Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bakalım kim dersine çalışmamış; Ve bakalım kim yazdığında, bir öncekinden daha fazla kavram kargaşası yaratıyor: Önce Tarih ve Sosyoloji Bilimlerinin çok bilinen bir paradoksunu kavramak lazım: "Kitleler mi coğrafyalara isim verir; Coğrafya mı kitlelere ismini verir?" "Kürdistan" dediğiniz bölge, her zaman için bir "Coğrafi Bölge" adı olarak kullanılmıştır. Kürtler mi bu bölgeye bu adı verdiler, yoksa orada yaşadıkları için mi bu adı aldılar, kesin bir biçimde bilinemiyor; Aynen Azerilere niçin "Azeri" ve Ermenilere/Hay niçin "Ermeni" denildiğini kesin bilinememesi gibi. Kesin olarak bildiğimiz şey; Türklerin, Kürdistan ve Ermenistan denilen COĞRAFİ bölgeleri, Tarihte siyasi ve toplumsal olarak kapsadığıdır. "Kürdistan" adı, o coğrafya için hiçbir zaman "Siyasi" ve "Toplumsal" bir tanımlama olarak da kullanılmamıştır; Bunu da net bir biçimde biliyoruz; Çünkü o bölgede "Kürt" adı ile bir siyasi örgütlenme daha önce hiç olmamıştır. Yine bir kavram kargaşası: Ulus = Kavim midir? Sanırım siz, Fransız İhtilali'ni de Feodal Beylerin yaptığını düşünüyorsunuzdur; Ne de olsa Ulus = Kavim!? Kürtler bir kavim, bir etnik-kesimdirler. Ulus değildirler. Ulus örgütlenmesinin gerçekleşebilmesi için Aşiret/Kavim/Klan yapısının dağılması, Feodal yapının çökmüş olması gerekiyor. Bu yapıyı yaşatan bir kavmin Uluslaşabildiği görülmemiştir. Kürtler'in yaşadıkları bölge Irak'ın Kuzeyi ile Anadolu'nun Doğu ve Güney-Doğusudur. Fakat buralarda yalnızca Kürtler yaşamaz ve oraya verilen Kürdistan adı tarihte hiçbir zaman Siyasi ve Toplumsal bir anlam ifade etmez. Coğrafi bir terim olarak kullanıldığı bilinmektedir. Umarım siz de hamasi duygular ile hareket etmiyorsunuzdur! Niye sinirlendiniz onu anlamadım ve şu anki konu ile alakası nedir bu sorunu anlamadım... Elbette ki herkesin kendi dilini ve kültürünü öğrenme ve geliştirme hakkı vardır. Fakat bu hakkın var olması, o kitleleri "Ulus" olarak adlandırmak için bir gerekçe sayılamaz. Siz "Mutlu Türk" Ulusal Kaygısını paylaşamıyor olabilirsiniz; Ki bunun da temeli, dediğim gibi Etnik Kaygılarınız ve Komplekslerinizdendir. O Ulusal birlikteliği paylaşabilen ve paylaştığı halde benliğini yitirmeyen ve hatta daha kolay geliştirebilen Etnik-Unsurlar Anadolu'da mevcuttur. Ben de Aşiret yapısı ile beslenmiş bir kültür ve bu kültürün bana benimsettirdiği bilinç ve kişilik yapısına sahip olsaydım, Ben de Ulus kavramının ne olup ne olmadığını kavrayamazdım... Ulus Birliktelikleri'nde "Duygu/His" dediğimiz şey "Ortak Paydalardan" hareket eder. Ve bu ortak değerlere verilir "Ulusal Kültür" adı... Siz elbette ki bir Kürtsünüzdür, diğeri elbette ki bir Arap ya da Türkmen... "Türk" olmak demek, Orta Asya'da yaşayan çekik gözlü, orta boylu, buğday tenli, çıkık elmacık kemikli ırka mensup olmak demek değildir. Anadolu'da da o ırk temelinde bir toplumsallaşma biçimi göremezsiniz. O yapı kırılmış ve yok edilmiştir... Türk olmak demek Ulusal bir değerdir ve 1000 yıldır bu topraklarda ürettiğimiz ortak değerlere verilen addır, tarihi bir atamadır. Sizin, Ulus yapısını "Arabistan'da Arap", "İran'da Fars" olarak algılamanızın nedeni, O yapıların Irkçılığından değil, Sizin ırkçılığınızdan kaynaklanıyor olmasın sakın? Ön yargılarınız pek bellidir Sayın Jan... Yazımı okumadınız sanırım; Alış-veriş yaptığım Kürt, Türkçe'yi konuşamıyordu bile, çocuğu vasıtası ile yaptık pazarlığı ama hiçte "Bu adam Kürt, aman almayalım" demedik! Benim, askerdeyken kendi komutamda bulunan askerim Kürt'tü ve pazarcılık yapıyor tüm sülalesi Karabağlar'da. İzmir'e geldiklerinde ellerinde hiçbir şeyleri yoktu; Şimdi iki tane arabaları ve üç katlı evleri var. ve diğer pazarcıların da farkı yok... Kordon'a çıkın, en güzel kafeler Kürtlerin işletmeciliğindedir... İzmir'de Kürtlerden alış-veriş yapılmıyormuş! Peki neden hala bu adamlar pazar açabiliyorlar? Ve ben her çarşamba onlardan alış-veriş edebiliyorum? Ben Pazar Hal'inde de çalıştım merak etmeyin; Çoğunluğunun ve en varlıklılarının Kürtler olduğunu biliyorum ve bundan rahatsızlık duymuyorum; Adamlar sonuçlar emek veriyorlar, çalışıyorlar... Ve onların Kürt olup olmadıklarını önemsemiyorum; Fakat siz önemsiyorsunuz... Aramızdaki fark bu... Bunu bana değil, PKK ve Apo olmadan bu sorunun çözülemeyeceğini söyleyen ve onlarla aynı klişe lafları söyleyip durduğunuz DTP ve Kürt Irkçısı kitleye söyleyin... Ben her zaman söylüyorum; Gelin, birlikte şu Aşiret yapısını ve onun size dikte ettiği kültürü, o koşullanmışlığı yok edelim; Gelin, sizi savunmamız için gerekli olan ortak değerlerden hareket edin ve kendinizi ötekileştirmeyin; Gelin, "Kürt Hakkı" diyerek ayrıştırmadan tüm hakları insanlık ve bütünlük adına soralım... Siz ne diyorsunuz; "Yok efendim; olmaz, biz Kürt'üz" Ya hu anladık, Kürt'sün de; Hak dediğin evrenseldir, ve insanlık adına talep edilir demokrasilerde, Etnik-kökenler ve dini-kökenler için talep edilmez... Siz ne diyorsunuz; "Yok efendim; olmaz, biz Kürt'üz" Sonra da diyorsunuz ki; "Herkes bize karşı" Temel'in bir fıkrası vardır; Otoyolda, ters şeritte, ters istikamette gider ve şöyle der: "Bu yolda da herkes ters yöne gidiyor!" Bu ülkede sadece Kürtler yok, Fakat sadece onlarla bir sorun yaşanıyorsa, biraz da kendinizi sorgulamalısınız... Bunları söyleyebilecek bilinçte olup, sonra da sizi PKK ile eş değer tuttumuzda rahatsız oluyorsunuz ya hani!? İşte o çok hoş oluyor... Bana, Anadolu'da, Kürtlerin sahip bulunduğu Aşiret Yapısına yani Irka ve Kana Dayalı bir toplumsal yapıya benzer, Siyasi ve Toplumsal örgütlenmesi bu temelde ırklaşmış bir Türk Irkı Kitlesi gösterir misiniz? Ya da bana Anadolu Türk Irkı tipolojisine ait bir örnek verebilir misin? Veya böyle bir tipoloji var mı? Türk Irkı, bu topraklarda taa 1500lerden beridir sistemli olarak eritilmiştir. Kana ve Irka dayalı toplumsal yapıları yok edilmiştir. İşte bu yüzdendir ki "Türk" adı taa o zamanlardan beridir artık Anadolu'da yaşayanların ortak değeri haline gelmiştir. Hep bu adla adlandırılmışlardır. Bir tutulmuşlardır. "Benim dediğimi de" demiyorum; Demek istemiyorsan, demeyebilirsin... Fakat söylediklerinizin, yukarıda da görüldüğü üzere; Bir koşullanmaya dayalı klasik argümanlar ve ön yargı içerdiğini söylüyorum... Ayrıca Orta Asya'daki Türk Irkı, "Türk Ulusal Kimliği"ni benimseyen çoğunluğun kendi ırkı bile değildir. Benim bile Babaannem Laz'dır. İsimlerini tek tek saymayayım; Kürt Olmayan bütün Etnik-Unsurlar ve Kürt olanların da önemli kesimi kendisini "Türk Ortak Değeri"nde adlandırmaktan gocunmazlar... Kültürlerini de 10 numara yaşatırlar... Bunlara değinmiyorum bile... Bu kadar provakatif olmayın lütfen; Kavga yapmıyoruz burada... Konu ile alakalı cümlelere başvursak daha iyi olur diye düşünüyorum... O talepleri nasıl dile getirdi, onu sorgulayın isterseniz... Kürtler'in bir kısmı (ki bölücü kesimdir), Çağdaşlaşma sürecine katılabilmiş mi, onu da sorgulayın... Kendisi demokratik, laik, özgürlükçü, insan haklarına saygısız bir örgüt, bu taleplerde bulunabilir mi? PKK benim işime yaramaz; Nitekim 80 darbesi de işime yaramamıştır... Kürtleri, bu Ulusa yabancılaştıran siyasi uygulamalardan tutun, Yine Kürtleri bu Ulusa uyumsuz hale getiren kendi Aşiret Kültürleri de işe yaramamıştır... Ben tek tarafı suçlu bulmuyorum hiçbir zaman; Devletin de elbette ki hataları oldu ve bunu her fırsatta söylüyorum... Fakat siz kendinizde ve kitlenizde hata göremiyorsunuz, kabul edemiyorsunuz, sindiremiyorsunuz... Devletler yıkılır, yeniden kurulur; Toplumsal değerler de değişir... Fakat kendinizde hiçbir zaman sorun göremeyen ve aramayan bir kültüre sahipseniz, Her zaman sütten çıkan ak kaşığın, kendiniz olduğunuzu sanırsınız... Yukarıda yaptığınız gibi, kavramları bilmeden; Bilgi sahibi olmadan, Fikir sahibi olursunuz... Bu öyle bir özgüvendir ki; Şovenizm, işte budur...
