden fazlasını elde edemiyoruz. Röntgen cihazı icat olmasa idi bugün kızıl ötesi ışınların farkına pek varamazdık öyle değil mi? Uzaya çıkılmasaydı, dünya'nın yuvarlaklığından tam olarak emin olamazdık belki de ya da saplantılı dinsellere kabul ettiremeyebilirdik. Suyun kaynağına gitmeden, suyun bir kaynaktan geldiğini ispat edemezdik. Kur'an elbette ki bir "Bilgi Kitabı"dır ancak "Bilim Kitabı" değildir. Biliyorsunuz ki bir verinin bilimsel olabilmesi için bir çok açıdan deneyimlenebilmiş olması Ve her açıdan gerçekliğinin ispatlanmış olması gerekir. Kuran-ın verdiği bilgiler elbette ki "Varlığın Kendisine" (ki benim kabulüme göre ben buna "Tanrı" diyorum) aittir. Kaynağı elbette ki Varlık/Tanrı'dır... Konu ile alakalı söyleyeceklerim şimdilik bu kadardır... Saygılarımla...
  2. Vay beee... Buluştunuz en sonunda hı? Anlaşılan muhabet yerindeymiş... Biz burada Figgaro ile buluştuğumuzda, sağolsun kendisi yemekten fırsat buldukça anca sohbet edebilmiştik Şaka şaka, o kadar da çok yemiyor... Bir kamyon kadar işte... o kadar yani Figgaro hakkaten çok hoş sohbet biri, tam kafa dengi... Ama çapkın... İzmirden gelin göndermediğimize şaşıyorum Bir daha görüşeceğimizden eminim. Zaten maddi durum yerinde olsaydı beraber gidecektik Antalya'ya ama kısmet değilmiş. Figgaro-Taylan Abi-Tengeriin Boşig üçlü rakı sorfasını kurma hayalim var hala... Umarım bir gün Taylan Abi'nin msn sohbetindeki keyfiliğini gerçekte de yaşarız... Valla özenmedim değil... Rakıya da bayılırım ya hu...
  3. Sayın DemirEfe... Mavilediğim ifadenize rağmen mahcup oldum, Özür Dilerim... Hakikaten halt etmişim. Bu sefer ayıp oldu sanırım... Kusura bakmayın ve o yüzden şu halde iletimin muhatabı olmadığınızı anladığımı belirtmek isterim... Tekrar kusura bakmayın, gerçekten de gerginlikten sanırım. Sayın Suheyla... Yani tüm anlayışımı 4 kelime ile nasıl özetleyebilirim ki? Evet ya da Hayır demek kolay ancak bunların birde "Ama..."ları ve "Fakat..."ları var... Yine de size özel olarak açıklayayım: *** #1 - Kuranda ki sozlerin Allahin sozlerimi? Degil mi? 1a- Tek gerçeklik olarak "Varlık"ı kabul ediyorum. 1b- Metafizik ya da Materyalist, her türlü bilginin kaynağının Varlık'ın kendisi olduğunu düşünyorum. 1c- Varlığı "Tanrı" olarak benimsiyorum, yani; Varlık=Tanrı 1d- Dolayısı ile Kur'an ya da başka herhangi bir kitap olsun her bilginin kaynağının Tanrı-Varlık olduğunu düşünüyorum. (Umarım yeterince nettir.) *** #2 - Allahin sozleri bugun gecerli degilmi? 2a- "Tanrı'nın Sözleri"nden kastınız, Kur'an-daki Toplumsal Hükümler ise eğer, bugün için uygulanamaz olduklarını zaten defalarca ifade ettim. 2b- Tüm Varlık içersine "Toplumsal Devinimler ve Olgular"da dahil olduğu için, bugünkü Toplumsal Sözleşmelerin kaynağı da aynıdır... (Umarım yeterince nettir.) *** #3 - Muhammedin Allah ile konustuguna inaniyormusunuz? 3a- Yanız Hz. Muhammed değil, siz bile Varlığın (Tanrı) bir parçası olmakla, zaten Varlık-Tanrı ile iletişim içersindesiniz. 3b- Varlığı kavramak isteğinde olan her birey Varlık-Tanrı ile iletişim içersindedir. Bir Pozitif Bilim Adamı formüller ile, Sosyal Bilim Adamı ise Toplumsal Kuramlar ile bunu açıklama niyetindedirler değil mi? 3c- Hz. Muhammed çok zeki bir insandır ve çağının elit kimselerindendir. Dolayısı ile Tarihteki tüm Filozoflar [belki de Filozoflar (Bilgi Dostu) için Peygamber (Farsça: Öğretmen) desek daha yerinde olabilir.] gibi Varlığı-Tanrıyı ve devinimini anlamak amacına koyulmuş ve keşfettiği bilgiler ile ortaya (Bence güzel) bir öğreti koymuştur. 3d- Bunun ışığında şunu diyebiliriz: Hz. Muhammed Tanrı-Varlık ile iletişim kurmuştur... (Umarım yeterince nettir.) *** #4 - Islam dininin (ve Kuranin) butun Insanlara gonderildigi bir dinmidir? Neye inaniyorsunuz? 4a- Her öğreti bütün insanlığa hitap etme kaygısındadır. 4b- İslam dini de pek doğaldır ki bu amaçla, kabullerinin tüm insanlığa hitap ettiğini öngörür. 4c- Kur'an-ın Toplumsal Hükümlerinin, ortaya çıktığı döneme ait olduğuna ve bugün için uygulanabilir olmadığına inanmakla birlikte, "İnanç" ile ortaya koyduğu "Öğreti"nin benim için sempatik olduğunu düşünüyorum. 4d- Nitekim bunu söylerken de diğer bir referansım; Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur, Nesimi, Farabi gibi benim için değerli kimselerin de bu açıdan değerlendirmiş olmalarıdır... O yüzden kabul ettiğim düşünceleri anlamak için, biraz bu kimselerin bilgilerinin farkında olmanızda gerekir. (Umarım yeterince nettir.), Ek olarak: - "İnanç" olarak ortaya konulan kabullerin tartışılabilir olsa da bir sonuca bağlanabilir olduklarını hiç sanmıyorum. - Ayrıca bir kimsenin Soyut olarak benimsediği bir İlah'ı, niçin öyle benimsediğini, bir başkasının anlayabileceğine de inanmıyorum, inanan kimsenin de tam anlamı ile anlatbileceğine de inanmıyorum. Ki ben Soyut bir İlah'ın varlığına inanmıyorum. - Bu yüzden hiç bir zaman Soyut kavramların varlığını ya da yokluğunu ispatlamak ya da çürütmek konusunda uzun uzadıya tartışmalarım olmamıştır. - Bu notu düşmemin nedeni şudur: Forumdaki tartışmalarımda doğruluğundan emin olarak ortaya koyduğum veriler "Bilimsel" olduğunu düşündüğüm ya da bildiğim verilerdir. - Zaten Varlık'a "Tanrı" demem tamamen göreceli ve vicdani bir benimseyiştir. Bu yüzden bu ve buna bağlı diğer İnanç kabullerim(iz) pek tartışılmamıştır. Evet-Hayır cevapları verecek kadar kısa değil ama sanırım tam anlamı ile ancak bu kadar özetleyebilirim... Daha fazlası mümkün değil... Umarım yeterince anlatabilmişimdir. Saygılarımla...
  4. Sayın Suheyla... Şu yazımda özet olarak nasıl bir görüşe sahip olduğumu yazdım. Hadi siz neyse, daha önceden beni pek tanımıyorsunuz da bu yüzden bir yanlış anlaşılma oluyor diyelim (ki bunu da pek inandırıcı bulmamama rağmen)... Peki diğer arkadaşların anlamazları düşündürüyor aslında beni... Eğer hala anlamamış iseniz, Ö.M.den bildiriniz ve daha arıntılı ama sadece bir şekilde anlatayım. Zira burada bir yere varamayacağımız kesin gibi görünüyor...
  5. Bu mudur yani? Yazık yaa, hakikaten yazık... Bunu mu kastettim ben? Hz. Muhammed için ya da karşısındakiler için herhangi bir ifade kullandım mı? Şu iletinize neden olabilecek bir tespitim var mı? Bunu söyletecek bir iddiam var mı? Ya da açık açık sorayım: Bu iletinizi niçin yazdınız Sayın DemirEfe? Amacınız nedir? Sadece buna cevap verin yeter... Zira iletiniz, iletime karşılık değildir... Sadece kurnazlık abidesidir... Söyledikleriniz kaale alınmayacak kadar basit aslında, kusura bakmayın... Çünkü sadece tutarsızlığınızı örtmek istiyorsunuz. Bir deyim vardır: "Vur deyince öldürmek..." Yazınız buna örneklemdir. Abartıyorsunuz... O kadar emek veriyorum anlatmaya, çaba harcıyorum... Hala iyi niyetle, adam gibi açıklamaya çalışıyorum, Her şeye rağmen kırmamaya, bir anlaşmazlığı açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum, Ama hala büyük bir inatla lafazanlık yapıyorsunuz, kafanıza göre kurguluyorsunuz... Tartışma sayenizde fasid daireden başka bir şeye dönüşmüyor... Sayın Tarafsız'ın onadığı görüşü güya onayıp, diğer taraftan yine de hala benimseyemiyorsunuz... Yiğidi öldürseniz bile hakkını verebilmek lazım Sayın DemirEfe... Bazen bunu yapabilin... Yukarıda açık açık söyledim: Çürütebiliyorsanız gelin Bilimsel olarak çürütün işte... Bundan iyi iddia mı var? Bunu yapabildiğiniz takdirde tüm bildiklerimden vazgeçeceğim diyorum, hala yapamıyorsunuz!!! Ya hu yapın işte? Yapamadığınız gibi hala şu iletinizdeki alakasız ve çarpıtıcı argümanlarla geliyorsunuz. Ha tamam, böyle bir iddia da bulundunuz, bari bunu da bazı temellere dayandırarak yapın ki muhatabımı bileyim. Hangi açıdan alıyorsunuz bileyim değil mi? Neye karşılık yazdığınız bileyim... Eğer çürütemiyorsanız ne siz Sayın DemirEfe, ne de siz Sayın Suheyla Temelsiz ve sadece lafazanlığa dayalı şeyler yazmayın... Kirlilikten başka bir şey olmuyor. Böyle kafadan uydurma kurgularla tartışma yapılmaz. İşinize gelince Bilimsel olup, işinize gelmeyince Bilimdışı davranıyorsunuz. Yazıktır, ayıptır. Yukarıdaki iletilerimde bunu nasıl yaptığınızın açıklamaları yeterince vardır. Tartışmanın niçin Bilimsel olması gerektiğinin açıklamalarıda vardır aynı iletide. Sizin hala bu kavrayıştan fersah fersah uzak olduğunuz da vakidir. Hala hiç bir iletime aynı netlikte cevap veremiyorsunuz. Bu kurnazlıktan başka bir şey değildir. Yazık, gerçekten yazık... Bir insan ancak bu kadar zoraki anlamazlıktan gelebilir... Bakın açıkça söylüyorum: Ortaya bir iddia attığınızda bunun temelleri olsun ve ispatlanabilsin... Çürütüldüğünde de bunu hazmedebilecek yüreğe sahip olun... Ben açıkça söylüyorum: Gereğince çürüttüğünüz takdirde (ki şu iletiniz bunu yapmanızı artık zorunlu kılıyor) konuyu gerçekten hiç bilmediğimi açık açık kabul edip özür dileyeceğim... Ha eğer yine bunu yapamayıp hala alakasız iletiler yazacaksanız, Sonunda tartışmaya ve birbirimize saygımız kalmayacak anlaşılan... Sayın Süheyla size de hala teklifim geçerlidir... Haydi bakalım... Buyurun...
