Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Peki Fethullah Gülen'i yüceltenler, onun imanını bilipte mi yüceltiyor? Ayrıca Said Nursi miymiş o namaz kılacağı zaman kelepçeleri düşen? Niye kaçıp kurtulmamış peki? Allah kelepçelerini düşrmeye yardım etmişte, kaçmasına neden yardım etmemiş? Ya da Bu hurafelere nasıl inanabiliyorsunuz?
  2. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Genetik (Pozitif Bilimsel) olarak bir çok defa "Ensest" (Baba-Kız, Ana-Oğul) ilişkinin yanlış yani sonucu zararlı bir ilişki olduğu ispatlandı sanıyorum... Psikanalitik açıdan "Oedipus Karmaşası" açısından da Ensest İlişkinin "Doğal" olarak reddedildiği, bu karmaşayı aşamayanların Ensest İlişki yaşadıkları ve bunun "Sapkınlık" olarak nitelendiği de ortaya konuldu... Bende dedim ki, "Toplumsallaşma" ve "Kültürlenme" insan doğasının bir ürünüdür ve insan, doğasında olanları bir kültür olarak ortaya koyar. Eğer Ensest insan doğasında olsaydı, bir Kültür olarak mutlaka karşımıza çıkardı. Ki bu da Sosyolojik, Antropolojik ve Psikolojik olarak geçerli bir tanımdır. Ayrıca Sayın Hoppa: Sosyoloji bir bilimdir... "Bireysel Tercihleri" konu alanı edinen bir Bilim dalı yoktur... Bilim tek tek bireylerin cinsel tercihleri ile ilgilenmez ama İnsan psikolojisindeki rahatsızlıkları inceler. O yüzden de Ensest'i "Sapkınlık" adı altında tanımlayabilir... Dolayısı ile "çoğu kez bilimi değil, sosyal, kültürel ve ahlaki referansları kulllanıyorlar." demek son derece bilim dışı bir tespittir. Bir Sosyal Bilimci, elbette ki var olan Sosyal, Kültürel ve Ahlaki referansları ele alıp kullanacaktır... İnsanlık tarihinde hiç görüşmemiş ve uygulanmamış "Ensest" ilişki türünün "Doğal" olduğunu kabul edemez... Çünkü tek bir örneği dahi yoktur... "Ensest" ilişki türünün doğal olduğu kabulü hiç bir gerçekliğe dayanmadığı gibi, Bilim bunu bir gerçeklik olarak kabul edemez... Var olandan hareket eder, ispatlanamaz savları gerçek olarak kabul etmez... Saygılarımla...
  3. Muhtemelen ******* Hoca'ya E-Mail atmıştır bu konu ile ilgili ve ondan gelecek cevabı bekliyordur... Alıp Kopyala/Yapıştır yapacaktır yine Sayın Artropod...
  4. Sayın BrainSlapper çok sağolun... Açıkçası ben Muallim Ali'nin vereceği cevabı çok merak ediyorum... Açıkçası bu alıntısının yükümlülüğünü taşıyabilip, konuyu kaynatmadan bir karşılık verebilecek mi çok merak ediyorum... Açıkçası, insan herşeye inanabilir ama inandığı şeyin nelere rağmen (insan onuruna rağmen) pazarlandığını keşfedebilecek mi, bunu çok merak ediyorum...
  5. Ya yok Sayın Notamatik... El öpmek ne demek... Tokalaşırız olur biter... Yazımdan beni anladığınızı düşünüyorum... Ellerinizi sıkarım saygıyla... Umarım birgün karşılaşırız... Saygılarımla...
  6. Sayın Artropod ve Sayın Frambuaz Muallim Ali, anlaşılan işine gelmediği zaman cevap vermektense geçiştiriyor... Olsun... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=689663 Biz yine de alıntılayalım bakalım, belki farkına varır...
  7. Süper bir cevap FRAMBUAZ... Düşünsene, o küçük kızın annesi de o ***** yazara yardım etmiş... Niye? ****** Ee mübarek adam şeysi ne de olsa... Kızı ve kendisi nurlanacaktı... yigrenc..
