Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
kızlar ve iticilik
E heralde "Kişiliksiz" kız daha iticidir... Bir insanın kişiliğini oturtmuş olması ve kendisini bilmesi gerekir... Bir tek kızlar için değil bu. Erkeklerinde Kişiliksizi son derece iticidir...
-
ALLAH YOKTUR!
Yine söyleme gereği duyuyorum ki, Kur'an "Bilim Kitabı Değildir." "Cenin" ile ilgili bilgilerin Hz. Muhammed'in döneminde biliniyor olduğunu düşünüyorum. Zira kendisinden yüzlerce yıl önce İncil'de de aynı bilgiler mevcut ve ondan önce de Eski Yunan'da buna dair bilgilerin olduğu vaki bildiğim kadarıyla. Buradan da anlaşılıyor ki "Cenin" ile ilgili bilgiler, Hz. İsa ve belkide ondan çok öncelerden beridir biliyordu. Şimdi Hz. İsa'ya bu bilgilerin "Tanrı"dan gelmiş olabileceğini iddia edebilirsiniz, lakin o zamanda Hz. Muhammed nereden alıyordu bu bilgileri? İncil'den mi? Tanrı'dan mı? Bence Hz. Muhammed bir "Bilim Kitabı" esinlenmemiştir. Kur'an bir Bilim Kitabı değildir. Saygılarımla...
-
Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Yooo, Böyle bir merakım kesinlikle yok. Bu izlenimi nereden edindiniz bilemiyorum. Aksine Bilim ile İnançların birbirlerini niteleyemeyeceklerini anlatmaya çalışıyorum... Ya bunu söylememin nedeni Tanrı'nın 99 ismine inanıp inanmamam değil ki? Dün "Tempo" dergisinde gördüm, doktorun birisi bu isimlerle güya insanları tedavi ediyormuş... Ben böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylemek için o tümceyi kullandım. Yani 99tane kelime kullanılarak yapılan bir tedavi inandırıcı ve bilimsel değil. Bunu söylememin neresi yanlış ki? Cinlerden, meleklerden bahsetmemin nedeni ise bu kavramların bir Bilimi ne kadar saçmalaştırabileceğini örneklemek içindi. O kavramları "Bilimselleştirmek" yada Bilimsel Olgularla desteklemek için değil... Mesaj verme kaygım yok aslıda. Sadece bazı şeyleri tanımlamak istiyorum. Bir Psikoloğun ve dahi Psikolojinin nasıl hareket etmesi gerektiğini bende ucundan bucağından birazcık biliyorum. O yüzden "Din Temelli" hareket edilmemesi gerektiğini söylüyorum. Biraz alıngansınız gibime geldi... Bağlarken "İnançlar"a sarılmıyorum ya da sarılmamaya çalışıyorum. Ve bakın, eğer "Dine" dayalı bir kavramı, İnanca dayalı bir kavramı "Bilim" ile açıklama çabasına girdiğime şahit olursanız, orada çeliştiğimi rahatlıkla kabul edebilirim. Çünkü o kavramlar Bilimsel kavramlar değillerdir. O yüzden "Bilimsel" bir tartışmada, kesinlikle "İnanç"a sarılmam. "İnançlar Haksızlık mıdır?" eşitlemesindeki kastım şu: İlla ki "İnanç" temelli olması gerekmiyor, bir inançlı "doğru bir nitelemede bulunamaz mı?" Yani size göre sanıyorum ki hiç bir inançlı "Dinden bağımsız düşünemez" Bu yüzdende "Yanlış" ve "Hatalı" olmak zorundadırlar, bu kaçınılmazdır. Ben bu düşünceden bahsediyorum. Yoksa size İnançları ve Dinleri haklı kılmak yada savunmak gibi bir niyetim yok. Çünkü İnançların savunulmaya ihtiyaçları yok. Haklılıkları ya da haksızlıkları ile ortadalar. Bazen aramızda bir yanlış anlaşılma oluyor ama neyse Saygılarımla...
