Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Saat yönünde dönüyor... Açık olan kolu, dönüş esnasında, sol taraftan öteye doğru giderken, eli ile parmakları bir derinlik/uzaklık hissi uyandırıyor. Yani o eli, yakına değil, uzağa doğru gidiyor... Demiştim... Ama sonra dedim ki: "Dur bir daha bakayım" Sol gözümü kapattım ve Sonra ayaklarına odaklandım... Bir kaç saniye sonra birden aksi yönde dönmeye başladı... "Heralde hazırlanan bu .gif formatı, bir süre sonra aksi yönde dönmesi şeklinde düzenlenmiş" diye düşündüm... Tekrar sol gözümü kapattım ve yine ayaklarının alt kısmına odaklandım... Şimdi ben sola dönmesini görmek istediğimde, sola dönüyor... Sağa dönmesini görmek istediğimde sağa dönüyor... Her iki tarafa da dönüyor: Nasıl görmek isterseniz öyle... Çok güzel bir test...
  2. Diğerlerini bilemem ama bu koyuladığım yeri sağlam uydurmuş o arkadaş! Havada süzüle süzüle mi götürülmüş? Donmamış mı?
  3. Ya hu bana ne! Yatarsa yatsın... Ben onu mu söylüyorum! Yazdıklarım çok açık net... Siz, şimdiye kadar, Zere'den, katlettiği insanların hesabını hiç sordunuz mu? Ya da Zere gibilerden? Zere'nin tek sempatik yanı, içeride ve hasta olması mı? Hiç sanmıyorum ve hiç inandırıcı değil! Burada, çıkıp da, Kenan Evren'i de aklayabilirdim; "Anayasa'nın verdiği yetki ile yapmıştır Darbeyi" diyerek, Fakat ona vicdanım elvermiyor... İfadeler çok açık ve net: Zere, ölümlerin en beterini hak etmezken, Evren niçin hak ediyor? Zere'nin hastalığı, ölümün bir hesaplaşması değilken ve hatta romantize edilecek birşeyken, Evren'inki niçin hesaplaşma? Zere'den insanlar nefret etmemeli ve hatta acımalı iken, Evren niçin oldukça nefret edilesidir? Zere'de başlı başına bir Toplum Düşmanı'dır ve bir sürü insan katletmiştir; Evren'e hakkınızı helal etmezken, Ona ediyor musunuz? Zere'de, Evren'de birer insan: Zere'yi daha özel kılan nedir? Neyidir? Hiç boşuna o sevgi pıtırcığı parmaklarınızı yormayın... Zere'nin yatmış olması ya da hasta olması değil mesele! Evren'in yargılanmamasını mı istediğimi sanıyorsunuz!? Mesele, sizin, sizden olana, nasıl da bir kayırıcılık yaptığınız... Ve bunu nasıl da romantize edip, sömürebildiğiniz... Örnek vereyim: Şimdiye kadar PKK'nın katlettiği sivillerin hesabını soran tek bir başlık dahi açamadınız! Ya da katlettiği askerlerin hesabını soran! Ya da PKK'ya ve DTP'ye tek bir hesap sorduğunuzu da görmedik... Ne diyeyim ya hu, birşey demiyorum... Yapı belli işte... Yüzlerce yıldır gelişememiş bir toplumsal yapının, gelişememiş kültürünün dayattığı "Biz'ci" kafa yapısını, Ben değiştirebilecek değilim! Her neyse, konuyu dağıtmayın da, kaynamasın!
  4. Kenan Evren'in yargılanıp yargılanmaması farketmez... Sonuçta Zere'nin kim olduğu bellidir... Elbette yaşamının son günlerini acı çekerek bitirmesini onaylamıyorum... Benim, Mavi'ye sorduğum sorular çok açık ve nettir... Diğer konuda kaynattığınız gibi, burada da asıl konuyu kaynatmayınız lütfen...
  5. Ne söylediğim açık ve nettir... Yazanların kim olduğu önemli değil, onayan kurulun siyasi kafası önemli! "Kart-Kurt sesleri" tezine inanmıyorsanız, bilimsel olarak çürütebiliyorsanız; çürütürsünüz... Ben de o tezin gerçekliğinin ispatlanabileceğine inanmıyorum zaten, benim önüme getirmeniz sizi inandırıcı ve ciddi kılmaz bu yüzden; O iddiaların muhatabı veya savunucusu ben değilim.... Ama uydurma şeylere da atama yapmıyorum. O teoriye inanmayıp da, Kürt adının, Sümerce "Dağ" / "Kur" adından geldiğine inanan, sözde Bilimsel! Kürt arkadaşlara da rastladık burada... Elinizde tutabildiğiniz tek şey, her iletide tekrarladığınız laflar, ifadeler... Siz lafı kaynatmayın da; Kürtlerin Toplumsal yapıları ile ilgili söylediklerimi çürütün bakalım... Asıl tartışma konumuz buydu çünkü... Bir türlü o konuya gelemiyorsunuz: Neden? Bakın kaç iletidir; söylediklerimin bilimsel olmadığını söylüyorsunuz... Fakat hala kendi bilimsel tezinizi ortaya koyamadığınız gibi; Benim söylediklerimi çürütebilecek tek bir bilgi de veremiyorsunuz... Kısaca: "Söyleyebileceğim bir bilgim yok; ben polemik olsun diye yazıyorum sadece" de diyebilirsiniz...
