Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Genel Kurmay'ın Kürt ayaklanmaları ile ilgili bir çok kitabı var. Hepsi de belgelere ve kanıtlara dayanmaktadır. Ha ama bazıları çıkıp "Sonuçta genel kurmay kendisi yazmış; kendisini haklı çıkaracak tabii ki!" gibi komik bir söylemde bulunacaktır ama size şunu söyleyeyim; ister yerli ister yabacı olsun Kürt ayaklanmaları ile ilgili hiç bir kitap bu kaynaklardan yararlanmıyorsa; akademik bir değer taşıdığı kabul edilmiyor... Çünkü Genel Kurmay'ın bu yöndeki kitapları birebir orjinal ve gerçek belgere dayanmaktadır. Şimdi o kitaplar ve belgeler incelendiğinde, isyan çıkaran aşiretlerin adları ve hatta isyana katılanların sayılar ve hatta kaç tane at ile ve silah ile isyana katıldıkları gibi bilgiler bile bulunuyor. Yani adamlar bunları kayıt altına alırken açık nokta bırakmamışlar. Kimler hangi tarihte destek verdi isyancı bir aşirete, nerede görüşüp konuştular ve itirafları neler... Hepsi... Ve bu adamlardan kimler sürülmüş, hangi aileler göç ettirilmiş... Nereye göç ettirilmiş... Göç ettikleri bölgedeki yerleşik aileler ne olmuş... Bu adamlar göç ettirilirken hangi kararla göç ettirilmişler ve mecliste hangi tartışmalar yaşanmış: Eklemek isterim ki; T.B.M.M. meclis tutanaklarında da göç ettirilen aileler ile ilgili tartışmalar bile var, kayıt altına alınmış... Hangi ailenin göç ettirileceği, hangisinin göç ettirilmesinin haksızlık olacağı, hangi ailenin isyana katıldığı ve hangisinin katılmadığı mecliste hep tartışılmış ve ona göre belgeler doğrultusunda göç ettirilmişler... Ve hepsinde ortak neden şu: "Bu aileler o bölgede huzursuzluk ve silahlı eylem gerçekleştiriyorlar..." Dünyahepimizin'e sormak isterim: Sizce devlet onları oradan göç ettirmemeliydi de ne yapmalıydı? Doğrucudavut'un sorduğu gibi; Sizin bildiğiniz daha iyi bir yöntem var mı? Yerinde imha mı etmeliydi acaba, o zaman daha mı doğru bir karar mı verecekti? Ya da tüm aileleri toptan hapse mi tıkmalıydı? Ne yapmalıydı söyler misiniz? Hala saplandığınız düşüncelerden bir adım daha ileri atabileceğinize hiç inamıyorum; Kusura bakmayınız...
  2. Bence de çok iyiydi... O koca terminatörün bir parçası olduklarını hiç düşünmezdim... Transformers'ı andırdı ama tabii ki çok başkaydı...
  3. Size söyledim; Alevilerin sünnileştirilmesine bakarak, Kürtlerin Türkleştirildiği gibi bir savı nasıl oluyorda ispatlayabildiğinizi düşünüyorsunuz? Alevilerin sünnileştirildiğinden yola çıkarak; devletin, zencilerinde beyazlaştırılması gibi biri politikası olduğunu ya da japonların boylarının uzatılması gibi bir politikası olduğunu da ispatlayabilecek kadar bilgi sahibisiniz sanırım... Başkaları için; işlerine öyle geldiği için "Asimilasyon" olarak adlandırılıyor... Oysa o kararlar Asimilasyon Politikasından fersah fersah uzaktır. Örneğin 1930 sürecinde göç ettirilenlerin tümü öncelikle isyan eden ve Kürtçülük faaliyetlerinde bulunan ve hatta kendilerini devletleşme sürecinde gören Aşiretler ve beyleridir. İkinci olarak ise bu isyanları destekleyenler göç ettirilmiştir... Heralde devletin: "Ya hu siz bu devleti parçalamak istiyorsunuz ama hadi yine de orada kalın da belki ilerde dahsa da güçlenip iyice parçalarsınız!" demesini bekliyordunuz? Oradan göç ettirilenlerin hepsinin kayıları vardır ve kimler oldukları bellidir... Şükür... "Kürtlere karşı bir asimilasyon politikası yoktur" diyorum... Ayrıca Alevilere karşı uygulanan politikaların da hükümetlere göre görecelik sergilediğini düşünüyorum; Türk-İslamcı/Sünni temelli her hükümet, başa geldikçe Alevilerin Sünnileştirilmesi sürecine katılmış olabilir... Ayın zamanda laf oyunu yapmayın; Konumuz Alevi-Sünni süreci değil... Türkiye Cumhuriyetindeki Alevilere bakışa dayanarak Kürtlerin Asimile edildiğini düşündürmeye çalışmanız komik ve çaresizce. Ayrıca Kürt siyaseti ile Alevi siyaseti arasında, Alevi ve Kürtlerin bakışı açısından şöyle bir büyük fark vardır: Aleviler, gördükleri baskılara ve asimilasyon politikasına karşın ayrı bir Devlet kurmak amacı gütmemişlerdir ve devleti kendi devletleri olarak sahiplenmişlerdir; zamanla da umarım, inançları ile ilgili haksızlıkları hala sürüyorsa, o hakları elde edeceklerdir... Ancak Kürtçülük amacı güdenler, ayrı bir devlet amacı gütmektedirler... Bu açıdan bile Alevi ile Kürt süreci aynı kefeye konulamaz... Dünyahepimizin; Türkiye'de "Türkçülük"ü "Irkçılık" düzeyinde algılayanların bile hemen hepsi "Osmanlı"ya neredeyse tapmaktadırlar... Oysa Osmanlının Türklere uyguladığı sindirme ve küçümseme politikasını bu kadar uzun süre uygulayan bir devlet daha bilmiyorum. Ha ama şu var: Adamın birisi çıkıyor Cevizkabuğu programında ve kendisinin Seyyid yani Peygamber soyundan geldiğini söylüyor... Bunun ardından kökeninin Kürt olduğunu ve atalarının da Kürt olması dolayısı ile Kürtçü düşüncelere sahip olduğunu açıkça söylüyor... Peki Muhammed Peygamber Kürt müdür? Ya da Seyyid'lerin Arap kökenli olması gerekmez mi? Yani demek istediğim, Aleviler konusunda da o kadar duyarlı ve birikimli bir biçimde bilgi sahibi olduğumuzu ("Aleviler bilgi sahibi değildir" demek istemiyorum) tabii ki sanmıyorum. Ancak yine de ben hayatımda tanıdığım hiç bir Alevinin, sözünü ettiğim bu tarihsel süreçten haberdar olmadıklarını görmedim... Sizin görmemiş olmanız şaşırtıcı... İsterseniz "Halaçoğlu şunu dedi; ben şunların şunu dediğini duymadım" demek yerine; bildiklerimizi söyleyelim! Ancak kendi yaşadıklarımdan ve edindiklerimden örnek verecek olursam: Ben Karakeçili yörüğüyüm ve Doğrucudavut'un dediği gibi bir kısmımız Kürtleşmişlerdir... Avşar'ların büyük çoğunluğu gibi... Aynı zamanda Bir kısmı Giresun'da yaşayan ama diğer kısmı da Tunceli'de Alevi/Kürtleşerek Çepniler vardır. Aynı boydan olup, Tunceliden Çorum'a göçmüş Aleviler vardır örneğin; Türktürler... Ama Tunceli'de kalanları Alevi/Kürtleşmişlerdir... Onlarda boy ve kol ismi daha sayılabilir... Ama sonuç değişmeyecektir; benimsememek için inat edeceksinizdir... Ayrıca kendi bireysel olarak tanıdığım bir çok Alevi'de anlattığım biçimdeki tarihsel sürecin varlığından emindirler... İsterseniz gerçek hayatta size bunu ispat edebilirim; kendi ağızlarından dinlersiniz... Peki; o kadar ileti yazdık... Siz hiç değiştiniz mi o kafayla? Hiç kendi bildiklerinizi sorguladınız mı? Hiç sanmıyorum bunu yaptığınızı... Ön yargılarınız çok güçlü ve neyi bilip bilmediğinizi de umursamıyor gibi bir izlenim veriyorsunuz... Koyuladığım konuya dikkat çektiğiniz için teşekkür ederim...
