Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Yaa ben Sayın Tarafsızı anladım aslında... Kurunun yanında yaşın yanmasından Ve hatta Kadınların kullanılmasından, mağdur edilmesinden şikayet ediyor... Ve bu açıdan haklı... Ama şu da var, Dediğim gibi insanlar bir takım dini argümanlar ile Bu argümanlar "Anayasal" olmadığı halde baskı altına alınıyor... Bir takım şeylere zorlanıyor... Türban Anayasal olduğu zaman bu sefer başı açık olan kadınlar daha da bir baskı altında hissedecekler kendilerini... Emin olun... Bakın ben devamlı Üniversitede akademisyenler ile konuşuyorum... Onların kaygısı da ne biliyor musunuz? Türbanlı kimselerin artmasından ziyade, Arttırılması... Müslüman olduğu halde Türban giymeyen bayanların psikolojik baskı ile türbana büründürülmeleri... Böylelikle Türbanlı sayısının arttırılması... Bu sadece böylelikle kalmayacaktır ve Akademisyenler asıl şundan da korkmaktadırlar: Din hakkındaki görüşlerinden dolayı Zekeriya Beyaz'ın bıçaklandığını hatırlarsınız... Türbanlı ve dolayısı ile "Dinli-Dinsiz" ayrımının kesinleştiği bir ortamda, "Materyalizm"e dayalı ve dayanmak zorunda olan Bilimsel dersler nasıl verilebilecek? En önemlisi Tarih dersi için bunu söyleyelim... "Tarih Felsefesi" dersinde "Tarihsel Materyalizm"i sınıfın hemen çoğu türbanlı olan bir öğrenci kitlesi önünde anlattığınızı düşünür müsünüz? Ya da "Evrim Teorisi"ni anlatıyor bir Biyolog... Ya da bir Jeofizikçi, Dağların dini kitaplardaki gibi yere çakılı olmadığını anlatmaya çalışıyor... Bu onlar üzerinde de bir baskı oluşturmayacak mıdır psikolojik olarak? Bir Türbalı Kadın/Erkek kitlesi var gözünüzün önünde ve Dinsel tercihlerini, düşünce yapılarını, kalıplarını, kabullerini ve aşamadıkları ve belkide aşamayacakları duvarlarını, tabularını, kutsallarını biliyorsunuz, farkındasınız... Bilim tamamen Materyalist olmak zorundadır... Akademisyenler bu türlü bir serbestinin, en çok buna zarar vereceğini biliyorlar... Kendinizi bir akademisyen olarak düşünün... Şimdide o halinizle, Camide hutbe vermek zorunda bırakıldığınızı düşünün... Hiç kimse bu açıdan bakmıyor ve hatta bu açıdan bakılmasını engelliyorlar... Kaçak dövüşüyorlar... Saygılarımla...
  2. Sayın Tarafsızı anlıyorum ama Sayın Bilimselcinin ve Sayın Yersoy'un da söylediği gerçek... Türban'ı bu şekilde yasalaştırdığımızda, keşke insanlar "Çevre Baskı"sı karşısında kalmayacak olsa... Şöyle düşünelim: Birisi sınıfta Türbanlı dolaşıyor, bir yeri görünürde erkekler iradelerini kaybeder diye... Bir başka erkekte kimsenin öyle bir art niyetinin olmayacağını düşünerek sınıfa şortla geliyor... Nasıl bir ortam olurdu? Birisi Dinin gereğini içselleştirerek uyguluyor, Diğeri de özgürlüğünün verdiği rahatlığı içselleştirerek uyguluyor... Bence Erkek olan Türbanlı olan hakkında o kadar olumsuz bir yargıya varmazdı ama Türbanlı olanın yargısı şu olurdu: "********" Niye? Çünkü onun belirttiği kalıplaa uymuyor o giyim tarzı... Oysa Şortlu erkek kimseye bir kalıp uydurmuyor İffetli ya da Namuslu olması için... Ama birileri kendi namuz anlayışını Anayasaya geçirerek dikte etmeye çalışıyor... Olay budur bence...
  3. Bence okuyun... Şimdi "Türban Dini Bir Simge midir?" Evet, öyledir... Bakalım neler var Üniversitelerde tartışılan... Üniversitelerde, Oruç tutmadığı için dövülen insanlar var... Oruç İslam'da Farzdır ve yemekhane de kimin oruç tutup tutmadığı anlaşılabilir... Ancak Anayasal olarak "Oruç Tutmaya Dair" bir kanun yoktur... Buna rağmen oruç tutmayanlar dövülür Üniversitelerde... Üniversite nedir? Evrensel Bilginin işlendiği yerdir... Ve insanlar sırf dayak yememek için oruç tutuyor gibi yemek yememezlik ederler, etmek zorunda bırakılırlar... Oysa ki siz kimsenin oruç tutmasını yadırgamıyorsunuzdur ve hoş görüyorsunuzdur, normal karşılıyorsunuzdur... Ve oruç tutanlarda sizden bunu bekliyorlardır... Ama kendileri? Üniversitelerde, Cuma Namazı kılmadığı için dövülen insanlar var... Namaz İslam'da Farzdır ve Cami'de Mescid'de kimin olup olmadığı anlaşılabilir... Ancak Anayasal olarak "Cuma Namazı Kılmaya Dair" bir kanun yoktur... Buna rağmen en azından Cuma Namazından görülmeyen kimseler dövülür Üniversitelerde... Üniversite nedir? Evrensel Bilginin işlendiği yerdir... Ve insanlar sırf dayak yememek için inanmasalar bile Cuma Namazında görünmek zorunda bırakılırlar... Oysa ki siz kimsenin namaz kılmasını yadırgamıyorsunuzdur ve hoş görüyorsunuzdur, normal karşılıyorsunuzdur... Ve Namaz kılanlar da sizden bunu bekliyorlardır... Ama kendileri? Üniversitelerde, Kandil, Miraç, Mevlid, Kadir gibi gecelerin hesabı için dövülen insanlar var... Bu