Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Bülbülüm Altın Kafeste
Bülbülüm Altın Kafeste...Aşağıdadır: Bu parçanın düzenlemesini Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. Dinleyince zaten M. Kemal'in "Sanatçı Kişiliği"ni de göreceksiniz. Bence O her yönüyle tam bir Önder olmuştur... Parçayı, Perdesiz Gitar'ın yaratıcısı ve virtüözü Erkan Oğur seslendirmektedir. Bu parça "Kurşun Yarası" adlı dizide Jenerik Müzik olarak çok kullanılmıştır. Aslına en uygun olarak söyleyen kişide Erkan Oğur olmuştur... Saygılarımla...
-
İtiraf Ediyorum
Ben bir itirafta daha bulunayım o zaman: Nedense ilk tanıştığımızda beni sevmeyen insanlar, sonradan çok iyi dostlarım oluyorlar. Bunun nedenini anlamış değilim hala. O yüzden artık ilk başlarda beni sevmeyen kimselerden hiç rahatsız olmuyorum. Çünkü sonraları seveceklerini biliyorum. Kendimden çok mu eminim bilmiyorum ama pek yanılmadım şimdiye kadar :)
-
Aşk Bitti...
"Aşk Bitti" Arkadaşlar, bu şarkı benim çok sevdiğim bir şarkıdır. Birisi buna klip hazırlamış ama bir baktım, bende oynamışım bu klipte meğersem... Bakalım beni kim bulabilecek... Benim geçtiğim saniyeyi yazarsanız anlaşılır zaten. Övünmek gibi olmasın ama lakabımı bile söylüyor yani şarkıda... :P
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
Dostlukta Tam Doyuma ulaşmak "Cinsellikle Olur" demek istediniz heralde? Yanlış mı anlıyorum? Özür dilerim ancak eğer böyle düşünüyorsanız gerçekten bir "İlişki Probleminiz" var gibime geliyor. Yani "Dostluk" "Arkadaşlık" "Sevgili" gibi kavramlarını ayırdına varamadınız sanırım... Yanlış anlamışsam söyleminizi kusura bakmayın... Saygılarımla...
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
Gerçekte siz mi anlatamadınız yoksa ben mi anlamadım bilmiyorum Sayın Sardunyam ancak ben "Benim yanlış anladığımı" düşünerek, altını çizdiğim ifadenizi takdir ediyorum...
-
"Öz Güven" mi önemlidir, "Öz Saygı" mı?
Ayda yılda tartışılsın diye "Psikoloji" bölümüne bir tartışma açtık. Onu da hemen bitiriverdin ya helal olsun... Büsküütçü!!!... :excl: Öncelikle öz saygı önemlidir. Mesela Hitler, Mussolini, Bush ya da Boksörler, Kiksboksçular, Pankreas/Nitro Dövüşçüleri vs... Her alanda Öz Güven fazlalığı ve öncüllüğü "Yıkıcı" olmaktadır. Ancak Öz Saygı öncelikli olursa, sonrasında gelen "Öz Güven" adını "Medeni Cesaret" olarak alır... Ve yapıcı olur... Saygılarımla...
-
Yaşasın Ateizm !