  8. Hıristiyanlığın bir propagandası vardır: "Tanrı'nın senin için bir planı var, sen ona inanmasanda, o sana inanıyor..." der... Konstantine adlı filmde buna çok güzel bir cevap vardı: "Tanrı'nın bir planı falan yok... Tanrı küçücük bir çocuk..." İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik aynı İbrani kökenlere sahipler... Bakalım mı? Tanrı ya 1-5 yaşlarında küçücük bir çocuk... Ya da Ergenliğe yeni girmiş bir Teenage/Ergen (13-19yaş arası) Neden mi? Çocuklar doğumlarından hemen hemen 5 yaşına kadar (değişebilir) herşeyin kendileri için varolduğunu sanırlar... Hiç kimse onlara karışamaz... Kendi canı çikolata istiyorsa, mutlak diğer insanların canı da aynı şekilde istiyordur... Annesi ona bakmak için vardır... Babası oyuncak getirmek için vardır sadece... Eline aldığı oyuncak üzerinde ya da eline geçen herşey üzerinde sonsuz tasarruf sahibidir... İsterse kırar, isterse atar... Oyuncak ayısını, pokemonlarını istediği gibi dağıtabilir ona göre, kimsenin hesap sormaya hakkı yoktur... Herşey onun içindir ne de olsa... Ayıcığı, o istediği zaman yemek yiyecektir... O istediği zaman uyuyacaktır... Ya da Ergen... Dünya onun etrafında döner, evren onun etrafında döner... Herkes onu arzuluyordur, ona ulaşmak için çabalıyordur ya da çabalamalıdır... Herkesin ilgisi onun üzerindedir sanki ama değilse bile öyle olmalıdır... En çok o önemsenmelidir, başkası değil... Ona ait şeyler, ona aittir... Kimse karışamaz... Bedeni de kendisinindir, istediğini yapabilir... Çocuk Ben Merkezciliği ve Ergen Ben Merkezciliği'ni biliyordum... Artık yenisini de öğrendim: "Tanrı Ben Merkezciliği..." Tanrı niçin bahsettiğin kadar bencil Muallim Ali? Neden kendisini bu kadar üsteliyor? Diğer bir insana ders olsun diye, niye diğer bir insanı sakat yaratıyor? Tanrı'nın oyuncakları mıyız biz Ali? Yoks "İnsan"mıyız ve birer onurumuz mu var? Onur denebilen bir kavram mı yarabiliyoruz ne!? "İnsan Olmak" "Oyuncak Olmak" Aradaki farkı biliyorsun değil mi? Sen hem kendinden bir süret yarat, Hem de onu sakatlıklarla diğerlerine ibret kıl... Sağlıklı bir insan olup "Tanrı seni ibret olsun diye yarattı diğerlerine, senin üzerinde hak sahibi O'dur, seni o yarattı çünkü!" demek çok kolay biliyor musun? Sen hiç Sakat oldun mu Muallim Ali? Hiç bir sakat ile aynı ortamda yaşadın mı? Hiç bir sakatın yüzüne "Tanrı seni, ben senden ibret alayım diye yaratmış!" denildiğinde, neler hissettiğini gördün mü Muallim Ali? Acaba sen hiç Sakat kaldın mı? Emin ol ki "Üzerinde tasarruf sahibi olan Allah'tır, istediğini yapar. Mutlaka mükafatı vardır!" düşüncesi, hiç bir sakat için teselli değildir... Aksine bu düşünce, bence utanmazlığın daniskasıdır... İnsanoğlunun varabileceği pişkinlik sınırının bile ötesindedir... Sakatlar kendilerine acınmasını istemez, anlaşılmak isterler... Sen hiç bir sakatı anladın mı Aliciğim? Sen Tanrı'ya ne verdin de sağlıklısın Ali? Ya da Tanrı seni niçin sağlıklı yarattı? Ödemen gereken bir borç mu var? Yoksa bu kadar pragmatik bir Tanrı'nın, bu kadar bencil bir Tanrı'nın alacağı olmadan, bir insanı sağlam yaratmasının imkanı yok... Kaç kere sorguladın Tanrı'nı Muallim Ali? Bu bedeni ben istemedim Tanrı'dan değil mi? Ama bana verdiyse bu bedeni, başkasına tam ve bana eksik verdiyse nedenini sorarım... "Hesap soramazsın" diyenin de alnını karışlarım... Sen hiç başka insanların sana ömür boyunca bir acuzeymişsin gibi bakmalarının ne demek olduğunu tattın mı Muallim Ali? Hiç dışlandın mı sakatsın diye? Senden 3 metre ileriden kaçarak yürüyen oldu mu hiç? Yanına yaklaşmaktan çekinen oldu mu Aliciğim? Hiç "Aaa bak sakat adam, ay yazıııkkkk... Bak şımarırsan Allah seni böyle yapar!" denildi mi senin arkandan Ali? Hı!? Denildi mi? Sen hiç ibret alındın mı Ali? Sen kusurlu olmak ne demek biliyor musun Ali? Ne demek "Senin ona karşı ne hakkın var ki?" demek, ne demek? Hani bu kapı Hak kapısıydı Ali? Hani bu kapı Adalet kapısıydı? Babanın oğlu, Oğulun baba üzerinde hakkı olduğunu söyleyen Tanrı Sıra kendisi ile yarattıklarına gelince mi kaytarıyor? Sen hem yaratacaksın, hem de "Bana hesap soramazsın!" diyeceksin... Yaratıpta çayıra saldığı insanoğlunun kendisinden hesap sormasını yasaklayan bir Tanrı, Dölüne ekmek getirmeyen bir babaya, çocuğunun, rızkının hesabını sorması gerektiğini Hangi yüzle isteyebilir? "Dikkat et, senden daha aşağı yaratıklar