  6. Peki, Kenan Evren'de senin için yaşama hakkı ile özel mi Mavi? Örneğin; Ölümle cebelleşmiş bir insan olmasına ve hesap veremeyecek halde yaşlı olmasına karşın, bazı şeylerin hesabını sormayı ister misiniz kendisinden? Ya da hala kendisi ile hesaplaşmak istiyor musunuz; adam ölüyor işte! Ya da nefret edilen birisi olmasından zevk alıyor musunuz; ölümle boğuşuyor olmasına karşın! Ya da Kenan Evren'in, Ölümlerin en beterini (artık nasıl oluyorsa) hakettiğini, ölümden dönmüş bir insan olmasına karşın ya da ne olursa olsun insan olmasına karşın, hala düşünüyor musunuz? "Yorum yok!" diyerek bir son vermeyi çok isterdim; Ancak huyum kurusun, kısa yazmalara alışamadım hayatım boyunca... Var kardeşim, benim bir yorumum var! Kenan Evren'i zerre kadar sevmem... Fakat ölümün en beterini hak edip etmemek ne demektir; bunu sorguluyorum! Öldürene kadar işkence yapma işini size bırakalım mı? Yapar mısınız bunu bizim için? Biz de Zere'yi en iyi şartlara taşımak için uğraşalım, olur mu? Acaba birçok kişiyi bizzat öldürmüş ve birçok kişinin ölümüne yol açmış, bir terör örgütü militanı ya da daha doğrusu "Toplum Düşmanı" olan Zere, sizin için "Özel" bir yer taşırken ve yaşamını çok iyi şartlarda tamamlamasını temenni ediyorken; Bulunduğu makam ne kadar farklı da olsa belki de aynı öldürmelere neden olmuş Kenan Evren, bir insan olarak, niçin ölümlerin en beterini hak ediyor? Bana o "ölümlerin en beterini" tanımlar mısınız? Ölümlerin en beterini hak etmenin kriterleri nelerdir, söyler misiniz? Veya "Ölümün dili yok; hesabı var" demişsiniz: Zere için de aynını diyor musunuz? Hastalığını bir "Hesaplaşma" olarak tanımlıyor musunuz? Aynen, Kenan Evren'in rahatsızlığını tanımladığınız gibi... Ya da bir sürü insanı katletmiş birisi olarak; Ona hakkınızı helal ediyor musunuz? Ya da onun da arkasından "Helal Etmiyorum" diye bağırabilecek misiniz? Veya, Evren'den hesap sormak istediğiniz gibi: Zere'den de hesabını soracak mısınız/sormak ister misiniz öldürdüğü insanların? Zere'nin yaşamasını, onun yaşamının sizin için "Özel" olmasından istiyorsunuz... Ancak çok belli ki Evren'in yaşamasını, Yaptıklarının hesabını vermesi için istiyorsunuz, Yaşamaya hakkı olduğu için değil! Öyle değil mi? Sizin için "Özel" olmadığı da pek belli... Zere'yi, sizin için özel kılan nedir abi? "Benim düşüncelerim için insan öldürürsen; kahramansın, özelsin... Fakat kendi düşüncelerin için öldürürsen; katil" Bu mudur Mavi? Diyorum abi; "Bizden olsun, çamurdan olsun!" Yüzlerce yıllık kemikleşmiş bir kültür; Öyle bir kerede, bir kaç iletide silinip atılamıyor... O kültürü doğuran toplumsal yapının sözde reddedilmesi ile olmuyor bu... Adalet duygusu, insanı yetiştiren kültür ile birebir ilişkili bir duygudur diye düşünüyorum... "Kol kırılır, yen içinde kalır: bizden biri mi yapmış? Aman ha, sümen altı edelim!" Ve şu iletiyi hatırlatmak istedim: Zere ve Evren, her ikisi de katil ise; Niçin Zere rahat rahat ölmeyi hak ederken, Evren ölümlerin en beteri ile ölmeyi hakediyor? Niçin Evren "Özel" değilken, Zere "Özel"? Zere'nin Kürt olmasından dolayı mı? Yok be abi... Ölüm-Kalım da bile "Kürt olup-olmamak" ise artık kaygınız; Varsın ölelim yaa; Ölümün bile anlamı yok!
  7. Hayır, o liselerde verilen Tarih Dersleri, Bilimsel değildir; kavratmaya dayalıdır; Araştırmaya değil... Ayrıca o Lise Tarih kitaplarını onaylayanlar, Milli Eğitim Bakanlığı gibi siyasi güdümlü bir mekanizmadır. Dolayısı ile İslamcı bir iktidar geldiğinde, Siz Biyoloji kitaplarından Evrim'i kaldırabilir ve Biyoloji'yi Yaratılışçı bir temele oturtabilirsiniz... Örneğin, Evrim'in müfredattan çıkarıldığını hatırlıyorsunuzdur... Din dersini son derece sözde Bilimsel bir kimliğe bürüyebilirsiniz... Tarih bilgisini, istediğiniz gibi evirip çevirebilirsiniz... Eğer işinize gelmezse, Coğrafi bölgeleri tanımlarken, Doğu Anadolu'yu tabir ederken, parantez içinde "Kürdistan Bölgesi" bile yazdırabilirsiniz... Lise kitapları bilimsel değildir ve o yüzden güdümlüdürler... Resmi değil, İdeolojik ve Siyasi güdümlüdürler... Ben hem bir Tarih Bilimci yani Akademisyen'im, hem de Eğitim ve Öğretim konusunda Pedagojik Eğitim almış bir öğretmenim. Dolayısı ile bir Lise kitabı nasıl hazırlanır, kimler hazırlar, kimler onaylar, kimlerin güdümünde olur gayet iyi biliyorum... Aynı zamanda bir Bilimsel Tarih araştırması nasıl yapılır, Tarih Kitabı nasıl yazılır onu da gayet iyi biliyorum... Siz hala laf üretmeyi bırakın da, bakın kaçıncı çağrım oldu: Benim, söylediklerimin, Bilimsel ve Gerçek olmadığını bana ispatlayın... Hadi, ne duruyorsunuz? Madem ki benim söylediklerim yanlış, Siz neler diyorsunuz, ona bir bakalım! Niye yazmıyorsunuz da habire polemik yaratıyorsunuz? Her iletiniz sadece laf... Madem o kadar cesursunuz, buyrun hocam, meydan sizin... Yazın işte! Bekliyorum...