Sayın Aslan34... Yazdıklarınızdan çok şey anladım... Özellikle "Sosyal Bilimleri" ve hatta "Psikoloji"yi "Bilim" olarak görmemeniz çok şey bildiğinizi! anlatmaya yetiyor. Yukarıda yazmıştım: Bazı kavramların yeniden anlatılması gerekiyor sanırım. Özellikle "Bilim" kavramının... Söylediğim hiç bir şey "Ezber"den değildir Sayın Aslan34. Zira ezberden konuşsam bu kadar özgün olamazdim diye düşünüyorum... Hem ezberden konuşuyorum diye kabul etsek bile sizin nelerden anlayıp nelerden anlamadığınız apaçık ortadadır. Misal: 0-6yaş döneminin gelişimdeki önemini ve Gelişim dönemlerinde "8-16yaş" gibi bir dönemin olmadığını bilmiyorsunuz. Misal: "Dini Telkin"lerin ve "Tanrı'yı Korkulacak Bir Şey" olarak lanse etmenin çocuk üzerindeki olumsuz etkisini bilmiyorsunuz. Ve ne yazık ki kabul etmesenizde Tanrı "Korkutularak" benimsetiliyor insanlara. Misal: Doğmatizm'in "Felsefi" açıdan (ki Felsefenin terimidir aslen) anlamını bilmiyorsunuz. Misal: "Sorgulama"yı "Hemhal Olmak" ile karıştırıyorsunuz. Misal: "Yeni Bir Şey Söylemek"in "Verimlilik" demek olduğunu bilmiyorsunuz mesela. Çünkü sizin yaptığınız yeni "Bir Şey Söylemek" değil, anlamı oturmuş bir kavramın anlamını "Çarpıtmaktır". Misal: Tanrı'ya olan inancın "Zaruret" olmaması gerektiğini de pek bilmiyorsunuz gibime geliyor... (Ya da ben yanlış anlıyor olabilirim, bunu kabul ediyorum...) Bunları bilip bilmemenizin hiç bir önemi yok aslında ve benden daha iyi biliyor olsanız bile önemli değil. Önemli olan "Sosyal Bilimler"in farkında olmadan bildiklerinizi "Anlamlandırmış" olmanız. Zira bu yüzden hepsine "Yanlış Anlamlar" yüklemişsiniz. Ve bu yüzden dile getirdikleriniz hep eksik ve tutarsız oluyor ne yazık ki. Bunun farkına vardığınız halde "Gerçek Hayat Başkadır, Nesnel Değildir, Sosyal Bilimler Bilim Değildir" gibi şeyler söylüyorsunuz. Sanırım ki konuyu biraz kişiselleştirdim... Bu açıdan hatamın farkındayım ve incitmişsem kusuruma bakmayın lütfen... Saygılarımla... Sayın Aslan34, benim hayatta "Doğmatik"lere özgü olarak gördüğüm tek şey; gerektiği gibi sorgulayamadıklarıdır. Bakınız yola çıkışları: Gerçek Nedir? sorusu üzerinde olmaz. Sorgulamaları bu yönde değildir. "Nasıl Daha Çok İnanırım" gibi bir mantık vardır. Yani daha çok inanmak için, inandıkları şeye şüphesiz, sorgusuz ve sualsiz inanabilmek için sorgularlar. Sorgulamanın çok çeşitleri vardır: -Yalanlamak için; -Doğrulamak için; -Doğruyu/Gerçeği bulmak için... Önyargılar: Yalanlamak ve Doğrulamak için sorgulattırır. Ve Doğmatikler "Doğrulamak/Yalanlamak-Yanlışlamak" için sorgularlar... "Doğrusunu Bulmak İçin" sorgulamazlar kısaca... Bunun başka bir anlamı yoktur ve olamaz... Mesela hep diyorum, bazı fikirler yada görüşlerde bu yüzden doğmalaştırılıyor... Umarım anlaşılmıştır. Saygılarımla...
-
TAURUSMUTİS...............
Sayın Taurusmutis... Sizinle olan diyaloğumuz çok hoş... Her ne kadar farklı düşündüğümüzü söylesenizde, İnsan olarak bir farklılığımız yok değil mi? Çok sıcaksınız ve bunun "Müzisyen/Sanatçı" kişiliğinizden kaynaklandığını düşünüyorum... Saygılarımla...
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
:clover: Sayın Naturals... Sanıyorum ki bu konulara çok duyarlısınız. Söylediklerinize katılıyorum... "Eğitimli" dahi olsalar, bir insan "Psikolojik Bozukluk" gösterebilir. Bu çok açık. Sizinde söylediğiniz gibi bunları tartışıp, gündeme getirip, bu bozukluğa sahip olan insanların dolaylı da olsa kendilerini sorgulamalarını ve iyileşmelerini, dürtüleri ile hesaplaşabilmelerini sağlamak gerekmektedir. Saygılarımla...
