Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Arayış her zaman vardır Sayın Sarıgöl... Hiç kimse tek doğruyu bildiğini iddia edemez. Ezoterik birisi değilim Cuneydi Bağdadi'den ziyade Muhiyiddin Arabi, Nur'ul Arabi, Mevlana, Yunus Emre, Ahmed Yesevi vs... Daha çok ilgimi çeker... Bakınız; İslam dini öyle çok zor anlaşılacak bir inanç değil. Binlercesayfalık Tefsirlere, külliyetlara gerek yok... Mesela "Nur Risaleleri"ni ele alın... Sırf kimse bir şey anlamasın, kafalarında ne varsa onlarda çorba olsun diye yazılmışlardır sanki. Mevlana müstesna ancak, Yunus Mesneviyi görünce tek bir şey söylemiş: "Mevlana hazretleri doğru demiş ancak lafı fazla uzatmış, Ben olsam: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, derdim" demiş... Yani söylediğiniz ya da ima ettiğiniz bilgilerle de uğraştım merak etmeyin. Arapça bilgim de vardır, ki bunu söylemek benlikten uzak olsun... Kavramların bir çoğunu da bildiğimi düşünüyorum, Sizin nasıl bir cevap vereceğinizi de tahmin ediyorum... Karşılaştırmalı dinler tarihini de tartışalım hatta Ve gelin Felsefi açıdan Dinleri de tartışalım... Üç dini de ele alalım... Hallac-ı Mansur'u ve özellikle talebelerini örnek verecekseniz bana, Söylediklerime paralel görüş belirtmeniz gerekir, Şayet görebiliyorsanız... Saygılarımla...
  2. Yok yav, fırça atmak gibi bir huyum yoktur Sayın Katakuta, Ben hep değişime inandım... Değişimi yaşadım... Daha önce bir çok bunalımlar yaşadım bu yüzden... İnsanın, benimsediği "Doğma"ları yıkabilmesi çok zorbir süreçtir, sancılıdır. Şu an ki değişimim, bu döneme has değil... Önceden beri süregelen bir süreç bu... Ben öğrenmenin son nefese kadar olacağını düşünüyorum. Sizi zamanında sıkıştırdığım için üzgünüm. Ben şu an sadece bildiklerimi ve anladıklarımı söylüyorum. Sayın Aslan34... Bakınız, ben bu Vahdet-i Vücut ile bayağı bir ilgiliyimdir. Aralarında bulundum, gördüm, yaşadım... Yani benim yorumlarımı bu açıdan ele alınız. Gerçi ne kadar tanıyorsunuz Vahdet-i Vücut'u bilmiyorum. Bakınız, şöyle bir şey vardır: "Tanrı'nın seçmiş olması..." Bunun temeli, insanın yönelmesine bağlıdır. KASAS SURESI : 80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır." LUKMAN SURESİ : 15 Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim. Kısaca şöyle bir mantık vardır Tanrı'nın deyişine göre: "Bana yönelene, bende yönelirim. Bana on adım gelene, ben koşarak gelirim" gibi bir tanımlama vardır. O zaman bende size sorarım: Tanrı'nın peygamber ile konuştuğunun ispatı nedir? Özel olarak çağırdığının kanıtı nedir Hz. Muhammed'in sözlerinden başka? Elbette arayışlarının sonucunda edinmişlerdir bilgileri... Bunun başka bir anlamı ve alternatifi yoktur çünkü. Bilgilerini edinmeleri bahsettiğim gibidir: Akıl, mantık... Hz. İbrahim'in arayışı da böyledir... Hz. İsa'nın ve Hz. Yahya'nın arayışları da böyledir. "Tasavvuf"ta "Seçilmişlik" denilen şey bununla aynıdır, hiç aralarına girdiniz mi bilmiyorum... Kişi varlığı anlamaya çalışır, sorgular... İnançsızlığa kadar giden, Hatta buna varan süreçler geçirir... Sonunda inanmayı seçerse, inanırsa artık Tanrı'yı anladığı düşünülür. Tanrı'nın varlığını kavramış olduğu anlamına gelir bu. Tanrı bu kişiyi kuradan seçer gibi seçmemiştir, Ancak "Kişi kendisi Tanrı'yı bulmuştur". Vahdet-i Vücut'ta "Kişinin benliğinde olan zaten Tanrı" olduğu için, Kişi kendisini kurtarmıştır, yani kendi çabasıyla kendisini bulmuştur. Tanrı'nın seçmiş olması ise, kişinin kendisini bulması ve bilmesinden başka bir şey değildir. Hangi İslam Mutasavvıfını ele alırsanız alın... Hz. Ali ya da Hz. Muhammed'i de ele alın... Tüm Peygamberleri ele alın... Hepsinde seçilmişlik denilen olay, kendi kendilerinin farkına varmalarıdır. Sorun, bunun ne kadar farkına varabildiğinizdir... O kadar... Neyse, Siz buna ezoterik dersiniz kesin, uzatmayayım... Çok