Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
bence zor bı soru
"Keske yanliz bunun icin sevseydim seni" "Benim İpek Böceği Sesli Kadınıma..." demiş birde...
-
Allahın varlığına deliller
Ben aklımı kullanıyorum desem daha doğru olur... Bakın, Madde'den ayrı bir Tanrı'nın var olduğunu söyleyipte "Ben Şirk Yapmıyorum" diyemezsiniz. Eğer Madde'yi Tanrı'dan ayrı ele alıyorsanız, Tanrı'nın "Madde" değerinde bir kıymette ve pahada olduğunu kabul etmek zorundasınız. Böylelikle yapmış olduğunuz şey "Tanrı"ya denk olarak bir de "Madde"yi kabul etmek ve böylelikle "Şirk" yapmış olmak olacaktır. Yani "Tanrı" kesinlikle ve kesinlikle Madde'den ayrı değildir. Kur'an-da da bunu buluyorum ben diğer kitaplarda da... "Tanrı'nın Bize Şah Damarımızdan Daha Yakın Olması" "Tanrı'dan Gelip Tanrı'ya (topraktan gelip toprağa) Gidecek Olmamız" "Tanrı'nın Adem'e Kendinden Üflemesi" "Yasak Elma Yiyen Adem ile Havva'nın Cennetten Düşmesi" "Meleklerin Doğa Varlıklarının ve Doğal Olaylarının Özelliklerini Taşımaları" vs... vs... vs... Size Kur'an-ın Felsefesine dayanarak Kur'an-ın içerği kadar kanıt gösterebilirim. Anlattıklarımdan başka bir anlam ifade etmiyorlar... Lakin, her zaman dediğim gibi; "İnanç ve kişinin neye ne kadar inandığı bireysel olmaktan öteye geçemez." Siz ikna olursunuz ya da olmazsınız ama ben anladığım ve anlattığım her şeyi birbirleri ile mutlaka mukayese edip temellendirmişimdir. Cennet ve Cehennemi nereye mi koyuyorum? Bunu çokça yazdım, tekrar etmek sıkıyor artık... İbadetler konusunda da yazdım... Küçük bir örnek vereyim mesela: "Tanrı istemeden yaprak bile kımıldamaz" denir? Yaprak kımıldadığında, niçin kımıldadığına bir bakın. Tanrı'yı orada göreceksiniz. Tüm güzel isimler Tanrı'ya aittir değil mi? Ne kadar çok şeye sevgi ile yaklaşırsanız, Tanrı'yı o kadar iyi anlarsınız. Düşünün. O İslam Mutasavvıfları, niçin doğa'yı çok çok seviyorlardı? Saygılarımla...
-
Allahın varlığına deliller
Sayın Tarafsız, İşte tam da bu yüzden Doğa'nın bir zekasının olduğuna inanıyorum. İnsanlar, mevcut zekaları ile taklit ettikleri doğaya nasıl hükmediyorlar ve lakin sonuçta doğa nasıl öcünü alıyor... Denge... Uyum... Yasa/İrade... İnsanların "Akıl" ile yaptıklarına bakın. Doğa'nın yaptıklarına bakın... Akılsız güç yıkar ancak yapamazmış... Bakın, İşaretlediğim nitelemenize bakın, çok güzel söylemişsiniz... "İnsanın gücünün yetmediği Lakin Tanrı'nın gücünün yettiği şeyler..." Herşey "Oluş"tan ibaret. Güzel bir Tanrı mı arıyoruz: Burnunuza kokan kelebeğe bakın... Güçlü bir Tanrı mı arıyoruz: Depremlere bakın mesela... Acımasız bir Tanrı mı arıyoruz: Gücünüzün ölüme karşı yetmeyişine bakın... Tanrı'mı arıyoruz: Kendinize bakın bence... Saygılarımla...
-
Olmazsa Olmazlarınız
Kahvem ve Kitaplarım... : Elbette Evet... Kolye ve Küpe... : Tabii ki hayır, vücudumda yabancı madde bulunmasını hiç sevmem... Ajandam... : Artık benim değil... Kalemlerim... : Vazgeçilmezlerimdir... Gümüş Anahtarlığım... : Hayatımın parçasıdırlar ama artık birisiyle paylaşıyorum teker teker. Bende; anahtarlık, onda; kolye ve küpe oluyorlar... Ivır Zıvırlarım... : Annemin en sevmediği, benimse yine vazgeçipte atamadığım, atmaya kıyamadığım bir sürü ıvır zıvır. Elektrikli yada mekanik bir sürü gereç. Hepsi bir kutunun içindedirler. Eskiden maket yapardım çok. Onlar için ayrılmış özel seçim küçük gereçlerdi. Şimdi öylece duruyorlar. İşime de yaramıyorlar değil ama.
-
"$EYTAN" KiMDiR?