-
Yaşasın Ateizm !
Bakınız Sayın Aslan34... "İnanmanın Psikolojisi"ni bilmek lazım... Ne yazık ki İslam toplumunun "İnanç Geleneği" "Korku"ya dayanmaktadır. Aslına bakarsanız bu sadece İslam Geleneği açısından böyle değil bir tek. Hıristiyan toplumunda da var. Yahudi Toplumu ise "Milliyetçilik"e bağımlı olarak koşullanarak yetişiyor. Bunun zıddı olan ailelerin çocukları zaten kendilerini bir mezhebin ya da bir dinin veyahut bir akımın "Neferi" olarak görmüyorlar. Yani "Kendi Başına"lar. Bakın, bu "Tarikat/Tekke" ortamlarını da bilirim. Ordaki Psikolojik yapıyıda size son derece gereğince tahlil edebilirim. O yüzden sizin bu "Bile" ihtimalvari lafınızın yerine "Kesinlikle" lafını kullanmayı daha gerçekçi buluyorum. O bir kaç basit cümleciğin; daha dünyaya yeni gelmiş, zihni bomboş bir bebecikte ne kadar kalıcı olabildiğini bilseydiniz eğer bu şekilde küçümseyerek konuşmazdınız. Çocukların zihinlerinin (ömürleri boyunca) en açık olduğu tek dönem 0-6 yaş arasıdır. Freud bu yüzden kişiliğin tamamen bu yaşlarda oluştuğunu iddia etmiştir ve çok büyük oranda doğrudur bu. Yani annelerin söylediği o bir kaç basit cümlecik! çocuklarının kişiliğini ömür boyu değiştirebiliyor. Bakınız sadece Din-Bilim yoktur uğraşı olarak. Psikoloji'ye de eğilin. Belki o zaman söylediklerimi anlamlandırabilirsiniz. Örnek: Oysa Tanrı'ya zaruri olarak inanılmamalıdır. Var olduğunun bilincine varıldığı için inanılmalıdır. Tanrı inancına "Zaruri" olarak sahip olmak tamamen Psikolojik bir rahatsızlığın eseridir. Zira birey bir kaçış, korku, ihtiyaç kısaca menfii duygularla Tanrı'ya inanmaktadır. Tanrı'yı düşünmek, Tanrı ile hemhal olmak, onu sorgulamak demek değildir. Merak etmeyiniz, o doğmatiklerden daha fazla Tanrı ile hemhal olabiliyorum ve hemhal olmanın ne demek olduğunu çok daha iyi bildiğimi düşünüyorum. Ancak şu kesindir: Doğmatikler Kesinlikle Doğruya Erişebilecek Bir Sorgulama YA-PA-MAZ-LAR... Çünkü korkarlar... Tek yapabildikler onu düşünmektir... Mesela şu an masamda bir kulaklık duruyor... Onun orada olduğunu düşünüyorum... Ama nasıl çalışır, ne işe yarar, nasıl ve neyden yapılmıştır... Doğmatikler böyle bir düşünce sergileyemezler. Tanrı belirli kalıplarda onlara sunulur, "Ahanda bak Tanrı böyle bir şey" denilir. Doğmatikte ona sorgusuz sualsiz inanır. Bunu ABD işbirlikçisi Talibanın, Usame Bin Ladin'in canlı bombalarından biliyorum, haklısınız... Ya çok özür dilerim, çok bilmişlik yapmaktan nefret ederim ancak Felsefe Tarihinde "Doğmatizm"i sizin gibi yorumlayan tek bir insan dahi yoktur diye düşünüyorum. Doğmatizm'e çok çok farklı ve alakasız bir anlam yüklemişsiniz... İlk defa böyle bir şey duydum doğrusu... Bakınız "Doğmatizm"in ne olduğunu, sonuçlarını... Doğmatik olarak yetişen bireylerin ne kadar verimli olabildiklerini çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Ve "Doğmatizm"in söylediğiniz gibi bir anlama sahip olmadığını size garanti ederim. Siz bir doğmatik olarak kendiniz meşru ve Felsefe ile uğraşan inananları "Ayağı Kaydı Kayacak" olarak görebilirisiniz ancak ne yazık ki durum tam tersidir, bunu size söylemeyi bir borç bilirim. Doğmatizm zincirlemedir. Tek bir nüveyi "Tartışılmaz" yaptığınız an ona bağlı diğer nüvelerde Tartışılmaz olur. Bunu kanıtlamama bile gerek yok. "Sorgulama"dan anladığınız şeyin "Tanrı'yı Düşünmek, Hemhal Olmak" olduğuna göre, ne kadar sorguladığınız ve sorgulamayı ne kadar bildiğiniz belli... Kırmızı: Kutsal metinler dediğiniz bilgiler Peygamberlere "İlham" olmuş bilgilerdir değil mi? Mavi: Sanıyorum ki Gazali'yi hiç okumadınız veya bilmiyorsunuz hiç... Doğmanın alasını içerir. Sünni inancıda öyledir zaten. Yeşil: Vahhabiler'de Doğmatiktirler ve Hz. Muhammed döneminin yaşantısına özlem içinde yaşamak arzusuyla kavrulmaktadırlar. Bunu hatırlattığınız iyi oldu... Emin olun ki Doğmatizme, şu ana kadar duyduğum tepkiden daha fazlasını duyuyorum artık. Kırmızı: O "Çocukça" diye itibar ettiğiniz dönem ne yazık ki 0-18 yaş arasını kapsar. Ve Psikolojik Kuramlara göre Kişiliğin oluştuğu ve oturduğu en temel ve en önemli yaşlardır. Mavi: Bu ise sadece bir "Mantığa Bürüme"dir. Bakınız Sayın Aslan34... Ben şimdiye kadar gerçeği söylediğine inandığım hiç bir kimseye olumsuz bir şey yazmadım. Ne inançlı ne de inançsız... Gerçeği söylediğini gördüğm anda da bunu kabullenmekten ve bunu dile getirmekten hiç korkmadım, bilen bilir... Forumda kimilerimiz Sayısal Bilimlerden çok iyi anlıyor, kimimizde Sözel Bilimlerden... Sizi temin ederim ki siz Sayısal Blimlerden anlıyor musunuz bilmiyorum ancak Sosyal/Sözel Bilimlerden bi-habersiniz ne yazık ki. Çünkü Sosyal Bilimsel Verilere TAMAMEN AYKIRI şeyler söylüyorsunuz. Yani söylediğiniz hiç bir şeyin ne Felsefe ve Felsefe Tarihinde, ne Psikoloji Biliminde, ne de Din Biliminde ve ne de hayattaki Mezhepsel gerçeklerde bir yeri yoktur. Gerekli ve uzun açıklamayı yapardım ancak ne yazık ki uzun yazılarımın okunmadığını farkediyorum. Hem ayrıca konunun bu kısmı "Psikoloji" alanına giriyor. Orada bununla ilgili bir konu açarsanız, orada daha rahat tartışabiliriz. Saygılarımla...
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
Bak, çoğu zaman farklı düşündüğümüzü düşünsende, yinede temelde tamamen aynı düşündüğümüz noktalarda oluyor Sayın Taurusmutis... Seninle olan muhataplığımız çok hoşuma gitti benim... Çok sıcak birisin...
-
Yaşasın Ateizm !