-
Cani - Monster (2003)
Cani/Monster gerçekten çok güzel bir film... Hele filmin sonunda söylediği replikler müthişti yaa... Aklımda ama tam olarak hatırlayamadım... Dur tekrar izleyeyim şu filmi...
-
Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Sayın Bilimselci... Her zaman söylüyorum: "Dinler Toplumsal Yaşamı Belirleyici Olmamalıdır." Bunu "Toplum Bilim"e bir önerme olarak kabul edebilirsiniz... Bir çok toplum, yapısını "Din" bağlamında oluşturmaktadır. Fransız İhtilali ile bu Milliyetçiliğe yerini bırakmıştır. Kendisinden önce de kimi toplumlarda (Roma ve Helen) vatandaşlık bağı bulunuyordu. Kimi Toplumlarda ise "Meslekleşme/Sınıflaşma/Kast" sistemi vardı, ki yine Din temelli değildi bu. Kimi Toplumlarda "Atalara" (Türklerdeki Atalar Kültü) bağlı olarak bir yapı sergiliyorlardı... Yani "Din" Toplumsal Yapı için diğerleri gibi bir araç olmuştur sadece. Bugün "Şeritçılık" dediğimiz tehlike "Aynı Din Mensubiyeti"ni amaç edinmektedir ki bu "Toplum Bilimsel" bir ideolojidir. Oysa ki Toplumların asıl amacı "Aynı Dine Mensub Olmak" değil "Var Kalmak"tır. Yanlışlık buradadır işte. Dolayısıyla "Sosyoloji/Toplum Bilim"de "Dini İnançlar"dan ve İnanç Bağlamında ele alınmaktan ayrılmalıdır kesin olarak. Tarih'i ise açıklamaya çalışıyorum zaten. Psikoloji ise zaten başlı başına bir devinim içersindedir. "Dine bağlı olarak" ele alınamaz zaten. Lakin dün bir haber okudum, bir doktor Tanrı'nın 99 adı ile psikolojik rahatsızlıkları tedavi ediyormuş! Ya da ondan önceki bir çok haber... Psikolojik Rahatsızlıkların "Cin" gibi şeylere bağlanması... Ya da açıklayamadığımız ama aslında Bilimsel Açıklaması bulunan "Karabasan/Uyku Felci"nin "Cinlerin Ruhu Çalması" olarak yorumlanması... Ben Psikoloji ile ilgilenen biri olarak elbette bunları yadsımak zorundayım. Bir başka forumda Karabasan ile ilgili bir yazı okumuştum zamanında, adama o kadar uzun bir açıklama yapmış ki, küçük dilinizi yutarsınız. Ben o sıralarda bu sorunu yoğunlukla yaşıyordum lakin ortada Cin Min görmemiştim. Bilimsel açıklaması çok daha doyurucu ve yararlı geldi, şimdi öyle bir sorunum yok... Yani Psikoloji Bilimi açısından da "Din"i kabulleri benimseyemem. Antropoloji açısından ise Antropoloji zaten geçmiş toplumları incelemekte. İşte bu açıdan da "Din"e bağlı olarak yanlış nitelemer var. Mesela H.Y.'nin "İlk Çağ" ile ilgili yorumları tartışıldı bu forumda... Farkettiniz mi bilmiyorum... Orada açıktır niçin bu açıdan da karşı olduğum... Kısacası altını çizmek bir yana açık açık söylüyorum ki "Dinler" toplumsal yaşamın (Toplum/Sosyal Bilimlerin) "Kaynağı" ve "Nedeni" değil, en fazla "Araştırma Konusu" olabilirler... Pozitif Bilimler açısından, zaten nasıl düşündüğüm bellidir, yine de belirteyim: İnançlar "Bilimsel" değerler ve veriler içermezler, formülize edilemezler. Duygudurlar sadece... Manevi sanrılar ya da kabullerdir. Soyut kavramların varlığı Bilimlerle ispat edilemez. Felsefe'de "İnançlar" için şöyle bir yargı var: "İnanıldıklarında gerçek, inanılmadıklarında yanlış ve uydurmadırlar." "Asıl Değişmeyen, Doğmacı Sizlersiniz" nitelememi açmak isterim. Öyle bir izlenim veriyorsunuz ki, "İnançlı Olmak" "Haksız Olmak" ile eşdeğer size göre... Belki yanlış düşünüyorumdur ama böyle bir düşünce bana önyargıymış gibi geliyor ve neye dayanırsa dayansızn her düşünceyi doğmalaştırıyor... Saygılarımla...
