Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
YARATICIMIZ 'ACILARA' NEDEN iZiN VERiYOR?
Ya o zaman iyiliği niye Tanrı yaratmış olsun ki? Başkası nasıl ki Özgür İradeyi kullanarak "Kötülük" fiilimi gerçekleştiriyorsa, Bende özgür irademi kullanarak "İyilik" fiilimi gerçekleştiriyorumdur. Bence siz biraz kasıyorsunuz gibime geliyor. Tanrı'ya toz konduramıyorsunuz. Bakın "Kötülük"te de o vardır, İyilikte de... Her şey "O"dur... Tanrı hiç bir şeyden "Ayrı" değildir. Ayrı gördüğünüz an tüm görüşleriniz en temelden çürür, yıkılır, tutarsızlaşır... Buna mahkumdur... Şeytanın yaptıklarına (ki Şeytan sadece bir nitelemedir aslında) Tanrı izin vermişse eğer, diyelim ki "Kötülük"ü Tanrı yaratmamışsa bile izin vererek insanların "Kötülük" yapmalarına, Birbirlerini öldürmelerine, Tecavüz etmelerine, Hırsızlık yapmalarına mahal vermiştir, izin vermiştir, yardım ve yataklık etmiştir... Eğer Tanrı "İyiliği" yaratmış olsaydı, insanlığa bir iyilik yapar ve "Kötülüğü" şimdiye kadar ortadan kaldırırdı... Her zaman sözlerim Paganistleşmiş Hıristiyanlık son derece inanılma fantastik bir hayal sunmaktan öteye gidemez, iyi bir morfindir, zira Nietcshie'nin söylediği gibi, çünkü 2000yıldır aynı şeyleri söylemekten bıkmamıştır... Yazdıklarınız arasında tek tutarlı ve mantık olan tanımınız budur. Bu açıdan bakın daha sağlıklı ve tutarlı olur... Saygılarımla...
-
Bu Ney Peki Tanri Uludur
Bir süreliğine bu tartışmalara girmeyeyim dedim ama yine duramayacağım, çünkü yine Arapçı bir zihniyet tarafından "Türk Milleti" hakir görülmekte... Bakın ben bir Şoven ya da Irkçı değilim lakin mensubu olduğum ya da ve hatta olmadığım hiç bir topluma ya da ırka da haksız yermelerde bulunulmasına tahammül edemem... Neyse, Eleştiri oklarını fırlatayım... Hayır efendim, Elbette ki Din sadece evlerde yaşanacak... Elbette ki sadece Camiilerde yaşanacak... Bakınız kaç yüz yıl oldu insanlar artık "Din Toplumun"dan "Anayasal Topluma" evrildiler... Bu gelişimin, etkileşimin kaçınılmaz bir sonucu ve gerekli olanıdır. Artık hiç bir toplum bundan bilmem kaç yüz yıl öncesinin toplumsal bağları ile bir birliktelik oluşturamaz. Eskiden Aşiret/Kavimdarlık Birliği vardı, Sonra toplumlar "Din Birliği"ni yaşadılar, Daha sonra "Yasal/Anayasal Birliktelik"e ve "Milli Birliktelik"e evrildiler... Bundan sonra oturacak olan sistem "Demokratik Sosyal Düzen"dir... İnanç dediğimiz şey elbette ki artık toplum yaşamından elini çekecek ve sadece vicdanlarda yer edinecektir, aksini savunmak değişime karşı koymak, ki koyamazsınız, ve kendinizi geçmişe hapsetmek demektir... Gelelim Okulda Namaz Kılma olayına... Gördüğüm kadarıyla bu Çağ Dışı Harekete karşı verilen tepkiler sizi derinden yaralamış... Okullar bir ibadet hane değildir... Öncelikle eğitim sistemi "Milli"dir. "MİLLİ" Size neyi hatırlatıyor bilmiyorum ama ne bir kimse Türban ile "Milli" bir eğitim kurumuna girebilir ve ne de o Milli Eğitim Kurumunda dini bir ibadeti yerine getirebilir. Herkes her istediği gibi at koşturamaz. Siz dini vecibeleri Eğitim Yerlerinden uygulamak isterseniz eğer, yarın da birileri çıkar "Ben de üniversitemde Genel Ev olsun istiyorum" der. Çünkü nasıl ki "İbadet" size göre bir yaşam tarzı ve olmaz ise olmazdır, Cinsellikte bir çok insana göre normal ve karşılanması gereken bir ihtiyaçtır... Böyle bir talep kaçınılmaz olur... Ya da mesela benim okuduğum Lise'de Hıristiyan çocuklarda vardı. Onlar içinde bir ibadet hane açalım mı okulda? Hadi o bir yana, Aleviler için Cem Odası açalım, o da olur... Dede çağırılır birde... Peki Ateist ve Dinsizlere haksızlık olacak... Onlarda teneffüs yaparlar ya da Laboratuvarda, Kütüphanelerde falan vakit öldürürler artık, ne yapsınlar... Onsan sonra bir zaman geçer, birileri çıkıp Bilim'i savunurken, birileride çıkar küçücük çocukların zihinlerinin "Abilerce" yıkanmasını savunur... Tuhaf... Öncelikle Türkçe'de "Eliter Kesim" diye bir kelime yoktur. "Elit Tabaka" diye "Türkçeleşmiş" bir tanım vardır sadece... "Kendi İnsanının Dini" derken? Kimse bir başka kimsenin benimsediği inancı benimsemek zorunda değildir, ki anlayışınızın ne olduğu tek bir tanımlama ile ortada zaten... Eğer "Kendi İnsanının Dini" diyebir tanımı savunacaksanız, Türklerin asıl inançları "Gök-Tanrı" dinidir ve Keni Atalarınıza ve Kendi İnsanınıza en ufak bir saygınız var ise hemencecik "Gök-Tanrı" inancını benimsemeniz gerekmektedir, zira Sünni Arap Kültürü'nü benimsemiş gördüm sizi, ki Arap iseniz eğer sorun yok... Aksi halde söylediklerinizle çelişki içersindesiniz... İşte asıl gelmek istediğim yer burasıydı... Türklerde "Türk Olmayan Halk" diye bir tabir yoktur hiç bir zaman. Hükümdarlıklarına aldıkları her halkı eni konu kendilerinden görmüşlerdir. Hunlar hükümdarlıklarına aldıkları milletler için "Kun Oldular" derler ve kendilerinden ayrı görmezlerdi. Daima Güçlü kalmak zaten doğanın yasasında vardır, güçlü olmazsanız elenirsiniz, yok olursunuz, tükenirsiniz... Varlığınızı sürdüremezsiniz... Size tavsiyemdir önce düşünüp sonra yazmanız, ki haddinizi fazlasıyla aşmışsınız... Yaptığınız benzetmeyi akıl almamaktadır. Akla ziyan veren bir benzetmedir, ki okurken kanım çekildi adeta. Türkler hiç bir zaman ırkçı bir birliktelik kurmamışlardır. Hiç bir zaman soykırım yapmamışlardır. Ama dileyene kılıç kaldırmamışlardır... Şu an yazmak istediğim çok şey var ancak biraz kızgınlıktan ve birazda aslında bilmemekliğinize acıdığımdan yazmıyorum. Lakin şunu söylemek istiyorum; İşte sizin gibi Arap Milliyetçilerini gördükçe sahip olduğum bir çok şeyden soğuyorum, açıkça söyleyeyim... Saygılarımla...
