Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. ****************************************** İlki: Mesnevilerimi size yollayabilirim... İkincisi: Yunus'un şiirlerini bildiğim konusunda iddialıyım... Üçüncüsü: Makalat'ı okumadım ama sizinde okuduğunuz hiç sanmıyorum. Ancak hakkındaki bilgilerden haberdarım. Ben o kimselere "Müslüman Değillerdi" demedim ki? Aksini söylüyorum diyebilirim; Sizin İslam anlayışınız ile onların anlayışları arasında dağlar kadar fark var... Hayır efendim... O insanların "Geleneklerinden"de tanıyacağız onları... Ayrıca şunu söylemek istiyorum; Zamanında, benim net'ten kopyala/yapıştır yapmaklığımı (ki son derece bilimsel temelli idiler) hakir gören Sayın arkadaşımızın, aynısını tekrarlaması çok ironik doğrusu... Şimdi Sayın Xlark Tades... Sanki Fena Fillah, Beka Fillah, Ene'l Hakk mertebelerini yaşamışsınız da Hakk'a ulaşmışsınız gibi konuşmuşunuz... Bilmediğinizin açık kanıtı budur diye düşünüyorum... Çünkü o makamları yaşayan kimse, hissiyatından haberdar etmez. Sadece yaşar. Dışa vurmaz. Anlatılanlar sadece birer tanımlamadır. Yaşananlar sözlü bir gelenek gibidir aralarında. Yani o tanımları falan yazmışsınız ama o kadar emin olmayın derim ben size, çünkü o kadar basit değildir. Siz o yazdıklarına, tanımlamalara pek kulak asmayın, söyleyeyim size... Söylediğiniz o makamları tanımlayabilmekte o kadar kolay değildir... Çünkü o dilinize doladığınız makamların her birinde Cenneti de artık devre dışı bırakırsınız sonunda, Cehennemi de, Ahireti de, Allah korkusunu da... Dinin Şeriatına dair ne varsa aşıp gidersiniz, kabınızı kırarsınız sonunda... Ferhat'ın benlik dağını delmesi gibi... Her neyse, Bu konulara girince "Felsefe" yaptığımdan şikayet ediliyor ve arkadaşların bundan rahatsız olduklarını düşündüğüm için uzun uzadıya yazmıyorum artık bunları ama bir çok iletimde yazmıştım zamanında bunları... Bende bunu diyorum işte... O ortama girmeden, o ortamı görmeden ya da o hissiyatları yaşamadan konuşmamak lazım... Yazdığım her kelimenin sonuna kadar arkasındayım... Saygılarımla...
  2. Şimdi Sayın Xlark Tades... O insanları anlamak öyle dışardan kitaplarını okuyup, söylediklerini almakla olmaaaaaz... Gireceksin bir aralarına, göreceksin düşüncelerini ve dışavurumlarını... Ondan sonra anlayacaksın o bahsettikleri "Tanrı/Allah" neymiş, ne değilmiş... Hangi yazısını, ne kadar bilmiş bir üslup ile buraya taşırsanız taşıyın... O insanlar hiç bir şekilde, "ulaşılmaz" ve "maddeden ayrı" bir "Tanrı" anlayışında değillerdir... "Tekamül"ün ne demek olduğunu bilmiyorsunuz galiba? Ya da "La Faila İllallah/Fiilde Fail Allahtır" düşüncesi... Ya da "Ene'l Hakk"ın manasını... "Ete kemiğe büründüm Yunus deyü göründüm..." "Bir Ben var bende, Benden içerü..." Size ne ifade ediyor bunlar tahmin ediyorum... "Tanrı'nın Şah damarından daha yakın olması insana..." ??? Söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım... Hangi kitabını kaynak gösterirseniz gösterin, yorumlarının hepsi belirli taraflarca kendilerine uydurulmuş yorumlardır diye düşünüyorum. Aynen Nursi adlı bilmem kimsenin, söylediklerini güya Mevlana'ya mal etmesi gibi... Mevlana ile aynı şeyleri düşündüklerini söylediği rivayet edilirdi, çok gülerdim kendisine... Sizin alıntıladığınız sözleri de, benim baktığım açıdan söylediklerimi çürütüyor değildirler ve merak etmeyin saydığınız isimlerin hayranıyımdır, tanırım kendilerini... Bir ara net'te bir yazıya rastlamıştım; İbn-i Rüşd ile Gazzali'nin çok farklı düşünmedikleri, Rüşd'ün de aslında Gazzali gibi bir Tanrı anlayışında olduğu iddia ediliyordu... Yani nerede bir isim görülse, ne olursa olsun kendine mal etme prensibi... Her ne ise... Siz o insanların "Aşkın" bir "Tanrı" anlayışında olduklarını düşünebilirsiniz, Lakin aslen öyle değildir... Saygılarımla...
  3. Nasıl yani her yere uygun olmuyor? Mesela demişsin ya: "Bazen sadece sevilirsiniz..." diye... Şimdi söylediğimi karşı taraf açısından düşün! Sevdiğinden az sevilmiş oluyor işte mantıken Neyse, Şaka bir yana da, hep söylerim; Nasıl ki bir insanın birisini sevmesi normal ise, O insanın da onu sevmeMesi gayet normaldir bence... Bu "Varlığın" bir kanunu gibi...
  4. Ooo süper yaa... Dur bak ben sana bir taktik vereyim... Ben bi yöntem bulmuştum mesela, Lisans okurken o şekilde kopya çekerdim. Kavramlarla işimiz olmazdı tabi, zaten biliyoruz... Koskoca kitapları okurduk sınav için. Bizde kitabı özetlerdik. Önce bir sayfaya yazardık çalışacaklarımızı. Sonra bir iki kere okurduk. Önemli ve ipucu kelimeleri başlığıyla birlikte yazardık. Toplam 8-10 tane ip ucu kelime bulsan ve her bir kelime bir paragrafı doldursa, al sana 8-10 paragraf, ki o da iki sayfa nereden baksan... Tabi kelimeleri, iyi seçmek ve konu ile ilişkilendirebilmek önemli. Kopya çekmek bir sanattır bence... Yakalanmadığın sürece... Mesela hocalar cep telefonlarını toplarlardı. Biz o kelimeleri birde şifreleyip yazardık, bir tek biz bilirdik ne yazdığını. Hoca bir gün silgiyi aldı ve dedi ki; "Ulan besbelli, burda kopya yazıyo ama çözemiyorum bir türlü..." İstediği kadar iddia etsin, ispatlayamaz ne yazdığını, çözemez çünkü.
