Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. O gün kıyamet koparsa, parayı nasıl tahsil etcez? Neyse, bende bahse giriyorum... Eğer kıyamet koparsa bende herkese ne kadar para isterse onu vereceğim! Tahsil sorununu gidermek onlardan!
  2. Sorduğun sorularla ilişkin doyurucu açıklamaları daha önce yaptım. Yazdıklarım açık ve nettir. Türkçü Etnik-Milliyetçilik yapan bir arkadaşa sormuştum; "Niçin bu kadar katısın" diye... Demişti ki; "Hakediyorlar abi, ne anlatsan anlaşılmıyor, niye bende kendi ırkımı savunmayayım?" Eğer tartıştığımız bu noktaya kadar yazdıklarınızdan hiç farklı düşünmüyorsanız Ve hala inat ediyorsanız; Ve hala söylediklerime cevap veremiyor sadece polemik yapıyorsanız; Ne yazık ki hakediyorsunuz arkadaşım... Kusura bakmayın... İnsanı bu noktaya SİZ itiyorsunuz... Konu kapanmıştır...
  3. Forumdaki en Asi abimiz... En güzel yanı da bu...
  4. Diyarbakırlı, sana bunu Ö.M.'de de anlattım, burada da anlatmaya çalıştım. "Türk" adından komplekse, aşağılanmış duygusuna kapılmana gerek yok. Bu kadar kinci olmayın... Türkler Anadolu'ya geldiklerinde, Anadolu'ya "Rum İli" deniyordu. Ve hiç kimse çıkıpta bundan alınmıyordu. Osmanlı padişahlarının hemen çoğunun ve Selçuklu Padişahlarının neredeyse hepsinin ünvanları "Rum illerinin hakanı"dır... Ama bu adamlar ya da o dönemde de bu topraklarda yaşayan halklar alınganlık göstermemişlerdir. Özellikle 11nci yüzyıldan sonra bölgeye "Turkhia" denilmeye başlanmıştır. Daha önceki "Rum ili" adı nasıl ki coğrafi bir terim olarak kullanıldıysa, "Turkhia"da o amaçla kullanılagelmiştir; Bölgenin Türk nüfuzuna girmesinden dolayı. Ve senin gibi düşünen insanlar türeyene kadar da hiç kimse Burasının adının böyle anılmasında rahatsızlık duymamıştır. Osmanlının son dönemlerinde bile, Osmanlı henüz yıkılmamışkende Yapılan hemen her antlaşmada Anadoludan hep "Türkiye" denilerek bahsedilmiştir. Nasıl ki "Kürtlerin yaşadıkları bölge", Türkiye'nin içerisinde coğrafi bir ad olarak "Kürdistan" olarak anılmışsa... Devletin adı da Türkiye olarak benimsenmiştir. Ve bu ırkçılık değildir... Ya hu siz nasıl bir kinle doldurulmuşsunuz böyle... Bu nasıl bir alıp-verememezliktir... Kardeşlik mesajları atıp atıp, Arada Atatürk'ün Ulusalcılığından, ülkenin adına kadar hepsini küçümsüyorsunuz, dışlıyorsunuz. Ben sizi niye benimseyeyim ki? İngiltere'nin adı "Anglo"dan geliyordu ama son yüzyılda Britanya Krallığı diye evirdiler. Yine de İngilere "Irkçı" mı oldu adı "Anglo"dan geliyor diye? Ya da Almanya'nın adı "German"lardan gelir; Germany... Hitler öleli 60 yıl oldu olacak; Almanya hala Irkçı mı? Fransa'nın adı Franklardan geliyor; Irkçı mıdır Fransa? Rusya'da aslen Rus olanların sayısı, Aslen Rus olmayanlardan kat be kat daha azdır... Rusya adı Russia diye Irkçı mıdır? Macaristan'ın adı "Hungarian"dır, "Hun Ülkesi"nden gelir... İçinde Avustralyalısı da var, Slavı da var, Germeni de var... Macaristan Irkçı mıdır? Hun Irkçısı mıdır? Türkiye'ye gelince mi dokunuyor size bu adlandırma? Ayrıca Türk Ulusal Devrimi'nin "Türk" algısını da anlatmıştım size... Dönüp dönüp tekrar okuyun... Bu arada bana buradan insanlık ve kardeşlik lafları etmeyin; Hiç inandırıcı olmuyor... Arada Devletin adından kuruluş ilkelerine kadar her öğesine lafı kondur; Sonra bana Etnik-Milliyetçilik yap ve bunu meşrulaştır... Sonra gel beni Ulusalcıyım diye yer beni... Ardından da kardeşlik çağrısı yap! Oldu canım... Ayrıca diyorsun ki "iki ayrı geçmişleri vardır". Nasıl iki ayrı geçmiştir ki bu 1000 yıldır ayrılamamacasına içteş olmuşlar? Birisi ötekine karışmış? Son 1000 yılda kiminle iç içe olduğun mu önemlidir, Yoksa 1000 yıl öncesi mi? 1000 öncesi ise eğer önemli olan; Ben burada sana Turancılığın, Irkçılığın en alasını yaparım... Daha Tarihten haberdar değilsiniz... Ki o kadar da anlattım son 600 yılın bile ne kadar iç içe olduğunu... Hala iki ayrı tarihe sahiptirler diyorsunuz... İki ayrı tarihe sahipsek ve iki ayrı toplumsak; Sizin devletiniz artık Irak sınırlarında; Çekin gidin oraya; Yeriniz orasıdır... Hayret bir şey yaa... İnsanı zorla Irkçı yapıyorsunuz bu bilmezliğinizle... Hayır, birde "İşte Gerçekler" diyerek konuya hakim olduğunu mu imlemeye çalıştın? Bu biçimde mi hakimsin konuya da bu kadar iddialı laflar ediyorsun? Söylediğim gibi; Artık bana soru sormayınız... Sizinle tartışmanın hiç bir anlamı yok... Bilmiyorsunuz ve sadece konuşuyorsunuz... Havanda su dövmekten nefret ederim; Verimsiz tartışmalardan da... Hoşçakalın...
  5. Tartışma bitmiştir. Etnik-Milliyetçi olan ve uzlaşma niyetinde olmayan bir kimse ile paylaşabileceğim hiç bir şey yoktur... Şimdiye kadar kimseye karşı bu prensipten vazgeçmemişimdir, Şimdiden sonra da vazgeçmem... Bu Ulus sadece Kürt ve Türklerden oluşmuyor. Laz, Çerkez, Pomak, Boşnak, Rum... hepsi var. Bosna'da yaşanlardan daha çok Boşnak var Türkiye'de. Kaflardan yaşayanlardan neredeyse daha çok Çerkez var. Bulgaristan'da yaşayanlardan daha çok Pomak var. Tartışacak bir şey kalmadı. Bakış açınız çok keskin bir biçimde taraflı... İyi tartışmalar... Saygılarımla...
  6. Yüzeyini cilalaman lazım diye biliyorum...
  7. Çok sağlam bir karakteri var. Tartışma kültürünü özümsemiş, bilgi birikimi yerinde. Tartıştığı konuların tadı damakta kalıyor, dönüp tekrar okutturuyor. Konuları, aynı konu üzerinde sıkıcı yenilemelerden ziyade, Öyle herkesin bağıntılamayacağı aklı belki de en son gelecek öğelerle bağıntılıyor ve örnekliyor. Benim için asıl önemli olan yönü de bu... Paylaşımların değerli, değerli dostum...
  8. Evet Demirefe, şimdi hatırladım; Kızının ilk adet kanamasıydı eşdeğer tuttuğu... Söylediklerinde haksız değilsin... Ben sadece "Hukuk"un evrenselliğine karşın, şu an bile 60 milyar nüfusta bulunup çok hızlı değişen ve değişkenleri de önceden kesin olarak kestirilemeyen tüm insanlığı kapsayacak bir evrensel yasaların olmasının çok zor olduğunu söylemek istemiştim. Hukuk toplumları şekillendiriyor ama aynı zamanda topluma göre de şekilleniyor. Saygılarımla...