-
Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Çok güzel Sayın Bilimselci... Niçin bunları yaptım: Tartışılsın diye... "Tarih'in Kur'anı/Kur'an-ın Tarih İçindeki Yeri" derken, Kur'an-ın Tarihe etkisinin tartılışmasını istedim. Asıl amacım "Tarih Bilimi"nde "Kur'an"ın etkisi nedir? Yani "Tarih Bilimi"nin "Metafizik Felsefe"ce de ele alındığını biliyoruz. Ve bu kaçınılmaz olarak "Kutsal Kitap" eksenli oluyor. "İncil" ve "Tevrat" içinde geçerli bu. Yahudiler tarihi binlerce yıl öncesinden başlatırlar. Peygamberlerin varlığını hiç bir kanıta ihtiyaç duymadan kabul ederler... Aslında tek tartışılması gereken Kur'anın yeri değil, diğer kitaplarında yeridir. Demek istediğim "Tarih Bilimi"ni "Kutsal Kitap Kaynaklı" olarak ele almak ne kadar doğru ve tutarlı bir yaklaşımdır? Bu Kur'an-ın hem içeriğini hem de etkenliğini kapsar. İçerik olarak Kur'an Tarih açısından "Bir Kaynak Kitap mıdır?" Etken olarak Kur'an "Bir Tarih Felsefesine Sahip Bir Kitap mıdır?" Bu soruyu süreç içersinde sormak istemiştim sadece... Metafizik Felsefeyi söz konusu ettim; Çünkü "Tarih Bilimi"nin "Metafizik Felsefe"ce ele alınamayacağının anlaşılması gerektiğini ispatlamak istedim. Çünkü Tarih "Metafizik Felsefe"cede yönlendirilmiştir yüzyıllarca... Ve bundan arındırılması gerekmektedir... Bunun arındırılması içinde tartışılması, yani "Söz Konusu" edilmesi gerekmektedir. Kur'an-ın Tarih içindeki en önemli yeri, kimilerince "Kur'an"ın "Tarih"i yorumlamada bir "Otorite" olarak kabul edilmiş olmasıdır. Aynen İncl'inve Tevrat'ın olduğu gibi. Nasıl ki tüm Bilim'ler "Din"den soyutlanmak zorundaysa, Sosyal Bilimler'inde "Yordanması"ndan "Dinlerden Bağımsızlaşması" gerekmektedir... Bağlantıyı kurmamın nedeni budur... Açık olduğumu düşünüyorum... "Sizin Gibi"lerin değişemeyeceğini söylemek istemedim aslında, bir anlık gerginlikle söyledim. Ama yine korkmayın o nitelemem "Sizin Bir İnançlıya Dönüşmeniz Gerektiği" ya da "Dönüşmeniz Bağlamında Değişmeniz" anlamında değil... Lakin şu var ki, sizce inançlı olmak "Haksız Olma"nın ön koşulu mudur ve "Haksız Olmak" için yeterli midir? Bazen sırf bir inançlı söyledi diye bazı fikirleri kabul edemediğiniz oluyor mu? Ama bunu tartışmak istemiyorum, lütfen... Asıl konudan sapmayalım... Saygılarımla...