var!" demişsin değil mi Ali? Hangi yaratıklarmış Ali onlar? Arı mı? Sen hiç polenden bal yapabildin mi? Zekan olduğu halde, aletsiz... Kelebek mi senden daha aşağı? Sen hiç tek başına uçabildin mi? Ya da kelebek kadar güzel olabildin mi? Ali hani bu kapı canların hakkı kapısıydı? Sen nasıl diğer bir yaratılanı, diğer bir canı kendinden aşağı görebilirsin? Sen hiç sinek kadar kanat çırpabildin mi Ali? Tanrı insanın ayağını aldığında ona ne veriyor sana söyleyim mi? "Öteki dünya da mükafat" HAYALİNİ veriyor... Bu dünyada ömür boyu çekeceği "Aaaa, bak topaallll!" nidaları veriyor ardından... Koşamamayı veriyor mesela... Hoplayamamayı veriyor ardından... Eve ekmek getirememeyi veriyor... Başkalarının eline muhtaç olmayı veriyor... Başkalarına ibret olmayı veriyor, ki en düşürücüsü de bu zaten... Öteki dünya mükafatıymış... Ali hala anlamadın mı? Cennet te, Cehennem de sensin... Burada, dünyada... Huzurda Cennet... Acıda Cehennem... Hayatta kaç sakat insanlar aynı ortamda yaşadığını çok merak ediyorum... Kaç kere sakat kaldığını da merak ediyorum... Ya da hiç sakat doğdun mu, bunu çok merak ediyorum... Sen şu saydığın uydurmaları telkin etme bakalım bir sakata... Onu bu şekilde koşullama bakalım... Onu kandırma bakalım, sonucu ne oluyor? Sen hiçbir sakatın gerçek hislerini bilemezsin tamam mı? İstediği kadar Tanrı'ya inansın, tevekkül etsin, öteki taraftan mükafat umsun... Her zaman içersinde bir nefret vardır... Her zaman içersinde bir reddediş vardır... Sadece öyle bir koşullanmıştır ki, bu din denilen şey beynine öyle bir çakılmıştır ki, Senin gibiler onu öyle bir kandırmışlardır ki, "Kusurunun doğal olduğunu" doğal olarak kabullenmek yerine "Bir acuze" ama "Tanrı'nın lütfedipte yarattığı, can verdiği bir acuze" olmayı benimsemiştir... Ona öyle bir Tanrı korkusu vermişsinizdir ki, O Tanrı'nın olmadığını anladığında, Göreceksinizdir sizden ve bu diktelerinizden ne kadar nefret ettiğini... Bana sakat insanları anlatmayın tamam mı? Sakat insanların üzerinden de inanç pazarlamacılığı yapmayın... Prim yapmayın... Senin Fethullah Gülen hocan bu kadarlık bir adam işte... İnandığı şeyi sakat insanların sırtından pazarlayacak kadar düşebilen birisi... İnsan onurunu ayaklar altına alabilen birisi... Ağlaya ağlaya milleti kandıran birisi... Eğer senin Tanrın, bu anlattıkların doğrultusunda yaratmışsa sakat insanları, Yapabileceği en abes şeyi yapmıştır... Hatta öyle ki, o sonsuz gücü ile en abes şeyi yapmaya çabalasa Bundan daha abesini yine beceremezdi... (Bakın buradan da "Tanrı kendinden büyük bir gücü yaratabilir mi?"ye koşut bir soru daha çıkar.) Daha ağır laflar ederdim ama ne yazık ki kızgınlığma yenilmek istemiyorum... "Saygılarımla" diyeceğim ama ne yazık ki, Bu yazılanları söyleyene de, Düşüncelerine de, Ve sakat insanların sırtından prim yapmaya çalışan bu inançlarına da saygı falan duymuyorum... Hiç kimse kusura bakmasın... "Sakat" kelimesini çok kullandığım için üzgünüm ve önlerinde saygıyla eğiliyorum... Zira aslında onların doğal varlıklarının bir sonucu bu, kesinlikle kimsenin bir diğerinden yok farkı... Kimse hiç kimseye ibretlik değildir...
  9. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Bugün kitap fuarında arkadaşın imza günü vardı. Aynı zamanda yan tarafta da Can Dündar vardı... Bende tabi kokteylin etkisiyle biraz kafa iyiydi ve "Yan tarafa Can Yücel gelmiş, gördünüz mü?" dedim... Arkadaşlar bana baktılar tuhaf tuhaf... Oysa ki sadece dilim sürçmüştü ama sanki herkes bir an için Can Yücel'in ölüp ölmediğini sorguladı gerçekten... Bende şunu farkettim ki çoğu insan hala Can Yücel'in öldüğünü kabullenmek istemiyor... O kadar gerçekti ve o kadar sevilmişti ki... Aynı zamanda bu şiiri en sevdiğim şiirlerinden birisidir...