söyledim ve yeni değil söylediklerim: Hz. Muhammed, gözleriyle gördüğü şeyleri Tanrı'yı nitelemek için dile getirmiştir. Sizin "Bilimsel" dediğiniz şeyler, sadece bugün bile gözle görebildiğiniz gündelik basit bilgiler... Ancak bakışı farklı... Hz. Muhammed ne kadar ezoterikse bende o kadar ezoteriğim. O insanların peygamberlikleri öğreticilikten ibarettir. Nebi ve Resul kavramları, Putperest bir toplumda hangi anlamda kullanılırdı İslam'dan önce, hiç düşündünüz mü? Nasıl bugün "Kader" kavramını çok alakasız bir anlama sokmuşlarsa, Bu kavramlarda öyledir. Zeki insanlar için kullanılırdı bu kavramlar Putperest Araplarda. Bunu anlatan makaleyi çok aradım ancan nette bulamadım ne yazık ki... Değilse niye Tek Tanrılı inanca ait kavramları kullansınlar ki Araplar? Hz. Muhammed de uydurmadı bu kavramları, kullanılıyordu... Kalıpları var, babları var... Aynen "Tek Tanrılı" inancı sadece Hz. Muhammed'in düşünmediği gibi... Onunla aynı dönemde, "Tek Tanrı"lı görüşlerin çıkmış olması pek muhtemel. Hz. İsa'nın peygamberliğini ben kurgulamıyorum... İncil'i okuyun mesela, Ehl-i Kitaptır... Tevrat-ı okuyun... O da öyle... İsa niçin "Tanrı" sanılıyor sizce? Hallac-ı Mansur niçin öldürüldüyse, Ne söyledi de öldürüldüyse, Hz. İsa'da o yüzden Tanrı sanılmıştır. Bunu dile getirdiği için... Hz. Musa bunu kavrayamamış yeterince... Hz. Muhammed'de İsa'nın başına geleni görmüş, Sonrasında Tanrısallaştırıldığını görmüş ve sözlerini saklamış Kur'an-da... Bunu Hz. Ali dile getirmiş: "Benim iki düşmanım olur: Beni Tanrı sananlar ve beni düşman edinenler." Öngörüsü de olmuş nihayette... Kur'an apaçaık ancak nereden baktığınıza bağlı... Mesela ben Binbir Gece Masallarını çok severim... O masalların ortaya atıldığı dönem, Mu'tezile'nin Kur'an-ın ne olduğunu tartıştığı Hemde çok yoğun ve ciddi bir şekilde tartıştığı bir dönemdir. Hz. Muhammed'den henüz bir kaç yüz yıl geçmeden niye bu kadar yoğun tartışmalar yaşanmış? Ve niye kanla bastırılmış? İktidar'ın "İnanmak İstedikleri" niçin Dinselleştirilmiş? O zaman "Müslümanlar" Kur'an-ın ne olduğunu tartışabiliyorlardı... En üzüldüğüm şey bu tartışmalara Gazali zihniyetinin son vermiş olmasıdır... Yoksa tıkanmayacaktı inanç... Vahyin ne olduğu tartışılıyordu o zamanlar... Yani demek istediğim: Sizin tahkiki iman, taklidi iman, bilmem ne gibi böyle kafa karıştırıcı tanımlamalar Hep bir inancın anlaşılmasını zorlaştırmak, Daha mistik hale bürümek için uydurulmuş şeylerdir. Hz. Muhammed böyle şeylerden hiç bahsetmemiş. Sadece diline gelenleri, içinden gelenleri söylemiş. Adamlar da çıkmışlar ortaya "Şu şu demek, şurda şunu demek istedi" demişler. İmam-ı Azam bile Hz. Muhammed'in bir iki hadisini rivayet etmiş bildiğim kadarıyla, fazlasının meşruluğu kesin bile değil... Ama açık İslam dinini anlatan kitapları 6666ayetlik Kur'an binlerce sayfalık külliyatlarla mistik hale getirilmiş. Anlaşılmasın diye... Yani asıl ezoterik hale getirenler başkaları... O yüzden ben, bana bir takım arapça terimlerden bahsedilmesine riayet etmiyorum. Açın Kur'an-ı... Ne görüyorsanız, doğrusu odur... Ben beni tatmin eden şeyleri görüyorum... Güzel şeyler görüyorum, alıyorum. Kötü bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Ancak Tanrı'nın vermesinden ziyade, Hz. Muhammed'in içine doğanlardır yazılanlar... Hz. Muhammed'in görüleridir, nitelemeleridir. Şu aralar bazı bildiklerimi ve öğrendiklerimi yeniden örgütlüyorum, Anlamlandırmaya çalışıyorum. Ancak burada yazdıklarım, önceden beridir düşündüğüm şeylerdir. Sadece bu kadar net yazmayı hiç düşünmemiştim. Ayrıca Aydınlanma/Sator ile Ermek arasında pek bir fark yok... Nirvana'ya ulaşmak ile Benliğinizdeki "Ben"i keşfedebilmeniz arasında da fark yok... Neyse; Şu an çok rahatsızım ve yazdıklarımı kontrol edemeyeceğim. Sürç-ü lisan ettiysem affola... Saygılarımla...