-
Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Sayın Tarafsız, Son iletimi yazdığımı düşünmüştüm ama ne yazık ki tekrar size bir ileti yazmak ihtiyacı duydum... Felsefe iki anlama bürünmüş durumdadır: 1- Bireylerin dünyayı anlamada gösterdikleri çabanın ürünü olarak "Dünya Görüşü" anlamındaki "Felsefe" 2- Bilimlerin elde ettikleri verileri ele alıp yorumlayan, yordayan ve ortaya bir sonuç çıkarmaya öykünen ve dahi Bilimlerin daha sonraki adımları nasıl ve nereye atacağını, ne şekilde ve hangi yöntemlerle atacağını yordayan, yorumlayan, ele alan "Disiplin" olarak "Felsefe"... Ve ben İKİNCİSİ'nden BAHSEDİYORUM... Daha nasıl açıklayabilirim?
-
Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Sayın Katakuta, Hakkımdaki önyargılarınız beni gerçekten üzdü. Hiç bir art niyetim ve tuzağım olamaz... Hiç bir zamanda olmamıştır. Ha eğer ki bu konu bir tuzaksa, merak etmeyin böyle mantıksız bir tuzağa düşmeyecek benden çok daha zeki insanlar var ve bu konudaki iletilerini büyün bir kendine güven ile yazmış bulunmaktalar. Diğer konularda yaptığım "Felsefi" yorumlara gelince... Ben her zaman söylüyorum: Ne anlıyorsam onu dile getiriyorum. Çürütülemeyen görüşlerimi elbette savunmaya devam edeceğim. Lakin çelişkili ve haksız olduğum görüşlerim bana kanıtlandıkça bunları kabul ediyorum. Hatta kendim dile getiriyorum. Sayın Tarafsız, Sayın BrainSlapper, Sayın Bilimselci ile bu şekilde bir çok tartışmamız oldu. Hatta Sayın Tarafsızı tebrik dahi ettim, bana eksikliğimi gösterdiği için... Peki ya siz ya da benim hakkımda bu şekilde düşünen arkadaşlarım? Siz hiç değiştiniz mi? Hep ben mi haksızım? Hiç mi hata yapmıyorsunuz, ki hiç hata yaptığınızı itiraf ettiğiniz ya da hatanızı kabullendiğiniz bir iletinize rastlamadım... Yoksa ben mi hata yapıyorum çelişkilerimi aşmaya çalışmakla. Yoksa sizin gibi mi yapmalıyım. "Hatalarım Olabileceği"ni söyleyip söyleyip, kendimi laf altından "Kusursuz" ilan mı etmeliyim? Başka sitelerden görüşleri aynen kopyalayıp, kendi düşüncemmiş gibi mi sunmalıyım? "Felsefe Tanımını Doğru Yapmış Bile Olsammm..." Adımın Boşig olması yetiyor sanırım... "Doğru"da olsa bir söylediğim, sırf ben söylediğim için "Yanlış" gurubunda olmak zorunda. Reddedilmek zorunda sizler tarafından... Doğru söylemeye hakkım yok çünkü... En baştan kötüyüm değil mi? Art niyetliyim... Mutlaka ve mutlaka tuzak peşindeyim... Hiç bir şey söylemiyorum... Ayrıca ben hiç bir iddiada bulunmadım. Sizin hiç bir temele dayanmadan ortaya attığınız ve dahi başka yerlerden kopyaladığınız fikirleri açmanızı, temellendirmenizi rica ettim. Gücünüze gittiyse bu sizin sorununuzdur... Neyse, işi kişiselleştirmeyelim... ------------------ Sayın Bilimselci, Bu konudaki son ve kesinlikle son iletim size hitaben... Açıkça söylüyorum ki, Ben "Bireylerin Dünyayı Anlamada Oluşturdukları Görüşlerden, Felsefelerden" BAHSETMİYORUM... Ben, "Bilim"lerin ihtiyacı olan "Felsefe"lerden BAHSEDİYORUM... Bu konuda ne kadar açık olabilirim ki daha? Her Bilim, mutlaka ve mutlaka Felsefe'ye ihtiyaç duyar. Tarih'te bir Bilim'dir ve devinimi için Felsefeye ihtiyaç duyar. Bu açıdan bir takım görüşlere muhtaçtır. Özellikle Gazali'den bu yana Din Tarihçiliği "Kadercilik" anlayışına dayalı olarak "Metafizik" olarak ele alınmıştır. Oysa ki Tarih yani Süreç "Diyalektik/Etkileşimsel"dir... Neyse, daha fazla yazmaya artık hiç hevesim kalmadı. Madem ki bir tuzaktı kurduğum, böyle bir ithamın ve şüphenin varlığı dahi burada yer almama, fikrimi yazmaya en büyük engeldir. Tartışmanın seyri açısından tüm arkadaşlarıma başarılar dilerim. Sevgili Katakuta, Yorumlarına tabiiki katılıyorum. Belirttiğim gibi Tarafsız kardeşimlede çelişkim olamaz. Görüşlerimiz farklı değilki.. Teşekkür ederim Sayın Katakuta Ve Size de teşekkür ederim Sayın Bilimselci... Saygılarımla...