  10. İslam'a göre neyin Batıl olup olmadığını iyi biliyorum... Fakat bu konunun sırf İslam açısından ele alınışı "Gerçek Dışı" buluyorum... Zira Tenasüh'e inanan birisi içinde sizin dediğiniz düşünce "Batıl"dır... Yani bu çok göreceli bir düşüncedir, anlatabiliyor muyum? O yüzden ilk önce "Ruh" nedir, var mıdır, yok mudur... Bu tartışılmalı... "Var olduğu" ispatlanabilirse ancak bedenden bedene dolaşıp dolaşmadığı tartışılabilir... Ki zamanında kimse var olduğunu ispatlayamadı... Hem aynı zamanda "Kavram"ları niçin illa ki "İslami" açıdan ele alıyoruz? Arapça, İslam'ın ortaya çıkışından önceden beridir var olan bir dildir... İçeriğindeki kavramları İslam şekillendirmemiş, Aksine her millette olduğu gibi "Dil" inancı şekillendirmiştir... Yani "Batıl" kavramına "İslami" açıdan bakmak aslında çok gerçek dışı bir ele alış olmaktadır... Çok fantastik bir düşünce şeklidir bu... Çnkü "Batıl" kavramı "İslamiyet" ile ortaya çıkmamıştır, Arapça'da var olan bir kavramdır... Aynı zamanda İslamiyet yeni bir Dil de meydana getirmemiş, var olan bir dil üzerine ortaya çıkmıştır... Bu Kur'an-da da aynen yazar... Öyleyse "İslam'a göre Batıl nedir?" den ziyade "Gerçekte Batıl" nedir ona bakmak lazım birde... Ve bu genel tanım üzerinden gidilirse, Müslüman olmayan insanlar pek ala Kur'an-daki bazı kavramları ya da bugün algılandığı hali ile bazı kavramları "Batıl" olarak niteleyebilirler... Ateist bir Arap'ı düşünün mesela... Size kalsa "Arapça Konuşan" bu kimsenin yapabileceği ve düşüncesini ortaya koyabileceği hiçbir şey yok... Çünkü adam "İslam'ın ruh kavramı gerçek dışıdır/gerçek olmayandır/boş inançtır." diyecek ama arapça yani kendi dilinde olarak söylemesinin imkanı yok... Niye? Çünkü "Batıl" kelimesine illa ki İslami açıdan ele almak lazımmış! İyi de, Ateist bir adamın, İslamiyeti "Boş ve gerçek dışı" bir inanç olarak nitelemesi için Türkçe mi öğrenmesi gerekmektedir? Tabii ki hayır... Ne yapacaktır? Kendi dilinde var olan o kavramı, kendi dilindeki gerçek anlamı ile kullanacaktır... Bakın burada İslam'ın yüzlerce yıldır niçin eleştirilemediğini de kavrayabilirsiniz aslında... "Hakikat nedir?" diye soruyorsunuz, İslam; "Ben hakikatim" diyor... "İyi de ya senden başka hakikat varsa?" dediğinizde, "Benden başkasını ararsan yoldan çıkarsın, benim gözümden bakmazsan zaten anlamazsın!" diyor... "Ya sen batılsan?" diyorsun, "Benden başkası batıldır, ben değilim!" diyor... "İyi de ya onlar batıl değilse?" dediğinizde de, "Benim gözümden baksana sen? Ben batıl olduklarını söylüyorum, demek ki öyleler... Benim gözümden bakmazsan yoldan çıkarsın zaten..." diye karşılık alıyoruz... Öyleyse bunda başka birşey var, anlatabiliyor muyum? Bir mantık hatası var, Gazzali'den beri süregelen... Kısaca; Siz anladığınızı sandığınız "İslam" açısından "Soyut bir Ruh"un "Batıl" olmadığını düşünebilirsiniz, Ancak gerçekte bu düşünceniz çok Batıl bir düşüncedir... Aynen sizin Tenasüh'e yaklaşımınız gibi... Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
  11. Ya bu kadar da yapmayın yaa... İnsaf yaaa... Abartmayın yaaa... Plasebo ilaçların etkisinin Allah ile ya da herhangi bir Tanrı ile alakası yoktur... "Çaresi bulunamamış" hastalıklar da da kullanılmaz... Plasebo türü ilaçlar genelde Hastalık hastaları için kullanılır... Ya da hastalığın iyileşmesi için moralin yüksek tutulması gereken, fizyolojik ve aynı zamanda psikolojik temelli rahatsızlıklarda kullanılır... Doktor hastasına "Bu ilacı kullanın, size çok iyi gelecek. Fakat sende çaba harcamalısın, moralini yüksek tutmalısın" falan der ve ilaç böyle işe yarar... Doktor, hastasına bu telkini yapmazsa istediğiniz kadar Plasebo ilaç verin zerre kadar işe yaramaz... Sayın Muallim Ali, hep uzun uzun yazılar yazıyorsunuz bazı konularla ilgili ama hepsi yanlış şeyler... Siz bu Placebo hapların kullanımı ile ilgili bir psikoloğa falan danışın, etkisini en iyi onlar anlatırlar size... Ben annemden biliyorum; Baş ağrısını geçireceğine inandırdığımız bir ilaç verdiğimizde, bir süre sonra baş ağrısının gerçekten geçtiğini söylüyor... Oysa ki baş ağrısı sadece ve sadece piskolojik bir moral bozukluğundan kaynaklanmakta... Uydurma şeyleri Allah'ınıza atfetmeyin rica ederim...
  12. Şimdi bir dakika! "Ruh" diye soyut bir düşüncenin varlığını kabul etmek "Batıl İnanç" olmuyor da, "Ruh'un bedenden bedene gezdiğine inanmak" mı Batıl oluyor? Önce buna sağlam bir cevap verin, daha sonra yazdığınız onca yazıyı tekrar bir gözden geçiriniz... Saygılarımla...
  13. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    "İmkansız" desek?
  14. Sayın FRAMBUAZ... Güya Aziz, Sözde Üstad hiçbir şey cevaplamamış ki? ******* Ortaya karışık yapınca da milletin pek bir hoşuna gitmiş... Ee aradan da Sorgulamayı kaldırınca, cuk diye açıkta kalmışlar... Ne var biliyor musun? Şöyle içime sinen, cuk diye oturan bir cevap alamayacağımı biliyorum Ve arkadaşın da cevap veremeyeceğini biliyorum... Yine de bekliyorum...
