Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    Cyrano... Bir çok konuda aynı mı yoksa farklı mı düşündüğümüzü kestiremediğim tek insan kişisidir kendisi... Nedeni; pekte yorum katmıyor, hep Tarih ile ilgili verilmesi gereken bir cevap ihtiyacı olursa yanıtlıyor... Ve Tarih biliminin yasalarına uyuyor, ispatlı ve kesin bilgileri veriyor genelde... Tarih konusunda forumdaki idolüm sayılır bu yüzden... Öğrendiğim çok şey var ve burada olmasından çok memnunum... Mesleğini merak ediyorum yalnız, Tarihle ilgili mi acaba diye? Saygılarımla sevgili Cyrano, anı defterinde olmak güzel...
  2. Bahsettiğiniz başlıkta değindik Sayın La-boheme bunlara evet ama hala inat ediyorsunuz... Dinin Cihat anlayışının çerçevelerini yazdık hep... Din yada Tanrı, ne ad verirseniz verin bu duygular hep kullanılmıştır, asla bir neden olmamıştır... Yani temel neden olmamıştır. Sizin söylediğiniz aynen şu örneğe benziyor: "1inci Dünya Savaşının nedeni, Avusturya veliahtının bir Sırplı tarafından öldürülmesi" demeyebenziyor aynen... Yada "Hitler Yahudileri Hıristiyanlık için öldürdü" demeye benziyor... Ama biz biliyoruz ki nedenler asla bunlardeğil öyle değil mi? Dinler hiç bir savaşın nedeni değildir. Bunu bize söyleyen Tarih Bilimi'nin bizzat kendisi... Valla ben onun yalancısıyım ve bunun "Bence"si yada "Sence"si yok ne yazık ki... Saygılarımla... Cihat'ın ne demek olduğunu biliyor olsaydınız, öyle iki ayeti tek başlarına parçalayıp parçalayıp vermez ve bu nu iddia edemezdiniz... Cihat anlayışının ne olduğunu yazdık, bulup okuyun madem... Hz. Muhammed'in yaptığı savaşlar hakkında son derece ve hatta sizden de fazla gerçekçi olabilirim, burada yazdıklarım mevcuttur. BrainSlapper şahittir zaten yukarıda da belirtti... Sizde benim kadar dürüst olduğunuz gün, sizinle de tartışabilirim bu konuyu... Saygılarımla...
  3. Şah, Vezir, Kale, Fil, At, Piyon... Ve Satranç Tahtası... Ve Satrancı Oynayanlar... Farsi bir aydın şöyle söylemiş, Farsileri küçümseyen bir Avrupalıya hitaben...: Onlar Arenalarda, insanları aslanlara yem ederken, biz doğu'da Satranç oynuyorduk... Şimdi ise Satranç oynayan Avrupa ve Amerika... Birbirini öldürenler ise Orta Doğu'da artık... Tarih'te bir tespit vardır: Tarihin akışı ve gelişim geriye doğru olamaz... Sanırım bu tez çürütülmüş oluyor böylelikle... Hırant Dink, Satranç Tahtasının neresindeydi bilmiyorum ama elbetteki onun katledilmesi büyük bir gaflettir. Aslında gaflet demek yanlış... Zira onun katledilmesi bilinçli bir eylemdi ve yapanlar biliyorum ki bir amaç peşindeydiler... Umarım bu amaçlarını Millet ve Devlet olarak görebilir ve gerekenleri yapabiliriz... Lakin şu var ki; Siz düşürülen bir uçağınızın hesabını soramaıyorsunuz... Siz askerinizin başına geçirilen çuvalın hesabını soramıyorsunuz... Siz birilerine yağcılık yapmak için, "Bir Adım Önde Olma" YALANI perdesiyle Kıbrıs'ta 28tane taviz veriyorsnuz ve bu 28adım öndeliğinize karşı adamlar tek bir taviz vermiyor ve siz hala pişkinci politikanızı Genel Kurmaya rağmen "Doğru ve olumlu" olarak savunabilirsunuz... Bir çok konuda "Cumhurbaşkanına mı soracaktık" yada "Genel Kurmaya mı soracaktık" diyebilen bir Başkabakn yetiştirebiliyorsunuz... Sizin en önemli Aydınlarınız birer birer katlediliyor ve siz zerre kadar önemsemiyorsunuz hiç birinin katledilişini... Ve yine siz siz siz... Elbette ki Türkiye Hırant Dink'in hesabını sormayacak... Soracağını düşünenler daha Türkiye'yi tanımıyor demektir... Tükiye hiç bir şeyin hesabını soramayacak kadar aciz bırakılmıştır... Ne yazık ki hala M. Kemal'in gösterdiği hedefin aksi yönünde Gaflet, Dalalet ve hatta Hıyanet içersinde inatla gitmekten bir adım daha vazgeçmedik... Bence istikrar budur... Bir kukla ne kadar istikrarlıysa, Türkiye'de bir üçüncü dünya ülkesi olarak o kadar istikrarlıdır... Ve ne hazindir ki bu Hırant Dink'in de hesabını sormayacaktır... Saygılarımla...