-
ALLAH YOKTUR!
- İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
Haydaaa... Ya anlatamıyorum galiba... Sayın Katakuta, iddianız "Boş" değil... Ancak temelsiz... Çünkü yaptığınız çıkarımın bir temeli yok... Yeteri kadar doyurucu bir bilgi sunmuyorsunuz. İddiayı yapan siz olduğunuza göre, benim merakımı tatmin etmek sizin göreviniz. Ben iddianızın doğru ya da yanlış olduğunu söylemedim, sadece temellendirmenizi istedim ve bu benim en doğal hakkım, çünkü iddianın sahibisiniz ve temellendirmemişsiniz... Bu şekildeki isteklere hazırlıklı olmalısınız bir iddiada bulunurken. Eğer böyle bir istek karşısından geriliyorsanız, tedirgin olup saldırıya geçiyorsanız iddianıza kendinizde inanmıyorsunuz demektir. Benim niyetim sizi çürütmek değil, ortaya attığınız savı beni tatmin edecek şekilde kanıtlamanızdı. Eğer yapamıyorsanız, yeteri bilgiye sahip değilseniz ne bir müftüye ve ne de aleni cühela bir Müslümana meydan okumanızın hiç bir faydası yoktur. "Filoloji" bir Bilim'dir ve iddianız, savımın arkasında duruyorum ki "Havadadır" "Temelsizdir". Bu Bilmden yoksundur, yüzeysel bir iddiadır... Lakin bu şu an içindir bu, siz kanıtlayana kadar... Hala ikna etmenizi ve o kelimenin kullanımlarını örneklendirmenizi bekliyorum. Yoksa bırakın Müftü'yü, benim gibi son derece az bilgili biri karşısında bile susup kalacaksınız. Ayrıca ön yargılarınızı artık bir kenarı atmanızı temenni ediyorum. Zira hangi iletiyi atarsam atayım bir karmaşa/kompleks ile cevapveriyorsunuz, geriliyorsunuz. Ben sadece bilgilerinizi edinmek istiyorum, o yüzden soru sormak hakkım. Bir tek size değil, karşıtı olduğunuz insanlara hitabende sorular soruyorum, lakin hiç biri sizin tavrınızı sergilemiyor. Sağ duyuyu elden bırakmamak lazım, ben sadece anlamaya çalışıyorum, o kadar. Felsefe'ye istediğiniz kadar laf atın ya da inanmayın, Felsefede ne kadar maharetliyim bilmiyorum ancak bildiğim şeyleri en azından temellendirmeden kapılmıyorum. Temellendiremediğim hiç bir şeyi savunmuyorum ve başka fikirleri kendimdenmiş gibi satmıyorum... Bakın kişiselleştirmekten uzak duruyorum konuları ancak siz beni niteleyince cevap vermek kaçınılmaz oluyor. Size iyi niyetle yaklaşıyorum ve kötü hiç bir ithamda bulunmuyorum, ima dahi etmemeye çalışıyorum. Lakin yine de geriliyorsunuz. Bildiklerinize güvenin lütfen, kendinizden emin olun. O zaman bu sorunu aşarsınız. Saygılarımla...- Ancak bu kadar olur
İnsafsızlık... Video aşağı eklenmiştir... Bu kadarıda insafsızlıkır yaa... Çocuğun psikolojisi bozulmuştur kesin... Ömür boyu oynayamaz artık... Ama komik ötesi yaa, yerlerdeyim resmen...- seviyorummm(ALLAH Kahretmesin)
Kardeşim yüzmeyi benden çok sonra öğrenmişti. Neyse, Sonra bu orta okulda aşık olduğu kızla lise'de çıkmaya başladılar... Sürdürdüler... Sözlendiler... Tatile gittiler. Kardeşim derinlere gidemezdi ama sözlüsü müthiş yüzer. Bizimki gururuna yediremiyo tabi tek başına yüzmeyi, gidiyo... Gidiyo... Gidiyo... Şimdi beraber gittiğimizde, ancak boy mesafesinde tek başına yüzen ben oluyorum. Bilmiyorum artık, benimde o kadar derine gitmem için bir sebep olabilir mi? Bir kere boğuluyordum ben, o yüzden gidemiyorum artıkın...- HERAKLEİTOS
