Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Bisiklete meraklımısınız? Hergün kullanıyormusunuz?
Kız bisikleti... Ben sevmiyorum bunları, çok ağır oluyor ve yoruyor. Ama olursa binmem demem yani. Bizim komşunun bisikleti bunun aynısı ama parçalanabilen portatif bir şeydi. Kontra olanından...
-
Bisiklete meraklımısınız? Hergün kullanıyormusunuz?
Admin... Yalnız senin bisikletleri de kıskandım yani, söyleyeyim... Çok kullanışlı duruyorlar yaaa... Bu gidişle bir bisiklet aldırırsın sen bana valla! Ama dur yaa, önce bir dizüstü almam lazım...
-
Bisiklete meraklımısınız? Hergün kullanıyormusunuz?
Bisiklet mi... Offff... İçimde bir yaradır yani bu bisiklet mevzusu... Küçüktüm ufacıktım... Dedemin sattığı (ki torununa bisiklet satan bir dedeye sahiptim) 50 liralık (o zamanın parası) bisikletim; kırmızıydı... Aaa, bir dakika! Sanırım artık "kırmızı" rengi neden hiç sevmediğimi, Ama buna karşın hemen bir çok eşyamın, ister istemez kırmızıya yatkın olduğunu anladım; çözdüm... Vay beee, pskanalize gel vatandaş! Bir gün tamire verdik bu bisikleti. Bisikletinin dümeni bir yay gibi eğriydi... Ok gibi doğru olsa elden atardım onu, Yay gibi eğri diye elde tutardım onu... Örğğğğkkk; ********* bir espri oldu bu be! Neyse... Tamire verdiğimiz adam dakka başı rakı içerdi... Bir dakika! Aha bir çözümleme daha! Rakıya da bu yüzden ilgi duyuyor olmalıyım! O adamın o rakıcılığı hiç aklımdan çıkmaz... Bir psikolojik sorunumu daha halletmiş oldum... Her neyse... Adam gitmiş, eğri dümenin ortasındaki demir aksamı kesmiş. Sonra benim bisikleti, o ayyaş kafası ile bana benzeyen, Daha doğrusu bana benzediğini iddia ettiği birisine vermiş... Gitti bizim bisiklet! Ama azmettim ve sokak sokak taradım oturduğum semti o gün. Ve bisikletimi buldum. Çocuk hakkaten de bana benziyordu; Ben sapsarı kafamla ışıl ışıl parıldarken güneşin altında; Eleman kapkaraydı; gündüz feneri gibi... Yerli Pele... Rakı insanı ne hallere koyuyormuş, peh! O gün ahdettim... Kendi bisikletimi kendim tamir edebilmeye... Kendimi Burt Munro gibi hissediyordum; Olmayacak aletlerle olmayacak yerlerini tamir ediyordum. Lastiğini, akla gelmeyecek şeylerle yamıyordum; Poşet, zımpara kağıdı, 404 yapıştırıcı... Neyse, O bisikleti kör-topal bir süre daha kullandım. Sonra bir gün akşam babam işten gelirken, BMX marka ilk orjinal ve kullanılmamış bisikletimi hediye etti... "Bisikletimizi" desem daha doğru... Kardeşimle ayrımız gayrımız yokturda... İlk kardeşim bindi; anında öğrenmiş hıyarzan... Bende alır almaz yüksek geldi ama sürdüm... Vallayi billayi sürdüm yaaaa! Arada düştüm ama olsun; sürdümdüydü işte... İşte asıl bisikletim odur yani... Vitessizdi ama en kıral bisiklet oydu be mahallede... Komşumuz vardı; Emel... Gerçi Emel komşudan öteydi bir süre ya neyse... Onların kontra bir bisikletleri vardı. Pedalı arkaya basarsan, doğrudan fren yapar bisiklet... Bizimkinin freni ise telli idi... Ah yaaa, ne yarışlar yapardıkta, benim bisiklet hafif, onunki ağır diye ben yenerdim... Sonra amcamlar araba aldı. Bir gün pikniğe gittiler. Bende bisikletle takip ettim... O günü hiç unutmam... BMX'imle ilk defa özgür olmuştum... Bugün ezbere bildiğim ama o zamanlar bana dünyanın bir ucu kadar uzak olan bir yere bisikletle gitmiştim... Bir arabanın ardından... Arabayı takip etmenin verdiği heyecan nedir hatırlamıyorum ama İlk defa bana özgür olduğumu hissetiren şey o bisikletin sırtındayken, ardımdan sürüklediğim pedallardı... Tekerleğin asfalttaki o lastik sesini, hiç bir şeye değişmezdim... Hiç bir şeye benzetemeyeceğim bir ses... Şiir gibi... Uyak uyak... Nakarat nakarat... Aradan yıl geçti... Binbir türlü ısrarlarımla, ortaokul son sınıfa doğru, Anneannemin vefat etmesinden sonra 18 vitesli Bisan Eldorado Metalik Gri bisikletimi aldım... Yuh! Gri... Üniversite son sınıfa kadar sürecek olan Gri takıntım da bundanmış meğer! Ne bisiklet sevdasıymış yaa; Tüm psikolojimi söktü attı valla... O bisikletle; Bayraklı'dan çıkıp İnciraltına, Bornova'ya, Bostanlı'ya, Evka3'e ve daha bir çok yere gittiğimi bilirim... Az çekmedi benden... Her gün vites ayarlarını yapardım. Yağlardım. Her gün yeni yeni şeyler takmaya özenirdim. Ama sadeliğini bozmaya kıyamazdım. Gri'ydi, benimdi... Kardeşim çok sevmezdi bisiklet binmeyi ama o da alır sürerdi. Ne badireler atlattık o bisikletimle. Bir kere üç arkadaş bastık pedallarımıza. Zengin veletlerin oturduğu bir semte gittik. Ki aslında görece zengin; Normalde allah bilir babaları en fazla bir öğretmen maaşı alıyordu! Bunlar hatunlu-erkekli oturmuşlar. Bizde güzel bisikletlerinin üzerinde sağlam çocuklarız... Ya da biz kendimizi öyle sanıyoruz... Gerçekte neydik bilmiyorum ama o çocukların yanlarındaki kızların bize baktıklarından eminim. Neden sonra kızların yanındaki bir çocuk ki; benden oldukça uzundu, yanımıza geldi. Ben sarı, tipibozuk bir çocuğum; 15-16 yaşında... 