  4. Tanrı bir günah keçisi değil... Savaşların nedeni de değil... Savaşların nedeni, insanların kendisidir. Keni ihtiyaçlarıdır, erekleridir, amaçlarıdır. Bu amaçlar kullanılan sadece Din değil, Milliyetçilik yada Vatandaşlık duygularıdırda aynı zamanda... Bunu defalarca anlattım... Evet daha önce mutabık olmuştuk ve hala da farklı bir şey düşünmüyorum. Lakin bu tanımım açıktı, umarım beni zan altında bırakmak için nitelememişsinizdir burada... Benim söylemem yetmiyor ne yazık ki... Dünyadaki savaşarının nedenlerinin "Din" olduğunu düşünenler bir tek İnananlar değil... Bunu zamanında yeterince açıkladım, hemde fazlasıyla sanıyorum... Cyrano arkadaşımında bu konuda çok güzel açıklamaları oldu. Herşey ayan beyan ortadadır. Din'i kötülemek istyenlerde yada övmek isteyenlerde hep aynı hataya kapılmaktadır... Ne yazık... Sayılarımla...
  5. harun kolcak - korkuyorum güneş bir başka doğuyor neden bu günlerde geceler bir başka alevleniyor bu şehirde korkuyorum çocuklar gibi savunmasız korkuyorum yağmurlar yağıyor çöllenmiş yüreğime bir de kavak yelleri esiyor yalnız gönlümde aşık mı oluyorum yeniden savunmasız korkuyorum ah bu başıma gelen nedir bilmiyorum ama çok korkuyorum kurtar beni tanrım içim yanıyor ona tutuluyorum kurtar beni bilirsin aşık olmak istemiyorum
  6. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Tiyatro
    Elbette yaa... Altan Erkekli çok muhteşem bir oyuncudur... Hayranıyım o dili kullanışına, telaffuzlarına... repliklerine, mimiklerine...
  7. Kur'an-daki Cennet ve Cehennem kavramları birer nitelemedir. Benliğin tek amacı, geldiği şeye ulaşmaktır... Ulaşamaması o benliğin Cehennemi, ulaşması ise Cenneti olur... Nitelenen acılar yada mutluluklarda bu halde çekilecek olanı temsil eder... Lakin her öz'de var olan zaten O olduğuna göre...
  8. Sayın BrainSlapper... Bunu her konuda söylöyoruz... Tüm savaşların nedeni; Ekonomik ve Toplumsal sorunlar ve dengesizliklerdir... ABD'nin Irak'ı işgali "Bush'a" indiği söylenen vahiy değildir. O kendisinin mantıksızlığıdır. ABD'nin Irak işgalinin ganimeti Petroldür... Hazar'daki petrollere sıçramak istemesidir... Savaşların tek nedeni "Ekonomik" çıkarlardır...