  15. Sayın Forumdaşlarım; Umarım yazıyı sonuna dek okuyacak kadar sabırlısınızdır... Ve umarım okursunuz... Öncelikle, beni hiçbir "Siz"li kalıbın içersine sokmayınız, hiçbir yere ait değilim çünkü.... Ben Tanrı'yı ya da dinlerin Tanrısını verdikleri hükümlere göre değerlendirmem... Yani en azından bunu en son yaparım, ki ona sıra gelene kadar zaten "Tanrı" kavramı ile sorunumu halledeceğimden, o Tanrı'nın kişilik özelliklerini ya da hükümlerini tartışmaya gerek bile kalmaz. Ben "Tanrı nedir?" sorusundan başlarım... Zira daha olup olmadığına kanaat getirmediğimiz bir varlığın gönderdiği söylenilen hükümleri ve onun olduğu sanılan kişilik özelliklerini tartışmak çok mantıksız olmaz mı? Size birisi gelip "Yıldırım" diye birisinin kişiliğinden ve prensiplerinden bahsediyor ama siz daha gerçekte öyle birisinin olup olmadığını dahi sorgulamadan, bilmeden hemen "Yıldırım"ı eleştirmeye başlıyorsunuz... Ya da daha da kötüsü, daha Yıldırım'ı görmeden, tanımadan var olduğuna inanıyorsunuz... Tanrı'nın varlığını ya da yokluğunu ispat etmek için, Tanrı'ya dair dini hükümleri tartışmam... İlk hatanız burada... Tanımadığınız, görmediğiniz, bilmediğiniz bir şeyin varlığına mı inanıyorsunuz? Aslında bende Ateist değilim ama pek birşey değiştirmiyor... İşte, işte bende bunu soruyorum size... Eşi ve benzerinin olmadığını nereden biliyorsunuz, nasıl deneyimlediniz? Doğmadığını ve doğurulmadığını nereden biliyorsunuz, nasıl deneyimlediniz? Ortağı ve yardımcısı olmadığını nereden biliyorsunuz, nasıl deneyimlediniz? Kimseye muhtaç olmadığını ve herkesin ona muhtaç olduğunu nereden biliyorsunuz, nasıl deneyimlediniz? Bizi hem çok sevdiğini, hem de çok merhamet ettiğini nereden biliyorsunuz, nasıl deneyimlediniz? Yani bu özelliklere sahip olduğunu düşlediğiniz "Soyut Tanrı"nızın varlığını nereden biliyorsunuz? Ya da gerçekte öyle Soyut bir Tanrı var mı acaba? Var ise bunu nasıl anlayabilir ve ispat edebiliriz? Güya cevabınız şu, ki aslında bir cevaptan çok öte laf oyunu olduğunu biliyorsunuz sanırım: Öncelikle Tanrı bu şekilde incelenmez... *Bizzat inanarak ve iman ederek inceleriz: -Yani; "Daha var olup olmadığını bilmiyoruz ama bize öyle söylendiği için önce var olduğuna inanıyoruz, sonra var olması gerektiğine şartlanıyoruz/koşullanıyoruz, sonra dünyadaki şeylere bakarak bu şeylerin, Tanrı'nın eseri olduğuna kendimizi inandırıyoruz..." diyorsunuz... *Sizin kendinize sormaktan çekindiğimiz soruları kendimize sorarak işe başlarız: -İşte burada çok çok çok yanılıyorsunuz. Çünkü asıl sorulması gereken soruları kendisine soramayan ben değil, sizsiniz... Bu, önceki ifadenizde çok çok açık... "Sorgulamayı" kendinize mal edip, haklı çıkma çabasına girmeyiniz... Bu soruları bende kendime çok sordum, merak etmeyin: *Ben Neyim: -Soyut ama Var olduğu iddia edilen bir Tanrı'nın Kulu ve o Tanrı'nın egosunun hizmetçisinden ziyade, özgür iradeli bir insanım... Kendi kararlarımı verebilir ve "Özgürlük" denen şeyin tanımını "Ben Şeyhim, Üstadım, falanım fistanım" gibi kisvelere bürünmüşlere bağlı kalmadan, özgürce yapabilirim... Kısaca ben bir İnsanım... *Ben Kimim: -Ben "O"yum... İnsan bir kainattır, kainatta bir insan... Ben herşeyden önce bir "Canlı"yım... Sinekten Zürafa'ya kadar, İnsandan bir çiçeğe kadar hiçbir canlının diğerinden farklı olmadığının farkında olan, her canlının yaşam hakkının olduğunun farkında olan, her yaşama saygı gösterilmesinin zorunluluk olduğunun farkında olan ve hiç bir canlının var oluş amacının ne bir Tanrı'ya hizmet ve halifelik olmadığının farkında olan, doğanın insan için yaratılmadığını/insanın doğanın hakimi olmadığını ve aslında insanın doğanın bir parçası olduğunu bilen, doğaya ait bir "Canlı"yım... Sadece etten kemikten bir Canlıyım, o kadar... *Hangi amaç üzere var oldum ve yaşama gayem nedir: -İnsanın kendisinin varlığını aşkın bir amaca bağlaması psikolojik bir sorundur. Sadece ve sadece Paranoyaklar kendilerinin bir amaç uğruna var edildiklerini düşünür. Ben bir yaşama gayesi için