Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Cem Yılmaz'ın bir esprisi vardır: "Bademciğini aldılar; yerine ne koydular?" Mavi bana söyler misin; Madem ki Ulus-Devlet anlayışı vadesini doldurdu, Yerine ne geldi de biz göremiyoruz? Ve o yerine gelen yapı nerede ortaya çıktı? Adı nedir? Özelliği nedir? Ya da bakınız: Bir önceki iletimdeki sorular...
  2. Mavi, Devrim'in ne olduğunu, duygusal denklemlere ve kişisel görüşlerine göre tespit edemezsin... Devrim; Yıkılmakta ve zaten çökmekte olan bir sistemin artık işlemez hale geldiğini benimseyebilen bir kesimin/halkın, topyekün baş kaldırarak, bir bütünlük halinde hareket ederek o sistemi yıkıp, yerine kendi gereksinimlerini daha net karşılayan, kendi eylemleri ile egemenliği ellerine aldıkları, dolayısı ile egemenlik ve yönetim algısını ve örgütlenmesini tümden değiştiren bir yapıdır, süreçtir. Yeryüzünde sayılabilecek ne kadar Devrim örneği varsa alın getirin, ki Türk Devrimi bunların başında gelir, hepsi bu özelliklerinden dolayı tam anlamı ile Devrim'dir. Türk Ulusal Savaşı; Dışarıda Emperyalizme, İçeride Padişahlık Rejimine ve uzantılarına Ve yine İçeride Feodalizme karşı sürdürülmüş bir özellik taşıyan bir Devrim örneğidir. Fransızlar Emperyalist bir devlete karşı gerçekleştirmedi Devrim'i; Feodalizme ve Krala karşı gerçekleştirdi... Amerikan Devrimi de Feodalizme karşı gerçekleşmedi; Emperyalizme ve Sömürgeciliğe karşı gerçekleşti... Rus Devrimi Çar'a karşı ve sınıflar arası üretim ilişkilerinin dengesizliğine karşı gerçekleşti... Muhammed Peygamber'in Devrim'i bile, dışarıda Bizans ve Habeşistan gibi güçlere, içeride kabileler arası düşmanlığa/karşıtlığa karşı gerçekleşti... Ve hepsinin de bir acı yönü oldu... Hepsinde de çok kan döküldü... Kan dökülmesin diye, halk egemenlikten mahrum bırakılamaz... Kan dökülmesin diye, halk ilkelliğe mahkum da bırakılamaz... Bunların hepsinden belki de daha yetkin olarak; Hem Emperyalizme, hem Monarşiye, hem Feodalizme karşı gerçekleşmiş en önemli devrim olma özelliği gösterir Türk Devrimi... Peki bakalım Dersimliler ne kadar Devrimci imiş: Devrim, çökmekte olan ve ilkel bir sistemin halkın kendi katılımı, güç ve kararlılığı ile çökertilip, egemenliği eline alması demektir; Tüm Devrimler böyle olmuştur... Dersim'de olan nedir? "Biz aşiretimizi koruruz, ağamızı koruruz, yapımızı koruruz!" Bu türlü Gerici bir zihniyet karşısında, tam anlamı ile Devrimci bir harekettir Dersim Harekatı... Devrim, halkın kendi eylemi, azim ve kararlılığı ile egemenliği eline almasıdır... Dersimliler ne yapmış? Ağalarının ellerindeki hakimiyeti ellerine almak bir yana, o erki ağalarında bırakmak için canlarını vermişlerdir... Bu açıdan Dersim İsyanı iliklerine kadar Gerici'dir, bir Karşı Devrim'dir... Dersim Harekatı ise tartışılmaz bir biçimde İlericidir... Devrim, aynı topraklar üzerinde yaşayan toplumların ortak paydaları üzerinde gerçekleştirilir. Dersimliler ne yapmış? "Aman efendim biz hep böyle özerk! yaşadık, hep de böyle kalalım! Ayrıcalıklarımız olsun" demiş... İşte tam olarak bu nedenle asıl anlamı ile Dersim İsyanı, Bölücü bir ayaklanmadır... Devrim, aynı ruh ile hareket eden toplumda ortak değerleri ön plana çıkarmak, ortak bir kimlik yaratmak demektir... Siz ne diyorsunuz ve Dersim ne demiş? "Siz bizi tek tipleştirmek istiyorsunuz!" Ortak Değer yaratmanın adı "Tek Tipleştirmek" oluvermiş; hayret! Ne yapsaydı Devrim? Farklılıklarımızı kimlikleştirip, aynı amaç uğruna savaşmış kitleleri, bir de birbirlerine yabancılaştırıp Karşı Devrim kimliğine mi bürüneydi? O zaman mı içiniz rahat edecekti? Birbirinize yabancılaşarak mı rahata erecektiniz? Ortak Değerlere sahip olmak ve bunları benimsemek neden rahatsız ediyor sizi? Hem de güya evrensel değerlere sahip olmaktan söz ederek sürekli! Evrensel değerlere, tüm insanlıkla birlikte sahip olduğunuz ortak değerleri öteleyerek Ve Farklılıklarınızı kimlikleştirerek mi ulaşacağınızı sanıyorsunuz? Yeryüzünde böyle bir evrenselleşme modelini kim geliştirmiş ve başarı ile uygulamış? Bu anlamı ile ister Dersim, ister Kürtçülük olsun İkisi de tam anlamı ile Gerici bir eylem ve isyandır... Türk Devrimi ise tam anlamı bir Devrim'dir... Türk Devrimi'nin, Aşiretleri yıkamamasından şikayet etmişsiniz... Devrim, o devrimi sahiplenen halk ile birlikte gerçekleştirilir. Yani sizin, bir hapishaneden bir mahkumu kaçırabilmeniz için, O mahkumun kaçmayı istiyor ve kaçmaya hevesli olması lazım... Türk Devrimi, halk ile birlikte Emperyalizme karşı başarılı bir mücadele vermiştir Ve bu Türk Devrimi'nin en önemli ilk ayağıdır... Fakat ikinci ayakta sendelemiştir ne yazık ki... O Aşiret yapısını yıkmakta, Devrimci ruhu ve bilinci sergileyememiştir bir takım/kimi Kürtler ve Dersimliler. Dışarıya karşı Emperyalizme karşı direnirken ortak değer yaratabilen ve Uluslaşabilen, Devrimi gerçekleştiren halkın bir kesimi İçeriye karşı sahip olduğu ilkel değerlerden kopamamıştır ve körü körüne sahiplenerek Devrim Karşıtı bir kişiliğe bürünmüştür. Ağaların Hakimiyetini yaşamayı, kendi güdülmüşlüğü ile sahiplenmiştir. Siz, böyle bir halk ile Feodalizme karşı bir Devrim gerçekleştiremezsiniz... Devrim'in Feodalizme karşı olan Devrim'in u ayağı, her zaman Feodalizme karşı olan halk ile birlikte başarılı olabilmiştir. Dolayısı ile Kürtlerin çıkardıkları isyanlar bütünüyle gerici iken, Türkiye Cumhuriyeti'nin harekatları Devrimci nitelikte olmuştur. Çünkü hep halk ile içiçe olmuştur... Neden mi? Çünkü bakın Şeyh Sait ayaklanmasına, Yine Kürt Aşiretlerinin destekleri ile bastırılmıştır... Karşı Devrimciler yok edilmiştir... Bakın Ağrı İsyanlarına, Yine Kürt Aşiretlerinin destekleri ile bastırılmıştır... Karşı Devrimciler yok edilmiştir... Dersim bunun neresinde peki? Bana, bunun bir katliam olduğunu söylememi istiyorsunuz... Bunu daha kaç kere söylemem gerekiyor kavramanız için bilmiyorum... Evet, Dersim'de bir Katliam yaşanmıştır... Fakat bu katliamın asıl sorumlusu, O katledilenlerin sahip oldukları ve korumak için canlarını verdikleri o yapıdır, o kültürdür, o kişiliktir... Siz, ortak değerler üzerinde yükselen bir Devrim'e karşı isyan edeceksiniz, Bastırıldığınızda da birileri çıkıp: "Ahanda bizi katlettiler" diyecek... Hırsızın hiç suçu yok yani öyle mi? Evet, Dersim'de bir katliam yaşanmıştır... Katledilenler, kendi ağalarının, kendi aşiretlerinin, kendi kültürlerinin, kendi kişiliklerinin kurbanı olmuşlardır... Kendi kendilerini katlettirmişlerdir... Dersim ile Devrim'in benzerliğine bakmayın... İlki kesinlikle bir Karşı Devrim'dir... Asıl sizin itiraf edebilmeniz gerekiz: "Evet kardeşim, ne yazık ki biz Aşiret yapısının verdiği, dikte ettiği bir kültürde yetişiyoruz Ve kendi kendimizi yabancılaştırıyoruz... Sorunlarımızın temelinde de bu vardır..." Şimdi yazılacak mesajlara dikkat edin Mavi... Ortak Değer yaratmalar, Tek Tipleştirme olarak lanse edilecek... Aşiret/Feodal yapısını yok etme amacı, Kürtlerin Kültürlerini yok etmek olarak lanse edilecek... Aşiret Sistemini hala korumak çabası, Demokrasi ve Hümanizm olarak lanse edilecek... Egemenliği halka mal etmek için çabalamak, Asimilasyon olarak lanse edilecek... Mavi... Kavramları doğru yerden okumak lazım... Diğer gelmiş geçmiş tüm devrimleri bir inceleyin; Devrimci bir dünya duruşuna sahip olup olmadığınızı bir sorgulayın; Ondan sonra tartışalım olur mu? Ha bana derseniz ki; "-Ya hu kardeşim, ben Devrimci falan değilim. Benim derdim, var olan Kürt Toplumsal/Aşiret Yapısının bu statükosunun korunmasıdır, sürekliliğidir..." Ee ben de sizi, Karşı-Devrimciliğinizde tutarlı bulurum... Daha önce dediğim gibi: Eğer Türkiye'de Türk Ulusal Devrimi'ni ve Çağdaş Uluslar Seviyesine çıkabilmeyi hala sindirememiş bir kesimden iseniz, Dersim Olayı'na tek taraflı bakıp, Türkiye Cumhuriyeti'ni tek suçlu olarak ilan etmeniz elbette ki tutarlıdır...