  2. Yok be İlker, Biji'ye söylenecek laf mı şimdi bu? PKK barış yanlısıdır bilmiyor musun? PKK'lı bir genç kesinlikle böyle bir saldırı gerçekleştiremez! Kesin Ergenekonculardır yapanlar... O değil de, Ceylan kızcağız üzerinden duygu sömürüsü yapanlar, Bu kızcağızın hakkı konusunda niçin başlıklar açıp sorgulamıyorlar, Bunu düşünüyorum ben... Ya da aslında düşünmüyorum: Nedeni belli; Çünkü o kız Kürt değil!
  3. Ben DTP'yi görmek istediğim gibi değil, oldukları gibi görüyorum... Ben de Ahmet Türk'ün sözleri ile karşılık vereyim: "Demokratik açılım sürecinde Sayın Öcalan ve PKK’nin rolü unutulursa sorun çözülemez." PKK bir terör örgütü ve Apo'da onun elebaşıdır... Hangi devlet, terör örgütü ile masa başına oturur? PKK ve APo'nun da talepleri bellidir; Ayrılıkçılık, bölücülük... DTP'nın de yeri, PKK'nın yanıdır. Bunu ben değil, kendileri ifade ediyorlar... Olur, tartışalım elbette... Fakat, öncelikle Ulusalcılığın ne olup olmadığı ve hala 100 yıl önceki anlamları mı taşıdığı ya da her Ulusal Birlikteliğin aynı öz niteliklere mi sahip olduğu; Kürtlerin bir "Ulus" niteliğinde olup olamadıklarını tartışalım... Bakalım Kürtlük, Türklük karşısında ezilebilecek konumda bir Ulus niteliğinde midir? Ya da Türklük ile Kürtlük aynı nitelikte ve çatışabilecek yapılar mıdır? Önce bunları bir düşünün, ortaya koyun ve ondan sonra Şovenizm'i tartışmaya geçelim olur mu? Ayrıca Ezen-Ezilen karşıtlığı değildir Şovenizm... Örneğin siz Kürtleri "Ezilen Ulus" olarak görüyorsunuz (ki Kürtler bir Ulus niteliğinde değildir) İnsanların her tartışmada çıkıp da "Kürtler" üzerinden duygu sömürüsü yapmaları, Kendi toplumsal yapılarının çarpıklıklarını bile eleştirememeleri, Ne olursa olsun o yapıya olan her eğilimi "Saldırı" ve "Kültürü Yok Etmek" olarak algılamaları Şovenizm değil midir? Şovenizm, Ulusalcılık temelinde değil "Irkçılık" temelinde kendisini gerçekleştirebilen bir ifadedir. Bir Ulusalcı da elbette ki Şovenist duygular besleyebilir, fakat Irkçılık kadar koyu bir ötekileştirici niteliğe sahip değildir. Kürtçülüğe bakın; Hem kendilerini, karşılarındakine ötekileştirir, Hem de karşısındakini kendisine ötekileştirir... Yine başlamışsınız "Yoksa siz beni sevmuyur musunuz?" edebiyatına... "Ah Kürtler, vah Kürtler" edebiyatı... Şovenist olmak için ezebiliyor olmak gerekmiyor... Şovenist olmak, ait bulunduğunuz yapıya körü körüne bağlılığı ifade eder. Kürt Toplum Yapısına bakın, Şovenizm doğasında vardır. Aşiret Reisi'nin tek bir demesi ile oylar istediği partiye gider... Aşiret Reisi'nin tek bir demesi ile isyan çıkar... Artık Aşiret Reisi'nin demesine de gerek yok; Demokrasi kılıfı ile Aşiret Kültürü öyle bir perdelenmiştir ki, Aşiret Kültürü'nün o "öz eleştiriden yoksun" kafa yapısı, her zaman "ah! vah!" duygu sömürüsü ile birlikte sunulur ve anında demokratik olunur... Kürtlerin tek hatası, şovenizmi doğasında bulunduran Aşiret Kültürü'nü bırakamamalarıdır... Aşiretlere karşı olan Kürt kökenli insanların bile o kültüre her halükarda körü körüne sahip çıkabilecek bir bilince sahip olabilmeleridir... Bakın, 1 saat kadar önce o olayların gerçekleştiği İzmir'de, babam ve kuzenim ile birlikte, yarın için kurbanlık almaya gittik. (ki ben kurban kesilmesine karşıyım ama sonuçta onların inancı bu) Kurbanlığı aldığımız adam Erzurumlu bir Kürt... Ne babam, ne kuzenim ve ne de o adamın sattığı 40a yakın kurbanlığı satın alan hiç kimse "Sen Kürt müsün?" diye sormadı... Ayrıca o adamın Kürt olup olmamasını da sorgulamadık... Türkçe'yi tam bilmiyor olması ve iletişimimizi çocuğu aracılığı ile sağlıyor olmamız, O adamdan alış-veriş yapmamıza engel olmadı hiç... Paşa paşa sattı o 40 adet kurbanlığı ve kimse de "Sen Kürt'sün, para kazanmamalısın!" demedi; Deseydi, satamazdı o kadar kurbanlığı... Kaldı ki burada, kurbanlık satan kesimin %80i hep Kürt kökenli vatandaşlardır. Onlarca kurbanlık satan tezgah vardır İzmir'in hemen her yerinde. DTP konvoyuna gerçekleştirilen saldırıların olduğu yerin çok da uzak olmayan çevresinde de kurbanlık satanların çok büyük çoğunluğu Kürt'tür. Ve eminim ki o saldırıyı gerçekleştirenler, kurbanlıklarını hep Kürtlerden aldılar... Hatta İzmir'de çarşı-pazar sektörü büyük oranda Kürtlerdedir... O saldırıyı gerçekleştirenler, pazar alış-verişlerini de hep Kürtlerden yapıyorlar, eminim... "Pazarcı Kürt mü, değil mi?" diye seçecek olsa, alış-verişini yarım yapmaktan başka çaresi kalmaz sanırım... Olay, DTP'nin edinmiş olduğu "PKK/Apo Yandaşlığı" kimliğinden ibarettir. Ve o tepki gösterenler, buna tepki göstermiştir. Eruh'ta PKK'nın ilk eylemini "Şenlik" olarak kutlayan kesime tepki göstermiştir. Bu ülke insanına kurşun sıkanları bayraklarla, şenliklerle karşılayanlara tepki göstermiştir. PKK ve Apo'suz bir çözüm düşünemeyenlere tepki göstermiştir. Demokrasi kılıfı ile Kürt Irkçılığı ve Şovenizmi yapanlara tepki göstermiştir. Hiç kendinizi kandırmayın... "Şovenizm" eleştirisi getirecekken, "Kürt Karşıtlığı" eleştirisi getirecekken; Önce kendi kültürünüzün ne kadar şovenist olup olmadığını, Size ne kadar şoven bir bilinç sunup sunmadığını, Ve sizin aslında ne kadar "Kendinizi Ötekileştirici" olup olmadığınızı bir eleştirin... Ne o? Yoksa sizde mi kendi kültürünüzü eleştiremiyorsunuz, toz konduramıyorsunuz? Yoksa sizin de şovenist olabileceğiniz olasılığı mı belirdi aklınızda? Yok yok, sanmıyorum; O kadar da sorgulamamışsınızdır.
  4. Ya hu konuyu hemen de yok efendim Diyarbakır Hapishanesi, yok efendim başka kaymak yiyenlere getirip demagoji yapmayın... Kimsenin hangi Kürt Kökenli Türk'ün ne kazandığını ya da nerede yaşadığını sorguladığı yok... İbrahim Tatlıses'i zengin eden de bu toplumdur, merak etmeyin... Hemencecik, en ufak bir şeyde başlıyorsunuz "yoksa sen beni sevmiyur musun?" edebiyatına... Bizim sorguladığımız şey; Ahmet Türk'ün hem İzmir'in kaymağını yeyip, Tepki gördüğü bir kesim için de hemen İzmir'i külliyen faşist ilan etmesi Ve olayı bir "Kürt Düşmanlığı" kisvesine bürüyüp; "Bu, Kürtlere yapılmıştır" demesidir... Azıcık insaflı, azıcık vicdanlı olun... O olaylar Kürtlere karşı mı yapılmıştır, Yoksa DTP'ye karşı mı? Oradaki şey Kürt Düşmanlığı mıdır, Yoksa DTP/PKK karşıtlığı mı? İzmir mi Faşisttir, Yoksa DTP/PKK Kürt Irkçıs Faşist Parti mi? İzmir mi Ezik edebiyatı yapıyor, Yoksa daha kendi gerçekliklerini bile itiraf edemeyen Ezik Edebiyatı sahipleri mi? Kimsenin hangi Kürt'ün ne kazandığı ile ilgilendiği yok... Sizin kullanıp, sizin canlarınız üzerinden siyaset yapan erbabların kişiliğini sorguluyoruz... Ya da kişiliksizliğini sorguluyoruz... Her şeyde bu tavır: "Yoksa siz beni sevmiyur musunuz?"