  6. Hayır Sayın DemirEfe... Ben o yasaların, ortaya çıktıkları zamana uygun olup olmadıkları ile ilgili öyle yapıcı ve dikkati çeken bir tartışmaya, bu forumda pek rastlamadım. Hatta o şekilde tartışmaların yapılması için çaba da harcadım ama olmadı... Sayın DemirEfe... Üç-Beş kişiden ziyade, diğer Müslümanların, Kur'an-ın o hükümlerinin bugün uygulanabilir olduğunu savunmalarını bana kanıt olarak getiriyorsunuz değil mi? "Savunuyorlar, demek ki böyle bir inanış gerçekten var" diyorsunuz... Bende diyorum ki Hz. Muhammed'in Vahiy Katibi, Ona ilk inananlar ve ilk inanan arkadaşları, Halifeler ve Sahabiler mi daha iyi bilir Kur'an-ı, o bugünün çoğunluktaki Müslümanları mı? O insanların uyguladıkları mı daha tanımlayıcı olur Kur'an-ı, yoksa bugün o çoğunluk Müslüman kesim mi? Alın size çok açık ve net bir soru... "Beni Dinleyin" demek istemiyorum aslında ama ötekileri boşvermenizi ciddiyetle söylüyorum. Hele ki Kur'an-ı gerçekten eleştirmek kaygısında iseniz... Nedenini bir iki soru ile önceki paragrafta örnekledim... Ayrıca "Beni Dinleyin" dediğim kaygılarım, Bilim'in kabulleridir. Söyler misiniz, "Beni Dinleyin" dediğim şu bilgi kesin ve evrensel bir doğrulukta mıdır, değil midir? "Her ne ihtiva ederse etsin ve ne özellikte olursa olsun, ortaya çıkmış bir Toplumsal Yasa, ortaya çıktığı dönemin koşullarından doğmuştur ve bu özellikler çerçevesinde o döneme hitap eder..." Bilimsel Kabulleri sunduğum sürece, elbette ki "Beni Dinleyin" izlenimi uyandıracağım ister istemez... Bu söylediklerinizi savunduğum zaten bellidir... Ayrıca Tevbe 29'u da Tarih Bilimsel veriler açısından açıkladığım halde, o da kabul edilmemişti. Bu da tuhaftı doğrusu... Ayrıca "Tarih Tartışması"na dönüşmesinden ya da dönüşecek olmasından sanırım yakınmışsınız. Bakın şu özelliklerinden dolayı, Kur'an-ın ayetleri ilgili açılardan tartışılmaya mahkumdur: -İçeriğinde ortaya çıktığı topluma yönelik Toplumsal düzenlemeler içerdiği için Sosyoloji, -İçeriğinde o döneme ait hukuki kurallar ve uygulamalar içerdiği için Hukuk, -İçeriğinde bir takım Felsefi öğretiler barındırdığı için Felsefe, -İçeriğindeki ayetlerin ortaya çıkış tarihlerini, yerlerini ve ortaya çıkmalarına kaynaklık eden olayları bildiğimiz için Tarih, -İçeriğindeki ayetler o dönemdeki Müşrik ve Müslüman, Ehl-i Kitap (Hıristiyan ve Yahudi) yapılanmalar arasındaki prensipleri ortaya koyduğundan Siyaset, ve saire gibi Bilimlerin inceleme konusu olmaktadır Kur'an... Ayrıca bir de şu var, Tartışma denen uygulamanın "Bilimsellik" çerçevesinde yapıldığı zaman tam anlamı ile "Tartışma" olacağını, Aksi halde olayın Körler Savaşına ya da Kavgaya dönüşeceğini düşünüyorum. Burada ise yaptığımız şey bilimsel olmak zorundadır ve bu yüzden tartışma elbette ki Tarih ya da Sosyoloji, Hukuk, Felsefe, Siyaset tartışmasına dönecektir. Bunun nesi yanlıştır? Ya da siz hangi açıdan tartışmamızı istiyorsunuz, bunu açıkça söyleyin... Tartışmalar Bilimsel olmak zorunda değil midir? Kur'an bir inceleme konusu değil midir? Sayın DemirEfe, zaten öyledir... Karl Marks o dönemin Ekonomik koşullarını değerlendirmiş, Tarihsel Süreç içersinde ele alıp Das Kapital'i yazmıştır. Gelecek için ortaya koyduğu düşünceler şu an için pek geçerlidir denilemez... Hatta kimi öngörüleri de yanlış çıkmıştır bugün için... Yani söylediğiniz ifadeyi içermediği halde, Das Kapital için diyorum ki: Das Kapital'de ortaya konulan düşünceleri de eleştirmeden önce, o eserin ele alındığı koşulları ve o eseri ortaya koymaya götüren süreci iyi bilmek gerekir. Bu çerçevede, Das Kapitalin, Tarihsel Materyalizm açısından çok değerli bir kaynak olduğunu, önemli ve gerçek analizler ortaya koyduğunu düşünüyorum. Kaldı ki Sosyalizm'in gerçekleşMEyeceğini de düşünMÜyorum... Saygılarımla...
  7. Sağolun Sayın Tarafsız... Sayın DemirEfe... "İslam Barış Dini midir?" konusunu, barındırdığı ve ortaya çıktığı döneme hitap eden Toplumsal Yasaları açısından ele alacaksak eğer şöyle söyleyebiliriz diye düşünüyorum: O dönem için, bu yasaların ortaya çıkış sebepleri elbette ki Toplumsal bir Düzen sağlamaktı. Nasıl ki bugünkü yasalarımızın amacı da buysa, o zamanda o öyle idi. Ama şu var ki, 1400 yılda insanlık çok gelişmiştir değil mi? Bilişsel düzeyi ve anlayışları ilerlemiştir. 1400 yıl öncesinin kabullerini, bugün uygulamak elbette ki "İnsancıl" olmayacaktır. Kur'an-ın bu türlü kabulleri, 1400 yıl öncesi kabulleri için uygun mudur, değil midir? Asıl tartışılması gereken konu budur. Ve ancak bundan sonra bakarız ki Arap Toplumunda bir asayiş ve iyileşme sağlanamamış, Ve bakarız ki daha iyi uygulamaları sergileyebileceği halde, Araplar da kabulleneceği halde bunu yapmamış, Daha kötü uygulamaları ortaya koymuş, O zaman deriz ki "İslam Barış Dini Değildir." Ama 21. yüzyılın Bilişsel Yapısı ve Tarihsel Ortamı ile 1400yıl öncesini "Aman canım hiç İnsancıl ve barışçıl değiller" diye yargılamak Bilimsel midir? En basiti Evlilik kurumu mesela. O dönemlerde Medeni Hukukta evlilik kayıt altına alınmıyordu değil mi? Anayasal Düzene geçilmemişti henüz. Ve insanlar evliliklerini en önemli şeye dayandırıyorlardı: İnandıkları Tanrı'ya yemin ediyorlardı... Şimdi koyu bir liberalistin çıkıp: "Aman ya ne kadar da geriymişler, evlilikleri kayda geçirip Toplumsal Sözleşme ile sabitlememişler!" demesi anlamlı mıdır? Adamlar bilmiyor ki öyle bir şey, daha icat etmemişler ya da keşfetmemişler. Ama nasıl eleştirilir? O dönemde evlilikleri kayıt etmek sureti ile tarafları onaylayan ve haklarını güvence altına alan Evlilik kurumunu resmileştiren bir Toplumun varlığını, Ve Arap toplumununda bu toplum ile ilişki içersinde olup, bu uygulamayı öğrendiği halde Hz. Muhammed'in Kur'an-da bunu tavsiye etmemesini ispatlarsınız... Eleştirirsiniz... O zaman dersiniz ki "Hakikaten çağ dışıymış!" Bu da Bilimsel bir ispat olur işte... Bunun örneklerini verdim ben daha önce, bilen biliyor tabii ki... Sorun, "Kur'an-ın Toplumsal Hükümleri bugün için Çağdışı ve İnsancıl mıdır?" sorunu değildir. Sorun, "Kur'an-ın Toplumsal Hükümleri o gün için uygun ve uygulanabilir miydi?" sorunudur. Yoksa o kabulleri bugün uygulamaya çalışmak tabii ki çağdışılıktır... "İslam Barış Dini midir?" konusunu, İnancın sadece vicdani bir kabul olduğunu kabul ederek ele alırsak, Pek bir ortadadır ki bu o inanca nereden baktığınıza göre görecelilik sergileyecektir. Yukarıda söylediklerimi de akılda tutarak şunu söyleyebilirim: İslam "İnanc"ı, benim diğer insanları sevmeme hiç bir şekilde engel olmuyor. Önüme çıkan ve beni engelleyen bir tabusu yoktur benim için. Tabi yine söylüyorum, bu kişinin kendi kabulleri ile ilgilidir Ve özneldir... O yüzden "İslam Barış Dini midir, değil midir?" sorusunun net bir cevabı yoktur diye düşünüyorum. Saygılarımla...