  4. İyi de, Dünyahepimizin... Söylediğin adam bilgi ve belge ile mi konuşmuş ki? Ya hu neyin başkanı olursa olsun; Ekonomi alanında akademisyenliği olanların, Gümrük birliğini büyük bir başarı olarak düşündükleri bir siyasi ortamda yaşıyoruz... Tübitak gibi bir yerde Evrimci yayınlara ket vuruluyor... Gelip bana siyasetin ve politikanın bağrındaki kurumların başlarındaki adamların söylediklerini söylüyorsun... Bak, sana sadece Hamidiye Alayları aracılığı ile Kürtleştirilmiş Türklerin bilgilerinin köy köy ve kasaba kasaba tespit edilip rakam rakam belirlenmiş olduğu raporlar var; onları tavsiye edeyim... Umumi Müfettişlikler kurulmuştur Türkiye'de 1925lerden sonra; . Bölgedeki nüfus ve demokrafik yapılar tespit edilmiş; nedenleri araştırılmış ve belgelerle ortaya konulmuştur. Bunların topladıkları ve sundukları raporlar kitap olarak (yanlış hatırlamıyorsam 1930 ya da 1933 yılında) basıldı. Türkiye'de çok az nüshası vardır ve benim inceleme fırsatı bulduğum nüshası şu an elimde değil ancak bulabilirseniz söylediklerimin gerçekliğini anlarsınız. Bu müfettişliler yalnızca Doğu vilayetlerinde de kurulmadı ama en önemlileri oradaydı... Bu, Osmanlının son dönem ve Türkiye'nin 1930 dönemine kadarki o bölgelerdeki toplumsal yapının temelleri hakkında size doğrudan bilgiler verecektir. Ayrıca "Milli Mücadeleden Günümüze Rutan Aşireti" adlı bir kitap çıktı yakın dönemde. O kitapta da bu konu ile ilgili bölgesel bilgiler vardır ve belgelere dayanmaktadır; tavsiye ederim... Osmanlı zamanında olduğunu söylediğim konu ile ilgili olarak ise; Zaten Osmanlının, Aleviler üzerindeki politikasını anlatmaya gerek bile yok, bilinen şeyler... Ben size bu konudaki süreci söyledim ve bu biçimde ele alan toplu bir kaynak bulmak zor... Ancak parça parça o dönemleri ele alıp, parçaları birleştirince olgu kabak gibi ortaya çıkıyor... O dönem ile ilgili Osmanlıca metinleri, fermanları tabii ki orjinallerinden alıp okumadım; ancak konu ile ilgili kaynaklar zaten oldukça fazla. İster taraflı olsun, ister tarafsız hemen her kaynaktan toparlayacağınız bilgileri örgütlediğinizde sonuç farklı olmayacak...
  5. Geçen bir tartışmada, Polis ile ilgili görüşlerimizi paylaşmıştık. Ben orada Türkiye'nin 80 sonraso politikalarla, Polis ülkesi haline getirildiğini, Polis ile Halk arasındaki uçurumun da Polis'in ve Halkın "Fethullahçılaştırılarak" aşılmaya çalışıldığını söylemiştim. Bugün bir haber okudum ve fikirlerinizi almak istedim... Polis'in asli görevi, acaba Rejimi korumak mıdır? Böyle bir büyük sorumluluğu mu vardır? Haber şu: *** “Ergenekon operasyonları” nedeniyle çeşitli iddialara muhatap olan polise sahip çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Emniyet teşkilatının hem hukuk sisteminin, hem demokrasinin, hem de daha genel anlamda rejimin sarsılmaz bir güvencesi ve adeta bir sigortası olduğunu söyledi. Başbakan Davutpaşa’da yapımı tamamlanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Eğitim ve Kongre Merkezi’nin (PEKOM) açılışını yaptı. Burada yaptığı konuşmada Osmaniye’ye vali olarak atanan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a hizmetlerinden dolayı teşekkür eden Erdoğan, Emniyet teşkilatının rejimin güvencesi olduğunu söyledi. Erdoğan şöyle konuştu: “Emniyet güçlerimiz bugün dünyanın birçok ülkesinde barışa katkı sağlıyor. O ülkenin polis teşkilatlarına tecrübelerini aktarıyor. Bu noktada emniyet güçlerimize milletçe gurur duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Emniyet teşkilatımız hem demokrasinin hem hukuk sisteminin hem de daha genel anlamda rejimin sarsılmaz bir güvencesi, adeta bir sigortasıdır. Türkiye’nin demokratikleşme ve insan hakları noktasında kaydettiği tarihi nitelikteki ilerlemeye polis teşkilatımız çok hızlı bir şekilde uyum sağladı. Özellikle çetelerle, mafyayla, hukuk dışı örgütlenmelerle mücadele noktasında emniyet teşkilatımız son dönemde çok kararlı bir mücadele yürütüyor. Elbette bundan rahatsız olanlar çıkabilir. Emniyet güçlerimizin kararlılığı karşısında çıkarları zedelenenler, altlarından zeminleri kayanlar olabilir. Bu çevreler emniyet güçlerimizi yıpratmak için karalama kampanyaları da yapabilir. Çetelerin, mafyaların, hukuk dışı örgütlerin avukatlığına soyunanlar ve bu avukatlığı üstlenenler, emniyet güçlerimizin arasındaki koordinasyonu bozmak için suçla mücadele azmini gölgelemek için akla hayale gelmeyen ithamlarla emniyet güçlerimize saldırabilirler.” ‘Polis siyasete çekilmesin’ Teşkilatın, demokrasi ve hukuk çerçevesinde görevlerini yerine getirdiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, “Özellikle siyasetçilerin bilerek ya da bilmeyerek alet oldukları bu yıpratma tavrından bir an önce vazgeçmelerini gönülden arzu ediyorum. Emniyet güçlerimizi hiç kimse siyasetin içine çekmemeli. Hiç kimse onları siyasi istismar aracı olarak kullanmamalı” dedi. (Milliyet)
  6. David Bodanis'in yazdığı eser, Türkiye'de Oğlak Bilimsel Kitaplar tarafından yayınlandı... Bu... Kitabın künyesi hakkındaki tanıtımım bu kadar... Dünyanın en ünlü denklemi: E=mc2 Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan iki bombanın temelinden, kullandığımız en küçük teknolojik alete kadar herşeyde kullandığımız, Enerji ile Maddenin, eşittir'in bir o tarafına, bir bu tarafına geçtiği denklem... Kitabı okumadan önce, "Einstein's Big İdea" adlı belgeseli izlemenizi öneririm. Çünkü konusu, kitap ile aynı... Yalnız kitap daha ayrıntılı ve daha dolgun anlatıyor; Belgesel, bu kitaba hazırlık gibi ele alınabilir... Energy'nin "E"sinden başlayarak "=" işaretinin kökenine ve doğuşuna; eşitliğin öte yanındaki "M"nin ne olduğundan, Einstein'in "Celeritas"ın "C"sini kullanmayı akıl etmesini; E=mc2'nin atalarından, Newton'un E=mv1'inden, sonra Leibniz'in E=mv2'sine ve oradan da Einstein'in "Özel Görecelilik Kuramına" doğru derin bir yolculuğa