doğmadım... Annem ile babam toplumda bir varlık ifade etmek için bir aile kurdular. Bu ailenin bir çocuğa sahip olmadı gerektiğini düşündüler, çünkü meydana getirecekleri o birey ile biyolojik varlıklarını sürdürebileceklerdi. Geleceğe bir nesil bırakabileceklerdi. Öldüklerinde kendilerinden bir parçanın hala yaşıyor olduğunu bilerek mutlu öleceklerdi... Ve bu amaçla ben doğmadan 9 ay önce bir cinsel birleşme yaşadılar ve belki de kendi bu egolarını tatmin için benim doğmamın sebebi oldular. Benimde yaşama gayem yine kendimden bir iz bırakabilmek ve kişisel kimlik bütünlüğümü sağlayabilmek... Sandığınız gibi Soyut olduğu iddia edilen ama her nasılsa hiçbir şekilde varlığı ispatlanamayan bir şeye hizmet, kulluk ve halifelik etmek değil... Kaldı ki ben tüm Varlığı "Tanrı" olarak görüyorum... Ve dinlerin ima ettiğinin de aslında bu olduğunu düşünüyorum... Dolayısı ile Canlılığın, İnsanlığın, Varlığın devamı için çabalamayı "Varlığa/Tanrıya" kulluk olarak anlamlandırıyorum. Amacım budur... *Nerede var edildim / Ne zaman var edildim: -Bu bedendeki varlığım, tam olarak, dğum günümde 9 ay 10 gün ve sanırım 3-5 saat öncesinde Yani bugüne hesapla 25 yıl 11 ay ve bir kaç gün küsur öncesinde, annemin karın boşluğunda var edildi... Daha fazla olarak ise atomik düzeyde hep vardım zaten... Başka maddelerde, enzimlerde vardım... Hep vardım... *KİM İN VARLIĞIYIM: -Kimsenin varlığı değilim... Kimsenin malı, kulu, kölesi, halifesi, falanı fistanı değilim... Anne ve Babama evlatlık vazifemden ve borcumdan başka bir vazifem ve borcum yok... Ben kendi kendimin varlığıyım... Tüm Varlığa, yani Doğa'ya ait sıradan bir Canlıyım... İnsan sıradan ama zeki bir canlıdır... Yukarıdaki sorulara: "Beni Tanrı yarattı, kendisine halife olmam için yarattı, var oluşumun bir amacı var... bla bla bla..." gibi cevaplar vermek, egosu aç olan ve dışlanmışlık duygusu içersinde olan, kutsanmışlık ihtiyacı duyan insanların verebilecekleri cevaplardır... Benim kutsamışlığa, özelleştirilmeye, önemsenmeye, üstünleştirilmeye ihtiyacım yok... Var oluşumun tek nedeni; bir tarafımın, babamdaki milyonlarca spermden en hızlısı ve en güçlüsü olmasından başka birşey değildir... Kısaca diyorsunuz ki: "Tanrı herşeydedir..." Bende diyorum ki: "Tanrı herşeydir..." ALLAH O nu göremeyen gözün kendisidir... ALLAH O nun adını anamayan Dudakların kendisidir... ALLAH O nun sevgisini hissedememiş; kalbin, midenin, bağırsağın, böbreğin, dalağın kendisidir... ALLAH O nun (maddenin, varlığın) sonsuzluğunu kavrayamamış tüm akılların kaynağı olan Beyinin kendisidir... ALLAH O nun adına sarfedilmemiş (Varlığın/Canlılığın idamesi için çabalamamış, insanı doğaya hakim düşünmüşlüğün) damarlarda dolaşan kanın ta kendisidir... Kısaca Allah/Tanrı; Varlığın ta kendisidir... Maddeden ayrı ya da maddeden aşkın değildir... Asıl büyük çelişkiniz burada... Mantığınıza göre şöyle olmalı: "Soyut ve Somut olan herşeyi Allah yarattı..." diyorsunuz... Kabul... Sonra da diyorsunuz ki: "Tanrı yarattıklarından münezzehtir..." Buna da kabul ama Tanrı yarattıklarında münezzeh ise eğer ne Soyuttur ve ne de Somuttur... Yani ilk defa başka bir kavrayışla daha karşılaşıyoruz: Tanrı ne Soyuttur ve ne de Somuttur... Yani ne Fiziktir ve ne de Meta-Fizik... Madde de değildir, Madde olmayan da değildir... Peki nedir o zaman Tanrı? Nedir? Çok basit bir soru... Bana "Varlığını şöyle anlarız falan fistan" demeyin... Soyut ve de Somut değilse, nedir Tanrı? Öncelikle "Madde"; "Soyut" ve "Somut" olarak ikiye ayrılmaz... Bilim "Madde"yi ele alır ve binlerce yıldır "Soyut" hiçbir şeyin varlığını ispat edememiştir... Ne ruhları, ne cinleri, ne melekleri, ne cenneti, ne cehennemi... Yani Madde, Soyutu içermez... İçeremez... Öncelikle bu bilgi eksikliğinizi tamamlayalım olur mu? Said Nursi'den hareket ederseniz, olacağı budur zaten... Bu yanlışlığı kasatura bile kazıyamaz... ******************** Umarım yazının sonuna kadar sabırla okuyabilmişsinizdir... Şimdi: Var mı başka bir sorunuz? Saygılarımla...