17 yaşında diğer arkadaşlarım... Birisi esmer; temiz bir çocuk aslında ama kavrukluğu serserileri andırıyor... Öteki çiğ sarışın ama sessiz ve deli bir tipi var; fırtına öncesi sessizliği andıran sessizliği vardı... Eleman geldi; orada dolaşmamamızı söyledi, sarışın arkadaşıma. Biz, esmer arkadaşımla hemen yanında peyda olduk... Bunun diğer arkadaşları yanımıza gelmeye yeltendiler, ayağa kalktılar. Ama hatunlar kenarı çekildi; gözleri bizde... Sarışın arkadaşım normalde çok mülayim bir tipti ama elini cebine attı ve cebini şangırdattı... "-Derdin mi var bilader!" dedi... Çocuk: "-Yok bi şey de, kız arkadaşlarımız rahatsız olmuşlar!" diyebildi. Bizden uzundu eleman! Sarışın arkadaşım yanıtladı: "-Hiç öyle görünmüyolar ama rahatsızsalar kendileri gelsin söylesin!" Elemanlar ayrıldı etrafımızdan... Biz pedallara tekrar bastık... Sarışın arkadaşıma sordum: "-Cebindeki ne?" "-Anahtar!" "-Ya hu allah belanı... ya adam dese ki 'ne o cebindeki?' diye, göstersen, yerdiler bizi orada be!" "-Bende tırstım ama ya herro ya merro abi... Ya dayak yicektik ya da dayak yicektik... Bende en azından korkutabiliyorsam korkutayım dedim..." İnsanın başka çaresi kalmadığında, psikopatı çok güzel oynayabiliyor... Arkadaşımın cebindekinin anahtar olduğunu bilmiyordum; Ama o kasıtlı olara çıkardığı ses, bize büyük güç vermişti... Gerçi sıradan bir anahtar olduğunu bilsek, elemanlara abi çekecektik ama ya neyse! İşte bisiklet böyle bir şey... Özgürlüğünüzü hissedebildiğiniz bir alet... Şeytan Arabası mı? Evet, tam anlamı ile şeytan arabası... Çünkü size özgürlüğü tanıtan ve sevdiren ilk özgün alet... Üniversiteyi bitirdiğimde ve evime geldiğimde bisikletimin yerinde paslı bir hurda yığını vardı... Üzülmüştüm. Sonra askere gittim... Geldim... Önce üniversiteye Tezsiz Yüksek Lisansa ve sonra da bir iş bulup Kuryeliğe başladım. Buradaki bir çok insan, beni tanıyan bir çok arkadaşım bunu biliyor. Özellike de Radya ablam... Yarasa... Falan filan... Kuryelikte bana bir bisiklet tahsis ettiler... Dökük bir şeydi ama size şunu söylemeliyim ki; farketmezdi... Bir hikaye vardır; Şefika Kutluer'e aitti sanırım... Bir flüt firması davet etmiş onu ve fabrikayı dolaşırken bir flüt ile bir parça çalmasını istemişler. Rastgele bir flüt almış ve bunu yapınca sormuşlar: "-Özel bir flüt istemeyecek misiniz?" "-Enstrümanınızla bir bütün olabildikten sonra, hangisi olduğu farketmez..." Bugün kadar çok resim çizdim ve açıkçası profesyonel değilim ama kalemlerimle ve kağıtlarımla bir bütün olabildim hep... Çok yazı yazdım ve çoğunlukla klavyemle bir bütün olabildim; kendimi ifade edebildim... Gitar çaldım ve flüt çaldım; profesyonle olamadım ama her elime alışımda, onları kendimmişim gibi hissediyorum; bütün olabiliyorum... Çok yol yürüdüm ve yollarla da bütün olabildim; okuduğum kitaplarla da; izlediğim filmlerle de... Ama hiç birisiyle, bir bisikletle olabildiğim kadar bütün hissetmedim kendimi... Hiç, bir bisikletteki kadar özgür hissetmedim... En işe yaramaz ama sonuçta ilerleyen ve pedalları basan bir bisiklet bile Bana, kendimi hissettirir... Pedallara olanca gücünüzle bastıktan sonra, Yorulup, Bir kaldırımın kenarına yığılıp, O bisikletinize o yorgunlukla baktığınızda aldığınız tadı Size hayatta hiç bir şey veremez... Uzun zamandır bir bisikletim yok... Ve uzun zamandır bir bisikletimin olmasını çok özlüyorum... Bana bu eksikliğimi hatırlattığı için de konuyu açan Admin'e teessüflerimi ayrıca bildiriyorum... Burada Admin'in sorularına yanıt vermek istiyorum: -Bisikletinizi nasıl kullanıyorsunuz: Bisiklet olsun da çamurdan olsun... -Gittiğiniz yerler: Bisiklet olsun da cehennemin dibi olsun... -Özel turlar: Bisiklet olsun da kimlerle olursa olsun... -Hergün kullanım şekliniz: Bisiklet olsun da isterse amuda kalkıp sürmek olsun... -Kullandığınız bisiklet türü: İlk sorunun yanıtı ile aynı bu, söyledik ya zaten!? Saygılarımla...
