Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Sayın Didem, Elbette ki böyle bir durum değildi ima ettiğim...
  2. İyi... Sen nedenini dinleyebiliyor muşsun... Ben iki şeyin nedenini dinlemem: 1- Sevgilim artık benden soğuduğunu, beni artık sevmediğini söylerse bunun nedenini sormam... 2- Aldattığını söylediği zaman gerekçesini dinlemem... Aldatınca, bana sadece "Seni Aldattım" Demesi yeterlidir... "Selametle!" Ceketimi alır çıkarım o an... Ben aldatmıyorsam, Aldatmayacak kadar değerli kılıyorsam sevdiğimi, O da bunu yapabilmeli... Saygılarımla...
  3. Teşekkür ederim Saynın Lucas... Özletmiştiniz kendinizi ne zamandır. Sanıyorum ki, forumun bir süredir durgunlaşan fikir paylaşımı yine bir ivme kazanacak. Bu teklifi üzerime alınıoyorum bende. Ve Ahlaki Gelişimin hem Toplumsal ve hem de Psikolojik olarak Bireysel boyutunu tartışmayı, kaynağının ne olduğunu irdelemeyi çok isterim. Bence de bu açıdan bir konu açmalı diye düşündüm ve ilgili yere açtım. Buyurum Ahlak'ı orada tartışalım, her yönü ile ele alalım... Aslında bunu cevaplamayı "Psikoloji" bölümündeki tartışmaya bırakmak istemiştim ancak orada tekrar dile getiririm, sorun değil. "Ahlak Anlayışı"nin temeli "Vicdan Gelişimi"ne bağlıdır. Eğer bir insanın "Vicdan Gelişimi" (ki psikolojide ayrı bir alan olarak ele alınır, bölümü ve kuramları vardır) olumlu ve sağlıklı ise inancının ne olduğu ya da olmadığı hiç önem arzetmemektedir. Önemli olan "Vican Gelişimi"ni sağlayabilmiş, sağlıklı bir gelişim sürdürebilmiş olmasıdır. Ben bir Ateist değilim lakin hiç bir zaman "Ateist"lerin "Ahlaki" yapıdan mahrum olduklarını iddia edemem... Bunun nedeni şudur ki; En yakın arkadaşım Ateisttir ve "Vicdani ve Ahlaki Gelişimi" o kadardır ki bir çok inançlıya taş çıkartır. Ateist bir insanın bu denli Ahlaki bir özelliğe sahip olmasının nedeni nedir? Forumdaki Ateist arkadaşların ne denli bir Ahlaki yapıda olduklarını gözlemleyemiyoruz, lakin gerçek hayatta tanıdığım insanlar üzerinden yürüyecek olursam şunu söyleyebilirim ki "Ahlaklı olmak ile bir Dine mensub olmak arasında bir bağ, öyle sandığınız kadar sıkı değildir kesinlikle". Ve hatta aralarındaki ilgi zayıftır. Bunu "İnançlılar .....sız" olur anlamında tabii ki söylemiyorum lakin İnanmanın ya da Ateist olmanın "Ahlaklı" olmak için yeterli olduğunu düşünmüyorum. Belirttiğim gibi "Ahlak" Toplumun yani Toplumdaki Bireylerin birbirleri ile olan ilişkileri sonucunda belirli bir süreç dahilinde vücut bulur. Tarihsel olarak bu güne kadar belirli bir Ahlaki yapıda evrilmiş hiç bir toplumu bir çırpıda "Din" ya da "İdeoloji" adı ile "Değiştiremez" ve eski yapılarını terk ettiremezsiniz. Hz. Muhammed'in bildirdiği Ahlaki Kurallar'da böyledir. Toplum zaten bir değişim sürecine girmiş yani bir değişim ihtiyacı hisseden insanlar ortaya çıkmış ve Hz. Muhammed bunun kıvılcımını vermiştir. Yani Ahlaki yapı, yine insanların tercihlerince belirlenmiştir. Mesela bakın Sovyet Rusya'ya... Eski Rus Ahlaki yapısının reddi ya da yeni bir tepeden inme dikte edilen Ahlaki yapı ile gelinen Ahlaki yapısı ortadadır diye düşünüyorum. Gerçi bizzat Rusya'ya gidip görmedim, verdiğim bilgi eksik olabilir, Özür Dilerim. Sayın BrainSlapper rusya'daymış, belki o bizi bilgilendirir. Ancak ne olursa olsun, Toplumun içinden çıkmayan tepeden inen her türlü Ahlaki yapı mutlaka ve mutlaka bir çıkmaza ve çöküntüye uğrar. Tolumlar yapay değil, doğaldırlar çünkü. Şunu söylemek istiyorum: İster İslam Devrimi olsun ister herhangi bir değişim, mutlaka ve mutlaka temellerini Toplumdan almaktadır. Hele Cahiliye devrinden "İslam Toplumuna" evrilen Arap Toplumunun bu süreci incelenirse ve değişimin dinamikleri göz önünde bulundurulursa demek istediğim daha net anlaşılacaktır... Devamını, verdiğim ilgili yönlendirmede tartışalım... Saygılarımla...