  3. Arkadaşım, söylemlerimi nasıl nitelediğiniz hiç umrumda değil... Ben, tartıştığım insanın ortaya koyabildiği gerçekliklere bakarım... O insanların hesabını sormak, o insanları sömürmek midir peki? Ya hu Fransız Devrimi'nde aynı yüzyıl içerisinde 5 aşama gerçekleşti. Henüz ilkinde, yani 18. yüzyılın sonundaki süreçte, bir kaç sene içerisinde sadece 40,000 kadar kişi giyotinle idam edildi. Feodal yapı yanlısı oldukları için... Sonraki aşamalardakini saymıyorum bile... Türk Devrimi'nin de bundan farklı bir yanı yoktur bu açıdan... Dersim Harekatının meşruluğu ve haklılığı tartışılamaz bir gerçekliktir... Bazı kayıpların vicdani üzüntüsünü yaşasanız da Hukuki bir çerçeveye alamıyorsunuz ne yazık ki... AİHM'ye gidip dava açılsa bu konuda, Fransız Devrimi'ni de, Rus Devrimi'ni de, Amerikan Devrimi'ni de, Çin Devrimi'ni de, Ve hatta bir çok işçinin önce işini, sonra iş dünyasında hayatını kaybetmesine neden olan Sanayi/Teknoloji Devrimi'ni de dava etmemiz gerekir!.. İster inanın ister inanmayın, Orada hayatını kaybeden masum insanlar için üzülüyorum... Hesapları sorulacaksa eğer, bunun da ilk ve tek sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti değil; O halka, egemenliği teslim etmek yerine, Onları kullanan ve sömüren, güden ve tampon olarak kullanan Kendi ağaları, aşiretleri ve kültürleridir... Ben hesap sorma hakkımı, tam-doğru ve öncelikli hedefe Yani o aşiret ve kültür yapısına yönelterek kullanıyorum, Ve sorunun kaynağını da gerçekçi ve temelli olarak tespit ediyorum... Cezası da, o yapının sonlandırılması ve yok edilmesidir... İkinci sorumluluk da devletindir ve sorguluyorum ki; O masum insanlar bir şekilde kurtulamazlar mıydı? Ya da o acılar bir şekilde tazmin edilebilir mi bugün? O hassasiyet bir şekilde iade edilebilir mi? Siz hesap sormaya o kadar hevesli iseniz, O hesabı, önce o yapıyı ve kültürü sorgulayarak ve ilkel olduğuna mahkum ederek sorun. Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelin ve deyin ki: "Başka bir çaresi olamaz mıydı? Bak, ben bile o yapıyı yok etmenin başka bir çaresini bulabildim" Şimdi burada çıkıp, o yapıyı ve kültürü zerre kadar eleştirme cesaretini gösteremeden, O aşiret kafa yapısını ve kültürü, ilkelliğe mahkum etme cesaretini gösteremeden, "Ee biz nasıl hesap soralım" dediğinizde Hesap sorma konusunda pek samimi durmuyorsunuz açıkçası... Önce sorgulayın şunu: Dersimlilerin, canları pahasına savundukları ağalarının, 20nci yüzyılın çağdaş dünyasında bile Halkı sömürmelerine imkan sağlayan o ilkel yapıları korunmalı ve süreklilikleri mi sağlanmalı idi? Yoksa egemenliğin, o sömürücülerden alınıp, halka teslim edilmesi mi gerekiyordu? Bu halka teslim ediş sürecinde, devrimin önüne canları pahasına çıkanlara, devrim nasıl davranmalı idi? Biraz da çuvaldızı kendinize batırın: Aşiret sistemi, son iki-üç yüzyıldır, Kürtlere ne yarar getirmiştir? Sadece Kürtlerin bugünkü kültürel özelliklerine/gelişmişliklerine bakın; Yanıt bile beklemiyorum sizden... Sorunun temelde ne olduğu çok net bir biçimde bellidir... Devrim'in ne olduğunu kavrayamadan Bu türlü süreçleri de kavrayamazsınız zaten...
  4. Ali, Ulus-Devlet modeli elbette ki bir gün bitecektir... Tüm toplumsal modeller nasıl ki gün gelmiş bitmiştir, o da tükenecektir, iç dinamikleri yok olacaktır... Fakat bu, yerine daha üst ve modern bir düzeyde toplumsallaşma çeşidi geliştiğinde kendisini ortaya koyacaktır. Şimdi Ulus-Devlet'in tükendiğini söyleyen kesime bakın; Yerine ne koyabiliyorlar? Hiç... Bırakın gerçekleşmekte olan bir toplumsal modeli, Henüz düşünülebilmiş bir model bile koyamıyorlar... Ulus-Devlet bitmemeli midir? Elbette ki bitebilir... Her sistem gibi eninde sonunda kendi çıkar çevresini bir diktaya dönüştürebilir... Nihayetinde, tüm sınırların kalkmasına ve birlikteliğin daha üst bir kaygı ile tamamlanmasına neden olabilecek toplumsal bağlar türetilir süreç içerisinde... Fakat Ulus-Devlet'i bitirebilecek şey ne Dini bir toplumsallaşma modelidir, Ne de kana ve aşirete dayalı bir toplumsallaşma modelidir. Ancak şu da olabilir; Ulus-Devlet, tükendi denilen yerden, farklı bir anlama bürünerek de sıçrayabilir... Hiç belli olmaz gelecek hakkında bir kesin öngörü de bulunmak... O yüzden Kürtçülerin/Irkçıların talepleri, hem tarihsel, hem doğal ve hem de bilimsel olarak ilerici ve çağdaş bir yönetim ortaya koyamaz... Demokrasiyi ise zerre kadar ortaya koyamaz... Dinci/Şeriatçıların talepleri ve amaçları da öyle... Bu ikisi bir Karşı Devrim olmaktan kendisini alamaz... "Biz Türkiye'ye Demokrasi Getiriyoruz" diyenlere bakmayın; Davula da vurduğunuzda çok ses çıkarır; İçi boştur çünkü... Gerilmiş deriden ibarettir... O yüzden "Ulus-Devlet Bitmiştir" diyenlere bakmayın siz... Bir yapı, birileri bitti diyor diye bitmiş olmuyor... Bakın ilkel Aşiret yapısına? Ortaçağa ait olduğunu söylediğimiz halde hala var değil mi? Ve hala demokrasi naraları atarak o yapıyı körü körüne savunanlar da var değil mi? Biz, o yapının ortaçağa ait ilkel bir yapı olduğu gerçekliğini dile getiriyoruz diye o yapı yok olmuyor ne yazık ki... İşte bu kafa yapısındaki kesim de, "Ulus-Devlet tükenmiştir" diyor diye, O yapı çağdaşlığını ve güçlülüğünü yitirmiyor ne mutlu ki...
  5. Bana Ulus Devlet anlayışının çökmüş olduğuna dair bir kanıt ve Ulus Devlet anlayışından daha modern bir toplumsallaşma örneği getirin, ben de konuyu açan yazıyı ciddiye alayım... Bugün, Ulus Devlet'in çökmüş olduğunu savunanların savunularına bakın; Bilinç altında Aşiret İlkel Toplumsal Yapısını ya da Dini İlkel Toplumsal Yapısını savunuyor olmalarından başka bir şey bulamazsınız... Hep şu soruyu sormuşumdur ve hep, tahmin ettiğim gibi, yanıt alamamışımdır: Her bir toplumsal yapının çöküşü, aynı zamanda bir başka toplumsal yapının ortaya çıkışı ile olmuştur. Peki, diyelim ki Ulus anlayışı gerçekten çöktü... Öyleyse bugün hala yaşıyor olan tüm Ulusları kendi içinde bir arada tutan bağ nedir? Türkiye'de, Şeriatçi ve Bölücü kesimden başkası iddia etmez Ulus Devlet'in çöktüğünü; Çünkü onlar, Bir topluma, Ne Dinlerinden, Ne de Irklarından başka ve daha üst bir bağla bağlanılabileceğini Düşünememektedirler... Peki öyle ise, Böyle düşünen azınlıktan daha büyük bir çoğunluğu; Farklı Etnik ve Dini kökenlerden olmalarına karşın bir arada yaşayan o çoğunluğu; Hala bir arada tutan bağ nedir? Bana sadece bunun yanıtını versinler, yeter... Ulus Yapısı bitmiş ise Yerine daha modern ne gelmiştir? Yanıt: Demagoji...