  5. O değil de abi, Ahmet Türk'ün tuzu kuruyken, temsil ettiğini söylediği halkı hem kişilik olarak hem de egemenlik olarak sömürmesi ve birde habire demokrasiden ve insan haklarından söz etmesi cabası...
  6. Birisinin soyu ya da ırkı ne olursa olsun, kendisini nasıl tanımlamak istiyorsa; öyledir. Buna kimse karışamaz. Yani, kendisini tanımlamak istediği ada müdahale edemez. Fakat, o kimsenin gerçekte ne olduğunu dile getirmek gayet normal ve bilimsel bir eğilimdir. Sosyologlar da bunu yapar, demograflar da bunu yapar, tarihçiler de bunu yapar, antropologlar da bunu yapar. Çinliler kendilerine "Biz Afrikalıyız" diyebilirler, fakat onlar çin iseler, siz "aman canım kendilerine Afrikalı diyorlarsa öyledirler" diyemezsiniz... O yüzden, Dersimliler kendilerini Kürt sanabilir, benim de zerre kadar umrumda değil bu... İsterseler kendilerini Arap ya da Filipinli bile sanabilirler... Geçmişlerinin ve kökenlerinin Kürt olmadığı gerçekliğini değiştirmez bu... Kaldı ki onlar kendilerine Kürt de demiyorlar, Kürtler onlara "Kürt" diyor... Sırf onların duygularını sömürmek ve kitle yoğunluğunu sağlayabilmek için...
  7. Siz bana; Halka, halkın kendi egemenliğini vermemek için o halkı kandırarak ve koşullayarak silah önüne, kendileri uğruna süren ağaları yaratan ve halkımızı ilkelliğe mahkum eden o ilkel aşiret kültürünün hesabını verdiğiniz gün, size vermem gereken bir hesabın olmadığını kavramış olursunuz. Siz bana; Halka, halkın egemenliğini tanımak koşuluyla gerçekleştirilmiş bir Devrime karşın, hala halka egemenliğini tanımak istemeyen aşiret kültürünün; halkımızı kendi uğruna ölüme ve ilkelliğe mahkum eden aşiret kültürünün hesabını verdiğinizde, size vermem gereken bir hesabın olmadığını kavramış olursunuz. Cümleyi iki farklı biçimde tanımladım ki, birisi anlaşılmaz ise diğerine baş vurulsun...
  8. Her ülkede her düzeyde sorunlar yaşanabilir Dominik... Hiçbir ülke güllük gülistanlık değil, ne olmasını bekliyorsun? Elbette ki bir ülkede sorunlar yaşanacak ve aşılacak. Fakat her sorunu "Aman da bize ırkçılık uygulanıyor" diyerek bölücülüğe atamak hiç onurluca değil. Türkiye bir Ulus Devleti'dir ve bunu başarmıştır. Ulus olmayı başaramayanlar, Aşiret yapısını kıramayanlardır. Kürt sorunu bir mülkiyet paylaşımı, egemenliğin paylaşımı sorunudur. Irk ile ilgili bir takıntı ya da sorun yoktur. Türkiye'de o "Bir Kesim" dediğiniz kesimden başka hiç kimse "Ben Türküm" demekten rahatsız olmuyor. Neden? "Ben Türküm" diyebilen kesimlere bakın, hepsi ilkel aşiret/klan toplumsal yapılarını geride bırakmış ve artık toplumsallaşmalarını Ulus birlikteliğine atayabilmiş kitlelerdir. Kültürlerini de çok güzel bir şekilde geliştirir ve yaşatırlar. "Ben Türküm" demekten rahatsız olan kesime bakın; Hala kana ve ırka dayalı toplumsal yapıyı korumayı "İnsan Hakkı" ve "Demokrasi" diyerek savunabilen bir kitle... Aşiret yapısını sürdürmekte kararlı olan bir kitlenin, Ulusal birlikteliği sağlayabilmiş toplumlar arasında sorun çıkartıyor olması zaten doğaldır. Sorunun kaynağı, Ulusallıkta değildir; Sorun, o kitlenin toplumsal aşiret yapılarından kaynaklanmaktadır. Uluslaşabilmeniz ve Barışı sağlayabilmeniz için, Aşiret/Feodal yapının yıkılması KESİNLİKLE şarttır. Bugün bakın Ulus kavramını kabul edemeyen kitleye; Hepsi Aşiret Reisidir... Bu yapı yok olmadıkça, Türkiye'de Kürtler ile ilgili sorunlar yok olmayacaktır... Bunun başka da bir yolu yoktur... Sorunun ne olduğu açık ve nettir...
  9. İkizler benim çok ilgimi çekmişti filmde ama Devastator ile kapıştıkları sırada bir yok oldular, sonra bi daha görünmediler. Filmde mantık hataları vardı ama üçüncüsünü talep ettirecek kadar dikkat çekiciydi. Zaten herkesin beğendiği ortak nokta, robotların değişimini izlemek ve çıkardıları o transform sesi... Dün de Terminator 4'ü izledim tekrar, o da hala izlenmeye değer...
  10. Ya hu yapmayın, Ulus dediğiniz birliktelik, öyle "Hadi bi koşu Ulus oluverelim" demekle olmuyor ne yazık ki... Bunun tarihsel derinliği, bir geçmişi vardır... Toplumlar, Ulus olarak ortaya çıkabilmek için yüzyıllarca olgunlaşır, çeşitli aşamalar geçirirler... Biz, Türk Devrim Tarihi'ni ele alırken, taaa EN GEÇ 1800'den hatta 1789'da Fransız İhtilali ve III Selim'in tahta çıkmasından başlatabiliyoruz. Bu daha geriye götürülebiliyor fakat daha erkene getirilemiyor... Nasıl ki Fransız İhtilali 1789'dan ibaret değil ve taaa Avrupa Aydınlanmasına ve hatta 1453 İstanbul'un Fethi'ne kadar bile dayandırılıyorsa, Türk Devrimi ve Ulusallaşması da öyle... Türk Ulusu öyle 1923te "Haydin ya hu, Ulus oluverelim" demekle olunmamıştır... Tarihi yeni baştan karalamayın lütfen! Osmanlı İmparatorluğu'na bir bakın bakalım, kaç tane "Uluslaşma" modeli deneyimi/örneği geçirmiş Ve niçin başarılı olamamış da, Türk Ulusal Kimliği başarılı olmuş... "Türk" adı, tarihsel olarak bu coğrafyada yaşayanlara atanmış bir addır... Kaldı ki tarihte çok bilinen bir paradoks vardır: "Coğrafya mı Kitlelere isim verir, Kitleler mi Coğrafyaya isim verir?" Ermeniler, Armenia bölgesinde yaşadıkları için mi adları Ermeni; Yoksa adları Ermeni olduğu için mi o bölgenin adı Armenia? Kürtler, Kürdistan denilen bölgede yaşadıkları için mi adları Kürt; Yoksa adları Kürt olduğu için mi o bölgenin adı Kürdistan? Azeriler, Azeria bölgesinde yaşadıkları için mi adları Azeri; Yoksa adları Azeri olduğu için mi o bölgenin adı Azerbaycan? Bunlar, o bölge ve kitleler ile ilgili pek net olmayan bilgiler... Ancak şu bilgi gerçektir ki; Anadolu'ya "Turchia" adını Türkler vermemiştir... "Türk" adını da Anadolu'dan/Turchia'dan almamışlardır... Fakat Anadolu'ya, Batılılar tarafından, 11. yüzyıldan beridir "Turchia" denmesinin ve bu adın özellikle Osmanlılar döneminden beridir iyice kanıksanmış olmasının nedeni; "Türk" kitlesinin Aşiret yapılarının artık dağılmaya yüz tutup, Taa 19. yüzyılda şekillenecek olan Ulus Toplumsallaşmasının nedeni olacak olmalarına varacak süreci başlatmalarıdır... Neden Osmanlı'da iyice kanıksanıyor? Selçuklular döneminde, Türkler Anadolu'ya "Rumİli" derken, ve Hükümdarlarına "Rumİli'nin Sultanı" ünvanı verirken, Avrupa ve diğer tüm devletler, Anadolu'ya ve yaşayan tüm halka "Turchia" diyorlar... Osmanlılar zamanında, Türklere yönelik yapılan kıyımlar ve Kürtleştirmeler, Buradan da Türklerin gerçekleştirdikleri süreç, Artık Anadolu'ya, Anadolu'da yaşayanlarca da "Türkiye" denilmesine neden oluyor. "Rumİli" ifadesinin yok olduğunu ve yok olma nedeninin bu süreç olduğunu görüyoruz... Dolayısı ile; Merak etmeyin, Türk Olmak "Irka Dayalı" bir tanımlama olmadığı gibi, 20. yüzyılda 1923de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile ortaya çıkmış bir şey de değildir... Size tarihsel ve toplumsal olarak daha da geniş bir biçimde anlatabileceğim EN AZ 600-700 yıllık bir kökeni, bir geçmişi, bir gerçekliği vardır... Bir de "Türkiye Cumhuriyeti ne zaman kurulmuş ona bakalım" demişsiniz... Sanırım Amerikanın kuruluşunu 1776'dan, Rus Devrimi'ni 1917'den, Fransız Devrimi'ni de 1789'dan ibaret görüyorsunuz!!! Daha öncesinde, bu yapıları oluşturacak temelleri ve gerçeklikleri yoktu sanırım! Ne günlere kaldık!