-
........Tengeriin boşig.......
Abi, ben çıkıyorum, gidiyorum yaaa... Foruma takıldığımda ders-mers hak getire... Kaç gündür ne İngilizce çalışıyorum, ne tezime yoğunlaşabildim... Ne arşive gidiyorum, ne ödevleri yetiştirebildim... Belki yazın tekrar gelirim, bilemiyorum... Şimdilik hoşçakalın arkadaşlar... Kusura bakmayın... Haftaya da kardeşim evleniyo Ne oluyodum ben o zaman; Bacanak mı, kayınço mu, yenge mi ne bişey olunuyodu yaa... Ya hu hem "bacanak" ne demektir yaa? Bacanak diye bi şey olabilir mi abi? "Çotanak" der gibi... Bana hep "Baca"yı hatırlatıyo... "Baca", "Çanak", "Nacak", "Kap-kacak"... Bu ne yaaa... Saygılarımla...
-
TÜM DARBECILER DERHAL YARGILANSIN!
Politika... DTP vekilleri, Türk Ulusu'nun milletvekilleri değildir. Ulusu temsil eden bir vekil, etnik bir kimliğin üzerinden siyaset yapmaz. Bulunduğu mecliste soracağı hesabı Ulus adına sorar. Hangi DTP'li vekil, Ulus adına bir kere hesap sormuş? Hepsi Kürt Kimliği üzerine hesap soruyor!
-
ZAZADAN MEKTUP
Evet, eğer o bir Türk devleti ise... Buyrun sorgulayın... Sen hiç, bir Etnik-Kökene dayanıp da yine o Etnik-Kökeni, başka bir Etnik-Kökene asimile ettiren Devlet gördün mü? Bu şeye benzer: Hitler'in, aynen bugün tanıdığınız "Hitler" olarak çıkıp, Yahudilere, Almanları asimile ettirmesine benzer. Ama sorunumuz, o devletin Türk Devleti olup olmaması değil... Hep aynı şey; hep aynı yanlış sorular... Asıl sorunumuz; Kürtlerin, o dönemde, o devletin adamlığına oynayıp, Türkleri kendi boyunduruklarına alıp sömürmeleri ve yok etmeleri, asimile etmeleri sorunu... Demek "kabul etmeyeceksiniz...." "Siz"... Durun bakalım, neymişsiniz aslında... Dünyahepimizin... Ben o geçmişte Kürtlerin Türkleri asimile etmiş olmalarını, insanların kendilerini ve kendi geçmişlerini; "Ayrı tarihimiz var / ayrı kültürümüz var" savını ortaya atanların bu savlarını sorgulamaları için veriyorum... Biri diğerinin içinde eriyip gitmişken ve birbirlerinin içinde eriyip gidebilecek kadar birbirlerine yoğunken; Kürtler ile Türklerin nasıl iki ayrı halk ve iki ayrı tarihi olduğunu iddia edebiliriz ki? Onca yazı yazdım; Niyetimin bu olduğunu anlamış olmalıydınız... Dedim ya, şaşırmıyorum artık size... Açıkça bir kere daha söylüyorum: Birisi bana çıkıp, devletin yaptıklarının hesabını "Kürt Kimliği" ile sorarsa... Bende ondan geçmişin hesabını sorarım ve bana Etnik-Kimliğini ön plana çıkarana, Etnik-Kimliğimi ön plana çıkarırım... Ama bu hesabı Ulus adına sorarsa, bende birlikte o hesabı sorarım... Yeterince açık sanırım. Bana aynı Ulusun birer bireyi olarak yaklaşan kimseye de "Geçmişte sizinkiler bizimkileri Asimile etmiş" diye bir hesap soramam değil mi? Sorarsam yanıtı şu olacaktır zaten; "Biz, Biz değil miyiz?" Bu, aynı evin içinde her şeyimi paylaştığım kardeşimi sorgulamam kadar saçma olurdu... O noktadan sonra Kürtler Medlerden mi gelmiş, Türkler Orta Asya'dan mı... Geçmişte Türkler mi Kürtleşmiş, Kürtler mi Türkleşmiş... Bunların önemi kalmaz... Benim çevrem Kürt arkadaşlarımla dolu merak etmeyin... Hepsini en az sizin kadar iyi anlıyorum... "Belki" ile geçiştirmiyoruz Dünyahepimizin... Kürtlerin, Osmanlıdaki yapılarına bakın. Sonra Türkiye Cumhuriyetinin toprak reformu amacına bakın. Osmanlıda, Osmanlıyı destekleyen ama Türkiye Cumhuriyetine isyan çıkaran Kürt Aşiretlerine bakın. Osmalıda sinmiş olan ama Türkiye Cumhuriyetini destekleyen Kürt Aşiretlerine bakın. Biraz da akıl yürütün. Sonra benim mi geçiştirdiğimi, Yoksa sizin mi bir çok şeyi aslında hiç bilmediğinizi anlayın... Tarih'in "T"sini bilmeden tarihçilik taslamayın... Hala aynı sulardasınız... Tartışma adabını öğrenmiş bir insan, tartışmadaki muhatabının yazılarını okur, anlar ve ondan sonra sorgular ve eleştirir... Bir bakın bakalım eski yazılara; ben acaba bu söylediklerinizin yapılmasını desteklemiş miyim? Ben acaba dillerinin unutturulmasını haklı mı bulmuşum? Acaba "Hesap sormayalım" mı demişim? "Türkleştirilmiştir" dediğiniz adamlar "Kürt" olduklarının bilincindeler. Kürt gibi yaşayıp sürmekteler... Nasıl bir Türkleştirmedir bu söyler misiniz? Evet, devlet belirli bir sürede "Dil"i yasaklayarak hata yapmıştır. Ama bir Asimilasyon Politikası güdememiştir. Asimilasyon Politikası daha sistemlidir, daha güçlüdür, daha donanımlıdır. Yarım yamalak değildir ve "Dil" ile sınırlı kalmaz. İletiniz, önceki iletime karşılık gelememektedir. Daha önce başka bir konuda şöyle yazmıştınız sanırım: Hem de buram buram etnisite kokuyor... Saygılarımla efendim!