  6. Bir düşünce ancak bu kadar çarptırılabilir... Ne CHP ve ne de Türk Devrimi, Kürtleri ya da Alevileri hiç bir zaman tümüyle bir iç düşman ilan etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması sürecinde Alevilerin verdiği desteği, Şimdiye kadar hiçbir vicdan sahibi reddedemiştir. Aynı şekilde destek veren Kürtleri de kimse hor görmemiştir. Siz, kendi kendinizi "Potansiyel İç Düşman" olarak görüyor olabilirsiniz, Kaldı ki zaten bu şekilde bir kimlik oluşturma peşindesiniz... Fakat Türkiye Cumhuriyeti, Ulusal Egemenlik ilkesine Yani egemenlik erkinin, Aşiretlerden, paşalardan, beylerden alınmasına ve halka teslim edilmesine ayak uydurabilen Kürt, Alevi her hangi bir kesime bir kaşıtlık ya da düşmanlık bilememiştir. Böyle bir karşıtlığı da uygulamaya dahi sokmamıştır. Anadolu, Alevi ve Kürt kitleleri ile doludur böyle... Sen gidip, Egemenliğin halka verilmesi ilkesine tümüyle karşı çıkan ve Kürtlerin, Alevilerin, Zazalarının tümünün yarısı kadar bile olmayan bir kesimi haklı olarak dağıtacaksın; Birileri birgün çıkıp, bu yapılanları büyük bir kompleksle "Tüm Kürtlere, Tüm Alevilere, Tüm Zazalara karşı yapıldı" diyerek provakasyon yapacak! Var mı böyle bir vicdan... Biz ne diyoruz? "Eğer bir kesime haksızlık yapılmışsa, o haksızlık, o ülkenin tüm insanlarına yapılmış demektir ve insanlık suçudur..." Ama birileri ve hemde sözde bölücü olmayan ama "Yaşa Türkiye" diye diye, yine de PKK ve DTP'den daha tehlikeli bir biçimde bölücü olan kesim/kimseler ne diyor? "Biz bölücü değiliz ama yapılan haksızlıklar Tüm Kürtlere, Tüm Alevilere yapılmıştır!" Ya hu neden bu haksızlığa; bir Çerkez'in, bir Arnavut'un, bir Pomak'ın, bir Türkmen'in karşı çıkmasının önüne Etnik-Milliyetçi bir engel koyuyorsun o zaman? Neden "Türkler ve Kürtler iki ayrı halktır" diyorsun? Diyoruz ki "Sana yapılmış bir haksızlık, neden bana yapılmış olmasın!" Diyorsun ki "Yok efendim, sadace bana yapıldı o!" Benim, o haksızlığın hesabını sormamın önünü tıkıyorsun Ve sonra gelip: "Siz bizi dışlıyorsunuz" diyorsun... Türkler denilince kimleri kapsıyor, toplumsal olarak sayalım mı: -Ermeniler, -Pomaklar, -Araplar, -Farslar, -Kürtler, -Türkmenler, -Rumlar, -Arnavutlar, -Zazalar, -Makedonlar, -Çerkezler, -Boşnaklar; -Aleviler, -Sünniler, -Şiiler/Caferiler, -Hıristiyanlar, -Yahudiler... Bu Etnik ve Dini unsurların hepsi kendisini "Türk Ulus Kimliği"nden görürler... İstediğiniz kadar reddedin, Kürtlerin ve Alevilerin çok çok daha büyük çoğunluğu, bunu yadırgamamakta ve kabul etmektedir... Sizin şu çabalarınızın ve birden Dersim Olaylarına sözde sahip çıkma amacınızın, Dersim'li Alevileri, Kürt Irkçılığının bir parçası haline getirmek niyetiyle olduğunu Alevilerin akıl edemediğini mi sanıyorsunuz? Türk adının bir ırk adı olarak anılmadığının kanıtı da, sizin zaten en temelde bir "Türk ve Kürt halkları" tanımında bulunuyor olmanızdır... Çünkü bir de Kürt denildiğinden hangi farklı! unsurları kapsıyor görelim: -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler, -Kürtler ve -Kürtler... Hepsi birbirinden ne kadar da farklı değil mi? Hele Aleviler... Bugüne kadar Cumhuriyete ve değerlerine, tüm kitlelerden daha güçlü bir şekilde sahip çıkan en önemli unsurlardan olmuşturlar her zaman... Ama Kürtçülük ve Irkçılık bu ya! Birileri çıkacak ve Alevileri ve hassasiyetlerini de kullanmak, sömürmek isteyecek... Kendi egolarını, onları kullanarak tatmin edecek... Bir de Devletin, sözde Tek Tipleştirmesi'nden söz etmiş... Anadolu'da zerre kadar dokunulmamış bir sürü Kürt Aşireti gösterebilirim... Neden onlara dokunulmadı da, hep büyük bir tesadüfle! Aşiret yapısını korumak için herşeyi yapabilen ve isyan çıkaran bölgelerdeki Kürtlere dokunuldu sadece? Bu bir yana, ben kendim dinliyorum Alevilerden; "Bizim bir takım Aleviler, kendi yaşadıklarını kendileri dile getiremedikleri için, pasif oldukları için bu Kürtleri destekliyorlar ****** Gerçekten de doğru... "Kürtçülük" temelinde kurulacak bir devlet ya da en basitinden bir Özerk yapı, kesinlikle ve kesinlikle Irkçılıktan uzak kalamayacaktır. Öncelikle Kürtlerin toplumsal yapısı ve kültürleri tümüyle ırka ve kan bağına dayalıdır. İkinci büyük önemi ise Din bağı ile Sünnilik/Şafiilik ve tarikatler oluşturur. Siz sanıyormusunuz ki bir devlet kurulduğunda, PKK/DTP'yi aktif olarak desteklemiş olan Aşiretler, kendilerine ayrıcalık tanımayacaklar? Sanıyor musunuz ki "Devletçi" olarak bilinen aşiretleri hedef almayacaklar? Sanıyor musunuz ki, farklı inançtan olan Alevileri sindirmeyecekler ve onları asimile etmeyecekler? Hem de hala bu ortaçağ ilkel toplumsal yapısı olan Aşiret ve onun kültür yapısını benimsemiş oldukları halde! Yapmayın... Kaldı ki bugün bile bir Kurmançileştirme süreci başlamış bulunmakta... Bugün Alevilerin ve PKK/DTP'li olmadığı ya da devletten hiçbir olumsuzluk görmeyen Kürt Aşiretlerini Biji Tirkiye'nin söylemi ile "Bütün Alevi ve Kürtler" diyerek bütünlemeye çalışan kesimin yaptığı da budur... Taaa 1500lerden bugün kadar Kürtler ile ilgili her süreçte hep bunlar yaşanmıştır... Ve yaşanacaktır... Bir Kürt devleti kurulduğunda ya da bir Özerkleşme gerçekleştiğinde, O yapı; Her 6 ayda bir, senede bir darbelerin olduğu, kabileler arası savaşların bitmek tükenmek bilmediği, Ama ne olursa olsun hep sömürülen bir Afrika Ülkesi'nden zerre kadar farklı olmayan bir konumda olacaktır Siz hiç merak etmeyin... Bugün Kurmançi Sömürücülüğü yapanları pışpışlayan bir kesim Alevi ve Zazalar'da bu kesimden ilk nasibi alacaklar olacaktır... Kürtlerin, PKK'ya destek veren vermeyen aşiretler arasındaki toplumsallaşmalarını iyi okumak lazım... Alevilerin, Türk ve Kürt Alevilerinin konumlarını iyi okumak lazım... Zazaların konumlarını iyi okumak lazım... Süreci iyi okumak lazım... Kimin ne olduğunu ve neyi nasıl çarpıttığını iyi okumak lazım...
  7. İletinizi bana gönderme yaparak yazdığınız bellidir. Sizin ve Bakkalci'nin iletilerindeki söylemlere yeterli yanıtı zaten vermiş bulunuyorum. Aynı şeyleri tekrar edip, asıl konuyu uzağa ötelemenin alemi yok. İletilerinizin, konunun başından beridir söylenen; fakat altı, gerçeklikler ile doldurulamayan ifadelerdir. Olay, Devrim gerçekleştirmiş ve egemenliği halka mal etmek amacında olan bir devlet karşısında Hala ilkel bir toplumsallaşma örneği gösteren aşiretlerin, Kendilerinin kayırılma ve ayrıcalıklarının sürdürülmesi koşullanmışlıklarının katılaşmasına verilen Meşru bir karşılıktan ibarettir. Daha önceki yazdıklarım oldukça açık ve nettir. Siz bunu istediğiniz kılıfa bürüyerek tanımlamaya çalışabilirsiniz. Devrim'in ne olup olmadığı oldukça açık ve nettir. Muhammed Peygamber'in gerçekleştirdiğinden tutun, Çin Devrimi'ne kadar Hangi Devrim'i ele alırsanız alın, Farklı birşey göremezsiniz... Karşı Devrim'in ise ne olduğu bellidir. İran'ın Gerçekleştirdiği sözüm ona "İran İslam Devrimi", tam anlamı ile bir Karşı Devrim'dir. Devrim, yalnızca var olan, ancak çökmekte olan sistemin çökertilip, yerine yenisinin kurulması değil; Aynı zamanda çağdaş, ilerici ve modern bir yapının da kurulması demektir. Kürt Aşiretlerinin ve bu kaynaklı o itaatkar yönetim kültürünün statükosunu savunabilen kimse de Devrimci değildir. Arkadaş bana sormuş ki; "Devlet neden aşiretleri kaldırmadı" diye... Bunun nedeni çok açık: Kürtler'in o kastettiğiniz kesimi (hepsi değildir); Dersim'de aşiret reislerinin güdümünde yaşayan halk nasıl ki o reisler ve o sistem için canlarını verebilmişlerse Aynı boyundurukta/kültürde yaşamak için, aynı kararlılığı!/rızayı göstermiştir de ondan... Uygarlaşmayı ve egemenliği kendi ellerine alabilmeyi kavrayamamışlardır da ondan... Söylemlerinizin yeterli verimlilikte olmadığını ve bundan hareketle, tartışmanın bundan sonrasının da bana bir verim sağlayamayacağını düşünüyorum. Size iyi tartışmalar...