  4. Herşeyden önce "Öz Saygı" ve "Empati" önemli. Kendimizi başkalarının yerine koyabilmeliyiz...
  5. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Psikoloji - Psikoloji Forumu
    Bu bölümde "Ahlak Gelişimi" ile ilgili konuda "Ahlak"ın tanımını yapmıştım ve Kişisel Gelişimini anlatmıştım. Kişisel Ahlak, her kişi birleşerek bir toplumu oluşturduğunda doğal olarak biraz da form değiştirerek "Toplumsal Ahlak"a dönüşür. Burada kendi fikirlerimden önce şunu sormak istiyorum: Ahlak'ın kaynağı nedir? İnsanın ve Toplumun hangi Psikolojik devenimlerinin ürünüdür ve bu devinimleri nasıl etkiler? Nelerin ve nasıl etkisinde kalır. "Ahlak'ın Neliği" ile ilgili tartışma k isteyen arkadaşlar buyursunlar...
  6. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: Admin başlık Yabancı Sinema
    Film bir Sineğin ezilmesiyle başlıyor Ve bir Sineğin ezilmesiyle bitiyor... Bana bu film, Yaptığı her muzırlığı aslında "Masumiyetiyle" yapan bir insanı hatırlatıyor... Amelié çok güzel bir film... Audrey Toutou'ya zaten laf yok... Saygılarımla...
  7. Öncelikle "Ahlak"ın kaynağının ne olduğunu belirlemek gerekiyor. Ahlak, Tabu, Din, Töre, Gelenek, Dil ve özellikle "Kutsallık" kavramları, İnsan ilişkilerinin bir ürünüdür. Kutsal olan şey, insanların "bir arada yaşamaklığı" ile ilgili ortak paydalardır... "Bayrak" "Millet" "Vatan" "Din"... Kavramlardan başka hiç bir şey ve madde "Kutsal" değildir, olamaz. Çünkü deneye tabi tutulabilir ve bundan başka kutsal olmalarını gerektirecek bir özellikleri yoktur. Kur'an ya da diğer din kitapları, insan ilişkilerini düzenlediği sürece kutsaldır.Ya da Bayrak, Milli bir birlikteliği sağladığı sürece Kutsaldır. Bir taşın ya da yapının Kutsal olması ya da Manevi bir yüceliğe sahip olmasının temelindeki Psikoloji bundan başka bir şey değildir. Bazen ekonomik çıkarlarda Kutsallık atfeder bazı şeylere. Mesela Hıristiyanların öte dünya için yer satın almaları. Ya da Suk'u Ukaz panayırının "Hacc"laştırılması, Araplar tarafından. "Ahlak"ta yine referansını ya da kaynağını din'den almaz. Dinler var olan Ahlaki yapıyı "Şekillendirmişlerdir" ancak bunun gelişmesini, yapısını ve devamlılığını sağlayan şey yine "Toplumun Kabulleri" yani "Toplumun Kendisi" olmuştur. Mesela Müslüman toplumdan Müslüman Topluma bu yapı farketmektedir. Arapların yaşadıkları İslam Ahlakı ile Türklerin yaşadıkları farklıdır. Şii toplumunun da İslam Ahlakı farklıdır, Alevi toplumunun da... Sünniler içersinde de bulunmaktadır bu farklılıklar. Çünkü en başta Toplumların Kabulleri ve Yapıları farklıdır. "Dini Ahlak Nüveleri"ni bu yüzden farklı anlamlandırmaktadırlar ve anlamlandıracaklardır. Bu kaçınılmazdır. Dediğim gibi "Ahlak" gibi kurallar "Din" kaynaklı değil "Toplum" kaynaklıdır. Dinler sadece birer ip ucu olarak koymuşturlar ortaya bir şeyleri en fazla. Temel olarak Ahlak, birden bire ve aniden oluşan ya da kabul edilen bir yapı arzetmez. İlk İslam toplumundaki "Ahlaki Değişim" İslam ile birlikte "Had