-
ZAZADAN MEKTUP
Asimilasyonun, dili konuşamamak demek olmadığını anlatmaya çalıştım size... Diğer önceki iletilerimde olduğu gibi bunu da anlamamanızı artık normal karşılıyorum... Ama benim anlayamadığım nokta şu: Madem ki siz Asimilasyona bu kadar karşısınız; Asimile edilmiş Türklerin haklarını hiç savundunuz mu şimdiye kadar? Ya da onların tarihi ile ve Kürtleştirilme süreçleri ile ilgili bir araştırma yapma hassasiyetinde bulundunuz mu? Ve onların haklarını, Kürt Aşiret yapısından sordunuz mu? Bana samimiyetten ve araştırmam gereken şeylerden bahsetmeyin... Belki de devlet, oradaki insanları Asimile etmek için değil de Hala bu yüzyılda sürmemesi gereken Aşiret/Derebeyliği yıkmak için belirli bir politika izlemiştir? Bunu hiç mi düşünemediniz? Kaç kere anlattım bunu oysa... Olay; Osmanlı'nın kayırdığı Aşiretlerin, Türkiye Cumhuriyetini kendilerine bir tehlike olarak görmeleri Ve o süreçte yaptıkları hataları bugüne değin sürdürmeleri; Türkiye Cumhuriyetinin de kimi zaman hataya hata ile karşılık vermesi durumudur... Hala gelmiş bana "Şundan haberiniz yok galiba, bundan haberiniz yok galiba" diyorsunz... Temelde hedef Aşiret sistemidir... Vurulan yanlış hedef ise devletin kendi öz Ulusudur... Pardon, Yazımın bir kısmında yine geçmişten falan söz ettim; Siz bağıntı kuramıyordunuz gerçi, affedin, söz etmiş bulundum!
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Demirefe, affına sığınarak son örneğinin doğrusunu veriyorum... Ya da en azından benim bildiğimi yazayım: Kafese 4 tane maymun koyuyorlar ve bir merdiven... Merdivenin ulaştığı yerde de bir muz var. Açıkan maymunlardan birisi merdivene çıkıyor ve o sırada tüm maymunlara sıcak su döküyorlar. Sonra başka bir maymun çıkarken yine tüm maymunlara birden sıcak su döküyorlar. Bir süre sonra hangi maymun çıkmak istese, diğer maymunlar o maymunu döve döve indiriyorlar; sıcak su dökülmemesi için... Sonra bu eski maymunlardan birisi alınıp, yerine yeni bir maymun konuyor. Merdivene çıkmaya çalışıyor ve diğer eski üç maymun da onu dövüyor. Bir süre sonra eski maymunlardan ikincisi çıkarılıp, yerine yeni bir ikinci maymun konuyor. Merdivene çıkmaya çalıştığında ilk yeni maymun ile diğer iki eski maymun bunu dövüyorlar. Bir süre sonra eski maymunlardan üçüncüsü çıkarılıp, üçüncü yeni maymun konuluyor. Yine merdivene çıkarken iki yeni ve bir eski maymun onu dövüyor. En sonunda kalan bir eski maymun çıkarılıyor ve yerine yeni sonuncu maymun konuluyor. Merdivene yöneldiğinde, yeni ilk üç maymunun hiç birisi sıcak su ile ıslatılmadığı halde, Bu sonuncu maymun merdivene çıkmaya çalıştı diye dövülüyor... Hiçbirisi de niçin dövdüğünü aslında bilmiyor. Belki oradaki Muz'u ya da Merdiveni "Tabu" haline getirdiler... Bilemiyorum... Ama sonuçta onlar merdivene çıkmaya çalıştıkları için dayak yediklerini biliyorlar Ve merdivene çıkanın dövülmesi gerektiğine koşullanıyorlar... İşte olay bu: Acaba koşullanıyorlar mı? Yoksa Tabu haline mi getiriyorlar? Çok güzel bir deneydir kendileri...