  9. Halklar değil... "Ulus"... Kürtleri hangi noktada Türklerden ayırt edebiliyorsun da ayrı bir "Halk" olarak dile getiriyorsun? Ayrı dili konuşuyor olması mıdır onları farklı ve ayrı kılan? Ya hu dili geç; adamlar 1000 yıldır içiçe yaşamış. Kürtler Türkleşmiş; Türkler Kürtleşmiş... Bunları neye göre birbirinden ayırıp Türk-Kürt diye adlandırabiliyorsun? 1000 yıllık birlikte yaşamaları ve içteş olmaları, ayıramayacağımız kadar karışmaları değil midir onları "Ulus" yapan? Her şeye karşın benim bir anlatabilme sorunum olduğunu düşünerek yeniden anlatıyorum; "Etnik Kimliğe" bürüdüğünüz bir sorunu, Nasıl olur da "İki halk" olarak ayırdığınız öğelerin kardeşçe çözebileceğini sanıyorsunuz? Hala "Kürt Sorunu" vardır diyerek Etnik Temele oturtuyorsunuz. Bir Türk kökenli kimsenin çıkıp "O zaman sen bana bir Türk sorunu ortaya çıkarırsın" demesine yol açmaz mı bu? Etnik-Kafatası Türkçülüğü yapanlar, aynı nedenden dolayı bunu yapmıyorlar mı? Aynı süreci ters çevir; Türk Etnik-Milliyetçiliği de Kürt Etnik-Milliyetçiliğini beslemiyor mu? Olgu bir "Kürt Sorunu" olmadığı gibi, Ayrı Etnik-Milliyetçilikler birbirlerini beslerler, bu kaçınılmazdır. Örnek verdiğin Hitler Almanyasında da bu böyle olmuştur, başka bir yerde de bu böyle olmuştur. Çünkü kişi kendi doğacağı ırkı seçemez Ama yapabileceği en kolay şey; Kendi ırkına duyduğu aidiyeti kutsamaktır. O yüzden Etnik-Milliyetçilik en kolay Emperyalist Silahtır... Devlet özellikle 80 döneminde yaptığı hataların hesabını verecekse; Bu hesabı tüm Ulusa karşı verecektir; Kürtlere karşı değil... Devletten o dönemin adına hesap sorulacaksa; O hesap Ulus adına sorulacaktır; Kürtlük adına değil... Sen ortaya "Kürt Sorunu" diyerek çıkarsan, Benim seni dışlamamam için hiç bir nedenim kalmaz... Sen ortaya "Kürt Sorunu" diyerek çıkarsan, Bende sonuçta doğal olarak Etnik bir Kimliğe sahip olduğum için Senden hesap sorarım... Sen o hesabı Ulus adına değil de, kendi adına sorarsan Benim seni sahiplenmem ve o hesabı birlikte sormamız için bir neden kalmaz. Türk, Çerkez ya da Lazların da Kürtleri yanlız bırakmasının nedeni TAM OLARAK BUDUR. Aynı Ulusun evladı olmana karşın, sen sorunu Irka indirgersen; Aynı Ulusun ferdi olan ama başka Irktan ona bir Laz, Çerkez ya da Türkmen seni niçin desteklesin? Ve sen nasıl olurda sorunu "Kürde" indirgerken, Türk ırkından olan birisine "Benim hakkımı savun/tanı" diyebilirsin? Bunu nasıl bekleyebilirsin? O kimse de sana geçmişin hesabını sormaz mı? Aynı Ulusa mensup ama ayrı dil konuşan insanlar elbette olacaktır. Bu bir engellemeye maruz kalırsa; Demektir ki, engelleyenler, o topluluğu "Ayrı bir etnik kimlik" olarak düşünme hatasına kapılmıştır. Evet, bu bir hatadır ve bu hatayı halletmenin yolu, Aynı biçimde Etnik-Milliyetçi bir düşünce ve benimseyiş ortaya koymak değildir. O hatayı yapanlar; "Sen Kürtsün, senin dilini yasaklıyorum" diyerek, sizi ayrı mı görüyor? Burada hatanın temeli, senin dilini yasaklamasından önce, Seni ayrı bir kimlik olmaya itmesidir... Ancak siz "Ben bu ulusun ferdiyim" demekten önce, "Ben bir Kürdüm" diyerek sorunun adını etnisiteye atıyorsanız eğer, Size o haksızlığı yapan kimselerin düştüğü temel hataya düşmüş olursunuz Ve sorunu çözmek bir yana Daha da aşılmaz bir uçurum açarsınız. Çünkü Kürtlerle sorunu olmayan insanlar da kendilerini, kendi etnik kimlikleri ile tanımlamaya başlar. Çünkü, sorunun adını "Kürt Sorunu" koyduğunda, talep ettiğin şey "Kürt Hakkı" gibi bir ayrıklıktır. Diğer insanlar da "Benim Kürtten neyim eksin, neden Türk hakkı, Laz hakkı, Çerkez Hakkı olmasın" diyecektir... Böylelikle birliktelik ve kardeşlik yerine, bireylerin önemsediği asıl şey Farklılıklar olur... Bu; farklılıkların korunması değildir. Bu; bizi, Farklılıkların tanımlamasına götürecek yanılgıdır... Kendimizi ise farklılıklarımızla tanımladığımız anda, bu Ulus'a Ulus diyebileceğimiz hiçbir şey kalmaz. Bir Laz'ın Çerkeze, Çerkezin Kürde, Kürdün Türke, Türkün de onlara karşı bir sorumluluk duygusu hissetmesini temelden bitirir, sonlandırır. Sana karşı sorumluluk hissetmeyen bir birey, senin haklarını da savunmaz... Oysa kendimizi benzerliklerimiz, ortaklıklarımız ve aynılıklarımızla tanımlamalıyız... Aynı Ulusun bireyi olarak benimsemeliyiz birbirimizi... İşte siz Öncelikle bu ayrıntıyı göremediğiniz için "Kardeşlik" dileğinizde samimi değilsiniz, Ve işte tam da bu yüzden hiç bir sorun hallolamayacak. Çünkü o sorunun temelinde; Size bakanların ve sizin baktıklarınızın yanlış anlamlandırmaları yatıyor... Yıllardır, Türk Etnik-Milliyetçiliği ile Kürt Etnik-Milliyetçiliğinin birbirlerini beslediklerini nasıl göremiyorsunuz? Bunu kavrayabilmeniz bu kadar zor mu? Bu kadar saplantı haline getirmeyin, Ya da açık açık söyleyin; "Biz, aynı Ulusa karşı sorumluluk duymuyoruz, ayrıyız" diye... En azından "Açık sözlüsünüz" diyeyim... Saygılarımla...
  10. Demirefe, bir açıdan da şöyle düşünüyorum: Tamam, hukuk evrenseldir elbette Ama örneğin söylediğin biçimde çocuğun pipisinin gösterilmesinin istenmesinin suç ve taciz sayılması, Bu evrenselleşme sürecinde ileride evrensel bir hukuk açısından "Suç" mu sayılacaktır, Yoksa "Olağan" mı? Bunu kestirebilmek mümkün değil. Biz mesela böyle bir soruyu sorabiliyoruz... Bir Alman'da Türkler ile içiçe yaşamış olarak ve örneğini görmüş olarak bu soruyu sorabilir... Anca hiç bir Türk ile böyle bir edinimi olmayan Almanlar bu soruyu sormayı akıl edemeyecektir... Aynı biçimde hiç bir Alman ile böyle bir sorun yaşamayan Türkler de bunun suç olabileceğini akıllarına getiremeyecektir... Şu an bu olayın varlığının farkında olan birisi olarak ben, düşünüyorum ki; "Almanlar saçma bulsa bile çocuğun pipisinin gösterilmesinin istenmesi AtaErkil bir yaklaşım olmasına karşın olağan bir ekindir". Ve bu mantıktan yola çıkarak pek ala denilebilir ki; Taciz sayılabilecek bir şey yoktur, Çünkü çocuğun pipisi orada temelde bir Cinsel Obje/Zevk Unsuru olarak değil, AtaErkil kökenden gelen bir "Erkeğin Güç Gösterisi" olarak ortaya konulmaktadır. Ama bir Alman buna çok farklı yaklaşacak ve bir Cinsel Taciz olduğu konusunda diretecektir. Peki bu durumda farklılık nasıl aşılacaktır ki? Ben o eylemi suç olarak mı görmeliyim ki; hiç öyle gelemiyor bana... Benim o eylemi suç olarak görmem için, o eylemi "Cinsel Taciz" olarak tanımlamam lazım. Ancak o eylemi hiç kimse "Cinsel Taciz" amacı ile yapmaz! Burada çok küçük bir karmaşa çıkıyor ama önemli: Bence, Almanın yaklaşımı oldukça ahlak dışı bir tutum sergiliyor. Çünkü bir çocuğun pipisinin, babası-annesi tarafından "Cinsel Obje" olarak sergilenebileceğini düşünmek Bence ahlak dışılık örneği olarak görülmelidir. Çünkü o anne-babaya, o organı cinsellik ve seks aracı olarak pazarlayıp pazarlamadıklarını sorsanız, Bu soruyu bile ayıp olarak karşılayacaktır. Aynı aile, çocuklarının o organını o biçimde ortaya koymuş olsalar bile En basitinden (benim çevremde rastladığım kadarıyla) evlilik öncesi ilişkiye girmelerine ya da sevgilileri ile ilişkiye girmelerine karşılar. Demek oluyor ki, o organı göstertirken Cinsel Obje olarak algılamıyorlar. Peki öyle algılamadıkları bir şeyi, illa ki o kılıfa büründürmek "Ahlak dışılık" olarak görülemez mi? Bu aynen şuna benziyor ve üzerinde sık sık dururum: Bana göre bir kadının saçı ya da kolu, boynu, dirseği ya da dizi... Bunlar cinsel obje değildir ve o biçimde bir çekicilik sağlamaz. Hiç bir zamanda o anlamda bir organ olarak tanımlanamaz. Ancak kimi insanlar bunların temelde Cinsel Çekicilik olduğunu savlayarak ve inancın emridir diyerek kapatma eğilimine girerler. Ve hatta bunu gözümüzün içine sokarlar... Şimdi, ben onlar bu organları "Cinsel Obje" olarak niteliyor diye öyle nitelemeli miyim? İdeal olan, onlar gibi bu organların Cinsel Obje olarak nitelendirilmesi midir? Yani Almanlar, çocuğun pipisinin gösterilmesini Cinsel Taciz olarak algılıyor diye, Aslında öyle olmadığını bildiğim bir şeyi "Cinsel Taciz" olarak nitelemem mi daha etik olur? Yani koyu bir inançlı, kolun ve saçın gösterilmesini Cinsel Haz Unsuru olarak algılıyor diye, Aslında