  11. Ali, kusura bakmayın ama DemirEfe 10 numara bir yazı yazmış açıkçası... DemirEfe'yi her zaman severim ama en çok da sinirlendiği zaman severim; Çünkü her mükemmel söylemleri arasından en mükemmellerini o zaman söylüyor... Valla ben, kime ve neye hitap ettiği ya da hangi ifadeden hareket ettiği noktasına takılmayarak, DemirEfe'yi yazdıklarının netliğinden ötürü tebrik ediyorum...
  12. Üniversite okuduğum dönemde Galatasaray'ın koyu taraftarı bir arkadaşım vardı. Fanatikliğini ve futbol taraftarlığının saçma olduğunu sorguladığımda bana şöyle yanıt vermişti şakayla karışık: "Din, dil, ırk ayrımı yapsam daha mı iyi? Yapılabilecek en mantıksız ayrımcılığı yapıyorum ve kimseye zarar vermiyorum, sadece eğleniyorum..." Memleketçilik de bence çok tutarlı olmayan bir zihniyettir; Fakat ne olursa olsun "İzmirli" olmak, Türkiye'de çok ayrı bir yere sahiptir... Çok farklı, başka başka etnik ve dini kökenli insanları barındırır Ve çok uyumlu bir biçimde, onları birbirine kaynaştırır... Kim ne derse desin; İzmir, Türkiye'nin en demokratik şehridir... Tavrı en keskin olan şehridir... Bunun elbette ki tarihsel ve toplumsal çok önemli nedenleri var. Fakat ben şu son dönemde DTP mitingi ile ilgili olarak Yılmaz ÖZdil'in bir yazısını alıntılamak ve sonra da İzmir'in ne olup olmadığını tartışma konusu yapmak istiyorum. İzmir Nedir? Ne Değildir? Irkçı mıdır? Faşist midir? Gavur mudur? Dindar mıdır? Sağcı mıdır? Solcu mudur? Okumuş mudur? Bilmez midir? Liberal midir? Anarşist midir? Komünist midir? Kapitalist midir? Kürt Düşmanı mıdır? Rum Düşmanı mıdır? Ya da birilerine düşman mıdır?
  13. Dersim ile Kürt olmayı karıştırmayalım. Dersim Kürt değildir, Kürtçülüğün kendi çıkarlarınca sömürmek istediği bir kesimdir...
  14. İnsanlar ne kadar farklı düşünme potansiyeline sahipse, O kadar da benzer düşünme olanağına sahiptirler diye düşünüyorum... Yeter ki duygular, sömürü aracı olarak kullanılmasın Ve etik çerçeveden uzaklaşılmasın... Bunu, tartışma arkadaşlarımızı hedef alarak söylemiyorum kesinlikle... Kesimlerin, kendilerine temsilci olarak benimsedikleri yapıları iyi okumaları lazım. Örneğin DTP bunun en güzel örneğidir bence. Geçende İzmir'e geldiler ve haklı ya da haksız bir şekilde protesto edildiler. Buna değinmiyorum; Fakat şu dikkatimi çekti ki, Ahmet Türk çıktı ve bu protestoların ve şiddetin "Kürtlere Yönelik" olduğunu üzerine basa basa söyledi. Daha sonra da o protestoları gerçekleştirenleri "Bölücü" olarak lanse etti. O protestoları gerçekleştirenler ne Kürtlere düşmandılar, Ne de Bölücü idiler... DTP'nin üzerinde çakılı duran PKK ve ayrıştırmacılık misyonuna karşıydılar... Fakat Ahmet Türk niçin illa ki "Kürtlere Düşmanlık Beslenerek" yapıldığı üzerine politika yapıyor? Birlikte yaşamak için, bizi temsil ettiğiniz söylediğimiz kesimlerin söylemlerindeki satır aralarına da bakmak lazım Ve ona göre bir hassasiyet geliştirmek gerek diye düşünüyorum...
  15. Biji, Bu söylediklerini elbette ki destekliyorum ve bunların, böyle olması gerektiğini her zaman da dile getirdim... Farklılıkların muhafaza edilmesi konusunu zaten eleştiremiyorum, katılmamak mümkün değil... Ben, farklılıkların kimlik olarak atanmasının, insanların birbirlerinden farklılıklarını, ayrılık/başkalık/ötekilik olarak algılayacaklarını ve toplumsal olarak birbirlerine başkalaşacaklarını düşünüyorum. Çünkü birlikte yaşama azminde olan toplumlar, her zaman için, onları bir arada tutan ortak paydaları kimlik olarak edinmişlerdir. Tarihsel ve toplumsal gerçekliği budur: Kimi toplumlar, birlikteliklerini dine dayandırmışlar, dinsel kimlik ile birlikte din toplumlarını oluşturmuşlardır ve o dinden olmayanları ötelemişlerdir. Kimi toplumlar, birlikteliklerini kana dayandırmışlar, aşiret kimliği ile birlikte klan/aşiret toplumlarını oluşturmuşlardır ve o klan/aşiretten olmayanları ötelemişlerdir. Kimi toplumlar, birlikteliklerini ekonomik eşit paylaşıma dayandırmışlar, komünist/yoldaş kimliği ile birlikte komünal örgütlenmeleri kurmuşlardır ve o yapıdan olmayanı ötelemişlerdir. Kimi toplumlar, birlikteliklerini monarşiye dayandırmışlar ve tebaa kimliği ile birlikte imparatorluğa bağlı örgütlenmeleri oluşturmuşlardır ve o yapıdan olmayanı ötelemişlerdir. Ben ve benim gibi düşündüğünü bildiğim Ulusalcı kesim; Etnik kökeni, dili, dini ne kadar farklı olursa olsun, ortak değerleri bulunan toplumu "Ulus" olarak tanımlar. Ulus Kimliği dediğimiz şey de, bu farklı dinden, dilden, ırktan olan kimselerin ortak değerlerinden daha fazlası değildir. Şu da bir gerçeklik ve özeleştiridir ki; Tüm diğer yapılar gibi Ulus yapısı da, bu yapıyı benimsemeyeni öteler... Her zaman dediğim gibi; Ulus Yapısı da birgün, iç dinamikleri tükendiğinde ya da daha modern ve daha üst bir toplumsallaşma biçimi geliştiğinde ortadan kalkabilir Ve bir Devrimci olarak o yeni ve modern yapıyı da seve seve kabullenirim... Fakat şu an ne yazık ki daha çağdaş bir model gelişmiş bulunmamaktadır... Keşke gelişmiş olsa da; Nasıl ki farklı din, dil ve ırktan kimseler Ulus Birlikteliğinde bulunabiliyor iseler, Aynı zamanda farklı din, dil, ırk ve Ulus'tan kimseler de birlikte bir toplumu oluşturabilseler Ve Ulus Farklılığı da ortadan kalksa... Bugün için; Kimin Ulus tanımını hangi ırkçı amaçları doğrultusunda kullandığını umursamıyorum. ABD, Irak'ı demokrasiyi kullanarak işgal etti diye demokrasiden nasıl ki vazgeçmeyeceksem, O kavramın gerçek ve tarihsel ifadesinden de vazgeçmem. Sizin de çizdiğiniz çerçeveye ek olarak, kimsenin farklılıklarının yok edilmemesi koşulunu da ekleyerek söylediklerinize katılıyorum.
  16. Mavi, Farklılıklardan kıl kapıyor değilim asla... Çok net bir olay anlatayım ve aslında yaşamımın bir parçası bu; Bir kaç arkadaş... çok sıkı dost ve çalışma arkadaşı düşünün... Birisi Panteist, biri Deist, diğeri sağlam bir Sünni, ötekisi bir Şii/Caferi, ikisi de Alevi... Birisi benden çok daha katı bir Ulusalcı, diğerinin sevgilisi bile anadan-babadan temelli Kürt, diğeri Azeri, ötekisi Türkmen, ikisi de karadenizli... Ales sınavındaki mantık sorusu gibi oldu değil mi? Bilin bakalım, bu denklemdekilerden hangisinin evi kırmızı boyalı? Sabah akşam birlikteler... Aynı odada çalışıyorlar ve çoğu zaman aynı evde kalıyorlar... Fakat hiçbir zaman bu farklılıklarından ve tercihlerinden dolayı çok küçük bir tartışma dahi yaşamadılar... Çünkü birbirlerini farklılıkları ile tanımlamadılar... Ortak paydaları ile birleştiler... Birinin farklılığı, diğerine yabancı geliyor kimi zaman... Kimi zaman da sempatik ve öğrenmeye değer buluyorlar... Bazen birbirlerine şaka konusu bile yapıyorlar... Fakat hiçbir zaman birbirlerini "Ben bu'yum, sen şu'sun" diyerek ayırmıyorlar... Bakın; Kendinizi, farklılığınız ile kimliklendirmeniz başkadır... Farklı kökeninizi koruyarak ve sahip çıkarak, başkalarınınkine de saygı duyarak, onlar ile ortak kaygılarınızda birleşmeniz başkadır... Benim yaşadıklarımdan anladığım şudur ki; Kendinizi ve farklılığınızı koruyabilerek; fakat diğer insanlar ile ortak kaygılarınız üzerinden bütünleştiğinizde, Sizin farklılığınız, o insanlar için bir değer olarak ortaya çıkıyor; Ve siz, sizden farklı olmalarına rağmen onların farklılıklarını, Onlarda, onlardan farklı olmanıza rağmen sizin farklılığınızı Korumak ve sahiplenmek hassasiyetinde yüreklilikle ve samimiyetle bulunuyorlar... Ben en sağlam dostlarımı, bu günümde ve geçmişimde böyle kazandım... En eski dostlarımı da, Birşeyleri bildiğimizi sandığımız bilmez dönemlerimizde, birbirimizi farklılıklarımız ile tanımladığımız Ve sonunda ister istemez kendi farklılıklarımızın derdine düştüğümüz ya da düştüğümüzü sandığımız dönemimizde kaybettim... Kendinizi illa ki farklılıklarınız ile kimliklendirdiğinizde, Diğeri kendisine şunu soruyor; "Sen kendini ayrı tutuyorsan, ben seni niçin sahipleneyim?" Bu konuda aslına bakarsanız çok farklı düşündüğümüzü sanmıyorum Ya da öyle bir izlenim edindim, bilmiyorum...