  3. Adım Tengeriin Boşig Sayın Aslan34 :) Bakın, Öncelikle şunu bilmek gerekir: Peygamber denen insanlar belli bir arayış sonucunda Peygamber olmuşlardır. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Muhammed... Hz. İsa kaç küsur sene ayrı kalmış evinden ve dönüşünde ancak Peygamberliğini bildirmiş... Kısaca bu kimselerin kendi arayışları ile olmuştur bu iletişim... Tanrı özel olarak onları çağırmamıştır... İslam Tarihinde olan çok abartılıyor. İyice mistik bir hale büründürülüyor. Yok efendim peygamberlerin nurunun kimseden kimseye taşınması falan... Oysa öyle bir şey yok. Bu insanlar kendilerine yöneliyorlar, Bir arayış içersine giriyorlar, Ve bu süreçte edindikleri bilgileri yansıtıyorlar. Budizm'de bu çok vardır ve Aydınlanma/Satori derler. Her insan yeterince üzerine eğildiği zaman bir düşüncenin, Yeterince yoğunlaşabildiği zaman Ve Zihninin kaldırabildiği derecede bir çok şeyi akıl ile anlayabilir. Aynısı İslam'da da var aslında... Gök-Tanrı inancında da var bunabenzer şeyler. Bilge Kağan Budizm ile pek farklı görmüyor bu yüzden Gök-Tanrı inancını. Neyse; Sonuçta, Tanrı'nın insan ile iletişim kurması dediğimiz şey Tanrı'dan değil İnsanın çabasından kaynaklanmaktadır diye düşünüyorum...
  4. Ne kadar bildiğimi sınayacak bir sınav sistemi yok şu an... Lakin Vahdet-i Vücut'un ne demek olduğunu anlıyorum ve merak etmeyin biliyorum. Mesela "Vahdet-i Vücut" dendiğinde genelde anlaşılan şey "Tanrı'nın Bir Olması"dır... Ancak asıl Vahdet-i Vücut, "Sadece Tanrı'nın Var Olması"dır... Varlık, tüm "Sıfatların" bir yansıması olduğu için zaten yalnızca Tanrı var diyorum... Mesela birisi sana "Yakışıklısın" dediğinde, senden ayrı bir şeyi mi nitelemiş oluyor? Seni nitelemiş oluyor yine! Kur'an hakkındaki görüşlerimi devamlı yazıyorum zaten. Öncelikle iki açıdan öğütleri var: "Toplumsal öğütler ve normlar" (ortaya çıktığı döneme ait) "İnanç hususları" (ki son derece bireyseldir içeriktedir) Bakın, Bir Tanrı'nın varlığına inanıyorum. Tanrı'nın insanlarla iletişim kurma gibi bir derdi var mı bilemem ancak Varlığın O'nu anlamaya öykündüğünü düşünüyorum. Yani insanların O'nu anlayabileceklerine, Dahası Tanrı'nın "Ulaşılmaz" olmadığı için ulaşabileceklerine de inanıyorum. Hz. Muhammed'de Tanrı'ya ilişkin bir şeyler çözmüş. Aynen diğer bir çok insanın yaptığı gibi... Ulaştığı gibi... Mevlana, Yunus Emre peygamber olarak adlandırmadıkları halde kendilerini çözmüşlerdir mesela. Ya da Budizm'de de vardır aynı süreç. Diğer inançlarda aynı... Kur'an diyor: "Hiç bir peygamberi diğerine üstün tutmadan inanırlar mü'minler" diye... Ve sayısız peygamberden bahsedilmiş... Ve her millete ait dinler, inançlar var... Sadece düz bir mantık: Demek ki o diğer yerel dinlerin temelinde de aynı şey yatıyor... Kısaca hepsinin kökeni aynı şeye dayanıyor: Tanrı'yı anlamaya çalışmaya... Bugün ise süreç, sadece Tanrı'yı ne olarak tanımladığımıza bağlı. Aslında şunu açıkça ifade etmek isterim: Her milletten peygamber çıktığına göre, Diğer inançlarda da haklılık var mutlaka... Ve ben aslında Gök-Tanrı inancını, Sünnilikten daha makul buluyorum. Bu inanç ile İslam'ı çok iyi anlayan, kavrayan insanlar zaten en güzel bilgileri sunmuş ortaya. Mevlana, Yunus, Ahmed Yesevi vs... Ki bu da aslında Kur'an ters değildir kesinlikle. Önceki dinlerin "İptal Olduğu" savı sadece Arapçılara ait bir