gibi geceleri kutsamak İslam'da kutsaldır, sevaptır ve mescidde, toplantı odalarında de kimin kutsayıp kutsamadığı anlaşılabilir... Ancak Anayasal olarak "Dini Geceleri Kutsamaya Dair" bir kanun yoktur... Buna rağmen bu gecelerde bulunmayanlar "Fişlenir" ve eninde sonunda dövülür Üniversitelerde... Üniversite nedir? Evrensel Bilginin işlendiği yerdir... Ve insanlar sırf dayak yememek için inanmasalar bile bu geceleri kutsamak zorunda bırakılırlar... Oysa ki siz kimsenin bu geceleri kutsamasını yadırgamıyorsunuzdur ve hoş görüyorsunuzdur, normal karşılıyorsunuzdur... Ve kutsayanlarda sizden bunu bekliyorlardır... Ama kendileri? Üniversitelerde, Keçi Sakal bıraktığı, Saç Uzattığı için dövülen insanlar var... İslam/Arap kültüründe bu pek hoş karşılanmıyor ve tabi ki bunu yapanlar şak diye belli oluyor... Ancak Anayasal olarak "Keçi Sakala ve Uzun Saça Karışılmasına/Serbest Bırakılmasına Dair" bir kanun yoktur... Buna rağmen Keçi Sakal Bırakanlar ve Saç Uzatan Erkeller dövülür Üniversitelerde... Üniversite nedir? Evrensel Bilginin işlendiği yerdir... Ve insanlar sırf dayak yememek için Keçi Sakallarını, Uzun Saçlarını kesmek zorunda bırakılırlar... Oysa ki siz kimsenin Türbanını, Çenber Sakalını, Başındaki Takkeyi, Sünnete uydurulmuş saçını, Pelerinini yadırgamıyorsunuzdur ve hoş görüyorsunuzdur, normal karşılıyorsunuzdur... Ve Türbanı takanlar, Çenber Sakalı bıraknlar, Takke takanlar, Saçını sünnete uygun kestirenler, Pelerin giyenler sizden bunu bekliyorlardır... Ama kendileri? Bunların hepsi bizatihi benim yaşadığım ve Türkiye'deki hemen hemen Tüm Üniversitlerde tüm öğrencilerin yaşadıkları, şahit oldukları ya da en azından duydukları ve bildikleri olaylardır. Bunları yapanlar "Üniversite"de "Evrensel Bilgi Eğitimi" alan "İslamcı" Öğrencilerdir... Fethullahçılardır... Milli Gençlik Vakfı öğrencileridir... vesairedir... Ve şimdi şöyle yapalım... Üniversitelerde, Türban takmadığı için dövülen insanlar olma ihtimali olacak mıdır, olmayacak mıdır? Yukarıda bir takım öğrencilerin "Anayasa"da geçmediği halde bazı kabuller yüzünden dayak yedikleri, "Öyle Davranmak Zorunda Kaldıkları", kısacası "Çevre Baskısına Maruz Kalarak" örgür iradeli davranamadıkları ve bir takım tavırları, giyimleri, davranışları sergilemek zorunda bırakıldıkları aşikardır... Şimdi siz Türban'ı, Anayasa sanki bir moda dergisiymiş gibi Anayasallaştırırsanız, bazı baskıları yasallaştırmış olmaz mısınız? Türban takmadığı için insanlar dışlanacaktır... Kıyılarda köşelerde dövülecekler, hakir görülecekler, ezileceklerdir... Dahası Türban takmadığı için direkt olarak "Dinli-Dinsiz" ayrımı "Resmi" olarak baş gösterecektir... Dahası Türban Takmak anayasal olarak da "İffet" göstergesiymiş gibi onaylandığı için, Türban takmayanlar "İffetsiz" olarak algılanabilecektir... Dahası Türban takmayanlar bu gibi şeylere maruz kalmamak için ister istemez türban takmak zorunda kalacaklardır... Bakın size çok güzel bir örnek vereyim: Ben Yurtta kalırken, yurdun kuralları arasında "Satranç ve Tavla oynamak ve bulundurmak yasaktır." şeklinde bir ibare yoktu. Bildiğiniz gibi bir ara, Konya'da idi sanırım bir Öğretmen Evi müdürü "Tavla"yı yasaklamıştı "Kumardır" diye... Neyse ki Yurt kurallarında böyle bir şey uygulanmadı ama tuhaftır bu İslamcı arkadaşlarımız çok güzel bir şey yaptılar... Yurt kuralları arasında "İskambil Kartlarını Bulundurmak Yasaktır." şeklinde bir ibare vardı. Ama İslamcı olsun ya da olmasın hemen her odada bu kartlar vardı, çünkü öğrencinin kaçınılmaz oyunu "Batak" "Koz" falan gibi kart oyunlarıdır... Bu İslamcı arkadaşlar, gecenin bir yarısında keyiflerine göre bir odayı basarlardı, öğrencileri "Kart oynuyorlar" diye döverlerdi. Sonra dayak yiyen öğrenciler yönetime şikayet EDEMEZDi... Niye? Çünkü onlar niçin dayak yediler? "Kart Oynadıkları için..." Peki Kart oynamak yasak mı? "Yasak tabii ki..." Böylelikle İslamcı arkadaşlar Yurt Kurallarını mı savunmuşlardır? "Eveeeeett..." Peki kendileri de aslında o kartlardan bulunduruyorlar mıdır? "Ee tabii ki evet..." Buna ne denir bilemem... Olay "Türban" takıp takmamak değil arkadaşlar... Hepimiz çok çok çok yüzeysel bakıyoruz bu olaya şu an... Ve bu yüzden bu tayfa "Türban"ı artık bir "Özgürlük Sembolü" haline getirdi... Oysa ki "Türban", bir "Esaretleştirme Politikasının" ilk adımıdır... Merak etmeyin siz ve emin olun ki İran'dan belki de daha beter olacağız... İran'da İslam Devrimini yapan alt yapının Türkiye'de olmadığını sanan kafalara gülerim... Hemde katıla katıla... Bilmiyorum yazdıklarımı kavrayabilen ve vahametini anlayabilen var mı? Saygılarımla...