Hz. Yahya Hıristiyan mıdır? Hz. İsa onun elinden vaftiz oluyorsa eğer, nasıl olupta Yahya'dan üstün bir ruh taşıyor olabilir ki? Peki soruyorum, Tanrı insandan ne istiyor? Ya da belki de hiç tartışmadığınız bir şeyi tartışalım: Tanrı nedir? Ne olduğunu sorgulamadığınız, anlamadığınız, anlayamadığınız bir Tanrı'ya nasıl bir adak sunuyorsunuz ki? Varlığınızı mı adıyorsunuz? Bunun cevabına binaen kuracağım bir mantık var elbet... Ben açıkça söylüyorum ki, Hıristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlık arasında hiç bir fark görmüyorum. En güzel sözü Hallac söylemiş: "Hepsi aynıdır, gittikleri yol farklı..." Dolayısıyla hiç birisinin savunusu farklı bir anlam ifade etmiyor. O yüzden bir şeyler tartışılacaksa tek bir din üzerinden gidilmemeli diye düşünüyorum. Ha eğer Hıristiyanlık üzerinden gidilecekse şu Vaftiz ve Adak meselesi hakkında daha selim bilgiler veriniz. Mesela: Vaftiz demek ki Hz. İsa'nın ortaya çıkardığı bir şey değildir. Hz. Yahya ve daha öncesinden beri var. Öyle ki Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya Yahudi idiler. Öyleyse basit bir Yahudi kökeni olmalı bu Vaftiz'in... Daha ayrıntılı olarak anlatınız bence. Vaftis "Abdest" ile aynı kökene dayanmaktadır. Müslümanlıkta güncelselleştirilmiştir... Saygılarımla...
-
ARAP USULÜ "MiSYONERLiK"...
Neymiş Yaratıcının amacı? Çok merek ettim... Kırallık kurmak mı? Tartışmanın boyutunu değiştirelim isterseniz, bu açıdan ilerleyelim hı?
-
Tanrı'dan Tanrı'ya, Topraktan Toprağa...
Bu iki ileti üzerinden gitmek istiyorum... Kur'an-da şu iki niteleme hep ilgimi çekmiştir: İnsanın Topraktan yaratıldığı ve yine Toprağa gideceği de söylenir, ki bu bir maddi tanımlamadır. Yine insanın Tanrı'dan geldiği ve yine Tanrı'ya döneceği de söylenir, ki bu bir manevi tanımlamadır. Bundan başka her zaman söylediğim gibi Melek/Ruh gibi tanımlamalarda doğa olaylarını/doğal olayları niteler şekildedir: Azrail: Ölümü temsil eder. Mikail: Doğa olaylarını temsil eder. İsrafil: Gürültüyü (afetler öncesindeki hezeyan, ses ya da afat olmalı) temsil eder. Cebrail: Akıl'ı temsil eder. Münker-Nekir: İyi ile Kötünün savaşındaki hesaplaşmayı temsil eder. Şeytan: Kötülüğü temsil eder. Ruh: İnsanı temsil eder (ki Tanrının insandaki "Ene'l Hakk" vasfıdır aslında). Kısacası iki iletide de ortaya çıkan şey: Aynı şeyin farklı tanımlarla nitelendiğidir, bana göre. Ben açıkçası bir Tanrı'nın varlığına inanıyorum. Ancak bana göre bu Tanrı ve ona dair bu yukarıdaki nitelemeler "Varlık/Madde"den ayrı değildir. Hiç bir Kutsal Kitap'taki hiç bir nitelemede bana bunu hissettirmemektedir. Madde'den ayı bir Tanrı kavramı, doğal olarak Tanrı'yı sınırlandırmak ve dahi bir tarafta Madde'yi, diğer tarafta da Tanrı'yı kabul etmek demek olacaktır. Böyle bir kabul hem "Mükemmel Tanrı" ideası/düşüncesine -mantığına aykırıdır ve hemde zaten İslamdaki "Şirk"in aslı budur: "Tanrı'dan başka bir varlık daha kabul etmek"tir. Var olan Tanrı "Madde"den ayrı değildir. Aşkın bir yönü vardır, ki o aşkınlığı da en akıllı varlık olan insanın elinden gelemeyecek olan İrade'dir. Ve bana göre İrade "Doğa Yasaları"nı temsil etmektedir. Şöyle ki: Tanrı'nın iradesinin her şeye hakim olduğu kabul edilir. Doğa'ya baktığımızda, doğa'nın her deviniminin mutlaka bir fizik kanununa göre olduğunu görmekteyiz, bu kaçınılmaz. Öyleyse "Tanrı İradesi" dediğimiz şey aynı zamanda "Doğa Yasaları"mıdır da? Düşündürücü... Tanrı'dan gelip Tanrı'ya dönmek, Topraktan gelip Toprağa dönmek... "Dönüşüm/Değişim" dediğimiz şey "Varlığın" kendisinden başka bir yerde olmuyor. Hz. Ali demiş ki "Görmediğim Tanrı'ya İBadet Etmem." Belki biraz zorluyorum, farkındayım Ancak düşünmeye çalışıyorum ve düşündürmeye çalışıyorum. Lakin iletimi, her şeye rağmen Panteizm ve Panenteizm mantığı ile karıştırmayınız. Arada çok küçük nüans farklılıkları var çünkü. Bu akımlar "Aşkın" bir "Bilinç"i kabul etmezler, Lakin benim düşünceme göre Aşkın ve Yetkin bir Bilinç var... Çünkü evren tesadüflere yer bırakmayacak kadar mükemmel. En azından Evrenin kendisinin bir zekası var mutlaka Umarım tartışma yararlı olur. Saygılarımla...
-
Nevruz bir Türk Geleneği midir?