-
YARATICIMIZIN YERYÜZÜYLE iLGiLi AMACI NEDiR?
Bence Tanrı eğer böyle düşünüyor olsa idi, kitap falan göndermez direk olarak insanların soru sormalarını engellerdi ya da insanlara direkt olarak tatmin edici cevaplar verebilen bir Vahit Teşkilatı kurardı. Böylece 2000yıldır aynı farklı 4 incili okuyacaklarına insanlar daha kestirmeden cevapları bulurlardı. Hıristiyan Teizminin bu Hıristiyanlık öncesi Paganist Avrupa'sının inancını yok etmeye çalışırken aynı şekilde "Paganist" öğelerle donatılıp iyiden iyiye fantastikleştirilmiş olması ne kadar acı Hıristiyanlık için... Tanrı "Yaz evladım"cı bir "Hakim" değildir. Plan, Proje ya da Tasarımla alakası yoktur... Tanrı bizzat Planın, Tasarımın, Projenin, Var olanın kendisidir... Öyle Entrikalarla ya da Soru-Cevap yöntemleriyle falan ilişkisi yoktur... Ya da size şöyle sorayım aslında ki cevap alamayacağımı biliyorum... "Tanrı nedir?" Saygılarımla
-
en sevdiğiniz ünlü kim ve nedeni ?
Ya senin güzelliğine laf etmedim ki zaten... Ama ben Şebo'nun en çokta bağımasını seviyorum... Ya bir insan bu kadar mı güzel çığlık atar yaa... Hele "Ay" adlı şarkısında... O ne sestir, o ne gırtlaktır öyle... Offf ooff...
-
matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz?
Hadi be... Üstüne gidince ben korkuyorum... Ah Dilek Öğretmenim ah... Daha 12 yaşındayım, Fen Bilgisi öğretmenimizdi, gencecikti... Onun için Fen Dersim hep 100dü... Matematiğim bile yükselmişti. O gitti, Matematik ve Fen Bilgisi bitti...
-
en sevdiğiniz ünlü kim ve nedeni ?
Valla öyle böyle değil yaa.. Çaresi de yok bunun biliyor musun? İstemeye mi gitsem acaba...
-
Kopya...
Bir Öğretmen Adayı olarak bu yaptığım doğru değil ama şu var ki herkes hayatında mutlaka ve mutlaka bu "Hırsız"lığa alet olmuştur ne yazık ki... Geçmişte ve halen bir "Öğrenci" olarak kaçınılmaz olarak "Kopya" geleneğine dahil olduğum için bir kaç anımı ve sırrımı vermek isterim. Ama unutmayın; Kopya Hırsızlıktır... Hırsızlığın da büyüğü ya da küçüğü olmaz... Sosyal Sınıfı'na zaten sayısal derslerden kaçmak için gelmişiz ama geometrim yine de tavandı aslında. Mantık dersi yüksek olmasına rağmen Matematikten neredeyse hiç anlamıyordum. Hele o Tanjant, Kotanjant, Kosinüsler falan bana sanki "Ninja Kaplumbağalar"mış gibi gelirdi... Onlarda benim beynime beynime vurup döverlerdi. Gerçi sınıfta Aydın adlı arkadaş hariç herkesin hali benim gibiydi. Aydın her dönem Takdir almakla birlikte neden Sosyal'e gelmişti anlamazdım. Matematik'ten hep 100 alırdı... Her sınavda Aydın'ı en merkezi yere geçirirdik ve etrafında konuşlanırdık. Herkes tabi ondan artısından eksisine kadar aynen geçiriyoruz... İki hafta geçiyor, hoca sınavları okuyor: "-Aydın, 100 aldın evladım... Sınıfın geri kalanı 10..." Sınıf: "-ne?" "-10 evladım, 10 işte..." "-ya hocam nasıl olur, Aydın ne yazdıysa aynını yazdık işte, o niye 100, biz niye 10?" "-nasıl yani aynını yazdınız? Evladım, tüm cevaplarınız farklı!" "-ya hocam nasıl olur, alla alla... Hatta ben vardım arkasında, kendim yazdım yaa!" Hoca kağıtları teker teker dağıttı sınıfa ve herkes kendi kağıdını inceledi... Tüm sınıfın kağıtları aynı, Aydın'ın kağıdı farklı... Haydaa, nasıl our yaa? Ben arkadan bakıyorum, diğeri yandan, biri önden... Kafayı yiyceğiz en sonunda... Tabi Aydın baklayı kaçırdı ağızından... Küfretmek istemiyorum; çocuk meğersem kağıda önce yanlış cevapları yazıyormuş ve sonra bize yanlış cevapları dağıtıyormuş. Tüm sorular verince, tabii ki herkes tüm soruları yapmış olmanın rahatlığıyla Aydın'dan eli ayağı çekiyordu. Aydın'da cevapları kontrol ediyor ayağıyla doğru cevapları yazıyormuş. Her sınav sonunda, biz o kontrolünü bitirdi sanıp; "-Nasıl? 100 alcazm mı?" derdik, "-E heralde oğlum!" derdi... E dövmedik tabi, sadece şiddetle kınadık kendisini... Ama orada doğruyu yapan Aydın mıydı, yoksa biz miydik... Bu ironiyi hala pek çözememişimdir... Diğer bir kopya hikayesini sonra anlatacağım...
-
BUNLARDAN NE KÖY OLUR NE KASABA
Tabi ki her namaz kılanı aynı kefeye koymak hata olur...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
NewYorkTaner nereye kayboldu? Saman Alevi misali yandı geçti... İddia ettiği "Kürt Medeniyeti" gibi püfff... Selametle...