  8. Askeri yapılanmaya, Anayasaca tanınmış haklarına karşı çıkarken; Neden Seçim kanununa ve yapılanmasına karşı çıkmıyorsunuz? Gelin açıkça konuşalım... Türkiye'de Askere, Darbe anlamına gelen haklar niçin tanınmıştır ve niçin tümüyle geri alınmamaktadır? Seçim Kanunlarına ve Dokunulmazlığa karşı çıkanlar, niçin başa geldiklerinde bunları yeniden düzenlemiyorlarsa; O yüzden... İşlerine geldiğinde, kullanmak ve güç elde etmek için... Avrupa, her konuda bir paket sunuyor: Neden bu konularda etkin bir uyum paketi sunmuyor ve herşeyi dikte ettiği gibi etmiyor? Bu ülke, Atatürk ve İnönü zamanında, en zor günlerini yaşarken bile Askeri güdüm altına girmedi. Daha, çok partili düzene geçiş denemelerinde getirildi; Ordu'nun siyasete ve Siyasetin de orduya hiçbir şekilde karışamayacağı ilkesi... Tek Partili dönemi, diktatörlük olarak niteliyorlar bazıları Ama düşünün; Asker ile Siyasetin kesinlikle ayrı olduğu bir diktatörlük düşünülebilir mi? Atatürk, hayatını bu ilke üzerinden sürdürdü; İlkelerini ve uygulamalarını, bu anlayış üzerine oturttu... Siyasetin içinde olduğu sürece, hiçbir kere bile askeri makama oturmadı... Ve hiçbir Atatürkçü, Darbeci zihniyeti savunamaz... Ben de savunmuyorum... Asker; ne sivil hayata, ne de siyasete etki etmemelidir... Fakat Siyaset'te aynı şekilde, Askere etki etmemelidir... Askere etki etmeye çalışan da, elbette ki cezalandırılmalıdır... Aynen, siyasete etki etmeye çalışanlar, yani Darbeciler ile aynı yasalar ve kanunlar ile... Bu ilke, karşılıklıdır; Lamı cimi yok... Siz, askeri, siyasete karışıyor diye yargılarken; Siyasetçi, orduya karışmak istediğinde yargılamamazlık edemezsiniz... O zaman da sessiz kalmayı tercih edemezsiniz... Akp, Ordu'ya etki etmeye çalışıyor; Bu tüm eylemlerinde çok açık... Bir kere İrtica'nın odağı haline gelmiş bir parti... Fethullahçıların güdümünde bir parti... Fethullah'ın ordu çerçevesindeki amacı da bellidir ve sızmaktır... Şunda sonuna kadar haklısınız: Ordu; siyasete karışmamalıdır, siyasete karışmasına neden olan Anayasal yükümlülükleri elinden alınmalıdır... Fakat aynı şey, Siyaset'in de Ordu'ya karışmaması yönünde yapılmalıdır... Ordu, siyasete karıştığı zaman cezalandırılacaksa; Siyaset'te Ordu'ya karışacağı zaman cezalandırılmalıdır... Çünkü siyaset'in orduya karışması ve güdümüne alması, güdümüne alma amacında olması demek; Doğrudan Faşizmdir... Aynen Hitler'i düşünün; Mussolini'yi, Salazar'ı düşünün... Atatürk o yüzden ta en baştan karşı çıkmıştır Ordu-Siyaset birlikteliğine ve kesin yargısını koymuştur... Taa İttihat ve Terakki zamanından; 1907den beridir karşıdır, hep karşı olmuştur... Bugün siz, Ordu'nun siyasete karışmasına haklı olarak karşı çıkarken; Siyaset'in ve Cemaat'in Ordu'ya karışmasına ve etki etme çabasına çanak tutuyorsunuz... Ve birde çıkmış, bizi, laf arasında Faşizm ile ima ediyorsunuz... Bugün Akp iktidarı ve Fethullah Gülen, doğrudan Faşist kafa yapılı ve Faşizan amaçlı yapılardır. Ve asker, kendisini etki altına almak amacında olanlara karşı, bir karşı önlem geliştirmek hakkına her zaman sahiptir... Bu, darbecilik de değildir... Hak'tır... Kim daha faşist? Siyasi gücün, askeri bir güç edinme çabasını, sümen altından destekleyen ya da tepkisiz kalan siz mi? Yoksa, ikisinin de birbirine kesinlikle karışmamasını doğru bulan; biz mi? Bu ülkenin seçim sistemi de keşmekeştir ve aklı mantığı yerinde olan hiç kimse de destekleyemez... Belediye başkanlarını, halk değil, parti başkanları tayin ediyor... Komedi, keşmekeş... Güya halk seçiyor... Birilerini seçmek zorunda bırakılıyorlar... Dahası; Adaletinin siyasi bir partiye ait, siyasi güdüm altında olan bir bakanı var! Eğitiminin siyasi bir partiye ait, siyasi güdüm altında olan bir bakanı var! Güvenliğinin siyasi bir partiye ait, siyasi güdüm altında olan bir bakanı var! Böyle bir seçim sistemi mi olur? Eğitimin, Adaletin, Güvenliğin güdümlü, siyasi çerçeveli sorumluları olur mu hiç? Yoksa bunlar, çağ ve bilim ile doğrusal olarak ilerleyen, yarı özerk kuruluşlar halinde mi olur? Türkiye'nin şimdiye kadar bir Devlet Geleneği edinememiş olmasının temel nedeni de budur zaten... İşte o devamlı "Var" diye savunduğunuz "Asimilasyon Politikaları"nın gerçekte olmamasını nedeni de budur: Bir öncekinin yaptıklarını, sonrakinin tamamen bozmasına çok açık bir siyasi yapı vardır Türkiye'de... Birde bana gelmiş, seçim sistemine saygı duymamı bekliyorsunuz... Ya hu, hakim ve savcıları, mülakat ile atamak gibi bir uygulamaya cevaz veren seçim/meclis sisteminin neyini sindirebiliyorsunuz? Hiç nefesinizi tüketmeyin: Ordu'ya eğer Darbe yetkisi verilmişse, Ordu bunu kendi kendisine almadı... Siyaset erbabı, Ordu'yu güdümüne alabilmek kapısını açık tutmak için bu hakkı ona tanıdı ve Türkiye'de her darbe, siyasi partilerin çağrıları ile olmuştur... Bugün de Akp, Ordu'ya Darbe hakkını tanıyan yasaları değiştirmek konusunda zerre kadar ciddi bir adım atmamıştır; Çünkü, Ordu'yu kendi güdümüne almak ya da etkilemek amacındadır; Tüm diğer siyasi partiler gibi... O kapıyı açık tutmak istemektedir... Ordu ile Siyaset ilişkisi; karşılıklıdır... Ordu'ya Darbe yetkisi verilmişse ve alınmıyorsa, Bunu, o hakkı ona tanıyan ve ondan almayan siyasilere sormak lazımdır... Birde gitmişsiniz, Ordu'yu suçlamışsınız... Sanki Ordu'nun Anayasa Maddesi hazırlama ve Anayasaya Madde Koymak gibi bir yetkisi varmış da; Ona Darbe yekisi veren maddeyi kendisi koymuş ve kendisi kaldırmıyormuş gibi... Anayasa'dan bu kadar mı habersiz olunur? Ordu, her zaman, kendisine verilen yetkiler ile hareket eder... Ona verilen yetkiler de meclisçe ve Anayasal olarak tanınır... Ordu, her zaman en etkin güçtür. Siyasiler hem Ordu'yu siyasete çekebilmek için açık kapı bırakacaklar, o yönde yetkilendirmeler verecekler; Hem de Ordu, kendisine verilmiş yetkiyi kullanarak Darbe yaptığında çıkıp: "Ordu siyasete karışmasın" diyecekler... Sizde bunu destekleyeceksiniz! Bu ne yaman çelişkidir böyle... Ben de sizi alkışlıyorum...