öyle olmadığını bildiğim şeyi "Cinsel Haz Objesi" olarak nitelemem mi daha etik olur? Yoksa her ikisinin de, o objelere cinsel bir ağırlık yüklememeleri ve ona koşullanmamaları mıdır daha etik olan? Yani o sözünü ettiğiniz "Farklılıkların Azalması" hangi yönde olacaktır? Örneğin şöyle mi niteleyeceğiz: "Saç ve kol cinsel haz uyandırıcı değildir ama ortak noktada buluşalım ve sen tül git, azcık görünsün; bende hafiften haz duyabileceğimi düşüneyim!" Ya da "Siz çocuğun pipisinin bir kısmını gösterin yeter, geri kalanını Taciz olarak niteleyeyim!" Elbette bunlar çok çok çok değişken ve göreli sorulardır. Yanıtları da öyle olacaktır. Aynı başka yaklaşım şunda da görülebilir. Feminist eğilimli bir kadın, kızının Cinsel İlişkiye girdiği yani bakireliğini bozduğu ilk gün kutlama yapacağını söylemişti. Gazetelerde çıkmıştı... Bunun nedenini de Erkeğin Sünnetinin şölene çevrilmesine koşut olarak açıklamıştı. Bizim eski geleneklerde, Kız ile Erkeğin gerdek gecesinin sonunda kanlı çarşafın bahçeye asılıp Kızın babasının "Benim kızım, kızoğlan kız'dır" diyerek, Erkeğin babasının da "Benim oğlum erkektir" diyerek onure edildiği gibi bir gerçeklik de var... Ancak yukarıda söylediğim haber verildiğinde, konu tartışma konusu olmuştu ve kimisi kadını ahlaksızlıkla nitelemişti. Kızın bakireliğine son vermesinin duyurulmasını ahlak dışılık olarak nitelemişlerdi. Kadın ise Avrupadaki bunun gibi durumları örneklemişti. Kızların bekaretlerini bozmak için özellikle özel günleri ve partileri önemsemesi ve o günlerde yapması Ya da ilk yaptıkları günü özelleştirmeleri, kutlamaları gibi... Şimdi Avrupa'da normal olan şey, Aslında kültürel olarak belki AtaErkil bir kökene dayansa da benzer bir biçimde bizde de var. Ancak toplumsal olarak "Avrupa da böyleymiş" denildiğinde, neliği düşünülmeden reddedişe eğilim oluyor. Aynısının da Avrupa'da olabileceğine eminim. Hukuk, her ne kadar "Bilimsel" bir gerçekliğe dayansa da oldukça dinamik bir şey. Hukuk belki toplumları biçimlendiriyor ama toplumlar da hukuku büyük oranda biçimlendiriyor. Hukukun ortaya konulmasında tahmin edilemez değişkenler var diye düşünüyorum; Örneğin televizyon bile hukukun işlerliği açısından oldukça önemli... Devam eden bir mahkeme hakkında yayın yasakları olağan... Yani demek istediğim şey şu: Değişkenlerinin ne olabileceği ve hangi toplumun hangi diğer topluma göre nasıl bir hukuki yapılanmaya girebileceği ya da hangisinin hangi toplumun hukukuna uyum göstermeyi isteyeceği veya istemeyeceği bu kadar tartışmalı olan bir durumda; Hukukun evrensel olmasına karşın yasalarının katı bir biçimde ne kadar evrensel olabileceğini nereden bilebiliriz? Bilim, sorgulamaya dayanır ve Bilimsel olan her şey sorgulanabilirdir. Ayrıca Bilimsel bir verinin en önemli özelliği, aynı zamanda yanlışlanabilecek de olmasıdır. Toplumlar o kadar hızlı evrimleşiyor ve değişiyor ki artık, Evrensel olabileceğini savlayacağımız bir yasa, çok daha farklı bir anlama büründürülerek Başka bir toplumca kabul görmeyebilir ve uygulanmayabilir. Aynı biçimde bir topluma özgü bir yasa aslında evrensel olarak uygulanabilir olabilir. Ya da toplumlar bir süre sonra evrensel olarak benimsedikleri bir yasanın işlevsizliğinden şikayet etmeye başlayabilir. Örneğin Dinler, yasalarının Evrenselliği konusunda Hukuktan çok çok daha ve kesin bir biçimde katıdırlar... Ancak tek bir kimsenin bile benimsememesi, onların aslında evrensel olmadığının göstergesidir... Ben, en uç durumdaki ve en rahatsızlık verici unsurlardan oluşan bariz suçlar haricindeki suçların Evrensel olarak "Suç" biçiminde nitelenebileceğini hiç sanmıyorum... Saygılarımla...
  11. Etnik-Milliyetçilik; Sömürgeciliğin, Emperyalizmin en önemli silahıdır. Bak Irak'a! Amerika, "Demokrasi getireceğim" diyerek girdi ve "Demokrasi" adına seçim yaptı. Seçimde oylar "Şii oyları" "Kürt oyları" "Sünni oyları" diyerek sıralandı... Ama bu sürece gelene kadar insanlar "Etnik Kimliklerinin Hakları" adı altında kümeleşmeye zorlandı ya da kümeleştirildi. Ya da "Kümeleşmeyi istedikleri düşündürüldü". Hepsi de Emperyalizmin oyuncağıydı, kuklasıydı. Bu mudur "Demokrasi"? Oyların ve hakların "Etnik Kökene" göre sayılması ve dağıtılması mıdır? Yugoslavyanın parçalanması sürecine bak ya da... Aynı süreç... Etnik guruplar "Bizim haklarımız" diye diye Yugoslavya'yı, kendi ülkelerini parçaladılar. Burada şunu sorabilirsin: "Her etnik gurup, diğeriyle aynı devlette yaşamak zorunda mı? Yugoslavyalılar ayrı yaşamak istemişlerdir, yaşamışlardır!" Peki, insanların kendi Etnik-Kökenlerine bakarak ayrışmaları ve farklılaşmaları, düşmanlık duymaları ideal olan mıdır? Olay bu değil... O insanlar yüzlerce yıl bir birliktelik içinde yaşamaya alışmışken, Neden ayrı yaşamaya koşullandılar ve nasıl koşullandılar? Ya da sonuç ne oldu ve kimlere yaradı? Şaşırtıcı şeyler duyuyorsunuz; Çünkü daha önce sorgulamadığınız ve öğrenmediğiniz, Size sorgulatılmayan ve öğretilmeyen şeyleri söylüyorum... Size kim bilir kaç kere söyledim; "Yaptığınız şey, bir MHP'li Etnik-Milliyetçinin yaptığından farklı değildir" Hala diyorsun ki; "Bir Kürt olarak haklarımın kısıtlanmasına tepki gösteriyorum" Tamamdır... Bende bir Türkmen/Yörük olarak, senin atalarının sömürdüğü, başkalaştırdığı, asimile ettiği benim atalarımın haklarını sana soruyorum. Ha sen hala hesabını "Bir Kürt" olarak sormaya devam eder ve benim "Türkmen Atalarımın Haklarını" teslim etmezsen, En sonunda çıkar şunu derim; "Madem ki atalarımın haklarını teslim etmiyorsun, benim bir Türkmen olarak sana tanıyacağım baskı ve engellemeden fazla bir hakkın yoktur..." Sen, benim her türlü "İnsani" ve "Etnisite Üstü" yaklaşımıma karşın, Bana hala "Etnik-Milliyetçilik" taslıyor ve aynı bilinçle yanıt veriyorsan; Diyorum ki; "Ben niye etnik kökenimi umursamayayım da illa ki kendisini bir Kürt olarak tanımlayan kişiye, 'Bende Türkmen kökenliyim' diyerek aynı biçimde yaklaşmayayım? Benim kökenimin ondan aşağı kalır hangi yanı var?" Ve Diyarbakırlı, çok farkındasın ki beni bu noktaya iten sen olacaksın. Aynen MHP'li Etnik-Milliyetçilerin seni bu noktaya ittiğinin savunusunu yaptığın gibi, "Senin Gibi" düşünmek de, beni MHP'li Etnik-Milliyetçilerinin olduğu tarafa itiyor Bilmem farkediyor musun? Anlamadığın şey; Sözde "Kardeşlik" adına ayrımcılık ve Etnik-Milliyetçilik yapıyorsun... Senin, "Kardeşlik" ve "İnsanlık" iletilerini zerre kadar inandırıcı ve samimi bulmuyorum. Öyle olmadığı, yazdığın her iletinin satır aralarında kendisini çok açık bir biçimde belli ediyor. Ve hala sorduğum sorulara yanıt veremiyorsun. Aslında durumun çok açık ve net olarak ortadadır. Tartışma çok verimsiz oldu ve bana bir şey katmıyor. Buradaki tartışmaya da bir son veriyorum. Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
  12. Hala aynı Etnik bakış açısı ile bakıyorsun olaya... O zaman yüzlerce yıldır Kürtleştirilen; Kürtlerce sömürülen; Kürtlerce sindirilen, yok edilen, dilleri ve kimlikleri unutturulan Türkmenlerin haklarını verin onlara geri... Benlik haklarını geri verin... Dillerini ve kültürlerini; Kendinize mal ettiğiniz, sömürdüğünüz kültürlerini geri verin... Hepsini teker teker tespit edin ve şöyle söyleyin; "Siz, siz ve siz aslında Türkmensiniz, benim atalarım sizleri sömürdü; Osmanlı'nın adamlığına oynayarak; sistemin adamlığını yaparak... Hepiniz, kendi özünüze geri dönün..." Bunları söyleyemediğiniz ve o insanları tekrar Türkleştirme adımları atmadığınız sürece, maruz kaldığınız tüm 80 Darbesi uygulamalarını hakediyorsunuz, hatta az bile! İnsanı zorla Etnik-Milliyetçilik kutbuna itiyorsunuz... Bunları mı duymak hoşunuza gidiyor? Yaptığınız şey çok ayıp... İnsanın sinirini gerçekten bozabiliyorsunuz... Verin hemen bu söylediklerimin hesabını... Altından kalkabiliyorsanız eğer... Buraya gelip "Sorunumuz Ekonomik Değil" diyorsunuz. Oysa biz gidiyoruz doğuya araştırmaya, adamlar aç; işsiz, topraksız... Evsiz, barksız... Nasıl bir ekonomik sorun olmaması durumudur bu söyler misin? Olaya hala çok yüzeysel bakıyorsunuz; Tam bir sömürgeci mantığı ile...