  9. Karıştırmıyorum Sayın BrainSlapper... ABD'yi 2nci Dünya Savaşına sokan amaç ne idiyse, o savaşa sokan erek ve güdüm ne idiyse,devlet politikası ne idiyse, hep aynı görüş ile hareket etmiştir ABD... Avrupa'ya ve Dünyaya karşı etkisiz/ilgisiz kalma politikası olan "Monroe Doktrini" terkedilmiş ve bugüne kadar uzanan saldırgan yani Dünyanın Abiliğine dayanan politikası devreye girmiştir. Irak'a girme nedeni ne idiyse meşhur Normandiya çıkartmasının nedeni de pek farklı bir amaçla değildir... Yada şunu sormak istiyorum... Madem ABD benim dediğim gibi bir amaç gütmüyordu, yani gözü sadece Dünya Savaşını bitirmekti... Niye Japonlara karşı o Atom Bombalarını kullandı... Önce bilgiler: *Avrupa'daki savaş 23Nisan 1945'te Rusya'nın Berlin'e girip 7 Mayıs'ta Almanya'nın teslim belgesinin imzalanmasıyla son bulmuştur. *6 Ağustos 1945 de Hiroşima, 9 Ağustos 1945'te ise Nagasaki kentleri atom bombasıyla Abd tarafında vuruldu... Yani savaşın sonunda savaşan tek devlet Japonya idi ve savaş sadece kendi ülkesinde sürüyordu, başka bir cephe yoktu? ABD'nin dediğiniz gibi bir amacı yoktuysa, çok daha az insan kaybı ile Japonya'yı teslime zorlayamaz mıydı? Tabii ki zorlardı, çünkü Japonya yapayalnızdı ve savaşan tek devletti... İmkanı yok teslim olmaMAsının. Zira öteki tarafta da Çin ve Rusya var... Peki Atom Bombaları niye kullanıldı da o kadar insan katledildi Japonya'da... Aynı dönemde Rusya Sibirya bölgelerinde Atom Bombası denemeleri yaptığını açıklamıştır... Çünkü Siyasi zaferine güvenip abiliğe soyuncaktır, zaten komintern falan kurar ilerde, ABD'de buna karşı Truman Doktrinini uygulamaya sokar... Neyse; savaşın sonunda ise Rusya'nın siyasi olarak en kazançlı devlet olarak ortaya çıkacağı zaten bellidir... İşte ABD "Senden önce ben varım bu dünyanın abisi olacak adam..." demek için kullanmıştır o bombalarını... Yani onsa insanın bir anda katledilmesinin tek sebebi, ABD'nin bugüne kadar getirdiği aynı politikadır... Vietnamlıları Napalm ile de katleden görüş yine aynı görüştür... İlla ki köle almak gerekmiyor, ölmekte fazlasıyla kafi geliyor... Hemde sadece ve sadece "Abilik/Jandarmalık" işine soyunmak için... Gerçi olay bu kadar da "Abiliğe soyunmak" olayı kadar basit de değildir aslında... Sebeplerle Motivasyonlar karıştırılmıyor Sevgili BrainSlapper. Hepsinin aynı sebebe dayandığı ispatlanıyor...
  10. Sayın BrainSlapper... Bir çok konuda farklı düşünüyoruz ama bu konuda haklısınız yaa... Valla aksini söyleyemicem... Cennetten inme bir taş yada kaynağını cennetten alan bir su falan yoktur... Bunlar hep ticari maksatla uydurulmuş Cahiliye dönemi adetleri. İslam'a Zerk/Enjekte edilmiş o kadar... Görmek lazım...