  9. Şu resimdeki iletinize bir bakın bakalım... Ondan sonra da gülecek misiniz... Daha az önce yazdığınız iletide kimse yanıt yazdığınızı hatırlamıyorsunuz...
  10. Sizin o "Resmi" diyerek buraya imlediğiniz "Tarih", Lise kitaplarında yer alan yüzeysel tarih bilgisidir ve biz onları bilimsel bir yapı olarak kabul etmiyoruz zaten. Tarih, bir Bilimdir ve Resmi'si, GayriResmi'si olmaz... Bende diyorum, bu arkadaşlar neden Lise tarih bilgisi ile tartışıyorlar; Meğer ondan fazlasını bilmezmişsiniz... Türkiye'de her Tarihçi, o söylediğiniz iddiaları sahiplenmez. Hangi iddia bilimseldir, hangisi ideolojiktir; belli olur ve sırıtır... Ve lütfen; Yanlış olduğunu iddia ettiğiniz, söylediklerimi çürütünüz... Bilgi veriniz...
  11. Uygulasın ya hu, uygulamasın mı dedik! Benim iletimi alıntılamışsınız, bana söylediniz şeklinde algıladım! O kadının devrimci olup olmaması konusunda ifadem aslında size değildi...
  12. Ben, söylediklerimi kimsenin diktesi ile öğrenmiş değilim... Ve eminim ki, burada tartıştığım insanlar da ilk defa burada duyuyorlar söylediklerimi; Herhangi bir ideolojiden ya da hocadan değil! Tarih'in Resmi'si falan olmaz... Resmi Edebiyatçılık, Resmi Fizikçilik, Resmi Felsefecilik, Resmi Kimyacılık mı vardır ki Resmi Tarihçilik olsun! Kürtlerin kökenleri konusunda ideolojik yaklaşan insanlar yok değildir; Zaten onların yaptıklarına biz "Bilim" demiyoruz; "Güdüm" diyoruz... Benim söylediklerim, dünyanın neresine giderseniz gidin öyledir... Sırf Kürtlerin daha İlkel bir toplum modelinde yaşadıklarını ispatlıyacağız diye Fransız İhtilali'nin, Rus Devrimi'nin, Amerikan Devrimi'nin, Avrupa Aydınlanması'nın, Çin Devrimi'nin, Türk Devrimi'nin; Tüm insanlığın İlkelden Moderne toplumsallaşma biçimlerinin temellerini ve dinamiklerini yeni baştan yazacak değiliz... Kusura bakmayın ama, tek bir etnik-unsur, tüm tarihi değiştirecek kadar önemli değil... Toplumların gelişimleri, ilkelden-moderne bilimsel olarak bellidir. Yukarıda saydığım devrimlerin toplumsal altyapıları, temelleri ve gereksinimleri, dinamikleri de bellidir. Kürtlerin bugünkü toplumsal yapılarını da bir yerimden ben uydurmuyorum; Kürtlerin kendi kabul ettikleri ve korudukları bir yapı bu: Aşiret yapısı... Bu yapının hangi tarihlerde, hangi uygulamalar ile korumaya alındığı da bellidir tarihte... Onlara bakarsınız ve gerçeği görürsünüz... İşinize gelmediği zaman da "sen hocalarından öğreniyorsun" diye bol keseden sallarsınız... O değilde; Şimdiye kadar ne sizden, ne de başkasından, söylediklerimin yanlış olduğunun ispatlanabildiğini göremedim... Haydi onu bırakın; Bu konuda söylediklerime etkin bir biçimde karşı çıkan ve yanlış olduklarını söyleyen, konuya hakim tek bir kişi bile çıkmadı! Ee peki, size ne oluyor! Nedir bu tatava! Her iletinizde, söylediklerimi kabul etmediğiniz söylüyorsunuz; Ama kardeşim bir deyiverin hele: Doğrusu nedir?
  13. Ben acırım acırım da, dağda, hakkını savunduğunu iddia ettiği halkı bile katleden terörist ile bir tutulan o bebeciğe acırım... Ve dağdaki terörist'e acındırmak için, o bebeciği duygu sömürüsü haline getiren zihniyete acırım... Öyle bir hava estiriliyor ki; Sanırsınız 1940lar Almanyasında yaşıyoruz, fakat roller değişik... Kürt Olmayanlar: Külliyen Nazi Askeri ya da SS... Kürt Olanlar: Doğrudan mazlum Yahudi; dağdaki teröristinden, beşikteki bebeğine kadar... Ve 25 yıllık savaş... Sanırsınız ki, Kürtler ile Kürt Olmayanlar, dipçik dipçiğe, boğaz boğaza kan gölüne bulanmışlar... Savaş dediğin nedir? Devlet ile bir terör örgütü arasındaki mücadele... Sanırsınız ki; Kürtler ile Kürt Olmayanlar birbirlerini katlediyorlar... Tanımınız nedir? Statükocular kimler? Hangi kesim? Nedir bunlar? "Kürt Olmayanlar" da hiçbir zaman bu statükodan kar elde edemediler! Kardeşim Hakkari/Yüksekova'da askerlik yaptı... Giderken; hayatımda beni en çok neşelendiren tek insan olarak gitti: Döndüğünde; Ben hala bu kadar karamsar ve agresif bir insan görmüş değildim... 9 arkadaşınız, pusuda şehit edilip, yaralananların kopmuş bacakları ve kolları arasında, ayaklarınızın altında kanları derya olmuşken; Ve siz o insanları yaşatmak için kan verirken, Aynı zamanda şunu da görüyorsunuz: Sizin verdiğiniz o kan, o askerin kopan bacağının yarasından aşağı dökülüyor! Siz aşağı döküldüğünü görüyorsunuz ve hala kanınızı veriyorsunuz... Bir süre sonra, kalbi ölçen cihazın tek tondaki "dıııııııııt" sinyal sesi ile siz de ölüveriyorsunuz aslında... Daha gencecik, 20 yaşında bir insan, annesine "anne" dediğiniz arkadaşınız; Soluveriyor... "Dııııııııııııııt"... Aman canım, ölüversin; değil mi Biji! Annesi, o çocukcağızın hesabını sormayıversin... Sorduğu zaman "İntikamcı" olmuş oluyor size göre! Çözümsüzlüğün kaynağı olmuş oluyor o solan çocuk ve annesinin yitirişi... Benim kardeşimin kar ettiği budur! O kastettiğiniz beslenme çeşidi bu mudur? O yıkılmışlık mıdır o besleniş? Kuzenim Bitlis'ten Hakkari'ye kadar bir çok dağda çatışmaya girdi. O da, yanında, anti-tank mayını ile döşenmiş bubi tuzağında paramparça olan komutanının etlerini toplayarak Ve o et kokusunu hala burnunda hissederek kar elde etti... Beslendi, öyle mi? O asteğmenin annesi sormayıversin canım oğlunun hesabını! Aman ha, intikam duygusu ile hareket ediyor çünkü! Sormasın; Yoksa çözüm gelmez bu soruna! Kuzenim ve kardeşim, bu anılara ve etkisiyle yanlarında getirdikleri ruh bozukluğuna nemalanabildiler... İşte onlar, kastettiğiniz "Kürt Olmayanlar" idi... O kudret'in parçasıydılar değil mi? Statükocu kudretin... Sanıyorsunuz ki, biz kardeşimizi o halde görmekten; Kuzenimizi o halde görmekten; Dahası insanların can vermelerinden