  13. İşinize gelmediği için duymamış olabilirsiniz diye düşünüyorum... Ya da size, işlerine yarayacak olanları öğretmişlerdir! Bilemem... Ama ne yazık ki söylediklerim gerçektir... Eğer biraz yorum ve bilgi edinebilme yetiniz varsa; Anlattığım dönemi ve süreci araştırırsınız ve kendiniz görürsünüz... 1402 Ankara Savaşı'ndan Yavuz Selim'in Halifeliği aldığı döneme kadarki süreci inceleyin; Hem tarihsel ve hem de Toplumsal açıdan... Aralarında neden-sonuç ilişkisi kurun... Kürtlerin bölgede niçin kayırılmış olduklarını bir yordayın, araştırın... Göreceksiniz... Ardından da Abdülhamit'in politikalarını ve Hamidiye Alaylarını inceleyin... Yine göreceksiniz... Bir yerlerden sallamıyoruz bunları ve bu söylediklerimi araştırmak hiç zor değil... Hiç olmazsa; Selçuklu ve Osmanlı hanedanlıklarından beridir Anadoluda tüm Ermeni, Rum ve Arap nüfusları değişirken, Kürt Aşiretleri niçin yapılarını hep korumuşlar bunu bir sorgulayın yaa? Nasıl koruyabilmişler? "Ya da o bölgelere hakim devletler niçin ve kimlere karşı Kürtlerin bu yapısının korunmasını sağlamış?" diye sormak daha doğrudur soruyu... Araştırın, inceleyin... Ondan sonra bana gelin "aman efendim ben duymadım" deyin olur mu? Ama hiç şaşırmadım açıkçası; Bunu kabul edemeyeceğinizi öngörüyordum... Bir MHP'li Türk Etnik-Milliyetçisine de; "Sen Osmanlıyı nasıl savunabilirsin, yüzlerce yıl Türkleri asıl Asimile ve Katleden onlardı" dediğimde, onlar da kabul edemiyorlar; komik... Çünkü kendilerine öğretilenlerin ya da sizin gibi duyduklarının dışına çıkamıyorlar; çıkmaktan korkuyorlar; işlerine gelmiyor ne yazık ki... Onlar Osmanlı'ya; Türkleri asimile etmeyi yakıştıramıyor... Siz de Kürt Aşiretlerine; bu yaptıklarını yakıştıramıyorsun... Ama yaptılar işte; tarih önümüzde apaçık duruyor... Etnik-Milliyetçinin farkı yoktur Etnik-Milliyetçiden... Farketmiyorsun ama düşünce dünyalarını sevmediğin insanlara benziyor düşünce dünyan... Diyarbakırlı... Ben sence "Gönüllü Yapılan Bir Entegrasyon"dan mı bahsediyorum? Hamidiye Alaylarını anlattım... Alaylar, bir Kürt Beyinin önderliğinde kuruluyor, kurduruluyor... Bu kuruluşların amaçları ve koşulları var: -Alaya katılırsanız, nerede ikamet ederseniz orada kalıyor ve orada savaşıyorsunuz. Ama katılmazsanız nerede cephe açılmışsa oraya sürülüyor, gönderiliyorsunuz. -Alaya katılırsanız, belirli vergilerden muaf tutuluyor aileniz. Ama katılmazsanız Vergi vermek zorundasınız. -Alaya katılırsanız, Askeri Mahkemede yargılanıyorsunuz ve bağlı olduğunuz Aşiret Reisi sayesinde mahkemeden beraat etme olasılığınız yüksek. Ama katılmazsanız sivil mahkemede yargılanıyosunuz işlediğiniz suçta ve beraat etmeniz imkansız. -Kürt Reisinin önderliğinde Alay kurulursa, Reise "Paşalık" ünvanı veriliyor. -Kürt Reisi önderliğinde Alay kurulursa, Reise toprak veriliyor. -Alaya katılan, özellikle Beylerin, çocukları İstanbul'da açılan özel mekteplerde okuyup ileride Askeri ünvanlar ve dereceler alarak mezun oluyorlar. -Alaya katılan beylere, bölgelerinin vergilerini toplama görevi de veriliyor. -Alayların görevi; Ermeniler ile mücadele etmek ve Kürt Aşiretleri özellikle yapılandırılıyor; yerel güçlerden... Yani Alaya katılırsan yani Reise sığınırsan amenna; Bu haklardan yararlanıyorsun... Ama Alaya katılmazsan yani Reise sığınmazsan; Hem ailen vergilendirmelerden dolayı gittikçe yoksullaşıyor, Hem de sen taa başka cephelerde, sıradan bir er olarak en önce şehit oluyorsun; kaçınılmaz olarak... Her iki durumda da silinip gidiyorsun; Çünkü Alaya yani Reise sığınırsan, onlara benzemek, onlardan olmak zorundasın... Benliğini kaybediyorsun ki; nitekim öyle oldu... Ayrıca, Aşirete katılmadın, ailende sıradan hayatını sürüyor mu? Bölgenin vergisini toplama yetkisi ve senin üzerindeki karar yetkisi Aşiret Reisinde... Senin ailenden hoşlanmadı mı? Vergiyi yüksek koyuyor... Seninle uğraşıyor... Sayın Diyarbakırlı... Cumhuriyet Tarihinde, hiç Kürtlere böyle katı ve onları bu kadar zorlayıcı bir uygulama yapıldığını gördün mü? Hem bu sadece son yüzyılda; Abdülhamit zamanında olanları... Daha önce yerel vilayet kanunları ile neler neler yapılıyor... Ondan önceki padişahlar; Yavuz Selim... vs... Bak hala Etnisiteye sıkışmış haldesin... Hala oradan dem vuruyorsun... Tarafsız ve salt bir insan olarak düşün; Git nereden araştırıyorsan bu Hamidiye Alaylarını ve düzenlenmelerini araştır, öğren... Bir insan olarak; Türklere o dönemde ve daha öncesinde yapılan Yasal Zorlamalara ve Kürt Aşiretlere verilen ayrıcalıklara dayalı Asimilasyona Ve Kürt Aşiretlerinin onları yok etmesine, Benliklerini değiştirmeye zorlamalarına "Gönüllü Entegrasyon" diyebileceksen hala ve "Gönüllü Entegrasyon" ile bir tutabileceksen, Ve eğer için, vicdanın bunu kaldırabilecekse; Sana yemin ediyorum, bırak "Kürt Sorunu Vardır" dememi; "Senin her söylediğine koşulsuz imzamı atacağım" Bu kadar da net konuşuyorum... (araştırmanı yaparken Umumi Müfettişlikler'in tespitlerine ve konferans kayıtlarına bakmayı da unutma; çok daha net bilgileri oradan bulabilirsin.) O süreçte ve yukarıda anlattığın olguda bile Türkler yine de "Türk Sorunu" vardır dememiş, söylediğine göre... Her şeye karşın; ister istemez; zorla ya da gönüllü kaynaşmışlar, ne olursa olsun... "Sorunumuz var Kürtlerle" dememişler... Siz niye illa ki "Etnik" temelli bir sorun tanımlamamızı istiyorsunuz? O Kürtleşen Türkleri, bu (sözde) sorunun neresine yerleştireceksin peki; bunu merak ediyorum... Olaya: "Bizi Asimile etmek için buraya Türkleri yerleştirdiler" diye bakıyorsun ve o insanlar da "Kürtleştikleri" için gurur duyuyorsun ki; bunu insani olarak hiç tasvip etmiyorum... Ama olaya birde sizin oraya göçe zorlanan insanlar açısından bak? Kendi toprağından sökülüp, Kürtlerin arasına yerleştirilmek o insanlar için çok hoşa giden bir şey midir sence? Hadi onların oraya yerleştirilmesine içerledin de; sence o insanlar oraya göçtürülmekten çok zevk mi aldılar? Onlara yapılmış bir haksızlık yok mu; Türk olmalarına karşın!? Yukarıda özetlediğim Alaylarla ilgili maddeleri bir oku... Sence bu maddeler uygulamaya konulduğunda karşımıza çıkacak şey; Türkler açısından, Çaresizlik midir? Yoksa Gönüllü Entegrasyon mu? Ve hala daha önce de sorduğum sorulara hiç yanıt vermedin; çok merak ediyorum... Hayır, anlamıyorum; Kürt Aşiretlere, bu anlattıklarımı konduramamanın nedeni nedir? Neden kabul edemiyorsun onu anlamıyorum... Sütten çıkmış ak kaşık mı sanıyorsun sen Osmanlıyı ve Kürt Aşiretlerini? Açık ve net soruyorum: Sen, Etnik-Milliyetçi misin? Yoksa değil misin? Neyse arkadaşım; Seninle tartışmanın artık verimli olmadığını Ve bana bir şey katmadığını, Bana yeni bir edinim sağlamadığını düşünüyorum... O yüzden size tartışmalarınızda başarılar dilerim. Saygılarımla...