-
ZAZADAN MEKTUP
Asimilasyon; asimilasyona maruz kalan kesimin tümden benlik değiştirmesidir. Bölgede Türklerin yüzlerce yıldır Kürtleştirilmesi gibi... Tam bir asimilasyondur; Çünkü o Türk kökenli Kürtler, bugün Kürtçülük adına Etnik-Milliyetçilik yapar konumdadır... Ancak Kürtlerin durumu çok farklıdır ve asimile olmamışlardır. Türkçe konuşan Kürtlerin çoğu, Kürtçeyi anlamaktadırlar; konuşamasalar. Bu bir yana; kültürlerini de çatır çatır yaşamaktadırlar. Hem de Türklerin yoğun olduğu kasaba ve ilçelerde bile... Onlarcar örneğini verebilirim... Aynı zamanda Kürtçe bilmeyenlerin tek farklılığı da Kürtçe bilmemesidir. Düğün kültüründen tütün, ev yaşamına kadar; şehirlerde bile aynı yaşamı ve aynı aile düzenin sürdürmektedirler. Ya siz Asimilasyonun ne olduğunuz bilmiyorsunuz; Ya da yeteri kadar incelemediniz... Ayrıca eğer Asimile olmak geleneksel ve kalıplaşmış Çağdaş ötesi yaşamı bırakabilmek ise Sanırım en iyisi zaten asimile olmaktır... Eğer asimile olmak; çağ dışı aşiret yapısını, tarikat yapısını, ataerkil aile düzenini, olumsuz töre yasalarını ve cinayetlerini, çok eşliliği vs. bırakıp daha çağdaş bir yaşama geçmek ise Sanırım en iyisi asimile olmaktır... Ha ama eğer diyorsanız ki; "Kürtler Asimile olmuşlardır..." Bana asimile olmuş ve kültürünü tamamen terketmiş bir Kürt ailesi gösteriniz... Benim çevrem Kürt kökenli ailelerle dolu. Hepsi de 30 yılı aşkındır burada yaşamaktalar. Çocukları Kürtçeyi yarım yamalak biliyorlar belki ama Kürt olduklarının yüzde yüz bilincindeler ve kültürlerine göre yaşıyorlar. Poşu bağlıyorlar, erken yaşta evleniyorlar, halay çekiyorlar, adlarını kürtçe alıyorlar; Ya da bir "Kürt"e "Kürt" demenizi gerektirecek nitelikler ne ise onlarla yaşıyorlar... Bu mudur Asimilasyon? Devletin madem ki asimile politikası vardı; En başta Türklerin çoğunlukta olduğu ve Kürtlerin onların arasına yerleştiği yerlerde Kürtlerin Türkleşmesi gerekmez miydi? Şimdi çok zeki! bir Kürt Etnik-Milliyetçisi çıkıp şöyle diyebilir: "Bizim kültürümüz çok güçlü olduğu için, Türklerin arasında bile Türkleşmedik!" Oysa olay bu değil... Devletin katı bir Asimilasyon politikası olmadığı için Türkleşmemişlerdir... Asimilasyon, hedef kitlenin dilinin ya da kültürünün baskı altına alınması ile mümkün değildir... Asimilasyon, asimile edilecek kitlenin asimilasyonunu başarıyla sonuçlandıracak yaptırımlarla mümkündür. Örnek olarak Kürtleşen Türkleri vermiştim; dönüp dönüp bakın... Asimile edecek olan bir devlet; eğitiminde tut inancına kadar her şeyiyle belirli bir program uygular. Ve emin olun ki en azından bir kaç örnekte başarılı da olur. Türkiye'de asimile politikasının Kürtler hedef seçilerek uygulanıp da başarılı olduğu savlanabilecek tek bir yer yoktur. Kürtler hala benliklerini korumaktadırlar. Bu mudur asimilasyon? Dediğim gibi; Eğer asimilasyon vardı ise, bunu başarmak Batı illerinde mümkün olurdu. Ama ben ne İstanbul'da, ne İzmir'de, ne Sakarya'da, ne Manisa'da, ne Muğla'da, ne Balıkesir'de ve hatta ne Kıbrıs'ta görmedim böyle bir asimilasyon... Devletin "Baskı" uygulaması (ki bu hatadır; yine söylüyorum) başkadır; Asimilasyon politikası bambaşkadır... Her zamanki gibi kendimizi haklı kılmak için elmalarla armutları toplamayalım...
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
Dünyahepimizin... Öncelikle yazdığım yazıların konu ile alakasını kestirememen konusundaki düşüncelerimi söyleme hakkımı saklı tutarak (avukatlar gibi konuştum ) "İkinci bir resmi dil talepleri yok" biçimindeki savınıza değinmek istiyorum. Bir ülkenin tüm resmi kurumlarında "Resmi Dil" olarak tanımlanan dil konuşulur ve işlemler o dil ile yapılır. "Okul" dediğimiz kurum da bir kamuya ait "Resmi" bir kurumdur ve burada devletin tespit ettiği eğitim sistemi işlenir (gerçi rejim düşmanı birey yetiştiren tek ülke Türkiye ama olsun...). Şimdi siz diyorsunuz ki; Resmi dil talepleri yok... Bakalım nasıl yok: 1- Eğitim Dili olarak Kürtçenin de kabul edilmesini istiyorlar... Özel okullarda kim hangi dil ile konuşursa konuşur, bu yasalarla tespit edilir ama resmi kurumlarda resmi dil konuşulur. Devlet okulunda Kürtçenin eğitim dili olarak öğretilmesi, Kürtçenin resmi devlet dili olarak kabul edilmesi demektir. 2- Devlete ait bir kanalın Kürtçe yayın yapması, Kürtçenin resmi bir dil olarak kabulüdür zaten! 3- Başbakan!'