görüştür. Çünkü Kur'an artık onlara hizmet eder hale gelmiştir, getirilmiştir. Oysa Tanrı'yı anlayabilmiş insanlar var muhakkak. Nasıl olur da onların bilgileri İptal olur? Tanrı her çağa ve her insana göre değişim mi gösteriyor? "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun/Ondan geldiniz ve şüpheniz O'na döneceksiniz" Tanrısal bir özdü başlangıcın, Nihayetinde bundan farklı olmayacak... Tanrı'nın şha damarından yakın olması mevzusu da vardır ayrıca... Açık açık ayetlerde yazmıyor bu, buna bir şey demiyorum... Sadece ne demek istediğini gör ya da görmek iste yeter... Hz. Muhammed'in diğer insanlar gibi bir insan olduğunu düşünüyorum. Seviyorum da kendisini, saygım da var. O da diğerleri gibi "Kendisine" ve "Tanrı"ya yönelmiş ve O'nu keşfetmiş. Sonra diline geleni bildirmiş... Bunlar inanç açısından anladıklarım... Toplumsal olarak ta bakmış kötü bir düzen var. Diğer toplumlar devletleşiyor, Araplar hala yaya ve kavimdar... Bir devrim yapmış... Ki zekası bence tartışılamaz... Hz. Muhammed ile uyuştuğum noktaları ise, O'nun Kur'an-ın kelime aralarına sıkıştırdığıdır... Saygılarımla...
  5. Kışlalaraaa eeerdi bahaaar, Teezkereyeee biiir kaaç güün vaaaar... Boşig'e dee biir soorsalaaaar, Ben biliriiiiim Ben biliriim...
  6. Aaa... Tabi tabi, Hiç vahşi değilsin... O melek yüzünüzün ardında kim bilir neler yatıyor bayan... (Türk Filmi gibi oldu bu be) :D
  7. Doğru... Hadi, bu tespit belki bir rastlantı olabilirdi buna bir şey diyemem... Lakin: Bu ne yaaaa Valla kızma bence... "Tam İsabet" diyeben buna derim anca... Alnından öpmek istiyorum bu tespitleri yapanın...
  8. Ya canım, Madem böyle düşünüyorsun, Niye bana dil döktürüp, Sıkıştırıp yoruyorsun?
  9. Ya ben şunu anlamıyorum: Niye "Ulaşılmaz" bir Tanrı'nın anlatıldığı sanılıyor ki Kur'an da falan? İnansın İnanmasın herkes "Doğa'dan ayrı bir Tanrı'nın nitelendiğini sanıyor. Oysa Sayın Tarafsız, Sizin yukarıda söyledikleriniz ile Tanrı'nın bir tohumdan çiçek çıkarması arasında hiç bir fark yok... Doğa'nın özünde olan zaten Tanrı'nın kendisi... Aşkın değil, Özgün... Bir... (Vahdet-i Vücut...) Zıtsınız Sayın Xlark Tades ile Ancak, Bir olmak için Zıtlar birleşir... Sizde bu açıdan birleşiyorsunuz. İkinizde nitelenen Tanrı'nın "Aşkın" olduğunu düşünüyorsunuz... Saygılarımla...
  10. Sayın Cerenimo, Bence alıntıladığınız yazı "Aldatma"yı sadece ve sadece meşrulaştırmak için yazılmış bir yazı... Aldatmak "Katı bir Bencilliğin" dışa vurumudur... Aldatmak sadece "Cinsellik" ile olmaz... Başkasını arzulamak, Başkasına Aşık olabilmek, Başkasına yakınlaşmaktan zevk almak ve Zevk aldığı için bundan, başkasına yakınlaşabilmek... Başkasını tatmak... Bakınız, Aldatma'nın ne olduğunu anlayabilmek için "Sevgi"nin ne olduğunu bilmek gerekir... "Seviyorum ama başkasıyla birlikte olabilirim, bu aldatma olmaz!" Oysa "Sevgi" sevgilinizin yerine başkasını koyamamaktır... Ona ait olmaktır ve olabilmektir... "Tamam, seni seviyorum ama bedenim sana ait değil!" "Nedir bana ait olanın?" "Sevgim!" "Ama sen başkasına aitsin!" "Ama seni seviyorum!" "Ama başkasının oluyorsun!" Kısaca "Sevgi" denen şey "Bir" olmaktır... Birbirinin olmaktır... Birbirine ait olmaktır... Bu "Özgürlükten Feragat Etmek" gibi görünebilir ancak Bir bütün olarak "Özgür" olmaktır... "Aldatmak" ise bu özgürlüğü yıkmaktır... Birlikteliğe vurulan damgadır.