  8. "Hiç bir erkek, arzulamadığı bir kadınla dost olmaz" der Freud... Ya da "Erkekler, arzuladıkları kadınlarla dost olurlar" da olabilir sözün tam anlamı... Ben bilmem...
  9. Sanırım yanılmışsınız... :lol: Eee hani iade-i itibar?
  10. Anladığınız kadarıyla ne kadar anlamlandırabildiğiniz ortada... Yazdıklarımın ne kadarını anlamlandırabildiğinizi tartışmıyorum bile... Tek söyleyeceğim şey; "Devrim için her yol mübahtır" diyen bir kimsenin, iletimin şu alıntısındaki ifadeyi dile getiremeyeceğidir: İfadeleri işinize geldiği gibi eğip bükmeyin... Ben masum insanların hesabı sorulmasın mı dedim? Öldürülenlerin hepsi, öldürülmeyi haketmiştir mi dedim? Hatta önceki iletime bakarsanız, öldürülmüş o bebeklerin ve masum insanların katledilişlerinden Hem Aşiret Ağalarının ve hem de o emri verenlerin ya da vermek zorunda kalanların sorumlu olduğunu açıkça ifade ettim... İnsanları, söylemedikleri ile itham etmenin etik olmadığını düşünüyorum... Benim karşı çıktığım şey; O öldürülmüş insanların masumiyetine sığınıp, Dersim isyanını çıkaranları haklı kılmaya, O isyanın toplumsal ve örgütsel nedenlerini haklı kılmaya, O yapının dağıtılma amacını ve Devrimi haksız kılmaya çalışmak, Yani statükocu davranmaktır... Yazdıklarım ve ifadelerim oldukça açık ve nettir... Ne yazık ki Devrim'in kanlı bir yüzü vardır... Ayrıca sizin örneklediğiniz yapı bir "Devrim" değil "Karşı Devrim"dir... Örnek verecekseniz, bari gerçek bir Devrim örneği verin de doğru olsun... Artık vicdanınız çerçevesinde istediğiniz anlama sokabilirsiniz söylediklerimi; Bunu sizin samimiyetiniz belirler... Saygılarımla...
  11. Kimse birşeyi meşrulaştırmak peşinde değil. Ortada var olan şey: Devrim gerçekleştirmiş olan, Benzer isyanlardan dolayı dili yanmış olan, Örneğin, Şeyh Said isyanı ile Musul ve Kerkük'ü kaybetmiş olan, Bu isyan yüzünden de Hatay'ın topraklara katılması süreci tehlikeye girmiş olan Yeni Türk Devletinin Zaten meşru olan bir hakkını gerçekleştirmiş olmasıdır... Zaten meşru olan bir eylemi, tekrar tekrar meşrulaştırmak gibi bir çabaya da girişilemez... Siz istediğiniz kadar kabullenemeyebilirsiniz. Gerçekler ortadadır, açık ve nettir... Dilinize "Asimile Politikası"nı dolayıp durmuşsunuz. Yine Dersim'de halkı bu söylemler ile arkasına alan ve kandıran ağaları andırıyor bu söyleminiz. Peki madem devlet Asimile politikası güdüyordu; Halkı, bulundukları bölgeden dağıtma kararları niçin sadece o isyanların çıktığı bölgelerde uygulandı da Diğer, isyan çıkmayan bölgelerde uygulanmadı? Bir devlet, bir kitleyi asimile edecekse, bunu topyekün yapar. Öyle taksit taksit yapmaz. Nüfusun dağıtılmasına bakın; Şeyh Sait isyanı çıkmış, ardından o isyanı destekleyen aşiretler dağıtılmış... Dersim isyanı çıkmış, ardından o isyanı destekleyen aşiretler dağıtılmış... Ağrı isyanları çıkmış, ardından o isyanı destekleyen aşiretler dağıtılmış... Dersim İsyanı, kim ne derse desin, elindeki Aşiret Gücünü ve zamanında edinmiş olduğu ayrıcalıkları kaybetmeyi göze alamayan Aşiret Reislerinin ve onların kandırdıkları, korkuttuklar ve bu sayede siper olarak kullandıkları kitlenin neden olduğu bir isyandır. O Aşiretler dağıtılmayacaktı da ne yapılacaktı? "Ya ben bu isyanı bastırdım ama bu habire isyan çıkarmayı adet edinmiş olmanıza ve istediğiniz ayrıcalıklarınızda ısrar etmenize ve sizi dağıtmadığımda yine isyan çıkaracağınızı biliyor olmama rağmen, ileride bakkalci adlı bir arkadaş sırf rahatsız olmasın diye sizi dağıtmayacağım"mı diyecekti devlet? O aşiret yapısını sürdürmeye göz mü yumacaktı? Dersim'in deneyimleri bellidir. Osmanlı bile o yapıya yönelik girişimlerde bulunmuş, fakat dağıtmadığı için hep isyanlar tekrar etmiştir. Demek ki tek çözüm, o aşiretleri, o halkı dağıtmaktır. Diyorum size, orada o yapıyı bozmanın başka çaresi var idiyse, gösterin... Devrim yapılıyor diyoruz... Neymiş efendim; Dersim, eskiden Ocaklıkmış, Yurtlukmuş... Kendisine has bir yapısı varmış... Hadi hemen gidelim, o nostaljiyi koruyalım! Devrim mi yapılmış; Geçmişten gelen ilkel aşiret yapıları yok mu edilecekmiş, Egemenlik ağadan, paşadan alınıp halkın kendisine mi teslim edilecekmiş, Aşiret Reisinin elindeki topraklar, o topraklara emek veren halka mı verilecekmiş, Aşiret Reisinin sömürdüğü halk, özgürlüğüne ve egemenliğine mi kavuşacakmış... Hiiiç önemi yok... Yeter ki o nostalji yaşasın... Ne de olsa taa eskiden beri özerkmiş ya orası, öyle de kalıversinmiş efendim, ne var yani... Altı üstü Dersim kadarcık bir yer yani... Orası da ayrıcalıklı oluversin, di mi? Oldu canım... Derdiniz; Var olan statükoyu korumak, Halkın özgürleşmesini değil de egemenliğin aşiretlerde olması durumunun sürdürülmesini savunmak ise Bu konuda söylediklerinizde elbette ki tutarlısınız... Fakat haklı değilsiniz... Kim ne derse desin; Ortada, Egemenliği halka teslim etmek uğruna yüzlerce yıllık padişahlık ve halifelik makamlarına bile son verebilmiş, Dini güdümün ve sömürünün sona erdirilmesi için bin yılı aşkın kökenleri bulunan tekke ve zaviye geleneğine bile son verebilmiş Bir Devrim bulunmaktadır... Halkı, yönetimde egemen kılmak için, Aşiretlere ve o statükoyu sürdürmek için canını ortaya koyanlara da prim verecek değildir. Hiçbir Devrim de bunu yapmış değildir. Ne Fransızlar acımışlardır statükoculara, ne Ruslar... Siz çocuk oyuncağı sanıyorsunuz sanırım Devrim'i... Öyle güllük gülistanlık değildir... Acı ve kanlı bir yüzü elbette ki var... Demiyorum ki, orada "katledilmiş" bebeklerin hesabı sorulmasın... Demiyorum ki, orada "katledilmiş" masum insanlar varsa hesabı sorulmasın... Fakat o yapı yıkılmalı idi arkadaşlar... O yapıyı canı pahasına savunan insan ile o bebeği bari aynı kefeye koyup da O bebeğin hakkını sorarken, o aşiret yapısını dramatize etmeyin, sömürmeyin... Dersim Harekatının şiddetini eleştirebilirsiniz ve hesabını sorabilirsiniz... Fakat o yapının bozulmasının nedeni ne ırkçılıktır, ne asimilasyondur, ne soykırımdır... Kendinizi kandırmayın... O halkın dağıtılmasının tek nedeni; O ilkel aşiret yapının kırılmasının tek çaresinin bu olmasıdır... Dersim'in tarihine bakın, bundan başka bir gerçeklik göremezsiniz... Haberiniz yok mu? Devrim, kendi çocuklarını bile yer... Bakın modern toplumsal yapıların patlama noktası, esin kaynağı olan Fransız Devrimi'ne... Görürsünüz...
  12. Egemenliği, ağadan - paşadan - aşiret reisinden alıp halka teslim etmek kadar daha adil, daha eşitlikçi bir anlayış ve uygulama daha yoktur sanıyorum. Dolayısı ile dediğinize katılıyorum. Bir devletin bekası, ayrıcalık isteyen aşiret reislerinin ellerindeki yönetim ve egemenlik erkinin alınıp, halka teslim edilmesi ile sağlanacak olan adil yapı ile mümkün olur.