Toplumların Medeniyetlerinin gelişimlerinin aşamaları vardır: Yeni/İlk Dönemleri, Gençlik Dönemleri, Olgunluk Dönemleri, Bundan sonrada yıkılırsa eğer bir medeniyet, zaten olgunluk döneminin birikimleri yeni medeniyete ya aktarılır ya da yok olur. Türk Medeniyeti, Fars Medeniyeti, Arap Medeniyeti, Çin Medeniyeti, Helen Medeniyeti, Roma Medeniyeti, Mısır Medeniyeti vs vs vs... Bu Medeniyetler hep bir birikim sunmuş ve olgunluk düzeylerine ulaşmışlar ve halkları bu yüzden bir Millilik bilincine sahip olabilmişlerdir. Kürt Medeniyeti!!! ise "Uygarlık" denilebilecek tek bir şey bile sunmamıştır insanlık tarihine. Hemde hiç bir dönemde. O 3000 yıllık var kalma meseleside küçük köycükler kurmaktan öteye geçememiştir. Ermeni Krallıklarının, Bizans İmparatorluğunun, Fars Egemenliği ve Arap Egemenliğinin ve sonunda Türk Egemenliğinin altında Ermenileşen, Farsileşen, Araplaşan ve en sonunda yine Türkleşen ve bugün son derece karmaşık/toplama bir kültüre sahip Türk topluluğudur Kürtler. Bir "Millet" değildirler kesinlikle çünkü ortaya koyabildikleri bir Medeniyet yoktur. "Medeniyet" olduğu iddia edilen birikim!'in "Yeni/İlk", ""Gençlik" ve "Olgunluk" dönemleri bulunmamaktadır ne hikmetse... Çünkü öyle bir medeniyet, Kürt Medeniyeti-Milleti-Kültürü diye bir şey yoktur. "Türklerin, Kürt Medeniyeti!ni Kendilerine Mal Ettikleri ve Yok Saydıkları" iddiası tamamen safsata ve kuruntudan başka bir şey değildir. Tarihi teşekküller, kavramlar, gereklilikler ve Tarih Biliminin tanımları ortadadır. Açın en basitinden bir Tarih Ansiklopedisini okuyun... Kürtlerin oluşturdukları medeniyet! adına ortaya konulan hiç bir tanımlama ya da niteleme karşılığını bulamamaktadır. İstediğiniz mantıkla gidin ve Kürtlerin bir Medeniyete ve hatta bilmem kaç bin yıllık kökene sahip olduğunu iddia edin, bu bir safsatadan öteye geçemez. Keşke Sayın Cyrano gitmeseydi de daha iyi açıklasaydı bunları. Saygılarımla...
-
Nevruz bir Türk Geleneği midir?
Zaten Adem'de Kürt'tü ki... Şeytan o yüzden sevmiyordu Adem'i ve o yüzden lanetlendi aslında, asıl siz bilmiyorsunuz... Tanrı seçilmiş halk olarakta aslında Kürtleri seçmiş... O gönderdiği tüm Peygamberler de Kürttü aslında... Aman ya... 5000yıllık Kürt kültürüymüş... Nedir Kürt kültürü? Onu diğer kültürlerden ayıran özellikleri nelerdir? Toplumsal anlayışları/yaşayışları, Hayat anlayışları, Süreç içersindeki gelişimleri... Kimdir Kürtler? Öyle iki çanak çömlek bularak aynı coğrafyada "Ahanda bunlar Kürt" demek kolaydır lakin sadece laftır. Ahmet Taner Kışlalı'nın çok güzel bir tespiti var ve hep inatla alıntılıyorum. "Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği" adlı kitapta yazar bunu. "Hiç bir millet bir akarsuyun bir yarığa girdiği gibi tarih sahnesinden silinip, daha sonra o suyun başka bir kaynaktan tekrar fışkırması gibi yüzyıllar sonra ortaya çıkamaz." Bu kabilinde bir tespitti ve tarihen doğrudur. Siz yüzlerce hatta bir kaç bin yıl ne devlet olarak, ne kavim olarak ve ne de aşiret olarak bir özgünlük sağlayamayacaksınız, hükümranlığında bulunduğunuz iktidarın temsil ettiği halka özenip; kimi zaman Farsileşecek, kimi zaman Türkleşecek, kimi zaman Araplaşacaksınız ve bu bir yana Alevi Türkmenlerin bir kısmı Yavuz Selim/Şah İsmail mezaliminden dolayı Kürtleşecek, bugün ortada olan o toplumun dilinin kökenleri kesin bir şekilde tespit edilemeyecek halde karmaşıklaşacak, Kültürlerinin kaynağına inilemeyecek kadar diğer kültürlerle karışacak, ne oldukları anlaşılamayyacak kadar özlerini kaybedecekler, ondan sonra siz çıkıp "Biz 5000 yıllık bir Toplumuz" diyebileceksiniz. Kürtler inanılmaz derecede karışık ve Anadolu'da en saf olmayan tek toplumdur. Anadolu'daki hiç bir halk topluluğunun menşei kökeni Kürtlerinki kadar bulanık değildir. Hele Zaza'ları hiç mi hiç "Kürt" olarak adlandırmayın bile. Zaza'lar