Sanıyorum ki: Bilim, Felsefe, İnanç, Görüş, Ateizm, vs... vs... vs... Gibi kavramların tanımlamalarını yeniden mi yapmak gerekiyor. Artık, ne yazık ki onca tartışmalarımızın pek bir yararının olmadığını düşünmeye başladım yavaş yavaş. Bana yararı oldu ve hemde çok oldu, bunun aksini söyleyemem ama görüyorum ki bir kısmımız hala aynı sularda yüzüyor. Bence herkes geçmiş tartışmalarda da geçen tartıştığımız bu kavramları tekrar ele alıp okumalı. Şöyle bir baktım taa ben foruma gelmeden çok önceki konulara... 2006'nın başlarında falan tartışılan aynı konular ve kullanılan aynı argümanlar yine aynı şekilde kullanılıyor... Hala aynı sulardayız gibime geliyor yani...
-
........Tengeriin boşig.......
Çok teşekkür ederim Sayın Taurusmutis... Bende sizden kesinlikle rahatsız olmayacağım, emin olun... Saygılarımla...
-
Uğraştıracak bir soru sanırım..;)
"53" diyeceğim ama... Bilemiyorum...
-
Yaşasın Ateizm !
Sağol... Bende, sen Tanrı kavramını bile sevmesende seni seviyorum Sevgili La_Bohéme, "Tanrı"yı ben korkulması gereken bir kavram olarak görmüyorum. Ayrıca da korkmuyorum. Bunu çoktan aştım. Yani O'na ilk soruyu yöneltebilmekte iş... İlk soruyu yöneltme cesaretini gösterdiğinizde ve cevabını korkmadan aradığınızda zaten "Doğma" zincirini kırıyorsunuz. İlk soru şu bence: "Gerçekten var mısın, yoksa uydurma mısın? Ne'sin?" Bunu sorduktan sonra zaten dinlerin öğütleri artık bir kenarda kalıyor. Ama bu tür soruların sorulabildiği durumlar gerçekten çok önemli durumlardır. Gerçekten kişilerin bilişsel süreç içersinde bir "Dengesizlik" yaşadığı durumlarda sorulabilir. O yüzden mesela bir Tarikatteki kimselerin güdüleri hep canlı tutulur. İnsanların "Denge" halleri bozulmamaya çalışılır. En ufak bir dengesizlikte, kişi öğrendiklerini sorgular çünkü. İşte bunu engellemek için sürekli mevcut dengelerini sağlayıcı telkinler verilir. Bu yine Psikolojinin en temel özelliğidir. Mesela şöyle düşünün: Bir insan bir tarikate girmiş. Ama aslında çok çok zeki bir insan... Ancak hiç bir hayat zorluğu çekmiyor. Ona öğretilen hiç bir şey o insanı "Çelişkide" bırakmıyor. Yani adam hiç bir şekilde "Dengesizlik" yaşamıyor. İşte bu kimse istediği kadar zeki olsun, yine de inandığı hiç bir şeyi sorgulamayacaktır. Çünkü hiç bir şekilde sorgulaması için gerekli olan "Denge bozumu" olmuyor. İşte bu yüzden o Doğma Zinciri kırılamıyor. Ama hayatlarında hep sizlerin anladığı gibi bir "Kader/Alın Yazısı"na inanıp, hem çok iyi insan olup (olduğuna inanıp), hemde çok sağlam acılar çeken insanlar, dengesizliğe düşüyor ve sorgulaması için gerekli şartlar oluşmuş oluyor. Konu "Psikoloji"ye kayıyor ama yine de devam edeyim. İşte herhangi bir inancı reddeden kimseler, mutlaka ve mutlaka bu çeşit acılar ya da üzüntüler yaşamış olan, mutlaka geçmişinde bir takım travmalara maruz kalmış olan, yani dengesizlik yaşamış olan insanlardır. Eric Erikson'un tespitine