  11. 1 => Evet... 2 => O insanın yanıp yanmaması yada Cennete gidip sefa sürmesi gibi bir şey pekte yoktur aslında... Çünkü sonuçta herkesin içindeki, özündeki Hakk aynı... Yani o cezayı çekecek olanda, o sefayı sürecek olanda yine O... Yani kendisi... Kimisinden Cennet ehlinin sefasını zevk ediyor, kimisinden Cehennem ehlinin... Biraz sofistike kaçtı ama, sonuçta Tasavvufun özü budur... 3 => Herşeyin başlangıcı ve sonu yine Tanrı'nın kendisidir. Yani "Herşey O'ndan Gelmiştir ve yine herşey O'na döndürülecektir. Herşeyin özünde olan yine Tanrı'nın kendisidir: Size Şah Damarınızdan Daha Yakınım... 4 => Herşeyin sonucu Tanrı'dır... Bunu Bilimsel veri olarak söylemiyorum. Yani "Suyu kaynatırsak sonucunda ne olur" sorusunun cevabı değil benim demek istediğim... 5 => Cennette sefa sürecek olanda, Cehennemde cefa çekecek olanda O'dur... Anlaşılmıyor galiba... Gerçek bir inanan için Cennet yada Cehennem önemli değildir... Tanrı'ya ulaşmaktır önemli olan... Ona ulaşamazsan eğer, senin cehennemin budur zaten. Ulaşırsanda cennetin budur... Herkesin bir Miraç'ı vardır. Asıl sınav budur, imtihan budur... Herkesin bir imtihanı vardır... "Hakk'tır var olan" mı diyecek, yoksa "Var olan Hakk değil Ben'im" mi diyecek? Hepsi bundan ibaret... Cennet yada Cehennem bundan ibaret... Sadece niteleme... Yunus demiş; Cennet cennet dedikleri, bir kaç köşk bir kaç huri. Sen isteyene onu ver, bana seni gerek seni... Saygılarımla...
  12. Olur mu Sayın la-boheme? Nur Risaleleri henüz daha en fazla 80yıl önce yazılmış islamiyetin bir "yorumu"dur... İslamiyetin kendisi değildir. İslam dinini o kitabı okuyarak tanıyamazsınız. Yamalamıyorum yani dini, içiniz rahat olsun...
  13. Hımm... Aslında bence de çok güzel ve zaten kullanılan bir örnektir bu... "Türe Özgü Hazır Oluşluluk" kavramında ifade bulur bu örnek ve aslına bakarsanız çok yerinde olmuş... Ama bu programlamayı şu şekilde ifade etmek gerekir... Bu kavrama göre bir türe ait canlılar, o türe ait belirli davranışları belirli dönemlerde öğrenebilirlerse eğer gerçekleştirebilirler, bu dönemlere "Kritik Dönem" denir... Bu döneme ulaşmış canlı için kullanılan tanım "Türe Özgü Hazır Oluşluluk"tur... Bu açıdan gerçektende İnsan programlanmış bir makineye benzer... Bu programı şöyle düşünün: Sizin türünüze ait belirli gelişim dönemleri var ve belirli öğrenmeleri belirli bir olgunluğa ulaştıkça gerçekleştirebiliyorsunuz... Bu dönemlerde türünüze ait olan belirli öğrenmeleri gerçekleştirmeniz gerekiyor, ancak gerçekleştiremezseniz eğer o öğrenmeleri sonradan yerine getirmeniz yada gerçekleştirmeniz çok zor yada imkansız oluyor... Bu açıdan organizma sanki bu öğrenmelerin olması gereken o dönemlere karşı ayarlanmıştır sanki... İşte Tarzan örneği bunun için çok önemlidir. Dil gelişimi için insanların 0-6 yaş arası çok önemli "Kritik Dönemdir", eğer bu dönemde Dil'i kazanamazsanız bir daha öğrenmeniz çok çok zordur... Yada psiko-motor öğrenmeler içinde bu geçerlidir... Ancak tabi bu "Bilgisayar Programlamak" ile aynı kefeye konulamayacak bir durumdur... Ayrıca şunu sormak istiyorum size: Pedagog bir tanıdığınız falan mı var yada psikoloji dersi falan mı görüyorsunuz? Örneğiniz aslında güzel ve gözden kaçmış sanırım... Saygılarımla...
  14. Risale-i Nur ne alaka? İslam'ı Risale-i Nur mu temsil ediyor? Bence gidip Mesnevi, Yunus Emre Divanı, Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'i vs vs vs okuyun... Kat ve kat daha iyi anlatır size İslam'ı... Risale-i Nur biraz yavan kalır... Saygılarımla...