-
Y Tu Mama Tambien / Ananı Da
Resimler hakikaten çok güzeldi Sayın Admin... Film ile ilgili keşfettiğiniz ayrıntı gerçekten çok özgün... "Wasted Life" yaşam biçimi ise pek tasvip etmediğim bir şey. Ama zaten filmde de kadın artık yapacak pek bir şeyi kalmadığı ve son demlerini yaşadığı için o yaşama geçiyor ve kısa sürüyor zaten... Mesela kocası onu aldatmasaydı ya da ölecek olmasaydı bence o tarzı seçmezdi. Bir açıdan da kadının "Umutsuzluk" ve "Kırgınlık" nedeni ile bu seçimi yaptığını söyleyebiliriz. 'THE GREATEST PLEASURE IS GIVING PLEASURE' 'EN BÜYÜK ZEVK / HAZ / KEYİF, ZEVK / HAZ / KEYİF VERMEKTİR (KARŞINDAKİNE)' Bu sözü bende çok sevdim. Ama burada "Cinsel Haz"dan bahsedilmiyor. Bir diğer insana mutluluk verebilmenin verdiği mutluluk kastediliyor. Ve bu gerçekten öykündüğüm bir görüştür. Saygılarımla...
-
Gloria
İyi ki doğdun Gloria...
-
her çocuk doğuran kadındır ama..her kadın dişi-midir.?
Ya bence her bayanda Dişilik ve Kadınlık zaten vardır... Mesela bugün yaşadığım bir örnek... Aslında devamlı olarak evrak götürdüğüm bankanın personeli... Siyah Takım elbiseli ve sert bakışlarının altında son derece "Kadın" yani güçlü bir kişilik... "Güçlü" derken, "Gücü"nü "Dişiliği"nden değil de "Duruş"undan alan birisi... Görseniz, çok güzel birisi değil aslında, dişiliği bastırılmış, Kadınlığı var görünürde. Ama diyorum ya, mutlaka bir yerlerde kendisine özgü bir "Dişiliği"de var. Bundan kastım "Cinselliği" değil... Çekiciliği... O çekiciliği "Kadınlığı"ndan değil... Mesela evrakları teslim ederken son derece ciddiydi ve işi ile bir olmuştu sanki, hiç bir dişilik yoktu üzerinde. Teslim ettikten sonra gözleri dişilik doluydu mesela, nasıl kullanacağını biliyor... Ya da ses tonu ile "Teşekkür Ederim" deyişi... Eğer cinsellik ise "Dişillik", giydiği "Takım Elbise"ye belindeki bir-iki parmak açıklığı yakıştırabilmesi ufakta olsa dişilik kazandırmıştı kendisine. Ve bu o an için ona özgü bir şeydi... Bunları görmediğiniz sürece ise o sadece bir "Kadın"dan başka bir şey olamayacaktı... Gördüğünüz ya da o size hissettirdiği an "Dişi" olur işte... Ya da "Dişilik"... Yine devamlı evrak verdiğim yerlerden bir yer... Cinsel çekimine olan güveni giyimine de yansımış tabii ki ve dişiliğini kullanmış elbette. Konuşması ile, sempatisi ile tam bir dişi diyebiliriz heralde. Lakin sevgilisi söz konusu olunca aldığı tavır onu bir anda kadın yapıveriyor. Savunması, sahiplenmesi... Özellikle benimsemiş olması... Özümsemesi... Demiştim ya illa ki bir yerlerde o kadınlık var... Bu seferde gözlerden anlaşılıyor bu. O tüm sempatik görüntüsünün ve dişiliğinin altında yatanı gözleri ele veriyor... Her ikiside yakışıyor ama... Dişilik ya da Kadınlık hiç bir sürece tabi değil emin olun... Hepsi yerine göre olması gerektiği şekilde olmalı... Mesela, siz sevgilinizin "Kadınlığına" adapte olmuşken, o size birden Dişiliğini sergilemeli o ana yakışır bir şekilde... Ya da siz Dişiliği ile doluyken, kadınlığı ve olgunluğu ile sarmalı sizi... Mesela şöyle: Bir birliktelik yaşamışsınız ve bir erkek olarak güçsüz düşmüşsünüz... Size o dişiliği veren kimse, sizi sarmalı ve sizden güçlü olmalı yani kadın olmalı o an... Sığınabilmelisiniz... Güvenle uyursunuz değil mi? Aşk öncesi dişi, aşk sonrasından kadın olabilmelidir yani... Dişilik ve kadınlık bence zaten vardır bir kadının doğasında... Sadece bunu kullanmayı bilen ve bilmeyen kadın vardır. Saygılarımla...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
Bana bu koyulaştırdığım iletiniz şeyi hatırlattı; Hani çocuklar ağlaşırlar ya: "Bana ne ya, bana ne, bana ne... Varız işte, varız... Alla alla..." Müziğinizin ne kadarı farklı? Ya merak etmeyin etnik müziği severim ve dinliyorum da... Kürt müziğinide severim ama çok bir farklılığı yok, o kadar abartmayın. Sadece "LEHÇE"si farklı o kadar... (Dil değil, dikkat edin; Lehçe) Dininiz neymiş merak ettim... Bana ne, bana ne merak ettim... Şimdi birde 35 Milyon mu çıktı başımıza? Hani 15-20 milyondu? Yoksa şu Iraktakileride mi siz Anadolu Kürtleri ile bir tutuyorsunuz? Ayrı örf adetleriniz ne peki? **************** Ya da Zılgıt mı mesela? (Araplardan gelmektedir) Hatta Kan Davası olabilir değil mi? (Araplarda da var) Belki de Nevruz'dur! (Türk geleneğidir) Yemek kültürü olabilir mi? (Kürt Böreğinden başka var mı Kürt yemeği, Türklerin yapıp da yemediği, bilmediği?) Ya da Sayılarıdır onları Milli yapan belki? (Farsi/Acemlerin sayı sistemini kullanırlar) Dinleri hakikaten kendilerine özgüdür (Türkler İslamiyeti kendi inançları ile idealize ederken Kürtler Araplardan kültürleri ile birlikte birebir kopyalamışlardır ve en katı hali ile almışlardır. Çünkü kendilerine özgü bir medeniyet oluşturma yetisi yoktur, çünkü bir Millet değildirler. Aleviliği bile Türklerden aynılığıyla almışlardır. Merdeniyet inşa edememişlerdir tarih boyunca.) Bakınız, Türkiye dışındaki Kürtler beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Sizde umrumda değilsiniz... Amma ve lakin Türkiye'deki Kürtleri, sizin sevdiğiniz kadar