  16. Süper bir mantık oyunu... Sayın birvarmışhiçyokmuş tamda o soruyu sorak kıral... Sizsiniz... Neden mi? Diyelim ki o soru, bu hikayedeki soruya benzesin... Öncelikle soruyu cevaplayacak olan Kıral, daha önce bir çok kez yenilmiş ise Bu yenilgileri dürüstçe itiraf etmesi ve kabul etmesi Onurlu bir Kırala yakışmaz mı? Ya da sizin mantığınızla şöyle mi? O Kıral daha önce yenildiği halde, sırf o soruyu soran Kıral karşısında ezilmemek için Yalan mı söylemeli? Sırf bu "Tanrı kendisinden daha büyük bir Tanrı yaratabilir mi?" sorusunu cevaplamamak ve soruyu soranlar karşısında ezilmemek için kaçak dövüşmek gibi... Dolayısı ile soru bir tuzak değildir... Bir anlaşılmazı ortaya koymaktan ibarettir... Ayrıca "Evet / Hayır" cevabına mecbur olan sorular vardır ve bu cevaba mecbur olmayan sorular vardır... Diyelim ki bu soru ilkinin kapsamında değil ve sizin cevabınız öyleyse şu: "Tanrı için kendisinden daha büyüğünü yaratmak ya da yaratmamak diye bir şey söz konusu değildir." Ne derseniz deyin, mutlaka ve mutlaka bu cevabı vermeye mahkumsunuz... Öyleyse bir soru daha gelir: "Tanrı için niçin kendisinden daha büyüğünü yaratmak ya da yaratmamak diye bir şey söz konusu değildir?" Cevabını ise şu olacaktır: "Çünkü ondan daha büyüğü yoktur." "Çünkü o tektir." Peki Tanrı'nın büyüklüğünün tanımı neye göredir? Diyelim ki yarattıklarından daha büyük... Büyük ama neye göre büyük? Tanrı "Madde" olmadığına göre, büyüklüğünü Madde ile kıyaslamak olamaz... Yani sizin bu Kıral benzetmenizdeki gibi bir durum söz konusu, bilmem bunu farkettiniz mi!? Cevabınız "Maddeden ve yarattıklarından büyüktür." ise Tanrı'nın "Maddi" bir özelliğinin olduğunu yani Maddeselliği olduğunu kabul etmiş olacaksınız. Çünkü "Büyüklük" sadece ve sadece özdeş olan şeyler arasında geçerlidir... Ruh için "Maddeden büyüktür." diyemeyiz, çünkü özdeş değillerdir... Neye göre Ruh, Maddeden büyük olabilir ki? O yüzden Tanrı için "Maddeden büyüktür" ya da "Küçüktür" diyemezsiniz... Yarattıklarından büyüktür/küçüktür dediğiniz an, Tanrı'nın madde ile özdeş olduğunu kayıtsız şartsız kabul etmiş olacaksınızdır... Neyse, Bu konuya, cevapladığınızı sandığınız diğer soruma ait açtığım konuda zaten değineceğim... Şimdilik bu beyin fırtınası ile idare edin... Birazcıkta düşünün... Gelelim asıl yere... Şimdi Kıral için şunu demiştiniz: Lakin bu seferde o soruyu soran Kıralın kurnazlığını siz yapıyorsunuz... Yani Tanrı'nın varlığını sorgulamadan, ispat etmeden, deneyimlemeden, varlığını kabul etmeyi dikte ediyorsunuz... Daha en baştan, Tanrı'nın varlığını sorgulamayı reddetip, peşin kabul ile onun varlığını kabul ederek Sorgulayanların yani Doğmatik olmayanların "Tanrı Var mıdır?" sorularını saf dışı ediyorsunuz... Oysa şu halde sizin insanları tuzağa düşürmekten başka bir kastınızın olmadı açık değil mi? Çünkü öyle bir peşin kabul sergiliyor ve bunu ortaya koyuyorsunuz ki, "Evet" ve "Hayır" cevabının verilebileceği "Tanrı Var mıdır?" sorusunu direkt olarak reddediyorsunuz... Bu Doğmatizmdir... Çokta güzel bir mantık oyunu ve kaçak dövüştür... İnanmıyorsanız, renklendirdiğim iletinize bir göz atınız... Yine aynı mantık hatası... O zaman şöyle düşünelim: Sizin ön kabullerinizi, şartlanmışlıklarınızı reddederek "Tanrının eşiti var mıdır?" diye sorabilen Ve hatta bunu kabul edebilen bir kimse Ya eskiden sıkısıkıya bir Müslüman idiyse? Ve daha sonra, ya Madde'nin Tanrı olduğunu düşündü idiyse? Tanrı'ya bir şeyi eşit koşabildiğine ve daha da ötesi o inandığı Tanrı'nın "Varlığın Kendisi" olduğuna kanaat getirebildiyse, buna cesaret edebildiyse, O Tanrı'yı sizden daha iyi tanıyor demek değil midir? Zira sizin yapamadığınız şeyleri yaptı... Sizden daha iyi sorguladı ve neliğine karar verebildi... Ve Varlığını ispatlayabildi... Çünkü Tanrının sıfatlarını ve bu sıfatların neler ifade edebildiğini iyi biliyordu... Zaten bildiği için bu sıfatları ve Tanrı'ı tanımlayabiliyordu... Şu halde siz ispatlayamıyorsunuz, bu çok açık... Belki de sandığınız gibi "Soyut bir Tanrı" olmak zorunda değildir? Ve daha doğrusu, belki de öyle "Soyut bir Tanrı" yoktur? O sorular mutlaka sorulacak, çünkü bir Doğma zincir var... Ve kırılmak zorunda... Kırılacak... Said Nursi'den hareket edip İslam'ı anladığını sananlara bayılıyorum... Çünkü mutlaka ve mutlaka her soruyu cevaplayabildiklerini sanıyorlar... Ancak nedense hep tıkanıp kalıyorlar... Belki haddim değil ama belirli bir mantığı çürütebildiklerini görmedim... Göreceksiniz... Saygılarımla...
  17. Bu konunun arada kaynamasını istemediğimden dolayı buraya alıntıladım... Gerekli cevabımı daha sonra vereceğim ama daha önce yazılanların gerçekten anlamlı, alakalı, kanıtlanabilir ve anlaşılır bir cevap olup olmadığı üzerinde düşünmenizi istiyorum... Saygılarımla...
  18. Konuyu açan arkadaş, hala bir cevap bekliyorum... Bu ikinci hatırlatmam...
  19. Ya hu soruma bir cevap vermedin ki cevap veremediğini gösterebileyim? Üstad dediğin adamı o kadar abartma, ***********...