Safhaya" ulaşmıştır. İslamiyete geçişin hızlı olması sadece "Mücadele Azmi"nden değil, asıl olarak "Cahiliye Dönemi"ndeki bozukluğun toplumda rahatsızlık yaratmasından ve bir değişime ihtiyaç duyulmasında olmuştur. İslam ile olan mücadeleler "Kültür" değişiyor ya da "Din" değişiyor diye değil, "Ekonomik Çıkarlar Değişiyor" diye olmuştur. Ve İslam, değişim sürecinde olan Ahlaki Düzenin "Ad"ı olmuştur sadece. Yani "Toplumsal" ve "Kültürel Devrim"in yasalaşması olmuştur. Mesela "Türk Toplumunun" Cumhuriyet dönemi Kültürel Değişimini, taa Meşrutiyetten hatta Fransız İhtilalinden başlatırız Tarihte. Niye? Çünkü "Ahlaki" ve "Kültürel" oluşum bir "Süreç" sonucunda olabilmektedir. Hiç bir insan toplumu "Birden Bire" bir ahlaki değişim sergilemez. Kabullerini birden bire değiştiremez. İlk İslam toplumu da böyle olmuştur. Önce Cahiliye Devri Ahlaki Yapısından rahatsız olunmuştur, eleştirilmeye başlanmıştır ve bir değişime ihtiyaç duyulmuştur. Hz. Muhammed'de bu değişimin kıvılcımı olmuştur. Yani "Ahlak"i değişimin temel nedeni ve Ahlak'ın temel nedeni "Din" değil "Toplum"dur. Bu ayrımı, gerek Dindar olsun gerekse Ateist ya da Dinsiz olsun bir çok insan yapamamaktadır, bunu görüyoruz çok açık. "Din" adı yüklendiği için "Ahlak"a "Reddediş"in kaçınılmaz olması gerektiğine inanılıyor. Oysa Ahlakın temeli "Din" değil, İnsanlar Arası İlişkiler'dir. Neyse, Konunun bu kısmını ayrıca başka bir tartışma açıp ele alacağım. Gelelim "Adem ile Havva" meseline... Adem ile Havva'nın belki de bir "İlk Toplum" olabileceği de söyleniyor, ki ne kadar "Dine Bağlı" bir yaklaşımdır bu, henüz anlamlandıramadım. Lakin "Ahlak"ın oluşması açısından "ilk iki insan" henüz birbirlerine "Eş"liliğe bağlı bir ahlaki yapı oluşturabilirler. Yani "Kardeş" ya da "Ebeveyn/Çocuk" ahlakının sınırları henüz belli değildir. Çünkü daha bir "İlk"den bahsetmekteyiz. "Üremek" kaçınılmaz olduğuna göre, kendi içlerindeki "Ahlaki Yapı"ya göre bu tür bir ilişki "Kaçınılmaz" olarak "Normallik" arzedecektir. Çünkü, o yapının "Yanlış" olarak adlandırılması için "Doğru" seçenek haklarının olması gerekmektedir. Adem ile Havva'nın ise böyle bir hakları yani üremek için başka bir çareleri yoktur. Bu türlü ilişkinin "Yanlışlığına" dair bir yaşanmışlıkta yoktur daha önceden. Toplum çoğaldıkça, bu türlü bir ilişki "Yanlış" olarak kabul görmüş olmalıdır. Lakin şöyle bir soru geliyor aklıma ve cidden içinden çıkılmaz gibi belkide. Bugün "Aile İçi İlişki" "Ahlaksızlık" olarak nitelenmektedir. Bu görüşün Referansı "Din" midir? Bunun cevabını özellikle Sayın Aslan34'ten bekliyorum. Sonra yine başka bir soru geliyor aklıma: Eğer bunun referansı Din ise, Tanrı ilk andan itibaren aynı dini indirmiştir değil mi? "Kardeş İlişkisi"nin Referansı da Dindir öyleyse... Yani ilk önce kardeş ilişkisini onayıp, sonra tam tersi reddetmek... İlk başta İki Çift yaratmış olması daha çok akla uygun geliyor... Adem ile Havva iki toplum ya da kavime ad olmuş olabilir. Son yıllarda böyle bir kanı var