kesinlikle "Kürt Değildirler". Aksi görüş, Kürtlerin hüsnü kuruntusudur. Hele Kürtlerin "Milletlik" iddialarında en komiğime giden şey; bir Millet olduklarını iddia edip, neden Farsi sayıları kullandıklarını açıklayamamaları, neden Arap kültürünü yaşadıklarını açıklayamamaları ve neden Türk bayramlarını kutladıklarını ve hatta Türklerin Hükümdarlık alametleri renklerini benimsediklerini açıklayamamalarıdır. Açıkça ve netçe söylüyorum: Geçmişte "Med" gibi toplumlar yaşamışlardır lakin Kürtler bunların torunları değildir. Kürtler "Türk"te olabilir, Kürtler "Farsi"de olabilir, Kürtler "İndia/Avro"da olabilir, Kürtleri bu bölgede hangi halk olarak görmek istiyorsanız, o olarak kolayca görebilirsiniz. Arap olduklarını bile iddia edebilirsiniz biraz kasarsanız, imkansız değil Kısaca Kürtler ve Kürtçüler kendi egoları altında ezildikçe, Kendi "Yapay Kürt Toplumculuğu" ezikliğini yaşadıkça, Kürtlerin ne oldukları gerçeğini hiç bir zaman öğrenemeyeceğiz. Elimizdeki veriler sadece: Kürtleşen Alevi Türklerin var oldukları ve Alevi Kürtlerin bunlardan başka bir şey olmadıkları, Kürtlerin kendi sayı sistemlerinin bile olmadığı (ki her millet kendi sistemini oluşturmuştur), Kürtlerin, Fars kökenli olduklaru iddiasına rağmen Farsilerle değilde Türklerle kaynaşabilir olduğu... gibi yüzeysel, basit ancak aslında ipucu veriler olacaktır. Atatürk'ün bir sözü var, bilirsiniz: "Tarihi yazanlar, Tarihi yapanlara sadık kalmadıkça ortaya çıkan hakikatler şaşırtıcı bir hal alır." Tıpkı Kürt Tarihinin 5000 yıl öncesine dayandığını iddia edebilmek gibi... Sayın botan, Size bir şey söyleyeyim mi? Demişsiniz ki: "sız ne yaparsanız yapın ben bu bayramı newroz olarak kutlayacam benım cocuğumda torunumda böyle kutlayacaklar...." Siz kendi tanımlamanızı okuduktan sonra, benim kırmızı ve mavilediğim yeri okuyunuz. Siz ve sizin gibiler yapay bir şuurla kime ait olduğu açık ve net bir şekilde ortada olan bir geleneği bile, tıpkı Yunanlıların Baklava'yı kendilerine mal etmeleri gibi kendinize mal etme inadını gözü kapalı sürdürürseniz eğer, Tarih biliminin verilerini sırf bu yüzden reddederseniz, hiç bir zaman gerçekler ortaya çıkamaz ve ortaya çıkan verilerin şaşırtıcı olması bir yana, yazımın başında belirttiğim Adem ile Şeytan hikayesindeki gibi Traji-Komik'te olur aynı zamanda. Sayın Botan, istediğiniz kadar reddedin ve istediğiniz kadar benimsemeyin; Dedenizin dedesi, Dedeniz, Babanız, Siz, Çocuğunuz ve Çocuğunuzun çocuğu'nun tek bir kökeni var: ya "Türk"tür ya da "Hiçbirşey" olarak kalmak zorundadır... Saygılarımla Sayın Botan, Saygılarımla...
-
"$EYTAN" KiMDiR?
Sayın BrainSlapper Sayın Tarafsız Teşekkür ederim... Sayın mydonose; Şeytan'ın "Tanrı'nın Birliğini Biliyor Olması, Tarı'yı Birlemesi" Müslüman olması için yeterlidir. Bildiğiniz gibi Cinlerde Müslüman olabilmektedirler öyle değil mi? Aristo mantığını kullanalım yine: -Şeytan özgür iradesi ile Tanrı'nın Birliğini biliyor ise Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu da biliyordur. -Bunları biliyor ve söylediğiniz gibi tasvip ediyorsa, ne kadar kötü olsa da eninde sonunda Müslümandır. -Kötüde olsa bir Müslüman olan Şeytan, eninde sonunda mutlaka ve mutlaka Cennet'e girecektir, çünkü her müslümanın gideceği yer orasıdır... Söylediğiniz bana çelişkili gibi geldi...
-
Kurtulus Islam'da
Bunun için ayrı bir konu açsanız daha iyi olur...
-
ALLAH YOKTUR!
Sayın Bilimselci Sayın BrainSlapper... Zıt düştüğümüz bir konuda olsa ılımlı yaklaşmanız beni sevindirdi. Açıklamalarınız doyurucu aslında... Sadece biraz farklı ele almış olduğumu ifade etmek isterim... Lakin bu da son derece göreceli bir Evrensellik anlayışı olmuş anlaşılan. Neyse, Herşeyin doğrusunu bileceğim gibi bir durumum olamaz değil mi? Benimde hatalarım olabilir... Benimki sadece bir görüştü... Saygılarımla...
-
Hayrunnisa Gül......