  5. WalkMan ile kopya çekiyorduk biz. Din dersi ile Milli Güvenlik derslerinde. İlk okuldan beridir aynı sınıfta okuduğumuz bir arkadaşım vardı; Mustafa. Lise 2deydik o zaman... Neyse, bunun dandik bir Walkman'i vardı, kulaklığın birini kestik. Mustafa "Solak" olduğu için sıranın sol tarafında oturuyordu, bende sağ. Sağ kolunun içinden geçmiş kulaklığı, avucunun içinden kulağına koyuyordu ve kasetten dinleyip, kağıda yazıyordu. Birgün yine çekerken, bu delinin WalkMan'in ses ayarı bozulmuş, ses çok çıkıyo... Ve kaset hızlı sarıyor. Yetişmesi için hızlı yazıyor ama yetişemiyor, tabi kağıtta habire kayıp duruyordu elinin altından, çünkü diğer el kulakta. Bende kendi kağıdımı bıraktım, o yazarken, onun kağıdını kaymasın diye tutmaya başladım... Ama o heyecanla yaptığımızın farkında değiliz, çünkü kopya çekmemiz şart... Hocada bir yandan biz bakıyor, anlamaya çalışıyor... Neden sonra hoca gedli, Mustafa'nın yanına, kulağına doğru eğildi... "Ne oğlum bu ses?" dedi... Ben yerlerdeyim gülmekten... Mustafa kıpkırmızı... Sınıf kopmuş halde... Elini kulağından da çekemiyo... Put oldu bi an... Hoca anladı tabi ama üstüne gitmedi, zor bir derste değildi aslında. Komediydi yaa...
  6. Tanrı Neden "Bir"dir? Çünkü "Varlık" "Tek"tir...
  7. Hakitaten yav, bu çok doğru... Ve Can Yücel'in dediği gibi: Sevdiğinden Daha Az Sevilirsin Her Zaman... Bilinmeyenli bir denklem gibi galiba...
  8. Hakkaten yaa... Ben çocukları pek sevmezdim eskiden, ama şimdi kuryelik yaparken günde bir sürü eve girip çıkıyorum ve bin türlü insan görüyorum. Çoğu evde bebek ve üç-beşli yaşlarda çocuklar var. Ben teslimatı yaparken ayağımın dibine geliveriyorlar, kocaman gözleri ile bana bakıyorlar. Bilmiyorum, bana yakınlaşıyor çocuklar işte... Sonra bazen birisi çıkıp şey diyo: "Amca bize mi getirdin?" "Abi desene abicim, gencim ben daha..." Evrağı hep çocuklara teslim ediyorum annesine ya da babasına vermiyorum. O zaman çocuklar çok mutlu oluyorlar, çünkü önemsendiklerini anlıyorlar, seviniyorlar. Ya bir de görseniz, ben giderken el sallıyolar arkamdan... "Yav bende böyle küçük müydüm ki?" diyorum... Bir tanesi geldi, "Göz Kırpmaca" oynuyoruz. Gözlerini kırpamıyo tabi, deli oluyo... Bir tanesi babasıyla, dedesinin dişlerinin nasıl çıkabildiğini tartışıyor. O ne hayal gücüdür öyle. Bende küçükken dedemin dişlerinin neden çıktığını merak ederdim. Benimkiler çıkmıyo diye çok üzülürdüm. Hatta küfrettiğim bile oluyodu, dedem gülüyodu... "Bilmem neetttiimin dişleri niye çıkmıyo yaa?" "Oğlum, bak bi sağ yanaktan vur, bi sol yanaktan, bi de çeneden vur, şimdi çıkçak" tak... tuk... "Ya çıkmıyo dede yaa... alla alla yaa... çıkmıyolar işte yaa..." Ama nasıl sinir olurdum, dedem yarılırdı gülmekten... Gerçi "dede" dediğimde öz dedem değil, uzaktan akrabamız. Benim dedelerim ve nenelerim vefat ettikleri için zamansız, bilmiyorum pek dede-nene sevgisini, eksikliğimdir. Onlarında torunları olmuyordu, onlar bizi, biz onları "Öz" bilmiştik... Bu "Diş Çıkma" meselesinin iç yüzünü kafa birz biraz çalışmaya başlayınca anladık tabi. Şimdi öyle dişlerimin olmasında korkuyorum, ne tuhaf... Bugün mesela, bir tanesiyle konuştuk yine... Öyle kendince anlatıyor bir şeyler, kendi dünyaları var onların. Onlar gibi düşünmedikçe anlamanıza imkan yok ne söylediklerini... Bi tanesinin gözünün altı mosmordu... Üzüldüm, ne oldu diye sordum... Babasının dirseği çarpmış, yalan değil... Çünkü dövülcek gibi bir çocuk değil, kimse kıyamaz vurmaya... Çocuklar "Kaza" ile "Dayak" arasındaki farkı biliyorlar. Kazara vurmuş babası dirseğini, onu söylerken hiç bir kırgınlığı yok babasına... Ne korku, ne titreme, ne ürkme... "Babamın dirseği çarptı abi..." Çok doğal... Dayak yese o kadar rahat ve sıkıntısız söyleyemezdi... Dünyada en çok çocukları seviyorum. Çünkü yalan söyleyip söylemedikleri her hallerinden belli oluyor. Annem benimde belli ettiğimi söyler... Yalan beni soğutur insandan, çocuklar yalan söyleyemiyorlar... Haklısınız, Düşünsenize, Birde bu davranışları yapan sizin çocuğunuz olsa? İş yerinde bir abi var, Kızı var 5-6 yaşlarında... Adamı gördüğünüzde kaba bişey sanırsınız. Evlerine gittim, Kızı ile çocuk olan başka bir insan daha görmedim böyle... İnsanlar içlerinde neler, ne cevherler barındırıyorlar oysa ki... Saygılarımla...