ın Resmi kimliği ile ekranlara çıkıp, Ulusa Seslenişte Kürtçe hitabı da Kürtçeyi Resmi bir platforma taşır. Bunlardan memnun olanlar var mı? Var... Bunların "Lozan"ın "Resmi Dil" anlayışını DELMELERİ konusunu geçerek, yine Lozan'ı "Azınlık Tanımı" açısından delmesine gelmek istiyorum. Kürtçenin bir Eğitim Dili olarak tanınması, o eğitim dilini kimlerin göreceği sorunsalını da doğuracaktır. Tabii ki bu da bu dilin eğitimini görecek olan insanların tespitini yani kimliklendirilmesini, daha doğrusu "Türk Ulusundan ayrı" bir kimliklendirmeyi gerektirecektir ve bu da kesinlikle resmi olacaktır. Resmi olacaktır; çünkü Kürtçe eğitimi verecek olan devlet, bu talebi tatmin etmek için resmi işlemler ve kanallar uygulamaya koymak zorunda. Peki, Resmi dilden başka bir dili konuşanların, resmi kimlikten ayrı ikinci bir kimliklendirme ile tespit edilmesi, o kimselerin "Azınlık" olarak da tespit edilmesi demek değil midir? Lozan'ın Azınlıklar ile ilgili maddelerine açın bakın... Kürtçenin Eğitim Dili olarak talep edilmesi, eğitim dili olarak kullanılmasını istenmesi çok çok sinsi bir planın çok önemli bir öğesidir. Yeteri kadar zeki olan hiç bir kimsenin bunu görmemesi imkansızdır. Kürtçü-Etnik Milliyetçilik, en az Türkçü-Etnik Milliyetçilik kadar bu ülkeye ve birliğine zarar verecektir. Ne yazık ki olay, toplumun kamplaştırılması ve ayrıştırılması noktasına geldiği zaman sizin kadar esnek olamıyorum. Lozan'ı delme amacında olduğu apaçık belli olan hiç bir adımı onaylamam mümkün değildir. Haa Lozan'ın eksikleri var mıdır? Vardır... Ama budanacak/delinecek bir fazlası yoktur... Türkiye hiç bir etnik kökenin tekelinde değildir. Yalnızca Türkler, yalnızca Kürtler ya da yalnızca Çerkezler, Lazlar vs. bu devleti tekellerine alamazlar. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, bu topraklar üzerinde yaşayan ve bu ülkenin vatandaşlığında olan herkesin tekelindedir ve tekelinde olmak zorundadır. Bu ülkenin vatandaşı olup da bu devlete karşı bir eyleme girişen ya da bu devletin kuruluş ve var oluş ilkelerine karşı eylem sergileyen veya tüm ülke vatandaşlarını aynı Ulusun parçası olarak gören temel anlayış yerine Türkçülük üzerinden olsun, Kürtçülük üzerinden olsun, Çerkezcilik ya da Lazcılık üzerinden olsun Etnik-Milliyetçilik yapan ve yapanları da haklı gören herkes; bu devlete ihanet içerisindedir. Ve ben, bu devletin kimliğini taşıyan bir birey olarak, o kimliği korumakla yükümlüyümdür. İş, İnsanlık Haklarının korunması kılıfı ardında Etnik-Milliyetçilik yapma noktasında geldiğinde, elbette ki bu devleti savunmak ve bu devleti sahiplenmek; bu devlete karşı sorumluluk duygusu besleyen herkesin tekelinde olacaktır; bunun neresi yanlıştır? Devlet, kendi halkına haksızlık yapmış mıdır? 1980lerde yapmıştır; evet... "Bunun hesabını bütün Türk Ulusunun sorması gerekir; bu hesabın Kürtlük adına sorulması hatadır" diyorum, bunun neresi yanlıştır? Eğer çıkar "Ben Kürt'üm ve Kürtlüğümden doğan haklarımı istiyorum" biçiminde bir hak talep edilirse, bunun Etnik-Milliyetçilik demek olduğunu söylüyorum ve savunduğunuz arkadaş(lar) bu biçimde bir savunma yapıyorlar! Ben, Türkiye Cumhuriyetinin yönetiminde bulunduğu halde, kendi halkını Kürt ve Türk olarak ayırıp, bir kısmının dilini özel olarak engelleyen ve baskı altına alan yönetimden, Türk Ulusunun bir bireyi olarak bunun hesabını soruyorum... Ha ama bunu illa ki Kürt Etnik-Milliyetçiliğini meşrulaştırarak ve savunarak yapanlar varsa, O zaman da derim ki; "Bende Türk/Çerkez/Laz ırkından gelen bir bireyim ve Kürt, bu hesabı Ulus adına sormuyorsa, bir Kürt'ün hakkını korumak gibi bir kaygım olamaz". Bir Ulus'un en büyük ve en önemli özelliği, aynı ülküde ve aynı birliktelik amacında olmalarıdır. Ama birileri çıkar "Kürt Hakkı" diye diretirse, ben, kendisini benden ayrı görenleri niçin benimseyeyim ve onları niçin bu Ulusun bir parçası olarak göreyim? Aynı biçimde Türk-Etnik Milliyetçiliği yapan da aynı durumdadır benim için... Günlerdir tartışmalarımızda herkesin Türk, Kürt, Çerkez, Laz vs. ayırt etmeksizin aynı Ulusun bireyleri olduğunu söyleyip duruyorum. Ancak kimileri İnsanlık, Kardeşlik ve Demokrasi adına Etnik-Milliyetçilik yapıyorlar. Herkesin söylemleri, forumun geçmişteki iletilerinde apaçık ortadadır... Bununla da yetinilmeyip, satır arasında Atatürk'ün Ulusalcılık anlayışına da laf edildi ve yadsındır ki; ona da kimse ses çıkarmadı... Ancak iş o eleştiri noktasına gelip de, Atatürk'ün anlayışından daha ileri ve çağdaş bir düşünce ortaya koymak yerine, daha ilkel ve Etnisiteye dayalı bir anlayış ortaya konulduğunda elbette ki "Dur" diyeceğim... Şimdi; Benim bilmem kaç bin küsur iletimi alıp istediğiniz biçimde yorumlayabilirsiniz... Söylediklerim oldukça açık ve nettir... Ancak siz hala yazdıklarımı konu ile ilişkilendirememekte serbestsiniz; İlişki kuramamaya devam edebilirsiniz... Saygılarımla...
-
UFO Nedir ? Gercektende UFO varmidir
Tabi Alişan Uzaylıları görünce tırsıp kaçmazsa
-
ANKARA,İSTANBUL,İZMİR
Hiç yorum yapmıyorum...
-
Ermenistan sınır kapısı açılmasın...
Hakan Kardeşim... Seninde değinmen iyi oldu... Kaç iletidir bu Hamidiye Alayları'nı işliyoruz ama nedense konu ile ilgili arkadaşlar hep görmezden geliyorlar... Görmezden geldikleri bir yana, bunun olmadığını da savlayanlar oldu... Neyse... Sen konuyu gerekli biçimde ele almışsın... Saygılarımla...
-
Ermenistan sınır kapısı açılmasın...