çıkıyorsunuz... Bu gidişte Voltaire'de yer alıyor; sıkı bir Newton saplantısı olduğunu ve "Candide"sinde, Leibniz'in, kendi formülünden emin olamayışını ve ilginç pasifliğini işlediğini biliyor muydunuz? Eşi du-Chalet'in ise Voltaire'den çok daha ilkeli olması ama 40 yaşında çocuk sahibi olduktan hemen sonra ölmesi içimi burktu... Sonra devreye sürüyle bilim adamı giriyor: saplantılar, rekabetler, kızgınlıklar, kırgınlıklar... Örneğin Lise Meithner'in Radyum İzotopları üzerine yapılan deneyleri sadece mektuplarla yönetmesi, deneylerin teorik altyapısını ve çözümlemesini yapmasına karşın, adının 1970lere kadar unutturulması da beni üzdü... İkinci Dünya savaşı sürecindeki Atom Bombası yapma çekişmesi ve Almanların bu süreçte geri kalması ya da sabotajlarla geri bırakılması; ABD'nin ise sırf elindeki gücü ispatlamak amacıyla binlerce insanı aynı anda kavurması... Atom bombasının bir kaç saniyede patlayışı öyle bir anlatılmış ki; Sanki o bombanın patlayışını salise salise yaşıyorsunuz... Ay'da Alman tanklarının parçaları varmış biliyor muydunuz? Bir de bütün evren E=mc2'ye göre maddenin enerjiye dönüşedurmasıyla eninde sonunda bu denklemin işlemeyeceği bir duruma gelecekmiş... Oha! Enerji, maddeye ya da madde enerjiye çevrilemeyecek milyarlarca yıl sonra... Ee nolcak sonra? Süper bir kitap ve belgesel... Kesinlikle edinmelisiniz...
  7. Ya Diyarbakırlı, sen "belge belge" derken Wikipedia'yı mı kastediyordun? Bravo: tam anlamı ile Akademik bir yaklaşım gerçekten! Emin ol ki ben politik davranmıyorum ama yukarıdaki tavrınız tam bir politik tavırdır... Ben size incelemeniz ve ele almanız gereken süreci verdim; Halaçoğlu ne demiş, ne dememiş; umrumda değil... Yeryüzünde Osmanlı'ya Türk-İslam Devleti diyen akademisyen de var, Bizans'ın kurumlarını kopyalarak sürdüren bir devlet diyen de var... Keşke hakkaten konu üzerine bilgisi olanlar yazı yazsa bence de. Evet, o da bir Asimilasyon politikasıdır. Son 30 yıldır Türkiye'de Alevilere yönelik bir sünnileştirme ve halka yönelik de kendine yabancılaştırma politikası var... Bugün benim küçükken gittiğim zeybek ve seymen oynanan köylerde; Bugün Süleymancı Tarikatlerin yayılması ve artık düğün alayların "Eğlence Haramdır" denilerek kültürün yok edilmesine şahit oluyorsam; Türk Köylerinde de İslamcılığın bir kendine yabancılaştırma politikası vardır... Ama dikkat edin; bu dilin yasaklanmasından çok daha derin ve karmaşık bir süreçtir ve buna Asimilasyon denilemez. Asimile etmek; bir unsurun, hakim diğer bir unsur içerisinde süreç içerisinde ve bu amaca yönelik ekonomik, silahlı ve kadro tedbirleri ile eritilmesi politikasıdır... Bakın şimdi size aradaki farkı söyleyeyim; belki anlarsınız... Asimile; hakim bir unsura benzetilmekle ve hakim unsur içerisinde eritilmek ile olur... Bugün Türkiye'de Alevi köylerine yapılan camiler, Kendine Yabancılaştırma sürecinin parçasıdır... Asimilasyonun güttüğü amaçtan farklı mıdır? Amacı farklı değildir ama yöntemi farklıdır... Aynı yönde Sünni olan Türk Köyleri de Araplaştırılmaktadır; size kendi gezdiğim köylerin adlarını vererek kanıtlayabilirim... Kültür, Tarikatler aracılığı ile kendilerine yabancılaştırılmış... Bu şehirde de geçerli... Yalnız dikkat edin; Kürtlerin Türkleştirilmesi konusundan, Alevilerin Sünnileştirilmesi konusuna sıçrattınız konuyu... Umarım kavram kargaşası yaratmak niyetinde değilsinizdir... Arkadaşım; çelişkili olduğunu sen savlıyorsun ama ardında büyük bir kavram karmaşası bırakıyorsun... Kürtlerin Türkleştirildikleri sözde savını, Alevilerin Sünnileştirilmesi politikası ile doğrulamaya çalışmak gibi komik ve temelsiz bir açılım getiriyorsun... Şimdi ben seni nasıl ciddiye alıp da tartışayım söyler misin? Bakınız, bölgenin tarihi bellidir... Bölgede Kürtleşen Ermeniler de vardır... Ancak Alevi Kürtler, Kürtleşmiş Türklerdir... Selçukludan Osmanlıya ve oradan da Türkiye Cumhuriyetine gelen süreçte Türklere karşı uygulanan politikaları anlattım; Yeniden anlatmama gerek yok... Ermenilerden Kürtleşenlerin büyük çoğunluğu, Osmanlının son dönemlerinde ve özellikle Hamidiye Alaylarının kurulduğu dönemde ve Ermeni Tehcirinin yaşandığı süreçte olmuştur... Bununla ilgili araştırma özellikle Mardin/Derik'te yapıldı... Mardin-Suriye istikametinde göçtürülen Ermenilerden bir kısmı Derik'teki Rutan Aşiretine sığınmışlar ve Osmanlı ile arası iyi olan bu aşiretin onları sahiplenmesine pek ses çıkarılmamıştır. Bugün o ailelerden yalnızca iki tanesi kalmış bir köyde; ya Kürtleşmişler ya da İstanbul'a kaçmışlar sonrasında... Doğu Anadolu'da ve özellikle Erzurum'da buna benzer onlarca örnek vardır... Ancak Türklerin Anadoluya geldiği o erken dönemlerde Kürtler arasında Alevilik yoktur zaten; gidip Alevilik ile ilgili kronolojik tarihçeyi inceleyebilirsiniz... Ee peki nasıl Ermeniler o dönemde Kürtleşip Alevileşecek? Hem sonrasında da Aleviler üzerinde devletin çok büyük bir baskısı var ve bu baskıdan dolayı insanla Alevileşememekte ama Alevilikten ya Kürtleşmekte ya da Sünnileşmekte... Söyler misiniz; Osmanlı, Şah İsmail'e karşı Alevi kırımı yaparken ve Sünni/Şafii'liği desteklerken, Ermeniler öldürülmek için mi Alevileşecekti? Böyle komik bir şey olabilir mi, yapmayın lütfen... Ermeniler elbette Alevileşemezdi; belki Şafii'leşebilirlerdi... En akıllıca tercihleri Sünnileşmek olurdu... Bölgede Alevilik, Osmanlı tarafından hep bir tehdit olarak görülmüştür... Ve Aleviler bu yüzden Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu aktif olarak desteklemişlerdir... Aleviler böyle bir baskı altındayken ve hakim güç Sünnilik iken; Yani Aleviliğin bir propaganda ve yayılım gücü yokken, Ermeniler hangi amaçla ve neden, nasıl Alevileşecek söyler misiniz? Bu mantıklı bir çıkarımsama mıdır? Söylediğim gibi; Bölgedeki Osmanlı Politikasını iyice bir inceleyin... Benden çok farklı birşey görmeyeceksiniz...