severim... Bunu çokça yazdım forumda, örnekleri ile... Hatta Irkçılık yapan sizsiniz, çünkü "Türk" "Kürt" ayrımını siz yapıyorsunuz... Ben Türkleri ne kadar seviyorsam, Kürtleri de o kadar seviyorum... Türkler ne kadar var iseler, Kürtlerde o kadar var... Sizden tek farkım; Abartmıyorum... Sadece bu... Abartmıyorum ve bir yerlerden Tarih uydurmuyorum... "Varız işte varız, bana ne ya bana ne..." demeden önce sorduğum sorulara net ve açık bir cevap verin... O Kürtleri "Milli" yapan değerleri teker teker istiyorum sizden... "Hodri Meydan" demiştiniz, hatırladınız mı? Sözünüzün arkasında durun... Tabi ki yazabilecek tek bir şey bulabilirseniz... Şu Zaza'ları da "Kürt" olarak görmeyiniz kesinlikle. Zaten en başta Zaza'lar bunu redderler... Çünkü değildirler zaten. Hititlerin torunlarıdırlar Zaza'lar. Kürtlerinde Hititlerin kolu olan "Karduk"lardan geldiği "İDDİA" edilir ama ispatlanamamıştır çünkü yok olup gitmişlerdir... Esameleri okunmaz bugün... Püf... Saygılarımla...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
Tahmin etmiştim Sayın Erdoğan... Sizinle aynı şeyden dem vuruyor olmamız gururlandırdı... Okuyoruz zaten merak etmeyin... Bak sana bir tavsiyem var arkadaşım; Her yeni gelene naçizane söylerim... Bir foruma girdiğiniz vakit, muhatap olacağınız kimselerin görüşlerini ve önceki iletilerini inceleyin. Yoksa aynı şeyleri tekrar tekrar yazmak zorunda kalıyoruz. Sizde öyle yapın... Kürtlerin niçin bir millet ve ırk olmadıklarınız daha önce yazdım... Med'lerle yada bilmem hangi kavimle nasıl bir alakaya sahip olup olmadıklarını da yazdım ve yazdılar... Kürtlerin tarihi! öyledir ki hangi kaba koyarsanız ona sığar, esnektir... Çünkü açık ve net bir tarihleri yok. Bir medeniyet inşa etmemişlerdir çünkü hiç, hep başka medeniyetler altında ezik kalmışlardır ve değişmişlerdir. Mesela Azeri Türkleri ile Anadolu Türkleri coğrafyaları farklı olduğu halde birbirleri ile anlaşabilmektedir değil mi? Peki ya birbirlerine onlardan daha yakın coğrafyalarda yaşayan Kürtler ile Zaza'lar ve hatta Kürtler ile Kürtler niçin dil olarak anlaşamıyorlar? Kürtler için Farsidirler de diyebilirsiniz, Türktürler de diyebilirsiniz ve hatta biraz daha kasabilirseniz durumu Arap ya da Hintlidirlerde diyebilirsiniz. Ne olduklarına dair kesin olarak tek söyleyebileceğimiz şey bir "Irk" ve "Millet" olmadıklarıdır. Hangi Irk'tan geldikleri ise hep tartışma konusu olacaktır çünkü onların ne olduğunu kesin olarak söyleyebileceğimiz kendi öz ve özgün kültürleri ve medeniyetleri dahi yoktur. Ermeni, Türk, Arap ve Acem kültürleri arasında kalmış, başkalaşmış bir topluluktan öte bir şey değillerdir. Bakın bu onları küçümsemek değil, aksine diyorum ki onlar diğer Anadolu halkı gibidirler, "Biz" olmuşlardır. Öyle "Kürt" "Türk" diye ayıramazsınız kesinlikle. Doğuda Kürtleşmiş onlarca Türk Boyu vardır... Alevilik kesinlikle bir Kürt ya da Zaza inancı değildir. Alevi Türkmenlerin sonucudur Alevi Kürtlüğü mesela... Şimdi bunu düşünerek Alevi Zaza ve Kürtler ayırın o "Saf Kan Kürt" dediklerinizden... Sonra kız alıp verme ile oluşan karışımı hesaplayarak ta bir kısmını atın... Size Saf Kan Kürt kalmaz ortada tek bir tane bile... Kaldı ki öyle bir Kürt şu son bir kaç bin yıldır da hiç olmamıştır bile... Gitmiş birde Selahaddin Eyyubi'yi örnek vermiş... Arkadaşım, senin anladığın manada "Kürt" daha henüz en fazla 85-90 yıl önce belli bir anlama bürünmüş bir kelimeden başka bir şey değildir. O da yine bellidir... Selahaddin Eyyubi değil ta Türkler Anadolu'ya girdiğinden beridir Türkler ile Kürtler arasında ayrım olmamıştır. "Kürtler" aynen diğer Türk boyları gibi yaşamışlardır. Ta ki Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail mücadelesine kadar... Hatta ondan sonra bile Alevi Türkler/Oğuzlar (avşarlar, çepniler) "Kürtleşmek"te yani Kürtlüğü benimsemekte zarar görmemişler ve Kürtleşmişlerdir... Şimdi siz kim oluyorsunuz da bunu yadsıyorsunuz ve Kürt ile Türk'ü ayrıymış gibi lanse ediyorsunuz... Eğer Anadoludaki iki kardeş Toplumun birbirlerini benimsemeleri suç ise burada iki-üç idamlık suçlu vardır; İlki Kürtleri kayırıp, Alevi Türklerin yaşamsal kaygılarla Kürtleşmesine neden olan "Yavuz Selim", Onu bunu yapmaya iten "Şah İsmail" Ve ikinci olarak bundan iltimas sağlayan, varlığını bu güne kadar bu sayede sürdürebilen, bu uygulamanın en baş menfaatçisi ve destekçisi olan, Kürtleşen ve sizin gibi asıllarını unutan Türkler ile birlikte bugün görünürde sayıca bir miktar oluşturan Kürt Derebeyliği/Feodalizmidir... Zamanında bu üç unsur olmasaydı eğer, bugün "Kürt" adı Anadoluda en azından Medeniyet inşa edebilmiş diğer Milletler gibi bir Nostaljiden ibaret olacaktı, ki hemde bir medeniyet oluşturamamalarına rağmen... Ve siz gelipte burada insanlara Tarih okumalarını salık verebiliyorsunuz... Elbette Tarih okuyacağız lakin bunu Tarih'in "T"sinden bile haberdar olmayanlardan ödev almayacağız... Size, şu muhatap bile almadığınız "Ben" bir soru soracağım haddim olmayarak... Madem ki Kürtler bir medeniyet