  17. Bakın, Osmanlı Tarihi'nde bir kaç örnek-olay vardır. İlki; Kuleli Olayı'dır... Kuleli'de bir öğrenci kitlesi; bir müftü, bir imam, hocaları ve onları destekleyecek olduğu tespit edilen bir asker kitlesi ile birlikte, Bab-ı Ali'ye baskın düzenleyerek hükümeti indirmek ve meşruti/anayasalı bir yapı kurmak amacındadır. Örgüt ortaya çıkar ve bu amaçları gerçekleşmez; fakat var olan sistemi daha çağdaş bir yapıya kavuşturma amacı taşıdıkları için Devrimci olarak nitelenirler; başarısız bir sona imza atmaları bunu değiştirmez. İkincisi de; İttihat-ı Hamiyet örgütüdür... Bu örgütte daha çok Sivil-Öğrencilerin önderliğinde ve onların örgütlediği bir örgüttür. Bu örgütte aynı amaçtadır ve başarısız olmuş, ortaya çıkmıştır; fakat bu, o yapılanmanın Devrimci olmadığı, sürecim bir Devrim süreci olmadığı anlamına gelmez. Üçüncü örneği bir Karşı-Devrim'den vereyim; 31 Mart Vakası... II. Meşrutiyetin getirdiği Anayasalı örgütlenmeye/yapılanmaya ve uygulamalara karşı çıkarılmış bir Karşı-Devrim hareketidir. Hareket Ordusu'nun müdahalesi ile bastırılmış, yani başarısız bir hareket olması, o isyanı çıkaranların Karşı-Devrimci olmadığı anlamına gelmez... Dersim Harekatı'nın tam anlamı ile o Aşiret Yapılanmasını ortadan kaldıramaması ve daha da kötüsü sivil-masum halkın da kaybedilmesine neden olması, o harekatın Devrimci kimliğini yok etmez. Sonuçları elbette ki mal olduğu canlar bakımından katliam olarak nitelenebilir; fakat harekat bir Devrim Harekatıdır... Bakın, bu, o canların kaybedilişini haklı hale getirmez; Fakat harekat, ilkel bir örgütlenmeyi kaldırıp daha çağdaş bir yapılanma gerçekleştirmek amacına öykündüğü ve bu amaçla düzenlendiği için Devrimci bir kimliktedir. Başarısız bir Devrim adımı olarak tanımlayabilirsiniz... Sonuçlarını, masum halk açısından bir katliam olarak da niteleyebilirsiniz... Fakat hedefi açısından kesinlikle bir Devrim niteliği taşıyan bir harekattır... İşte baştan beridir anlatmak istediğim bu: Her Devrim'in bu türlü acı yüzleri vardır... Eğer siz bunlara bakarak Devrimleri tanımlayacaksanız, Bugüne kadar yeryüzünde yapılmış tek bir Devrim örneğine dahi rastlayamazsınız... Bilmem anlatabildim mi? Muhammed Peygamber'in gerçekleştirdiği Devrim'den tutun, Çin Devrimi'ne kadar hepsinde benzer acılar yaşanmıştır... Evet, acıdır, üzücüdür; "Keşke yaşanmasaydı" denilesidir... Hatta yeri geldiğinde, sahip çıktığımız Devrim'i sorgulatıcı derecede can yakıcıdır; doğru... Fakat bu türlü acıların yaşanmadığı, Herşeyin güllük gülistanlık gerçekleştiği bir Devrim'i henüz tarihler yazmamıştır... Her Devrim, katliama imza atmıştır ne yazık ki... Örter demedim zaten; Fakat yapılanların amacını "amanda efendim bunlar ırkçıydı, tek amaçları Kürtleri yok etmekti" gibi bir komplekse bürümeyin... Ayrıca, tarihin örtmemesi gereken nice katliamlar var ve sık sık yeri geldikçe bu forumda da söz ettim... Umarım hassasiyetiniz, o katliamların da üzerini örtemeyecek kadar hassastır... Mavi, ben kavramların hastasıyımdır açıkçası... Sözlükleri de bu yüzden hiç sevmem... Paradoks gibi görünüyor değil mi? Belki tezat gibi görünüyor ama bence sözlükler, kavramların gerçek anlamlarını sığlaştırıyor... Ben Devrim ve İhtilal Kavramlarının tarihsel ve sosyal süreçlerdeki öz niteliklerine bakarım... Devrim; alıntıladığınız ifadeden çok daha fazlasıdır... İhtilal'de öyle... Tarihsel süreçte İhtilal, Devrim'in bir aşamasını kapsar... Eski ve çökmekte olan sistemin koruyucularının eylemsel ve güç kullanarak sindirilmesi, ortadan kaldırılması sürecidir... İhtilal, bu sözü ve gücü geçen egemenin hükümranlığı sonlandırılınca sona erer; Fakat Devrim sürer... Çünkü iş sadece ihtilal yapmak ile bitmez... İhtilali gerçekleştirenler, yıktıkları yapının yerine yenisini kurmak zorundadırlar... İşte bu da, Devrim'in yenileşme/inkılaplar sürecidir... Eski kurumlar yıkılırken, yerine daha yeni ve Devrim'in niteliği çerçevesinde kurumlar kurulur... Bu yapı gerçekleştiğinde, İnkılaplar tamamlandığında, Devrim yine bitmez... Yapılan yeniliklerin işletilmesi ve yeni yapılanmalarının aksaklıklarının giderilmesi; Yani ıslahatlar/düzenlemeler/iyileştirmeler süreci başlar... Bunlar Devrim'in birer ayağıdır... Sözlüklere takılıp kalmayın; Gerçekleştirilmiş Devrimlere bakın, Devrim'in sözlüklerden öğrenilemeyeceğini çok net görürsünüz...
  18. Sizin yerinize yargılarda bulunmuyorum. Sadece "sizin için öyle olabilir" diyorum dikkat ederseniz... Öyle düşünmüyor da olabilirsiniz; Ben yanlış izlenim edinmiş de olabilirim... Benim için de en büyük değer insandır... Fakat hiçbir insan da eleştirilemez değildir elbette, kutsal ve dokunulamaz değildir... Ortak paydalardır insanları buluşturabilecek olan; Farklılıklar değil... Herkes, farklılıklarını yaşatmak ve ilerletmek hakkına doğal olarak sahiptir; Fakat insanların, ortak değerleri de yaşatmak ve ilerletmek gereksinimleri vardır toplumsallaşmaları ve uyumları için... Ve toplumsallaşmayı önemsiyorsanız, önemli olan da budur... Benim, benim ırkımdan olmayanlar ile konuşabileceğim tek şey ve oluşturabileceğim tek kimlik, O kimse ile olan ortaklıklarımızdan ibarettir... Siz, farklılıklarınızı, beni tanımlamak için kullandığınız sürece, Benimle ortak bir paydada buluşamazsınız... Ben de sizi, farklılıklarınız ile tanımladığım sürece, Sizinle ortak bir değerde buluşamam... O yüzden sizin bir Kürt olmanız, sizi ilgilendirir... Beni değil... Benim Yörük olmam da sadece beni ilgilendirir... Sizi değil... Kürtlük size ne kazandırır ya da nasıl bir bakış sağlar umursamıyorum; Ben, benimle hangi ortak noktalarda buluşabiliyorsunuz, Ya da ben sizinle hangi ortak duyguları paylaşıyorum, ona bakarım... Benim tek korkum, ortak paydaların yitirilmesidir... Zira bunun sonucu, farklılıkların önem kazanması olacaktır... Farklılıklar; Irkçılığı ve Şeriatçılığı getirir...