  8. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Fan Club
    Adam Angel'in da dediği gibi çocukluğunu yaşamamış... Taciz ettiği iddia edilen çocuğa da her zaman abi-kardeş gibi yaklaşmış; Çocuğu uyuturken masal okurmuş, oyun oynarmış. Çevresi bile şaşırmış bu taciz iddialarına; ihtimal vermemişler... Yani mantıklı geliyor bana: Ben çocukluğunu yaşamamış birisi olsam ve ileriki yaşlarımda bile oyuncaklarla oynayabilen birisi olsam... Çocukları neler hissettiklerini sanırım en iyi ben anlardım... Onları kollamak isterdim; Bana hiç yatağımda masal okunmadığı için, en azından çocuklara bunu yaşatmak; onların yaşamalarını isterdim... Hatta kendi çocuğum olsa bile yine de evlatlık bir çocuk alır, bir aile sahibi yapar, ona da geceleri masal okur; Kendi çocuğummuş gibi yanımda yatırırdım... Bu sapıklık mıdır? Çocuk tacizliği midir? M.J.'nin de bundan çok farklı bir yaklaşımı olduğunu hiç düşünmüyorum... Ama meyve veren ağacı taşlarlar... Adam istemeden çocuğu elinden kaydı; ama düşürmedi... Ve olay 2-3 saniyelik bir olaydı ama medya için yeterliydi; Çünkü o kadar meşhur bir adamın her hali okunurdu: 2-3 saniyeyi 5 dakikaya uzattılar yineleyerek... Öyle ki herkes çocuğunu kendisi atıyormuş sandı; Adam oysa kaç kere de özür diledi... Ama insanlar çullandı üzerlerine... Adamda Vitiligo hastalığı var. Bu hastalığı bilenler bilir; baş düşmanı güneş ışığıdır... Güneşe çıktığın zaman teniniz kızarır ve hastalık daha da yayılır. Adam Fa'tı sanırım sıcak bir ülkeye gitti; Doğal olarak kapalı giyinmek zorundaydı... Hemen haberlerde duyduk ki; M.J. kafayı yemiş, kendini kaybetmiş falan... Ve işin ilginç yönü; M.J. o kadar onuru davrandı ki, Televizyonlara kendisini konu mankeni yaptırmadı. Savunmalarını TV. kanallarına çıkıp yapmadı; Ki o kanalların onu bu şekilde haber yapmalarının nedeni de, M.J.yi kendisini savunmak durumunda bırakıp, Onu Tv.lere sürükleyip, üzerinden nemalanmaktı... Adam kendisini kullandırtmadı... Kim ne derse desin; M.J. tam anlamı ile bir efsanedir... Asıl utanması gerekenler bence o medya kollarına prim verenlerdir... Bir adam Vitiligo olabilir; ama bunu o kişiyi alaya alarak kullanmak ahlak dışıdır... Bir adam çocukları sevebilir, ilgi gösterebilir; tacizci olduğunu iddia etmek ahlak dışıdır... Bir adam çocuğunu severken düşürebilir, babamın beni kaç kere düşürdüğünü annem sayamamış bile; ama M.J.'nin çocuğunu atmaya kalktığını iddia etmek ahlak dışıdır. Bir adam rahatsızlığından dolayı kapalı giysiler giymek zorunda kalabilir; ama onun kafayı yediğini iddia etmek ahlak dışıdır... En ahlak dışı olan şey ise; bu haberlere prim vermektir... Adam, kendisine yapılan sürüyle haksızlığı sırtlayarak öldü... O kadar yükü, biz onun kadar taşıyamazdık belki de... Gerçekten de bir dönem sona erdi... Ya hu adamı Hindistan'da bile taklit ediyorlardı... Daha ne olsun... Hayatında bir kere bile Moondance'ı yapmaya çalışmayan var mı? Ya da izleyip de "ya bende yapabilir miyim acaba?" diye sormayan?
  9. Aslına bakarsan instant, bu iki filozofunda tam olarak bu yüzden Metafizikçi olduğunu dile getiren bir tanımlamaya rastlamıştım bir kitapta. Ne yazık ki hangi eser olduğunu hatırlayamadım; kitaplarımı karıştırdım bulamadım ama en kısa zamanda bulmayı umuyorum... Sanırım Tübitak yayınlarından çıkan bir eserdeydi; yeniden karıştırmam lazım...
  10. Ahha ha haa haa Ya hu ben bunu yeni gördüm... Diyarbakırlı, sen mi öğretiyorsun "tarafsızlık"ın ve akademik araştırmanın ne olduğunu? Ya canım kardeşim yapma; din kardeşiyiz! Sen gel her iletinde Etnik-Milliyetçilik yap; "Etkisel Milliyetçilik" ve "Tepkisel Milliyetçilik" diye bir Milliyetçilik türü uydur; Her fırsatta belgesiz/bilgisiz ahkamlar kes; Kavramları karıştır, anlamı dışında kullan, çorba et... Sonra gel "Bilim" ve "İnsanlık" dersi ver... Yok yeaaa!
  11. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Fan Club
    Ya hele bu sabah kötü oldu... Çünkü bu hafta boyunca arkadaşlarla hep Michael'den konuşuyorduk; Çalışma odamızda sevdiğimiz müzikleri dinlerken, konusu açılmıştı ve hergün Smooth Criminal'i dinler olmuştuk... Bugün sabah enstitüye geldiğimde arkadaşım: "Öldürdün be adamı!" dedi, uyuz oldum... Boks'ta M. Ali Clay ne ise Pop'ta M.J. öyledir; efsanedir, dinlenesidir, unutulmazdır... Adamın üzerine o kadar kötü oynamalarına rağmen kirletmeyi başaramamışlardır; Efsane olmasını tadı da buradadır...
  12. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Fan Club
    Hiç ölmeyeceğini düşündüğüm insanlardan birisi... Kabul etmeli ki dünyanın en çok satan albümünü yapmış ve yer yüzünde en azından adını duymayan çok az insan bırakmış kişidir. Hakkında yapılan iftiralar ve yalan haberler bile kendisini kirletememiştir. İnsanlar ya onu taklit ettiler; Ya da ona benzeyemeyeceklerini anlayıp kendileri gibi kalmaya karar verdiler.