inşa edebilmişler, madem ki bir Millet olabilmişler, madem ki bir "Irk"tırlar... Kürtleri "Kürt" yapan nedir? Ne vermişlerdir Dünya Kültürüne? "Kürt" deyince; "Dili" ile, "Giyim ve Kuşamı" ile, "Hayat Anlayışı" ile, "Özgün/Milli İnancı" ile, "Milli Devlet Geleneği" ile, "Milli Tarihi" ile, Kısacası "Medeniyet" dediğimizde aklınıza gelen her alanda Kürtleri "Kürt" yapan ve Türklerden, Araplardan, Acem/Farslardan, Ermenilerden ayıran özellikleri nelerdir? Kürt Kültürü neleri kapsar? Sınırları nelerdir? Ben size cevaplayayım mı? Bu soruların cevapları yoktur... Çünkü hiç bir Millet, bir akarsuyun bir yerden toprağa girip başka bir yerden tekrar çıktığı gibi, Tarih sahnesinden kaybolup binyıllar sonra tekrar hiç bir şey olmamış gibi ortaya çıkamaz... (Ahmet Taner Kışlalı) Bugün ne Avrupa'da bir takım Macarlıların ortaya çıkıp "Biz Hunların Torunlarıyız" demelerinin bir anlamı vardır (ki geçen yıl Macaristan meclisine başvurdular, kimse sallamadı), ne de bir takım insanların çıkıp "Biz Medlerin Torunlarıyız" demelerinin bir anlamı ve dayanağı vardır (ki zaten kimse sallamıyor). Ne o Hun-Macarları, mevcut Macarlardan ayırt edebilirsiniz, Ne de Kürtleri Türklerden, Araplardan veyahut Acem/Farslardan ayırt edebilirsiniz... Şudur ki; Yaptığınız şey gençliğinizin verdiği heyecandan ve aldığınız gazdan kaynaklanan bir heves ve yanılsamadır. Demokrasi ve İnsan Hakları kavramlarının farkına vardıkça yanıldığınızı daha da göreceksiniz... Merak etmeyin Sayın BlackCADY... En azından son 2500-3000yıllık bir süre için bu soruya verebileceği bir cevabı yok kendisinin... Ona göre Kürtler şu son 2500-3000yıllık bir süre içersinde yani İskender, Bizans ve Türk hakimiyetleri esnasında 2500-3000 yıllık bir "Çağ Uykusu"na yatmışlardı ve yeni uyandılar... O yüzden bir medeniyet veremediler 2500-3000yıldır tarihte. Ve o uykuları sayesinde yok olmadılar nedense... Artık nerede uyuyorduysalar bilmiyorum... Komik yaa, çok komik... Saygılarımla...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
Aşkolsun Sayın Erdoğan... Bahsettik ya "İnsan Hakları"ndan! Hemde Gümbür Gümbür...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
Al işte... Bir Cem Yılmaz daha... Türklere kucak mı açtılar Kürtler? Tarih bilgisine bak... Kürtler hangi devletin sahibi olarak Türklere kucak açtılar ve barındırdılar? "Gelin Birlikte Yaşayalım" dediler? Türklerden önce Anadolu'nun sahibi "Bizans"dı ve bir kaç küçük Ermeni Krallığı vardı... Kürtler kaç devlet kurmuş? Kaç medeniyet inşa etmiş? Ne vermiş ne yetiştirmiş? Zazalar Kürtlerden kat ve kat daha sağlam medeniyet inşa etmişlerdir ve bunu Kürtler bildikleri için Zazaları Kürt olarak adlandırırlar inatla ve ne güzeldir ki Zazalar kendilerine "Kürt" demez... Ya hem hangi Kürt? Kürtleşen Türkleri Arapları ne yapacağız? Türklerin Kürtleri yok saymasından dem vurmuşsunuz ki bilmediğiniz ortada... Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim mücadelesinde, Yavuz Sultan Selim Anadoludaki Türkmenleri ve Alevi Türkmenleri kırmadı mı? Onları yok etmek ve baskı altına almak için Kürt Beylerine imtiyazlar ve topraklar vermedi mi? Kürtler bu sayede bu güne kadar var kalmadı mı? Selçuklulardan bugüne kadar dışlanan, hor görülen, "Türkmen" ve "Oğuz" adı ile küçümsenen halk hep "Türkler" olmadı mı? Alevi Türkler, Kürtler kayırılıyor diye Kürtleşip bugünkü "Alevi Kürtleri" meydana getirmediler mi? Yine Selçuklulardan itibaren Kürtler ocakları başında yayılırken, Türkler savaşlarda kan dökmediler mi? Yörükler ve Oğuzlar uc boylarında kırıma maruz kalmadı mı? Size utanacağınız daha onlarca soru sorabilirim Sayın Taner... Lakin bilmeyen birisi ile bir şeyleri tartışmaya çalışmak inanın ki verimsiz oluyor ki böyle tartışmalara o yüzden hiç girmiyorum... Evet, Milliyetçi değilsiniz bu doğru... Kürt Irkçısısınız... "Haklı Kürt Hareketi" söyleminin başka bir açıklaması yoktur... Hakkın ne olduğunu önceki iletimde belirttim... Hak "İnsan Hakları"dır... Konu da budur... Söyleminiz tamamen temelsiz ve çelişkilidir... Kimin aklına başına alması gerektiği de bellidir. Önceki iletimde belirttim... Saygılarımla...
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
O zaman yalan söylemeyi en başta sizin bırakmanız gerekmektedir Sayın NewYorkTaner... İlkin; "15-20 Milyon Kürt" derken kaynağınız nedir? "Saf Kan" kaç tane Kürt var Türkiye'de? Zazaları falan "Kürt" mü sayıyorsunuz? Ya da bu "15-20 Milyon" derken o aradaki "5 Milyon"luk sapma sizde göre ne kadar basit bir sapma? 