memnunuz! Çocuklar üzerinden politika yapmayın... Çocukların cesetleri üzerine duygu sömürüsü yapmayın... Bari onların varlıklarını sömürmeyin... "Sevgi Pıtırcığı" imajını vermekte üzerinize yok gibi; Tuhaf... Çok eğreti duruyor... Henüz, PKK'yı, aldığı Kürt vatandaşların canları için kınayamazken... Siz, şehit ailelerini ne sanıyorsunuz anlamıyorum! Kana susamış vampirler mi? Ya hu siz, nasıl ki 80 darbesinde ölenlerin hesabını, öldürenlerden ve o zihniyetten sormak istiyorsanız: O insanlarda, oğullarını öldüren zihniyetten ve ellerden hesap sormak istiyorlar... Kürtlerden değil... Siz, vazgeçebiliyor musunuz o hesaplardan? Ya da diyebiliyor musunuz ki; "Diyarbakır cezaevindeki işkencelerin hesabı sorulmasın, işkence edenler de insan; yazık onlara da!" Veya Ceylan'ı diyelim ki bir asker öldürdü ve diyebiliyor musunuz ki; "Ay yazık, o asker yargılanmasın, onun da canı var, ah canıııım!" Hatta görevini kötüye kullanan subaylar da vardı, belki gerçekten işkence edenler de vardı, diyebiliyor musunuz ki; "Yargılanmasınlar canım, salıverilsinler... Onların da canı var, kıyamammm!" Sormayıverin efendim o zaman 10 yaşındaki çocuğun hesabını? Siz sorunca niçin İntikamcı olmuyorsunuz da; Çocuğunu öldürenlerden hesap soran bir kadın, hesap sorduğunda "İntikamcı" oluyor? Ya hu senden mi soruyor hesabını? Kürtlerden mi soruyor? PKK'dan soruyor; Onları niye koruyorsun! Kimse kafasına, eline, başına, şeyine kına yakmak meraklısı değil... "Statükocu" diyerek neredeyse vampir ilan ettiğiniz kesim, öldürülen oğullarının katillerinin bayraklarla, şölenlerle karşılanmasını sindiremeyen insanlar... Oğullarının, çocuklarının öldürüldüğü günün, şenlik ilan edilip "barış şenliği" olarak kutlanılmasını kaldıramayan insanlar... Çocuklarını katledenlerin ağızlarındaki söylemlerin, onlara dikte edilmesini kabullenemeyen insanlar... Şimdiye kadar çıkıp da; "Diyarbakır'daki işkencelerin hesabını sormazsanız, bu sorunlar çözülür!" "Görevini kötüye kullanıp, teröriste işkence yapanların hesabını sormazsanız, bu sorunlar çözülür!" "Öldürülen çocukların hesaplarını sormazsanız, bu sorunlar çözülür!" diyen bir kimseye bu forumda rastladınız mı? Peki siz neyi işaretliyorsunuz? "PKK'dan, katlettikleri canların hesaplarını sormayı verin; bu sorun çözülür!; sorarsanız, intikamcısınızdır; o zaman bu sorun çözülmez" Oldu, gözlerim doldu! Ee siz de, size yapıldığını düşündüğünüz haksızlıkların hesabını sormayıverin; Sormayıverin yahu! İntikam almak ister gibi, ne diye sorup duruyorsunuz yapılan haksızlıkların bedeli! Bugün Kürtçe yasak değil işte; Niye geçmişte kalmış yasağın hesabını soruyorsunuz? Niye o yasaklayanlara intikam duygusu besleyip, cezalandırılmalarını istiyorsunuz? Bırakın bu intikam duygusunu... Madem bu intikam duygusu çözümsüzlüğün asıl sebebi; Sormayın hesabını; Sormayın ki bu sorun çözülsün! Barışa sevinmek ayrıdır: Barışa seviniyoruz diyerek teröristleri "Barış Timsali" kabul etmek çelişkisidir... Barışa sevinmek ayrıdır: Teröristleri, barışın öncüleri kabul etmek çelişkisidir... Benim bir bildiğim var, sorduğunuz gibi... - Herhangi bir etnik-dilin yasaklanmasına neden olabilecek kanunlar temizlenmelidir... - Herhangi bir etnik-kültürün gelişmesine engel olabilecek kanunlar temizlenmelidir... - Herhangi bir etnik-yapıyı, yok etmeye yönelik uygulamalar varsa, temizlenmelidir... Fakat, dağa dün bile çıkmış olsa, bu ülkenin vatandaşlarına kurşun sıkmayı amaç edinmiş bir kimseden Bu amacının ve niyetinin hesabı sorulmalıdır... Kurşun sıkmamışsa ve suç işlememişse, henüz eylem yapmamış ve sempatizan olarak dağa çıkmışsa; Serbest bırakılsın ama yine de sorulsun: "Kardeşim, sen dağa neden çıktın" Sorulsun ki, derdini anlayalım... Eyleme girişmiş, can almış olandan da hesabı sorulsun ve mahkum edilsin... Edilsin ki hak-hukuk yerini bulsun... Çözüm olarak, kendi halkını bile katledebilmiş bir örgütü ve onun siyasi kanadını "Çözüm" ve "Barış Elçisi" kabul edebilip, O katillerden hesap soramayan ciğerlerden de bir vicdan muhakemesi yapmaları istenmelidir... Şehitlerin ölmemesi için, savaşın elbette ki bitmesi gerekiyor... Örneğin, çocukların ellerine silah verilip "Bak bunu askere sıkacaksın" denmemesi gerekiyor... Örneğin, Kürtleri çağdaş yaşamdan ve diğer Etnik-unsurlara uyumdan koparan toplumsal ve kültürel öğelerin, her devrimde olduğu gibi, yok edilmesi gerekiyor... Örneğin, "Kürt Olanlar" ve "Kürt Olmayanlar" ayrımına son verilmesi gerekiyor... Örneğin, güya demokrasi temsilciliği yaparak, Irkçılık yapılmaması gerekiyor... Çocuklarını öldürenlerden, hesapların sorulmasını isteyenlerden; "İntikamcı" olarak söz etmeniz, Gerçekten takdire şayan!!! Öyleyse, sormayınverin Ceylan'ın hesabını? Siz de intikamcı olmuş olmuyor musunuz? Madem o kadar engel teşkil ediyor sizin için sorulan hesaplar; Ceylan'ı da sormayıverin... Onun üzerinden edebiyat yapmayıverin, Servet-i Fünun! O kızcağızı sömürmeyiverin artık!.. Bırakın şu "Biz"ci kafa yapısını... Artık Türkiye'ye "Kürt Olanlar" ve "Kürt Olmayanlar" penceresinden bakmayın... Artık Irkçılık yapmayın... "Kürtler yapmışsa, yapmıştır; Kol kırılır, Yen içinde kalır" demeyin ya hu! Haykırışınız, kimse ölmesin diye değildir... Haykırışınız; Kürt Olmayanları katledenlerden hesap sorulmasın diyedir... Haykırışınız; Bu ülkenin halkına kurşun sıkanlara hesap sorulmasın diyedir... Haykırışınız; Bu ülkenin halkına silah sıkanlarla mücadele etmek için canlarını verenlerin, Hesapları sorulmasın diyedir... Haykırışınız; "Kürt Irkçılığı" içindir, Hümanizm ve Birliktelik için değil! Hem de küçücük çocukların cesetlerini sömürerek; iliklerine kadar...