  15. Yazıları iyi takip ediyorum Sevgili BrainSlapper... Mavi ve Kırmızı ile yazılı kısımda söylediklerim, zaten Kader anlayışının ne olmadığını ortaya koyuyor... İmtihan ile Kader bağıntısının nasıl kurulduğunu bana açıklamanızı isterim... Yani bana öyle bi ayet getirin ki anlamı; "Allah Sizi İmtihan Ediyor, Buna da Kader Denir. Yapacağınız her şeyi yazmış, çizmiş, belirtmiş. Ahanda bu da Kaderdir." şeklinde olsun... Ve İslam'a göre "Yazılmış" olan bu şeylerin nerede yazılı olduğunu da belirtiverin... Yani eğer bir yere yazdıysa Tanrı bunları, yazdığı yerde vardır değil mi? "İmtihan" kelimesi ile "Kader" kelimesinin bir arada geçtiği tek Ayet, Yaşar Nuri Öztürk mealinde şöyle: TÂHÂ SURESİ : 40 "Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?' Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardın sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!" Burada "Belirlenmiş Bir Vakit" tanımı vardır... Bu da Hz. Musa'nın Medyen Halkı arasında kaldığı süre'yi ve bu sürenin bitimini niteler... Yani orada belli bir vakit kaldığını anlatır. Bu süreyi sonlandıran "Tanrı"nın isteğidir... Yani Tanrı'nın birisi için bir "Vakti" sonlandırması olayını yalnızca burada görürüz. Medyen halkı arasında kalmasını Tanrı değil, Musa kendisi istemiştir. Ki orada yaşadıkları, geçirdiği sorgulama süreci (aşağıda bahsedeceğim) İmtihan olarak nitelendiriliyor... Sonra belli bir vakitte geldiğini anlatıyor. Tanrı'nın sadece bu vakti tayin ettiği anlaşılıyor. Çünkü Tanrı artık Musa'ya peygamberliğini vermek istemiş ve onu bu surette yönlendirmiştir. Daha sonra konuşan ağaç olayı vs vs vs gerçekleşiyor işte... Burada, Kader'in "Tayin Edilmiş Süre" anlamında kullanılması "Tanrı'nın insanların her anını madde madde yazdığı bir not defteri" anlamına gelmez... Söylediğiniz gibi bir anlam veren bir ayet yada sure getirirseniz daha ispatlı konuşmuş olursunuz... Neyse, Kader'in geçtiği tüm Ayet'leri de verebilirim... Sizin anladığınız manada "Kader" anlayışının nedenini anlattım, İdrak edip etmemek sizin bileceğiniz iştir... Mavi ile işaretlediğiniz kısım, "Kader" anlayışını nitelemiyor ki? Niye "Mavi" ile "Kırmızı" yerler çelişiyor dediniz anlamadım... Ne Mavi yerler nede Kırmızı yerler "Kader" tanımı içersine girmemektedir... Sizin "Kader" sandığınız anlayışın kökeni bellidir... Kur'an-ın hiç bir yerinde "Kader"in sizin anladığınız anlamda olduğu geçmez... Kader'in ne demek olduğu bellidir... Kur'an-ı "Çoğunluk neye inanıyorsa İslamda o'dur" öngörüsüyle anlamaya çalışırsanız, elbette ki bu hataları yapmanız normaldir... İmtihan ile ilgili olarak ise... ENFAL SURESİ : 17 Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir. İşte "İmtihan"ın ne olduğunun temel tanımı buradadır... Tasavvuf'ta diyoruz ya; Herşeyin özünde O vardır... Herşeyin özünde Hakk vardır... Lakin bunu "O adam öldürmeyip, Tanrı öldürdüyse niye insanı günahla suçluyor" şeklinde bir anlama bürümeyiniz... Çünkü sanıyorum ki "Şirk" koşmanın manasının ne olduğunu vermiştim daha önce, şöyle açıklayayım: Şirk: Kişi'nin Allah'ın Tek (Vahdet-i Vücut) olduğunu reddedip, O'ndan başka ve ayrı bir varlık olarak bir varlık tanımasıdır. Yani siz "Ben" diyerek tanımladığınızda Şirk koşmuş oluyorsunuz. Çünkü tek varlık O'dur. Herşeyin özünde O