ortada, bilmiyorum hiç rastladınız mı? Gerçi buna "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" kabilinden yaklaşacak arkadaşlar mutlaka olacaktır Ancak unutulmamalıdır ki "hiç bir sözlü ya da yazılı efsane, mit ya da inanç" mesnedsiz ya da temelsiz değildir. Mutlaka dayandıkları bir temel ve anlatmaya çalıştıkları bir şeyler vardır. O yüzden bu türlü bilgiler her ne kadar Somut olarak bir kanıt süremese de ortaya, Arkeolojik kanıtlarla desteklenip somutlaşırlar en sonunda. O yüzden hiç bir dini yada inançlara dayalı "Söylem" uydurma değildir bence. Kaynaklarını aldıkları bir yer var mutlaka. Türklerin "Ergenekon Destanı" mesela. Orta Asya'da tarih boyunca aşılamayacak bir dağ kütlesi hiç var olmamamıştır. Hiç bir dağ kütlesi de yoktur ki o bölgede ortası delik ve içi demir olsun... Lakin buna "Uydurma" diyemeyiz, çok farklı bir anlam sergilemektedir. Bir inanç nüvesi olan Adem ile Havva'da bence bu şekilde bir anlam içermektedir. Saygılarımla...
  8. Bileydim eğer o siteden yapmazdım yüklemelerimi... Kıskanmışlar demek ki beni. Yaa yok bilgisayarımda da o silinen resim. Neyse yenisini yapacağız artık. Hele şu PhotoShop Pro.yu bir alayım...
  9. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    Yoo... Gitmedi GeceKuşu, buralarda hala... Bırakmaz ki bizi!?
  10. Yaa e pes yani Sayın Egzorsist... Yav insan bu kadar mı güzel bir cümle kurar yaa... Gerçekten hayran kaldım... Bende bi hevesle girmiştim bu konuya, Bir iki ahkamda ben keseyim diye... Sen noktayı koymuşsun... Tebrikler...
  11. Evet, öyle... Sende özgürsün... Sende git...
  12. Sanırım haklısınız... Tanımlamanın doğruluğu ya da yanlışlığı açısından değil... Bilmem kaç yüz yıllık kavramın anlamını ben değiştiremem.
  13. Arapça ve Osmanlıca bilgim var ancak çok yeterli değil. Kur'an, okuduğum en son kitaptır. Ondan önce İncil, Tevrat ve Zebur'u hatta "Mısır'ın Ölüler Kitabı" olduğu söylenen bir kitabı dahi okumuştum. Tabi insan bir arayış dönemine giriyor normal olarak. Yunus, Mevlana falan derken... En son okuduğum kitap Kur'an oldu. Niçin en son onu okudum? Bizim ailede herkes sünni. Benim en yakın arkadaşlarım Şii, Alevi, Ateist, Deist... Çok iyi insanlar... Ailem ise aslına bakarsanız anladığım kadarıyla sünnileşmişler. Ailede Ali, Hasan, Hüseyin adlarından geçilmiyor. Bunlardan başka Üniversitede "Nurcu"ların yapılanmaları beni çok rahatsız etmişti. Dinlerin "Toplumsal Olmaması" gerektiğini ve dahi "Olamayacağını" o zaman gördüm. İnançlar "Bireysel" olmaktan öteye geçmemeliydi. Bilmem kaç mezhep varsa hepsi kendisi için istisnasız şunu söylüyor: "72 mezhebe bölünecekmiş İslam ancak bunlardan sadece bir tanesi cennettlikmiş. O da bizimki işte..." Yersen... Sonra bu mezhep farklılığından dolayı çok saçma ve çok acı şeyler gördüm ve yaşadım. Mezheplere inanmamaya başladım... Din kitaplarının yerini anlayınca daha net oluyor herşey. Kur'an-ı bir kere okumadan Nur Risalelerinden İslam'ı savunan adamlar vardı yaa... Bundan başka