  19. Mavi, Türk Devrim'ini Dersim ile sınırlayamazsın... Fransız Devrimi örneğin 5 aşamadan geçti aynı yüzyıl içerisinde; İlkinde süreç gerçekleşmedi diye o Devrim'i başarısız sayabilir misin? Türk Devrimi'nin üç yönü olmuştur, bunu anlattım... Dışarıda, Emperyalizme karşı topyekun ve başarılı bir halk savaşı olması açısından tam anlamı ile Devrim'dir... İçeride, Monarşi'yi yine Halka ait kıldığı egemenlik hakkı ile yıkması açısından tam anlamı ile Devrim'dir... Üçüncü yönü ile bu süreç aksamıştır fakat bu, Devrim olması özelliğini ötelemez ve yok etmez... Daha önce söyledim; Diğer Devrim'lerden daha kapsamlı ve daha zor bir süreç yaşamıştır... İçeride, üçüncü yönü ile Aşiret/Tarikat yapısına ve geri kalmışlığa karşı mücadele etmiş bir Devrim'dir... Devrimler'in ihtilal ayağı, sandığınız gibi "Devrim'in kendisi" DEĞİLDİR... Her Devrim, bir ihtilal sonucunda gerçekleşir. İhtilal, Devrim'in bir aşamasıdır ve halk ile topyekun gerçekleşir. Sonraki aşama ise yeniliklerin/inkılapların gerçekleştiği süreci, ayağıdır... Dersim Harekatı, Ağalık yapısını yok etmeyi hedef alması bakımından tam anlamı ile bir Devrim sürecidir... Başarılı olmuştur ya da olamamıştır... Devrim'in orada aksamasının ya da tam anlamı ile yerleşememesinin nedeni, O harekatın "Devrim"in bir süreci olup olmamasından kaynaklanmaz... Devrim'in orada aksamasının nedeni; Halkın, O Devrim'i benimseyememesi, O Devrim'e ayak uyduramaması, Statükosundan vazgeçememesi, Devrim'e sahip çıkmamasından kaynaklanır... Evet, Devrim hem kendi çocuklarını yer... Hem de yeni çocuklar yaratır... Aşiretlerin bulunduğu yapı, o Devrim'e sahip çıkmadığı için kendi çocuklarını yaratamamıştır orada Devrim... Aşiretlerin bulunduğu yapı, o Devrim'i benimseyemediği için kendi çocuklarını yaratamamıştır orada Devrim... Aşiretlerin bulunduğu yapı, o Devrim'e ayak uyduramadığı için kendi çocuklarını yaratamamıştır orada Devrim... Benim art niyetli bulduğum ve etik olmadığını düşündüğüm şey; Devrim'in "Kürt ve Alevi Düşmanlığı ile Gerçekleştiği" yargısının yerleştirilmeye çalışılıyor olmasıdır... Çünkü Devrim, Kürtler kadar Türkmenler'in de kanını akıtmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında çıkan ayaklanmaların çoğu Halife ve Padişah yanlısı Türkmenler tarafından çıkarılmıştır... Adeta o iç isyanlarda akan kanın haddi hesabı yoktur... Hadi diyelim ki Devrim, Kürtlere Irkçı bir kafa ile yaklaşıyordu; Türkmenlere hangi kafa ile yaklaşıyordu da onlarla da çatışıldı, öldürüşüldü? Çerkez Ethem ile ya da Anzavur veya Demirci Mehmet ile niçin çatışıldı? Şapka Kanununda idam edilenler Kürt müydü? İzmir Suikasti'nde idam edilenler Kürt ya da Alevi oldukları için mi idam edildi? İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanıp idam edilenler, Kürt ve Alevi oldukları için mi idam edildiler? Hadi diyelim ki Alevilere de öyle bir Irkçı kafa ile yaklaşılıyordu; Halife'nin Kuva-i İnzibatiye'si ile hangi kafa ile savaşıldı ve öldürüşüldü? Yapmayın... Bu kompleksten kurtulun artık... Tarihte, bir talepte bulunan taraf, kendisini haklı kılabilmek için bir karşı-güç ya da tiran yaratmak zorundadır. Kürtçüler de kendilerini haklı kılmak için karşılarında, hep onları hedef aldığına kendilerini koşulladıkları bir canavar, bir tiran yaratmak peşindeler. Fransız Devrimi'nin Tiran'ı; Feodal Beyler ve Kıral idi... Amerikan Devrimi'nin Tiran'ı; İngiltere Emperyalizmi idi... Rus Devrimi'nin Tiran'ı; Çarlık idi... Türk Devrimi'nin Tiran'ı; Emperyalizm, Feodalizm ve Padişahlık idi... Bunlar, gerçek Devrim süreçleri karşısındaki, gerçek Tiranlar idi... Fakat Kürtçülerin, tutarlı bir biçimde karşılarına alabilecekleri bir Tiran yok!? O yüzden bunu yapay olarak yaratmak peşindeler... O yüzden Türk Devrimi'ni, sanki Kürtlere karşı yapılmış olarak lanse etmek peşindeler... Bu da ırkçılığın bir diğer yüzü... Türk Devrimi sürecinde Aleviler kadar Sünniler de öldü... Kürtler kadar Türkmenler de öldü... Sadece onlar değil; Çerkezler'de öldü... Örneğin 150'liklere bakın; İzmir Çerkez Kongresi'ni düzenleyenler sürülmüştür ülkelerinden ve bunlar Çerkezlerin genelde önde gelen kimseleridir; suçlu ya da suçsuz... Sadece Kürtler değil yani... Nedir bu kompleks?
  20. İşte bu iletinizdeki ifadeniz yüzünden geriliyorum bazen... Söylemediğiniz birşey, söylemediğiniz bilindiği halde, söylemişsiniz gibi lanse edildiğinde O söylem, artık üzerinizde etiket gibi kalıyor... Aynen Mari Antoinette söylemediği halde "Ekmek bulamıyorsan pasta ye" dediğine inanıldığından idam edilmesi gibi... Ben, hiçbir zaman "Devrim için herşey mübahtır" demedim... Öyle söylemediğim halde söylemişim gibi etiketleyen ve sonra "yok efendim siz alındınız!" diyen arkadaş ve iletisi şudur: O lafı ben söylemedim, söylemem de zaten... Ya hu halk konuşabiliyor mu devlet ile peki? Gönderilen kamu hizmetleri yok ediliyorsa, konuşmak istemediği açık değil mi? Ya da konuşmasına izin veriyor mu ağaları beyleri? Konuşmalarını istemedikle açık değil mi? Devrim, Dersim'in neresinde biliyor musunuz? Halkın egemenliğini, ağalarından alıp, halkına teslim etmek amacında... Halkı, aracısız olarak devlet ile konuşturabilme amacında... Asimilasyon dediğiniz şeyi neye dayandırdığınız önemli burada... Bir Irkın, başka bir Irkı yok etmesi mi? Yoksa belirli bir bölgedeki halkın, ilkel toplumsal yapısının dağıtılması mı? Eğer bir Irkın, diğer bir Irkı yok etmesi ise tanımınız; Bir Asimilasyon yoktur orada... Çünkü bu türlü bir asimilasyon; Irkçılığa dayalı bir sistem, politika, ekonomi ve ilke gerektirir... Türk Devrimi'nin böyle bir aşaması, yapısı ve ilkesi yoktur... Böyle bir sistematiği de yoktur... Fakat Aşiret yapısının dağıtılması ve o yapıyı örgütleyebilecek kesimin sindirilmesi ya da eritilmesi ise kastınız; Evet, bu yapıyı dağıtmak yönünde yaptırımlar yapılmıştır... Bu saklanılacak ya da çekinilecek bir durum değildir... Zaten Devrim'in amacı da budur; O yapıyı, o aşiret yapısını dağıtmak... O değil de; Ben burada şunu anlamadım: Siz o yapının dağıtılmasından ve yok edilmesinden mi şikayetçisiniz? Yoksa orada masum insanların öldürülmüş olmalarından mı? Hayır, çünkü öyle bir kavram kargaşası yaratılmış durumda ki şu an bu konuda; Sap ile saman oldukça birbirine karışmış ve siz de net değilsiniz... Kavramların ne olup olmadığının bilinmediği bir ortamda, tartışmak ve anlaşmak oldukça zor bir hale geliyor ne yazık ki... Şunu da ekleyeyim; Türk Devrimi, Irkçı bir Devrim değildir... Dersim Harekatı'da bir Irkın, başka bir Irka düzenlediği bir harekat değildir... Dinamikler bunlar değildir... Halk Egemenliğini öngören bir Devrim'in, Ağa Egemenliğine son verme sürecidir... Oradaki yapıyı dağıtmak amacı ile yapılan yaptırımlar da bu yüzden olmuştur... Ha ama bu demek değildir ki; "Sırf o yapı dağılsın diye öldürülen masum insanların ölmesi gerekliydi..." O harekatın amacı ve nedenleri çok açık, net, gerekli ve haklıdır... Sonuçları ise acı ve oldukça sorgulanır bir özelliktedir... Mavi, ağaları yaratan şey o yapı, o kültür... Ağaya hesap sorduğunda, onu indirirsin, yenisini bindirirsin... Olay ağa da bitmiyor... O ağayı yaratan kültürde, O ağayı yaratan toplumsal yapıda, O ağayı yaratan toplum psikolojisinde bitiyor olay... Bakın, "Aydın" dediğimiz kesim nedir? Sorumluluk hissettiği toplumun aksaklıklarını görebilen, sindirebilen ve değişmesi gerektiğini kabul edebilen kimselerdir... Tüm aydınlanmacı filozoflara bakın; Çoğunluğa nostaljik ve sempatik gelecek olan kendi öz kültürlerini, aksaklıklarından dolayı yadsıyabilmişler ve böylelikler gelişmelerinin önünü açabilmişlerdir. Türk Devrimi'nde de bu vardır; Yapılan her Devrim'de halka hitap ve gerekçesi şu şekildedir: "Tamam, bu bizim yüzlerce yıldır sürdürdüğümüz bir gelenektir vs. Fakat çağdaş dünya da artık bu, çağın gerisindedir..." Bu biraz yürek ve gerçekçilik ister... İçinden geldiğiniz ve sizi siz yapan değerlerin aksak olduğunu kabul etmek çok zordur; Fakat Devrimci ve Aydın kişi, bunu kabul edebilendir... Türk Devrimi'ni ya da tüm diğer devrimleri incelerseniz, farklı birşey göremezsiniz... Peki siz? İçinden geldiğiniz kültürün yarattığı o ağalık-beylik sistemini yadsıyabiliyor musunuz? Ya da şöyle sorayım: O ağalık-beylik yapısını yaratan o kültürü eleştirip, yadsıyabiliyor ve değişmesini, gelişmesini isteyebiliyor musunuz? Çünkü biz öyle olması gerektiğini, Kürtlerin artık ağalar-beyler yetiştiren ve onları boyunduruğa mahkum eden o kültürün artık değişmesi ve gelişmesi gerektiğini söylediğimizde, Ancak bu şekilde çağa ayak uydurabilip, töre cinayetlerinden tutun kan davalarına kadar tüm Aşiret Hukuk Yapısına dayalı olumsuzlukları bitirebileceğini dile getirdiğimizde Irkçı ilan ediliveriyoruz... Düşman ilan ediliveriyoruz... Asimilasyoncu ilan ediliveriyoruz... Bu, adil mi? Bu ülkenin vatandaşı olan ve sahilenmem gereken halk için ne deseydim? "-Bana ne? Bırakalım da nasıl yaşıyorlarsa yaşasınlar" desem mi daha yerinde olurdu Ve o zaman mı ırkçı olmazdım? Devrim, ağaları yok etmek değildir Mavi... O ağaları yaratan sistemi/yapıyı/kültürü değiştirebilmeyi akıl edebilmek ve eyleme geçirebilmektir...