  13. -II- Neyse... Sen kamu hizmeti götürmeye çalışıyorsun Dersim'e, Adamlar yıkıyor... Sen çabalıyorsun... I-ıh... İzin vermiyorlar... Aynen bugünkü süreç gibi... Bundan nemalanacak olan Aşiret reislerinin kandırmacılıkları da aynı: "Bizim haklarımızı bize bırakın" Aynı sözler abi... Nedir o haklar? Osmanlının onlara verdiği Yurtluk!, Ocaklık!... Devlet içinde, ayrıcalıklı bir devlet: Aşiret... Hala çağdaş toplumların geride bırakmış olduğu o statükonun, o ilkel toplum yapısının, o aşiret kültürünün korunması talebi... O uyumsuzluğun devam ettirilmesi talebi... Hak dediği, Osmanlının yani yıkılmış biz düzenin o halka değil, o aşiretin reisine tanıdığı ayrıcalıklar... Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile yitirdiği ve böylelikle halkın her kesiminden insanla aynı statüye düştüğü hakları... Ayrıcalıkları... Sanırsınız ki, Dersimli ağalar beyler hak isterken, halkının haklarını istiyordu... Maşallah, hepsi birer William Wallace mübarek... Dersim İsyanı'nı bütünüyle halkçı, özgürlükçü, demokratik ve devrimci bir hareket sanırsınız... Yok abi, alakası yok... O isyan, bütünüyle, oradaki o ilkel Aşiret yapısının korunması için çıkmış Ve bu uğurda o aşiret reislerinin halkı bile bile katlettirdikleri bir isyandır... Hakkın hukukun ne olduğunu iyice tanımlamak, bilmek lazım... Dersimli ağalar beyler, o katledilen halkı, sizin/bizim umursadığımızın binde biri kadar bile umursamıyordu. Mağaralara soktukları, mağaralara girmekten başka çare bırakmadıkları o halkı, Paravan, tampon olarak kullanıyorlardı... Dersimli... Gariban... Ağası ve yandaşları korkutuyor adamları: "Aman ha! Ben sizin ağanızım, ben ne dersem o olur. Bu adamlar bizi yok etmek isteyecekler!" Halk koyuluyor ağasının peşine... Bırakmıyor peşini... Kültürü öyle bir kere... Bırakamaz... Devletin karşısında iki seçenek var: Ya o ayrıcalıkları tanıyacak o ağalara beylere... Ya da halkı da gözden çıkaracak... Bakın; Acı ama gerçek... Dersim de Ağasının kandırması ile ölen insanlar için vicdanımız sızlamıyor değil... Orada ölen insanlar için kanamıyor değiliz... Sanmayın ki masum insanların katledilmelerinden hoşnutuz... Bakın, "katledilmeleri" diyorum: Savaşta ya da terörde silahsız halk ölmüşse, katledilmiş demektir... Değil devlet, babam da yapsa böyledir bu... Bugün daha 17-19 yaşında, neyin ne olduğunu bilmeden kandırılmış, eline silah tutuşturulup birilerini öldürmeye yollanmış... Ama bunun sonucunda ölmüş olan genç de katledilmiştir, merak etmeyin... Bu ifadeyi, terörle mücadelede aktif görev alan insanlar söylüyor ya hu üzülerek, "Ama ne yazık ki çatışıyorsun, yoksa o seni öldürecek, için acıyo 18 yaşındaki cesetle karşılaşınca" diyor... Fakat şu var: Katledilmiştir ama karşısındaki askere, onu katletmesinden başka çare bırakmış mıdır? Onu öldürmeseler, o onları öldürüyor... Dersim'de değil 50.000, değil 90.000... 10 masum kişi bile ölmüş ise bu elbette ki katliamdır... Bunun savunulacak bir yanı yok... O savaşımda kundaktaki bebekler katledilmiş midir? Hadi babası silah sıkıyor da, bebeği niçin katlediyorsun? Bunun hesabı elbette sorulmalı... Hesabını sormamak da insanlıktan değildir zaten... Susmak, insanlık değildir... Ancak şu da var: Haksız yere katledilmiş o bebeğin hesabını, haklı olarak sorarken, O Aşiretlerin statükosunu, oraya giden askerleri ve kamu görevlilerini katletme pahasına koruyan ve korurken de canını kaybeden kimseleri de araya sıkıştırmayın lütfen... Sıkıştırırsanız, o kundaktaki bebeğe bu sefer siz haksızlık etmiş olursunuz... Peki devlete başka çare bırakılmış mıdır? Devlete, o statükoyu yıkmak için bir çare bırakılmış mıdır? Veya o statüko başka nasıl bozulabilirdi? Götürdüğünüz kamu hizmetleri yakılıp yıkılıyor... Halkın her tabakası aynı vergiyi verirken, bir kesim "biz gökten zembille indik, vermeyiz" diyor... Halkın her tabakası askerlik hizmeti görürken, bir kesim "biz kutsanmışız, gitmeyiz" diyor... Kurduğunuz askeri birlikler katlediliyor, yok ediliyor, yakılıyor... Adamlar, Ülkenin bütünlüğünün göbeğinde, güya "Bağımsızlık" ilan ediyorlar! Hangi devlet izin vermiş şimdiye kadar böyle bir eyleme? Hangi devlet tanımış? "Aman efendim, tam da göbeğimde bağımsızlık ilan ettin, bak ne de yakıştı, alnından öperim ben senin" diyen var mı? Bana örneğini ve çaresini gösterin... Bu yapı nasıl yok edilebilirdi? Bana çıkıp da: "Aman efendim, siyasetçilerin hiç mi suçu yok, ağalık sistemini onlar da sürdürmedi mi, nemalanmadılar mı?" demeyin... Sene 1937-1938... 1950lerden söz etmiyoruz... Hatay'ın Anavatan'a katılması süreci... 2. Dünya Savaşı'nın hemen öncesi... ve devletin, bütün aşiret yapısını yok etmeye kararlılıkla yöneldiği, Egemenliği halka teslim etmekte kararlı olduğu dönemlerden... Dersim, eğer bir kanın hesabını soracaksa Bunu öncelikle, devlete başka çare bıraktırmayan o Aşiret yapısından ve o yapıya dayalı kültüründen, Ağaya teslimiyeti öngören o kültürden ve kafa yapısından sormalı... Ve bunu yapabildikten sonra devlete haklı ve hakkı olarak diyecek ki: "Bak ben hesabımı sordum, hesabımı gördüm... Şimdi sıra sende, söyle bakalım sen neler yaptın ya da yapmadın... Hadi o statükoyu korumak için canını seve seve verenler ya da silah sıkanlar bir yana ama hiçbir şeyden habersiz bebeğin canının alınması emrini kim neden verdi? Ne istedi?" Burada sorsak, birçok tartışmacı arkadaş hemen söyleyecektir ki: "Aman efendim, aşiret yapısına biz de karşıyız..." Hiç birbirimizi ve kendimizi kandırmayalım efendim... Zerre kadar karşı değilsiniz... Aşiret yapısının kendi hukuku ve dünya görüşü vardır. Töredir bu... Berdel'den tutun, Başlık parasına kadar... Kan davasından tutun, tüm kültürel özelliklerine kadar hepsi bir bütündür... Düğün dernekten, takı merasimine kadar... Bir çocuğun nasıl yetiştirildiğinde, dünya görüşüne kadar hepsi... Aşirete dayalı bir kültürden geliyorsanız, O kültürün öngördüğü kafa yapısına ve geleneklere sahip olursunuz her açıdan... Örneğin, eşitlikçi olursunuz ama kökeni Kürt olanlara daha bir eşit! olursunuz... Yeterince açık ve net... Sen aşiret yapısına karşıysan, O yapıdan kaynaklanan bütün sorunları, parçalanmışlıkları da kabul edeceksin... Sen Devrimci isen, Toplumunun bu kültürel ve toplumsal aksaklıklarını kabul edebilecek kadar cesur olacaksın... Sen Aydın isen, Toplumunun bu yapıdan kurtulup, daha modern bir toplumsal bağı benimsemesi ve kendi öz kültürünü geliştirebilmesi için çaba harcayacaksın... Aşiret yapısına sözde karşı olup, Kantin Devrimcisi olup, Kahvehane Aydını olup, Üstüne o yaşananları dramatize edip O statükoyu savunduğunda, Çelişki ve kafa karışıklığı diyoruz biz buna En iyi niyetle... Dersim'i doğru okumak lazım... Dersim sadece işine gelenlerin güdümünde, onların anladıkları ya da anlamak istedikleri gibi yorumlanabilecek bir olay değildir... Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Ulusal Devrimi'nin en acı ve en kötü deneyimidir... Ancak Ulusal Devrimin amacını ve kararlılığını da ortaya koyan en belirgin örneklerden sadece birisidir... Ahmet Taner Kışlalı'nın bir sözü vardır: "Eğer Türkiye'de bir Din Devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette ki tutarlı bir yanı vardır." Eğer Türkiye'de Türk Ulusal Devrimi'ni ve Çağdaş Uluslar Seviyesine çıkabilmeyi hala sindirememiş bir kesimden iseniz, Dersim Olayı'na tek taraflı bakıp, Türkiye Cumhuriyeti'ni tek suçlu olarak ilan etmeniz elbette ki tutarlıdır... Saygılarımla...