  13. Dünyahepimizin... Alevilik Kürtlere has bir inanç ya da yaşam değildir; Türklere has bir yaşamdır... Ayrıca "tek taraflı tarih" ya da "resmi tarih" Yavuz'un Alevi-Türklere karşı olan politikası, Türklerin Kürtleştirilmesi süreci ile devam etmiştir. Osmanlının en bilinen politikasıdır bu. Ya dilini değiştirir, ya dinini... Yavuz Selim; önce Selçukluların dağılmasından ve sonra da Ankara Savaşından büyük ders çıkarmıştır... Her ikisinde de Alevi-Türkmen unsur baş roldedir... Şah İsmail ile olan rekabetinde de aynı şeyler yaşanmıştır ve bu yüzden Şah İsmaile karşı Sünni/Şafii Kürtleri kayırmıştır. Kendini o dönemde var say: Selçuklular Sünni bir devletti ve Alevi-Oğuzların ayaklanmaları ile yıkıldı... Osmanlılar Sünni idi ve 1402'de, daha önce topraklarını aldığı beyliklerin ve özellikle Türkmenlerin saf değiştirmesi ile Timur'a yenildi ve yıkıldı... Fetret dönemi yaşandı ve Türkmenler/Aleviler güçlendi... Şah İsmail ortaya çıktı ve bu potansiyeli, kendi elinde kullanabildi... Yavuz Selim, Şah İsmail'in Alevi/Türkmen politikasına, Sünni politikası ile karşılık verdi... Bölgede Sünni/Şafii olanlar kimler? Kürtler... Alevi olanlar kimler? Türkmenler... Osmanlı kimlerden çekiniyor; geçmiş deneyimlere bakarak? Alevilerden... Osmanlı kimlere kıyım uygulamıştır? Türkmen/Alevilere... Kimleri kayırmıştır ve kayırması akıllıcadır (kendi açısından)? Sünni/Şafii Kürtleri... Şah İsmail yenilince, sen Yavuz'un yerinde olsan ne yapardın? Alevi Türkmenlerde hesap sormaz mıydın; Şah İsmail'e verdikleri destek için... Onların tekrar ileride birleşebileceklerini düşünemez miydin; geçmişte ve o sıralarda olduğu gibi? Onlar karşısında, seni destekleyen Kürt/Sünnileri bir devlet politikası olarak kayırmaz mıydın? Ayrıcalıklar vermez miydin? Anadolu'da Rumlara, Balkanlarda Slavlara uyguladığın Fetih ve İskan siyasetini burada da kullanmaz mıydın? Senin için en iyi ve güvenilir politika: O bölgedeki Türk/Alevilerin sindirilmesi olmaz mıydı? Sürece bak: Gerçekten de Türk/Aleviler ya Kürt aşiretlerin boyunduruğuna girip Kürtleştirilmiştir; Ya da bölgelerinden göçmeleri sağlanıp Sünnileştirilmiştir... Ancak çok az kısmı ne mutlu ki hala Alevi/Türk olarak kalabilmiştir... Bunların adlarını boy boy da verebilirim; verdimde... Dünyahepimizin; belki anlamak ya da anlamlandırmak istemiyorsun ama umarım birgün gerçekten adil bir bakış açısı ile bakabilirsin... Ve umarım "alakası ne?" diyerek sorgulaMAdığın süreçler ve olgular arasında bir bağ kurabilmişsindir... Çünkü aynı süreç Cumhuriyet kurulana kadar devam etmiştir. Osmanlı yanlısı Kayırılan Kürt Aşiretleri ile Cumhuriyet Yanlısı güçsüz Kürt Aşiretleri kavgasına da dönüşmüştür... Sen kabullenemiyor olabilirsin; bu senin anlayışına ve insafına kalmıştır... Açıkçası sağduyulu davranacağından da umudum yok... Türkiye'nin yaptıklarının niçin Asimilasyon olamayacağını da anlatırım... Saygılarımla...
  14. 1980lerde Asimilasyon ile zerre kadar alakası olmadan alınmış bir kararı/kararları; sonuçları asimilasyon olmadığı halde, belge ve bilgiye dayanmadan; Türkiye Cumhuriyetinin var olduğunu savladığın Asimile Politikasının varlığını belgelendirmeden iddia edebilen sen mi benden belge istiyorsun Diyarbakırlı? Güldürme beni lütfen... Ayrıca Kürtlerin Türklere karşı kayırılmaları gerçeği ile ilgili nasıl bir araştırma yöntemi izleyebileceğini anlattım... Aklı azcık çalışan birisi bile bilgiyi nasıl elde edeceğini ve yorumlayacağını bilir dostum... Ya hu hem Selçuklunun nasıl yıkıldığı; Anadolu beylikleri süreci; Osmanlının Ankara Savaşı'nda Türkmenlerden destek görememesi ve yenilerek yıkılması; Sonrasında Yavuz Selim ile Şah İsmail mücadelesinde Kürtleri kayırması ve Türkmenlere/Alevilere karşıt politika gütmesi; Abdülhamit'in Hamidiye alayları bilinmeyen şeyler değildir. Bu konuların işlendiği her kitaptan bilgi edinebilirsin; o kadar açok söylüyorum: daha ne diyeyim...
  15. Dünyahepimizin, kırılırsın ya da kırılmazsın bilemem ama tarih bilgisinden azami derecede yoksunsun... O köyler niçin boşaltılmış ya da hangi köyler boşaltılmış; hangi köyde kaç nüfus var ve hangi köyler Kürttür, hangileri değildir; hepsinin kaydı var Genel Kurmayda; aynı zamanda Umumi Müfettişler görevlendirilmiş o süreç içerisinde ve en ücra köylerin bile her türlü kaydı mevcuttur neredeyse, bulun onları okuyun kaynak istiyorsanız... 1930 sürecinde boşaltılan köylerin istisnasız hepsi; o dönemde Şeyh Sait, Koçgiri ya da benzeri büyük çaplı ayaklanmaları çıkaran aşiretlerin köyleridir. Ayaklanma çıkarmayan hangi Aşiretin köyü dağıtılmış şimdiye kadar söyler misin? 1930larda Ağrı Olayları vardır; bir çok köyler boşaltılmıştır: siz heralde kendi devletinizin sınırları içerisinde, kendisini devlet olarak tanımlamaya öykünen başka bir yapılanmayı ödüllendirmezdiniz değil mi? Siz de o köyleri dağıtırdınız; hele hele 1930lar gibi hemen her komşu ülke ile hala savaş olasılığı yüksek olan bir ortamda... Belge sunmadığımı söylüyorsun da, sen hiç bize belge gösterdin mi merak ediyorum... Ayrıca belge istiyorsan işte arşivler açık sonuna kadar: en basitinden 1930ların gazetelerini tarayabilirsin; ben çoğunu taradım... Size anlattığım 0 500 yıllık sürecin ne olup olmadığını da söyledim; kafası çalışan herkes nerede hangi bilgiyi arayacağını bilir ve okuduğunu örgütleyip yorumlayabilir... Siz de bir kere deneyin... Ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki Kürt köylerinin birbirleriyle benzerliklerinin olmaması durumu, Cumhuriyetten çok çok daha önce, Aşiretlerin ve köylerin kendi yapısından kaynaklanan doğal bir şeydir. Yani Kürtlerin kendi aralarında yüzlerce yıldır var olan farklılıkları da Cumhuriyete mal ettiniz ya!; pes doğrusu, hiç bir şey demiyorum artık size... Konuya hakimiyetiniz apaçık bellidir... Uğur Mumcu'nun değerini şimdi çok iyi anlıyorum... Ne güzel demiş: "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmayınız..." Kusura bakmayın; tartışmalarımı, bilgi paylaşımına açık ve doğrulara/gerçeklere saygısı olan kavrayışı açık insanlarla yapmayı severim... Sizinle olan tartışmamı sonlandırıyorum... Size iyi tartışmalar...