İyi ki notu kıtmış ha öğretmeninin... 80 neyine yetmiyor be...- Cyrano
Ya Sayın Cyrano... Neredesiniz yaa... Eksikliğinizi hissediyoruz... Benim İdolümsünüz ve mahrum bırakıyorsunuz. Dönmenizi rica ediyorum. (biliyorsunuz rica'lar aslında emrivakidir, affedin...)- Aldatmanın Psikolojisi...
Sayın Politika, Müthiş bir şekilde özetlemişsiniz... Tebrikler... Tabi bu da bir aldatma türüdür. Bakın ben bu açıdan hep şunu söylerim: Bir insanı aldatmak çok kötü ve insana yakışmayan bir şey. Lakin şu var ki bir insanı eşi artık duygusal yada haz açısından tatmin etmemeye başlayabilir. Bu durumda "Ayrılması" en şerefli karardır. Zaten bir insanın artık sırf adı "Sadakat" olsun diye birlikte yaşaması mantıksız bir şey. Kısaca demem odur ki; Aldatacağınıza, bitirin ilişkinizi ve "Tek Başına" bir birey olarak ne yapmak istiyorsanız özgürce ve bir insanı aldatmadan, incitmeden, kırmadan, güvenini kullanmadan yani Aldatmadan yapın... En haysiyetlisi ve olması gereken budur. Ben açıkçası eşimi artık eşim olarak görmemeye başlarsam, öncelikle ayrılırım. Diyelim ki ayrılma, dava, mahkeme falan uzun sürüyor Ayrı yaşama kararı alırım ve bunun dönüşünün olmadığını anlatırım... Resmi olmasa da pratikte ayrılık olmuş olur ve yapabileceğiniz şeylerde yine özgür olursunuz. Böylelikle ne bir insanı aldatmış olursunuz Ne de kendinizi... En azından saygınızı da bitirmemiş olursunuz... Teşekkür ederim Sayın Süper Kız Çocuğu Özo Saygılarımla...- 4 Hak mezhep
Şimdi bu söylediğiniz laf mıdır? Hz. Hasan ile Hüseyin Hz. Muhammed'in en sevdiği torunlarıdır. Hz. Muhammed onlar için dualar falan etmiştir ve hatta anlatılır ki onlara dokundurtmazmış bile kimseye, kıyamazmış. Misallari onlarca anlatılır... Lakin Hz. Muhammed onların katledilmelerine engel olabilmiş midir? Hemde kendi Vahiy Katibi Muaviye'nin "Oğlu" Yezid tarafından... Sizde kalkmış Hz. Ali için ne diyorsunuz... Hz. Muhammed, peygamber olduğu halde Uhud'da dişinin kırılmasını engelleyebilmiş midir peki? Yani bir iddiayı, olabilecek en mesnedsiz ve temelsiz bir sav ile çürütmeye çalışıyorsunuz ve çok çok havada kalıyor. Nedense Sünni Tarihçiler "Gadir-i Humm"u görmezden gelir. "Ben kimin mevlası isem, Ali'de onun mevlasıdır." Ben Mezheplere inanmam lakin "Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya, Kayser'in hakkı Kayser'e" Diğerleri İktidar mücadelesine girişmişken Beni Sakife gölgeliğinde, Hz. Ali, Hz. Muhammed'in cesedinin başından ayrılmıyordu, son görevini yapmak için. Sünnilerin iddiaları da şudur ki: "Devlet başsız kalmaz derhal bir baş tayin edilmeli idi." Hikaye... Hz. Ali hepsini içine atmış ve sinesine gömmüştür. Oğulları ve eşi öldürülmüştür... Hz. Osman'ın yaptıkları ortadadır. Hz. Muhammed'in torunlarının katledilişinin nedeni ona kadar dayanır. Saygılarımla...- ........yapmaktan hoşlanırsınız?