  14. - I - Sus - sus - sus - ama nereye kadar sus!? İsteyen, istediği kadar görmezden gelebilir, fakat yeryüzünde gerçekleşmiş devrimlerden kendine özgü olanlar arasında Türk Ulusal Devrimi'de önemli ve özel bir yer tutar. 1774'de bağımsızlık ile sonuçlanan Amerikan Devrimi, İngiliz sömürgeciliğine karşıydı. Kolonizasyon, Federalizme dönüştürüldü. Hemen sonraki yüzyıl içerisinde gerçekleşen iç savaş ve katledilen binlerce Amerikalı da kölelik düzenini ortadan kaldırmaya/sürdürmeye yönelik bir savaştı. Fakat Amerikan Devrimi, Feodalizme karşı savaşacak güçlü bir olgu yaşamadı. Fransız Devrimi, elinden Amerika gibi bir sömürgesi ister istemez çıkan ve bu yüzden vergileri artıran Krala ve onun adamlığını yapan Feodal Beylere karşı halk önderliğinde girişilen bir hareketti. Kralı ve Feodal Beyleri taraf edinen hiç kimse sağ bırakılmadı, halk kendi derebeylerini, kendisi kesti. Devrimin kendi evlatlarını yediğinin defalarca örneğinin görüldüğü en önemli olgu idi. Giyotinlerde kellesi uçan devlet adamının, düşün insanının, vatandaşın haddi hesabı yoktur. Devrim yapanlar ve kelle alanlar, sonra kelle verdi... O kelleleri alanlar da sonra kendi kellelerini verdi. Ama Fransız Devrimi Ulusalcı da olsa, Aydınlanmayı idealize etse de, başka bir devletin Emperyalizmine ve Sömürgeciliğine karşı olmadı. Rus Devrimi'nde Kraliyet ailesinden tutun Çar'ı destekleyen en küçük birime kadar kimse sağ bırakılmadı. Meşhur Anastacia hikayesi bile doğdu, çizgi filmi bile yapıldı. Ama Rus Devrimi ne kadar Emperyalizm karşıtı olsa da Emperyalist bir başka devletin sömürüsüne karşı gerçekleşmedi. Buna karşın en acımasız katliamlardan da geri kalmadı. Çin Devrimi de çok farklı değildi... Ne kadar öteleseniz de Türk Ulusal Devrimi de en az bunlar kadar önemli bir Devrim sürecidir. Bunlardan farklı olarak hem Emperyalizme karşı ve hem de Feodalizme karşı verilmiştir. Siz, bir Devrim yapmak niyetindeyseniz, bunu kökten yaparsınız. Ayrıcalık bırakmazsınız. Dersim... Dersim ile ilgili açılmış tüm siteleri inceleyin... Sanki gurur duyulacak bir şeymiş gibi, yapısının Aşiretlere dayandığından söz edilir ve bu yapısını tüm baskılara rağmen kahramanca! koruduğu! ile övünülür! Abartılır... Efendim neymiş, Dersim'in özel bir yönetim şekli varmış Osmanlı'dan beridir... Ocaklık ve Yurtlukmuş... Ha bir de Özerkmiş... Osmanlı'nın bir kere çok değişken bir yapısı var Eyalet sisteminde. Osmanlı ülkesinin her tarafı en temelde Ocaklık ve Yurtluktur, sadece Dersim değil... Özerklik mi? Mısır, Eflak, Boğdan, Trablus'da özerktir... Aşiret mi? Suriye'den tutun Balkanlara kadar klan klan, kabile kabile her türlü topluluk yaşamaktadır. Neymiş Dersim'in özerkliği, kendine haslığı? Osmanlı Mekke'ye her sene kendisi para aktarıyordu: Ben, ayrıcalık denirse, buna derim... Başkent, başkent olmayan bir yere para aktarıyor hazineden! Var mı ötesi ayrıcalığın, özerkliğin... Aşiret sistemi nedir peki? En başta, onun üzerinde bir devlet kurmuş olsanız bile, kafa yapısı şöyledir Aşirette: "Sen devlet kurmuşsun belki ama ben koskoca aşiretim ya hu! Sen de kimsin?". Yani efendim, kendi o ortaçağa ait ilkel hakimiyet anlayışının üzerine bir anlayış tanımayan kafa yapısı... Siz bir üst-çağdaş toplumsal bağ tanımlıyorsunuz ve Aşiret şöyle diyor yine de: "Ama ben de Aşiretim yaf!" Boynunda boncuk var yani... Ve bu sistem halkını sömürüyor abi... Daha geçenlerde gördünüz televizyonda, halk, topraklarına konan Ağa'yı protesto ediyordu... Daha beteri var o zaman ve halk, eziliyor olmasına rağmen Dünya da eşi benzeri görülmemiş bir sadakat/koşullanmışlık/güdülmüşlük örneği göstererek: "Yok ya hu biz ağamızı, aşiretimizi koruyacağız" diyor... O televizyonda gördüğünüzü yapamıyor yani... Kabullenmişlik, sinmişlik, razı oluş var... Hatta sıkı sıkıya korumacılık var halkın kendisinde... Ya hu sen ne diyosun? Çağdaş Medeniyet seviyesi diyoruz! Feodalizmin yok edilmesi diyoruz! Ağa-Paşa düzeninin halkı sömürmemesi diyoruz! Değil Dersim, en ücra yerdeki halk ile en bilinen yerdeki halkın haklarının ve ayrıcalıklarının eşit olması diyoruz! Halkın, mecliste eşit bir şekilde temsili diyoruz! Halka Aşiret reisi olmayı hangi hakla elinde bulundurduğu belli olmayan bir kesimin ilgasından ve ellerinde tuttukları hakların halka tesliminden söz ediyoruz! Ya hu egemenliği halka vermek yolunda 600 yıllık Padişahlık ve 400 yıllık Halifelik makamlarını bile yok etmiş, Bunu gerçekleştirmek yolunda belli kafaları kesmekten gözünü sakınmayacak bir Devrim'den söz ediyoruz... Bütün toplumun egemenlik anlayışını, egemenlik kültürünü değiştirmiş ve değiştirmeyi ilke edinmiş bir Devrim'den söz ediyoruz... Var kalmak ve bu egemenliği kurmak için ya ölmeyi ya da bağımsız olmayı tek seçenek edinmiş bir Devrim'den söz ediyoruz... Halkın büyük bölümünün, kendi egemenliğini, kendi azim ve kararı ile, İlim gereğidir diye değil de, kendi öz hakkı olduğu için, O yönetme gücünü yüzlerce yıl zorla ve güçle elinde bulunduran hakimlerden Yine zorla ve güçle kendi eline aldığı bir Devrim'den söz ediyoruz... Buna rağmen hala "Yok efendim, biz, bildiğin aşiretiz yaa! Sen de kimsin" diyen, Güya ama çok da nostaljik! ve sempatik! bir biçimde Aşiret sistemini yaşatmakta kararlı ve inatçı olan Dersim'den söz ediyoruz! Dışarıya karşı Emperyalist güçler ile savaşmış, İçeriye karşı önce Padişahlık ve sonra Aşiretler gibi tarihin ortaçağ karanlığına gömülmesi gereken yapılarla çatışmış Ve bir Devrim süreci olarak bu ikisine birden mücadele veren ilk Devrim örneği özelliği gösteren bir Devrim'den söz ediyoruz... Dersim'deki Aşiretlere bakın... Hemen çoğu Osmanlı'da da sorun çıkarmış olan, uyum sağlayamamış olan Aşiretlerdir... Halkına diyeceğim yok açıkçası... Yavuzdan beridir Alevilere karşı sürdürülen kıyımların mağduru bir halk... Hem de Kürtleştirsinler diye üzerilerine salınan, bugün her nasılsa savundukları! fakat o zamanlar onları yok eden, Sünni/Şafii Kürtlerin/Aşiretlerin ve Osmanlının boyunduruğundaki bir halk... Yüzlerce yıl bu korku ve komplekslerle yaşamış bir halk... Zamanında onları asimile etmenin Osmanlı Kuklalığını yapan Kürt Aşiretleri Bugün Kürt Etnik Milliyetçiliğine bürünerek, onların haklarını savunuyor! sözde... Hiç boşuna gerilmeyin... Bizzat en yakınım, o Dersim'in bağrından gelmiş birisidir... Ve bizzat kendi ağzından duyuyorum; Dersim İsyanı sonunda yaşananlardan, bugün Kürtçülerin nasıl nemalandıklarından Nasıl da onurları kırılarak rahatsız olduklarını... Ee tabii ki küçük Ceylan'ın cansız bedeninden nemalanan zihniyet, Bilge köyü katliamında, kameralar karşısında, ağıt yakan adama "-bundan devlet suçludur, devlet yapmıştır- de" diyerek sufle veren zihniyet, Dersim'in bu yaşantısından mı nemalanmayacak? Elbette ki nemalanacak!!! Hem de en cafcaflı demokrasi naraları atarak... Neyse... Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ağalık-Paşalık rejimini yıkmak için, halkı egemenliğe ortak etmek için, Padişahtan tutun Aşiret reislerine kadar bir egemenlik aracı ve hakimi bırakmamak için mücadele veriyor. Dersim'e kamusal yapılandırmalar sağlamak istiyor. Kamu hizmetleri gönderiyor. Aşiretler onlara geçit vermiyor. Gönderilen hizmetler yok ediliyor. Kamu görevlileri öldürülüyor... Oraya askeri birlikler kuruyorsunuz: Askerleri katlediyorlar... İnat... "Yok efendim, sen devletsen devletsin... Ben ki koskoca Aşiretim... Sen de kim oluyorsun?" Ve halkı boyunduruğuna alan bu kalburüstü kesim, O halkı, bugün Kürt Etnik Milliyetçilerinin ve Statükocularının yaptığı gibi komplekse sürüklüyor: "Aman efendim, bu devlet bizim kültürümüzü yok etmek istiyor, asimile etmek istiyor!" Bu devlet, Mardin'de ya da bilmem neredeki aşiretlere neden dokunmuyor peki? Onların kültürlerini neden yok etmek istemiyor? Onları uyum sağlamış olmalarından olmasın sakın bu? Bazı yapılardan vazgeçebilmiş olmalarından olmasın? Ulusal Birlikteliğe, kendi Kürtlüklerini koruyabilerek ve geliştirebilerek katılabilmiş olmalarından olmasın sakın bu? İstiklal Madalyası kazanan bir sürü Kürt Aşireti var, Onlara niye kastedilmedi hiç? Kürtlüklerini tümüyle korudukları halde neden İstiklal Madalyası verildi onlara? Onlar neden Kürtlüklerini kaybetmediler? Onlar nasıl uyum sağlayabildiler? Devletçi ve PKK'cı Aşiret ayrımını araştırın... Anlarsınız ne demek istediğimi...