  14. Beni suçlamayın... Ben yargılanması ya da kanun konusunda ahkam kesmedim... O konunun konuşulmasını, o konuda uzman bir kimse varsa; bir hukukçu, avukat varsa ona bıraktım... Hakimi olmadığım bir konuda da ahkam kesmem... Kesecek olsam, o kadın hakkındaki yorumum şudur: O kişi, insan yaşamına saygı duymayan bir kimsedir ve aldığı ya da alınmasına vesile olduğu canlar bellidir... Başkalarının yaşamına saygı duymayan bir kimsenin, özgürce dolaşmaya hakkının olduğunu düşünmüyorum açıkçası... Fakat, sonuçta ölüm halinde olan bir insandır: Gözetim altında tutularak, yaşam standartlarının yükseltilmesini/iyileştirilmesini daha gerçekçi buluyorum... Ayrıca, sırf hasta diye, böyle bir katilin, özgürlük timsali yapılmasının da vicdansızlık olduğunu düşünüyorum... Toplumun ve tarihin gerçeklerinden kopmuş bir anlayışın da "Devrimcilik" olmadığını çok iyi biliyorum; O yüzden bu kadının "Devrimci" olarak anılmasının da, Devrimciliğe ihanet olduğunu düşünüyorum... Kadın, tamam, hastadır; koşullarının mutlaka iyileştirilmesi gerekiyor... Bakım şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor... Kanunlar, neyi öngörüyorsa, onun zaten uygulanması gerekiyor... Ama bari vicdanınıza sığının da, bu kadını Özgürlük ve Devrim timsali yapmayın ya hu! İnsaf yani...
  15. %47 + DTP desek?
  16. Aynen... Mükemmel bir yanıt... Ama siz de bi karar verin ya hu? Yeri geliyor, bu ülkenin adaletine güvenmiyorsunuz; Yeri geliyor, güveniyorsunuz! Ya hu Gelincik, PKK'dan, katlettiği Kürtlerin yani kendi ırklarından olan insanların bile hesabını soramayan; "PKK'da Kürt'tür; Bizdendir; Kol kırılı, yen içinde kalır; aman sümen altı edelim" mantığında olan kitleden ne bekliyorsun ki? Kürtlerin Irkçılık yapan kesimi, ne yazık ki, kendi kendilerini hakir görmeye meyilli bir toplum psikolojisi, bir alınganlık, bir benli karmaşası/kompleksi oluşturmuş durumda... Siz buradan hapşursanız; "Aman da bizi hasta etmek için hapşurdu" diyecek durumdalar ne yazık ki...
  17. Ali, konu ile ilgili diğer yazılarımı da oku istersen! Aslına bakarsanız, bana bişey deyip diyememeniz de umrumda değil... Fethullah Gülen'in ne olduğu ve cemaatinin ne olduğu bellidir... Ordu'yu hedef seçtiği de bellidir... Akp'nin, Ordu bünyesinde dinci bir kesim yaratmak peşinde olduğu da bellidir ya da ben öyle olduğundan eminim... Açık ve net: Ordu ile Siyaset, birbirlerine karışmamalılar ve etki etmemeliler... Fakat bu karşılıklı ilkeden; birisi, diğerine karışmayı ve diğerini etkilemeyi amaç edinerek saparsa, Diğerinin kendisini koruması, savunması ve bu yönde eyleme geçmesi kadar doğal birşey daha yoktur. Akp; Fethullah Gülen Cemaati ve İmam Hatip Liseleri yolu ile Ordu'ya sızma planı içerisindedir. Dolayısı ile Siyaset, Ordu'ya Etki etmek düşüncesindedir ve zaten gerek medya, gerek kimi çevrelerce etki etmektedir... Ordu'nun da bu durumda, kendisini savunma hakkı vardır ve doğmuştur... Ben; "Ordu, darbe yapıp Akp'yi indirsin" demiyorum. Fakat, kendisine sızma planı içinde olan kesimlerle mücadeleye girişmek ZORUNDADIR... Bu, kaçınılmazdır... Bunun önlemlerini ya da kendi içinde önleyici tedbirlerini nasıl alır bilemem: Kendi dışında, Fethullah Gülen cemaati ile nasıl bir mücadele ya da direnç gösterir bilemem... Fakat bunları yapmak zorundadır... Kendisini hedef gösteren her oluşuma: "Amanda ben demokratiğim, gelin de sızıverin içime, hatta ele geçirin" diyebilecek bir sevgi pıtırcığı konumunda değildir... Elbette ki Fethullah Gülen cemaatini bitirmek gibi bir eylem planı olacak... Adam, Ordu'ya etki etmeyi, sızmayı doğruda hedef gösterdi, daha ne olsun? Polis teşkilatı gibi teslim mi olsun? Sızmalara izin mi versin? Akp'nin dolaylı da olsa Ordu'ya etki etmesine izin mi versin? Ne dedik? Ordu ile Siyasetin birbirlerine karışmamaları ilkesi karşılıklıdır... Akp, Ordu'ya etki etme planları yaparken: oh ne ala! Ordu, kendisini haklı olarak savunmaya alırken, bu planlara karşı koyarken: tu ka ka! Onu bırakın, sanki Fethullah Gülen cemaati bir Siyasi partiymiş gibi konuşuyorsunuz... Zararlı bir tarikate etki etmek ya da onu sindirmek, Darbecilik değildir efendim... Kaldı ki Ordu, bu türlü zararlı oluşumlarla etkin mücadele sürdürmekte yetkindir ve yükümlüdür... Fethullah Gülen cemaatine etki etmeyi, darbecilik