  9. Bence Forumu daha üst bir seviyeye çekmek lazım diye düşünüyorum... Bir "Sanal Dergi" yapalım diyorum. Haftalık ya da Aylık olabilir. Editörü ve Yazarları olur. Editötün ve Yazarların Ünvanlarıda ona göre yazar tabi, tıpı Adminlerinkinin yazdığı gibi... Bu bu yazarlar ilgili alanlarda yazılar yazarlar. Editör gözden geçirir, acaba iğneleyici, sataşır mahiyette içerik var mı diye... Sonra dergide yayınlar. Belki fon olarak forumdan farklı bir renkte fon ve gösteriş kullanılabilir. Okuyucular içi yorum bölümü olabilir belki. Ya da istek ve araştırma konusu sunabilirler. Ne bileyim işte, Net'te bir çok Sanal Dergi var... Onlar incelenebilir belki diye düşünüyorum ama tabi yine Foruma özgün bir tarz yaratılabilir, fikirler alınabilir. Ama dediğim gibi sorumluluk isteyen ciddi bir iş bu bence, Ve bana kalırsa yapılmasını isterim. Hem belki yazarlar yetiştiririz, ne me lazım! Derginin bölümleri olur mesela, Yazarlar kendi alanlarında yazarlar. Edeniyat, Tarih, Felsefe, Politika, Müzik, Sinema veya serbest olarak haftalık ya da Aylık yazılar yazılabilir. Neyse görüşleri alalım, Ve birde Admin'e sormak isterdim böyle bir dergi olsa forumda görünüş olarak farklı bir görünüşe sahip olabilir mi? Yani dergi olduğu belli olsun diyorum... Saygılarımla...
  10. Sizin biliyor olmanız tüm insanlığı aydınlatmaya yetiyor olmalı!? Neyse... Bakınız, İnternette bir çok sitede bulabilirsiniz bu insanlara dair bilgileri. Lakin nasıl ki "Evrim" yazdığınızda karşınıza sırf "H.Y." kaynaklı siteler çıkıyor, Bu insanların yazdığımızda da ne yazık ki onları "Gazzali"nin felsefesi ile uzlaştırmaya çalışan kaynaklar çıkıyor. Hepsini teker teker alıntılamaya lüzum bile yok ve söylenilen yazıdan öncendendir haberdarım, bilmeden bir şey yazmam buraya. Sadece şunu söylemek istiyorum: "İnsan küçük bir Alem, Alem büyük bir kainattır..." "Tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır..." Belki farkedersiniz... Saygılarımla...
  11. Sana "I'm Alive" şarkısını tavsiye ederim. Doyamazsın dinlemeye...
  12. Ben kopya hazırlarken ezberlerdim hep ister istemez... Ama yine de çekerdim...
  13. Yok yav, benimkisi sadece hayranlık... Başka bir niyetim yok billa...
  14. Sizin ne düşündüğünüz önemli değil Sayın ali0_1... Her zaman söylerim; İnsanları siz tanımlamayın, bırakın o insanlar kendilerini tanımlasınlar... Mesela İbn-i Rüşd'ü ele alalım o zaman... Sizin "Sanmanızdan" öte İbn-i Rüşt "Tekrar Dirilmeye" İmani olarak inanmaktadır fakat Felsefe olarak bunu mümkün görmemektedir. Maddenin Tanrı'nın var olmasının kaçınılmaz zorunluluğu ve sonucu olarak görür. Yani Madde bitecek "Yoktan Yaratıldığı" gibi "Yok Edilebilse" idi eğer "Tanrı"da yok olurdu... Çünk artık o "Tanrı"lık vasfını yitirmiş olurdu... Yunus Emre ya da Mevlana'da bunu söylemişlerdir. Lakin bakın şuna dikkat edin; Bu insanlarda "Giz/Sır" önemlidir. Düşündüklerini aleni açığa vurmazlar. İma ederler. En dışa vuran Hallac-ı Mansur ve Nesimi, Şeyh Bedrettin olmuştur ki onlarda idam edilmişlerdir. Diğerleri onları tasdiklemekte geri kalmamışlardır. Ben İslamdan nefret ettiğimi söylemedim ki? Bugün anladığımız manada "Kader" "Cennet" "Cehennem" "Tanrı" "Ezel-Ebed" anlayışınızda bir değişikliğe yol açmadıysa eğer Farabi ya da Mevlana, Yunus falan pektebir yararı olmamış demektir. Onların sevgilerinin kaynağı "Doğaya duyulan romantik bir sevgi" değildir. Onlar her şeyi "Tanrı" olduğu için severler. Çünkü aynı zamanda Tanrı'nın kendisi "Sevgi"dirde... Mesela Budistleri ele alın... Böcekleri niye öldürmezler? Kendileri ile bir tutarlar varlıklarının değerini... Yaşamın değerli olmasından dolayı severler... İşte o insanlarda her şeyi bu yüzden severler. Kendilerine yönelmişler ve kendileri ile birlikte her şeyin özünde "Tanrı"nın olduğunu anlamışlardır... Saygılarımla...
  15. Hadi diyelim ki 4 Farklı İncil yok... Bakın ben İncil'i de okudum merak etmeyin bilmiyor değilim... Elimin altındaher an bir incil var ve İzmir'de "Yehova Şahitleri"nin yayınları var, onları da takip ediyorum elimden geldiğince ama şu sıralar elime ulaşmıyor artık... Kısaca "Bir Din Kitabını" okumaktan bahsediyoruz, Bilim yapmaktan değil... Din Kitaplarını okumanın ve eleştirmenin "Bilimsel" bir yönü elbette var ve bende bunu yapıyorum zaten ve böyle yapmam gerektiğinin farkındayım. Neyse, Gelelim 4 İncil meselesine. Aynı "İncil"in 4 farklı yorumu gibi bir tanım mı getirecektiniz merak ediyorum... Bir arkadaşım da şöyle demişti; Güya insan 4 gruruba ayrılırmışta... Her bir İncil bir gruba hitap edermiş... Böylelikle 4 İncil birden tüm insanlığı kucaklarmış... "Minareyi Çalan Kılıfını Uydururmuş..." Bakın, Kabullenmek zordur biliyorum ancak ne yazık ki gerçek budur... Size 4 İncil ile ilgili bir örnek vereyim mi? Bakın sadece İsa'nın Dirilişi bile 4 İncilde farklı farklı anlatılır. Odaya giren kadınların sayısı mesela... Ya neyse, ben böyle alıntılar yapmayı sevmiyorum... Okumasını bilen arkadaşlar 4 İncildeki bu tek bir örnekte bile bir çok farklılıklar bulunduğunu görebileceklerdir. Sormak istediğim şu: Tanrı niye 4 İncil meydana getirmiştir... Eğer o arkadaşımın safsatası gibi bir nedenden ise Tanrı tüm 4 grup insana birden hitap edebilecek yetide değil midir? Ya da Tanrı bu 4 İncili o nedenle gönderdiyse insanların "Sınıflaşmasını" destekliyor mu? Ayrımcı yani! Ya da aynı olay "4 İncil Falan Yok" dediğiniz o "Tek İncil"de niye birbirinden farklı 4 şekilde anlatılmış? Kafayı karıştırıp: "Aman yaa, inan gitsin işte kardeşim, niye yorcan kafanı" dedirtmek için mi? "Mükemmel Tanrı" insanlarla iletişim kurmaya ihtiyaç duymaz... Onların, O'nun adına bir şeyler yazmalarına da ihtiyaç duymaz... Yazacağı bir şey var idiyse, paşa paşa kendisi yazardı... Dolayısıyla "Tanrı ile İletişim" dediğimz şey yani "Vahiy" sadece insanın çabası ile olmaktadır. Tanrı'nın böyle bir talebi ya da yönetmeliği yoktur, olmaması gerekir. Tanrı o Zeka'nın kendisidir... Bildiğin anlamda bir bedene elbette sahip değil çünkü henüz varlığı tam olarak kavrayamıyoruz... Saygılarımla...