öncelikle şunu söylemeliyim ki, ırkçı yada şoven falan değilim. Ancak Türk Milletine ve Kültürüne çok bağlıyımdır. Yörüğümdür ve Anadolu Kültürüne öncelikle hayranımdır. Üniversite de asıl etkilendiğim şey, kimi kimselerin Misvak kullanmak Ya da takke takmak, çarşaf giymek ve dahi kız arkadaşını arkasından yürütmek gibi Arap kökenli davranışlarını görmem oldu. Hz. Muhammed bugün yaşasaydı Misvak kullanmazdı, adım gibi eminim... Ya da cübbe de giymezdi... Ve hatta Türkçe tartışmaları... Öteki dünya dili ne olacak? "Rüyanda hangi dille konuşuyorsan, o olacak..." Tabi öbür dünya var ise... Arapçılığı anımsatan her türlü hurafeyi reddettim, kabul etmedim... Eğer Müslümanlık "Arap Olmak" idiyse, Gök-Tanrı'ya inanırım daha iyi... Sonra Kur'an-ı okudum... Hiç kimsenin bakış açısına güvenmedim ve mezheplere inanmıyorum. "Din" denen şeyin sadece ve sadece bireysel bir duygu olduğundan şüphem yok. Kur'an okudukça, kendi anlamlarımı türettim, çünkü kimseler sadece kendi anlayabildiği kadarını anlar... Ve şunu anladım ki, Tanrı'nın malum olduğu tek insan Hz. Muhammed değil. Herkes... Herkese farklı farklı belki de... Yine söyleyeyim; Evet okudum... Hemde Tanrı'yı en dokunulmaz açılardan eleştirerek... Hala daha eleştiriyorum... Hemde Kendi Dilimde... Arapçasını hiç okumam... Benim okumamı nasıl değerlendiriyorsunuz bilmiyorum ancak, benim kafamdaki Kur'an imajı sarsılmadı. Lakin değişim gösterdi. Şöyle ki; Tanrı'nın Hz. Muhammed ile iletişim kurduğuna değil de, Hz. Muhammed'in Tanrı ile iletişim kurmaya çalıştığına inanıyorum. Siz nasıl ki varsa bir Tanrı, O'nu anlamaya çalışıyorsunuz. O'da öyle yapmış. O, O'nun varlığından emin olmuş, anlamış ve tanımlamış... Belki de Konfüçyus gibi... Tabi en temel etken o yüce şahıslar... Hallac... Yunus... Mevlana... Ahmed Yesevi... Hz. Muhammed'in söylemlerinin "Tanrısallığı", kendisinin "Hakk Olmasından" kaynaklanıyor. Her yaratılmış öz itibarıyla Hakk'tır... "Ben Gerçeğim/Ene'l Hakk" Taa ilk çağ filozoflarından beri bilinir; Dünyayı kavramanın ilk adımı Kendine yönelmektir. Kur'andaki "İnanç Hükümleri"ni alın, O döneme ait hükümleri o döneme bırakın bence. Bu reddetmek ya da inkar etmek demek olmuyor, emin olun... Bugün kimseyi recm edemezsiniz, artık o devir geçti. Alın "Tanrı"yı niteleyen kelimeleri, Size anlamlı geliyorsa doğrudur, Gelmiyorsa değildir... Bunun başka bir açıklaması yok... Bana anlamlı geliyor... Ve çok hoş bence Kur'an... Diğer kitapları da yadsımıyorum. Sevgili La_Bohéme'nin benim hakkımda yerinde bir tespiti var ve o söyleyene kadar aklımca farketmemiştim: "Sen dinlerin iyi yanlarını toplamaya çalışıyorsun" demişti... Saygılarımla...
  14. O zaman ben şöyle söyleyeyim... Hayat 3 ile 4 arasındadır. Ya 3buçuk atarsın. Ya da 4/4lük yaşarsın...
  15. Biliyorum; Ne desen az!!! Neyse... Bari bende burada "Pentagram" konserine gideyim 29 Nisan'da. Ortam da güzel olur hani, Rockerlar olur falan... Özgür gençlik... Üniversiteden beri pek gitmiyordum, iyi gelecek...