  15. Bence siz kendinizi kandırıyorsunuz Biji. Irkçılığın temel prensipleri ve uygulamaları vardır. Irkçılık yapabilmen için, ırkçılığını yaptığın kitlenin, ırka dayalı bir toplumsallaşma örneği sergiliyor olması lazım. Yani halihazırda, ırk birlikteliğine dayalı bir toplumsal yapı sergileyecek ki, Irkçı kişi de, ırkçılık yapabilsin. Hitler'in Germen kökenlilerden oluşanlardan üreme çiftlikleri kurmasının amacı budur mesela... Ya da diğer Irkçı eğilimlere bakın, hepsi Irka dayalı toplumsal yapılar kurmaya yönelmişlerdir. Türkiye'de Türk Irkından gelenler, Irka dayalı bir toplumsal örgütlenme biçimi gösteremezler. Bu yapıları 1500lerden beridir sistemli olarak yok edilmiştir, Soyları kırılmıştır ve Kürtleştirilmişler ya da Balkanlara dağıtılmışlardır. Bugün artık Irki bir toplumsal yapı gösteremezler. Yani, Evet, Orta Asya'dan gelmiş bulunan bir Türk Irkı kitlesi vardır, Fakat bunların toplumsal yapıları artık ırk temelinde değildir. O yapı yok edildiği için Ulus olarak tarihsel adı gerçekleşmiştir. Anadolu'da bugün Irka dayalı toplumsal yapıları olan Yani ırkçılığı yapılabilecek tek toplum, Kürtlerdir ve Aşiret önderleri ya da siyasetçileri veya sözde aydınları tam anlamı ile bu ırkçılığı sergilemektedirler. Aşiret/Kabile yapısı, doğrudan kana yani ırka dayalı bir ilkel toplumsal yapıdır. Bunlardan başka bir örneğini de göremezsiniz. Kürtler, Ulus yapısına toplumsal olarak evrilemedikleri ve sizin savunularınız da tam olarak Kürt Kabile/Aşiret Kültür Yapısını savunur biçimde olduğu, Yani Irka dayalı bir toplumun bu yapısını sürdürmeye/korumaya öykünür olduğu için Size "Etnik Milliyetçi" demiş bulunuyorum. Çünkü bunu yapmaya birebir uygun bir toplumsal yapının/kültürün devamını savunuyorsunuz. Kürtlerin, mevcut toplumsal yapılarının ve buna dayalı ortaya konmuş, oluşturulmuş bu kültürlerinin böylelikle devamını ve durağanlığını savunan herkes Hiç şüpheniz olmasın ki, kesinlikle Etnik Milliyetçidir, Irkçıdır. Lazlar, Çerkezler ya da diğerlerinin de Türkiye'de Türk Ulus kimliğini kazanabilmiş olmalarını nedeni Onların da ilkel kabile toplum yapısını geride bırakmış ve toplumsallaşmalarını artık bunlara göre gerçekleştirmiyor oluşlarıdır. Yüzyıllardır; Lazistan, Kürdistan, Ege/İon bölgelerinin tümüne birden "Turchia" denilmektedir. Bu topraklarda yaşayanlar da Hem Türklerin kana/ırka dayalı toplumsallaşmayı parçalamış olmalarından ve Türk adının bu topraklarda yaşayanlara tarihsel olarak atanmış olmasından, Hem gerek Osmanlı'ya ve gerek sonrasında Emperyalizme yapılan Anadolu'daki başkaldırının bu adla verilmiş olmasından, Hem de süreç içerisinde diğer toplumların bu adı bir Ulus/Ortak Kimlik olarak benimseyebilmiş olmasından dolayı, Kabul etsenizde etmesenizde Anadolu'da yaşayan Kürtlerin, Çerkezlerin, Arnavutların, Ermenilerin, Arapların, Türkmenlerin, Farsların, Pomakların, Azerilerin, Boşnakların vs. ortak Ulus adıdır bu. "Türki Devletler" denildiğinde, Türkiye'yi o devletlerin arasına alanlara da şaşıyorum. Kaldı ki sadece Orta Asya'daki Türkler değildir bizim soydaşımız... Irak/Musul-Kerkük'teki Kürtler ve Türkmenler ile İran'daki Kürtler ve Azeriler de bizim soydaşımızdır. Balkanlardaki Boşnaklar, Pomaklar, Arnavutlar da bizim soydaşımızdır. Kafkaslardaki Çerkezler, Çeçenler de bizim soydaşımızdır. Çünkü Musul-Kerkük'te yaşayandan daha fazla Kürt, Kafkaslarda yaşayanlar kadar Çerkez, Balkanlarda yaşayanlardan daha fazla Boşnak, Arnavut, Makedon vardır Türkiye'de. Dolayısı ile Musul-Kerkük'teki Kürtleri ayrı gören, örneğin Halepçe Katliamındaki haksızlığa sahip çıkmaya bir kimsenin ırkı ne olursa olsun, o da Bölücüdür... Kafkaslardaki Çerkezleri savunamayan, benimseyemeyen bir kimse de Ulusalcı olamaz... Bosna'daki Boşnakları savunamayan da aynı kefededir... "Biz Asya'dan Geldik" diyenlere bakın bakalım, hangisi gerçekten Asya'dan gelmiş. Benim soyum büyük oranda Türkmen olduğu halde bile ben Asya'dan geldik diyemiyorum, Babaannem Laz çünkü! Kısaca, Irkçı söylemleri "Ulusalcılık"mış gibi lanse etmekten vaz geçin artık. Ulusalcılığın tam anlamı ve ne olup olmadığı gün gibi ortadadır. Ben çok tarih dersi aldım, çok da okula gittim... Yine anlaşılmayacağını bilerek konuya tam yerinde son kere değinmek için katıldım... Saygılarımla...
  16. Nereye giderseniz gidin, kime sorarsanız sorun; Ulusalcılık = Milliyetçilik'tir... Etnik Milliyetçilik = Irkçılık'tır... Sizinle mi tartışıyorum ben! Ayrıca Deniz Gezmiş bir öğrencidir... Öğrenci dediğin kesim, henüz tam anlamı ile üretici konumda değildir; teorik ve pratik olarak öğrencilere dayalı bir Devrim gerçekleşememiştir yeryüzünde. Türkiye'de Devrim'in en nesnel ve başarılı örneği Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ben de Onu örnek alırım...
  17. Helikopterin altına bağlanıp bilmem nereden bilmem nereye gittiğini uydurmuş diyorum... Diğerlerini bilemem...
  18. Ben de hiçbir şey demiyorum... ************* Kenan Evren'i ve darbeci zihniyeti zerre kadar sevmem... Ayrıca yargılanıp, cezasını çekmesini de bizzat istiyorum... Hasta olup olmamasını bilemem: Ben iki katili karşılaştırdım...
  19. Ben Deniz Gezmiş'i referans alacak değilim... Ayrıca her Devrim, bir Ulusal hareket ile birlikte gerçekleşmiştir... Birde diyorsunuz ki, Ulusallığı içine alamaz... Bana, Ulusallıktan kopuk bir Devrimci hareket gösterir misiniz? Ne Fransız Devrimi, ne Rus Devrimi, ne Çin Devrimi, ne Küba Devrimi ne de Gandhi'nin Devrimciliği Ulusallıktan kopuk ve ayrı değildir... Şu bilginiz üzerine sizinle tartışmıyorum bile!
  20. Gelincik, kendine haksızlık edip de yazıyı küçük yayınlama... Pırlanta gibi yazı...
  21. Valla, Ordu'nun bir siyasi partiye müdahale etmesi düşüncesi kabul edilemez elbette... Fakat, belgenin adı yalnızca "Gülen'i Bitirme Planı" olsaydı, Bu bile, o belgeye destek vermek için yeterli nedenim olabilirdi... Bu ülke de Tekke ve Zaviyeler boşuna kapatılmadı... Fethullah gibi zararlı bir dini tarikat elbette ki sonlandırılmalıdır... Bunu yapmak hangi kurumun yetki dahilindeyse, o da bunu yapmalıdır elbette... Dini bir yapılanmaya da son vermek "Darbecilik" değildir... Artık öyle bir izlenim yaratıldı ki; "Fethullah Gülen'e karşı olmak, darbeci olmak" gibi bir anlama büründü... Bu anlamın yaratılması bile, oyunun çapını gösterir... Fethullah Gülen bitirilmelidir ve her Laik ve Darbe Karşıtı insan bunu bütünlükle kabul eder... Çünkü Fethullah'ın kendisi, Dini Kimliği ile Ordu'ya sızmayı ve etki altına almayı amaçlayarak Silahlı bir destek elde etmek ve Faşizan/Darbeci bir yapılanmaya girmek amacındadır... Zaten Polis teşkilatına sızarak, bu Faşizan kafasını az-buz gerçekleştirmeye yaklaşmıştır...