  16. Sayın Lucas, Hep söylerim sizinle yakın şeyler düşünüyoruz sadece versiyonlarımız farklı Sizde emek veriyorsunuz değil mi? Belki anlarlar diye... Belki anlarlar işte Sağolun... Sayın Sevket63... Kur'an-ı okudum ve sizin anladığınızdan belki de daha iyi anladım. Öyle ki cevaplarım hakaret değil "Bilgi" içeriyor diye düşünüyorum. Verdiğiniz örnek "Tarih Bilimi"ne aykırı bir örnektir. Kur'an ile "Güneş"i ya da "Ay"ı nasıl aynı kefeye koydunuz anlamadım... Her neyse, Önceki iletimde yazdıklarım açık ve nettir. Yaptığınız bu hakareti kınamıyorum ve cezalandırılmasını/uyarılmanızı istemiyorum. Yönetimden tek bir isteğim var sadece, eğer sizin asıl iletinizdeki ilgili hakareti silse dahi bu alıntıladığım iletimdeki o hakaretinizi silmemesi... Öyle ki hazmedemediğinizde bazı şeyleri iç yüzünüzde olanı nasıl dışa vurabildiğinizin örneklemesi olarak kalsın. Sayın Sevket63... Heyecanınızı, Hezeyanınızı anladığım gibi aynen anlıyorum... Bakın, ömür boyunca "Klasik Koşullanma" ile zihninize çakılan "Tanrı" kavramı ne yazık ki sandığınız gibi değildir. Tek hareket noktanız Gazzalidir ve bugün İslam dünyasının çoğunluğu nedense sadece onu kaynak alırlar. Oysa gidin bakın diğerleri neler demişler. Okumaya cesaret edemezsiniz... Eminim ki edemezsiniz... Çünkü korkarsınız, iddia ediyorum... Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğim Yunus'un "Tanrı" anlayışını, Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğim Mevlana'nın "Tanrı" anlayışını, Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğim Farabi'nin "Tanrı" anlayışını, Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğim İbn-i Sina'nın "Tanrı" anlayışını, Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğim İbn-i Rüşd'ün "Tanrı" anlayışını, Sevdiğinizi söyleyeceğinizi bildiğin Ahmed Yesevi'nin "Tanrı" anlayışını bir kere bile okusanız korkarsınız... Çünkü onlarda "Madde"nin "Ebedi" ve "Tanrı'nın Madde'de Olduğunu" söylerler ve benimserler. Aristo ve Eflatun'dan hareket ederler. Ve dönemlerindeki hiç kimse de bunlara "Basiretsizsiniz" dememişlerdir. Hatta bugüne kadar adları "İslam Alimi" olarak gelmiştir. Siz tutarsızlığı ayan beyan ortada olan o bilmez Gazzali'nin peşinden sürüklenebilirsiniz. Benim için "Din" kavramı pek bir anlam ifade etmiyor, çünkü toplumsal yapıların "Din" temelli olmadığını ve dinlerin toplumsal hükümlerinin artık geride kaldığını çok iyi biliyorum ve görüyorum. Ben sadece bir "İnanç" sahibiyim ve bunu kendi içimde yaşıyorum. Tek derdim de gerçek dünya ile tutarlı olabilmek. Bunun tek yolu da Madde'yi kabullenebilmek. O yüzden derim hep; "Madde'nin Ezeli olduğunu benimsediğim an kabul ettiğim her şey bir anda çürür..." Ya ne söylediğini göremediğiniz Kur'an-ı kaç kere okusanız fayda edecek size? Hala hangi yargısının nereye ait olduğunu bilmiyorsunuz? Ya açık açık bellidir... Toplumsal ayetler o dönemin Araplarını ıslah etmek için ortaya çıkmıştır... Ya bunun için fazladan başka bir yere bakmaya gerek yoktur. Açın Kur'an ayetlerinin nerede ve ne zaman indiğini gösteren bir gösterge/kılavuz'a ya da google elinizin altında işte, arayın ve bulun... Sadece o ana aittirler, o dönem için inmişlerdir. Bunun başka bir açıklaması yoktur kesinlikle... Her neyse, Sanıyorum sayın Lucas haklı... Pek bir şey göreceğinizi sanmıyorum... Saygılarımla...
  17. Benim kanıtım Tarihin kendisi... Yaşamın kendisi... Devinimin kendisi... Bakın, Kur'an-ı defalarca okudum. Saygı da duyuyorum... Ancak koskoca var oluşta ve tarihteki bunca birikime bakınca sadece Kur'an-a sabitlenip kalmak mantıksız geliyor. Çünkü bugün saygı duyduğumuz o isimlerde böyle yapmamışlar zaten... Saygı duymuşlar hatta Kur'andan yola çıkmışlar, Lakin kısırlaşmamışlar... Bugün Gazzali'nin felsefesi Geri Kalmış İslam Ülkelerinde benimsenirken, Diğer isimlerin Felsefeleri dünyanın her yerinde huzur arayan herkesçe benimsenebilmekte en azından kabul edilebilmektedir... Saygılarımla...