  14. Ben insanların "Kürtler" ya da "Aleviler" olarak ayırmam... Bir insan topluluğunu da bütün olarak karşıma alıp "Bunları beğenirim, şunları beğenmem" demem... Yalnızca, geçmişte Osmanlı devletinin, hakimiyeti altında olan ya da üzerine hakimiyet kurmak istedikleri topluluklara olan yaklaşımını tanımladım. Bende sana Osmanlının bu fetvaları neden verdiğini, bu uygulamalarının kökenlerini anlattım sana... Hayret bir şey yaa! Kürtlerin ne mi alakası var? Yazıyı tam olarak okuduğunu hiç sanmıyorum ama özetleyeyim; Türkiye Cumhuriyeti ya da bu devleti yöneten kimi hükümetler veya yöneticiler; Kendi halkını "Kürt-Türk" biçiminde algılamak sureti ile özellikle 1980 döneminde kimi uygulamalara koyularak hatalar yapmışlardır. Bu hatalar "Türklere" ya da Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş Ruhuna ve İlkelerine mal edilemez. Bu hatalar, o hataları uygulayanlar göz ardı edilerek Atatürk Ulusalcılığına ve etnik olarak Türkler'e; "Atatürkçülük ve Türkler bize baskı yapıyor, bizi asimile ediyor" denilip yüklendiğinde; Bende Osmanlıdan beridir geçmişte yaklaşık 500 yıl boyunca Türklerin Asimilasyonun ve Kürtleştirilmesinin hesabını sormak isterim. Bu ironiyi kurabilmek için konuya dahil ettim; Anlayan anlamıştır... Düzeltmeyelim diyen mi oldu? Bir insan, doğuştan/ana-babadan öğrendiği dilini konuşuyor diye hapse atılıyorsa; Bu hatayı elbette düzeltelim, Elbette hesabını da soralım... Düzeltelim ve Soralım ama bunu "Kürtçülük" ya da "Etnik-Milliyetçilik" adına değil; "İnsanlık ve İnsan Hakları" adına yapalım... Sen çıkıp bu hesabı; "Ben Kürdüm ve bu hesabı bir Kürt olarak soruyorum" dersen, Birileri de o zaman çıkar; "Bende Türküm ve sana verilecek hesabım yok!" der, deme hakkını da elde eder... Sen kendini "Etnik-Milliyetçilik" ile haklılaştırmaya çabalarken, Senin hakkını yiyenler, kendisini "Etnik-Milliyetçilik" ile haklı kılmıştır zaten; Senin daha haklı bir kimlikle karşısına çıkman lazım... Aksi takdirde; Körler savaşına döner iş... Ama sen "İnsanlık" adına hesap sorarsan; Zaten sana hesap vermek zorunda kalır... Birileri çıkıp, mecliste "İnsanlık Adına" değilde Etnik bir gurubun adına hesap sordukça; Ortada sorun varsa bile çözülemez zaten... Olay etnisiteye büründüğü zaman, Kimse kimsenin etnik kimliği ile yaklaşmaz olaya, o mevkiide... O yüzden olay "Kürt Sorunu" olarak algılandığında, Türk olan da sorun çıkaracaktır her yeni adımda; Ki her zaman da böyle olmuştur... Ben diyorum ki; Osmanlıda olanlar, Osmanlıda kalsın... Bugün bir şeylerin hesabı sorulacaksa; O hesabı soracak olan kimse, kendisini "Etnik" bir kimliğe bürüyerek sormasın o hesabı. Eğer o kimse, o hesabı, kendisini "Etnik" bir kimliğe bürüyerek sorarsa; Karşınızdaki taraf da kendisini "Etnik" kimliğine bürüyerek savunacaktır ve size öyle karşılık verecektir. Örneğin ben Yörüğüm/Türkmen kökenliyim. Birisi bana kalkıp; "Ya hu ben Kürdüm, sen de Türksün. Siz, sizin devletiniz, bizi Asimile ediyorsunuz!" diyerek bana hesap sorarsa, Benim yukarıda bahsettiğim 500 yılın hesabını sormamam için bir engelim kalır mı? Kalmaz... Hatta derim ki; "Madem ki sen Kürtsün, bende Türküm... Kürtlerin, Osmanlının adamlığını yaparak Kürtleştirdikleri, asimile ettikleri Türklerin hesabını ver bana! Veremiyorsan da bu yapılanları ödeşmek olarak kabul et; sus!" Ama şöyle düşün, bana ; "Osmanlıda olanlar Osmanlıda kalsın; ama bu çağda, kendi toplumunu etnik kimlikle ayırarak yanlış uygulamalarda bulunmak hatalı değil midir? İnsanlara kendi ana-babalarından öğrendikleri dillerini, kültürlerini yasaklamak insani midir?" diye sorarsanız, benim olayı Etnik-Kimliğime bürümeden yanıtlamam daha olası ve uygun değil midir? Bunları anlatmaya çalışıyorum Ama anlatamıyorum sanırım...
  15. Süper bir ikilemedir... Bu filmin ilki, yine ikinci filmden tam 9 sene önce çekilmişti; Before Sunrise. O zaman Ethan Hawk ve Julie Delphi henüz 20li yaşlardalar. Filmde yaptıkları sohbette o yaşa uygun; Gençlik kafası... Aradan 9 sene geçince, bir fikir geliyor ve filmin ikincisini çekelim diyorlar. Ethan Hawke, ilk filmde yaşadıkları o günü kitaba dönüştürmüş bir yazar. Fransa'ya geliyor kitabını imzalamak için ama asıl amacı Julie Delphi'yi bulmak. İkinci filmdeki sohbetlerse 30lu yaşların olgun insan konuşmaları; Ekonomik politikaları, savaşlar... 9 sene önceki gibi sadece bir gün geçiriyorlar birlikte (aslında birkaç saat). İki filminde çekimi kısa sürede tamamlanıyor. Aradan 9 sene geçmesi önemli; Çünkü yüzlerindeki o olgunluk da yaşlarını yansıtıyor... İzlediğim en güzel iki filmdi doğrusu... Hele ikinci filmde Ethan Hawke'in bir yakarışı var: "İyi ama neden gelmedin!" diye... Julie Delphi yanıtlar: "Belki biz, sadece kısa karşılaşmalarda iyiyiz, sıcak mevsimlerde Avrupa şehirlerinde yürürken"... Diyaloglar süperdir... İzlenesidir... Tadı damağınızda kalasıdır...
  16. Ya hakkaten sıkıyosun insanı... Doğuda Yatırım sorunu vardır, Ekonomik sorunlar vardır, Para ve sağlık hizmetleri sorunu vardır, Eğitim hizmetleri sorunu vardır, İşsizlik vardır... Bu sorunları Etnisiteye bürüyen Batı oyunları vardır... Bu sorunları illa ki Etnisiteye bürüyen (örnek 1) alıngan insanlar vardır... Gerçekte ise Etnik Kökenli bir sorun yoktur... Hakettiler demiyorum... Ancak süreci daha başka bir yazıda açıkladım; Okursan anlamamak için bir neden yok... Söylediklerimi, kastetmediğim anlamlara bürümen tatsızlık veriyor... Ayrıca sorularıma da yanıt vermiyorsun...
  17. Diyarbakırlı... Verecek cevap bulamıyorsun da satır aralarından mı medet umuyorsun? Tartışmayı başa mı alalım yani? Ben hiç "Devlet yanlış politikalar uygulamamıştır" dedim mi? Demedim... Aksine, uygulanan yanlış politikaların telafi edilmesi gerektiğini söyledim... Peki hiç "Türk halkını 'Kürt-Türk' diyerek ayıran yöneticiler hata yapmışlardır" dedim mi? Evet, dedim... Hemde kaç kere... Peki "Kürt Sorunu Yoktur" dedim mi? Evet, onu da daha önce, yukarıdakileri söylerken söyledim... Hepsini üç gündür diyor muyum? Evet evet, hepsini bir arada söylüyorum... Söylediklerimde çelişki ya da itiraf yoktur Diyarbakırlı; umutlanma... Devlet belki bir yanlış politika uygulamaya başladı... Ama emin ol ki bunu durup dururken; "Ya canımız sıkıldı, gelin şu Kürtleri ayıralım ve onlara baskı uygulayalım" diyerek yapmadı... O değilde... Madem sen 1980 sonrası uygulamalardan muzdaripsin: Atatürk'ün bakış açısını ve söylemlerini nasıl bağdaştırabildin; 1920lerden beri süregelen...? Ve madem ki bir toplumun asimile edilmesinden bu kadar İNSANİ RAHATSIZLIK duyuyorsun; Kürtler ve Türkler hakkında söylediklerimi hala görmezden gelecek misin? Saygılarımla...
  18. Tam olarak öyle değil... Bunu anlattımdı daha önce... Tekrar anlatabilirim... Söylediğiniz biçimde eğitim, Türkiye kurulduğundan beridir yoktur. Türkiye, ilk 20 senesinde Asimile politikası gütmemiştir... Asimile politikası 80lerde zirveye ulaşmıştır ve yanlış bir uygulamadır...