  21. İnsanlarda içgüdü yoktur, içgüdüsel davranışlar vardır... Bunun nedeni, irademizin ve irademize dayalı seçme özgürlüğümüzün olmasıdır... Endişe etmenin ya da koruma güdüsünün mantığı ise, İnsanların ortak paydalara dayanarak yaşayabilecek olmalarına dayalı tutkudur... Siz kendinizi, farklılığınıza! dayanarak kimliklendirmek ve ayrıştırmak istiyor olabilirsiniz; Biz, benzerliklerimizi ortak bir kimlik olarak tutku haline getirmek peşindeyiz... Size göre Ulusçuluk, farklılıkları okunmaz kılıyor olabilir... Çünkü siz, farklılığınızı kimliklendirmek ve kendinizi ayrıştırmak peşinde olabilirsiniz... Bize göre ise Ulusçuluk, farklılıkları olumlamak ya da olumsuzlamak ile uğraşmaz... Ortak Değerlerimizi kimliklendirir ve farklılıklarımıza rağmen bizi bütünlemek peşindedir... Değerlerin ve kaygıların ne olup olmadığı, Sizdeki değerleri yaratan, toplumsal kültürünüz, toplumsal bilinçaltınız ve toplumsal psikolojinizdir...
  22. Özellikle şunu iyi ayırmak istiyorum: Bir katliama karşı çıkmak ayrıdır, Bir isyanı, katliama sözde karşı çıkarak savunmak ayrıdır... Bir katliama karşı çıkmak ayrıdır, Bir ilkel yapıyı/aşiret yapısını ve kültürünü, katlima sözde karşı çıkarak savunmak ayrıdır... Bir katliama karşı çıkmak ayrıdır, Etnik kaygılarla bir Devrimi ve Devleti, katliama sözde karşı çıkarak yadsımak ayrıdır... Ve; Bir devrime sahip çıkmak ayrıdır, Devrim'e sahip çıkıyorum diye bir katliamı onaylamak ayrıdır... Ben, yazdıklarımın, sanki masum insanların öldürülmelerini onaylıyormuşum gibi bir bakış açısı ile okunmasını istemiyorum. Dersim isyanına ve o düzene karşı bir harekat düzenlemek, Türk Devrimi'nin bir gerekliliği Ve Dersim'in daha öncesinden yaptıkları/yapısı doğrultusunda meşru bir hakkı idi... Fakat, Dersim'e girildikten sonra, masum olduğu bilinen/düşünülen kitleye En azından bir sorgulama geçirmeden ve var ise suçları tespit edilmeden bir yaptırım uygulamak; Elbette ki haklı bir eylem değildir... Devlet'e bir takım suçlamalar yöneltilecekken, öncelikle; O insanları, kendileri uğruna ölebilmeye ikna eden, koşullandıran, güden O yapının-kültürün ve ağaların sorgulanması ve reddedilmesi Gerekir diye düşünüyorum...
  23. Ben sana Devrimleri tekrar, en baştan ve yeniden okumanı şiddetle öneririm. İhtilal dediğimiz bir süreç vardır Devrimlerde; Halkın aktif olarak katıldığı süreç, tam olarak bu süreçtir... Fransız İhtilali'nde de, Rus Devrimi'nde de, Muhammed Peygamber'in yaptığı Devrim'de de, Önceki sistemi yıkıp, yenisinin kurulmasını sağlayan "İndirme/Devirme" süreci, halk ile; destekleyen kesim ile birlikte yapılmıştır... Fakat Devrim'in sonraki ayağı olan yeniliklerin/değişimlerin gerçekleştirilmesi süreci Aydın ve kurucu kadro ile gerçekleştirilmiştir her zaman. Devrimlerin bu yönü, hep tepeden inme olmuştur. Bu süreçte bu yenilikleri kavrayabilen kesimler olduğu gibi kavrayamayanlar da olmuştur elbette... Fransız Devrimi'nde ihtilal'den sonra o yenilikleri ve hatta insan hakları beyannamesini yayınlayanlar da halk değil, halkı temsil ettiğini söyleyen kesimdi. Rus Devrimi'ndeki değişimler sürecinde de aynısını görürsün. Git, Muhammed Peygamber'e de baksan başkasını göremezsin. Senin o "Tepeden indiren" dediğin kesim, toplumun eksikliklerini kestirebilen, görebilen ve bunu sindirebilen aydın kesimdir. Toplumu yönlendirirler ve yeniliklere inandırırlar ve hazırlarlar. Sonra benimsetirler. Oğuzların Anadolu'ya gelmelerinden sonra Müslüman olmaları, Türk-İslamcı çevrelerce hep şöyle lanse edilir: "Oğuzlar, islamiyetle tanıştıktan sonra, o inancın kendilerine en uygun olduğunu görmüşler, gerçek din olduğunu anlamışlar ve kabul etmişlerdir!" Sanırsın ki Oğuzlar hidayet aşkı ile yanıp tutuşuyorlardı da, İslamiyet onlara bunu hemencecik sunuvermişti. Sizin de Devrim konusunda algınız bu sanırım. Devrim'in gerçekleşebilmesi için tüm halkın buna çok büyük bir açlık duyuyor olması ve hemencecik kavrayabilmiş olması gerekiyor! Topyekün talep etmiş olması gerekiyor! Türk Devrimi'ne ne kadar tepeden inme dense de, Avrupa'daki ve diğer Devrimler de farklı değildir. Halkın gereksinimleri ile Burjuvazi'nin çıkarlarının örtüşmesi ve Burjuvazinin bunu kullanarak ve yönlendirerek hakları elde etmiş olması Ve halkı bu yönde güdülemesi, halkın bu devrimi sırf kendi talebiyle gerçekleştirdiği anlamına gelmiyor. Burjuvazi'nin onlara tepeden indirdiği ve pozitif de olsa güttüğü anlamına geliyor... Size birşey diyeyim mi? Eğer Türk Devrimi, Aşiretleri ve Aşiret yapısını desteklemek uğruna canlarını verebilecek ve bu yönde koşullanmış/güdülmüş bir halk potansiyelini yok edebilseydi Ve siz, o aşiret yapısından kurtulunmuş olarak demokratik egemenlik hakları doğuşunuzdan beridir yaşayabiliyor olsaydınız, Bugün Türk Devrimi'nden zerre kadar kuşku duymazdınız... Meyvelerini yiyor olurdunuz... O yüzden sorgulamanızı, Devrim'e karşı değil, O süreci sekteye uğratan kendi statükonuza karşı yapın... Fransız Devrimi'nin gerçekleştiği sürece bakın. Tüm aşamalarını bırakın, sadece ilk döneminde 15,000-40,000 arasında kişi sadece giyotin ile ölmüştür. Zindanlarda, sürgülerde, karmaşada ve çatışmalarda, baskınlarda ölenleri saymıyorum bile... Fakat bugün hiç kimse Fransız Devrimi'nin getirdiği Demokratikleşme ve Uluslaşma sürecinin olumsuzluğu sorgulamaz bile... Çünkü Devrim, sekteye uğramamış ve tam anlamı ile başarılı olmuştur... Herkes onun meyvelerini yer... Muhammed Peygamber'in yarattığı Devrim'e bakın. Forumda da tartışırsın o devrim sürecinde yaşananları, öldürmeler ya da öldürülmeleri. Fakat hiç kimse, o Devrim'in, Arapları yüzlerce yıl ileriye taşıdığını sorgulamaz bile. Hatta İslam'ı kabul eden devletlerin de itici gücü olduğunu sorgulamazsınız... Çünkü öyledir. Başarılı olmuştur. Devir açmıştır. Sekteye uğrasaydı, siz bugün kendinizi Müslüman olarak tanımlayamazdınız... Fakat meyvesini yiyorsunuz... Rus Devrimi'ne bakın... 90larda yıkılmış olması, diğer ülkelerin işçi haklarına sahip çıkmalarının tetikleyicisi olduğu gerçeğini değiştiremez. Rus Devrimi ve yarattığı akım olmasaydı eğer, Emin olun ki Kapitalizm bu kadar yumuşamış olamayacaktı. Ve belki de o potansiyal daha kötü ve kalıcı bir biçimde ortaya çıkacaktı. Fakat bugün bu getirileri sorgulamıyorsunuz bile; Meyvelerini yiyorsunuz... Devrim'in süreçleri vardır dostum... İhtilal süreci halk ile yapılır. Yenilikler/İnkılap süreci her zaman tepeden inme ya da öncü kadroların/aydın kesimin olumlaması ile gerçekleşmiştir. Türk Devrimi'nde de bundan farklısını göremezsiniz. Elbette ki halktan, bu sürece ayak uyduramayanlar olacak. Halkı, sanırım, yenileşmek için can atan bir yapıda sanıyorsunuz! Öyle olsaydı, Dersimliler, kendilerini güden ağalarının güdümünde, onları korumak için isyan etmez; Fransız Devrimi'ndeki gibi, kendileri alırdı onların kelleleri... Bunu yapabilmişler midir? Devrime sahip çıkmışlar mıdır? O zaman uzatmayacağız değil mi? Aşiret sistemini ve onu canını verebilecek kadar kendisini korumaya adamış ilkel kitleyi devirmeye yönelik yapılmış bir harekattı... Ne kadar başarılı oldu tartışılır elbette. Dersim Aşiretlerden mi oluşuyordu? Evet... Halk, o yapıyı korumak için mi isyan etti... Evet... Bu, bir Karşı-Devrim'dir... Statükonun korunması; ilkel bir toplumsal yapının devam ettirilmesi amacı güder... Dersim, bu hali ile tam anlamı ile Gericidir o dönemde... Şimdi, burada çok