  18. Eylem, Fiil, Düşünce veyahut her hangibi bir şey... Herşey bir nedene bağlıdır ve bir "VarOluş" sergiler. Mutlaka bir kaynağı vardır. İnsan zihni "Yaratılmış" olduğuna göre, fikirler ya da eylemlerde "Yaratılmış bir Ürünün Ürünü" olarak "Yaratılmış" sınıfına girer. "İyilik" sadece "işlenmez" önce "Düşünülür" mesela değil mi? Sonra eyleme konur. Ama bu ikisi de önemli değil, çünkü her iki halde de "Mantık" olarak Yaratılmış birşeydir. Hayır Sayın Yeshua... Ben kasmıyorum, zira cevap veremeyen ben değilim... Bakınız "Mantıklı" olmayan, tutarlılığı olmayan hiç bir şey savunulacak kadar kıymetli değildir. "Nasıl Ayrı Olmaz"ın mantığını daha önce açıkladım ve size "Niçin Ayrı Olsun ki?" diye sordum, cevaplamayan sizdiniz... Tanrı'nın "Var Olan"dan ayrı olması demek, "Varlğın Bittiği Yerde Tanrı'nın Başlaması" demektir. Mantık bunu gerekli kılar. Bu halde de "Tanrı"yı sınırlandırmış olursunuz ki mükemmek Tanrı anlayışını toptan çöpe atmış olursunuz aynı zamanda. Kafamdan bir Tanrı yaratmıyorum, ama en azından buram buram Paganist Öğretiye boğulmuş bir Tanrı anlayışının reklamını yapmıyorum. Tanrı'nın Madde'den ayrı olması demek; Bir tarafta Tanrı'nın Var olması, Diğer tarafta da Madde'nin var olması demektir. Bunu anlamıyor musunuz? Nasıl görmezsiniz bu mantığı? Tanrı Maddeden ayrı olamaz, imkansız... Bakın şöyle özetleyeyim Tanrı'nın ne olduğunu... "Düşünce" beynin bir ürünüdür... Beynin bir Fonksiyonudur... Dün için bir sonuç, yarın için bir süreçtir... Tanrı'da böyledir. Beyin "Düşünce" denen şeyi belirli yasalar, kurallar çerçevesinde yapar. Doğasında bu vardır, özünde bu vardır. Tüm "Varlık" sizin beyninizden daha donanımlı bir yapıya sahip. İki avucunuzu anca dolduran bir beyin, yapısında bulunan bir takım enzimlerle, organellerle falan "Düşünce" denen şeyi ortaya koyabiliyorsa eğer, hassas dengelere sahip mükemmel "Doğa"nın kendisinin nasıl bir zekaya sahip olduğunu siz düşünün... Yani Tanrı'yı gördüklerinizin dışında aramayın, dokunduğunuz her şey Tanrı'nın kendisidir. Hiç bir şeyden ayrı değildir... İyilikten tutun kötülüğe kadar, Ya da soluduğunuz havadan yediğiniz yemeğe kadar Tanrı herşeydedir. Ve en önemlisi sizin özünüzdedir. Bunu tanımlamışlar zamanında ve Hz. İsa dahi bunu onamış: Ene'l Hakk.. Size tavsiyem; Hallac-ı Mansur ve Nesimi'nin ne dedikleri ve hangi anlayışları için öldürüldüklerini bir inceleyin, Ve sonra Hz. İsa'ya niçin "Tanrı"lık ya da "Kutsal Ruh"luk veya "BarAbba/TanrıOğulluk" atfedildiğini inceleyin... Nedenleri aynıdır... Ki eğer Hz. İsa diye birisi gerçekten yaşadı ise tabi. Sayın Katakuta bu konuda bir şey yazmıştı, hatırlayın... Bu bir görüş değil Sayın Yeshua... Bu mantıksal bir çıkarım... Mantık Matematik gibidir, biliyorsunuz... 1- Bir önermenin doğruluk değeri,anlamı değişmediği sürece hep aynıdır. 2- Bir önerme aynı zamanda ve aynı koşullar içinde hem doğru hem yanlış olamaz. "A" "A"dan başka bir şey olamaz. 3- Bir önerme ya doğru ya da yanlıştır,bu iki değerin dışında üçüncü bir hal yoktur. 4- Bir yargının doğru olduğu sebepsiz iddia edilmemelidir. Bir yargının doğruluğunun sebebi ise başka bir yargıdır. Çıkarımlarınız bu yasalarla uyuşamaz... Mesela 4üncü şıkkı ele alalım... "Tanrı"nın "Maddeden Ayrı" olduğunu iddia ettiğiniz an size bunun "Nedenini Açıklamanız" düşer. Bu yargınızın doğruluğunun kanıtıda yine başka kanıtlanabilir bir yargı olmalıdır. Oysa ki siz bahsettiğiniz "Tanrı"nın "Neliğini" tanımlayamayacağınız gibi, onu tanımlamak için kullanacağınız önermelerin geçerliliğini de kanıtlayamacaksınızdır. Çünkü bahsettikleriniz zaten ortadadır, kanıtlayamadığınız Paganist İmgeler... 2nci şıkkı ele alalım... "Tanrı" "Tanrı"dan başka bir şey olamaz... "Madde" "Madde"den başka bir şey olamaz... Size göre: "Tanrı" eşit değildir "Madde" "Madde" eşit değildir "Tanrı" Bu demektir ki "Tanrı" ile "Madde" ayrı olmak zorundadır... İşte bu ayrılık şu sonucu doğurur ki; Madde'nin bittiği yerde Tanrı başlar, Tanrı'nın başladığı yerde "Madde" biter... Madde ne kadar sınırlı ve ezeli ise, Tanrı'da o kadar sınırlı ve ezelidir... Bir kefede Tanrı, Diğer kefede Madde... Oysa ben diyorum ki, basitçe: "Tanrı" = "Madde(Öz - Varlık)" Farabi'den tutun Mevlana'ya, Yunus Emre'ye kadar Gazali tabii ki hariç tüm İslam alimleride bu "Aristo Mantığını" işlemişler ve Yeni Eflatunluları örnek almışlardır. Yani bu sadece "İslam Tasavvufuna" has bir durum değil "Evrensel Mantık İlkesi"dir. "Mükemmel Tanrı"nın da "Evrensel Mantık İlkesi" ile "Çelişmemesi" gerekmektedir. Yarattığı şey ile çelişiyorsa eğer o Tanrı'ya inanmanın ne yararı var? Kendisine bile hayrı yoktur çünkü... Önermemden hareketle: Madde ezeli ve ebedidir der Farabi... Başı ve sonu yoktur ve varlığı "Tanrı"nın var olmasının kaçınılmaz sonucudur... Yunus ekler buna; Ete kemiğe büründüm... Hallac-ı Mansur tamamlar mesela: Ene'l Hakk.. Hepsi de tutarlıdır... Kısaca Madde'nin başlangıcını bulamadığımız aşikardır... Sonunu bulamadığımızda aşikardır... Tek mantıksız hareket ettiğimiz yer, Doğa'nın kendisindeki erişilmez muhteşemliği ve zekayı görüp, Ondan ayrı bir "Zeka"yı daha aramamızdır. Diğer şıkları ele almama gerek bile yok... Tartışmamız sadece sizin için bir zaman kaybı Sayın Yeshua, Çünkü sizde "Doğmatik"lerinizi sorgulamaktan korkuyorsunuz Ve tek amacınız söylediğiniz gibi "Telkin" yapmak... Kendinizi "Tek Doğru" olarak kabul ediyorsunuz. Yaptığım tartışmanın "Kısır Döngü" olduğunu hiç mi hiç sanmıyorum. Faydalanan insanların olduğunu biliyorum ve buna güveniyorum... Mukaddes Kitap hakkında bilgi vermeden önce Savunularınızın Mantıksal Tutarlılığını sınayın derim. Çünkü bir tutarlılığınız olmadığı sürece ben peşinizde olurum kusura bakmayın. Benim değer verdiğim iki şey vardır Sayın Yeshua: -İlki karşılaştığım bir düşüncenin "Tutarlı" olmasıdır. -İkincisi de bu düşüncenin, uğruna değişmeye değer olmasıdır. Tutarsız kabulleriniz uğruna değişmek değersizdir bana göre. Siz çabuk pes ettiniz Sayın Yeshua tartışma konusunda... Oysa bir çok forumdaşımız bana çok sabrettiler sağolsunlar Siz cevap vermeyecek olsanızda ben yazarım merak etmeyin... Hakikaten yaa... Tanrı niye Tehlikeli Yolu yaratmış ki? Saygılarımla...