  20. Atatürk tabii ki eleştirilmez değildir... Lakin eleştirmek uslubuna göre olur... Sen doğru eleştirdiğini sanıyorsun ama Erdoğan'ın çıkıpta "Ben Atatürkçüyüm" demesinden çok farklı birşey yapmıyorsun... Adam çıktı ve "Laikliğin teminatı benim" dedi ve sonra millete Milliyetçiliğ, Laikliği öğretmeye çalıştı... Atatürkçü oldu... Niye? Çünkü o da çapraşık çupraşık eleştirdi ve işine geleni söyledi... Atatürkçülük, Atatürkçülüğü Dincilik ile aynı kefeye koyarak eleştiremezsiniz... Bu tamamen geçersiz bir yöntemdir...
  21. O çocuğun hikayesi öyle devam etmez be arkadaşım... Bak nasıl devam eder, göstereyim... Çocuk bakmıştır ki sahilde inanılmaz güzel bir şato var... Bu kadar güzel birşeyin kendi kendine olamayacağını bilir... Çünkü bu şey organik falan değildir, biyolojik değildir... Ortama uyum sağlamasını gerektiren duyargaları ve ihtiyaçları yoktur... O yüzden sıradan bir araba gibi birisi gelmiştir ve yapmıştır... Çünkü daha önceki gün babası da köpeklerinin kulubesini tamir etmişti... Aaa, birden aklına geldi... Gerçekten babası kulube yapmıştı ve bu şatoyuda demek ki babası gibi birisi yapmıştı... Babası gibi güçlü, akıllı birisi... Babası onun için en güel örnekti, Tanrı gibiydi, Tanrı kavramını bilmediği halde... Babasını örnek alırdı hep... Evet evet, babası gibi birisi yapmış olmalıydı bunu, başkası yapamazdı... Sonra yaşı büyüdü... Büyüdü ve babasını "Baba" olduğunu kavradığı yaşlara geldi... Yani babası gibi olabileceğini kavradığı... Babası ulaşılmaz değildi artık... O şatoyu ilk gördüğünde o da yapmak istemişti ama becerememişti, organları gelişmemişti çünkü daha... Sonra baktı ki babasının yapabildiği hemen her şeyi yapabilecek kadar gelişmiş... Babasının yerine geçecek kadar... Ama bu sürede ona "Aşkın, yüce, ulu, ulaşılmaz" bir Tanrı tasviri ezberletilmişti... Sorgulanamazdı... İşte bir yaşa kadar babasını o sanarken, şimdi babası gibi olmuştu ve içindeki o "Baba" imajının yerini "Tanrı" almıştı... Tanrı herşeyi yapabilirdi... Tanrı şatoyu yapabilirdi... Tanrı onun anlamadığı şeyleri yapabilirdi, mutlaka bir anlamı vardı ne de olsa, hiç anlamasa da... Tanrıydı işte... Sonra bu içindeki acizlik ve bu içindeki imajı tazelemesi gerekliydi... İçindeki Tanrı yok oldukça onu yaşatmaya uğraştı... Makineler gibi... Bir taraftan makinelerin hayatımızı ele geçirdiğinden yakınırız, Bir taraftan onları çoğaltırız... Tanrı inancı onun için herşeydi... Psikolojik bir tanımı vardı mutlaka ama bilmiyordu... İçersinde zoraki yaşattığı soyut bir Tanrı vardı... Ve sadece küçük bir çocuğun zihnine dikte edilmiş, alışkanlıktan başka birşey değildi bu... Ama o çocuk bunun farkına varamıyordu... Çünkü boş bir hayal için ağlamaktan, gözleri birşeyi göremez olmuştu... ... ... ... Soyut Tanrı'ya olan aşkın ne olduğunu çok iyi bilirim... Hatta insana en çok huzur veren şeyin bu olduğunu da iddia edebilirim... Amma ve lakin... ...
  22. Her varlığın bir hududu ve onun varlığını ispat eden incelenebilirliği vardır... Tanrı nedir? Varlığını nasıl inceleyebiliriz? Nerededir? Maddeden ayrı mıdır yoksa madde ile içkin midir? Maddeden aşkın mıdır yoksa madde midir? Sen bunları öncelikle bana bir cevapla... Vereceğin cevap!'ları tahmin edebiliyorum ama bence o cevapları hiç verme, çünkü çok tartıştık ve çıkmazlarda kalınıldı... Başka cevaplar bul ya da yanıtsız bırak... Neyse, Bende diyorum ki, Bu sorduğum sorulara vereceğin her cevabı çürütebilirim... Bende bu kadar iddialıyım işte... Eğer ciddiysek, lütfen başka arkadaşlar bu konuyu dağıtmasın... Saygılarımla...
  23. Uffff... Direkt olarak ****** yani... Bence de senin ******* biraz küçük, kusura bakma... Dünyanın çevresini vs. biliyorum tabii ki, merak etme... O sadece bi yazıydı, anlayan da anlamıştır... O tesadüfleri kutsadığım falan yok...
  24. Ben bu Said Nursi kadar gerçekleri örtücü, insanları kandırıcı, madalyon gibi çift suretli olan, madde harici ticaret erbabı daha görmedim... Milletin yedi ceddini ağlaya ağlaya ***** onun ardılı F. Gülen... O kim bilir neler yaptı... Yazık yaa... İnsanlar duygularını nasıl da sömürttürüyorlar... Said Nursiymiş...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.