  19. Bak bu güzel bir tespit...
  20. Diyarbakırlı, anlayamadığım şey şu: Gerçekten de hangi haklar bunlar? Ya da şöyle sorayım: "Türkler ile aynı haklara mı sahip olmak istiyorsunuz?" Yoksa "Türklerden ayrı haklar mı sahip olmak istiyorunuz?" Hak, ama hangi hak? Bak sana Lisans dönemimdeyken yaşadığım bir şeyi anlatayım... Bizim kaldığımız Yurtta, Ülkücüler kadar Milli Gençlikçiler (MGV) ve Kürtler de vardır. Açıkçası, birinin diğerinden de farkı yoktu... Benim arkadaş çevrem ise Ülkücü ve MGV'cilerden çok Kürtlerdendi ama bana yakın olanlar öyle ateşli bir savunucu da değildi. Daha çok ılımlıydı ama akrabalarından dağa çıkmış olanları bile vardı aralarında. Neyse, yan odamızdaki arkadaşlarla çok sıkıydık biz ve o odada pek sakin ve "abi" diye hitap ettiğimiz bir kimse vardı. Yaşı bizden büyüktü ve Edebiyat bölümü okuyordu. Aslen; Kürt'tü... Ancak biz onu bu bahsettiğim ılımlı arkadaşlardan biliyorduk. Bir gece ki, o sıralarda Kürtçe Kurslarının açılmasının serbest bırakıldığı haftaydı. Koridorda diğer Kürtçü arkadaşlarla konuşuyorlardı ve (ister istemez demiyeceğim) kulak misafiri olduk... Adam, bu yapılanın, Kürtlüğe büyük darbe vuracağından, henüz zamanı olmadığından bahsediyordu. Çünkü ona göre; henüz bu eğitimi verecek kadro olmadığı gibi Kürtler kendi aralarındaki dil ve lehçe farklılıklarını da aşabilmiş değillerdi. Örneğin yerel bölgelere göre bile çok büyük farklılıklar vardı; Bir Bingöllü ile Vanlı ya da Muşlu birbirini anlamıyordu ya da eğer o bölge ile ilgili bir akrabalığı varsa ve kulağı aşina ise anlıyordu. Bu bir yana Zaza'lar Kürt mü kabul edilecekti yoksa Zaza mı? Peki Zaza'ların dilleri? Yani bu kurs eğer şimdiden bu sorunla aşılmadan açılırsa, farklılığı olan Kürtler, kendi farklı lehçelerini öğrenmek isteyeceklerdi... Özellikle de Zaza'ların, kendilerini ayrı hissetmesinden korkuyordu. Şimdi ben bunu dinleyince düşündüm; Bu adam, niçin böyle parçalanmaktan korkar ki? Yani Zaza'da Zazaca öğrensin? Ya da lehçesi farklı olan bir Kürt illa ki Kurmançi mi öğrenmek zorunda? Ancak olay bu değil; olay özgürlük ve hak istemi değil... Olay; gerçekten de ayrılıkçılık... Yoksa neden özellikle verilmiş bir haktan bu kadar korkar ki bir insan? Ve özellikle "parçalanırız" diye diye? Bak kardeşim; Lozan antlaşmasına göre; Türkiye'de resmi dil Türkçedir... Resmi Kurumlarda Resmi Dil konuşulur. Daha ayrıntıya girersek; Resmi bir kamu görevlisi, resmi bir makamda resmi dili kullanmak durumundadır. Kürt ya da Laz bir kimse Türkçe konuşmak zorunda değildir; Ancak özellikle mahkemelerde tercüman bulundurmak ve onun aracılığı ile iletişim kurmak zorundadır. Şu an Resmi bir Kürtçe kanal var; devletin... Bu ülkenin başbakanı yani önemli bir Resmi makamda bulunan kimse, Resmi Kimliği üzerindeyken, Ulusa Seslenişte "Resmi Olmayan Dil" ile yani Kürtçe ile konuştu... Ki eğer Çerkezce ya da Lazca da konuşsa farketmezdi... Olay şudur; Lozan zaten delinebileceği kadar delinmiştir... İngilizler, Kürt Ayrılıkçılara çok gülmektedirler; bundan emin olabilirsin... Çünkü Kurtuluş Savaşı sırasında, Sevr Antlaşmasına göre Doğu'da bir Kürdistan kurulması öngörülüyordu. Ama bu antlaşmayı Kürtler kabul etmedi; hem de Meclise bilgilendirmeler ve bağlılık telgrafları göndererek. Bu telgrafları kaydedildikleri yerlerden kendim aynen okuyup gördüm. Peki şimdi gerçekten Kürtlerin PKK'yı ya da onun Sözcüsü DTP'yi can-ı gönülden desteklediğini düşünmeli miyiz? Yoksa içlerinde bir korku mu var? "Hak"... Tamam, "Hak"... Ama hangi hak? Ayrılıkçılığa çanak tutan "Hak" mı? Bütünlüğü koruyacak bir "Hak" mı? Bak ben Sistem Adamlığını da Sisteme oynamaktan da nefret ederim; Öyle yapandan da nefret ederim... Fakat Türkiye'ye bakıyorum; Eğitim kurumlarında yalnızca ve yalnızca "Rejim Düşmanı" yetiştiriliyor... Yeryüzünde, belki de kendi rejimine düşman bireyler yetiştiren tek Ülke Türkiye'dir... Hatta kendi kuruluş ilkelerine ihanet edebilecek ve tapusunu delebilen başbakanları da bir tek Türkler seçiyordur... Yani demek istediğim şu: Ahmet Taner Kışlalı şunu der; "Türkiye'nin her zaman %10luk bir hain potansiyeli vardır" Bu oran bugün artık kaça yükseldi? Ve biz, bu oranın neresindeyiz; hangi taraftayız ve hangi taraftaymış gibi görünüyoruz. Devletin ya da ilgililerin, Kürtlerin haklarını anlamadıklarını hiç sanmıyorum açıkçası; Bu ülke insanı Kürt Generaller, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, Öğretmenler, Mühendisler, Ticaret İnsanları, Hukuçular, Sanatçılar vs. gördü ve hiçbirisi ile sorun yaşamadı. Dahası; onları benimsediği gibi onlar da kimlerini hiç gizlemedi. Sanırım Kürtleri, olayın asıl yüzü ile ele almak lazım; Gerçekten kendisini, geçmişin izi ile birlikte bu Ulusa ait gören Kürtler... Gerçekten kendisini, geçmişten gelen kinleri ile birlikte bu Ulusa ait göremeyen Kürtler... Devlet, belki de ne yazık ki, ikincisine odaklanmış durumda ve ne yazık ki kurunun yanında yaşı da yakıyor. Peki bunda hiç mi bu ikinci guruptakilerin suçu yok? Ha canım kardeşim? Bir takım hakları verilmeye çalışıldığında Yine de geleceğe dair "Ayrılık Planları" peşinde olanların hiç mi suçu yok? Saygılarımla arkadaşım...
  21. Kusura bakma, dikkat etmemişimdir; senin iletilerine odaklandığım için...
  22. Benim için sorun değil... Söylediğiniz biçimde bir ifade olduğunda elbette ki eleştireceğim... Ha ama diyorsanız ki "Geçmiş iletilerden bulun, tepkinizi koyun"; Bu pek gerekli değil, geriye dönük tartışma verimli olmuyor. Bundan sonra bakalım o yönde bir tartışma olacak mı...