"Elveda Rumeli" diye bir dizi var... Tarihi gerçekliği ne kadar var ne kadar yok tartışılır tabii ki; ancak, aynı coğrafyada yüzlerce yıldır yaşamış toplumların birbirlerinden nefret eder hale nasıl getirildiklerini ve nasıl getirilebildiklerini çok güzel anlatıyor... Rumelideki Osmanlı Parçalanması bir gerçeklik midir? Evet... Hem de nasıl bir gerçeklik... Herkes, Türklerin yaptıkları sözde soykırımlardan bahseder ya hani? Soykırımın ağababası Rumelide, Balkanlarda yaşanmıştır... Türkler, sürülmüş ve katledilmiştir... "Asimile" edilmeleri ya da entegrasyona uğramaları değil söz konusu; Kıyılmışlardır... Hem de Türkiye'ye ulaşanlardan daha fazlasına kıyılmıştır... Balkanların Milliyetçiliği tehlikelidir; çünkü Dinle bezenmiştir... Ama bugün hiç kimse çıkıp bundan bahsetmez... Kimse bunu söylemez... Türkler nedense kendi kıyılmışlıklarının siyasetini yapmaz. Hani bir gelenek vardır: Ölenin arkasından konuşulmaz ve ölünün itibarı kullanılmaz... Öyle işte... "Elveda Rumeli"yi izleyin... Belki bir kaç ip ucu vermeye çalışıyordur bize...
-
UFO Nedir ? Gercektende UFO varmidir
Teşekkür ederim hakanaytaç... Çok sağolasın...
-
Ermenistan sınır kapısı açılmasın...
"Geçmişte birlikte yaşamış, bugün birlikte yaşayan ve gelecekte de birlikte yaşamak umudu ve azminde olan insan topluluğuna 'Ulus' denir..." Atatürk'ün ve bu temelde bizim "Ulus" anlayışımız budur. Ama bu forum da dahil bir çok yerde insanlar, Kürtler ve Türkler hakkında şunu dile getirir; "Bizler, iki ayrı tarihe ve kültüre sahip iki ayrı halkız! ama kardeş gibi birlikte yaşamalıyız!" Sen hem "İki ayrı halk" olarak gör, Hem de "birlikte yaşayalım" de... Hem de 1000 yıllık ortak geçmişe rağmen "Ayrı tarihimiz ve kültürümüz var" diyebil! Konumuz Jeoloji falan olan, 1000 yıl çok çok çok kısa bir tarih... Ama Sosyal Bilimlerde 10 yıl bile çok önemli bir süreç ve uzun bir zamandır... Ama konuya hakim! ve oldukça bilgili! arkadaşlara göre 1000 yıl, "Ortak Tarih" diyebileceğimiz bir süreç olmadığı için, "İki ayrı halk" olarak niteleyebiliyorlar! Her neyse Hakanaytaç... Söylediklerinde haklısın... Ben yalnızca farklılıkların değil, aynılıklarımızın ve benzerliklerimizin bizi bir arada tuttuğunu düşünüyorum. Bazıları, aynılık sağlayan ancak kime ait olduğunun bir önemi olmayan öğeleri, kendine özgü kılıp ayrıkçılığa oynasada...
-
UFO Nedir ? Gercektende UFO varmidir
Sonsuz büyüklükteki evrende elbette ki başka galaksilerde de hayat olabilir. Ancak olmayabilirde... Koskoca evrende Canlılık piyangosu yalnızca "Acun" denilen bu gezegene çıkmış da olabilir, Çıkmamış da olabilir... Gidip görmeden ya da onlar gelip "Biz buradayız" demeden, uzayda canlı var mı, yok mu bilemeyiz. "Ufo" saçmalıkları ise tamamen uydurmaca. Adamların o kadar gelişkin teknolojileri varken, bizim onlardan binlerce yıl geride diye adlandırılan ilkel fotoğraf ve videolarımıza mı yakalanacaklar? Sen git ışık hızıyla bilmem kaç ışık yılında dünyaya gel; Sonra git binlerce yıl daha ilkel aletlere poz verir gibi yakalan! Daha neler... Sapanla hayalet uçak düşürmeye benziyor gibi geliyor bana... Hem ya hu sen o kadar yol katetmişin. Ee zaten fotoğrafa falan da yakalanmışsın. Niye adam gibi gelip "Çekin kardeşim, burdaysak buradayız işte" demiyosun ki delikanlı gibi. Binlerce yıl ileri seviyede gelişmiş ama hala utangaç; Medeni cesaret yok, uzaylı olsa ne olur yani! İnsan o kadar oldan gelmiş, iki fincan bi kahve içer. Bir hal hatır sorar... Gerçi bizimkiler gördükleri yerde taşla kovalıyor ama... Ama suç onlarda... Sen git buraya ışınlanacak teknolojiyi yap, Ama bi kamuflajı, ne bileyim bi hücum yeleğini ya da... bi kar maskesini akıl edeme... Kafaya taş yemeyi hakediyolar abi. Bide bunların bi huyları var; Dünya mı ziyaret edilecek, önce Amerika'yı ziyaret ediyolar. Adam mı kaçırılacak, üzerinde deney mi yapılacak? En makbulü Amerikalı... El mi sıkışılacak; illa da Amerikalı olacak. Bir dünyalıyla mı melezlenecek, çiftleşerek; Amerikan vatandaşı olmazsa olmaz... Dünyayı işgal mi edecekler; Amerikadan başlarlar önce... Bence bu, Amerikalıların "Korku" kültüründen öte geliyor. Adamlar, aslında kendilerini yansıtıyor Uzaylı diyerek. Gerçekten böyle... Batının çok güzel bir taktiği vardır: Ötekileştirme... Örneğin sömüreceği toplumu öyle bir tanımlar ki; Sömüreceği toplumu kendisine yabancılaştırır. Toplumlar kendi kendilerini ötekileştirir... Amerikalılar kendilerini de ötekileştiriyorlar ve "Uzaylı" biçimi ile lanse ediyorlar. Doğu toplumları Uzaylı imgesinden korkmaz. Çünkü kendisini ötekileştirmeye ihtiyacı yoktur; kendisini kötü yansıtmaz. Ama Amerikalılar öyle değil. Uzaylılar Amerikalılara nasıl bakıyorsa; Amerikalılar da diğer uluslara öyle bakıyorlar... Ben en azından bu çıkarımı yapabildim... Her neyse, korkmayın, Türkiye'ye Uzaylı falan gelmez. ABD'nin eyaleti olduğumuz günden sonra bekleyin gelmelerini, Ancak o zaman geleceklerdir...