70 milyonluk bir ülkede yaşıyoruz ve sizin halkı "Irka Göre" bu şekilde sınıflayabilmeniz bir yana buna 5 Milyon Kişi" değerinde de bir sapma verebilmeniz, Matematikten ve Toplum Bilimden ne kadar çok anladığınızı ve mesleğinizin ne kadar çok hakkını verdiğinizi gösteriyor zaten... Neyse, bu en ufak ayrıntınız... "Kürt Dostu Türk Kardeşleriniz"den kastınız nedir bilmiyorum lakin, mensubu bulunduğunuz Menşei'yi (Menşei diyorum çünkü Kürtler bir millet/ulus ya da ırk değillerdir) temsilen "Meclise Haklı Kürt Hareketi ile Gümbür Gümbür Geliyoruz" diyerek, birde bu şekilde ironi kurmaya çalışmanız hakikaten komik ötesi. Çünkü zaten sizin konuyu açan başlığınız tamamen Irkçılık ve Şovenizm kokuyor buram buram... Ne demek "Haklı Kürt Hareketi?" Neye karşı ve kime karşı haklılık... Ya da bir haklılık aranacaksa bu Menşei temelinde mi olmalıydı yoksa "İnsan Hakları" temelinde mi olmalıydı? Eğer o bulunduğunuz Avrupa Demokrasisi Kültürünü (ki ne kadar demokratiktir?) biraz olsun benimsemiş olsaydınız (ki benimseyememeniz, heyecanınız açısından normaldir) bu konuyu bir Menşei adını temsilen değil, "İnsan Hakları" adına açardınız. Ki işte tamda bu yüzden "Irkçılığı" eleştirmeye ve hatta yadırgamaya hakkı olmayan tek kişisiniz şu an, kendinizle çelişkidesiniz düpedüz... Kürtlere karşı ırkçı olduğunu iddia ettiğiniz devlet; Ordusunda en yüksek rütbelerde Kürt kökenli komutanları bulunan, siyasetinin en yüksek merciilerinde, Başbakanlık koltuğunda, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Kürt Kökenli temsilcileri oturmuş bir devlettir. Kurulduğundan bu yana yapılmış en büyük yatırımı (Gap) Kürtlerin yaşadığı bölgeye yapmış olan bir devlettir... Büyük şehirlere ve yaşadığım yer olduğu için biliyorum; İzmir'e gelin bakın... Belediyelerin Fakirler için hazırladığı bir Yardım Fonu vardır. İncelemeniz için hiç bir engel yoktur... Yardım alanların %80i Kürttür. Pazar esnafının %80i Kürttür... Hangi ayrımdan, ezilmişlikten bahsediyorsunuz siz? Benim Türk arkadaşım, üniversitede okurken Kredi alamazken ve binbir güçlükle okurken, devletin verdiği tüm Eğitim Kredilerini toplayıp ailesine bile para gönderen adam da Kürttü ve hemde ne komiktir ki o adamda kendisiyle büyük bir çelişki ile PKK çığırtkanlığı yapıyordu, ki işte kimi insanların gerçek yüzü budur... Ki umuyorum ki siz oralara tek bir Türk lirası dahi boğazınızdan geçmeden gitmişsinizdir ve bu söylemlerinizi ona göre yapıyorsunuzdur... Maaşı ve kültürü, bilgisi sizden daha fazla olduğunu sandığım onlarca Kürt tanıdım. Ve gerçekten bir şeyler bilen hiç bir Kürt'ün ağızından söylediklerinize istinaden tek bir onaylayıcı tümce dahi duymadım... Kısaca şunu söylemek istiyorum; Irkçılık bir kıvılcımdır. Düştüğü anda hem gözü kör eder, hemde bir daha sönmez... Sizin maruz kaldığınız durum aynen budur... Ancak şunu söylüyorum; Benim ve benim gibi olduğunu bildiğim, bu Türkiye halkını Türk veya Kürt, Çerkes, Laz vs... olarak ayırt etmeyen, değil 15-20 Milyon daha fazlasınca aslen Türk, aslen Kürt, aslen vs. olan insanlar var, hangi medya kolu olursa olsun takip edin bunu görürsünüz... Lakin dikkat çekmek istediğim nokta şu: Bu insanlar "Türk Kürt Kardeştir" diyorlar ve birbirlerine "Haklı Türk Hareketi" veya "Haklı Kürt Hareketi" gözü ile bakmıyorlar... Korkmanız gereken durum şudur: Demokrasi adına burada Menşeinizin ırkçılığını yapan PKK ve Leyla Zana gibi kuklaların sesi olurken, "Türk Kürt Kardeştir" diyen o Türklerin "Hayır ya, hiçte kardeş değilmişiz meğer" demelerinden korkun gerçekten... Korkun, çünkü o insanlara artık gına geldiğinde neler olduğunu bundan 85yıl önce yedi düvel gördü. Özetle: Siz "Ben Kürdüm ve Haklı kürt Hareketine Mensubum" diyorsunuz... Biz "Türk-Kürt kardeştir, sorun varsa İnsan Hakları İhlali sorunu vardır ve telafi edilmelidir" diyoruz... Ve yine siz, bizi "Yeter artık, bende Haklı Türk Hareketine Mensubum" diyeceğimiz noktaya sürüklemeyiniz ki bilmeden sesi olduğunuz o satılmış mihraklarda bunu istiyor zaten... Ve siz işte o zaman korkun; çünkü bu devlet, bu halk ve ordusu böyle bir durumda kime ne tepki vereceğini çok iyi bilmektedir... Kimin zarar göreceği ve son demlerine ulaşacağı muhakkak ki ortadadır... M. Kemal'in dediği gibi; "Vatan mevzuu bahis ise gerisi teferruattır..." Ve Saltanat ve Özgürlük için bulunduğu tehdidi hatırlayın: "İhtimal ki bazı ******* ********..." Saygılarımla...
-
arzum onan /mehmet aslantuğ
Iyyy... Ben hayatımda bu Aslantuğ kadar kasıntı bir adam görmedim... Birde bunun kopyası İmirzalıoğlu var tabii ki... Bunların evlilikleri de Aslantuğ kadar kasıntı ve iğreti bence. Arzum Onan zoraki bir durgunluk yaşıyor ve üzerinde hiç durmuyor. Aslında o kadına şöyle cimcime bir halet-i ruhiye yakışır ama neylesin ki kocacığı kasım kasım kasıntı, o da mecburen o role bürünüyor. Her neyse, İlişkilerinde bende bıraktıkları etki bu. Tabi yine de insanların kendi seçimleri, kendi yaşam tarzları. Üzerlerine pek oturmasa da saygı duymak lazım. Ama yine de söyliim, bu adam fazla ve zoraki kasıntı yaa... Uyuz oluyorum kendisine şahsen bi lakis... Ama duyduğuma göre o beni çok seviyomuş...
-
en sevdiğiniz ünlü kim ve nedeni ?
Kayıtsız Şartsız "ŞEBNEM FERAH" derim kardeşim... O inanılmaz güçlü ses... O anlam dolu sözler... O şahane müzik... O dişilik... O kadınlık... O bakmaya doyulamayan gözler... O insanın içini ısıtan gülümseyiş... O işte yaa... Valla kim ne derse desin içimdeki Şebo aşkı bambaşka... Saplantı mıdır nedir bilmiyorum...
-
her çocuk doğuran kadındır ama..her kadın dişi-midir.?