  8. Sayın Süheyla... İlk olarak "Mantık Dışı, Acayip Sözler" olarak nitelediğiniz (kişisel inanç değerlerim hariç: Varlığa "Tanrı" demiş olmam mesela...) tüm yazdıklarım "Bilimsel"dir... Yani benim bir yerlerimden uydurduğum şeyler değildir... Bir inançtan ya da kişisel görüşten de ötedir... Ve sizin bunları reddebilmenizi tuhaf buluyorum... Kızdığım şey ise Bilimsel olduğunuzu iddia edebilmenizdir... Hatta aynı zamanda güldüğüm şeyde budur... Sizden tek bir şey, ama tek bir şey istiyorum... Ne olur, yalvarırım; Şu "Mantık Dışı, Acayip Sözlerim"i Bilimsel olarak çürütür müsünüz? Çok ciddiyim... Çürütün ve sizi bu konuda otorite kabul edip, Söylediklerinizi "Kutsal" addedeyim... Emin olun ki inandığım her değerden, bir çırpıda vaz geçeceğim... Bakın çok büyük konuşuyorum... Sadece çürütün yeter... Olayı kişiselleştirmemek için diğer gereksiz ifadelerinizi dikkate dahi almıyorum... Zira layığı budur... Bu arada, Ben bildiğim TEK DİL olan Türkçeyi bile zor konuşuyorum... Kendimi yeterince ifade etmekten özürlü olduğumu tüm forumdaşlarım bilirler, gocunmam... Saygılarımla...
  9. Alın işte... Hala aynı şeyler... Sayın DemirEfe... Emin olun ki Kur'an-ın rasyonelleşmesi bilmem neyimde bile değil... Özür dilerim ama artık iyice sinirim bozuldu... Ya hu anlamıyor musunuz? Bu söylediklerimi Tarih, Sosyoloji bilimleri söylüyor... Hukuk'u bilim olarak kabul ediyor musunuz? Niye tüm verilere tepeden, aynı eşit uzaklıkta bakamıyorsunuz ki? Yani sırf tarafgirlik uğruna bu kadar da olmaz ama... Ayıptır... Kur'an-da hangi ayeti kırmızılarsınız ya da dipnot koyarsınız, bunu bilemem Ama lafazanlık/demogoji yapmadan önce, rica ediyorum söylediklerimi Bilimsel olarak çürütün... Ya hu ben sadece bunu istiyorum... Bana deyin ki: "Şu, şu, ahanda birde şu nedenler, senin Bilimsel olmadığını kanıtlar." deyin sadece... Bakın bu forumdaki en büyük iddiaları da bu konuda ben etmişimdir: Söylediklerimi çürütün, sizin her söylediğinizi kutsal ilan edip Tüm iddialarımdan vaz geçeceğim... "Kimi Müslümanlar öyle kabul ediyormuş..." Etsin efendim, öyle kabul etsin... Bu hiç bir şeyi değiştirmez... Ben, o Müslümanları bir tarafa bırakın, diyorum ki: Hz. Muhammed'in vefatının ardı sıra gelen Halifeler dahi, Halifelerden hemen sonra başa geçen, Hz. Muhammed'in Vahiy Katibi olan Muaviye dahi Kur'an-ın bu türlü yasalarına uymamazlık etmiştir. Yerlerine yenilerini uyguladıkları olmuştur. Muaviye'nin Veraset sistemini getirmesi dahi buna tek başına örnektir. Müslümanın Müslümana kılıç çekmemesi görüşüne rağmen, Hz. Ali ile Hz. Ayşe'nin karşı saflarda mücadele etmeleri Ve hatta daha sonra Hz. Hüseyin'in, Muaviye'nin oğlunca öldürülmesi bile yeterlidir. Kaldı ki onlarca örnek vardır. Sanıyorum ki Halifeler ve Vahiy Katipleri, Kur'an-ı derleyip-toplayanlar Referans verdiğiniz o Müslümanlardan daha iyi biliyorlardı Kur'an-ı değil mi? Hala inat ediyorsunuz, farkında mısınız? Bundan sonra "Ben Bilimi savunurum" deyişini samimiyetsiz bulacağım ne yazık ki... Tanrı dediğiniz şey, o günde, bu günde; varlığın kendisidir... Yani insanlar "Var Olan"ı "Tanrı" olarak nitelemişler ve tüm bilgileri Varlığın kendisinden elde etmişlerdir. Toplumsal Devinimleri de içine almak sureti ile Varlığın tüm deviniminin kendisidir "Tanrı" dediğimiz şey. Böylece kaçınılmaz olarak kaynağımız Var Olan'dan başkası değildir. Toplumun kendisinden başkası değildir mesela. Emin olun, Kur'an-ın yasaları da o Toplumun kabullerine ve durumuna göre Yine kendilerinden ortaya çıkmıştır... O yüzden bugünkü kuralların kaynağı da, hiç şüpheniz olmasın ki yine aynı kaynağa dayanacaktır... Ben size söylüyorum işte: Bugünki yasalar, Anayasa gibi Toplumsal Sözleşmeler ile ortaya konulmuştur... Kur'an-ın Toplumsal Normlarına ihtiyaç yoktur. İnsanlık o basamağı geride bırakmıştır... Bunun neyini kabul edemiyorsunuz ya hu! Sizde böyle kesin yargılar kurun efendim! Bunu beklerim ben... Her neyse... Son iletinizde dahi, ne yazık ki bir verim göremiyorum... Hala görünen bir gerçeği dillendirmekten çekiniyorsunuz... Bunun iç hesaplaşması size kalsın... Sayın Suheyla, Siz normalde de ifade edemiyorsunuz ki? Saygılarımla...
  10. Sayın Süheyla... Normalde kendimi "Sabırlı" bir insan olarak addederim. Yani hakikatende aslında sabırlı birisiyimdir... Ama ne yazık ki sizin bu anlamazlığınız (ya da hadi sorunluluğu kendi üzerime alayım) benim bu anlatamazlığım artık neşemi kaçırmaya başladı diyebilirim... Sayın Süheyla, Son kez açık ve net yazıyorum... Ancak yine kavramayacağınızı biliyorum aslında, kusura bakmayın... Bakın önce dünya Güneşten kopmuş bir toz bulutu halindeymiş tamam mı! Sonra soğumuş ve Güneşin yörüngesine oturmuş. Daha sonra üzerinde çeşitli elementler ve minaraller vücut bulmuş. Sonra bir şekilde Su yeryüzünde var olmuş ve canlılık evrilmeye başlamış... ... ... Yani taa en başından mı alayım ne yapayım bilmiyorum ki!? İlk insan(lar)dan bugüne kadar, insanoğlu Toplumsallaşmada adım adım gelişmeler sağlamıştır. Ve bu her adımda Toplumsal Yasalar ortaya koymuşlardır. Buradaki en önemli nokta; O Toplumsal Yasaların, ortaya çıktıkları döneme hitap ediyor olmalarıdır. Mesela bugün için geçerli olan bir yasa, bir ya da bir kaç yüzyıl sonra ideal olmayabilir değil mi? Ancak Sosyal Bilimler o yasayı bugün için Bilimsel olarak niteliyordur... Peki Bilim'in bugünkü gibi gelişmediği dönemlerde Yasalar neye dayandırılmış? Dinlere ve Dinlerin Öğretilerine... Ya da saplantılı ideolojilere... Kısaca biz buna diyoruz ki: Dinlerin Toplumsal Yasaları, ortaya çıktıkları dönem ile ilgili yasalarıdır. Bana gidip bilmem kimi örnek vermeyin efendim... O adam ne kadar bilgili ve çağdaş ise, Ne kadar bilimsel ise, İşte sizde onunla aynı kabulü sergileyerek Ancak o kadar bilgili ve bilimselsiniz... Bu konuda devamlı bunu söylüyorum... Ne tuhaftır ki sizin parmaklarınızdan çıkanlarla da kendiniz ortaya koyuyorsunuz... Kur'an-dan ayet vermemem oldukça doğaldır. Çünkü olaya "Bilim"in penceresinden bakıyorum anlatabildim mi? Bilim, O dönemi iyice araştırıyor ve verileri ortaya koyuyor... Kur'an-ı karşısına alıyor, O dönemin kabullerini ve bilişsel yapısını karşısına alıyor, Sonra tespitini ortaya koyuyor... Kur'an-ın ayetlerini eleştirme safhasını bu açıdan çoktan geçtim diye düşünüyorum. Bilim'in en son tespitini size sunayım ve siz alın o bayrağı Oradan daha ileri götürün diye uğraşıyorum... Ama nafile... Yine söylüyorum: Hangi din ya da inanç Ya da hangi Toplumsal Sözleşme olursa olsun, Bu türlü Toplumsal Yasalar, ortaya çıktıkları dönemi ilgilendirirler Ve o açıdan ele alınırlar... Bunu niye "İslamı Meşrulaştırmak" kaygısı ile reddediyorsunuz anlamıyorum... Hatta ve hatta aslında nasıl eleştirebileceğinizin Bilimsel Yöntemini de gösteriyorum size... Ama yok yok yok... Boşa kürek çekiyorum... Aslına bakarsanız, bu açıdan bazı gerçekleri gördüğünü düşündüğüm arkadaşlarında Sessiz kalıp, haklıya hakkını vermemelerini tuhaf karşıLAMIYORUM artık... Bu konuya da girmek istemiyorum... Birde konuyu "Felsefe" ve "Siyaset"e getirdiğimden yakınmışsınız... Ya hu Sayın Süheyla... Hem Kur'an-ı Sosyal, Siyasi, Toplumsal ve Hukuksal açıdan eleştiriyorsunuz, Çürütüldüğünüzde de, beni bu şekle getirmekle itham ediyorsunuz. Komik yani, çok komik... O zaman sizin en baştan eleştirmemeniz lazım Sayın arkadaşım... Yani hangi açıdan ele almamı bekliyorsunuz ki daha başka onu da anlamadım... Söyler misiniz bana; "El kesmek" "Recm" "Kırbaç" "100 sopa" gibi kurallar Toplumsal Kurallar değil midir? Evet, öyledir... Peki bu kurallar, Toplumların Bilinçlenmelerine göre yani çağın kabullerine göre ortaya çıkmış ve uygulanmış kurallar değil midir? Evet, ölyedir... Pekiiii... Bu kurallar Kur'an-ın ortaya çıktığı dönemde uygun