  4. "İçerideki Cephenin Suskunluğu" Biz toplumların eğitimle ama mutlaka zamanla düşünsel olarak evrileceğini düşlerken, bunun için çabalarken Onlar tüm silahları ile mutlaka ama mutlaka toplumun önünü tıkamaktalar... Ve bunda hiçbir silahı kullanmaktan geri durmamaktalar... Sanırım Aydınlık için bir takım kavramları reddetmekte ısrarcı olmak lazım... Daha açık itiraf etmek gerekirse, her ne kadar "Taraftarlığı" sevmesemde Mutlaka ve mutlaka bir taraf seçmek gerek... Türkiye'nin getirildiği duruma bakarsak, "Ilımlı" olmanın aslında Karanlığı bir manada desteklemek anlamına geldiği pek belli oluyor... Çünkü siz "Ilımlı" olduğunuz halde, diğer taraf güya mazlumkarlığı kullanarak ama mutlaka ve mutlaka kendi karanlık saplantılarından zerre kadar ödün vermeyerek ve sizin iyi niyetinizi de kullanarak, sizi kendi tahakkümüne esir bırakıyor... Tıpkı İran İslam Devriminde, devrime yardım eden ama sonra katledilen aydınlar gibi oluyoruz... Öyleyse bazı kavramların reddiyesi için Felsefe ve İçsel Duyguları bir kenarı bırakarak daha kararlı ve gerçekçi kararlar vermek gerekiyor... Bir kaç gündür gerek forumdaki İrancı kafaları izleyerek ve gerekse Karalık ile Aydınlık'ın tanımlarını sorgulayarak bir adım atma kararlılığındaydım... Ve bazı kafaların hala İran'ı örnek alabildikleri gerçeğini gördüğümde karar verdim: Mustafa Kemal'in dediği gibi "**********" ***********... Kendi benliğimizdeki bazı kavramlarında aynı şekilde kafasını uçurmak gerekli diye düşünüyorum artık... Sorun şu: Aydınlık mı olacak tercihimiz, Yoksa Karanlık mı? Ya da Aydınlığa götüren yolu mu tercih edeceğiz, Yoksa bizi Karanlığa götürebilen yolu mu? Her neyse... Ben "İçerdeki Sessizlik" olmayacağımdan eminim, Ancak sanırım burada birilerinin aydınlanması için çaba harcamak Kör kuyuya çakıl taşları atmaktan başka bir şey değil... ... Saygılarımla...
  5. Birgün Erkekler ike Kadınlara hitap şekli konusunda bir tartışma açılır Mustafa Kemal'in de olduğu bir ortamda. Bir çok kişi Kadınlara "Kadın" ve "Kız" ibaresinin kullanılmasının uygunluğundan bahseder. Kadın, evlenmiş dolayısıyla kızlığını yitirmiş! olanlardır... Kız, henüz evlenmeyipte bakire olanlardır... Mustafa Kemal der ki: Kadın ve Kız ayrımı, kadını aşağılayan bir ortaçağ düşüncesidir ve biz Erkeklere "Bay", Kadınlara/Kızlara "Bayan" şeklinde hitap edeceğiz... Mustafa Kemal acaba yukarıdaki resimdeki ayrıma ne derdi? Ve... Biz Otomobil icat etmeyelim demiyoruz... Biz sadece "Hür" olalım diyoruz... Kadınlar istediklerinde başlarını açsın istiyoruz... İsteyen, bırakın Cuma Namazına gidememeyi, inanmamayı da seçebilsin istiyoruz... Bilim Adamları "Tanrı Korkusu" olmadan her türlü atılımı yapabilsin istiyoruz... Medeni Hukuk'ta Kadın ile Erkek eşit olsun istiyoruz... Mal paylaşımında Kadın ile Erkek eşit olsun istiyoruz... Suç işlediğimizde vinçlerle çağ öncesi yağlı urganda can vermek yerine ya müebbet hapis ya da en kötü ihtimalle daha şerefli bir ölüm istiyoruz... Meclisimizdeki vekilin, Ordumuzdaki Askerin eli yüzü görünsün, araları kirli, temizlemesi zor olan uzun ve gereksiz bir sakallar Çağlar öncesi mağara adamları gibi dolaşmasınlar istiyoruz... Yargılanırken bir kafadan çıkmış belli bir döneme ait hukuk kuralları ile değil, binlerce yıllık Bilimsel ve Hukuki birkimin, bugün ortaya koyduğu Evrensel değerleriyle yargılanmak istiyoruz... İnsanlar sırf inançlarından dolayı, 2 Dünya savaşındaki gibi Gettolara bölünmesin istiyoruz... İnsanların artık bugünde yaşamasını istiyoruz... Ya hu bu söylediklerim, aslında Medenileşmeye dair istediklerimizin sadece belki de en ufak bir bölümü... Ne kadar çok şey istiyormuşuz meğer be! En iyisi vazgeçelim ve halihazırda 1400 yıl önce ortaya koyulmuş kuralları uygulayalım gitsin... Nasıl olsa her halükarda araba üretebilir ve nükleer enerhi ortaya koyabiliriz... Ama Arap Kültürünü kim yaşatacak öyle değil mi? Biz olmasak bu kültürü kim yaşatacak? Hakediyoruz kardeşim... Çağlar öncesini yaşamayı hakediyoruz...