olarak yansıtmaz oldukça ilginç! Amacınız nedir? Ayrıca o adamlara karşıtlığımın nedeni, sadece onları beğenmememden kaynaklanmamaktadır. Dini/Cemaat toplumları, tıpkı Aşiret toplumları gibi İlkel/Çağdaş Olmayan bir toplumsallaşma çeşididir. Çağdaş da değildir, İlkeli de değildir. İnsan dinini istediği gibi yaşayabilir; Fakat bunu topluma örgütsel/cemaat olarak yansıttığı Ve hatta daha da öteye gidip, kurum ve kuruluşlara işlemeye çalıştığı, dikte etmek istediği an, Elbette ki saygı duymam o cemaatlere ya da kitlelere... Onlar saygı duyuyor olsa; Etki etmeye çalışmazlardı, öyle değil mi? Hem siyasete ve Orduya sızma çabası da cabasıdır... Bir Savcının çıkıp "Sen nasıl Fethullah Gülen hazretleri hoca efendiye Fetullah Gülen dersin. Çabuk özür dile yoksa seni yakarım" dediğini unutmadık hala! Ya da Fethullah'ın: "Arkadaşlarımızın mevcudiyeti islami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. bu açıdan adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. yani bunlar gelecek adına bizim o ülkelerde garantimizdir. bizim varlığımızın bunlar nabzıdır." dediğini unutmadık... Bu ülkenin belirli kuruluş ilkeleri vardır. Bu toplumun, belirli tarihsel gerçeklikleri vardır. Bu ilkelere ve bu gerçekliklere düşmanlık besleyen, Bu ilkeleri ve bu gerçeklikleri yok etmek isteyen kesimi Bu ülkenin bir vatandaşı ve bir devrimci olarak elbette ki karşıt belleyeceğim... Ne yapayım? "Buyrun, saldırın" mı diyeyim? Değil siz; babam o yapılanmanın içerisinde olsa, yine karşısında olurum... Bir de bana birşey diyemiyor muşsunuz artık! Eğer o yapının bir parçasıysanız ve öylelikle birşey diyemiyorsanız bana; Gurur duyarım...
  18. Ahmet Taner Kışlalı'nın dediği gibi: "Türkiye'nin her zaman %10luk bir ihanet cephesi mevcuttur" Ve bunlar her zaman önemli yerlerdedirler...
  19. Can Dündar, Said Nursi'nin de hayatını aktaracakmış... Bakalım Said Nursi'nin "İnsan" yönünü nasıl vurgulayacak! Abdülhamit'in, onu Akıl Hastahanesine kapattırdığını yansıtacak mı? Ya da ne kadar zeki! olduğunu... Veya hayaller dünyasından hayatı boyunca çıkamadığını anlatacak mı merak ediyorum! Ya da bunları anlatmaya cesaret edebilecek mi! Said Nursi deyince, aklıma hep bir fotoğrafı var, o gelir... Adeta yüzüne Nur inmiştir!..
  20. "Afrika Kökenli Türkler" tanımı, Cumhuriyet sonrası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Arfika Kökenli vatandaşlar için kullanılan bir tanımdır. Öyle ki Osmanlı'da bir Ulus anlayışı yoktu... "Osmanlılık" anlayışı hakimdir Tanzimat'tan sonra... O değilde; Hayırdır Diyarbakırlı? Konu Afrikalılara gelince "Afrika kökeli Türkler" tanımını kabul ediyorsunuz da; Kendinize gelince "Kürt Kökenli Türkler" tanımını niçin kabul etmiyorsunuz? Ha gerçi siz "Türk kökenli Almanlar" tanımını da kullandığınız halde Yine "Kürt kökenli Türkler" diyememiştiniz değil mi? İnsan DNA'sı nelere kaadir... Hey gidinin genleri hey!.. Kim bilir hayatta daha ne çelişkiler göreceğim...
  21. İşte adamda onu soruyor size? Neden Okkır için sustunuz da, Zere için böyle yapıyorsunuz diye! Bende anlayamıyorum; Acaba neden insanlar sadece kendi savunduklari görüsden insanlar icin vijdan beklerken digerlerini sorgularlar? Ya da sorgularsınız? Ve sonra da bunu yapmazmış gibi davranırsınız! Ceza infaz kanunu böyle uygun görür ve söylediğiniz doğrudur. Örneğin, sağlığı yerinde olmayan birisi idam edilemez: Celal Bayar'ın Menderesler ile birlikte asılmamasının nedeni de hukuki olarak budur... Fakat bu, Zere'nin serbest bırakılmasını kapsar mı, kapsamaz mı hukuki olarak... Benim bildiğim kadarıyla, tutukluluk halinin devamı ile tedavisine devam edilir ya da yaşam koşulları iyileştirilir... Tabii ki hukukçu olanlar da vardır aramızda, onlar daha iyi bilirler kapsamını... Bu türlü konular, yetkin ve hukuk eğitimi almış kişilerce tartışılabilir; Bizim söylediklerimiz duygusal ve provakatif söylemlerden ve o kimseler üzerinden siyaset yapmaktan, onları kullanmış olmaktan öte gidemez... O yüzden eğer aramızda hukuçu/avukat var ise, En uygun bilgiyi ve bu işin olurunu o tespit edebilir derim ben... Tamam, öyle ama, arkadaş da diyor ki; Sonuçta ikisi de aynı suçu işlemiş adamlar ama neden ötekiler serbest bırakılırken, bu adam cezalandırılmak isteniyor? Hepsinin yargılanması ve ceza alması lazım...