görülmüş, ancak buna rağmen bugün geçerliliğini yitirmiş, uygulanamaz kurallar değil midir? Evet, öyledir... Ya hu bunu Bilim söylüyor, niye karşı çıkıyorsunuz ki buna bir türlü anlam veremiyorum... Bunu öncelikle sizin savunmanız lazım ya hu! Konuyu "Tarih" "Sosyoloji" "Felsefe" "Siyaset" "Hukuk"... Kısacası "Bilim" açısından ele almamız kaçınılmaz değil midir arkadaşım? Ne yapalım yani? İlla ki size haklı/haksız destek mi verelim? İlla "sessiz" mi kalalım ya da? Ya inanamıyorum yaa... Yani siz mi Bilim'i savunuyorsunuz bu halinizle? Yapmayın rica ederim... Şu konuya gelelim birde: "Kur'an böyle emrediyor ama!!!" Açıkça söyleyeyim size: Kur'an yine Toplumsal Devinimlere göre, ortaya çıktığı dönemin toplumunu belli bir düzene koymak için yasalar ortaya koymuştur. Bu yasalar Hz. Muhammed'den hemen sonra, Hz. Muhammed'in vahiy katiplerince ve hatta halifelerce bile işe yaramadıklarında, iş göremez olduklarında "uygulanmamıştır". Yerine yeni ve çağına hitap eden yeni yasalar konulmuştur. Bir takım uygulamalardan da vaz geçildiği, o uygulamaların reddedildiği dahi olmuştur... Hem de yine Vahiy Katibi olan Muaviye'ce bile... Ya hu bunları onlarca kere yazdım ve artık bıktım anlıyor musunuz? Gerçekten sıkıldım artık... Yani Tanrı'nın emrettiği reddedilmiyor, sadece olduğu yerde bırakılıyor o yasalar anladınız mı? İhtiyaca karşılık veren yeni yasalar konuluyor, hem de Müslümanların kendilerince... Örneklerini onlarca kere verdim ya hu!!! Kusura bakmayın ama hakikaten yoruyorsunuz insanı... Aman yaaa... Hakikaten uyuz oldum artık... Artık bu tartışmaya katılmak istemiyorum... Boşa kürek çekiyoruz ve anlamak derdinde değil Sadece kendinizi ne olursa olsun ispat etmek derdindesiniz... Hem de son derece Gayri Bilimsel davranmak pahasına... Cübbeli bilmem ki şunu demiş, cübbesizi şöyle demiş falan filan... Kardeşim, eğer bir dini eleştiriyorsanız, bunu Bilimsel açıdan Ve "Yer" "Zaman" bağıntısı içinde yapmak Zorundasınız... Gidipte Bilim'in "B"sinden anlamayan din sömürücülerini referans vererek değil... Bunu ben mi öğreteceğim size! Yazık, hakikaten çok yazık... Bu tartışmanın hakikaten tadı ziyadesiyle kaçtı... Boş kuyuya taş atmaktan başka bir şey yapmadık ne yazık ki...
  11. Bu tamamen Psikolojik bir tespittir. Her Canlının ve özellikle insanın "Türe özgü hazır oluş", "Gelişim görevleri" ve "Kritik dönemleri" vardır. Psikoloji bölümünde bahsetmiştim çokça... Gerekli davranışı, gerekli zamanda öğrenemezseniz eğer O davranışı öğrenmeniz artık imkansızdır ya da çok çok zordur. İnsan olsa bile böyledir... Zeka burada o kadar önem arzetmiyor işte... Ama şu var söylediğiniz şey Bilimsel bir gerçektir ve çok önemlidir. Bu konu ile ilgili "Hanzo" ve "Nell" isimli filmler çekilmiştir. Yani ormanda büyüyen bir çocuk "Tarzan" ve "Mougli" gibi eğitilemiyor aslında ne yazık ki...
  12. Yani "Bana Bir Şeyhler Oluyor" mu dediniz? Ateizmin en önemli ya da daha az önemli bir nedeni diye bir şey mümkün müdür bilemem, Ancak "Ben Ateistim" diyen herkesin hareket noktasının aynı olmadığını çok rahat söyleyebilirim. Aslında bu konu tartışılacaksa, Asıl tartışılması gereken tarafı şudur ki; "Ben Ateist"im demek için "Tanrı(lar)"ı reddetmek yeterli midir? Bunu daha önce de açtık ama nedense pek üzerinde durulmadı... Durulacağını da sanmıyorum. Lakin ben "Ben Ateistim" diyen bir kimseden beklentilerimi yazayım, Gereklilikleri, uygun gören kimseler belirtirler... Öncelikle eskiden beridir iki gerçekliğin ifadesi üzerinde durulur: Materyalist Gerçekler (Bilginin kaynağını Madde olarak görenler), Metafizik Gerçekler (Bilginin kaynağını Soyut Varlıklar olarak görenler)... Materyalist Gerçekleri kabul eden kimseler, Pek tabiidir ki Soyut kavramları reddetmek ile birlikte A-Teist olarak tanımlanırlar. Ben bu açıdan şunu savunurum: Dinsiz olan ancak Soyut bir Tanrı'yı kabul eden kimselerin Bir A-Teist ile tam anlamı ile aynı safta olmaması gerekir... Uyuşabilecekleri tek ve en önemli nokta "Yapı ve Düzen Olarak" Dinlere olan karşıtlıklarıdır... Ki bu da Bilimsel bir düzlemde olmak zorundadır... Tanrı'nın var olup olmaması görüşünde yine taban tabana zıttırlar aslen. Ki Dinlere karşı olsalar bile Soyut ve Aşkın bir Tanrı'nın varlığını kabul eden hiç bir kimseye Tam anlamı ile "Materyalist"de diyemeyiz... Lakin bu türlü bir tartışmanın hiç bir şekilde açılmamasını tuhaf karşılıyorum aslında. Buradan devamla: Bir Ateist kendi kabulünü "Materyalizm"e dayandıracağı için, Yani hareket noktası "Madde" olduğu için, Maddenin devinimin kavramış olmak "Zorundadır"... Aksi takdirde "Kur'an okumamış Müslüman"dan hiç bir farkı yoktur. Materyalist Tarih görüşünün farkında olmuş olmak zorundadır, Ki (yakından tanıdığım Ateist arkadaşlarımız hariç) kendisinin Ateist olduğunu düşünen Kimi kimselerin (varsa eğer), gerçekten Ateist olduklarını hiç mi hiç sanmıyorum. Tek yapabildikleri, sanıyorum ki "Din Karşıtlığı"dır. Ki bu karşıtlığı sergilemek, karşıtı olduğu dinin mensubu olmayan herkesin en doğal hakkıdır... Bir Ateist'in, Bilimsel verileri Maddeye temellendirebilecek kadar Bilim Felsefesinden ve Bilimin Nedenselliğinden, Kabullerinden haberdar olması gerekmektedir. Yoksa "Tanrı Yoktur!" demekle "Ateist" olunamaz diye düşünüyorum. Yine başa dönersek: Ateist olmak için "Tanrı Yoktur" demek yeterli midir? Bence kesinlikle değildir... Ha şimdi burada aslında bir öz eleştiri de yapmam lazım diye düşünüyorum. Kaldı ki beni tüm forumdaşlarım tanırlar aslında. Öncelikle Soyut bir Tanrı'nın var olduğuna inanmıyorum. Melek, Cin, Şeytan gibi Soyut varlıklarında Doğa'yı nitelediklerini düşünüyorum. Açık ve net olarak söylemem gerekirse: Varlık'tan başka bir gerçeklik tanımıyorum... Buradan devamla şunu ortaya koymam gerekli: Sosyal ya da Pozitif, Tinsel ya da başka ne olursa olsun Her bilginin kaynağının "Maddi Varlık" olduğunu düşünüyorum. Buna Akıl ve Bilinçde dahildir... Bu açıdan Materyalist miyim yoksa Metafizikçi miyim, Bunun yargısını hiç düşünmedim açıkçası... Yani ister Kur'an olsun, ister başka bir veri olsun Her bilginin kaynağı, direkt olarak varlığın kendisidir... Bu nedenle, Varlığı "Tanrı" olarak algılıyorum ve anlamlandırıyorum. Dolayısı ile dinlerde anlatılan İlahlarında "Maddi Varlığı" nitelediğini düşünüyorum. Yüceliği, Erişilmezliği, Büyüklüğü, Acımasızlığı, Şefkati... Ve sair 99 isimde dahil Maddeyi nitelemektedir bence. Peygamberlerin kitaplarında bahsettikleri verilerinde Bugün için Bilimsel mi olup olmadıklarını tartışmayı açıkçası mantıksız buluyorum. Size bakın çok güzel ve belkide forumda bir çok kimsenin bilmediği bir örnek vereyim: İslamdan önceki Türklerde şöyle bir söz vardır (Kaynak= Bahaeddin Ögel: Çince bilip eski Çince kaynakları okuyabilen tek Türk Bilim adamıdır, ilerde ikincisi olmayı ümit ediyorum. ) "Tengri, tag birle yerig basurdı - Tanrı, dağ ile yeri bastırdı (ve daha sağlam yaptı)." "Yer basrukı tag, Budun basrukı beg - Yerin baskısı dağdır (yeri sağlam yapan), budunun baskısı beydir." Dağın yeri tutması (kazık gibi çakılmış olması) ile ilgili size bir şey çağrıştırdı mı acaba? Yani Peygamberlerin bildirdikleri, aslında o dönemlere ait Gerçek olduğu düşünülen ve yine Maddeye dayalı verilerdir... (Övünmek değil amacım ve yaptığım kesinlikle öyle bir şey değil ama bir dinin bilimsel eleştirisi emin olun ki ancak böyle olur.) Neyse, Daha fazla yazmama gerek yok aslında. Şu üç madde bilinirse hakkımda, Düşüncelerim apaçık ortaya çıkar diye düşünüyorum: 1- Tek gerçeklik Varlığın kendisidir ve tüm bilgilerin kaynağı bu Varlıktır. 2- Belki Bilimsel ya da değil bilemem ama kendi açımdan bu Varlığın kendisine "Tanrı" diyorum. 3- Dinlerde dahil tüm bilgiler kaynağını Varlıktan yani Tanrı'dan almaktadırlar Saygılarımla...