güzel bir laf oyunu var! Siz önce kalkıp, Aşiret Sistemini korumak için ayaklanmış bir halkın bu eyleminin "Gerici" olmadığını söylüyorsunuz, Sonra da "Seyit Rıza asıldı, gerisine ne gerek vardı" diyorsunuz. Seyit Rıza, Aşiret Reisi değil miydi? Halkı isyana yönlendirmedi mi? Halk, canını vermek uğruna onu desteklemedi mi? O yapının korunması için isyan etmediler mi? Ayrıca laf arasında sanki tüm süreci olumluyormuşum gibi bir izlenim yaratmayın Ve hep bunu yapıyorsunuz... Tartışmanın başından beridir diyorum: Harekat, devletin Devrim gereği yapması gereken haklı ve meşru bir harekattır. Fakat masum halka yapılanlar sorgulanmalıdır, başka çaresi var idiyse onun hesabı sorulmalıdır... Ancak size bakıyorum ki, Siz sadece "Dersim"den bakıyorsunuz olaya... Bu mudur nesnellik? Var idiyse o yapının kırılmasının başka bir imkanı, Bunu anlatın bana! Duygu sömürüsü yapmayın lütfen! Bir keresinde, Trt4 radyosu'nda bir Radyo Tiyatrosu dinlemiştim. Fransız Devrimi'nde giyotine mahkum edilen birisinin son gününü anlatıyordu. Adam, çocuğuna verilmesi için bir mektup yazıyordu. Sonra gardiyana veriyordu, oğluna ulaştırsın diye; içeriği çok duygusaldı. Gardiyan, giyotin indikten sonra, rüzgara kaptırıyordu bir tomar kağıdı. Yanındaki soruyordu; "-Neydi onlar?" "-Aman canım, önemli değil, bir kaç kağıt parçası işte!" İdam edilen mahkum için ve okusaydı oğlu için son derece önemli, Hayatının anlamını içeren bir tomardı o... Ama Gardiyan zerre kadar önemsemiyordu... Gardiyanın bu umarsızlığı, O adamın ise kendi hayatına kattığı anlam, Fransız Devrimi'ne kin duymamızı gerektirir mi? Be o radyo tiyatrosunu dinlediğimde, Fransız Devrimi'ne kin duymuştum... Sadece duygularınız ile hareket ettiğinizde, bu oluyor ne yazık ki... Fakat Devrim, sadece duygular ile işlemez... Devrim, Aklın devreye girmesinin, aydınlanmanın bir sonucudur... Halk için neyin daha gerekli ve iyi olduğunu tespit edebilme yeteneğinin bir sonucudur... Halkın, Aşiretler boyunduruğunda yaşaması devam mı ettirilmeliydi? Egemenliği eline almasından mahrum mu bırakılmalıydı? Türk Devrimi: "Ya istiklal, ya ölüm" ilkesinden hareket etmiştir... Bana bu söylediklerinizi okuduğumda, bunların öncelikli kaynağının Ağalık/Aşiret yapısı olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum... Siz sanırım fazlası ile Drakula filmleri izlemişsiniz. Drakula, doğası gereği İnsan'ın düşmanıdır... Onun kanı ile beslenir çünkü... Siz, sanırım Türk Devrimi Süreci'ni gerçekleştirenlerin Ne olursa olsun kana susamış, gözünün üzerinde kaşın var diyerek insanları katledebilecek kişiler olduğunu sanıyorsunuz... Bu nasıl bir koşullanmışlık... Dersim Harekatının Kürtlere ve Alevilere, Kürt ve Alevi oldukları için düzenlendiğini iddia etmek; Kürt Irkçılığının yeni ve en etik dışı savunusudur... Aklı başında hiçbir Devrimci de bunu savunamaz... Ve yine hala, o Aşiret yapısını sorgulamıyorsunuz, farkında mısınız? Hatta "çare" olarak görüyorsunuz... Çare değil, düşündüğünüzün tam aksine, o yapı, o yapıdaki insaların "Doğası"... Aşiret onlar için "Son Çare" değil... Onların, olmazsa olmazı... İşte bu yüzdendir o isyan ve harekat... Dersimlilerin "Son Çaresi" olabilmesi için, daha önce başka çareler aramış olmaları gerekirdi... Aramamışlardır... Var olana, statükoya sarılmışlardır... Ben de soruyorum; Suç kimin? Aşiret sistemini, canı pahasına korumaya koşullanmış, güdülmüş halkın mı? Halkı koşullayan ve güden ağaların ve o sistemin, o kültürün mü? Devrim gerçekleştiren Devletin, o yapıyı yok etmek istemesi ve masum halkı da gözden çıkarabilmesi mi? Elbette ki üçünde de suç var... Öncelikle Aşiret sistemi suçlu; Halka, kendisinden başka bir çare olmadığı yanılgısını dikte ettiği ve benimsettirdiği için... O Aşiret sistemini yaratan ve o Aşiret sisteminden yaratılan Kültür suçlu; Kendisini ayrıcalıklı ve üstün kılmaya çalıştığı için ve tüm yönleri ile... O sistemin diktacıları, reisleri suçlu; Halklarına, ellerindeki egemenliği devretmek istemedikleri ve halkı kullandıkları için... Halk suçlu; Ağalarından almaları gereken bir egemenlik haklarının ayırdına, toplumun tüm diğer kesimlerinin varabilmiş olmalarına karşın hala varamadıkları ya da varmak istemedikleri için... Halk suçlu; Kendilerine gelen hizmeti, yapılanmayı, kamu hizmetini, ağalarının sözüne bakıp yıktıkları; askerleri katlettikleri için... Devlet suçlu; Bu yapıyı bozmak için masum halkı da gözden çıkarabildiği için... En azından halk üzerinde kim gerçekten suçlu, kim değil gibi bir yargılama süreci başlatmadığı için... Fakat Devrim suçlu değil... Devrim'in doğası bu... Haaa, siz de suçlusunuz; Kendi! (aslında bizim, hepimizin) toplumunuzun toplumsal/sosyal gerçekliklerini kabul ve itiraf edemediğiniz için... Bunun, tüm yönleri ve olumsuzlukları ile birlikte değişmesi, gelişmesi gerektiğini kabul ve itiraf edemediğiniz için... Çok fazla duygusal davrandığınız ve bundan kurtulamayacağınız için... Ben de suçluyum; Devrim denilen sürece belki daha katı ve belki daha az duygusal yaklaştığım için... Yıkalım, kurtulalım diyorsunuz yani!? Sorunun temeli, Doğu Halkının çağdaşlaşma sorunudur... Bakın, toplumlar ilkelden moderne doğru bir yapı izlerler... Önce o Aşiret yapısının ve benimsettiği kültürün ne kadar çağdaş ve uyumlu olup olmadığını bir sorgulayın... İçten Denetimlilik ve Dıştan Denetimlilik diye birşey vardır Psikoloji'de. İçten Denetimli bir insan şu soruyu sorar: "Ben bu sınavdan kötü not aldım, çünkü yeterince çalışmadım..." Aynı kişi Dıştan Denetimli olsaydı, şu soruyu sorardı: "Hoca bana kafayı taktı, o yüzden hakkımı yedi!" İçinden geldiğiniz ve henüz yeterince sorgulamadığınız Aşiret Yapısı ve onun benimsettiği, türettiği kültürün, Çağdaş Değerlere ne kadar uyum sağlayıp sağlayamadığını bir sorgulayın en baştan... Bütün sorunları, birde, o yapının bir uyumsuzluk ve kanıksayamama sorunu olabileceği çerçevesinde ele alın... Kendinize suç bulma konusunda birazcık samimi olun lütfen... Mavi, Ben kimseye suçsuz demiyorum... Fakat siz de suçlusunuz... "Siz" derken, "Kürtler"i kastetmiyorum... "Siz"i kastediyorum... Sizlerin sorunu; Bu toplumun öz/kendi fertlerine yapılan ve tüm fertlerinin hesabını sorması gereken bir haksızlığı, Sadece "Kürtlere", sadece "Alevilere" yapılmış olarak özelleştirmeniz, güdümlemeniz, kendinize has kılmanız, Ve böylece diğerlerini ötelemeniz, Bütünlük oluşturmalarına ket vurmanız, O haksızlıkların hesabını sorabilmelerinin önüne geçmeniz, engel koymanız Ve böyle bir toplum psikolojisine itmenizdır... Sizin gibi düşünenler ile toplumsal olarak bütünleşilememenin nedeni de budur... Sizin, Alevileri sahiplenme (ki ben bunun sömürme olduğunu düşünüyorum) nedeni de budur diye düşünüyorum... Ve tekrarlıyorum: Eğer Türkiye'de Türk Ulusal Devrimi'ni ve Çağdaş Uluslar Seviyesine çıkabilmeyi hala sindirememiş bir kesimden iseniz, Dersim Olayı'na tek taraflı bakıp, Türkiye Cumhuriyeti'ni tek suçlu olarak ilan etmeniz elbette ki tutarlıdır... Devrim'i suçlamanız elbette ki tutarlıdır... Aşiret Yapısını ve onun size sahiplendirdiği o kültürü, o "kendini kayırmacı, kendini ayrıştırmacı" kültürü suçlamaMAnız ve sorgulamaMAnız elbette ki tutarlıdır... Aynı kökenden gelenleri daha eşit kabul etmeniz elbette ki tutarlıdır... O yüzden sizi de suçlu görmüyorum aslında bu açıdan...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.