  6. Ya neyin lafını ediyoruz kardeşim... Dünya çok küçük ki! Bir adımımız diğerine o kadar yakın ki, Bunun farkında değiliz çoğu zaman... Mesela ne kadar küçük dünya, bir bakayım... Üniversitede hoşlandığım bir kız vardı mesela. Aradan yıllar geçti, askere gittim. Askerde birisi vardı ve çok yakın arkadaş olmuştuk. Onun sevgilisi çıktı, kaç sene sonra. Ya hu kızla tanıştırdı sonra, kız hatırlayacak diye altıma etmiştim. Tatbikatta falan dinlemez vururdu, ne me lazım. Sonra... Şu kadar küçük ki: Bir kız daha vardı, Hemşirelik okuyordu... Bugün (30-01-2008 itibarıyla) Kıbrıs Şehitlerinde yürürken birde dikkat ettim ki önümde yürüyen kişi o... Ya hu oysa İzmirli değildi ki, İstanbul'luydu... Ne alaka? Aradan 4-5 sene geçmiş... Geçen aylarda İstanbul'a gitmiştim. İstiklal'de yürürken, İzmir'de beş km kadar uzağımızda olmasına rağmen hiç görüşmediğimiz Dayı Kızlarımı gördüm... İzmir'de bile o kadar oturup konuşmamışızdır. Geçenlerde yine Ege Üni.ye gittim, kuzenimin Diş sorunu için... Sayın Yersoy zatı alilerine rastgeldim... Ondan önce başka bir forumdaşım da bana rastgelmiş, ben görmemişim... Sakarya'da okurken, bir daha Sakarya'lı görürsem döveceğime yemin ettimdi: Askere gittim, önce Badim Sakarya'lıydı... Sonra görev aldığım Kıbrıs'ta oda arkadaşım olan Atğm. Sakarya'lıydı... O teskere aldı ve gitti derken diğer komşu takımda samimi olduğum arkadaşım da Sakarya'lı çıktı... Eşref diye bir arkadaşım vardı Üni.de... Pek sevmezdik birbirimizi ama öyle kavgalılığımız yoktu. Van'lıydı kendisi ve oraya yerleşecekti... Konak-Sevgi Yolunda yürürken, yüksek binalara şaşkınlıkla bakan bir çocuk gördüm, Ki Eşref'in ta kendisiydi... Ne alaka? Haa, birde Kıbrıs'ta askerlik yaparken yine Bir fotoğrafçının önünden geçiyordum... Adam çektiği güzel resimleri panoya asmış tabi... Lise'den sıra arkadaşım da vardı o kafile arasında... Veee en son... Yıllar önce ben lise sondayken, lise 1e giden bir kız vardı. Hocamız o kızın çizdiği resmi benim götürmemi istemişti, Ya da aslında özellikle ben götürmek istemiştim... Ales sınavına girdiğim gün, o kızla aynı yerde girdik... Sonra... Falan falan işte... En güzel tesadüf buydu işte... Ya bir sürü böyle ispatım var işte dünyanın ne kadar küçük olduğuna dair... Sizin vaaar mıııı? Ama belki aslında vardır da, siz yanınızdan geçtiği halde tanımıyorsunuzdur... Valla ben tanıyorum, hiç unutmuyorum ki zaten hiç bir şeyi...
  7. Sayın Bilimselci... Daha önce de dediğim gibi, bu sadece konu alanından kaynaklanan bir tanımlamadır. İnsanların ilk tapınılarının tamamen maddi varlıklar olduğundan ve onları Tanrı olarak tanımladıklarından eminim. Yine daha önce söylediğim gibi, Varlık'a "Tanrı" adını verip vermemek o kadar çok önemli değil benim için. Desem de olur demesemde, bunu biliyorsunuz... Çünkü yine bildiğiniz gibi hiç kimseye: "Doğa Tanrı'dır kardeşim, buna Tanrı diyeceksin, demek zorundasın..." gibi bir tavır takınmadım... Benim Doğa'ya Tanrı demem içsel bir duygudan ibaret... Doğa'nın mükemmelliğine ve güzelliğine, devinimine olan hayranlığımdan ibaret ama Tarih ile tutarlı olduğunu düşünüyorum... O yüzden dediğiniz gibi sanırım aslında bunu tartışmanın pek bir manası yok, Zira beni en iyi tanıyan arkadaşlarımdan biri olduğunuzu düşünüyorum. Asıl konuya gelelim: Sayın Bilimselci ile olan tartışmamızda da değindiğim gibi bugün elde edebildiğimiz tüm bilgiler kaynağını "Var Olan"dan almaktadır. Böylelikle Kur'an-daki bilgilerin kaynağını da başka bir şey olarak düşünemiyorum... İsterseniz tartışmaya buradan devam edelim... Saygılarımla...