  23. Bu yazım, sayın Diyarbakırlı'ya hitaben olmadığı gibi, Kişisel bir yazı da değildir... Uzun oldu ama ister okunur, ister okunmaz... "Kürtlere Haksızlık Yapılmıştır" demek "Kürt Sorunu Vardır" demek değildir. Ayrıca "Kürtlere Haksızlık Yapılmıştır" derken, bunu "Etnik bir kökene dayandırmak" sureti ile tespit etmiyorum ki etnik bir sorun tanısı ortaya koyayım! Bu, etnik-sorun olmaktan öte bir insanlık ayıbıdır... Ha sadece bu mudur yapılan haksızlık? Osmanlıdan beridir, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Kürt Aşiretleri; "Sistemin Adamlığı"na soyunup, asimile ettiği, Kürtleştirdikleri Türklere yüzyıllarca ayıbın ve haksızlığın önde gidenini yapmıştırlar... Bunu geçmişe ve Osmanlının politikalarına bakınca anlarsın... Sen Kürt Aşiretlerin yüzyılları alan bu ayıbı için Türkmen/Yörüklerden özür dileyecek ve Kürtleştirilen Türklere "Aslınıza geri dönün, siz Kürt değilsiniz, Kürtleştirilmişsiniz, Kürçte konuşmaya zorlanmışsınız" diyebilecek misin? Bu dürüstlüğü gösterebilecek misin? Sana bunları daha önce de anlattım ve sordum... Bugün bakıyoruz, araştırma yapıyoruz Kürtler üzerine, adamlarla gidip konuşuyoruz. Örneğin Mardin/Derik'te... Hep bunu veriyorum, çünkü o bölgeye yoğunlaştık en son... Adamlarla konuşuyoruz. Adam Kürtçe konuşuyor; 60-70 yaşlarında adam... Çocukları da öyle. Ama diyor ki "Benim dedemle nenem Türkçe konuşurmuş". "Haydaaaa, nasıl olur bu" diyoruz! Bir araştırıyoruz, bunun aslı Türk, dedesi, Hamidiye Alayları ile Kürtlere, sahip oldukları imtiyazlardan daha fazla tekrar imtiyaz verilince, Türkler, Kürt Aşiretlere bağlanmaya zorlanmış. Bağlanmazlarsa eğer, yaşadıkları topraklardan çok daha uzaklara, cephelere yollanacaklar çünkü. Kürt Aşiretler de bunları kendisine asker edinmiş ve o aileleri Kürtleştirmiş. Tarihlere bakıyoruz; denk düşüyor... Anlatılanlara bakıyoruz; tıpatıp aynı... Belgelere ve nüfus düşümüne bakıyoruz; pişti... Sürece bakıyoruz; tombala... Hamidiye Alayları niçin önemli? Çünkü, Abdülhamit tarafından; Ermenilere karşı karşı Kürtlerden oluşturulmuş Aşiret Birliği bunlar... Daha sonra Ermenilerle çatışan güçler de hep bunlar olmuştur; Çünkü Hamidiye Alaylarının en önemli özelliği, başta kesinlikle bir Kürt Beyinin olmasıdır. Bunlara ve üyelerine ayrıcalıklar verildi; Paşalık, Toprak, Vergi Toplama Yetkisi... Dahası Askeri Mahkemede yargılanma ve yerleşik bulunduğu bölgeden başka bir cephede savaşmama ayrıcalığı... Yani örneğin bir Kürt Beyi, sevmediği bir aileyi başında bulunduğu Alay'a almazsa, o ailenin erkekleri mecburen başka bir cephede savaşmaya mecbur bırakılıyordu ve gönderiliyordu... Ya da aile, Kürt Beyine "Sığınmak" zorundaydı. Bakıyoruz; güzel bir adet... Kendisine sığınanı koruyor Kürt Aşiretleri... Ama aynı zamanda asimile ediyor... Kendilerine sığınılmasını sağlayan ne peki? Sistem... Sistemin kanunları... Sistemin kanunlarını destekleyen Aşiretlerin kendisi... Onlarca Türk aile, Kürtlere sığınmaya mecbur bırakılarak sonunda ya asimile edilmiştir... Ya da bu Alaylara katılmayan erkekler, başka cephelere gönderilip, soyları, Türk aileleri tüketilmiştir... Şimdi bu bir "Soykırım" değil midir? Bir etnik kimliği, sistemlice yok etmek değil midir? Bunun adamlığını kimler yapmıştır? 60 yıldır "Bizi yok ediyorlar, kültürümüzü yok ediyorlar" diye bas bas bağıran Aşiretler, dağa çıkanlar... Peki onlar zamanında, yüzyıllarca çok daha beterini yapmadılar mı? Yaptılar, hemde yağını kaymağını yiye yiye... Bugünlerde bile Aşiret yapısını koruyabilecek derecede yaptılar... Hamidiye Alaylar, Türklerin Kürleştirilmesindeki ikinci önemli ayaktır... Şimdi, Siz, Kürt Aşiretleri ve Topluluğu olarak, Türkleri Asimile ettiniz mi? Evet... Hem de Osmanlı'nın Sistem Adamlığına oynayarak... Bu yapıldı mı? Yapıldı... Peki Türklerin Kürtleştirilmesinde ilk ayak nedir? Kürtler aşiretlere bakıyoruz; devlet kurabilecek bir yapıda olamamışlar hiç... Aşiret olabilmekte üstün yetenekliler, o bağlılık çok güçlü... Ama devlet kurabilme yetisi yok... Kürtler Osmanlı devletine niçin hiç ayaklanmadılar Etnik bir amaç güderek? Osmanlı zamanındaki tüm Kürt Aşiretlerinden kaynaklanan ayaklanmalara bakıyoruz; Hepsi, Aşiret reisinin ya diğer bir aşiretle rekabetinden, ya vergi toplayıcılığını elde etmek amacından, ya bölge vergilerinin düzenlenmesi amacından, ya toprak kazanmak ve aşiretin sınırlarını büyütmek amacından kaynaklanıyor. O zaman kadar ise tek bir Kürt isyanı yok Osmanlıda... Niye? Yüzyıllardır Kürt yapısı bölgede niçin korunmuş, koskoca Osmanlıda? Osmanlı bakıyor; Selçuklu niçin parçalandı? Yerleşik yaşama geçmemekte direnen Türkmen/Yörükler sayesinde... Bunların çoğunluğu Alevi ve zaten Kürt-Alevi diye bir şey yok o zaman; Aleviler Türk... Yavuz Selim zamanında bunlar Şah İsmail tarafına geçiyorlar; Şah İsmail Türklüğü ve Aleviliği ön plana çıkardığı için. Osmanlı da Sünniliği ön plana çıkarıyor ve zaten daha sonra halifeliği alacak... Bölgede kimler Sünni (4 Hak Mezhep!'ten Şafiî'dir çoğunluğu o dönem)? -Kürtler... Kimler Alevi? -Türkmenler/Yörükler... Kürtler Osmanlı safında yer alıyor ve Osmanlı onları güçlendiriyor; Çünkü güçlendirmezse sonu Selçuklular gibi olacak. Zaten aynı örneği 1402 Ankara Savaşında yaşamıştı; Türkmenlerin bir kısmı Timur'u desteklemiş ve Osmanlı yıkılmıştı ilk olarak. Buna "Fetret Devri" de denir. Yavuz bu hataya düşmüyor ve Türkmenlere oynamak yerine Kürtlere oynuyor. Süreç sonunda Şah İsmail yeniliyor ama Anadolu hala Alevi-Türkmen dolu... Ne yapacak bunlarla? Kürtlere ayrıcalıklar veriyor, onlara topraklar veriyor, neredeyse dağılacak olan Aşiret Yapısını bozulmamacasına güçlendiriyor. Tımarlar veriyor ve ileride de Vergi Toplama yetkisini verecek Kürtlere... Türklere ne yapıyor peki? İftiralar ve karalamalar başlıyor Türklere karşı... "Türk" adı bir "Aşağılama Sıfatı" olarak kullanılıyor örneğin. Türk-Alevilerin ibadeteleri yasaklanıyor. Önce akşam mum ışığında ibadet yapmak zorunda kalıyorlar. Sonra o da takibe alınıp engelleniyor ama bu seferde karanlık ibadet yapıyorlar; mumu söndürüp! Sünni-Kürt Osmanlının Sistem Adamları durmuyor tabi; "Mum Söndü! Bunlar aile içi ilişkiye giriyorlar" diye kışkırtmalara başlıyorlar, sanki yanlarında yapıyor da biliyormuşlar gibi! Yavuz Selim tek bir tane Kürt öldürmemiştir ama binlerce Alevi-Türk katletmiştir... Bugün Osmanlı Severler, hep şöyle derler; "Şah İsmail Sünnileri öldürdü, Osmanlı Alevileri öldürerek karşılık verdi..." Asıl olay şu: "Şah İsmail Kürtleri öldürmeye yöneldi, Osmanlı ise Türkleri..." Osmanlı, Sünnilik propagandası yapıyor ve Kürtleri kayırıyor... Şah İsmail ise Alevilik ve Türklük propagandası yapıyor ve Anadolu'da Türkleri kayırıyor... Olay aslında bu... Sonra neler oluyor? Türklerin inançlarını yaşamalarına izin verilmiyor Anadolu'da, Osmanlı'da... Türkçe konuşuyorsa; zaten Türk... O yüzden ya oradan göçecek ya da Kürtleşecek... Kürtleşip, Kürt Aşirete sığınırsa sorun yok; Kürtlerin geleneği var çünkü; İnancı ne olursa olsun, bir kimse kendisine sığınırsa, korunur... Ama birde dilini değiştirmiş, Kürtleşmişse; Gümüş tepside sunmuştur kendisini ya neyse... Dediğim gibi; Asimilasyonun yasallaşmış ve insancıllık kılıfına sokulmuş hali... Kimi Alevi-Türkler Kürtleşiyor ve Kürt-Aleviliği diye bildiğimiz etnisite çıkıyor ortaya. Ki bunların soyu aslen, kesinlikle Türktür; Kürtleşmişlerdir. Örneğin; Çepni Boyu... Bir kısmı Giresun'a göçmüş ve Dillerini korumuşlar ama inançlarını bırakıp Sünnileşmişlerdir... Okumuş olanları bunu çok iyi bilir ve kabul eder; eskiden Alevi olduklarını... Bir kısmı ise özellikle Tunceli ve yöresinde kalmış ve inançlarını bırakmamışlar ama Kürtçe konuşmaya başlamışlardır, Kürtleşmişlerdir... Yani Türkler, Osmanlı ve Osmanlının Adamlığını yapanlarca ya Dillerini ya da İnançlarını bırakmak, değiştirmek zorunda bırakılmışlardır... Ya da "Afşar/Avşar Boyu"... Hülya Avşar'ın ailesi bu boydandır ama kadın çıkar; "Biz Kürdüz" der... Bilmez çünkü, çoğusu gibi... Avşarların bir kısmı Kürtleşmiştir ama Alevidir... Bir kısmı dilini korumuştur ama Sünnileşmiştir... Peki şimdi niçin bir kısım Kürtler, Cumhuriyet devletine karşı duruyor? Ya da niçin ayaklandılar? Türkiye'ye destek veren Kürtler kimlerdi? Çok kısa cevap vereyim ve yargıyı insanlığınıza bırakayım: Osmanlıdan fayda ve kayırma gören büyük Aşiretler, doğal olarak bu kayırmalara son verecek olan Türk Devletinin karşısında yer almıştır. Osmanlının kayırdığı Aşiretlerin güç yarışına girdiği ve belkide zayıflamış olan ve Osmanlının Kayırmalarından umudu kesen, yani diğer Aşiretlerle baş edemeyen Kürt Aşiretleri de Türkiye Devletini desteklemişlerdir... Olay bundan ibarettir. Bugün de bunun uzantıları, taaa 1920lerden gelen kızgınlığın ürünüdür kimi Kürt aşiretlerinin hala Türk Devletine karşı duruşlarının nedeni... Uyuşturucu ticaretinin ve toprak kavgasının sonucudur bunlar... Batının, "Doğu Sorunu"nun bir parçasıdır hepsi büyük oranda; onlar istemezler, bu küskünlük doğal olarak hallolsun... Şimdi, yüzyıllarca Türklere karşı yapılan bu sömürünün hesabını kim verecek? Yine de diyoruz ki; "Ya hu hatalar yapılmıştır..." Adam çıkıp bana tek bir tutarlı cümle ile yanıt veremiyor; suçluyor suçluyor... Kürtlerin, geçmişte Türklere karşı kayırılıp, Türkleri asimile etmesi gerçeği ile karşılaştığınızda Eminim ki içinizden "helal be bizim Kürtlere, yapmışız be abi zamanında Türklere. İyi yapmışız, helal olsun"... Çünkü içinizdeki o "Etnik Canavar", o "Etnik-Milliyetçilik Ateşini" bir kere çaktığı zaman, bir daha sönmez... Daha da alevlenir... Bir çok insani değerleri, "İnsanlık Naraları Atarak" göz ardı edebilmenize neden olur... İşinize gelince "İnsancı-Kardeşçi" olursunuz... İşinize gelmediğinde "Bunlar yalan, siz uyduruyorsunuz, ütopya bunlar" dersiniz... Adil olmak lazım her şeyden önce... Sonra da çıkıp "Türk devleti bize baskı uyguluyor" dersiniz... Geçmişe bakın bakalım, asıl baskıyı kimler yapmış yüzyıllarca... Bunu itiraf edebilecek tek bir Kürt var mı?