Ta en baştan beri biliniyordu Tayyip'in Cumhurbaşkanı olamayacağı. Ve Abdullah Gül'ün buna aday gösterileceği... Tayyip'in nasıl başa geçmesi planlı idiyse, Bu da planlanmıştı... Ve düşünün ki, Kocasının Cumhurbaşkanı adayı Ve belkide Cumhurbaşkanı olacağını bilen bir kadın, Ülkesini, ülkesinde yasal olarak yasak olduğunu bildiği bir şey için dava ediyor. Ve ne deniyor bence biliyor musunuz? "Kocan nasılsa Cumhurbaşkanı olcak, hesabını Çankaya'ya çıkınca görürsün, al davanı geri..." Bunlar mı ak'ü pak... Bunlar mı saf ve temiz... Boşversenize yaa... Oyun mu görmek istiyorsunuz? En başvekilinden, en son üyesine kadar AKP'ye bakın... Oyunlardan ve oyunculardan başka bir şey görmeyeceksiniz... Aldatma ve Kandırma Partisi... Saygılarımla...
-
Sıkıldık mı?
Aman yav, iyi... Bir şey demedik...
-
ALLAH YOKTUR!
Nietzsche Tanrı'nın olmamasından çok Tanrı'nın varsa bile yok olduğuna inanmak gerektiğinide söylemiştir. Yani insanın Tanrı'yı öldürmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü ona göre her ne şekilde olursa olsun bir Tanrı inancı, insanı sınırlandıran en temel görüştür. O yüzden Nietzsche Tanrı'yı öldürmüştür...
-
ALLAH YOKTUR!
Sayın Bilimselci, Bunu daha önce çokca vurguladım aslında... Bakınız: "Recm" "4 Kadınla Evlenmek" "El Kesme" "Kısas" "Miras ve Mirasta kadının yeri" "Şura seçimi" veyahut Kur'an-ın diğer tüm toplumsal normları veya öğütleri ve belirtkeleri, "Ortaya Çıktığı döneme ait" ve Araplara yönelik, evrensel olmayan ve hatta Hz. Muhammed vefat ettikten en fazla 30 yıl sonra bir kısmının işleyişi durdurulmuş olan kurallardır. Mesela Emevilerle birlikte Şura vs. kaldırılmıştır. Veraset usulü getirilmiştir ve bu türlü değişiklikler "Kaçınılmazdır", tarih boyunca da olmuştur, olacaktır... Kur'an-ın "Evrensel" yönü ise "İnanç" hükümleridir bana göre... Mesela "Tanrı'nın tek olması" evrensel bir görüştür. Ki bu evrensellik "Herkesin Kabul etmesi/edebilmesi" açısından değildir yine bana göre. Her dönemde kabul edilebilir olmasından kaynaklanır. Yani böyle bir görüş/kabul/inanç zamanın gerisinde kalamaz. Siz mesela bir Tanrı'nın varlığını kabul etmesenizde Panteistler, Panenteistler, Deistler bir Tanrı'nın varlığına inanabilir, kaldı ki "Bilim"e karşıt bir durum sergilemez bu. Her zaman kabul edilebilecek, "Öyle olmadığı" ispatlanamayacak bir kabuldür, lakin şu da vardır ki öyle olduğu da ispatlanamaz... İşte tam da bu yüzden "İnanç" Bireysel olmak "Zorundadır". Ve İnançların "Evrensel" bir yönü de budur; bireysel olmalarıdır. Kur'an-ın Toplumsal nüvelerini ve öğütlerini ortaya çıktığı zamana bırakın, geriye kalan şey Bireysel bir İnançtan başka bir şey olmayacaktır. Tabi ki bunlarda tüm inançların ortak paydası olmaktadır hemen hemen... Kısaca Kur'an-ın "Evrensel özellikleri" olarak ele aldığım yönü, her dönemde kabul edilebilir olan ve kabulde edilen Tanrı'ya ait nitelemesidir. Ha, ama bir gün gelir ki bakarsınız yer yüzünde tek bir insan bile artık Tanrı'nın "Tek"liğine inanmıyor ve hatta varsa bile Tanrı'nın tek olmadığını ispatlamıştır, işte o zaman artık bu görüş Evrenselliğini yitirmiştir... Kur'an-ın Evrenselliğinden anladığım (doğru yada yanlış) budur ve bundan fazlası değildir... Aksinin ispatlanması için, Tanrı'nın olMAdığının ispatlanması gerekmektedir. Ayrıca bu Evrenselliği "Bilim" açısından ele almayınız. Çünkü en baştan "Bilim"den veyahut bilimsel bir veriden bahsetmiyoruz. Bir düşünceden, duygudan, inançtan bahsediyoruz. Bilimsel olarak Evrenselliğin ne manaya geldiğini biliyorum, Kur'an-ın evrensel olarak anladığım özelliği Bilimsellik arzetmez. Ne kadar pek sevilmese de bir Felsefe/Görüş kalacak bir bilgidir o kadar... Ha ama Kur'an hakkındaki bu anlayışımın karşılığı "Evrensel olmak" değildir de başka bir şeydir; onu da siz ya da bir başkası tarafından dile getirildiği zaman anlamlandırırım... Ayrıca sizlere yardımcı olmak haddim değil. Yazımda eksikliğim ya da yanlışlığım varsa (ki olabilir) yardımcı olacak olan sizsiniz, o şeref size ait... Saygılarımla...
-
"$EYTAN" KiMDiR?