-
TÜRK ERKEKLERİ NEDEN RUS KADINLARINI TERCİH EDİYOR
Zamanında Çinlilerde röportaj yapmış bir gazeteci. Çinlinin birisi şöyle demiş: "Siz nasıl insanlarsınız, hepiniz birbirinize benziyorsunuz, çirkinsiniz." "Nasıl yani?" "Hepinizin burnu büyük!" Bu ironi midir, nedir bilmiyorum ama Güzellik oldukça göreceli... Afro-Amerikan melezler bence Slav ya da Rus bir sarışından daha güzel olabiliyor. Ya da Japon+Avrupai bir melez; veya Kanada karması... Afro-Türk ya da Afro-Rus melezi de olabiler... Yani kim ne derse desin; melezleme diye bir şey var abi... Melez Kadın dediğinde öncelikle bir zenci geni bulunmalı sanırım; Alicia Keys, Halle Berry, Rihanna, Jeniffer Lopez, Defne Joy Foster... Hem Slavların melez olmadığını nereden biliyoruz? O bölge; Karadenizin Kuzeyi ve Kafkaslarda sürüyle halk varmış zamanında. Güzellikleri belki bu yüzdendir. Aaa, aklıma gelmişken... KızılDerili + Amerikan melezleri de çok güzel oluyorlar mesela... Vardı bir filmde böyle bir melez... Melez, er bi zeman dehe gözel oliyir işde ay balam.....
-
UFO Nedir ? Gercektende UFO varmidir
Ufo; Uçak Falan Olabilir'in kısaltılmışdır...
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
Sayın Dünyahepimizin... "Kim daha doğruyu söylüyor" ya da "Kim daha iyi tanınıyor" yarışına girecek değilim. 25-11-06 tarihinden beridir foruma kayıtlı üyeyim ve forumda sık sık konuştuğum bir çok insanla da yüzyüze görüşme imkanım oldu. Söylemlerinizin doğru olduğunu varsaysam bile tutarlı olmadıklarını Ya da en azından söylediklerimi anlamlandıramadığınızı gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Konuyu daha fazla kişiselleştirmeyelim.
-
Osman baydemir ve pervinin buldanın tahrik dolu zehir açıklamları
Bende Tarih üzerine Lisans, Tezli Yüksek Lisans ve Tezsiz Yüksek Lisans yapmış, tüm geçmişi tam anlamı ile Yörük olan; ancak Zaza ve Kürtlerden yeteri kadar çevresi ve arkadaşı bulunan; konular üzerinde akademik araştırma yapmış birisi olarak; Zaza'ların Kürt olmadığını ve Kurmançi ile Zazaca arasındaki farkı anlayabilecek kadar Zeki, kendisinin farkına varabilecek kadar da eğitimli hiç bir Zaza'nın da kendisini "Kürt" olarak görmediğini söylüyorum.
-
Osman baydemir ve pervinin buldanın tahrik dolu zehir açıklamları
Çok doğru. Kurmançi ile Zaza çok başkadırlar; anlaşamaz dilleri. Benim de bir çok Zaza arkadaşım kendisini Kürt olarak kabul etmez.
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
O zaman burada kendini "Tepkisel Milliyetçi" olarak niçin etiketledin, madem ki "Milliyetçi" değildin? Tartışmalarımızın başında beridir savunduğun şey devamlı: "Biz-Siz Ayrımı" ve Etnik-Milliyetçilik... Savundukların temelsiz olduğu gibi, Kendin hakkındaki nitelemelerin de çelişkili... Baskının o kadar karşısındasın madem, Sana baskı gören bir unsur örneği gösterdim, Her biçimde de ispat ederim... Hala o konuda düşüncelerini söyleyemedin... Bu konudaki samimiyetin de görülüyor dostum... Gerçekten Etnik-Milliyetçilik karşıtı bir insan; Savunuların Etnik-Milliyetçilik temelli yapmaz... Sende bu tutarlılığın zerresini göremiyorum.
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
Yazdıklarımı anlamlandıramamanız, Anlamlandıramamanız da bir yana; Üstüne üstlük yanlış anlamanız bende kaynaklanan bir sorun olmadığı gibi Benim de sorunum değil... Ben de bir Türk'üm ve daha önce de söylediğim gibi ben de Etnik-Milliyetçi değilim... Başlık altında dile getirdiğim her şeyin, konu ile direkt olarak alakası ve ilgisi vardır. Teker teker okursanız; yazdıklarım açık ve nettir... Konu ile muhatap tartışma arkadaş(lar)ımız tam anlamı ile Etnik-Milliyetçilik yapmaktadırlar. Türkçü-Etnik Milliyetçi bir kimse ile aralarında hiç bir fark bulunmamaktadır. Açıkçası, sizin, kendiniz hakkındaki ifadelerinize de inanmıyorum.
-
Neden Parlıyor
Cila, yağlı boya resmin renklerinin solmasını da engeller. Yağlı boya malzemelerini aldığın yere bir sor bakalım, bulunması lazım diye biliyorum her satılan yerde...