  11. Bak bu görüşünü de savunuyorum _Angel_Cara... Yazımı okumana gerek yok zaten aslında
  12. Herşeyin bir nedeni vardır ancak bu nedenler hiç bir zaman "Aldatmak"ı "Haklı" gösteremez ve "Meşru"laştırılamaz... Sonuçta oynanan bir onur vardır... Kırılan bir kalp vardır... "Aldatılan" "Kandırılan" bir insan vardır... Genelleştirilen ve aslında sadece iki kişiye ait olması gereken şeyler vardır... Bir kaç dakikalık ya da saatlik zevk için bunları feda edebiliyorsa insan, Gayet tabii "Seviyorum" dediği insandan da ayrılabilir... Yapacağı her şey bir başkası ile birlikte değilken yani ayrıldıktan sonra yaparsa, O zaman bir haklılık olur, Ki bunun adı o zaman da "Aldatmak" olmaz... Söylenmesi gereken belki de çok şey var ancak konu tıkanıyor...
  13. İster Ahmet Altan'ın romanında geçsin, isterse başka birisi savunsun... "Aldatmak" kesinlikle ve kesinlikle "Meşrulaştırılabilecek" bir eylem değildir. Adı üstünde: "Aldatmak"... Ve nedense bu kitabı örnek vereceğimi adım gibi biliyordum... "Aldatmak" fiilinin hiç bir meşru temeli yoktur... "Sevdiği Halde Aldatmak!" ne demek oluyor anlamış değilim... Eşinizin "Ruhsuzluğu" aldatmayı meşrulaştırmaz. Aldatmayı hiç bir şey meşrulaştıramaz... Kocanız sizin için aynısını yaparsa? Yani birgün çıkıp: "Beni tatmin etmiyordun, bende seni aldattım" derse hak verebilecek misiniz? Bakın; "Evlilik" ya da "Birliktelik" sadece "Cinsellik" üzerine kurulu değildir. "Sadakat" üzerine kuruludur. "Aidiyet" üzerine kuruludur... Karım beni çok sevecek ancak gidip başkasıyla tatmin olacak! Karım beni sevdiğini fısıldayacak ama gidip başkasının olacak! Bu forumda "Eş" olmaya dair bir kaç yazı yazmıştım. Neyse, Çok şey yazacaktım aslında ancak ortada pek bir fikir göremedim... Olayın Felsefesini ve Psikolojisini diğer fikirler doğrultusunda genişletirim diye düşünüyorum...
  14. Forum ilk girdiğim günden beri söylüyorum. "Evrim" yanlış ya da gerçek dışı bir teori bile olsa mutlaka üzerinde durulması, Ve yaşatılması, üzerinden gidilmesi gereken bir teoridir. Hiç bir teori, Evrim kadar verimli olamamıştır kanımca. "Neden?" sorusunu en çok soran ve bir çok bilim dallarını içersinden çıkaran teoridir diye düşünüyorum.
  15. "Mutlu Yıllar" temenniniz için çok teşekkür ederim... Hangi anlattığımı kavrayamadığınızı anlamadım? Sevgilinizin size Güven Vermemezliği sorun değildir aslında... Sevgiliniz sizin ona güvenmenizi önemsiyor mu? Sizin "Güven" sınırlarınızı önemsiyor mu? Size uyum sağlamayı göze alabiliyor mu? Siz ona uyum sağlamayı göze alabiliyor musunuz? Tabi en önemlisini siz söylemişsiniz: Sizin sevginizi gerçekten istiyor mu ve önemsiyor mu? Ya da Sizi gerçekten sevmeye değer buluyor mu? Aslında "Güven"in temelini bu soru oluşturuyor bence... Sevgilinizin sevgisine güvenirseniz, Diğer tüm güvenler çorap söküğü gibi geliyor birden... Şimdi uyumam gerekli İyi geceler... Saygılarımla...