  19. Sayın Lena ya da herhangibirisi bu bilgiyi merak ettiğine göre demek ki bir ihtiyaç duydu ve gerekli bir bilgi idi. Madem ki İncil gerekli bilgileri içeriyor, bunu da içermeli idi. İçermemesi eksikliğidir... Saygılarımla
  20. Aşk bir otobüs binmesini bilmeli, Son durağa gelmeden inmesini bilmeli.
  21. Araplarla alakası yazınızda apaçık bellidir. Kendi Atalarınızı "Hitler" ile eşdeğer tutar kıvama getirmiş sizi daha ne diyeyim? Bakınız, özellikle "Sünni İslam Kültürü" büyük oranda "Arap Kültürü" ile yoğrulmuş bir yaşantıya sahiptir. İster giyim tarzı olsun, ister ibadet şekli olsun, ister bazı kültler açısından olsun, isterseniz kadın-erkek ayrımı açısından olsun ve isterseniz dünyaya bakış açısından olsun... Size bu konuda hiç bir şey yazmıyorum ama şunu söyleyeyim, sizde İslama bir Müslüman gözü ile değil sadece ve sadece Gazzali'nin o gözleri ile bakıyorsunuz. Ya beni o kadının ya da sizin Müslümanlığınız ya da Araplığınız ilgilendirmiyor. Eğer siz bir İnancı savunuyorsanız eyvallah, ilgilendirmez beni. Ama tutupta Arap Geleneklerini, giyim kuşamını, kadın-erkek anlayışını ve hatta dilini, örfünü, adetini anlayışını ve hatta Arap Bilmezliğini (Arapçası CHL kökünden gelir, yasak olduğu için yazmıyorum) bana "Ahanda Din budur!" diye yutturmaya kalkışırsanız ve Laikliğe vurulan her damgayı haklı olarak göstermeye çalışırsanız ve dahi insanları "İnançlı-İnançsız" ayrımına tabi tutarsanız ben elbette ki sizden rahatsız olurum, çünkü en başta beni tehdit eder haldesinizdir. Eğer aksini düşünüyorsa ve düşünüyorsanız o kadında ve sizde Arap Milliyetçisisinizdir... Hala aynı terane... Hangi karasularında yüzüyorsunuz bilmiyorum ama beni duymadığınız pek belli... Birisinin Müslüman olup olmamasından bahsetmiyorum arkadaşım ben... Yazık... Ancak bu kadar yanlış anlaşılabilirdim ve bunu da zaten ancak siz başarabilirdiniz... Arkadaşım, dinin amacı eğer toplumsal davranışları değiştirmek idiyse, niçin öteki dünya diye bir kavramı var? Burada yeterince düzelince öteki dünya ya ne hacet var? Ha diyeceksiniz ki "Ceza/Mükafat Olayı" hiç farketmez, her hal-ü karda yine de Öteki dünyanın olması anlamsızlaşır. Dinlerin amacı sadece ve sadece insanları Tanrı'ya Ulaştırmaktır. Hangi dine baş vurursanız vurun aralarında fark yoktur. Sizin yukarıdaki kuruntunuz Gazzali denen bilmem kimin uydurduğu safsatalardır. Din sadece ve sadece kişisel bir değerdir. Aynı şeye inanan insanlarını ortak noktaları olmaktan başka bir etkenliği yoktur. Aynı şeye inanan insanlar arasında bile farklılıklar vardır mutlaka. Ayrıca size şu açıdan da bahsetmek isterim. Bakınız İnsanlık Tarihi'nin devinimlerini "Din"ler belirlememişlerdir hiç bir zaman. Dinler dediğiniz gibi Toplumları Düzenlemeye yönelik birer Otorite olmaya öykünmüş olsalardı bile bunu beceremedikleri ve beceremeyeceklerini tarih kanıtlamıştır. Hiç bir savaşta "Dini Kaygılar" ilk sırayı almamaktadır, en basit lise kitabında bile yazar bu. Hiç bir toplumun şekillenmesinde öncelikli rolü din almamış, Ekonomik İhtiyaçlar, Gelenekler ve Görenekler, o toplumun ortak kabulleri, siyasi otoritenin tercihleri almıştır ilk sırayı, bu her düzey Tarih kitabında yazar... Yani din sizin öyle önemsediğiniz kadar etkili değildir insan hayatında, sadece kullanılmaktan öteye gidememiş bir araçtır ve otoriteler insanları o sayede kullanmışlardır. Şu da var ki; Toplum yaşamını sağlayan şey öncelikle din değildir ve dünya tarihi ne "İslamdan Önce-İslamdan Sonra" diye ayrılır ve ne de miladi takvime başlangıç olmuş olsada "İsa'dan Önce-İsa'dan Sonra" diye ayrılır. İnsanlık tarihi Yazı ile yani toplumsal bir buluş ile başlar. İnsanlar öncelikle "Yaşamsal ve Güvensel Kaygılar" Toplum Yaşamına geçmişler ve bunu sürdürmüşlerdir. Daha sonra bunu temsilcilerin başa geçmesi izlemiştir. Ardından Geleneksel birliktelikler doğmuştur. Mısır gibi uygarlıklarda ise daha sonraları Din bir birleştirici rol oynamıştır ki en bariz örneğini Yahudiler gösterir. Daha sonra aynı kökene sahip İbrani ve Arap Kültürleri bunu devam ettirmişlerdir. Avrupa'da ise Pagan inanışından dolayı "Vatandaşlığa" dayalı bir birliktelik vardı ve Hıristiyanlığın bunu parçalaması ile artık orada da "Din Temelli" birliktelik meydana gelmiştir. Rönesans ve Reform Hareketleri" ile de bu zincir parçalanmış ve "Anayasal Birliktelik"lere geçilmiştir. Kısaca anlatmak istediğim şey şudur ki; Tarih ya da İnsanlık "Diyalektik/Etkileşimsel" bir şekilde zamanda ilerlemektedir. Din buna "Hakim" değil sadece ve sadece bir parçası ve sadece geçmişte kalmış bir aşamasıdır. "Din" dediğimiz şey artık ömrünü tamamlamıştır. Çünkü "Din" tanımı, dediğiniz gibi "Vicdan"a seslenmekle birlikte aynı zamanda "Toplumsal Düzeni"de sağlardı. Ancak bu Tarihsel süreçte bir "Aşama" idi sadece. Bugüne gelmemiz için gerekli olan bir aşama idi. Ancak miladını tamamladı ve yerini Anayasal Düzene bıraktı çoktan. O yüzden "Din" dediğiniz şey artık "Vicdana Hapsolması Gereken" "Bireysel İnanç" düzeyine inmek zorundadır. Kaçınılmaz olanda budur zaten... Burada tanım karmaşası olmasın diye açıklamak istiyorum "İnanç" derken "Bireysel Tercih"lerden bahsediyorum. "Din" ile de "Toplumsal Kuralları"da olan yapılardan bahsediyorum. Yazdıklarım açık ve nettir. Baknız, siz gerçeği görmemekte direniyor olabilirsiniz ancak her ne kadar Marksist Felsefe'yi benimsememiş olsamda Karl Marks, şu "Diyalektik/Etkileşimsel Tarihsel Materyalizm/Maddecilik/Nesnecilik" konusunda çok haklı ve ben (belkide bu bendeki bir çelişkidir bilemiyorum) bunu benimsiyorum. Dinin artık Vicdanlara Hapsolması zaten kaçınılmaz olandır. Tarihsel Süreç bize bunu göstermektedir. Bunun şusu ya da busu yoktur kesinlikle. Din, dediğiniz gibi Toplumsal Normlar/Kabuller getirmiştir zamanında ancak bunlar o döneme ait, o döneme hapis kabullerdir... Bu güne öykünemezler. Bu o kitabın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek demek değildir. Bu neyin ne olduğunu söyleyebilmektir, o kadar... Bilimin farkında olan herkesinde söylemesi gereken budur.. Delilleri sabit olanı ben söyleyeyim size... Bir takım Aydın kesimi karşısını almaya öykünen, Amerika'nın "Yeşil Kuklalığını" yaparak Arapçılık üzerinden oynadıkları "İslam-Ilımlı İslam Modeli" ile Türkleri yok etme çabasında olan kimselerin bulunduğu organizasyondur... "Yada Taşı" veyahut "Cay Taşı"na niye durup dururken değindiniz ki? Gerek yoktu... Neyse... Ne mutludur ki Türkler ve özellikle Oğuzlar-Yörükler bu gelenekleri devam ettirebilmişlerdir. Evet, koyuladığım konuda çok haklısınız... Şu vardır ki eğer "Din" kavramı ile "İnanç" kavramını, "Din"lerin "Toplumsal Kabulleri" olduğu, "İnanç"ların ise sadece "Vicdani Bir Tercih" olduğu ayırdı ile kabul edersek, Türklerin "Gök-Tanrı" anlayışları büyük oranda bir "İnanç"tır diyebiliriz. Türklerde, "Hakanın Başa Gelmesi" ve "Kut" anlayışlarından başka Toplumsal açıdan o kadar çok geniş bir alanda "Gök-Tanrı" inancının etkisini göremeyiz. Ne bir savaşa Gök-Tanrı istiyor diye çıkılmıştır, ne de fethedilen memleketlerin insanları Gök-Tanrı'ya inanmıyor diye öldürülmüştür, ne Gök-Tanrı adına vergi toplanmıştır, ne Gök-Tanrı adına başka insanlar Gök-Tanrı'ya inanmaya zorlanmıştır ve ne de Gök-Tanrı'nın tüm milletlerin Tapınısı olduğu iddia edilmiştir Türkler tarafından. Öyle görünüyor ki Türkler, bundan tam 1000küsur yıl önce, bugün sizin bulunduğunuz noktadan 1000yıl kadar ileri ve medeni bir anlayıştaymışlar. Boşuna söylemiyorum, Gök-Tanrı inancı gerçekten araştırılması ve öğrenilmesi ve hatta Mevlana, Yunus, Ahmed Yesevi, Dede Korkut'un yaptıkları gibi benimsenilmesi (gereken demiyorum) hoş olabilecek olan bir "İNANÇ"tır bence... "Din" tanımınız çok karışık ve anlaşılmaz olmuş... Madem İlk insandan beridir gelen İnanç aynıdır (ki ben tüm inançların aynı kökene dayanıyor olduğunu düşünüyorum, sadece başkalaşmışlardır belki de) diğer inançları niçin yadsıyorsunuz ki? Budizm ya da Taoizm, Sümer ya da Mısır inançları, Gök-Tanrı inancı o kadar geniş ve o kadar medeniler ki, niye sadece İslam İnancı "Tek Gerçek" olsun? Belki de o "Tek Doğru - Gerçek" bunların özlerindeki ortaklıklardır? Niye diğer inançlar "Uydurma" olsun ki? Ya sizin söyledikleriniz Gazzali'nin uydurmalarıysa? O zaman ne yapacaksınız? İslam Dünyası ile ilgili olarak en komik şey şudur bence: Gazzali nedense Türk ya da İslam Alimleri arasında Tek Başınadır. Mevlana, İbn-i Sina, Yunus, Muhiyiddin Arabi, İbn-i Rüşd, Farabi, Fuzuli, Nesimi, Hallac-ı Mansur, Nur'ul Arabi, Ahmed Yesevi gibi ondan kat ve kat daha ileri düşünen Düşünürlerin anlayışlarından nasıl oluyorda daha çok bir kabul edicileri oluyor. Birde bu insanların gözünden bakın bakalım... Ya Gazali o kadar sığdır ki, mesela Yunus Emre ile Mevlana çocuklara bir şeyler öğretilirken ne olursa olsun dayak atılmamasını savunurken, Gazzali dayağın mutlaka atılmasını savunmuştur, farkları bellidir. "Büyük İslam Alimleri" dendiğinde adı akla gelenler arasından bir tek Gazzali "Vahdet-i Vücut"u benimsemez ve nedense diğerlerine rağmen o daha revaçtadır ki bunun nedeni siyasi otoritedir kanımca. Savunduklarınız Gazzalinin uydurduğu şeylerden başka bir şey değildir, zira aynı pencereden konuşuyorsunuz. Diğerlerini benimsemeyi tercih ederim... Batı "İslam"dan tek bir açıdan korkmuştur. O da Hitler'e benzettiğiniz Türklerin Müslüman olupta bu dinin temsilciliğini üstlenmeleri sebebiyledir. Gerçi birde