Sayın Yeshua, İster Hıristiyan olun, ister Musevi, ister Müslüman... Herhangi bir biçimde bir Tanrı'nın varlığına inanıyorsanız eğer, "Yaratılmış" olan her şeyin "Kaynağında" Tanrı'nın var olduğunu kabul etmek ZORUNDASINIZ... Eğer kabul etmezseniz, Tanrı'dan başka ve Tanrı'ya denk bir "Varlık" kabul edersiniz dolaylı olarak. Mantık olarak varacağınız sonuç bundan başkası olmayacaktır, kaldı ki İnanç'ın en ve tek büyük dayanağı Mantık'tır... Bir tarafta iyiliği yaratan Tanrı'yı, diğer tarafta kötülüğü yaratan Özgür İrade'yi kabul ederseniz eğer, Tanrı'dan başka ve Tanrı'ya eş bir varlık daha kabullenirsiniz: -İyiliğik Kaynağı, -Kötülüğün Kaynağı... Öyleyse basit bir çıkarımla şu sonuca varmalıyız ki, "Mükemmel bir Tanrı"nın var olabilmesi için, kötülükte dahil var olan her şeyin kaynağında o Tanrı'nın var olması gerekir. Çünkü biliyorsunuz ki inançlıların hemen hemen hepsinin Cennet ve Cehennem nitelemelerini "Maddileştirmeleri"nin tek bir nedeni vardır, o da bu dünyada! "Kötülüğün" "İyilikten" güçlü olmasıdır... Yani "Hesabın" en azından öbür tarafta! görülecek olmasıdır. İncil okudu iseniz Yehova Şahitleri'nin yayınlarını takip ediyorsunuzdur belki... İzmir'de bolca var... İyice takip edin, tek anlattıkları şey "Öte alemde Tanrı'nın kırallığında mutlaka hesap sorulacağı"dır. Hatta bu yayınlarda bolca kıyamet resimleri ve senaryoları kullanırlar... Neyse, sonuçta kabul edilmesi gereken şey "Kötülüğün" ve "İyiliğin" kaynağının aynı olduğudur. Çünkü Şeytan'ı yaratanda yine Tanrı'dır. İsa, Musa ya da Muhammed pek farklı şeyler söylememişlerdir. O yüzden ister inancınız gereği sadece Hz. Musa ve Hz. İsa'dan ayetler verin, ister Hz. Muhammed'i de işin içine katın... Hiç bir inanç ve sizin inancınız diğerinden farklı değildir. Aynı şeylerin farklı nitelemesinden başka bir şey değildirler. Saygılarımla...
-
ALLAH YOKTUR!
Sayın Xlark... Biraz insaf ederek okuyunuz iletimi. Benim söylediğim ile sizin söylediğiniz şey arasında tek bir benzerlik var mı? Ben neyden bahsetmişim, siz neyden? Ben ibadetlerin neliğinden ya da domuz etinin haramlığından mı bahsetmişim? Benim bahsettiğim şey açıktır. Bugün "Bilimin bazı nüvelerini ve bulgularını nitelediğini" iddia ettiğiniz Kur'an ayetleri, O dönemde okunurken insanlar ne anlıyorlardı? Mesela "Evren'in Genişlemesi" ile ilgili ayet okunduğunda aynı şeyi mi anlıyorlardı? Ya da Cenin ile ilgili ayetlerde... Ya da vesair... Eğer aynı şeyi anlıyorduysalar bu adamlar o ayetlerin nitelemelerini anladıkları halde değerlendiremeyecek kadar saf mıydılar? Bahsettiğim şey ile söylediğiniz alakalı değildir. Kur'an-ın bilgilerini "Bilimsel" göstermeye çalışmak, sadece abartıdır. Kur'an-ın "Evrensel"liğinin ne demek olduğunu BilmeMEkten ileri gelir... Saygılarımla...
-
Sevgiyle...
Sayın swim; Beni hangi kategoriye koydunuz bilmiyorum lakin foruma girdiğim ilk günden itibaren ve dahi gerçek hayatta da tek bir takıntım/saplantım vardır, kendi iradem dışında bir guruba dahil edilmem... Gerçi kendim bizzatta hiç bir guruba dahil olmam... O yüzden "İnkarcılar/Sizler" nitelemenizi benimsemiyor ve kabul etmiyorum. Alakanız için çok sağolun, ben kendi yolumu çiziyorum... Sayın BrainSlapper; Sizinle her ne kadar o insanların inançlarının neliği konusunda pek anlamaşamasakta, İtiraf etmeliyim ki söylediğiniz şeyde sonuna kadar haklısınız. O kimselerin Düşünce ve Etik düzeyleri "Din"den bağımsız ve belkide Dinin nitelediğinden daha üst konumdadır. "Dinler Ötesi" olmaları açısından ise, dinlerin belirttiklerinden fazla şey verdikleri kesindir gibime geliyor. Saygılarımla
-
Sıkıldık mı?
Görüntüleme sayısı artıyor olabilir, Ben bundan bahsetmiyorum ki Sayın Admin. Sanki artık daha az paylaşım yapıyoruz, daha az ileti gönderiyoruz. Sadece görüntüleyip bir şeyler yazmamak pekte paylaşımmış gibi gelmiyor bana... Saygılar her zaman en önce benden...