  13. Sayın Suheyla, Sayın Cyrano'nun dedeiği noktaya geldik işte... İslamı gidip Hristiyan argümanlarla eleştiriyorsunuz. Ha siz Hıristiyansanız bunu bilemem... Papa'nın Tarihçi olmadı pek belli değil mi? Ayrıca Hz. İsa kendi söylemiş değil mi İncil'de! "Ben dünyaya barış getirmedim, fakat kılıç getirdim." Size bunu örnek vereyim, kim daha bilimseldir belki, hani belki o zaman kavrarsınız diye düşünüyorum. Haçlı seferlerini "Ya hu Hz. İsa böyle demiş, Hıristiyanlarda Haçlı seferlerini bu yüzden yapmışlardır." dedim mi hiç? Ya da o kadar umrumdaysa Müslümanlık ve Müslüman tutuculuğu, Niye Haçlı Seferlerini ve Sömürgecilik Faaliyetlerini kullanarak Hıristiyanlığı kötülemiyorum? Ya da Mason Teşkilatı için bir sürü komplo teorileri üretilir ve bunu herkes bilir. Dünyayı yönettikleri falan fistan fişmekan... O kadar umrumuzdaysa Müslümanlık, niçin bunu kullanarak Yahudiliği kötülemiyorum? Belkide Materyalist Tarih anlayışına sahip olduğum içindir hı? Toplumların devinimlerinin sadece ve sadece Toplumsal İhtiyaçlar ve Devinimler çerçevesinde şekillendiğini bildiğim içindir? Bakın Yabancı dilim yok ama Tarih Felsefesi ve Tarihsel Materyalizm konusunda Türkçeye bile çevrilmemiş geniş kaynaklar olduğunu biliyorum, en azından bibliyografya olarak rastlıyoruz. Eminim siz bunları alıp, okur ve anlayabilirsiniz... Onlara dayanılarak yazılmış Türkçe kitaplardan benim anladığım Bilimsel Görüş budur... Ya bakın Türkiye'de yaşıyoruz... En azından biz... Din derslerinde diğer dinlerin "değiştirildiği"nin bahsedildiği bir müfredat vardı burada. "Hıristiyan X Müslüman" ayrımı ne olursa olsun vardı bu temelde... Hatta Lise sınavlarında bu kimseler Din Kültürü sorularından muaf tutulurlardı, şimdi nasıl bilemiyorum... Lakin yine aynı Liselerde, Haçlı Seferleri anlatılırken bile "Dinleri öyle emretmiştir" denilemez... O şekilde anlatılamaz... Hemde Hz. İsa'nın yukarıdaki sözüne rağmen... Yani o kadarını yapmak bile artık bilmezliğin dik alasıdır... Lise Eğitim Kitapları bile bu kabuldedir... Kaldı ki siz, Osmanlı Fetihlerini ya da Mezhep kavgalarını dine bağlamamı bekliyorsunuz... Bugünkü devinimleri Dine bağlamı bekliyorsunuz. Bu açıkça gülünecek bir fikirdir ya hu yapmayın lütfen... İster forumda olsun, ister gerçek hayatta olsun Tarihsel Materyalizmi birazcık benimsemiş hiç kimse aksini iddia edemez... Ha ama bu açıdan alırsınız Dini, Ortaya çıktığı çağa göre dersiniz ki: "O çağ için çok ağır ve çağ dışı (o dönemin kabulleri için), o çağın gerisinde bir uygulamadır." diye bir eleştiri yöneltirsiniz, bu tamamen Bilimsel bir sorgulamadır. O zaman tartışılır işte... Bahsettiğim şey benimle hemfikir olmamanız değil, anlatamıyor muyum? Söylediklerinizin ipe sapa gelmez ve bilimsel olmayan şeyler oluşudur konumuz... Ve siz eminim ki en sağlam Bilim savunucularındansınızdır bu halinizle değil mi? Din yerine Bilimi tercih ediyorsunuzdur birde... Toplumları yanlış yola saptıran genel olarak Din değildir... Yani asıl neden Din değildir. Toplumların sapması Din nedeni ile olmaz, olamaz... Siz toplumu yöneten kimsesinizdir ve toplumu saptırmak istersiniz, Yöneticiliğinizin sorgulanmamasını istersiniz... Dini ya da diğer şeyleri bu amaçla kullanırsınız, mesele budur... Sosyolojinin babası İbn-i Haldun yüzyıllar öncesinde tanımlamış bunu... Machivelli daha sonra ortaya koymuş hepsini bunların... Tarih Bilimi tamamen açıklamış... Devletleri ve Toplumları yönlendiren şey Menfaatleridir... İslamı ya da Hz. Muhammed'i eleştirmeyin demiyorum. Ama eleştirecekseniz bari doğru düzgün, Bilimsel veriler ile eleştirin... O zaman ispatladığınız takdirde niye karşı çıkayım ki? Ha şu Kur'an okuma konusundaki sanrınıza değinmek isterim. Kim Kur'an-ı kaç kere okudu bilemem ama Ben Kutsal olduğu söylenen o dört kitabıda baştan sona kadar okumuşumdur Emin olabilirsiniz... Zira bilmediğim hiç bir konuda konuşmak ve atıp tutmak gibi bir adetim yoktur... Örnek 1... Saygılarımla...
  14. Vay beee... Çok güzel bi yazıydı ve Taylan Abi... Ama ben daha yeni görüp okudum
  15. Herhangi bir metnimi takip etmeniz önemli değil Sayın Süheyla. Zira bunu farkedebiliyorum, havada kalan cevapsız sorular malum... Neyse... Lakin bu tartışmanın pek bir faydalı olduğunu düşünmüyorum açıkçası, Özellikle sizin bir şeyler edinebildiğinizi hiç sanmıyorum. Hep aynı yerde, aynı adımları sayıyorsunuz ve sadece kendi söylediklerinizi dinliyorsunuz. Kusura bakmayın, durum tespitim budur... Arabistan'daki muallimin cezalandırılması konusunda Arapça ya da İngilizce Veyahut beynelmilel (ki engin araştırmacı kültürünüze binaen eski Türkçe lakırdı eyliyorum) diğer matbuatlardan faidelenmeniz bir yana, bir taraftanda Tedrisat Feylesofisini bilmeniz icap ider idü... Herneyse, günümüz Türkçesi ile devam edeyim... Bakınız Sömürgecilik Tarihinde bir takım prensipleri vardır Sömürgeci devletlerin. Mesela Fransa; Sömürdüğü bölgeye kendi Fransız yöneticilerini tayin eder, halka Fransız kültürünü benimsetecek okullar açar, halkı şiddetle bastırır. İngiltere; Sömürdüğü bölgenin içinden çıkmış, o topluma ait ancak İngitereye hizmet eden kimseleri başa getirir. Eğitimi büyük oranda İngilizvari hale sokar. Şiddet açısından daha ılımlıdır ve deneyimlidir. Kültürel ve Eğitimsel olarak o halktan kimseleri eğitir ve başa diker, halkı yavaş yavaş kimliğinden ayırır, ayırmaya çalışır. İtalya; Onu katmıyorum bile, gördüğüm en beceriksiz devlettir. Almanya; Malumdur, Yaşam Alanı ilkesi vardı zamanında. Şimdi evcil bir kedi gibi. Ordu gücü yok ve Fransaya muhtaç bu yüzden. Abd. ise en tehliklelileridir; Kurduğu ya da kurulmasına yardım ettiği hangi devlet olursa olsun, kafalarını kandan ve karmaşadan kaldıramazlar. Kurdurduğu Liberty Devleti bile hala kanlar içersindedir. İsrail-Filistin yine aynı... Politikası İngiltere gibi sömürdüğü halkın Amerikanlaşması da değildir. Sömürdüğü halkın, başlarını kaldırıp, karşılarında Abd.nin olduğu görmemelerini ister. Halkı birbirlerine düşürür, ki tam anlamıyla bu konuda Bizans'ın "Parçala ve Yönet" politikasını güder. Halktan, kendi taraftarı olacak kimseleri eğitmek bir yana, halkı tümüyle eğitimsiz bırakmayı amaçlar. Arabistan'da bunu dini kullanarak yapar. Yöneticileri ve ülkenin can damarı olan ekonomik değerleri satın alır, aba altından silah gösterip korkutur... Arabistan'ın Eğitim Felsefesini bu şekilde yapılandırmıştır. Yani bunun din ile direk alakası yok. Din orada sadece kullanılan bir maşadır. Neden değildir, Amaç değildir... Araçtır sadece... Türkiye bu açıdan şanslıdır, çünkü bir taraftan İngiltere gibi devletler İng. yanlısı ama eğitimli insanlar yetiştirmek gayesindedir. Bir taraftan Abd. Dini Eğitimi İktidar partisi ile Arka Bahçe haline getirip, sorgulamaz insanlar yetiştirmek gayesindedir. Başka bir taraftan bunların her ikisine de kurban gitmeyen, bazı şeyleri görebilen, yani bu eğitim anlayışların hedeflerinin kör noktasında kalan kimseler olabilmektedir. Arabistan'da falan bu tip insanların olması çok küçük bir ihtimaldir. Ama Türkiye'de çok normaldir, çünkü Türkiye hepsine birden açıktır... Ha, gülmeme gelirsek eğer... Gülüyorum çünkü siz bu