  8. Peki Sayın Bilimselci... İlk çağlardan, insanların Doğa Varlıklarına Tapınmaları kültünde (Yıldırımlar, depremler vs.) bu doğa varlıklarını nasıl adlandıracağız? Diyelim ki "Tanrı" tanımını kullanmadık, kullanmayaım... İnsanlar korkutuculuğundan dolayı "Şimşek"e ya da gök olaylarına bir ululuk yüklemişlerdir. Bunu nasıl tanımlayacağız? "Tanrı" kavramını "tam anlamı ile" Metafizik bir kavram olarak tanımlayacak isek eğer, İlkel insanların tapınılarına "Tanrı" diyemeyiz, çünkü henüz o insanlarda "Soyut"u kavrayabilecek kavrayış ve edinim yoktu. Her şey görebildiklerinden ibaretti... "Soyut İlah" kavrayışı bu "Totem-Tanrı"lardan çok çok daha sonraki binyıllarda ortaya çıkmış bir kavrayıştır... Öyle ise ilkel insanların tapınılarının "Soyut" bir anlam ifade etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz... Hatta ve hatta "Soyut İlah" anlayışı belkide büyük oradan İbraniler (İbrahim Peygamber ile birlikte) ile birlikte ortaya çıkmıştır ve yerleşmiştir. Bu açıdan da insanlar ilk insanlarda beridir "Tek ve Soyut Tanrılı" bir dinle tebliğ edilmemişlerdir değil mi size göre de?... Peki bu konuyu ele alırken o insanların kültlerindeki tapınılarına, ululadıklarına ne ad vereceğiz? "Tanrı" demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Bu tanımlama sorunsalını nasıl aşacağız? Ateizm açısından bu bir sorunsal yaratıyor olabilir ancak genel olarak Panteist açıdan "Tanrı" kavramı Metafizik bir anlamı karşılamıyor.
  9. Peki o zaman şöyle düşünelim... Diyelim ki: Dinlerin ve Tanrı düşüncesinin Tarihsel gelişiminden bahsedeceğiz... Ve bununla ilgili bir ders veriyoruz... İlkel insanların Tanrı kavrayışının "Soyut - Metafizik" olduğunu mu söyleyeceğiz? Yoksa "Doğa varlıklarını Tanrı olarak ulularlardı" mı diyeceğiz? Hangisi daha doğru bir tanım olur? Tabii ki ikincisi... Peki bu ikinci tanım, "Tanrı" ifadesini "Doğa" ile eşdeğer tutmuyor mu zaten? Ve bu tanımı bize yapan yine Dinlerin Sosyolojik olarak evrilmesini ortaya koyan buluntular değil midir? Bakın açıkça ifade ediyorum: Metafizik ve Soyut bir Güç'ün ya da Şey'in olduğuna, varlığına inanmıyorum... "Tanrı" kavramını da "Doğa"yı niteler şekilde kullanıyorum. Ha ama konuyu şuraya getirecekseniz eğer: "Tanrı demek zorunda mısın kardeşim?" derseniz... Bunu daha öncede söyledim: "Tabii demek zorunda değilim..." Ancak Tarihsel olarak bir "Tanrı" kavramı var ve ilk kavranışı "Doğa"yı niteler şekilde... Yani her zaman tam olarak "Metafizik" bir anlam ifade etmemiş... Ve itiraf etmeliyim ki benim "Tanrı" kavramı ile bir alıp veremediğim yok. Saygılarımla...
  10. Einstein sanırım dördüncü dünya savaşının taş ve sopalarla yapılacağını söylemişti...
  11. İşte tam da bu yüzden öyle bir devlet tahakkümünde yaşamayı hak ediyoruz...
  12. Sayın Blimselci... "Tanrı" kavramının aslında "Soyut Olmayacak" bir şekilde "Doğa"yı nitelemesi için kullanıyorum. Dikkat ederseniz bu ayrım olsun diye "Allah" adını hiç kullanmıyorum. Ya da kısaca şöyle özetleyeyim: Bildiğiniz gibi ilkel insanlar "Soyut İlah"lara tapınmazlardı, bu hiç olmadı. "Tanrı" olarak ululadıkları şey Doğa, yani direkt olarak Doğa'nın kendisiydi. Mesela "Yıldırımlar"ı Tanrı diye ulularlardı... Ya da Rüzgarı... Depremi... Ateşi veya Suyu... Sonra bunları hikayeleştirip, efsaneleştirdiler... Gerçi aradan binlerce yıl geçti ve insanların "Tanrı" ifadesi artık soyuta çaldı. Yani Soyut bir kavrama evrildi. Ama en temel kullanımı bu şekilde değildi aslında Ve bende en öz kullanımını yapıyorum... Bu geçmişe yönelik temeli idi... Bugün açısından ise Sayın Yersoy'un bana söylediği çok güzel bir söz bunu tanımlıyor: "Eğer bir şeye Tanrı demek ihtiyacı hissediyorsan, Doğa'nın kendisine diyebilirsin..." Saygılarımla...
  13. Hahha haaa... Okuduğum en sempatik mesaj buydu... Açıkçası mistik takılmayı seviyorum ama sadece iç dünyamda... Dış dünya ile olan bağlarımda böyle bir havam yok açıkçası... Saygılarımla...
  14. Türkiye'nin öyle olmayacağını mı sanıyorsunuz Sayın Blimselci? Adım adım geliyor merak etmeyin... *********
  15. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Sayın Hoppa... Bu soru bana da yöneltiliyor sanırım. Açık ve net bir cevap vereyim anlayışıma göre: Cennet: Huzur (kişinin iç huzura ya da erdemlilik haline ulaşabilmesi ve dünya ve kendisi ile barışık yaşayabilmesi hali) Cehennem: Izdırap (kişinin iç huzura ulaşamaması ya da erdemlilikten yoksun olması durumu. Bunun nedeni kişinin olumsuz ve kötü bir karakterde-huyda olmasıdır...) Şimdi diyelim ki siz çok iyi niyetli yani şu cennet halindeki insansınız. Kötü niyetli, fesat bir insana ne kadar huzur verebilir ve onu ne kadar tatmin edebilirsiniz ki? Ayette kişinin "Cennet" ve "Cehennem" halinden bahsediyor. O yüzden "Rızk" kelimesinin anlamı değişiyor, bir niteleme haline dönüyor. Şimdi bunu niçin böyle algılıyorum? Çünkü ben Melamilik Öğretisini benimsiyordum zamanında ve kaçınılmaz olarak ya da belki de alışkanlıktan dolayı, ondan hareket ederek tanımlıyorum kavramları. Ayrıntısına girmeyeceğim. Saygılarımla...