Hımm... Bilmem, Sayılsın mı?- İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
Burada bir hatırlatma yapmak isterim. Bu şekilde bir yaklaşım "Yanlıştır" demiyorum lakin "Eksik" olabilir. Çünkü dillere göre "Gün" nitelemesi değişiyor olabilir. Mesela biz "Gün" dediğimizde neyi kastediyoruz? "1" rakamı geçmesede "Güneşin doğumundan batımına kadar geçen süre"yi kast ediyoruz. Arapçadaki "Yevm" kelimesinin kullanımı içinde illa ki "1" rakamının kullanılmasına gerek olmayabilir. Yine de "Arapça Gramer Bilgisi"ne bakılması ve kelimenin nasıl kullanılabildiğine bakılması gerekir. Yoksa "Orada 1 rakamı geçmiyor" demek çok temelsiz ve havada bir iddia olarak kalıyor. Saygılarımla...- Tarih'in Kur'an-ı/Kur'an-ın Tarihi
Sayın Tarafsız... Bakınız, Sayın Yam_yam konuya nasıl yaklaşacağını çok iyi anladı. Sizinle aramızda bir kopukluk ve yanlış anlaşılma oldu. Ama ben üstüme alayım ve eksik açıklama yaptığımı belirterek yineleyeyim. Ben burada "Felsefe Yapmak"tan bahsetmiyorum. Her Bilim Dalı, bir sonraki adımını atabilmek içinde Felsefeye ihtiyaç duyar. Zira: "Bilimsiz Felsefe Sağır ve Dilsiz, Felsefesiz Bilim ise Kör'dür" Ben "İnsanların Felsefe" yapmasını katetmedim kesinlikle. Kastettiğim şey, Bilimlerin devinimlerini ve gelişimlerini sağlayan Fikirler, Akımlar yani Felsefeler ve görüşlerdir. Herhangi bir "Bilim Dalı"nın Felsefe olmadan yaşayabilmesi imkansızdır. Pozitif Bilim'ler Materyalist Felsefe'den beslenirler. Sosyal Bilimler'de kendi felsefelerini oluşturmuştur: "Eğitim Felsefesi" "Tarih Felsefesi" "Toplum Felsefesi" vs... Yani "Bilimlere Ön Ayak Olan Felsefe"lerden bahsettim. Kişisel görüşlerimizden değil. Bakın, özellikle söylüyorum, ki benim kendimi temellendirdiğim nokta da aslında budur, Bu tartışma, ki eksikliklerim varsa, öncelikle benim için Ve sonralığıyla diğer eksiklikleri olan arkadaşlar için yararlı olacaktır... Sayın Yam_yam, İçeriğinden ve Sonuçlarından genel olarak bahsediyorum. Bakın benim eleştirmek istediğim asıl nokta şudur: İslam Tarihçiliğinde ilk kaynak olarak Kur'an ele alınır. Oysa Kur'an sadece ve sadece bir inanç kitabıdır. İçindeki Tarihi Bilgiler "Yer/Mekan" ve "Zaman" nüvelerinden büyük oranda yoksundur. Oysa Tarih Biliminin en temel özelliği "Yer" ve "Zaman"a bağımlı olmasıdır. Metafizik Tarihçilik'i bu yüzden yadsıyorum. Bildiğiniz gibi Kur'an-ı bu şekilde alışla başlayan büyük hata Kur'an-ın ve Hz. Muhammed'in döneminde dahi olmayan ve sonrada uydurulan bir takım akımlar ortaya çıkarmıştır: Kıyas vs. gibi akımlar... Benim öncelikle ortaya attığım ve her zaman arkasında durduğum savım, Kur'an-ın hiç bir şekilde "Bilim