Endülüs Emevileri gerçeği vardır ama onların Muhiyiddin Arabi ve İbn-i Rüşd ve hatta onlardan etkilenen Spinoza gibi düşünürleri ortaya çıkaran bir toplum olduklarını unutmamak gerekir. Siz benimsediklerinizle, bu insanları asla ve asla benimseyemeyecek durumdasınızdır. Yolum Cennet ya da Cehennem değildir merak etmeyin. Cenneti istiyor ya da Cehennemden korkuyorda değilim. İslam her şeye karışmaz, İslam sadece ortaya çıktığı dönemde insanlara bir takım sosyal konularda da hitap etmiştir o kadar. O konular bugün geçersizdir... Ve tekrar söylüyorum; bu söylediğimi benimsemek demek, reddetmek demek değildir. Sadece neliğini ve nereye ait olduğunu belirtmektir, bilmektir. Ben hiç bir dini diğerine tercih etmem ve din din değiştiren insanlara da gülerim hatta. Çünkü tüm dinler bir diğerinden pek farklı değillerdir, ki Hallac-ı Mansur bunu belirtir hatta... Severim kendisini... Sizin benimsemeniz gereken şey bir "Din" değildir, "İnsan Sevgisi"dir. Bende tekrar söylüyorum, eğer sizin söylediğiniz şey ise İslam; Yunus, Mevlana, İbn-i Rüşd, Farabi vs. ve bu halde ben Müslüman değilim ve tek başınıza Gazzali ile birlikte Siz Müslümansınız... E öyleyse size mutluluklar dilerim... Not: Burada bir takım kimselerin isimlerini belirtmemdeki amaç "Çok şey biliyorum" edasıyla insanları küçümsemek ya da kendimi övmek değildir. Kaldı ki kimseden fazla bir şey bilmediğimin farkındayım. Bu isimleri söylememin amacı, insanların neliğinin ortaya sereserpe konulması ve eğer verimli bir tartışma yapmak istiyorsak artık yüzeysellikten kurtulup daha derine inmemiz gerektiğine inanmamdandır. Ve biliyorum ki bu konuda konuşmak isteyenlerde var mutlaka. Saygılarımla...
  22. Lise 1e giderken Büyük Karikatürist Oğuz Aral'ın "Utanmaz Adam" adlı karakterini Okan Bayülgen'in canlandırdığı birdizi çekilmişti ve fon müziği "Hatasız Kul Olmaz"dı. Ben "Avni" ve "Utanmaz Adam" karakterlerine bayılırım ve bu kısa bir süreliğine "Arabesk"e itti beni. Ama Orta Okul 1 ya da 2inci sınıftaydım ve Şebnem Ferah "Yağmurlar" Klibi ile karşımdaydı... Ve ben akşama kadar Kral Tv'de onun çıkmasını beklediğimi hatırlıyorum. İlk gününden itibaren hala zevkle dinlediğim tek sanatçıdır kendisi. Rock'a heves sarmam bu sayede oldu ve sonra Üniversitede falan arkadaşlarımın etkisiyle devam etti... Ama yabancı parçaları falan ezber yapma ya da akılda tutma gibi bir huyum yoktur. Zihniim doldurmam gereken daha başka şeylere ihtiyacım var Yine Üniversite de beni kendisine bağlayan Müzik türü Klasil müzik olmuştur. Gerçi Lisedeyken öyle rastladıkça dinlemek hoşuma giderdi ama o sıkıcı Vize ve Final haftalarında keşfettiğim şey, Klasik Müzik'in zihni diinlendirdiği olmuştu. Walkmanimde Trt radyosunu açar ve Kalik Müzik dinlerdim ders çalışırken, müthiş zevkliydi ve ders hakikaten kafaya yatıyordu öylece. Şu sitede bütün Klasik Parçalar var, indirin bence... Başka ne dinlerimmm... Rap falan hiç sevmem ama Sagopa Kajmer ve Sultana çok kaliteli müzik yapıyorlar bence ve hakikaten dinliyorum. Arabesk'i çok uzun zamandır dinlemiyorum zaten, sarmıyor... Ama Yavaş tonlu şarkıları dinlemeyi severim, şöyle duygusal ağırlıklı. Ney dinlemek çok hoşuma gider, "Yedi Karanfil"in tüm albümlerini dinlemişimdir ve Mevlevilerin "Sema" türü çalışlarıda çok hoşuma gider. Mesela Yunus'un vs. bazı deyişleri var bu şekilde, dinlemek çok zevkli... Sezen Aksu benim için "Yolculuk" ve "Ayrılık" müziğidir. Her iki halde sabahlara kadar dinlerim ama kendime getirmiyor beni ayrılık dönemlerinde, daha da berbat hale getiriyor yine de kendimi alamıyorum işte dinlemekten... Lorainne McKennitt hayranlığım vardır ve o sayede Kelt Müziğinide seviyorum dinlemeyi ve arada diğer etnik müzikleri dinlemeyi de severim. Bu forumda ise "Kızıl Derili Müzikleri" ile tanıştım, onları da dinliyorum artık. Kısaca beni iyi hissettiren her şeyi dinlerim ama öyle her şeyde beni iyi hissettirmiyor işte. Saygılarımla...
  23. Ben google'da arama yaparken rastladım. Öyle işte... Umarım yardım eden birisi çıkar...
  24. Sayın Fısıltı, Ben hiç "Tanrı" kelimesinden başka bir kelime kullanmam, kusura bakmayın... Bu benim için rahatsızlık verici değil, aksine huzur verici bir Addır... Tanrı sadece 99 isimle "SINIRLI DEĞİLDİR". En güzel isimler O'nundur diyorsanız eğer, "Tanrı" adı da çok güzel bir addır bence. Ve öyle ki her yaratılmış Tanrı'nın bir kelimesidir, ismidir değil mi size göre? Her İsim Tanrı'yı niteler böylelikle, ve her isim zaten O'na aittir... Tanrı "Herşeydir" ve Her İsim Tanrı'nın ismidir... Bu konuda diğer bölümlerde çok yazdım ama burada biraz işin felsefesine kaçtım... Malum Vahdet-i Vücut halleri... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.