  16. Evet, bu savda bulundum çünkü böyle bir gerçeklik var. Bunun da açıklaması önceki iletimde verdiğim yazılarda açık ve net olarak vardır. Kürtler kendileri bir sistem oluşturarak Türkleri asimile etmemişlerdir elbette; ama Kürt Aşiretleri/Beyleri Osmanlının "Asimile Politikası"nın adamlığını yapmışlardır ve o sistemin uygulayıcısı olmuşlardır. Sen bunu kabul edemiyor olabilirsin ama bu böyledir; O süreci adamakıllı incelersen karşına bu gerçek çıkar. Bu açıklamanın ayrıntılarını daha önce de yaptım; Senin anlamlandıramıyor olmanın sorumlusu ben değilim... "Kendilerini korumak amacı ile Kürtleşmeleri"ni siz nasıl bir "tercih" ya da "gönüllü tercih" anlamına sokabiliyorsunuz bilemem; Ama ben "Onların Kürtleşmek zorunda bırakılmaları/Varlıklarının eritilmesinin amaçlanması" anlamına bürüyorum. Yani satır aralarını sizin doldurmanız gerekiyor birazda; o yeteneği gösterebilmelisiniz; tabii ki eğer kasıtlı bir "görmezden gelme" eğiliminiz yoksa... Ve Osmanlının Asimile/Eritme politikası Türkler üzerinde kesinlikle sistemlidir. Öncelikle bölgede kendisine sorun olacağını düşündüğü Türkmen aşiretleri o bölgeden sürmüştür; özellikle Balkanlara doğru gelişmiştir bu süreç. Hatta bir kısmını da Karadeniz bölgesine çekmiştir. Türklerin oradaki varlığının bel kemiği olan Beylik yapısı çökertilince de Türkmenler, Kürtlere verilen ayrıcalıklar altında ezdirilerek güçsüzleştirilmiş ve Kürtlerin lehine işleyen süreç sonunda da o Türkmenler, Kürt aşiretlere bağlanarak Kürtleşmek zorunda bırakılmışlardır. Ayrıca "Mümkünse belgelerle göstermeniz..." şeklindeki ifadeniz beni oldukça güldürdü. Burası akademik bir ortam olmadığı gibi şimdiye kadar her iletisinde belge ya da arşiv numarası ve kaynağı sunan bir forumdaşa rastlamadım; ne burada ne başka bir forumda... Bununla birlikte; benden kaynak isteyen birisi olarak siz ne kadar belgelerle konuşabiliyorsunuz. Boş söz değil Dünyahepimizin... Sadece sizin, daha önce duymaya alışkın olmadığınız bilgiler olduğunu söyleyebilirsiniz en fazla; sizin görmeye alıştırıldığınız şeyler değil... Osmanlının Anadolu ve Balkanlardaki Fetih ve İskan politikası ile ilgili araştırma yapıp, bu politikanın uygulandığı yerlerdeki yaptırımlarına dikkat edin ve daha önce de söylediğim gibi Selçukluları yıkan Oğuz Ayaklanmaları sürecini, yine Osmanlının da aynı nedenlerle Türkmenleri sindirmeye/yoketmeye yöneldiği; 1402-Ankara Savaşı ile gelişen, Yavuz Selim ile olgunlaşan, Abdülhamit'in uygulamaları ile de had safhaya erişen süreci inceleyin; yeter. Keşke bu süreci uzun uzadıya ve hele hele yüzyüze anlatma fırsatı olsa; ama yok... İlla ki bir kitabın çıkıpta "ahanda Osmanlı asimile etmiştir" demesini beklemeyin ve Türkiye'de genelde Türk-İslamcı araştırmacıların elinde olan Osmanlı araştırmalarında bu yorumu ya da açıklamayı da bulamazsınız zaten; kondurmazlar; hatta Osmanlı'nın Türk-İslam devleti olduğunda bile ısrar ederler... Ama siz biraz yorum yeteneği olabilen ve yukarıdan baktığınızda yap-boz'un parçalarını anlamlandırabilen birisi iseniz (ki umarım öylesinizdir) çok net görebilirsiniz... Yoksa benden arşiv belgesi ya da kaynak istemeniz zaten başlı başına hatadır; çünkü öncelikle bu, olay ve olgulardan anlaşılabilecek bir süreçtir; "Türkleri/Oğuzları Asimile edelim" diye bir ferman bulamazsınız, zaten ne kadar aktif bir asimile politikası gütse de hiç bir devlet öyle açık bir karar da almaz, komik olurdu almasını beklemek: belgesini istemenin komik olduğu gibi. Hani demişti ya birisi: Rüşvetin belgesi mi olur... ...!!! Ha ama siz bu sonuca ulaşabilecek yorum gücüne sahip değilsinizdir; bu anlaşılabilir. Sizin ulaşamamış olmanız, o gerçekliği yanlışlamaz... Konuya dönersek eğer: Osmanlının 1400lerden beridir 1900lere kadar Türkmenler ve Kürtler üzerine yoğunlaştırdığı politikalara bakıldığında; Türklerin sindirilmesinin, eritilmesinin, dağıtılmasının ve özellikle Kürtleşmek zorunda bırakılmalarının amaçlandığı ve büyük oranda başarıldığı gerçeği kesinlikle ortaya çıkmaktadır. Osmanlı'nın Fetih ve İskan politikaları ile birlikte yerel yönetimlere ve Türk ya da Kürt beyliklere karşı uyguladıkları yaptırımlar bu çerçevede ele alındığında karşınıza bu bilgi çıkacaktır zaten... Türkiye ise Kürtlere yönelik bir takım "hatalı" olduğunu söyleyebileceğim yasalar ve kararlar çıkarmasına karşın, bu süreç bir "Asimile Politikası" olmaktan uzaktır. Nedenlerini de yazmıştık...
  17. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Türkiye Hattatlar Birliği'de Microsoft ile Office yazılıklarında yazı tipi olarak Kufi ve Sûlüs temelli yeni bir sürüm çıkartması için sözleşme imzalamışlar. Minyatürcüler Birliği ise 3D oyunlar yerine minyatür tabanlı oyunların artık piyasaya egemen olması için yeni yatırımlara girişeceklerini bildirmişler.