  22. Öncelikle, ben bu konuda hiçbir taraf olmam... İkincisi, daha önce söylediğim şeyleri, sanki hiç söylememişim gibi önüme getirip durmaktan da vazgeçin artık... Ceylan'ı katleden kim ise; O küçücük kızı katleden kişiyi ve zihniyetini elbette ki kınıyorum; Fakat o suçu, henüz ispat edilmemişken ne Ordu'ya atıyorum, ne de PKK'ya atıyorum... Katledilen ve faili meşhule kurban giden binlerce Kürt kökenli vatandaşımızı katledenleri ve zihniyetlerini de kınıyorum; Fakat adı üzerinde; "Faili Meçhul"... Henüz ispat edilmemişken bu suçu ne Ordu'ya yüklerim ne de PKK'ya... Faili Meşhulleri, Ordu'ya karşı bir ön yargı yaratmak için PKK'da yapmış olabilir pek ala... Failler, yasal olarak meçhul iken, Ordu'yu ya da başkasını fail olarak ilan etmek ahlaki midir? Ben, katliam yaptığı ispatlanmış failleri kınarım şahsına hitaben... PKK'nın yaptığı baskınlar da bellidir ve kınıyorum... Ayrıca sizin şimdiye kadar bir ilk adım atmış olduğunuzu hiç göremedim ben... Ha ama her suçu Ordu'ya ve Kürt Olmayanlara yüklemeyi bir ilk adım olarak görüyorsanız, Bunu bilemem... Her neyse; Konu dağılmasın...
  23. Diyarbakırlı, bir kere benim "Irkçı" bir seviyeye inmem imkansız. Çünkü Türkiye'de ırkçılığını yapabileceğim bir kitle yok... Irkçılığını yapabileceğim bir toplum örneğim de yok... Kimin Irkçılığını yapayım? Orta Asyalı Türklerin mi? Onlardan bana ne! Onlar, Orta Asya'da.... Beni, Türkiye Halkı ilgilendiriyor birinci derecede... İlkelerimi de ona göre temellendiririm... Sizin, yukarıdaki sorunuzu irdelediğimizde; "Türkler" dediğiniz kesimi ele alalım: İçerisinde; Çerkezler, Lazlar, Araplar, Türkmenler, Boşnaklar, Arnavutlar, Ermeniler, Makedonlar, Türkiye'de yaşayan Azeriler vs. girmektedir. Ayrıca bunların içerisine "Kürtler" de dahildir, fakat siz, Kürtleri yani kendinizi, bu Ulusun bir parçası olarak görMÜyorsunuz. Yani, yukarıda saydığım "herhangi bir etnik kökenli Türklerden/Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarından" ayrı görüyorsunuz. Etnik-Kökeniniz, o etnik unsurları bir arada tutan toplumsal bağ'dan koparıp, Onu, o ortak bağın üzerinde, size has ve sizi diğerlerinden ayrıştıran bir "Kimlik" haline getirmeye çalışıyorsunuz. Şu halde; Siz zaten sürekli Etnik-Milliyetçi/Irkçı söylemlerde bulunuyorsunuz ki! Öyle ise karşımıza, size dair şöyle bir bilinçaltı çıkıyor: "Kürtler" ve "Kürt Olmayanlar". Sizin hareket noktanız bu... Bakın, ister kabul edin ister etmeyin: Etnik Milliyetçilik/Irkçılık yapan sizsiniz... Bunu ortaya koyan tanımınız da gayet açık: "Türkler ve Kürtler" biçimindeki ayrımınız... Türkler kimlerdir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes... Bunu etnik-kaygı haline getiren hiçbir etnik-unsur göremezsiniz Türkiye'de, Kürtlerden başka... Şimdi bana "Ee ama herkese Türk demek ırkçılık değil mi?" diyerek, Onlarca kere sorduğunuz ve benim de onlarca kere yanıtladığım soruyu tekrar soracaksınız... Yine de cevaplayayım: "Türkiye'de, Irkçılığı yapılabilecek bir Anadolu Türk Irkı tipi ve toplumsal kitlesi bulunmamaktadır." Eğer olsaydı, merak etmeyin; Tek hassas olan kitle Kürtler olmazdı, diğerleri de kabul etmezdi... "Herkesin yanlış yönden geldiğini düşündüğünüz bir otoyolda; Yanlış yönde giden siz olmayasınız!?" Yeniden sorunuza inersek eğer, karşımıza şu çıkıyor: "Peki sizce Turklerin toplumsal acidan bizlerin listeleyebileceklerimiz zayif yanlari yok mu sizce?" demişsiniz... Şu anlamı taşıyor bu soru: "Peki sizce, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan diğer tüm Etnik-Unsurların (yani Türklerin) bir bütün olarak, toplumsal açıdan bizlerin listeleyebileceklerimiz zayıf yanları yok mu sizce?" Elbette olabilir... Fakat onlar, herşeye rağmen, aynı ortak bağ üzerinde, aynı ortak kimliği paylaşabilmiş toplumsal unsurlar... O yüzden sıralayabileceğiniz zayıf yanları ele aldığımızda, Bir Etnik-unsur, diğer bir etnik-unsuru ötelemeden bu zayıflığı giderebilir... Fakat; Kürtlere bakıyoruz; Bu ortak bağı benimseyebilmişler mi? Hayır... Neden? İşte Kürtlere dair söylediğim ve sizin "Aşağılama" olarak nitelediğiniz şeyler, bu "Neden" sorusunun birebir yanıtıdır... Neden Kürtler, diğer etnik-unsurlar "Türk Kimliği" ortak bağı ile bir arada yaşayabilirken, Kürtler bunu başaramamaktadır? Neden, Türkiye'deki tüm Etnik-Unsurlar, birbirleri ile son derece iyi anlaşırlarken, Kürtler ile anlaşamamaktadırlar? Biji, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor: "O halklar haysiyetli değiller, biz haysiyetliyiz; biz etnik-kökenimizi koruyoruz, kültürümüzü değiştirmiyoruz; Türklüğe/Ulusallığa karşı çıkıyoruz!" Bu ifadenin ne kadar Irkçı, diğer herkesi aşağılayıcı ve öz-eleştiriden yoksun bir yaklaşım olduğu konusunu bir kenarıya bırakarak; Yine bu ifadeden hareketle şu soru çıkıyor karşımıza: "Kürtlerin, o bırakamadıkları toplumsal yapısı nedir? Bırakamadıkları o kültürün özellikleri ve kökeni, kaynağı, o kültürü yaratan yapı nedir?" Yine benim daha önce verdiğim yanıtlar ile karşılaşıyoruz burada işte... Ha ama isterseniz bu sorunun yanıtını siz verin!? Kürtlerin, bugün bile yaşattıkları kültürel özellikleri ve toplumsal yapıları nelerdir? Nasıl var kalmıştır ve ürettiği toplumsal psikoloji ve dünya algısı nasıldır? Büyük Şehirlere gittiklerinde bile uyum sağlayamamalarının, mutlaka aynı mahallelerde kitleler oluşturmalarının ve aynı etnik-kökenden olmayanlar ile ayrışmalarının nedeni nedir? Örneğin, neden büyük şehirlerde, Kürt Mahallelerine girmekten korkar Kürt Olmayan herkes? Onları PKK olarak nitelediklerinden değil... Onların bir Kitle/Aşiret/Hemşehri şeklinde, Gurup Psikolojisi ile hareket etmelerinden ve bu toplumsal yapının, onlarda "Bizden Olmayan" gibi bir algı yaratmasından dolayı. Ya da ben tespitlerimi bir kenarıya bırakayım: Buyrun siz yanıtlayın bu soruları ve yanlışım varsa kabul edeyim... Fakat şimdiye kadar kimse yanıtlamaya yaklaşmadı... Bakkalcı bile onca karşı çıktı ama tek bir ipe sapa gelir yanıt veremedi... Ya da diğerleri... Olmadı... Buyrun yaklaşın bu sorulara, bakalım ne kadar öz-eleştiri yapabiliyorsunuz... Ya da tüm Kürt Olmayanların zayıf yanlarını sıralayın bir de... Onları da tartışalım... Bakın, benim amacım Kürtleri aşağılamak ya da onlara düşmanlık değil... Emin olun ki onları, sizden daha çok önemsiyorum... En azından ben, onların toplumsal ve değişmesi gereken, onları çağdaşlaştırabilecek gerçekliklerini görebiliyorum... Sizin, Kürtlerin çağdaşlaşabilmeleri konusunda samimi olduğunuzu da hiç düşünmüyorum: Çünkü gerçekçi ve onların gerçekliklerini kabul edebilecek kadar cesur olamıyorsunuz...
  24. Rapor gerçek çıksa bile, TSK'nın hedefi Halk değildir... Kendisini hedef alanları hedef göstermektedir o raporda... Siz, siyasiler olarak, Ordu'ya müdahale etmek gibi bir eyleme giriştiğinizde; Ordu bunu anladığı ve ispatladığı an, o da size karşı bir eyleme girişecektir... Bu kaçınılmazdır... Kaldı ki Tsk'nın, Anayasal olarak bu hakkı da vardır. Siyasiler, Ordu'nun bu hakkında rahatsız oluyorlar ise, geri almak da onların elinde... Niçin almıyorlar geri? Ben söyleyeyim: Ordu'yu, her defasında bu hakkı kullanmaya itmek ve ittikten sonra da "Ahanda bakın, darbeci zihniyet" demek için... Bundan da öte, her olasılığa karşı, Ordu'yu güdüm altına alabilmek kapısını aralık bırakmak için...
  25. Süper bir filmdir... "Çirkin"in, filmin sonlarına doğru koşturması sahnesini, hep Şener Şen'in koşturmalarına benzetmişimdir. Sanırım, Şener Şen buradan görmüş olmalı! Filmin müziği şuradadır ve dinlenesidir, takdir edilesidir, mırıldanılasıdır...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.