  16. Haydaa... Kimmiş bu yaa? Bulamadım bir türlü...
  17. Sayın BrainSlapper... Müslüman arkadaşlar ne diyecekler gerçekten bilmiyorum. Ya da en azından normal hayatımdaki diğer müslümanlar hangi tepkiyi göstereceklerse o tepkiyi göstereceklerdir en azından. Lakin ben Hz. Muhammed'i kurtarma çabasında değilim. Anladığımı söylüyorum sadece. Bana bu söylediklerimi anlatıyor, yanlış ya da doğru. Cebrail'in belli bir sınırdan geçememesi durumu... Cebrail "Akıl"dır. Akıl ise bir "Sınır"dır. Hz. Muhammed "Miraç"ta aklını yani benliğini aşmış, Hakk'ta Hakk olmuş... Ölmeden Ölmek'te denir buna. Dediğim gibi, Melekler sadece "Madde"deki Tanrı'dır... Akıl, Ölüm, Doğa Olayları/Doğa, İyilik-Kötülük vs vs vs... Daha fazlası değil. Aslına bakarsanız, bu tanımlamalar Son derece mantığa dayalıdır ve ancak Nesne/Madde ile hiç bir bağlantıları yoktur. Kabul ettiğinizde doğru, Kabul etmediğinizde yanlıştır. O yüzden kimseye doğruluğu ya da yanlış hakkında bir iddia da bulunamam. Zaten bu yüzden Vahdet-i Vücutçular kendilerini açığa vurmazlar. Gerek yoktur çünkü. Biliyorsunuzdur bunu... Saygılarımla...
  18. Zaten bir Johnny, bir de Brad Pitt... Yetiyor yani... Ama onlar 40lara merdiven dayamış adamlar yaa! Bakma filmlerde genç durduklarına... Bende Monica Belluci için İtalya'ya gitcem zaten...
  19. İşte bunu anlatmaya çalışıyorum hep. Bu "Kader" ya da "Kaza" değildir. Kader hep "Ölçü" anlamında kullanılmış. Türevleri de öyle. Mikdar, İktidar, Mukadder... Bunların hepsini verdim ben burada... Mesela "Kader"in en temel özelliği değiştiremememiz değil mi? "Doğa Yasaları"nı değiştirebiliyor musunuz? Doğa'nın ölçülerini aşabiliyor musunuz? İnsanın "Kanatsız" olması insanın "Kader"idir. Uçakla yada planör ile uçmamız, belli bir kanuna bağlıdır. Rüzgar, Hız, Eğim... Bunları değiştiremezsiniz... Yağmur bile belli bir yasa dahilinde yağar. Belli bir kanunu vardır. Belli bir yoğunlukta olmadan yağmur yağmaz. Mesela Füzyon diyelim ki hep aynı şekilde oluyor güneş'te... Bunun oluşunu değiştiremezsiniz. Dünya'da bir füzyon yapacak olsanız, aynı yasaları ve kuralları uygulamalısınız. Kısaca "Değiştiremediğiniz Kader" bundan başka bir şey değildir. Şöyle açıklayayım: Füzyon'un belirli şartlarda olabilecek olması: Kader. Bir füzyon reaksiyonunun başlaması: Kaza. Saygılarımla...
  20. Bence bunlar birer nitelemedir hep. Yani bazı konular bu şekilde anlatılmış. Mesela Nuh Tufanındaki "Gemi-Tekne" hikayesindeki gibi. "Tekne" bir manada kurtarıcı konumunda; Ekmek Teknesi misali, ciddiyim. Yani denizin yarılması yada diğerleri hep "İma"... "Miraç" olayı mesela. Hz. Muhammed'in "Kendini Bulma" halidir. Tanrı katına çıkması demek, Ene'l Hakk olması demektir. Yoksa öyle uçmak falan burak'la... Hepsi açık açık söyleyemediğinden bence...