-
Kurtulus Islam'da
Hakkatende bu testi lisans okurken sık sık Nur'cu arkadaşlarım üzerinde yapardım. 4 yıl geçmişti ama hala okuyanına pek rastlamamıştım. Ancak şu var; Bu adamlar Nur Risalelerini baştan sona kadar "Dinlemişler"di... "Dinlemişlerdi" diyorum, çünkü içlerindeki yapıyı biliyorum. Hiç birisi bana kalkıp "Risaleleri okuduğum için biliyorum" diyemez. En başta telkinlerle dinlerler dinlerler dinlerler... İyice koşullanırlar... Somra okurlar... O zaman ha risaleleri Türkçe okumuşsun, Ha Kur'an-ı arapça... Hiç bir şey farketmez. O yüzden Sayın BrainSlapper, Söylediğin test her ne kadar geçerli olsa da Her insanın Kur'an-ı okuması pek bir şey farkettirmiyor. Biliyorsunuz, sizinle Kur'an-a bakış açımız pek bir farklı. Lakin kaçınılmaz olan gerçekte bu... Saygılarımla...
-
Sevgiyle...
Sevgi nasıl ki insanların ortak noktasıysa, varlığın en temel gereksinimidir. Her şeyi sevmeli. İster yaradandan ötürü yaratılanı, İster varlığından ötürü var olanı... Ortak payda Sevgi... Yunus Emre'den bir kaç nükte: "Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi işi. Dost’un evi gönüldendir, gönüller yapmaya geldim. " "Gönül mü yeğ Kabe’mi yeğ eyit bana ey aklı eren, Gönül yeğdürür zira ki gönüldedir Dost durağı. " "Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil. " "Aşk imamdır bize, gönül cemaat, dost yüzü kıbledir daimdür salat... Dost yüzün göricek yağmalandı onun için kapıda kaldı salat. " Yunus Emre'nin hayranıyımdır. Hatta diyebilirim ki beni bugün ben yapan kişidir kendisi, ki ne kadar iyi bir adamım aslında bunu pek bilemem. Ama sözlerine öykünmeye çalışıyorum. Herkesi sevmek lazım, her şeyi... İnsan Sevgisi, Yunus için İbadetten de üstündür. Sevgi en büyük ibadettir ve insanın sahip olduğu ve olabileceği en muhteşem şeydir. Ömrün bir saniyesinden sevmekten vazgeçmek, insan için asıl cehennemdir, ve dahi sevilmemek. Sevmek ve sevilmek ise yaşanılabilecek en güzel Cennettir. Ölmeden ölmek, gerçekten sevebilmekten geçer. O zaman ne cehennemin anlamı kalır ki korkasın, Ne cennet "cennet" kalır gözünde... İnsanları sevmek güzel... Kaynağını nereden aldığını bilemem sevginin. Ya da nereden alması gerektiğini... Belki dininiz size emrediyor diye seviyorsunuzdur, Belki sevmeniz gerektiğine inandığınız için. Ama Yunus Emre, "Varlık" Sevgi'yi hakettiği için seviyordu. Bende öyle... Saygılarımla...
-
ALLAH YOKTUR!
Yazınızın taşıdığı anlamı çözmekte zorlansam da dilimin döndüğünce cevaplamak isterim. Öncelikle hareket noktamız şu olmalı: "Kur'an indiği dönemdeki insanlara hitap eden bir kitaptı..." İnanç Hükümleri bir yana toplumsal hükümleri ile özellikle indiği dönem insanlarına hükmediyordu. Ve öyle ki içeriğindeki her bilgi ya da esin o dönemin insanlarının anlayabileceği, anlamlandırabileceği, kabullenebileceği ve yorumlayabileceği düzeyde idi. Şimdi bugün Kur'an-ın "Bilimsel" olduğu iddia edilen bilgilerini ele alalım. Mesela göklerin genişlemesi ya da bir ceninin anne karnında geçirdiği süre. O dönemde ilgili ayetleri, o dönem insanlarına söylediğinizde ne anlıyorlardı? Eğer o ayetler bugünkü Bilimsel bulguları anlatıyorlardıysa, bugün bile bir çok insan o bulguları anlamakta zorlanırken, ki bizzat benim kafam sayılsal derslere pek basmas, o dönemde oldukça geri düzeydeki insanlar nasıl anlıyorlardı? Eğer bugünkü bulguları anlatıyorduysa o bilgiler, demek ki o insanlar Kur'an okunduğunda hiç bir şey anlamıyorlardı, çünkü henüz o dönemi bırakın, 1400yıl sonra elde edilen bilgilerden bahsediyoruz. Ama ben şöyle diyorum, o dönem insanları Kur'an-ı pek ala anlıyorlardı. Öyle ki Kur'an-ın Halik mi yoksa Mahluk mu olduğu dahi tartışılabiliyordu. Hatta bu tartışmalar arasında insanları oyamak için Binbir Gece Masalları halkı oyalamak için ortaya çıkarılmıştır. Kısaca o dönem insanları Kur'an-ın neliğini tartışabilecek kadar Kur'an-ın söylediklerini anlıyordusalar, demek oluyor ki Kur'an-ın içeriğindeki her bilgi, o dönemde var olan, tespit edilebilen, anlaşılabilen bilgilerdi. Ancak bugün bir çok insan çıkıp diyor ki; "Hayır efendim, cartlar curtlar işaret edilmiştir Kur'an-da...". Bu tamamen zorlama bir ifadedir. Çünkü Kur'an açıkça "Açık ve Anlaşılır" bir kitap olduğunu söylüyor. Demek ki Kur'an o dönemde çok rahat anlaşılan bir kitaptı. Eğer bugünün bu ağır bilgilerini içeriyorduysa, demektir ki o dönem insanları için anlaşılmaz bir kitaptı. Tabii ki bunun kabulü, hem Tarihsel gerçeklere aykırıdır, hem de büyük bir çelişkidir. Ayrıca ben Aklı hiç bir şekilde tasviye edemem. Kaldı ki akıl ile hareket etmeyi olumsuz bulduğuma dair bir ima bile göstermedim. Sadece neyinne olduğunu söyledim. Aslına bakarsanız bu yazımda bile Akla sizden çok daha fazla önem verdiğimi görebilirsiniz, zira mantık kuralları ile bir akıl yürütme yapıyorum. Ve bana bundan başka bir sonuçta getirmiyor bu. Ayrıca ben evrimci değilim. Lakin Evrim'in olup olmaması konusunda bir şey söyleyemem. Evrimin varlığı ya da yokluğu benim inandığımı etkilemiyor. Çünkü Evrimden yada Yaratılıştan ziyade özde olana bakıyorum. Neyse bunun açıklaması hem uzun, hemde bireysel bir görüş olduğu için pek gereksiz. Saygılarımla...