Kitabı" olmadığıdır. Pozitif Bilim Kitabı olmadığını bir çok kereler söyledim ve aksinin ispatlanabildiğini görmedim, her ne kadar bir takım arkadaşlarımız kendilerinde çelişselerde... Şimdi göstermek istediğim ise Kur'an bir de "Sosyal Bilimler Kitabı"da olmadığıdır. Sadece ve sadece "İnanç" olarak kalabilecek olduğudur. "Sosyoloji" "Tarih" ya da "Felsefe" "Psikoloji" kitabı olmadığını da ortaya koymak istiyorum. İşte bu tür nitelemeler sadece manevi nitelemelerdir, moral kaynağıdır. "Tarih Bilimi" böyle kanıtları kabul etmez. Bireysel Dünya Görüşlerinin ya da felsefenin elbette ki farklılıkları olacaktır. Lakin her insan aynı Bilimsel Veriden hareket etse bile kaçınılmaz bir gerçek vardır ki, bireysel olarak ta insanların dünyayı anlama çabalarının olduğu ve dünyayı Anlamada yalnız kaldıklarıdır. Çünkü dünya hakkındaki kararı en son noktada yine insanın kendisi verecektir. İnsanların ortak/genel Bilimsel Doğrulardan hareket etmeleri gerektiğini kabul ediyorum lakine kaçınılmaz olan sizinde söylediğiniz gibi Bireysel farklılıkların ve dinamiklerin var olduğudur. O yüzden Felsefe gereklidir ve kaçınılmazdır. Her insan aynı düşünse idi bu en başta Diyalektiğin/Etkileşimin doğasına aykırı olurdu ve Düşünce dinamikleri durağanlaşırdı. Gelişim için, insanların farklı düşünmeleri gerekir ve bir ihtiyaçtır... Saygılarımla...- münazara konusu
Hımm... O zaman "İdeal Yokluğu"na biz "Gelecek Kaygısı" ya da "Umutsuzluk" diyebilir miyiz? Ama "İdeal Yokluğu" tümcesini çok sevdim doğrusu. Sagopa Kajmer demiş ya: "Kendimi tanımlamak adına yeni sıfatlar yaratabilmeliyim..." Aferin... Saygılarımla...- ........yapmaktan hoşlanırsınız?
Hımm... O zaman seni benim kitaplarımla tanıştırmamam lazım... Ben tek bir çizik dahi atmam kitaplarıma. Adımı falan yazmaya bile kıyamam... Etiketini söker, okur ve kaldırırım. İhtiyaç duydupumda tekrar alırım ama kesinlikle çizmem, karalamam...- HERAKLEİTOS
Kesin ondan da yüksek puan almışsındır... Ama gerçekten Herakleitos çok sağlam bir filozoftur... Severim kendisini...- HERAKLEİTOS
Heraklietos... "Değişmeyen Tek Şey, Değişimin Kendisidir" Sizde mi Heraklietos hayranısınız Sayın Didem?- münazara konusu
"İdeal Yokluk" ve "Onlar" derken neyi kastettiğini açıklar mısın? Belki senden öğreneceklerim vardır... Saygılarımla...- İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
Sayın Katakuta... Şimdi bunu söylediniz değil mi? Bakın bu söyleminize katılıyorum, bu açıdan bir anlaşmazlığımız yok... Ancak: Birde Kur'an-ın ayetlerini alıp bu sefer İzafiyet Teorisi ile çürütmeye kalkmazsınız umarım... - İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.