Sömürgecilik Faaliyetlerini bir kenara atıp, "Aman canım, İslam olmasaydı Arabistan'da o ceza verilmezdi!" diyebiliyorsunuz. Bende diyorum ki; Emin olun ki orada İslam değilde başka bir öğreti de olsaydı, benzer cezalar uygulanırdı. Orası Dinsiz bir toplum olsaydı da yine benzer şeylere rastlanırdı. Çünkü Abd. gibi güçlü bir devlet oranın Petrolünü istediği sürece, bu kaçınılmaz olacaktı... Bunu uygulaması da kaçınılmaz olacaktı... Ne yani Hırsızın hiç suçu yok öyle değil mi? Avrupa ve Amerika bugün nasıl müreffeh oldu sanıyorsunuz siz ya hu? Kimin kanını emip, eğitimsiz ve çağdışı bırakarak? Hayır yani görende sanacak ki Avrupa layığı budur diye böyle oldu bugün... İhtiyaçlar hiyerarşisi vardır. Yaşamsal İhtiyaçları tatmin ettiğinizade Estetik İhtiyaçlar ortaya çıkar. Avrupa ve Amerika diğer Toplumların iliğini sömürerek Yaşamsal İhtiyaçlarını gidermiş Ve bu yüzden ancak Demokratikleşmiş ve Estetik anlayışları yükselmiştir... Yoksa maskesinin ardındaki Orta Doğu halklarından daha canidir emin olun... Ha ama orda İslam yok değil mi? Komik, komik, komik... Aynısı Soğuk Savaş döneminde Abd.de yapıldı aslında, belki BİLİYORSUNUZDUR... Sacco ile Vanizetti'nin idamları... İdam edilmesinler diye H.G.Wells'ten Einstein'a kadar bilim adamları imza bile topladı ama kimse sallamadı, belki sizin idealinizdeki Demokratik Model olduğu içindir öyle değil mi? Ne de olsa Müslüman değiller... Müslüman olsalardı Sacco ile Vanizetti daha bir başka idam edilirlerdi!!! Daha sonrası dönemde yine Abd.deki komünist avı... Daha 30-40yıl kadar öncesi... Zenciler bir İkinci Sınıf Vatandaş olmaktan yakın bir dönemde zar zor kurtulabilmişlerdir... İslamiyet olsaydı hiç kurtulamayacaklardı sanırım değil mi? İslam olmadıkları için eninde sonunsa kurtulabildiler... İkinci Dünya savaşında, sırf Japonya karşı cephede diye, Amerikan Vatandaşı Japon kökenli insanların toplama kamplarına def edilmeleri, ki Abd. o zamanda özgürlük götürüyordu Avrupa'ya... Onlarca örnek var... Niye mi gülüyorum? "Fotosell" esprisi vardır Cem Yılmaz'ın... Kadın uyuyordur programda, Yanındaki dürter dürtmez uyanır ve hemen konu ne olursa olsun soruyu yapıştırır... Sizde aynen öylesiniz sanırım. Ne olursa olsun Orta Doğu'daki bir olumsuzluk söz konusu olduğu zaman anında "İslamdandır" diye şak diye yapıştırıveriyorsunuz... Fotosell olayı yani... "Orta Doğuda kan gövdeyi götürmüş!" "E İslamdandıııır!!! İslam var orda!" "Abd. sömürmüş!" "E İslam var dedik yaaa, ondan işteee!" "Kutuplara meteor düşmüş!" "Eee İslam işteee... İslamdandır ooo..." "Teyzemler yarın bize gelcekmiş!" "Kesin İslamdandııır..." "Hö?!" Aynen şeye benziyor bu: "Ya hu bu adam bizi sömürüyor!" "Vardır Tanrı'nın bir bildiği, Tanrı'dandır..." Hep derim, Çoğu zaman inananlar ile inanmayanlar pişti yapmış gibi birbirlerine benzer... Sırf işlerine geliyor diye... Kapılarda böyledir, Gelen ne olursa olsun, kim olursa olsun, O fotosel onu algıladığı zaman Sadece aynı işlemi gerçekleştirir: Açılır... Tarih her zaman şunu öğütler: Her olay ve olgunun görünen nedenleri dışında, asıl nedenleri görünmeyenleridir... Ve dediğim gibi: Bazı insanlar sadece inanmak ve duymak istedikleri söylendiğinde kabul edebilir oluyorlar. Kendi savları savunulduğunda ancak demokratik ve bilimsel olabiliyorlar... İşte ben buna gülüyorum katıla katıla... Hatta kimse üzerine alınmasın diye direkt olarak hitap edeyim, Bunu siz yapıyorsunuz Sayın Suheyla... Saygılarımla...
  16. Örneğe bakar mısınız? Abd.nin en büyük ortağı ve müttefiki... Halkının eğitimsiz ve hatta bağnaz bir eğitimle yetiştirilmesi çok normal... O kadar sömürülüşe kimsenin karşı çıkmaması gerekir... Sömürülmeyi "Kader-Yazgı" olarak görmeleri gerekir. Ve İslam İnancı bunu içerir halde sunulmaktadır... Çok merak ediyorum: Acaba OrtaDoğu'dan İslam Dini kaldırılsa, Ciddi ciddi bir anda tüm en ufak benimsenmişlikleri ile arınmış olsa Ya da İslam o bölgede hiç olmasaydı, Tüm Sömürgecilik faaliyetlerine rağmen orası çok daha mutlu ve huzurlu bir ülke ve bölge mi olacaktı? Buna gerçekten inanıyor musunuz? Sadece gülerim... Yazık...
  17. Sayın Maraba... Dinler ortaya çıktıkları dönemin Toplumsal Kabulleri ile ilgili hükümler belirtmiştirler. Bu açıdan "Hz. Muhammed'in Kur'andaki ifadeleri, dönemin koşullarına göre Emperyalist midir?" gibi bir soru sorabilirsiniz... Ona göre dönem ele alınıp, net bir cevap verilebilir ama ben şu anki bilgim ile "Liberal" görüşte olduğunu açıkça söyleyebilirim. Liberal/Kapitalist görüş bugün için uygulanan (savunup savunmadığım bir kenara) ama ileride vazgeçileceğini, çökeceğini düşündüğüm bir sistemdir. "O gün için uygulanır mıydı?" Bu da bir asıl tartışılması gereken konusudur işte... Ama nedense olaya Bilimsel Baktığını iddia edebilen hiç bir forumdaşım (ki sizi tenzih ederim, siz bana bu soruyu özel konuşmalarımızda sorabilecek kadar bilimsel olduğunuzu göstermiştiniz.) böyle ve buna benzer bir soruyu sormayı akıl dahi edemediler. Hemde örneklerini çokça vermeme rağmen. Neyse, Onlara göre hala Akıl ve Mantık dışı, Bilimsel olmayan açıklamalarıma devam edeyim ben... Kur'an-n o hükümlerinin bugün için kullanılması hususunda ise... Bakın: Dinler Toplumsal Yargıları ile, bugüne uzanan Tarihsel Süreç içersinde insanların Toplumsallaşmalarının bir basamağı olmuşturlar. Yani "Din" kavramının bilimsel tanımı içerisinde de bu vardır: "Toplumsal Kurallarının Olması..." İşte burada bilmemiz gereken şey; Dinlerin miladlarını tamamladıkları ve yerlerini Anayasal Bağlılığa bıraktıklarıdır. Bunu şöyle açık ve net ifade edeyim: Dinlerin Toplumsal Hükümleri bugüne hitap etmez. Toplumsal Yargıları ile birlikte "Dinler" ve "Dinsel Bağlılıklar" yerlerini geride bırakmışlardır. Bugün için uygulanabilir değildirler. Çünkü İnsanlık, onların niteledikleri Toplumsal Yapılardan çok daha ileridedir. Toplumları Dinler yönlendirmezler, Toplumsal ve Ekonomik çıkarlar yönlendirir. "Din" kavramı içersinde Toplumsallaşma vardır. Bu yüzden "Din" ve "İnanç" kavramlarının birebir aynı olmadıklarını düşünüyorum. İnanç kavramı sadece kişinin kendi vicdani sorumluluğunu niteler. Bugün sadece ve sadece "Vicdani Sorumluluklar"dan başka bir şey ifade etmezler. Açık ve net bir şekilde özetlersem: "Din" kavramının Bilimsel (Tarihsel Materyalist açıdan) Tanımı: -İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarnı, gizemsel nitelikteki güçlerle açıklamaya yönelmeleri olgusu ve bu nitelikteki tasarımların kurallar, kurumlar, törenler ve simgeler biçiminde örgütlenmesini sağlayan Düzen. Bazı ifadeleri kullanmanın "Anti Emperyalistlik"mi olduğu hususunda ise: Dinlerin, Toplumsal Hükümler içerdiğini Tarihsel Materyalizm ve dinlerin kendileri söylüyor. Dinlerin yerlerini Anayasal Hukuka bıraktığını Tarihsel Materyalizm söylüyor. Dinlerin bu hükümlerinin, bugün uygulanabilir olMAdığını da Tarihsel Materyalizm söylüyor. Ve bende buna dayanarak diyorum ki: İslamiyet bir Din olarak (ki yukarıdaki Din tanımı açısından ele alınız) ortaya çıktığı döneme hitap eden yargılar içerir. Bunu söylemek Emperyalizm'i desteklemek değildir. İnanç ise "İman" ve "İtikat" olarak ele alınır ve