  22. Şöyle de birşey var: Eğer o belge gerçek ise, birisinin elindeydi... Sonra o birisi, Ergenekon'un en alevlendiği dönemde, nedense fotokopisini yolladı Taraf gazetesine... Üzerine bir tartışmadır aldı gitti; Ordu zedelendi elbette... Ön yargılar oluştu... Şimdi AKP'nin Kürt Açılımı'nın dibinin tutacağı sırada, niçin daha önce fotokopisini gönderdiği bilinmeyen o kişi, imzasız ve isimsiz bir şekilde, belgenin aslını gönderiverdi... Daha Savcı, o belgenin gerçek olup olmadığı hakkında kesin kararını söylemeden, herkes birden, belgeyi gerçek kabul ediverdi... O kişi kim? O belgeye nasıl ulaştı; eğer o belge o kadar gizli ise? Neden önce fotokopisini yolladı da, gerçeğini yollamak için bu kadar bekledi? Neler olooor bize, bize neler oloooor bre more? Büyük ve sağlam bir oyun var...
  23. Her toplumun, kendi dilini konuşabilmesi ve geliştirebilmesi taraftarıyım: Çin'deki Uygurlardan tutun, Türkiye'deki Kürtlere, Balkanlar'daki Boşnaklara, Afrika'daki Kabilelere kadar... Ancak her zaman söyledim: Hiçbir devlet, "bir Etnik-Unsurun dilini Korumak ile yükümlü değildir". Etnik-Dili, o dile sahip insanlar korur ve geliştirir. Devletin yapacağı tek şey: Bir Etnik-Dilin konuşulmasını yasaklamamak, Gelişimini engelleyici uygulamalarda bulunmamak, Ve o halkın, dilinin geliştirilmesini bir kültür öğesi olarak kabul etmektir... Fakat bir dili korumak ve geliştirmek gibi bir sorumluluğu kendisi üstlenemez... Ayrıca o söylediğiniz diller konusunda; Örneğin Kürtçe, Lazca, Çerkezce ya da Arapça, Türkiye'de bütün Ulusu kapsayan bir ortak değer yaratamaz... Ancak hepimiz burada Türkçe tartışabiliyoruz, öyle değil mi? Örneğin Arapça, Türkiye'de bir Etnik-Dil'dir, Ancak Arabistan'da Ulusal Dil'dir; Çünkü Arabistan'da yaşayan herkesin ortak değeri olabilmektedir. Yunanca, Türkiye'de bir Etnik-Dil'dir, fakat Yunanistan'da, Yunanistan'da yaşayan Türk kökenli kimseler için bile bir Ulus Dili'dir; Çünkü Yunanlılar ile Türk kökenli kimseler arasında bir ortak değer yaratır... Türkçe, Irak'ta bir Etnik-Dil olabilir; Çünkü orada ortak değer Arapça'dır; İran'da Farsça'dır... Ancak Türkçe, Türkiye'de Ulus Dili'dir... Bakın, hakikaten çok haksızlık yapıyorsunuz... İster Türki Cumhuriyetlerde olsun, ister bilmem kimin cumhuriyetinde olsun; Kimsenin dilini unutmasını ya da dilinin yasaklanmasını tasvip etmiyorum... Tasvip ettiğimi neye dayanarak iddia ediyorsunuz, Hangi söylemime dayanarak iddia ediyorsunuz, Lütfen artık beni, savunmadığım şeyler ile nitelemekten vazgeçin...
  24. "Sabır İmtihanı" bu olsa gerek... Sizce, darbeleri, "Ordu'nun görevini yapıyor olması" olarak mı adlandırıyorumdur? Yoksa, "Ordu'nun siyasete karışması" olarak mı? Söylediklerimin neyini anlamadınız da tekrar tekrar, neyi soruyorsunuz? Soru kökünden hareket edelim: 1- "Darbe dışında hangi demokratik yöntem..." -Darbe, demokratik bir yöntem değildir ki, onun dışında ya da içinde başka bir demokratik yöntem nitelenebilsin? 2- Ordu'nun her zaman kendi iç dinamikleri vardır; nasıl siyasetin var ise, Ordu'nun da var. Siyaset, Ordu'ya etki etmek yönünde bir eğilim gösterirse, Ordu'da kendi dinamikleri ile etkin bir savunma/korunma yöntemi geliştirebilir; yeter ki siyaset, Ordu'nun içine sızmayı amaç edinmişken, bir taraftan da Ordu'yu , siyasetin içine çekmek için elinden geleni ardına koymuş olmasın. nAbicim, lütfen, ne olur, rica ederim; yazdıklarımı okuduktan sonra bir ileti yazın bana... Bakın ne demişim: Bunun neyini yanlış anladınız da, sanki ben, demokrasinin korunmasının askere verilmesinin gerektiğini söylemişim gibi hitap ettiniz? Fakat, İrticai Faaliyetler, zaten demokratik ya da tümüyle siyasi bir eylem değildir. Fethullah Gülen'in yapılanması siyasi değildir örneğin; İrticai eylemlerin illa ki siyasi olması gerekmiyor. Tekrarlıyorum: Bir irticai hareket, Ordu'yu hedefine yerleştirmişse ve bu açıkça kanıtlanmışsa; Ordu, buna karşı önlemlerini almak ve eyleme geçmek ile yükümlüdür... Ya hu, Asker demokrasiyi korusun mu dedik?. Ya iyi de, ben açıkça konuştum da ne oldu? Kavramları evrensel hukuk ve demokrasi açısında ele aldım da ne oldu? Aksini söyledim, yine de sanki "asker siyasete karışsın" demişim gibi eleştirdiniz? Kavramları ya da söylenenleri kim karıştırıyor Fuzuli? Bu ne ya hu! Birisi bana kamera şakası falan yapıyor olmalı! Ya da bu gerçekten bir sabır imtihanı! Yok yok, hakikaten öyle... Ya hu ben nerede böyle bir mantığa bürümeye çalışmışım? Neyden söz ediyorsun sen Fuzuli? Tartışmada kalın, konuya odaklanın; Kopmayın Fuzuli... İletilerimi son derece açık ve net bir biçimde yazdığıma inanıyorum... Hatta inanmak ne kelime; açık ve net bir biçimde yazdığımdan eminim... Niçin 180 derece yanlış anladığınızı ise sorgulamıyorum bile... Bundan hareketle; Atatürkçülükten, Devrimlerden ve Devrimcilikten ne algılayıp algılamadığınız konusuna ise hiç mi hiç girmiyorum... Mümkünse bana yanıt vermeyin lütfen, ne olur, kurban oliim; Yüce Mevlamdan başka da bişey istemem, valla bak!.. Sarıgöl'ü özledim yemin ederim; O daha az yoruyor beni...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.