  16. Sayın Shatin, söylediğiniz filmde, çocuğun lakabı sanıyorum ki "Pudra" idi. O filmde en sevdiğim aktörlerden birisi oynamıştı, o filmde matematikçi rolündeydi. Filmin sonunda çocuk yıldırımla birlikte artık enerjiye dönüşüyordu. Einstein'in teorisinden sık sık bahsediliyordu filmde. Kaç kere izlediğimin sayısını bile unuttum o filmi ve çok severim... Söylediğinizi iki açıdan cevaplayabilirim: Tekamül açısından bu gidişin sonunun varacağı şey "Tanrı"dır... Yani Hakk'ta Hakk olmak... Diğer açıdan insan zihninin gelişimine bağlı olarak o filmdeki gibi bir gidişat olabilir... Bilemiyorum... Ancak o film ile koşut olarak düşünürsek eğer o çocuk Enerji'ye dönüşüyordu... Zaten Madde'de enerjinin bir forma girmiş hali değil mi? Belki de Hakk'ta Hakk olmak, Enerji forma geri dönmek demek olabilir... Cansız => Canlı => Tanrı (belki de salt enerji) Sonuçta Felsefe yapıyoruz değil mi? Size bir şey itiraf edeyim: O filmi izledikten sonra, elektriği bedenimde nasıl hapsederim diye o çocuk kafamla bir sürü deneyler yaptım aklımca... Sonunda kayışı kopardım galiba... Demek ki neymiş: Fazla uçmamak lazımmış Saygılarımla...
  17. Evet Sayın maraspoli, En sona koymuşum... Ama benim için en önemli nokta bu gerçekten... Sevgiliniz size hiç Güven vermiyorsa, "Emin Olamamak" sevgiyi bitiren tek şey oluyor. Karşınıza çıkan "Sevgilinizin Her Yeni Yüzü" sizi ondan daha da soğutuyor... Çok sevsenizde artık hem kendiniz bitiyorsunuz, Hem aşkınız bitiyor... Korkunuz Aşkın bitmesi ise, O aşk bitmeden ayrılığın olmasını istiyorsunuz. Eğer aşkın bitişine şahit olursanız, Bir daha aşka inanmıyorsunuz çünkü. "Emin Olamamak" kötü... Lakin sevgilinizin size bunu vermek isteyip istememesi önemli. Acaba bir insan "Sevgilisinin kendisine güvenmesini" önemser mi? Önemsemiyorsa eğer, buna sevgi diyebilir miyiz? "Emin Olmak" aşkı devamlı kılan en önemli ayrıntıdır... Ve aşk ayrıntılarda saklıdır... Saygılarımla...
  18. Sayın Xlark Tades... Bu "Delil" lafına takılmayın rica ederim. "Delili Var" demedim... "Veri" var dedim... Bu veriler yanlış anlamlandırılmış ya da adlandırılmış olabilir. Evrim'in ispatlandığını da söylemedim... Evrim hakkında bir çok tıkanıklıklar var... Ancak olmadığına dair kesin kanıtlar da yok. Ben Evrim'in var olup olmaması ile ilgilenmiyorum. Hiç te ilgilenmedim inanç açısından. Çünkü Evrim'in var olması ya da yok olması Tanrı'nın varlığı ya da yokluğuna koşut değildir. Ben sadece Tanrı'nın varlığını anlamaya çalışıyorum. Evrim'in var olması, illa ki Tanrı'nın yok olmasını gerektirmiyor. Ya da Tanrı'nın varlığı, Evrim'in yok olmasını gerektirmiyor. Benim hayatta inandığım bir kaç temel şey vardır: "Denge" "Değişim" ve "Gelişim" Yani: Diyalektik... Tez, Antitez; Sentez... Etkileşim... Sizce gerçekten Tanrı'nın varlığı Evrim'i imkansız kılmak zorunda mı? Ya da Evrim'in var olması demek, Tanrı'nın yok olması anlamında mı? Ya da Tanrı var ise Evrim kesinlikle yok mu demektir gerçekten? Tanrı'nın her şeye gücü yeterken evrim'e gücü yetmez mi? Bence "Ol" kavramını tanımlarken, "Tanrı"nın zamandan ayrı ve aşkın olduğunu göz önünde bulundurun. "Ol" kavramı "Tanrı" için "Oluverir" şeklinde bir "Anilik"i tanımlamayabilir. Sonuçta Zamanın başlangıcına ve sonuna hakim değil mi? Bu yüzden Tanrı için "Oluveren" bir oluşum, insan için milyonlarca yıl alabilir değil mi? Hem Tanrı söylemiyor mu, Gaybın zamanı ile bizim zamanımızın çok farklı bir sürede olduğunu? Ayrıca dikkat edin, Meleklere verilen özellikler ve adlar "Doğa"ya ait adlardır. Ölüm (Azrail), Akıl/Yasa (Cebrail), Doğa Kanunları/Kader (Mikail), İyi/Kötü (Münker-Nekir)... Yani Melekler aslında Tanrı'nın Doğada bulmuş halidir. Nasıl ki insanda Ruh olarak adlandırmışsa kendisini... Ya da biz uydurmuşuz bunu, Lakin bizimde O olduğumuzu düşünürsek Yine aynı kapıya çıkıyor Neyse; Ve Melekler için biçilen zaman yine insanlarınkinden çok çok farklı bir sürede... Kısaca bence "Ol" kavramından anlaşılan şey aslında "Anilik" değildir... Olamaz... Ben; Vahdet-i Vücut'a inanan birisi olarak Evrim Teorisini/İddiasını görmezden gelemem. Panteistlerin dediği gibi Tanrı doğanın kendisi de olabilir... Ama kesin bir şey var ki; Evren bir İrade'ye bağlı... Bunu maddeleştirirsek adına: Denge Arayışı/Dengelenme ve Doğa Yasaları diyorum... Manevileştirirsek eğer "Tanrı" diyorum... Neyse burası fazlaca Felsefe'ye giriyor. Siz inanmayabilirsiniz ancak kaçınılmaz bir tanımdır: "Ben Felsefeye inanmam, ihtiyaç duymam" demek bile Felsefe yapmaktır. Ben açık açık söylüyorum, Her anımda Felsefe yapmaktan kesinlikle uzak duramam ve Felsefe yapmadan yapamam... Sorgulamadan olmaz... Olmuyor... Kim ne derse desin, Hiç bir zamanda bundan vazgeçmeyeceğim... Başka bir konuda söylediğim üzere "Madde'nin Varlığını" kesinlikle yadsıyamam... "Değişim/Tekamül"ü yadsıyamam... Yadsımam demek, Benim tümden çöpe gitmem demektir. Saygılarımla...
  19. Sayın BrainSlapper, Bu konuda daha önce çok tartıştık, biliyorsunuz. Panteizm ile Vahdet-i Vücut birbirine çok benziyor, buna bir şey demiyorum. Yazınızda söylediklerinizde yine haklısınız ancak Panteizm ile Vahdet-i Vücut'un ayrıldığı bir ayrıntı var: Panteizm Tanrı ile Doğa'yı iç içe görür. Vahdet-i Vücut Doğa'yı Tanrı'nın içinde ve ancak Doğa'dan aşkın fakat ulaşılmaz olmayan bir Tanrı'nın varlığını öngörür. Ama üzerinden gittikleri yol aynıdır. Panteizm'i geliştiren kişi Spinoza'dır ve İspanya yahudilerindendir. İbn Arabi'nin görüşlerini bir nevi Kabbala ile birleştirmiş gibime geliyor bana. İbn Arabi'de zaten İslam Tasavvufundan hareket etmiş. Bildiğiniz gibi bunun da kökeni Mısır'ın Osiris inancından alır kaynağını. vs... gibi geriye doğru bir süreç işler burada... Bu küçük ayrıntı dışında söylediklerinizde haklısınız... Ateizm ise bence yadırganacak bir görüş değil aslında. Aynı doğayı, aynı şekilde ancak farklı adlarla anlamlandırıyorlar... Teşekkürler Sayın Shatin... Her fikir araştırılmaya ve değerlendirilmeye değerdir... Yeterki sorgulanabilsin... Saygılarımla...
  20. E bende çok meraklı birisiyimdir... Ama boş ve gereksiz şeylere merak sarmam hiç... Bence bizden fazla bir şey öğrenmiyorsunuz ama daha farklı anlamlar katıyorsunuz. Valla her erkeği bilemem... Kendimi de bilemem, ne kadar ince ve stratejik davranıyorum. Ben şunu biliyorum sadece; Hiç kendi menfaatime göre hareket etmiyorum sanırım ilişkilerimde. Karşımdaki insan mutsuzsa eğer, Kendimde mutlu olamıyorum. Bu da bitiriyor tabi ister istemez... Emin olmak çok önemli... Saygılarımla...
  21. Sayın Naturals... Gerçekten onure oldum, teşekkür ederim... Ancak en azından arkadaşlar oraya konu açsalar da orada irdelesek... Belki birbirimize faydamız dokunur. Benim öğrenmem gereken çok şey var diye düşünüyorum aslında. Kim bilir ne kadar öğreneceğim şey var ve ben başka bakış açılarından mahrum kalıyorum. Ve tahmin ediyorum ki, aslında sizden de öğreneceğim ziyadesiyle şey var. Bence kendi kitlenizi oluşturmakta zorlanmazsınız. Baksanıza, Sayın Dipnot size arka çıktı bile... 1-0 galipsiniz yani bana karşı. Haklı konularda, galibiyetiniz kaçınılmazdır... Çok sağolun. Saygılarımla...