Aslında bence Kadın, Dişi birbirinden ayrı değil. En azından ayrı olmaması en makbulümdür... Yerine göre Kadın, Yerine göre Dişi, Yerine göre Ana, Yerine göre Arkadaş, Yerine göre Karşı Cephe olmalı... Yani hayatta ihtiyaç duyabileceğin her şey olmalı... Bir kız arkadaşım, şöyle bir tiyo vermişti: Bir kız önce birisine aşık olurmuş. Dişilik dönemiymiş bu sevgilisine karşı ve en azından birbirlerini tanırlarmış, tadarlarmış... Kız, erkeğe, dişiliğini benimsetirmiş Ve kendi dişiliğini tadarmış... Kızların aşkları bir kaç ay ya sürermiş ya da sürmezmiş. Sonra hatun kişisi bakarmış erdür kişi zata... Geride ne kaldı; Sevgi... Hıııı... Sonra biraz daha beklermiş... Ve bakarmış ki o sevdiği adama karşı; Koruma, kollama, benimseme, acıma gibi anaç duygular besliyor mu? Tartarmış kendisini... Besliyorsa eğer artık o ilk dönemdeki "Dişilik"teki "Şehvet" içine "Sevgi"yi de alırmış sevişmelerde. Hem Kadın, hem Dişi... Şehvet; dişileştirirmiş, Sevgi; kadınlaştırırmış... Erkek ile beraberken her ikisini hissederek bir birliktelik yaşayorsa eğer Kız dediğün O anda anlarimüş kü o erdür kişüsü evlenebileceği adammış... Ve hiç bi kız bunları hissetmeden evlilik kararı vermezimüş... Tabi en önemli noktalardan birisi: Erkeğin, kadında bu hisleri uyandırabilecek bir erkek olmasıymış... Bilemem ne kadar doğru... Kızlar, ne kadar Erkek ya da değil sorunsalı yaşarlarmı bilemem... Bir kadında hem dişilik hemde kadınlık bir arada bulunmuyorsa, o kimse hayatın birleştirilebileceği birisi değildir düşünüyorum. Çünkü mutlaka yarım kalırsınız, yarım bırakır sizi mutlaka birgün... Erkekler hakkında şu tiyoyu vereyim; Kim ne derse desin, her erkek bir kadın tarafından benimsenme ve biraz tuhaf gelecek ama kollanma ihtiyacı duyar. Boşuna dememişler; Her erkeğin başarısının ardında bir kadın yatar mutlaka... O yüzden bir dişi aynı zamanda "Kadın"da olabilmeli... Aynı zamanda bir kadın Dişi'de olmalı... Sadece "Kadın" olursa ilişki resmiyetten öteye gidemez. Erkeği arayışa iter... Ayrıntısı çok fazla aslında bu konunun ama tercihim 2si bir arada... Bir üçüncüsü varsa makbulümdür... Kız dediğin karşında sana ahkam kesebilecek kadar Kadın olmalıdır, Kadınlık güçlü tarafıdır onların... Erkeği bağlayabilecek kadar da dişi olmalıdır. Her bdir tadımda iğerini istetebilmelidir. Kadın dediğin Kadınlığıyla ve Dişiliğiyle bir bütün olmalıdır...
-
AKLA YATKIN KADINMI?, EYECAN KATAN KADINMI?... (Bir ERKEK GÖZÜYLE... Erkekler “akla yatan kadınlarla evlenmek isterler, ama hayatları “heyecan katan.)
Hımm... Bununla ilgili açtığın konuda cevaplayacağım...
-
Kadınlar Ne İster?
Sağol "Bir Dost"... Yav bir insan daha fazla ne kadar acıyabilir ki?
-
yaratılış gayesi!
Sayın Bilimselci aslına bakarsanız hep bunu söylüyorum. Bahsettiğimiz şey sadece ve sadece "İnanç" Yani şöyle söyleyeyim; aynı Tanrı'ya inandığını söyleyen insanlar bile aslında inandıkları şey açısından farklılıklar gösterirler. "Ben Müslümanım" diyen iki insan arasında bile "Tanrı"nın "Neliği" hakkındaki anlayış açısından, her ne kadar dile getiremeselerde mutlaka ve mutlaka farklılıklar vardır ve biliyorum ki "Şeyhlik" ya da "Şıhlık" yani "Dini Önder" tanımları bu farklılıkları engellemek için uydurulmuş bir yapıdır. Mezhepler bile bu farklılıkları en aza indirgemek için kalıplaşmış, kemikleşmiş kollarıdır dinlerin. Oysa nasıl ki yaşam bir yolunu bulmaktadır, "Bilinç"te bir yolunu bulmakta ve farklılıklar sonsuza kadar sürememektedir. O yüzden en temel ve kaçınılmaz olan şey, İnançların "Bireysellikten" yada "Kişisel Tercih"ten öteye geçemeyeceğidir. "İslam'ın Şartları"nın bugüne uymaması bir yana, böyle bir şartlanmanın olduğuna dahi pek inanmıyorum.. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın bahsedilen şeyler "Toplumsal" şeylerdir. Ve toplumlar değişime maruz kalan en birinci yapıdır. Devamlı değişmektedirler ve kaçınılmaz olarak kabulleride değişmektedir. Değil din hiç bir dikte insanları 50yıl öncesine dahi mahkum edemez. Kaldı ki dinlerin toplumsal kabulleri ortaya çıktıları dönemlere aittir... ...da denilebilir. Ama belki kapsam açısından farklı düşünüyor olabiliriz. Ben toplumsal kuralları, toplumun kendisinin belirleyebileceğini ya da toplumunca ortak ve gönül rahatlığıyla benimsenebilen şeylerin toplumsal kural olabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda "Bireysel Ahlak" ya da "Din Ahlakı" gibi kabulleri pek geçerli ve kabul edilebilir görmüyorum... Tabi bu konuyla pek alakalı ve şu an tartışabileceğimiz bir şey değil. Sadece bir ayraç... Evet... "Din Kişisel Tercih Olarak Kalmalı"dan ziyade, Din ya da İnançlar zaten kişisel olmaktan öyteye gidemezler günümüzde... Dinin "Kişi Dışına Çıkması", yani günümüzde insanların toplumsallaşmasının dine dayandırılması son derece mantıksız ve tehlikelidir. Saygılarımla...
-
Adini Soyadini Yaz İdeal Meslegİnİ Ögren
Vay beee... Nokta atışı gibi yav... Tam isabet bildi valla... Mesleki olarak eğitim açısından "Tarihçilik" geçiyo... Yukarıdaki de Osmanlıcası...
-
yaratılış gayesi!