  21. Hakkaten komikmiş yaa... Karayipler haa... Hemde haritada yokken...
  22. Aldatılırsam eğer, "Bende Seni Aldatcam" gibi saçma bir tribe girmem hiç... Aldatmak ve Aldatmış olmak zaten kötü bir durum bence. Niye kendim de o duruma düşeyim ki? Hem aldatacağınızı söylemeniz, aldatmanızı artık anlamsız kılar. Aldatmak, haberi olmadan yapılır çünkü... "Haberli Aldatmak" olmaz yani... Küfreden Küfretmek size ne kazandırır? Onun seviyesine düşmekten başka! Aldatılırsam, anında biter... Ceketimi alır giderim... Bu kadar basittir bu...
  23. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Hababam Sınıfı
    İlk hikaye benden olsun bari Lise'nin son günleryidi. Tabi artık arkadaşlarla bir daha görüşemeyeceğiz. Ben o zamanlar, sınıftaki her dakikamızı gözlemleyip yazıyageçiriyordum. "Şu an Ali şunu söyledi, Hoca şöyle azarladı... Osman'da ona laf soktu..." Çok heveslenmiştim ve bayağı bir yazı yazmıştım. Adı da vardı kitabımın: "KameRoman" Bir kaç ay önce tüm sayfalarını yaktım. Yani yazdıktan tam olarak 7 yıl kadar sonra. İnsanın anılarını yakması çok acı verici ve şu an üzüntüsünü yaşıyorum. Çünkü benim lise hayatım inanılmaz eğlenceliydi. Üniversite hayatımda öyle oldu gerçi. Askerlik hayatımında geri kalır pek yanı yoktu. Yüksek Lisans biraz daha sıkıcı, sanırım olgunlaştık, o yüzden... Neyse; KameRoman'ımın en güzel hikayelerinden birisini yazıcam. Ogün, okula fotoğraf makinesi getirmiştik. Ve anı olarak aklınıza gelebilecek her türlü şekilde fotoğraf çekiniyorduk. Tabii ki ahlaka mugayyir durumlar değil... Bir ara aramızdan birisi Osman'ı elimizde havaya kaldırıp çekmemizi söyledi. Yaptık. Osman'da asma kolona tutundu örümcek gibi. Altında 5 tane adam onu tutuyor... Ama komik olan bu değil aslında. Ben fotoğrafı çekiyordum. Ve şak... Flaş patlar patlamaz tüm arkadaşlar, Sanki taşıdıkları un çuvalıymış gibi ellerini çekiverdiler. Lakin öyle anlaşarak bir çekme değildi bu. Hiç bişey yokmuş gibi, doğal olarak oldu... Birden. Osman "Gümmm" diye yerde. Herkes; "Vallahi ben bırakmadım!" diye söyleniyordu. Ama Sedat'ın yeminleri en inandırıcıydı tabi ki ve Osman ona dokunmadı. Fotoğraflarda gördük ki daha sonra, Asıl Sedat bırakmış Osman'ı yere. Asıl tutan oymuş. Bir de nasıl yeminler ediyor bir bilseniz. Biz bile savunmuştuk "Bu adam doğru söylüyor" diye. E yuh yani... Fotoğraf yalan söylemez ki!
  24. Komünizm ile Kapitalizm bir değneğin iki ucudur. En güzeli Sosyal Demokrasidir.
  25. Yine başa dönmüşüz anlaşılan... Kur'an daki "Kader" tanımının karşılığı, sizin söylediğiniz değildir Sayın İpek. "Kader"in bu anlama geldiğini belirten tek bir ayet dahi gösteremezsiniz. Tanrı'nın "vücûda gelecek şeyleri ve o şeyleri ne zaman, nerede, ne gibi evsaf ve hususiyetlerle meydana geleceğini Allahû Teâla (cc)'nın tahdid ve takdir etmesi"nin karşılığı "Kader" değil. Ayrıca bu tanımlamada belirtilenler, öyle dışarıdan ve maddeden ayrı bir Tanrı'ca yapılmaz. Kaldı ki Tanrı maddeden ayrı değildir. Neyse... Şöyle bir örnekle sorayım: Bir adam var ve karşısındaki adama bir tokat atıp öldürüyor. 1- Adam zaten ölecekti, vuran adam onun sadece sebebi oldu. 2- Adamı, tokatı atan adam öldürdü.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.