  24. Kürt Sorunu diye bir sorun yoktur... Ancak siz illa ki bir sorun çıkartmak istiyorsanız, bu benim bileceğim bir iş değildir; yapabilirsiniz... Diyarbakırlı'nın savladığı gibi; Bu ETKİ'niz, benim gibi düşünen çoğunluğu, bir TEPKİ olarak (sizi benimsemek yerine) sizin karşınızda yer almalarını sağlayabilir... MHP'li bir milletvekili vardı, adını unuttum. Kendisini ve partisini hiç sevmediğim halde, hemen hemen şöyle bir laf etmişti, sanırım Ceviz Kabuğu programında: "Türkiye'de Türk kökenli halkın çok büyük bir bölümü, Kürtler'e 'Kardeş' gözü ile bakıyor. Ancak PKK gibi bir örgüt, Kürtleri korkutarak ya da kandırarak kanlı eylemlerle birbirine düşman etmeye çabalıyor. Kimi Kürtlerde buna prim veriyor. Kimi Kürtlerin 'Siz Türk'sünüz, biz 'Kürdüz' demesine karşın biz, 'hayır, aynı milletin evladıyız' diyoruz. Ancak korkuyorum ki birgün Türkler öyle bir hale gelecektir ki; 'Evet, gerçekten de siz Kürtsünüz, biz Türküz' diyecekler." Aşağı yukarı buna denk bir söylemdi, konuşmasının tamamı... Kendisine hak vermek istemiyorum açıkçası Mavi...
  25. Bende biliyorum, merak etme... Beni "MHP"lilikle suçlayana bak hele! Çok açıktır ki; sende bir "Etnik-Milliyetçi"sin... Hatta bunu kendinde itiraf ediyorsun, ayrıntılamama gerek yok... Şu halde Etnik-Milliyetçi olan "Sen" ile, Etnik-Milliyetçilik yapan bir MHP'li arasında ne fark var, bana söyler misin? Sen Kürtçü Etnik-Milliyetçilik yaparken "Kardeşlikçi, Demokrat, Özgürlükçü, Eşitlikçi" oluyorsun da, Bir MHP'li Türkçü Etnik-Milliyetçilik yaparken neden öyle olmuyor? Ne farkınız var? Oysa ben açıkça söylüyorum; her türlü Etnik-Milliyetçiliğe karşıyım. Bir toplumsal unsurun dışlanmasına ya da baskı altına alınmasına karşıyım. Sen şimdi bana "Kürtler ne zaman Türkçeyi yasaklamış" gibi argümanlarla geleceksin... Oysa ben diyorum ki; "Yasaklamamış olmaları, Etnik-Milliyetçi bir düşünceye sahip olmadığınızı göstermez". Elinize fırsat geçse, senin daha beterini yapacağından eminim; çünkü argümanların kin ve öç alma duygusu ile dolu. Bir MHP'li Etnik-Milliyetçiden farkın olduğunu mu sanıyorsun? Bu ne iştir anlamıyorum. Gidip MHP'li birisinin Etnik-Milliyetçiliğini eleştiriyorsun, Ama yine gidip kendin kürt Etnik-Milliyetçiliği yapıyorsun. Bunu da "Ama onlar Etkisel Milliyetçilik yapıyor, bende Tepkisel Milliyetçilik bla bla bla..." gibi akla mantığa sığmayacak bir kılıfa bürüyorsun. Ya hu olur mu? Hiç bu böyle olur mu? Nasıl Siyaset okuyorsun sen? Önce git, Sömürgecilik Tarihi ve Sömürgecilik Sorunlarını oku, anla, sonra Suç kimdeymiş tartışalım... Sen şu halinle kendini çok tahammülkar mı sanıyorsun? Kürt Sorunu yoktur... Türkiye'de "Etnisiteye Dayalı" hiç bir sorun yoktur... 1000 yıldır olmamıştır, 1000 yıldır bu halk birbiriyle kaynaşmıştır... Kürtlerin ne devletle ne de mensubu oldukları Türk Ulusu ile bir sorunları yoktur... Türk Ulusunun da, kendi mensubiyetinde olan Kürtlerle özel bir sorunu, alıp veremediği yoktur... Geçmişte kimi darbeciler ve hükümetlerce yapılan ve halledilmesi gereken hatalar vardır; dış güçler rahat bıraktığı, kimi Kürt aşiretler ve örgütler de sindiği an bu sorunlar hallolacaktır... Mecliste kışkırtıcılık yapmak yerine; en eğitimlisinin bile kavramları ve olguları yanlış anlamlandırması yerine; dağa çıkıp uyuşturucu ve kaçakçılık rantını Kürt Haklarını Korumak gibi bir kılıfa bürümek yerine; oturup adam gibi sorumluluğu kendinizde de aradığınızda, size haksızlık yaptığını düşündüğünüz taraf da kendisini sorgulamak için vakit bulacaktır merak etmeyin. Ben şimdi diyorum ki; "Ya hu ben Etnik-Milliyetçi değilim, Türk'ü Kürt'ten, Kürt'ü Türk'ten ayıramam. Musul-Kerkük'lü bir Kürt, Asyalı bir Özbek'ten ya da Kazak'tan daha çok yakındır bana, daha da 'Bizden'dir..." Ama sen her tartışmada, savunmadığım uygulamaların savunucusu olarak beni gösteriyorsun; yapmadığım şeylerin yapabilicisi olarak beni gösteriyorsun; dışlamadığım halde Kürtleri dışladığımı savlayıp duruyorsun; üstüne üstlük Atatürk Ulusalcılığını, inadına Etnik-Milliyetçilik olarak adlandırıyorsun... Bu forumda beni tanıyan herkes çok iyi bilir ki; eğitimim boyunca çatıştığım tek grup Ülküler olmuştur. Ama sen birde tuttun beni Ülkücü yaptın . Neremle güleyim bende şaştım doğrusu... Şimdi ben gelip seninle nasıl anlaşayım söyler misin? Sen Etnik-Milliyetçiliğinde inat ederken, ben niçin sana, senin bana baktığından daha ılımlı bakayım? Ben, Senin Milliyetçiliğin gibi katı ve etnik bir benimseyişte değilken; niçin senin gibi bir Etnik-Milliyetçinin "ETKİSİNDE KALIP", gidipte "TEPKİ OLARAK" MHP'li bir Etnik-Milliyetçi olmayayım? Söyler misin? Niçin "Ya hu ben boşuna bu adamları benimsemeye çalışıyorum, adam beni sürekli Türk Etnik Milliyetçiliğine ötelemeye çalışıyor, madem beni ötelemeye çalışıyor; öyleyse öyle olayım" demeyeyim sana karşı? Sana hala "Türk Ulusalcılığı" ile "Etnik-Milliyetçilik yapan bir Türkçü" arasındaki farkı anlatamadık... Ben ne yapayım!? İnsanları, benimsemediği şeylerle itham edip ötelemeyin... Tahammülsüzsünüz... Ilımlı değilsiniz... Tek taraflısınız... Saplantı oluşturmuşsunuz... Ve işin komiği; bunu karşınızdakine mal ediyorsunuz... Ayıptır bu... Sizinle daha fazla tartışmayı istemiyorum... Çünkü sağduyumu yitirmeyi istemiyorum...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.