  16. Sayın DemirEfe... Sizin herhangi bir tartışmadan kaçmayacağınızı çok iyi biliyorum. Ama sizin iletinizden fırsat bilip tartışmadan kaçanlar olabilirdi diye yazmıştım, yanlış anlamayın... Sizi anlıyorum... Saygılarımla...
  17. Bunu yapan sizsiniz... Siz açıklayın kainatın ve insanın oluşumunu? Hadi bakalım... Ve ispatlarınız nelerdir? Bakalım ne diyebileceksiniz... Siz hiçbir şeyi kavramak için sormuyorsunuz, hiçbir zamanda sormadınız bu niyetle... Öyle olsaydı şimdiye kadar çoktaaaan birşeyleri kavramış olurdunuz... Biraz hayal kırıklığı olacak senin için ama ne yazık ki bir ilk yok... Bir Devinim var, bir Diyalektik var... "Farabi"nin "Nedenselliğini" almışsınız ancak yine her zamanki gibi eksik almışsınız. Farabi aynı zamanda herşeyin bir "Sebepler Dairesi" içersinde yer alabileceğini söyler. Ona göre Madde her zaman vardır. Daha ne diyeyim: İkra, İkra, İkra... Belki Arapça söyleyince anlarsınız... Ya hu sen madde değil misin Sayın Sarıgöl? Ağlıyorsun ya işte? Bu ispat değil mi? Senin "Varlık"ın plan yapması mı gerekiyor? Kendi devenimi zaten kendi yasalarına göre olmaktadır kaçınılmaz olarak. Biraz Matematik bilgisi olan bir insan bile bunu bilir. Senin beyninde, benim beynimde o yasalara göre düşünüyor ve akıl ortaya çıkıyor. Daha fazlası değil. Ya hu kardeşim bana laf oyunu-demagoji yapmayın rica ederim yaaa... Soyutu kabul ediyormuşum da bilimin bilemeyeceğini söylüyormuşum... Sizin bu yürüttüğünüz mantığı ilkokul çocukları kendi aralarında kavga yaparken yürütüyorlar. "Topu Soyut Kavramlara Atmak" deyimini, olmadığı halde var olduğu sanılan sanrılar için kullanıyoruz... Kardeşim bana İslam'ı öğretebilecek biri değilsiniz, önce bunun farkına varmış olmanız lazım. Tanıyan bilir... Sayın Yersoy cevaplamış: "Hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini, vardan yok edilemeyeceğini" söylemesi, Bilim'in "Bir İlk" diye bir şey olmadığı kanısında olduğunun ispatı değil midir? Bunu düşünemiyor musunuz? Hayır efendim, İmla ve Yazım kurallarına uyularak yazıldığı sürece söylenilen her şeyi ve hele hele forumda kim tarafından yazılırsa yazılsın, her şeyi anlayabilecek kapasitedeyim. Basitleştirmenize gerek yok, zira daha basit olamazdı zaten bilgileriniz. Arkadaşım: "Ruh Düşünür" değil mi sana göre? Açıklar mısın: Kalıcı Kısa Süreli Hafıza Kayıplarında, beyin belirli bir zaman dilimine sıkışıyor ve o çok dillendirdiğiniz "Zamanı Kavrayabilme" yeteneğini kaybediyor. Bununla beraber diyelim ki 15 dakikalık bir kapasiteye sahip, 15 dakika sonra o 15 dakikada yaşadığı her şeyi unutuyor, 15 dakikada bir şeyler yaşayıp onları unuttuğunu anımsayamıyor, farkına varamıyor, düşünemiyor... Neden? "Ruh Bilgileri Depolar" değil mi sana göre? Açıklar mısın: Hafıza Kayıplarında (Epizodik Hafıza) kişi geçmişinde olan hemn bütün hatıraları unutmaktadır. Bilginin depolandığı yer "Ruh" idiyse, Soyut ve Tanrısal olan bir şey nasıl olurda zarar görür ve Bilim maddi kazalardan zarar görebildiği halde "Ruh" denen Soyut uydurmanın varlığına şahit olabilemez? "Ruh Yaşamın Kaynağı"dır değil mi sana göre? Açıklar mısın: Neden boğazını sıktığımda nefessizlikten, kalbine şiddetle vurduğumda kalp durmasından, kafanı kestiğimde kafasızlıktan ölebiliyorsun? En basiti: Neden vücudundan kanını çektiğimizde ölüyorsun? Ruh dediğin o manevi güce hiç zarar veremediğimiz halde... Bakın kendinizi boşuna bilimsel bir havaya bürümeyin. Tübitak'ın Beyin ile ilgili yazdığı makalelerin ya da yazıların hemen çoğunu okumuşumdur, o kadar iddialıyım. Dediğim gibi bu forumda bu konuyu ben açtım tartışmaya ve bir çok bilimsel araştırmaya ben yönlendirdim. Siz "Bakın böyle bir yazı var Tübitak'ta" dediğinizde, Ben "Yeni mi gördün" diyebiliyorum anca... Bak ben şimdiye kadar kimseye takmadım ama şu "kapasite meselesi" lafını sana yutturacağım, emin olabilirsin... Lafa bak çay demle... Bana hayal kuruyorsun diyene bak... Niye irade sahibi olmasınlar arkadaşım? Sen nasıl ki Homo Sapiens olarak evrildiysen, onlarında zeka sahibi olamayacaklarını nasıl söyleyebilirsin? "İlk İnsan" diye bir şey yok arkadaşım yaa... Evrim bir süreç... Ohooo ooo, Felsefe Tarihini öğrettiğimiz gibi birde bu kavramları ve tanımlamaları mı öğreteceğiz sana yaaa... Sen sırıt sırıt, devam et böyle anlamazlıktan gelmeye... Duyacaksın yakında, duyuracağım ben sana... 1buçuk senedir bu forumdayım ve itiraf etmeliyim ki şimdiye kadar hiç kimse, sizin bozduğunuz kadar sinirimi bozamadı... Tebrik ederim sizi, pes doğrusu... Çok büyük bir özveri ile hala aynı tas aynı hamam olarak faaliyet gösteriyorsunuz... Sayın Tarafsız'a ve yazısına ... Tam anlamıyla görüşlerimi dile getirmiş... Hep derim: Tanrı = Varlık...