kişi ile "Tanrı" arasındaki bağı niteler. Bu açıdan "Vicdan Özgürlüğü"nden bahsettiğimizde "Toplumsallaşma" unsurunu artık dışarıda bıraktığımızı çok net ifade etmiş olmalıyız zaten. Dinlerin Toplumsal Yargıları, uygulandığı dönem için uygundur ya da değildir asıl tartışma konusu bu olmalıdır. Bunu tekrar tekrar söylüyorum... Dinlerin Toplumsal Yargıları bugün uygulanmaya çalışılması, bugün uygulanabilir olduğu savunusu, Emperyalizm'in bir öğretisidir ve Emperyalist Güçlerin kullanımına uygun düşmektedir ya da Emperyalist güçler bu tanımları nasıl kullanacaklarını çok iyi bilmekte ve halklara "Dini Yapılanmayı" dikte etmektedirler. Bu yüzden Suudi Arabistan, Dinde katı bir öze dönüşü öngörürken aynı zamanda Abd.'nin en büyük müttefiklerindendir. Kaldı ki Petrol Rezervlerinin %50si kadarına Abd.'nin sahip olduğunu akılda tutmak gerekir. Aynı zamanda halkının da %90ı kadarı eğitimsiz bırakılmaktadır. Bunun nedeni "Din" değil, "Din Sömürüsü"dür, Emperyalizmdir. Aynen Napoléon'un etnik duyguları provakatif amaçlı kullanması gibi. Ya da Abd.'nin Demokrasiyi, İşgallerini meşrulaştırmak için kullanması gibi. Emperyalizm'e yardımcı olabilecek araçların aslında bugüne hitap etmediklerini, uygulanabilir olmadıklarını söylüyorum (ki bunu Tarih Bilimi bize gösteriyor zaten). Ancak bugüne uygulandığında Emperyalizmin işine yaradığı açıktır ve bu yüzden Emperyalizm Dini Toplumsallaşmayı dikte etmektedir, halkı "Bilimsel Görüş"ten uzaklaşacak Eğitimi dikte etmektedir (Bkz. Osmanlının son dönemlerinde Pozitif Bilimler yerine Dinsel Eğitim ağırlık kazanması. Türkiye'nin son dönemlerinde haftalık 1 ders saati olan Din Dersi için senede 1100den fazla Din Dersi Öğretmeni atanırken, 4-6 ders saati Tarih dersi için 100küsur, 4-6 ders saati olan Fizik vb. dersleri için 50 küsur Öğretmenin atanması.). Uygulanabilir olduğunu, bugüne hitap ettiğini düşünenlerin mutlaka ve mutlaka "Bilimsel Olmadığını/Olamadığını" ve Emperyalizme hizmet ettiklerini de gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Aynı zamanda Sayın Cryano ve Sayın Suheyla'nın yazışmalarına da bu açıdan değinmek isterim: Sayın Suheyla'nın ne yazık ki Tarihsel Materyalizm, Yakın Tarih ve Sömürgecilik Tarihi bilgisine yeteri kadar sahip olmadığını düşünüyorum ne yazık ki. Tabii ki yazabilirim: İslamiyetin Hizipleştiği dönemden temelini alan ve Gazzali'nin Düşünceleri ile yapısallaşan Yöneticiyi Tanrı'nın lütfu olarak görme, Bunu -Kader- olarak benimseyip isyan etmeme, -Tevekkül- ile bağdaştırıp boyun eğme, Kavrayamadığı Toplumsal ve Pozitif olguları -Vardır bir hikmeti- deyerek Ya da -Hükümdarımız en doğrusunu bilir (Tanrı'nın Gölgesi)- kabulü ile sorgulanamaz hale getirmek, Baştaki kimseler Peygamber soyundan geliyor diye (Ürdün Kıralı'nın Şerif olması vs.) ya da en azından Halifelik ünvanı var diye eleştirilemez olarak kabul edilmesi ve Emperyalist güçlerce öyle dikte edilmesi. Gibi kabulleri ifade etmem yeterli midir acaba? Bakın şöyle özetleyeyim: Önce bir toplumu sömürgecilik hareketleri ile onlarca yıl yıkıntıya uğratırsınız. Onlarca yıl kanlarını döker, topraklarını ve milli öz kaynaklarını sömürürsünüz. Karşı gelişleri engellemek için yapılanmasını engelleyip eğitimsizleştirirsiniz. Fakirleştirir ve direnç noktalarını en aşağıya çekersiniz (Afganistan, Filistin vs.). Böylelikle devinimlerini, hangi felsefeyi ya da inancı taşırlarsa taşısınlar en uç noktada savunacaklarını biliyorsunuzdur (Orta Doğu Halkları, Filistinliler). Daha sonra içlerine gönderdiğiniz Kışkırtıcı/Provokatörler ile, artık hangi Felsefeyi savunuyorlar ise en uç noktada temsil etmeleri için elinizden geleni yaparsınız (Misal: Soros). Sonra o toplumun kabullerini kötülemek için uygun ortam doğar ve harekat için gerekli desteği alırsınız: "İslam şiddet dinidir. Ben Tanrı'nın isteğini temsil ediyorum. Oraya demokrasi götüreceğim." Aynı zamanda en zengin İslam devleti ve İş adamları ortağınızdır ama neyse... Orientalism diye bir konu alanı vardır. Ya da Toplum Mühendisliği diyelim biz buna. Almanlar niçin Hitler'in arkasında yer aldılar? Daha öncesinde, 1nci Dünya savaşından sonra da Almanlara aynısı uygulanmıştır ve Almanlar uç noktalara itilmişlerdir. İkinci Dünya savaşı çıkartılmıştır (ki Sayın Cyrano, bunun ardında Abd.'nin bir oyunu olduğu yazmıştı daha önce). Ve Abd. bugün o savaş neticesinde Dünyanın Jandarmasıdır... Sayın Maraba, Kusura bakmayın biraz uzun oldu bu... Saygılarımla...
  18. Ya birde şu var: Ben Sosyal Demokrasiyi benimsemiş birisiyim. Tarihsel Materyalizm'i de benimsiyorum. Bilimsel olarak kanıtlanabilir ve ispatlanabilir her bilgiyi de kabul ederim. Sosyal Olay ve Olguların "Yer" ve "Zaman" dahilince ele alındığında ve diğer şartlar göz önünde tutulduğunda ancak "Bilimsel Veri" olabildiğini biliyorum. Aynı zamanda Anti-Emperyalist bir duruşum var diye düşünüyorum. Daha önce çok kere söyledim ve söyledik... "Toplumlar sadece ve sadece Ekonomik ve Toplumsal devinimlere, çıkar ilişkilerine ve sınıf çatışmalarına göre şekillenirler." Tarihsel Materyalizmde bunu söyler. Ve bu da Bilimsel bir kabuldür aynı zamanda. Aksinin iddia edilebileceğini sanmıyorum. İddia edenlerin, Dinlere dayalı tek bir savaş örneği getirmesini de söyledik. Sağolsun Sayın Cyrano'da açıklamalarını yaptı bazı örneklerin. Asıl söylemek istediğim şu: Emperyalizm'in ve Sermaye odaklarının güdümleri ile yapılan katliamları Hangisi olursa olsun "Dini İnançlara" mal etmek Emperyalizm'in ekmeğine yağ sürmek değil midir? Onu masumlaştırmak değil midir? Asıl suçluyu örtbas etmek değil midir? Bunu iddia edebilen kimseler, kendilerine gerçekten Anti-Emperyalist diyebiliyorlar mı? Misal: 68 Kuşağı dediğimiz bir çok Sol görüşlü kimseler Filistinde çarpışmaya gitmiştir. Sanıyorum asıl Tarihsel Materyalist bilince onlar sahipti... Asıl meselenin "Din Savaşları" olmadığını çok iyi biliyorlardı bence... Açık ve Net söylüyorum: Din toplumsal olgu ve olaylarda sadece ve sadece "Alet" olabilir. Devinimin "Nedeni" ya da "Amacı" olmaz, olamaz... İmkansızdır. Aksi ispatlanamadığı sürece Tüm iddialar Akıl ve Mantık Dışıdır. Saygılarımla...
  19. Zaten en fazla kendi açınızdan açıklayabiliyorsunuz ki Sayın Suheyla! Nedense bizim öğrenmek istediklerimiz havada bırakılmış... Neyse, Sayın DemirEfe son düşüncesinde yalnız değil. Bu konu genel olarak aynı yerde dönüp dolaşıyor, çünkü arkadaşlar sağolsun duymak istediklerini duyunca ikna oluyorsa sadece. Saygılarımla...
  20. Niye Sayın DemirEfe? Hiç benzerlik gösteriyor değil mi? Bin yıllık savaşları, Ardlarındaki tüm Toplumsal nedenleri, devinimleri bir kenara bırakıp, Tarih Biliminin bile nedenler arasında en sonda ve diğerlerinden daha önemsiz saydığı, ki o da sadece asıl neden olarak değilde, görünen neden olarak ele aldığı "Dinlere" mal etmek Ve dinlerin sırf Şiddet içerdiğini iddia etmek, tüm savaşların asıl nedeninin "Dinler" olduğunu söyleyebilmek "Günah Keçisi Bulma" örneğinin dik alası olmuyor öyle mi? Savaşların, kıyımların dinler nedeniyle olduğunu savunabilen kimsenin elbette ki büyük yarası olacaktır değil mi? Peki siz ne zaman anlayacaksınız? Saygılarımla...