-
Şebnem Ferah
Şebnem Ferah'ın Tüm Kliplerini Buradan İzleyebilirsiniz... Tengeriin Boşig/Cawangar
-
ALLAH YOKTUR!
Olur, Cevap vereyim... "Suyu ısıttığımda, gördüm ki bir süre sonra, kabarcıklar çıkarmaya ve kaynamaya başladı." Bu ne kadar bilimsel bir bilgi? Sadece Gözlem var ve başka bir bilgi yok. Mesela ısının derecesi sabitlenmemiş, belirtilmemiş. Nerede ne kadar basınçta işlemin yapıldığı belli değil. Isıtılan süre belli değil. Kap belli değil. Su tuzlu mu tuzsuz mu o bile değil... Bu Bilimsel bir bilgi midir? Yoksa herkesin görüp yorumlayabileceği bir bilgi midir? Kur'an-ın bilimsel bilgiler içerdiği iddiası tamamen uydurmadır. "Bilim"den az buçuk anlayan hiç kimse aksini iddia edemez. "Bilimsel Veri"lerin bir takım özellikleri vardır. Bilim dalları bunları tespit etmişlerdir. Belirli bir alandaki bir bilginin Bilimsel Veri olabilmesi için belirli yöntemlerle elde edilmiş olması lazımdır. Kur'andaki bilgiler sadece ve sadece Gözlem ve Aydınlanma (satori, düşünce/mantık) ile elde edilmiş bilgilerdir. Mesela Kur'an, İslam Tarihinde "Kaynak" olarak ele alınır. Oysa ki çok yanlıştır. Çünkü Zaman ve Mekan öğelerinden yoksundur. Sosyal Bilimsel bir kitap olmamasının nedenlerini daha önce belirtmiştim, tekrara lüzum yok. Pozitif Bilimsel bir kitap olmamasının nedeni ise, mesela Evrenin Genişlediğini söylediği iddia edilen bilgileri ele alalım. Bu konuyla ilgili en özet herhangi bir bilgi bile sayfalar almaktadır ve ancak o haliyle Bilimsel olarak adlandırılabilmektedir. Denildiği gibi google elinizde, araştırın. Hukuk kitabı olduğu dahi iddia edilemez. Hammurabi kanunları bile daha uzun ve daha açık yasalar ortaya koymuştur. Öğüt'ten ziyada Tepeden İnme'de olsa Toplumsal bir uzlaşma niteliğindedir. Kur'an-ın öğütleri ise mezhepten mezhebe değişecek kadar esnektir. Hiç bir hukuki yasa bu kadar esneklik arzedemez. O yüzden zaten Hz. Muhammed bir Öğütleyicidir. Kısaca Kur'anda 2+2=4 kabilinden dahi hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Hiç bir bilgi yolu ve yordamınce ele alınıp üretilmediği sürece Bilimsel Bilgi ve Veri olamaz. Ayrıca Bilim Felsefesi'nde çok güzel bir tanım vardır Bilim ile ilgili olarak: "Bilim(sel bilgi) insan ürünüdür." Her Bilim adamı ve Bilimsel Bilgiyi kabullenen bireyler bunu bila kayd-ü şart/kayıtsız şartsız kabul ederler. Demek ki Tanrıdan edinilen hiç bir bilgi Bilimsel değilmiş ve sadece İnançmış. Kur'an-ın Bilimsel Veri içerdiği iddiası, her iki taraf içinde, işlerine yarayacağını düşündüklerinden kabul edilen bir uydurmacadır. Kur'an-ın bu tür bilgiler içermesi, Bilimsel oldukları manasına gelmez. Sokaktaki bir çocuk bile hava siyah bulutlarla kaplı olduğu zaman yağmur yağacağını bilir. Geçen gün otobüste bir çocuğunu konuşmasını dinledim hatta, küçücük çocuk suyun niçin denize doğru aktığını anlatıyordu: "Çünkü orası daha aşağıda..." diyordu. Saygılarımla...