  22. Ortada bir çok veri var... Benim Evrim'i reddemeyeceğim ancak kabul de edemeyeceğim kadar yeterli ya da yetersiz... Kısaca Evrim teorisi ya da Evrim'in kendisinin varlığı ya da yokluğu kanıtlanamıyor. Felsefe olarak ta Evrim'in İslam ile bir karşıtlık arzedebileceğini pek düşünmedim... Geçenlerde Yehova Şahitleri'nin bir bildirgesine rastladım. İnce 30 sayfalık bir kitapçıktı. Adı "Tanrı Bizi Gözetiyor mu?" idi. Sağolsun Tantolos verdi bana bu kitapçığı. Ben eskiden, daha yeni yetişdiğim ergen dönemimde, her ergen gibi mistik konulara çok eğilimliydim. O sıralarda H.Y'nin "Evrim Aldatmacası" adlı kitabı geçmişti elime. E tabi siz inandırıcı bulduğunuz şeylere inanıyorsunuz o sıralarda, mistik olması yetiyor. Lakin bir kaç sene sonra Ceviz Kabuğu adlı programda Ali Demirsoy ile H.Y/A.O'ın tartışmalarını gördüğümde aslında çok erken karar verdiğimi görmüş oldum. Arkadaşım Müslümanların Evrim'e olan karşıtlıklarının Hıristiyan kaynaklı olduğunu iddia ederdi. Geçenlerde bana bu kitapçığı verdi. Kitapçıkta yazan şeyler aynen sizin bahsettiğiniz "Tasarım"ı konu alıyor... Göz'ün, Kuş Kanadının... Herşeyin bir tasarım olduğundan. Sonra bir kaç bağıntı ile karşılaştırmalar yaptık, Savlarınız ile Yehova Şahitlerinin savları üst üste örtüşüyor... Neyse, devam ettik... Görünüyor ki "Tasarım" hikayesi "Hıristiyan"ların "Evrim"e karşıt olarak ortaya attıkları bir düşünce... İslam'a nasıl bulaştı? Mevlananın, İbn'ün Arabi'nin, Nur'ul Arabi'nin "Tekamül" anlayışları "Evrim" ile çok benzeşmektedirler... Şaşırtıcı... Kısacası öyle sanıyorum ki "Evrim Aldatmacası"na karşılık, "Tasarım Aldatmacası" ile karşı karşıya olabiliriz de aynı zamanda. Evrim ile İslam size göre niçin birbirlerine karşıt olmak zorunda ki? "Ol" demenin "Ani"liğinden mi? Ama her şey zaten "olmak"ta değil mi? Tanrı "Zaman"dan münezzeh ise üstünde ise eğer Şu an zamanla olmakta olan, O'nun için "Birden bire"lik ifade edebilir... Bu "Ol" meselesinden başka bir zıtlık ya da karşıtlık olduğunu düşünmüyorum aslına bakarsanız. "Ol" meselesi de aslına bakarsanız adı geçen kimselerin takıldığı bir nokta olmamıştır hiç, Başka bir anlamda anlamlandırmışlardır. Saygılarımla...
  23. Sayın Bilimselci, Sizin hakkınızda anlayamadığım iki şey şu: - Amiyane tabirle "Felsefe Yapmak" dediğimiz olguyu reddediyor musunuz? Yani burada öncelikle iki sorun önümüze çıkıyor: Apriori ve Aposteriori bilgi sorunu... - "Genel Doğrular" ne kadar "Genel"dirler ve temel olarak nelerdir? Burada da: "Ahlak/Etik/Moral"in temeli nedir ne olmalıdır? "Genel Doğrular" temel olarak nelerdir? vs... gibi sorular ortaya çıkıyor. Aslında bunları ayrı bir bölümde tartışmak daha zevkli olurdu, Felsefe yapmış olurduk. Ayrıca şunu belirtmek isterim: Ben de insanların kendi doğrularının olduğunu düşünüyorum Sayın Angel Cara gibi. Ancak bu "Genel Doğrular"dan gayrısını kapsamaktadır. "Genel Doğrular"ın tanımını ve neliklerini belirtirseniz eğer, Sayın Angel Cara'ya hangi açıdan katılmadığınız ve "Herkesin Kendi Doğrusunun Olduğu" savını kabullenmemenizin açıklaması kendiliğinden gelecektir. Aslen bakarsanız bir öngörüdür ki; "Genel Doğrular" kabul edilmekle bunlardan Gayrısının kabulü son derece bireysel ve farklı olacaktır ve bu kaçınılmazdır. Özetle: "Herkesin Kendi Doğruları"ndan kastettiğim(iz) şey sizin bahsettiğiniz "Genel Doğrular"ın gayrısı (karşıtı olanları kastetmiyorum) olan bireysel kabullerdeki farklılıklardır. "Genel Doğrular" tanımını yapıyorsak "Bireysel Doğrular"ın da varlığını kabullenmek kaçınılmaz olmaktadır... Neyse; Konu ile alakası olmadığı için bunun tartışılmasını başka bir başlıkta bekliyorum... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.