vardır. Tasavvuftaki "Benlik Dağını Delmek" terimi de bunu niteler... Yani kişi özgür bir iradeye sahiptir. Benlikte Tanrı'nın var olması ise yapılan eylemlerden O'nun sorumlu tutulması demek değildir... Daha özgün bir anlamı niteler. İşte bir eylem yaptığınızda, o eylemin de özünde olanın Hakk olduğunu bilip bilmemektir İmtihan... Bakın öncelikle şunu söylemeliyim; Tanrı'nın maddedeki öz olması O'nun bilinçli bir öz olması değildir... Tanrı'nın herşeyde var olduğu anlamına gelir sadece... Günahları, sevapları işleyen kişinin kendisidir. Buradan kasıt; Kişinin "Benlik"mi sunacağı, yoksa kişinin "Hakk"ı mı tanıyacağıdır. Yani insanın başına gelen her kötü yada iyi olayda yada insanın becerdiği her şeyde "Bunu BEN yaptım" dememesi gerekir... Zira yapanın ötesinde bir Gerçeklik vardır ki, insan benliğinden sıyrıldığı zaman yani Benlik dağını deldiği zaman "Ben" kelimesini kullanamaz. Kullandığı zamanda "Tanrı'nın Birliği"ni yadsımış olur... İmtihan'ın manası; Kişinin "Ben"liğine mi yenileceğini, yoksa "Hakk"ı mı bileceğini niteler... Mesela Yunus Emre der ki: Yaratılanı Sev Yaratandan Ötürü... Bunun manası, her şeyin öz'ünde var olan "Hakk" olduğu için tüm yaratılmışların sevilmesi gerektiğini niteler mesela... Yada "Ene'l Hakk" kavramı da bunu niteler... Yani artık "Ben"lik duygusu aşılmış ve yerşey "Hakk" olarak görümeye başlanmıştır... En basit anlatımıyla ve en temel anlamıyla "İmtihan" ve Kader" bu şekildedir... Kader'in diğer anlamının nereden uydurulduğu besbellidir. Sorgulamadan uzak, koyun gibi bir inançlı kitlesi yaratmak için uydurulmuş bir yapı'dır sizin anladığınız "Kader" anlamı... İmtihan ve Kader kelimeleri çok farklı anlamlardadır. Birbirlerini sandığınız manada nitelemezler...
  16. Çok Özür Dilerim, oradaki nitelemem aslında "Duyular" olacaktı... Zaten aslında konunun devamından bu anlamın nitelendiği yani yanlış yazdığımın anlaşılması gerekirdi. Zira "Acı" Duyu organları ile algılanan bir "Duyu"dur. "Duygu" şeklinde yazmam bir hatadır ve yanlışlıkla olmuştur... Duygularla Duyuları karışmadım lakin hata ile yazdım... Yazınızın devamı söylemek istediklerimi niteliyor... Saygılarımla...
  17. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili Gelincik Arkadaşım... Eğer bu yazınızda nitelediğiniz "Takıyyeci" kimlik Ben isem... Gerçekten hayal kırıklığına uğradım... Dini inançların "Topluma" dikte edilmesine karşıyım... Sanıyorum ki sizde buna karşısınız değil mi? Ancak aynı inancı içten yani bireysel olarak yaşadığımda ise "Takıyyeci" oluyorum... Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem Sakal... Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamıyoruz... Oysa yaranmak değil kaygım... Sizin açınızdan İnancı toplumsal olarak yaşamak isteyenler "Şeriatçi" (ki bu konuda aynı düşünüyoruz), Ancak İçten/Bireysel yaşamak istediğimde de "Takıyyeci" oluyorum... Ne yapmamı önerirsiniz peki? Tek koşul size uymam mı? Yani inanmamam... E peki tek koşul bu ise, sizde "Şeriatçı"ların aynı amacını gütmüş olmuyor musunuz? Ve siz savunduğunuzda aynı amacı, bu "Aydın Olmak" mı oluyor? Sanırım bir çok arkadaşımız gibi sizde ne yazık ki bir takım önyargılara sahipsiniz: "Evrensel Düşünce İçin İnançsızlık Şarttır..." Yaklaşımım hiç bir şekilde "Takıyyecilik" değildir