  18. Niye ersin ki sona? Ermesin diye o kadar şey yazdım Sayın DemirEfe? Bir şeyleri kabullendirmeden ben çıkmam bu konudan... Ne bu yahu... Size demiyorum ama o kadar konu açıyoruz falan fistan, herkes sıkıştı mı kaçıyor ve görmezden geliyor... Dediğim gibi çoğu kimsenin tartışma konusunda samimi olduğunu hiç düşünmüyorum artık...
  19. Olduğu gibi, böyle bırakırdım...
  20. Tayyip Erdoğan gelsin. Bıyıklarını yolunca neye benzicek çok merak ediyorum...
  21. Tayyip Erdoğan gelsin. Bıyıklarını yolunca neye benzicek çok merak ediyorum...
  22. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    4 yaşımdayken traktörün kasasından düşmüşüm, o günü çok net hatırlıyorum ama ondan öncesine dair hiç bir şey hatırlamıyorum. Hafızamı kaybettiysem, kaybetmeseydim nasıl biri olurdum acaba... Bunu anımsattı.
  23. Sayın Sarıgöl... Resmen bir şaka gibisiniz yaa... Çok ciddiyim... Hemde bunaltacak cinsten bir şaka gibisiniz... Bıktığımı söyleyebilirim ve açıkçası şu an çok sinirliyim... Yine de sakin olmaya çalışarak cevap yazacağım nezaketen... Ya hu ne diyorsunuz siz Sayın Sarıgöl? Kainat ve İnsanın oluşumu nasıl açıklanamıyormuş Maddenin Devinim ile? bunu anlayamadım!!! Bunun bencesi falanı da yok: İnsan oluşumundan tutun en uzak yıldızlara kadar her şey mutlaka ve mutlaka açıklanabilir. Bugün cevaplarını bilmediğimiz sorular var diye topu hemencecik Metafizik'e atamayız. Ya hu şunu anlamıyorum: Sonsuz, Öncesiz ve Sonrasız, Ebedi ve bunlara rağmen ispatlanamaz şekilde Soyut bir Tanrı'ya inanabilen kimseler nasıl oluyorda Sonsuz, Öncesiz ve Sonrasız, Ebedi ve bunlarla birlikte ispatlanabilir şekilde Somut olan Varlığı KAVRAYAMIYORLAR!!! Nasıl oluyorda Varlık ile ilgili bir bilinemez karşılarına çıktığı zaman "Vardır bir hikmeti, Tanrı en iyisini bilir" diyebilirken, Bilim bir soruyu HENÜZ KEŞFEDEMEDİĞi ve HENÜZ KEŞFEDEBİLECEK ARAÇLARI, YÖNTEMLERİ GELİŞTİREMEDİĞİ için cevaplayamayınca sabırsız davranıp "Yaaa gördün mü işte bu Tanrı'nıhn ispatı!" diyebiliyorlar... Pes doğrusu... Bu kadar da olmaz ya hu... Bilim hiç bir şeyi açıklayamıyor değil Sayın Sarıgöl... Sadece henüz topu Soyut kavramlara atacak kadar kör değil ve henüz o soruların cevaplarını keşfedebilecek kadar olmamıştır. Gerçi sizin sorduğunuz o soruların cevapları kesin bir şekilde var merak etmeyin... Ya hu yine beni haklı çıkarıyorsunuz. Biraz Felsefe Tarihi, Felsefe Bilgisi ve birazda Akıl lütfen... İslamdan çooook çok önceden beri ele alınan bir konudur "Arkhe - İlk Neden" sorusu... Şimdi siz bunu kullanarak Metafizik Felsefeyi ispatlamaya çalışıyorsunuz değil mi? Peki niçin Metafizik Felsefe'nin Maddi Gerçeklikten Hareket ettiği Tarihsel gerçeğini Ve kendisine Soyut Tanrı uydurduğu gerçeğini kabul edemiyorsunuz? İşinize geldiği zaman oluyor değil mi bu? Bir ilk olmak zorunda değil arkadaşım... Binlerce yıldır ilkel insanlarca yaratılmış kalıpları aşın artık... Soyut bir Tanrı'nın Öncesiz ve Sonrasız olarak var olduğunu düşünebilen bir zekanın Varlık'ın (Madde/Enerji) böyle olabileceğine ihtimal vermemesi komik ötesininde ötesi... *********** ********** Size özel olarak Yeşillediğim sorunuzu anlayamadım? Nedir bu yaa? Nasıl bir sorudur, anlamı nedir? Bilim "Ruh"un olmadığını kesin bir şekilde ispatlıyor. Bunu zamanında burada çok tartıştık ve "Ruh"un var olduğunu ispatlama gayretinde olan bir arkadaş da "Ben inandığımı anlatamıyorum, dile getiremiyorum bla bla bla..." deyip çıkmaza girmiş ve kaçmış gitmişti sonunda tartışmadan... Ruh'u burada çok tartıştım ve açıkça söylüyorum ki Soyut bir Ruh'un olmadığını ortaya koymuştum... Araştırın bulun ya da bekleyin ben bir dahaki iletimde okumanız gereken tüm yazıların linklerini vereyim. Benim Cevaplarım: 1 - Bu konu tartışıldı bu forumda ve bilimsel makaleler ile açıklandı. Araştırın. Bilim bunu ispatlıyor... 2 - Anılar konusu da 1inci sorunuza koşut olarak zamanında açılandır. Özellikle geçen ayki sayısında National Geographic dergisinde bununla ilgili çok kesin bilgiler veren bir araştırma yayınlandı. Hatta sitesinde buna dair bir grafikleme de verildi. Her şeyi Soyut Tanrı'ya "Vardır bir Hikmeti" diye atacağınıza biraz araştırın... 