  21. Bkz. "İslam Şiddet Dinidir." argümanı...
  22. Sayın DemirEfe... Bakın bu oldu işte, aynı dilden konuştuk hele şükür ki... Ancak burada yine yollarımız ayrıldı ne yazık ki... Sayın DemirEfe, ben tartışmayı uzatıp, sonuca ulaşmamayı ve hatta sonucu muallakta bırakmayı yeğleseydim, kesin yargılar söylüyor olmazdım değil mi? Lakin Kesin yargılar belirten ben oluyorum ancak kesin bir cevap veremeyenler sorduğum soruların muhatapları oluyor nedense. Sizce de söylediğinizin ironik bir tarafı değil mi bu? Sorduğum sorular ve iletilerimiz mevcut. Verdiğim cevaplarda mevcut. O yüzden konuyu sonuca bağlamamakla kimleri kastettiğinizi bir düşünün bence. Size açık açık ve net bir şekilde söyleyeyim ben: A- Dinler ortaya çıktıkları dönemlerin Toplumsal ve Sosyal olay ve olgularında değişmelere kaynaklık etmişlerdir. Bunları da yine o dönemin devinimlerinden çıkarımsadıkları Ayetler/Yargılar ile yapmışlardır. B- Dinler, birikimleri ile birlikte tüm diğer Sosyal Olgu ve Olaylar gibi Toplumların ürünlerinden birisidir. Toplumsallaşmanın Tarihsel süreç içersindeki bir basamağıdır ve günümüzde yerleri kişilerin vicdanlarından daha başka bir yer değildir. C- Dinlerin Toplumsal Yasaları ortaya çıktıkları döneme hitap etmiştir. Daha sonraki dönemlerde gerek duyuldukça o yasalar uygulanmış, gerek duyulmadığında yerine yenisi ya da içinde bulunulan ortama en uygun olan daha başka yasalar kullanılmıştır. D- Dinler, aynen "Milliyetçilik" "Kan Bağı" "Vatandaşlık Bağı" "Demokrasi" vs. akımlar gibi Toplumsallaşmada bir adım olmakla birlikte, yine bu akımlar gibi kullanılmaya müsaittir ve de kullanılmıştır. Nasıl ki Milliyetçilik ve hatta Özgürlük-Demokrasi gibi kabuller bir "İşgal" nedeni olarak kullanılmışsa, Dinler de öyle kullanılmıştır. Amerika'nın "Demokrasi ve Özgürlük" adına Irak'ı işgali, bu iki kabulü aşağılamamızı gerektirmez. Aynen Rusya'nın Devrim niyetiyle binlerce Türk'ü öldürmesinin, "Devrim"i ve "Sosyalizm"i küçümsememizi gerektirmediği gibi, ki bunu yapabilenleri hala da anlamıyorum. Ya da Napoléon'un Milliyetçilik argümanını bugün aşağılamamız gerekmez değil mi? Yeterince açık ve nettir umarım... Neyi taca atmışım Sayın DemirEfe, yapmayın rica ederim. Arkadaşımız Tevbe29'u verdi ve ben bu ayetin sadece ve sadece o döneme ait olduğunu ispatladım, bu taca atmak mıdır? Başka bir ayet verilsin, onunda ilgili döneme hitap ettiğini ispatlayayım, Tarih Bilimi önümüzde duruyor. Ve bu Tevbe29 konusu "O gibi ayetlerin 1400yıl öncesinin Arap Toplumuna ait olduğunu bilimsel olarak ispatlayabilmek"e çok güzel bir örnekti. Ancak bunu yadsıyan ve kabul etmeyen ben değil, yine muhatab Bilimsellik iddiasında olan arkadaşlarımız oldu öyle değil mi? Rica ederim birazda olsa, yiğidi öldürdüğünüzde hakkını verin en azından. Ben son derece net olduğumu düşünüyorum. Kaldı ki Bilimsel olduğumdan şüphem dahi yoktur. Net olmayan cevapları benim vermediğim açıktır. Saygılarımla...
  23. Hah! işte budur... Ancak Sayın Suheyla'nın böyle düşündüğünden emin değilim. Biraz hızını almış gördüm kendisini... İşte o birilerine göstereceğiniz şey; İnancın artık sadece ve sadece bir vicdan meselesi olduğu, toplumsalaşmada dinlerin yerlerini, Anayasal bağlılığa çoktan bıraktığını kavratabilmeniz olmalıdır. "Sizin dininiz şiddet dinidir" deyip, iki ayeti de buna örnek gösterip, sorulan soruları cevapsız bırakıp, "Bilim Dışı" hareket etmek hedefi onikiden vurmak değildir çünkü (ki sizi tenzih ederim, genel olarak söylüyorum). Bu açıdan hedefi onikiden vurmak; O gibi ayetlerin 1400yıl öncesinin Arap Toplumuna ait olduğunu bilimsel olarak ispatlayabilmekten geçer. Çünkü her zaman dediğim gibi; Tarihsel Materyalizmi, Bilimsel Gerçeklik olarak kabul ederim ve bu kaçınılmazdır. Ve toplumların nihai yapıya ulaşmasındaki bir basamaktır dinler sadece ve ancak bu şekilde eleştirilebilirler Bilimsel olarak. Ait oldukları dönemde ele alınarak... Saygılarımla...
  24. Sayın Suheyla, siz kendi sorunuzun çok mesnedsiz olduğundan haberdar değilsiniz sanırım, ki konunun dağıtıldığını iddia ediyorsunuz. Siz bir ayet için "Ahanda İslam dini bu ayetler yüzünden şiddet dinidir" derseniz, Size sorarlar "Siz o ayetin hangi şartlarda ortaya çıktığını biliyor musunuz?" diye. Bunun neresi konuyu dağıtmaktır? Cevaplayamadığınız sürece yaptığınız şey "Mesnedsiz" iddialar ortaya atmaktan başka birşey değildir. Önce bu sorunun cevabını bekliyorum sizden. O ayet şiddet ifadeleri içerebiliyor olabilir. Bu açıdan ayetler nasıl ele alınmalıdır, örneklerini de verdim ama nedense kimse o açıdan yaklaşmadı. Diyalog şu şekilde olmadıkça bu gibi konulardan verim elde edemeyiz: "-İslam şu şu ayetler yüzünden hep şiddet dinidir!" dediğinizde "-Siz o ayetlerin hangi şartlarda, niçin ortaya çıktığını biliyor musunuz?" diye karşılık verilir ve önce cevap istenir. Tabii ki bu konuda bilgisi olmayan kimse cevap veremez ve soruyu soran kişi o ayetleri nasıl ele almanız gerektiğini, yoluna ve yöntemine uygun olarak anlatmaya çalışır. Dönemin özelliklerini ele alır ve ayetlerle ilişkisini ortaya koyar. Bu konuyu saptırmak değildir, sizin elinizde zaten sapmış olan konuyu rayına oturtmaktır... Bunu kavrayabilen kimse diğer aşamaya geçer. İşte siz burada şu soruyu sorabilirsiniz: "O zaman niçin Müslümanların çoğunluğu, o ayetlerin bu güne hitap ettiğine inanıyor?" Ki bunun açıklaması, siz sormayı akıl etmeden önce yapıldı. Sonra sizden bunu anlamanız ve kavramanız beklenir, ki "Tarih Bilimi" ile hareket ediyorsanız, kavramış olmanız kaçınılmaz olacaktır. Bir sonraki aşamada konuyu ele alış tarzını tam rayına oturur ve uygun soruları sorarsınız, mesela: "Kur'an da geçen bu ayet niçin bu kadar katı?" "Savaş durumunda ortaya çıkmış olsa bile bu kadar sert olması gerekiyor mu?" "Uzlaşmacı bir yapıda mıdır, değilse neden değildir?" Mesela aynı dönemdeki diğer Milletlerin daha ılımlı idari yasaları falan varsa, onları örnek verip: "Eğer bir Tanrı varsa niye daha ılımlısı aynı dönemde başka Milletlerce işlenebiliyorken, daha katısını emretmiş" gibi son derece mantıklı sorularda sorabilirsiniz. Ama Kur'an-da geçen bir iki ayeti parça parça alıp, "İslam dini Şiddet dinidir" deyip, sonrada "O zaman o ayetlere dayanarak açılmış, sebebi dine dayalı tek bir savaş gösterin." denildiğinde cevap veremezseniz, kendinize "Nesnel" diyemezsiniz. Çünkü iddianızı ispatlayamıyorsunuzdur. Sayın Cyrano'da (daha başka sorular ile birlikte), bende bu soruyu çok sorduk ama tek bir cevap alamadık. Ben ne kadar guruplaşmaya karşı olsamda, ne yazık ki illa ki İnançlı Kesime ait birisi olarak ele alındığım için, sorularım taraflı bulunabilir. Daha Bilimsel soruları arkadaşlarımın sormasını bekliyorum. Benim bildiğim Nesnellik, Bilimselliğe dayalı olarak ortaya konmuş veriler ve bilgiler düzleminde/paralelinde olabilir ancak. Yanlışsam eğer, doğrusunu siz söyleyin! Bu türlü bir yaklaşımı "Konuyu Dağıtmak" olarak nitelemek suretiyle son derece Öznel davranıp, Nesnel olmayı övmek nasıl bir çelişkidir Sayın Suheyla? Saygılarımla...
  25. Ben işte bu yüzden Spinoza'nın Panteizmi ile Tasavvufun Vahdet-i Vücut-Ene'l Hakk görüşünü ayrı tutarım. Spinoza Muhiyiddin Arabi'den ve kendi inancı olan Yahudiliğin Kabbala öğretisinden etkilenip, bu görüşü daha bir anlaşılır kılmak için bence basitleştirmiştir ancak özünden de koparmıştır. Çünkü Vahdet-i Vücutta mesela sadece Tanrı'yı varlık olarak kabul etmek değil, kişinin kendisine yönelmesini, iç huzuru sağlamasını sağlamaktır. Spinoza'da bence bu bayağı bir eksik. Hem Spinoza'yı niçin referans kabul etmemiz gerektiğini anlayamıyorum. Ondan önce çok kere ele alınmış bu görüş doğulu filozoflarca. Farabi ele almış, İbn-i Sina ele almış. Refarans olabilmesi için illa ki batılı bir dilden söylenmiş olması mı lazım diye düşünüyorum. Vahdet-i Vücut anlayışının PanTeizm'e benzerliği var ve hatta içteştir bile. Şu "Kanalizasyon borusuna Tanrı demek" olayı... Ona benzer bir şeyi ben zamanında söylemiştim ama tepki almıştım ne yazık ki Yediğimiz içtiğimizden tutun, toprağa karıştığımıza kadar...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.