  18. Dünyahepimizin arkadaşım; yaptığın bu şeyi hiç etik bulmuyorum... Daha önce defalarca anlattığım şeyleri yeniden yazmaya zorlamanın alemi yok ve sana sitede bulabileceğini söyledim. Bu forum benim iletilerimin dönmesi amacıyla kurulmadı ve ayrıca siz istediğinizde size hizmet edip, zaten yazılmış iletileri ayağınıza getirmek gibi bir görevimiz yok; biraz kendiniz emek harcayın ve peşin hükümlü olmayın... Sitede bulunduğu halde, yine de bulamadığını, öyle yazılar yazmadığımı iddia ediyorsun; Hem de araştırdığını iddia ederek... Yazı 1 Yazı 2 Yazı 3 Yazı 4 Yazı 5 Şu an için bir çırpıda bulabildiğim ve ilgili yazılar bunlardır. Daha eskilerde ya da aralarda başka noktalara değinen yazıları bulmanız mümkündür. Umarım sözünü ettiğim yazıları bulmak için o klavye ve mause'unu kullanamamazlıkta gösterdiğiniz performansı!; Satır aralarını doldurabilmek açısından zekanıza yansıtmazsınız...
  19. Kürtçe isimler hangi yıl yasaklandı? Kaç sene yürürlükte kaldı bu yasak? Bu yasağı, kapsamına aldığını "Asimilasyon Politikası"nın uygulayıcıları, ideolojik temeli ve bu temelleri atanlar kimlerdir; Bu politikanın araçları ve silahları, uygulama alanı ve kapsamı; süresi, süreci, eylemleri ve başarıları nelerdir? İdeolojik arka planı ve bu plan yönündeki temellendirmiş olması gereken eğitim sistemi, hukuki yapılanma ve silah gücü nasıldır? Bu sorular yanıtlandığında umuyorum ki bazı şeyler anlaşılabilecek... "Asimilasyon Politikası" savı çok iddialı bir savdır ve bu devletin aldığı ve sözünü ettiğiniz kararın bu amacı gütmekten aciz olduğunu, hatta o kararı alanların bile bir ideolojik temele oturtmadan; gelişi güzel olarak o kararı aldıklarını düşünüyorum... Ha ama sizin işinize "Bizi asimile ettiler!" söyleminde inat etmeniz açısından işe yarıyor mu? Evet; Asimilenin ne olduğunu bilmeyenler için kolay bir yemdir; işinize yarar... Doktorun birisi ameliyata girer. Hastanın durumu kritiktir. Doktor elinden geleni yapar ama birde o anki telaştan hata ile hastanın ölümüne sebep olur. Yargılanır ve hata yaptığı sabit olur; ceza alır. Ancak hastanın akrabaları çıkarlar ve şöyle derler: "Bizim akrabamızın tipini, kara kaşını kara gözünü beğenmedi, o yüzden öldürdü!". Doktor kendisini şöyle savunur ama anlayabilen yoktur: "Ben o adamı bu nedenle öldürecek kadar potansiyel ve psikopat bir katil olsaydım; bu mesleği yapan ve uzmanı olan birisi olarak, onu öldürdüğümü sizin bu kafanız ile anlayabilmeniz imkansız olurdu..." Doktor hata yapmıştır ama o hatayı kendi kavrayabildiği gibi yorumlar herkes; oysa yargısı bellidir... Sanırım yeterince açık ve net... Saygılarımla...
  20. Hitler "Kavgam" kitabında neden Yahudi düşmanı olduğunu zaten açıklar ki? Onlara olan düşmanlığı aslında onlara olan sempatisinden de doğmuştur; önce onların kötü olmadığını düşünmektedir. Zamanla ekonomiyi nasıl da ellerine geçirip bunu kendi tekellerine aldıklarını ve biribirlerini kayırdıklarını anlamış ve dinsel ya da ideolojik olarak onların kaypak olduğunu düşündüğünden onu nefret eder hale getirmiştir. Örneğin bir Yahudi ile tartışmasında; gece boyunca haksızlığını kabul ettirdiği bir yahudi, ertesi gün, sanki o gece haksızlığı ispatlana Hitler'in kendisiymiş gibi hala düşüncelerinde ısrar etmektedir... Hitler hem dünya bakışı, hem duruş hem de belki de asıl olarak ekonomik dengesizlikler yüzünden Yahudilere karşıttır... Ama ne olursa olsun bu onun Kavgam'da dile getirdiği nedenlerdir...
  21. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Terminatör: Salvation Çok güzel... Abi, eğer sıkı bir Terminatör hayranıysanız ve eğer "Arnold yoksa izlemem ben abi!" diyorsanız; gidin izleyin derim... Crano'nun spoiler vermeme kızmasına karşın yine de söylemek istiyorum ki; bu filmde Arnold yani T800 var be abi... Zaten T800;'ün olmadığı bir Terminatör filmini düşünmek bile istemiyorum... Ha belki kısacık bir süre için var; ama var... Tüm filmi heyecanla izlerken, öyle bir sahnede çıkıveriyor ki; Yüzünüze bir tebessüm geliyor ve başlıyorsunuz içinizden "Dıı-rıı-rıııımmm dı. rı. rımmmmmm..." diye Terminatör'ün o efsane track'ini mırıldanmaya... Bu sefer John Conner'ı Christian Bale canlandırıyor. Açıkçası artık her filmde kendisini görmekten sıkılmaya başlasam bile Hakkını vermelidir ki; adam altına girdiği her rolü kaldırıyor ya hu! Diğer rollerde Spider Man 3'te Gwen Stacy rolünde oynayan Bryce Dallas Howard; John Conner'ın karısı rolünde: Açıkçası sarı saçlarla da çok sevmiştik onu ama kızıl saç kendi asıl rengine yakın ve daha da yakışmış... PathFinder'da oynayan açıkçası o filmde de kendisini sevdiren Kızılderili melezi Moon Bloodgood ise sağlam rollerden Blair Williams rolünde ve John Conner'ı eşini gölgede bırakıyor... Açıkçası kendisini izlemeye değer... Markus rolünde de birisi birisi oynuyor işte of aman yaaa; filmleri böyle tanıtmaktan nefret ediyorum... Salla... Abi gidin izleyin... Daha önce alıştığınızdan daha sağlam bir filmle karşılaşacaksınız... T600 ile T800 arasındaki fark; birisinin cildinin olması ve diğerinin olmaması... T800 dediğin zaten arnold abimiz ki; onu üretim aşamasındayken görüyoruz birde... Boşuna heveslenmeyin hala T1000 yani Sıvı Terminatör'ün ve TX (Terminatrix)'in üretilişlerini görmüyoruz; Kaç senedir özlettirdiler kendilerini... Terminatör: Sarah Conner'ın Günlükleri'nde de T1000 ve TX'i göremedikdi zaten... Gerçi Summer Glau onları pek aratmadı... O dizideki Cromartine'i de göremiyoruz ama zaten kendisi pek bir gerekli değil Arnold hepsini bir kaç saniyede silip atıyor... Neyse; T800'ün neler yaptığını ve hangi özelliklerini konuşturduğunu söylemeyeyim... Ama aklınızda olsun: T600 ile T800'ü tank gibi düşünün. Zaten Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi'nde de söylemişti: Daha çok savunma ve saldırıya yönelik... Yani zırhı kalın ve çok sağlam... O yüzden en zorlayan makineler bunlar; ne kadar ilkel olsalarda. Daha önce bildiğimiz T1000 ve TX ise suikast ve sızma için üretilmiş makineler... Bu filmde Sızma ve Suikast için üretilmiş özel bir makineye daha rastlıyoruz; Eğer makine diyebilirseniz... Abi "Filmin Felsefesi" denirse, buna denir... İnsan olmanın ve bir kalbe sahip olmanın değerini anlıyorsunuz... Arnold bu sefer "Yeniden karşılaşacağız" demiyor ve bu, diğer filmde Arnold'un olmayacağının garantisi... Bale bakalım Arnold olmadan o nostaljiyi verebilecek mi ama T800 olmadan Terminatör filmi olmaz be abi... Tadı tuzu Arnold yaa... İyisiyle kötüsüyle seviyoruz biz onu... Aileden birisi gibiydi valla; benimsemiştik... Ama pardon; Terminatör 3'te John Conner'ı gelecekte öldüren kişi T800 değil miydi yaa? Devam filminde demek ki John Conner'ın öldürüleceğini göreceksek; T800'ün öldürmesini, esir alınışını ve yeniden programlanmasını da göreceğiz... Heeyooo heee yoooo... Süper oldu be bu! Hem Conner'ın eşi hamileydi; belki işi o yürütür Conner'dan sonra... Zaten bir ara ölür gibi olduydu Conner, anladımdı ben onu... 3ncü filme çok gönderme var yaa; süper bir zevk verdi doğrusu... Bu filmde de yeni Terminatörler yok değil: MotoTerminatörler süper; motosiklet hayranları için birebir... Dev gibi toplayıcı Terminatörler var... Avcılar var ki süper... İzciler var... Var da var... Terminatör hayranları mutlaka izlemeli; özellikle Bilim-Kurgu hayranı DemirEfe kesinlikle izlemeli...