Yani "Sosyal" olarak öğütleri vardır Kur'an-ın, doğru. Mesela savaşlar sosyal bir olaydır. Mesela Bedir Savaşı ya da Uhud Savaşı sırasında ortaya çıkmış ayetler vardır. O dönemdeki savaş anlayışına göre şekillenmişlerdir. O anlayışı yansıtırlar mesela. Ben hep düşünmüşümdür, o dönemde, aynı zamanda yaşayan Türkler o savaşın içinde olsaydı çok daha farklı bir savaşım verirlerdi mutlaka. Bilirsiniz, o savaşları örnek vererek İslam'ın "Savunma Savaşımı"nı savunduğu savunulur hep... Oysa şu vardır ki Türkler Müslüman olduktan sonra bile çok az savunma savaşı yapmışlar ve büyük büyük çoğunlukla hep taarruz/hücum etmişlerdir. Yine bu da Kur'an-ın uygulanmayan bir hükmüdür işte... Bunlar açık ve nettir. Şimdi bu ayetleri bugüne uyarlamanın bir mantığının olmadığını söylüyorum. Mesela "Penç-ü Yek/Pençik" uygulaması Kur'an-da geçen bir uygulamadır öyle değil mi? Ganimetin 5/1i devlete alınır. Ama mesela Türkler bu uygulamayı taa Osmanlılar döneminde hemde 1363te uygulamışlardır ki oda askere ihtiyaçları olduğu için... Yani işi kitabına uydurmuşlardır bir nevi. Peki Türklerin Müslüman olmasından o tarihe kadar geçen sürede niye uygulanmamıştır bu uygulama? Dine dayanılacaksa, her savaşta uygulayabilirlerdi ama yapmamışlardır... Osmanlılar 1299/1300de kuruldu, aradan 63 sene geçmiş... Türkler 1000lerde Müslüman oldu desek, 300yıl geçmiş... Selçuklularda da yok... Ya da Kur'anda "Şura"nın savunulduğu söylenir değil mi? Niye Türkler İslama öncülk etmelerine rağmen hep veraset usulünü kullanmışlar ve hakimiyeti babadan oğula teslim etmişlerdir. Şöyle bişey var bir de; Hukuk alanında mesela Ülkede İslam hukukuda uygulanmamıştır. İmtiyazlı her toplum kendi dini uygulamasını uygulamıştır mesela, bunlar hep var. Bunun yanında örfi hukukta var. Demek istediğim şey şu: Bu türlü hükümler ait oldukları döneme hitap ederler sadece... Ve kim ne derse desin bundan 500-600yıl öncesinin insanları bile bunun farkındalar, çünkü onlar uygulamamışlar en başta. Hz. Muhammed öldükten hemen sonra uygulanmamaya başlanmış, ki hemde İslam'ı en temsil edenlerce... Şunu söylemek istiyorum; Dini taassub'un esiri olmayan herkes, Kur'an-ın bu türlü hükümlerinin neyi ifade ettiğini çok iyi biliyorlar. Kölelik ya da diğer uygulamalarda da öyle mesela. Zina ile ilgili hükümlerden tutun diğer sosyal hükümlerin hepsi o dönemin kabullerine ve o döneme aittirler. Bugün uygulanmalarının ya da savunulmalarının hiç bir mantıklılığı ve geçerliliği yoktur. Bunun inanıp inanmamaklada bir alakası yoktur. Ve hiç bir zaman bu açıdan bir savunumda olmamıştır zaten. Gelelim 5 Şart meselesine. Öncelikle şunu belirteyim ki 5 Şart denilen şey, kanımca sünni kesimce uydurulmuştur. O şekilde bir sınıflamayı kabul etmiyorum. Mesela; "Zekat" denilen şey "Sosyal" bir düzenlemedir. Ancak bugün yardım kuruluşları aracılığıyla bu görev yerine getirilebilir. Çünkü Zekat'ın ilk dönemlerine bakın, devlet tarafından toplanan bir vergi özelliğindedir. Daha sonra kapsamı bireye indirilmiş ve yardım anlamı kazanmış. Tamamen toplumsal bir özelliktedir ve bugün yerini yardım kuruluşlarına bırakmıştır zaten büyük oranda. Sadece bayramlardan önce verilen ufak bir meblağ olma özelliğine bürünmüştür ayrıyeten o kadar. Ya da "Hac". "Hac" konusunda nasıl düşündüğüm zaten bellidir. Bunu çokça yazdım. Asıl "Hac" denen şeyin, aslında insanın kendisine yönelmesi olduğunu düşünüyorum. Bugün "Hac" olarak bildiğimiz şey ise, Hz. Muhammed'den önceki "Suk-u Ukaz" panayırının bir uzantısıdır. İslam'ın yükselişi ile putperestliğin yok olacağını anlayan Suk-u Ukaz simsarları hemencecik Müslüman oluvermişler ve o panayırı bu sefer İslam kimliği ile sürdürmüşlerdir. Önceden putları satarken, şimdi de ayetlerin yazılı olduğu şeyleri satıyorlar. "Hac" konusunda Yunus Emre ve Pir Sultan gibi görüşleri benimsiyorum. Oraya gidip gelmenin hiç bir faydasının olduğunu düşünmüyorum, çünkü gidip geldikten sonra dolandırıcılığı ayyuka çıkaran insanlar had safhada, ki aralarında 28-30 kere hacca giden siyasetçiler bile var yani, düşünün... Hatta buna başka bir örnek vereyim; Cumhuriyet kurulduktan sonra, Mustafa Kemal Atatürk'ün etkisiyle, Hacc'a ve Umre'ye gitmenin yasaklandığını ve bunun bir yıl sürdüğünü biliyor muydunuz? Bence çok doğru bir karardı. Ne oldu peki? M. Kemal herkesin imanına kast mı etmişti? "Hac" bu anlamıyla "Sosyal" bir hükme büründürüldüğü için zaten bugüne hitap etmez, kaldı ki Araplara hizmetten başka bir şey değildir. İnsanlar para biriktirip, Araplara boşu boşuna yatırıyorlar ve hizmetediyorlar; mantıksız. Benim anladığım "Hac" ise "Kişinin kendisine yönelmesi" olduğu için zaten son derece "Bireysel" bir anlayıştır ve hiç bir şekilde diğer bir ikinci kimseyi ilgilendirmez, kişinin sadece kendisini ilgilendirir. Mesela Budistlerde kendilerine yönelmiştir, Mevlevilerde... "Oruç Tutmak"ta zaten başlı başına bireysel bir inanç uygulamasıdır. Ben Namaz ve Oruç gibi uygulamaları "Meditasyon"a benzetiyorum biraz. Amaç Tanrı'yı hissetmek olmalıdır. Mesela bunu uzak doğuda yoga olarak gösterebiliriz belki. Eski Türklerde ise Kam'lar daha farklı hareketler yaparlardır bedenen... Bununla alakalı olmalıdır. Araplarda da bu hallerde bir uygulama vardı. Kendisini iyi hissettiriyorsa insana ve kimseye bir zararı da yoksa kimse kimsenin orucuna ya da namazına karışamaz. İsteyen kılar, isteyen kılmaz... Kelime-i Şahadet'te yine bireysel bir tanımdır. İnsanın inandığını dile getirmesidir. Ki kimine neye inandığı, diğer bir kimse için önemli olmadığına göre, Kelime-i Şahadet'in de "Toplumsal" olarak bir önemi yoktur. Kişinin bireysel olarak önemsemesi ile toplumsal olarak önemsenmesi ayrıdır ve toplumu şekillendiren şey bu olmamalıdır. Mesela "Buz'da Dans" adlı programda, adam ekran karşısında "Müslüman" olduğunu söyledi... Ne güzeldir ki izleyici toplum buna itibar etmedi ve asıl seçeneğinden sapmadı. İşte o adamın yapmaya çalıştığı şey ne kadar çağ dışı idiyse, toplumun verdiği karşılıkta o kadar çağdaçtı diye düşünüyorum. Yazdıklarım tamamen kendi anlayışımı yansıtmaktadır. Saygılarımla...