yine de ithamınız için sizi takdir ediyorum... Çok Sağolun... :clover: İnançlı Olmak ile Madde'nin ayrımını çok iyi yapabildiğime inanıyorum... Sizin (insanlarla) ile olan ilişkimde "Din" penceresinden bakmıyorum... Bilim'e "Dini Kaygılarla" yaklaşmıyorum... Siyasi olarak "Dini Bir İdeoloji" gütmüyorum... Ve "Takıyyecilik" açısından ise İnancımı hiç bir şekilde "Gizlemiyorum", insanların inandıklarına dair hiç bir art niyet gütmüyyorum, sinsilik ve kurnazlık yapmıyorum... Ne olduğumu açık açık ortaya koyuyorum ve bunun "Tanrı ile olan bağ açısından" yalnızca beni ilgilendirdiğini açık açık belirtiyorum... vs vs vs... Ve bir çok şekilde nasıl bir yapıya sahip olduğumu defalarca yazıyorum... Ama sonuçta "İnanıyorum" ya!... "Takıyyeci" de oluyorum, "Evrensel Değerlerden Yoksun"da oluyorum, Forumu "Kısırlaştımış"ta oluyorum... İletinizi "İstemeyerek"de olsa üzerime alındım... Bir Takıyyeci olarak benim artık "Maske"mi düşürdüğünüze göre yazacak tek bir şeyimin kalmadığını belirterek konudan ayrılıyorum... Sanıyorum ki bir çok arkadaşımızda bundan Fazlası ile Memnun kalacaklardır zaten... Not: Takıyye => Terim olarak; bazı insanların şerlerinden korunmak için inancın saklanması, gerçekte benimsemiş olduğu görüş ve kanaatinin aksini izhar etmesi, karşı tarafa aynı inanç ve düşüncede imiş gibi görünmesi demektir. Bilirsiniz; başınızı suya soktuğunuzda bağıramazsınız... Tekrar Teşekkürler ve Saygılarımla...
  18. Ben sanıyorum ki size "Kalp" örneğinde de, bu inancın "Mısır" ile olan bağıntısını anlatmıştım... Bakın, bukonuda vardı... Bu açıdan size karşı çıkmıyorum zaten... Ama çevirisini vermenizi çok istiyorum, fazla bilgi göz çıkarmaz... Yalnız şu var ki, benim ele alış şeklimi göz irdelerken niçin bu şekilde ele aldığımı ve bunun açılımını bilmeniz gerekir... : Ene'l Hakk... Yani Gerçek... Kur'an aslında pek farklı bir şey söylemiyor... Sadece biz anlamak istediğimiz gibi anlıyoruz... Tek tek Ayetlerle bakmamak lazım "Kader" ve "Kaza" kavramlarına... Tüm ayetler ortak bir şekilde neyi niteliyorsa, o kavramların temel anlamları odur... RA’D SURESİ : 17 Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince/kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir. HİCR SURESI : 21 Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle indiririz. ZÜHRUF SURESI : 11 Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. KAMER SURESI : 49 Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık. TALÂK SURESİ : 3 Ve onu hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah'a dayanıp güvenirse O, ona yeter! Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü/bir kader belirlemiştir. Kaderin, sizin ve diğer Müslümanların yorumladığı şeklindeki bir yargıya rastlamadım... Bakın arkadaşlar... Temel bir Felsefeyi "İslam" diye yorumluyorsunuz... Sizin iddia ettiğiniz "Kader(cilik)" anlayışı, insanların Yönetimlere "Başkaldırıyı" engellemek için uydurulmuş bir kader anlayışıdır... İnsanlar Tanrı'dan ziyade "Yönetim"e kullaştırılmıştır. Bunun tarihi bir çok örneğini de verdim... Mezhepler de böyle çıkmıştır... Yani insanlar yaşamlarını sordulayamaz hale getirilmiştir bu anlayışla... Yönetimler bir vergi koya "E Tanrı istedi kardeşim, kader işte..." denmiştir. Savaş çıksa "Kader'de