3 - Beyin geleceği öngörmüyor. 4 - Duygu dediğiniz şey Aşk, Sevgi gibi şeyler ise eğer bu Psikoloji bilimince açıklanabilmekte... Genel olarak Cinsellik/Saldırganlık iç dürtülerinin yumuşamış halleridir ve kurgudur... 5 - Zeka konusunda Piaget'ten tutun Freud'a kadar onlarca bilim adamı tutarlı ve bugün için yeterli tanımlamalar yapmışlar ve Zeka'yı ölçebilecek testler ortaya koymuşlardır. Piaget'e göre Zeka Uyum yapabilme yeteneğidir. Diğer açıklamaları Psikoloji Forumunda yapmıştım. Açın, Araştırın, okuyun, okuyun, okuyun... 6 - Beyin yanından bir şey geçtiğinde ya da bir şeyin yanından geçtiğinde o şeyin geride kaldığını ya da ileriye gittiğini algılayabilecek şekilde gelişmiştir. Dolayısı ile bu da "şu an" ve "geçmiş" tanımlamalarını doğurur. 7 - İnsan bedeni genetik olarak atalarından Biyolojik Saat devralmıştır. Alışkanlıklarınız dairesinde de siz belli saatlerde yemek yer, uyur ve uyanırsınız. Bunlar canlı bir bedenin ihtiyaçlarıdır. Vücut uyuduğunda bedenin fonksiyonları yavaşlar ve daha sağlıklı bir şekilde dinlenir. Bilim Uyku'yu kesin olarak açıklayabilmektedir. 8 - Beynin ayrı ayrı bölümleri sizin sandığınız gibi öyle kapılarla ve duvarlar ile birbirinden ayrılmış değildir. Beyin bür tümleşik yapıdır ve o bölümler birbirlerine yine kendi içlerindeki Nöron ve Sinaps bağları ile bağlıdır. Bu çooook uzun yıllardan beridir biliniyor. 9 - Bilinç, insan beyninin en son evrilen en zayıf kısmıdır. Siz bu kadar önemsiyorsunuz ama insanın en zayıf öğesidir Bilinç. Eter koklarsanız anlarsınız. İlk önce bilinciniz kapanır. Vücudun diğer temel fonksiyonları çalışır, mesela vücut bilinç dışı çırpınışlarda bulunur. Çünkü Bilinçten önce gelişmiş olan kısımda bu yatmaktadır. Sonra eter oraya da nüfuz eder ve artık çırpınmazsınız... Artık sadece Nefes almak ve organların kendilerini beslemesi gibi yaşamsal fonksiyonlarınızdan başkası çalışmaz... Bilim, Bilinçin ne olduğunu kesin bir şekilde açıklamıştır... Sizin Cevaplarınız: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 - Vardır Bir Hikmeti... Hahha ha haaa... İlahi Sarıgöl yaaa... Bana "Hayal Kurgu Yapmışsın" demişsin... Önceki soruların cevaplarına bir bakın bence... Ya hu siz hakikaten bu konulardan anladığınızdan emin misiniz? Arkadaşım sen kavramları hakikaten bilmiyorsun... Ezoterizm ile ne alakası var? ********** Sizce Metafizik bir şeye inanıyor gibi miyim? Sayın Sarıgöl... Daha önceki yazımda anlama niyetinde olmayan ve Felsefe ve Bilim'e dair hiç bir bilgisi olmayan kimse ile tartışmayacağımız söylemiştim...
  24. Sayın Sarıgöl... Kainat'ta "son" diye bir şey yoktur... Dönüşüm ve Devinim vardır... Madde enerjiye dönüşür, enerji maddeye dönüşür... Anlamadığım şey şu: Sizin tüm mantık hatalarını görmezden gelerek Soyut bir Tanrı'nın varlığına inanabilmeniz bir yana, Nasıl oluyorda o Soyut Tanrı'nın "Hep Var/Sonsuz" olduğunu düşünebildiğiniz halde, "Madde - Enerji" devinimini "Hep Var/Sonsuz" olarak düşünemiyorsunuz? Vücut dediğiniz şey toprak olacaktır. Oradan bir çiçeğin bedenine yürüyecektir. Ve o çiçeğin özüne bir arı konacaktır. O arı'da kesin ben olurum... Bilim "Ruh" denen şeyin olmadığını kesin olarak ispat etti. "Akıl" "Düşünce" "Bilinç" "Mukayese" denen şeylerinde tamamen maddi olan beynin birer ürünü olduğunu ve hatta "Bilinç" denen şeyin insan beyninin en dış katmanındaki bölümünden ibaret olduğunu ve en hassas yapısı olduğunu ortaya koydu. Kısaca, öldüğünüzde bilinciniz: Püfffff!.. Acı ama gerçek... İradenin yalnız insanda olmasının nedeni, insanın evrim basamağında şu an için en üst noktada olmuş olmasıdır. Merak etmeyin, dinozorlar yok olmasaydı, şu an bu basamakta onlar yer alacaktı muhtemelen... Siz bu bilgiler ışığında bana: "Yokluk"u tanımlar mısınız? Çok saçma bir soru olacak ama kusura bakmayın: "Yokluk nasıl Var olabilmektedir?" "Bana yokluğun varlığını ispatlayabilir misiniz? (Umarım bu soruyu sorduğum için şiddeyle kızmazsınız. Anlayan anlamıştır.) Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.