  22. Halk ile Polis arasında kesin bir ayrım vardır. Halk askerlik yapar ama polislik yapamaz... O yüzden halk askeri anlayabilir ama polisi anlayamaz. Polis de halka hep tepeden bakar... O yüzden halk büyük çoğunlukla Askerden yanadır... İşte bu keskin ayrımın farkında olan Fethullahçılar ve Akp Bu ayrımı yıkmak için halkı Fethullahçılık/Din yolu ile Polis'e bağlamaya çalışıyorlar... Fethullahçı olan Halk, Fethullahçı ve özellikle akrabası olan Polis'ten yana tavır alacaktır... Ve Laik olan Askere karşı duracaktır... Olay budur... Adamlar bunun temellerini 80den beridir aktif olarak atıyorlar... Gözümüze soka soka yapıyorlar... Polis Fethullahçılaştırıldı... Halk Fethullahçılaştırılıyor... Askerin, askerlik görevini ifa eden halk ile doğrudan temas içinde olan Uzman Er-Erbaş'ları hemen hemen bütünüyle ve Astsubaylarının da az bir kısmı Fethullahçı... Yani Fethullahçılar halka erişiyor... Askerin Subay ve üzeri kademesi ile bağları koparılıyor; askere giden halk bile Fethullahçı Uzman Er-Erbaş ile muhatap ediliyor... Askerin, Fethullahçıları ve Akp'yi bitirmek kadar doğal bir görev alması gibi olağan ve olması gereken başka birşey daha yoktur... Eğer asker, şimdiye kadar böyle bir karar almadıysa zaten en büyük hatayı yapmış demektir... Eğer böyle bir harekete geçmeyi düşünmemişse hiç; zaten askeriye yıkılmayı hakediyor demektir... Çünkü kendisini yok etmeyi amaçlayan bir oluşumu yok etmeyi amaçlayamayan bir kurum ayakta duramaz... Fethullahçılık ve Polis, Askeri yok etmeyi veya en azından evcilleştirmeyi amaçlamaktadırlar... Halk ile olan bağlantısını koparmayı amaçlamaktadırlar... Halkı askere karşı Fethullahçılaştırmayı amaçlamaktadırlar... Polis bugün Asker'in karşısına çıkamaz... Ama ileride Askerin karşısına bir güç olarak çıkacağı kesindir... Bakın size çok küçük bir örnek vereyim; Adam Fethullahçı... Yine kendisi gibi Fethullahçı olan akrabalarından Polis olanlar var... Ergenekon soruşturmasında Askerin ve Orgenerallerin göz altına alındıkları vakitler... Halkın içinde bulunan Fethullahçı şöyle konuşuyor hiç çekinmeden: "Artık geçti o askerin 'Benim...' dediği zamanlar. Bak şimdi Polis'e ses çıkarabiliyor mu? Hoca Efendinin sayesinde Polis zaten bizden... Efendinin müridi de saten milyonları buluyor. Geçti artık o küfür zamanları..." Ya hu girin aralarına ya da Fethullahçı ise tanıdıklarınıza verin gazı konuşturun... Satır aralarını görememeniz imkansıza yakın...
  23. Brad Pitt'in gençlik halinin bilgisayar ürünü olduğu çok çok belliydi açıkçası. Yanaklar ışıl ışıldı... Ama yaşlı hali çok gerçekçiydi... Konu olarak izlemeye değer bir film ama o kadar şahane değil... Bana sonu çok kestirilebilir geldi... Mesela; annesine o hikayeyi anlatan kızın, Benjamin'in kızı olduğu çok belliydi. O kadının da hikaye bittiğinde öleceği çok açıktı. Benjamin'in ölmesi sahnesi güzeldi; kadının gözlerine bir kere ve derin derin bakıyordu... Belki kitabı derinlemesine işlemiş olabilir ama insana yeni birşey katmıyor film. Yeni birşey katmıyorsa da o kadar şahane değildir diye düşünüyorum. Mesela o geriye işleyen saat ile olan bağlantısı çok boş bırakılmış. Adamın birisi, ölen oğlu anısına geriye işleyen bir saat yapıyor; aynı sıralarda bir çocuk doğuyor. O saat yıllar sonra kaldırılıp yerine dijital olanı konuyor; o doğan çocuk o sıralarda ölüyor. Film fantastik ama bu ikisi arasındaki o fantastik bağ hiç anlatılmamış; buna hiç değinilmemiş... Hem ya hu adamın etrafında o kadar insan var; Hepsi yaşlanıyor ve patır patır ölüyorlar... Ya hu birisi de çıkıp "ya bu adamda bi şey var; gençleşiyor, neden acaba?" demiyor. "-Aaaa bak ben yaşlandım Benj. ama sen ne güzel olmuşsun, adeta gençleşmişsin!" "-ehe ehe ehe!" Bu ne yaa! Mesela filmin bi kenarında yine böyle hayat sürmüş bir çocuk çıksa; habire gençleşen. Otursa; bu işin biraz felsefesini anlatsa... Dese ki "Bak, bu doğanın bi anomalisi; herkes yaşlanırken, yaşlanmanın değerini öğretecek birisi çıkmalı" gibi saçma da olsa bir felsefesi işlense doyurucu olacak... Ama efendim yok; biri çıkıp "Sen Tanrının mucizesisin" diyor, öteki ağzı açık ayran şeysi gibi her görüşünde şaşırıyo duruyor... Filmin sonunda Benj.'in hayatındaki insanların alıntılayarak bir mesaj vermek istemiş ama yamalı bohça gibi kalmış; filmin içinde çok daha güzel bir biçimde verilebilirdi... Abi çok sığ bir filmdi yaaa. Kendisini izlettiren şey; Cate Blanchet'in o kızıl güzelliği ve geriye saymanın nasıl birşey olacağına odaklandıran merak öğesiydi...
  24. Ee abla bizim burası hiç sallanmadı be!
  25. Komik olmayalım lütfen!.. O iletileri görenler sizi gülüyordur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.