ne yazılıysa o, gidip ölürüz." denmiştir... Yani saptırılmıştır... Kader anlayışı "Ölçü"dür... Yani "Mantıklı" bulduğunuz örneklerimdir... Bundan başka bir şey değildir. Yarım saat sonra ne yapacağımız yazılı değildir bir yerde... Allah sadece bunu görür, o kadar... O da sizin bir filmi tekrar izlemeniz gibi bişey... Sadece o hep izliyor... Aslında daha da karışık ama anlatmaya çalışırsam çok uzun olur bu yazı... Kaza anlayışı da yukarıda ki gibidir... Yazdım, çok basitçe örnekledim... Ölçülerin yani Yasaların meydana gelmesi Kazadır... Düşünememek değil benim yaptığım, anlamak... Dediğim gibi, sizin "Kader" olarak adlandırdığınız o mantıksız tanımlama, insanları yöneticiye de kullaştırmak isteyen zihniyetin, biyerlerinden uydurduğu mantıksız ve mesnedsiz ifadelerdir, tanımlamalardır... Ve biliyoruz ki Hallac-ı Mansur'u, Nesimi'yi de katleden aynı zihniyettir... Aynı nedenden dolayı katletmişlerdir... Herşey ortadadır lakin sizin işinize sanırım ki o kavramları, bu uydurma anlamlarıyla anlamak geliyor diye düşünüyorum... Kur'an-ı referans alıyorsanız, ortadadır... Saygılarımla...
  19. "Hissedemez" ve aynı zamanda da "Düşünemez"... "Düşünemez"den kastım ise "Yazılım" çerçevesince bir sonuçlandırma süreci değildir. Siz "Düşünce" olarak bunu kastediyorsunuz sanırm... Duygular ise aynı zamanda "Düşünme"nin temelini oluşturur... Yani "Düşünme" sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu yüzden "Hissedemyen" hiç bir madde "Düşünemez"... Bir maddeye dokunduğunuzda onun "Sert" olduğunu "Hissedersiniz"... Elinize vurursunuz ve acıttığında "Sert madde ele vurulduğunda acıtır" önermesini kurarsınız... ve dersiniz ki "Sert maddeyi elime vurmamalıyım"... Sonunda artık bir kavramı anlamlandırmış ve yani düşünmüşsünüzdür... "Sert Madde" "Acı" "Etki (maddeyi ele vurmak)" "Tepki (sert madde acıtır; vurmamalıyım) = "Sert Madde Ele Vurulduğunda Acıtır."... Yani "Düşünce"... Kısaca "Cansız Madde" Düşünemez... Felsefe falan filan olayı değil bu... Bilim'in tespiti... Bugüne kadar gelinmiş noktanın özeti budur... "Canlı Bir Madde Olarak Beyin Düşünebilir mi?" bunu tartışalım diye ısrarla söylüyorum ancak sanıyorum ki kimsenin en ufak bir fikri bile yok... "Cansız Madde Düşünür mü?" örneğinden yola çıkarak, yukarıdaki sorunun cevabını bulamanızın imkanı yoktur... Ben o cevabı biliyorum zaten merak etmeyin anlattığım zaman çeşitli adlarla isnad ediliyorum yada "lafı "uzatmak" "konuyu dağıtmak"la itham ediliyorum... O yüzden bir tartışmaya girmemek istedim ve bence çok yavan bir soru olurdu o... O "Kimse" genellemesinden kastım, o söylenmemesini belirttiğim cümleyi kurabilecek olan kimselerdir... Artık tek tek bunlar kim olur bilmiyorum... Kişisel olarak kimseyi hedef almadım... Saygılarımla...
  20. İkinci Dünya savaşından sonra para değeri "Altın" ile ölçülürken, artık ABD doları ile ölçülür olmuştur. 2nci Dünya savaşının Siyasi Zaferini Sovyetler Birliği, Ekonomik Zaferini ise ABD kazanmıştır... Esir almamıştır ancak artık dünya'nın abiliğine soyunmuş ve sonraki işgallerine bu savaşta temel aldığı doktrini ile yapmıştır... Dünya siyasetine kapalı olan Monroe Doktrinini bırakıp, artık bu savaşla birlikte dünyayı işgale başlamıştır...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.