göre mesela; doğumun ilk 0-1.5 yaşını oldukça olumsuz/kötü yaşantılarla geçiren insanlar "Tanrı" kavramına inanmamakta yani "Ateist" olmaktadırlar. Olumlu geçiren bireyler ise "Tanrı" kavramına inanmaktadırlar. Yani sorgu yeteneği "Dengesizlik" ile kazanılan bir yetenek. Ve ben her zaman söylüyorum; Bilişsel olarak "Dengesizliği" ara sıra da olsa yaşamak (sürekli olmamak koşulu ile) çok yararlıdır. Tabi bu demek değildir ki; "En iyi sorgulayıcılar Ateistlerdir...". Umarım yanlış anlaşılmamışımdır. Konuyla biraz alakasız oldu ama, Psikoloji bölümü boş kaldıkça bende burada bahsediyorum bunlardan Ben söyleyeyim: Doğmatik yapıdaki Dindarlar, Tanrı'nın varlığına inanmakta "Koşullanmışlardır". Bunun Psikoloji'de "Klasik Koşullanma" adı ile yeri bile vardır. Sorgulamayı akıllarının ucundan bile geçiremezler. Tek bilinen "Allah Korkusu"dur. Bunu ben ailemde de görüyorum. Tekamül ettiği şey ise; sorgusuz sualsiz itaattir. Başka bir seçeneği yoktur. Ve emin olun ki ortadan kaldırılması en zor olan "Koşullanma" türü "Korku'ya Dayalı Klasik Koşullanma"dır. Bunu bilim bile ispat etmiş durumdadır. Niye işin içine Psikoloji'yi karıştırdığım sorusuna değineceksinizdir... Hemen söyleyeyim: Çünkü "Allah Korkusu"nun insanlara işlenmesinde kullanılan en geleneksel yöntem budur. Ve dinleri, inançları "Doğmalaştıran" ve bu sebeple "Bağnazlaştıran" yöntemde budur. İnançların "Bireysel" olduklarının anlaşılabilmesi için bu "Koşullanma Geleneği"nin kırılması gerekmektedir. Oysa "Tanrı'nın Korkulacak Bir Şey Olduğu" düşüncesi zaten başlı başına mantık dışı bir önermedir ve savunduğunuzu sandığınız inancı en başından "Çelişkili" hale getiren düşünce budur. Bakın tüm dinler sorgulanabilir. Tüm inançlar sorgulanmaya zaten "Muhtaçtır". "Tanrı Korkusu"nu yenmeden hiç kimse bir dini sorgulayamaz... Bunun başka bir hal çaresi yoktur. La_Bohéme'nin "Dinden Soğusunlar"mı demek isteyip istemediğini bilemem ancak Tanrı'yı sorgulayabilen sadece iki tür insan vardır: 1- Bir dine mensup olmayan insanlar (Ateist, Agnostist, Deist, Pantesit, Panenteist, Nihilist vs vs vs...) 2- Tanrı'yı "Korkulacak" bir şey değilde "Sevilecek" bir şey olarak görenler. (ne tuhaftır ki bunlar kendilerini bir dine mensub görürler. mesela ben :) ) Ben açıkçası söylemek gerekirse Tanrı'da korkulacak bir şey görmüyorum. Zaten bu yüzden Cennet ve Cehennem kavramları sadece birer nitelemeden ibaret geliyor bana. Ve bugün dahi sizin soramayacağınız her türlü soruyu sorabilirim kendisine. Zira o sorgulanmaya kızmaz merak etmeyin. Anlaşılmamaya kızar :) Hem öğrenmek istediğiniz şey ve yönelttiğiniz soru yanlış bence. Çünkü o kimse(ler) zaren "Tanrı'nın nasıl sorgulanabileceğine dair" kendi görüşlerini forumda yeterince vermeye çalışıyorlar. CEvap için tüm iletilerini sanıyorum ki alıntılaması lazım ki 1000den fazla iletiyi alıntılaması mümkün görünmüyor. Saygılarımla...
-
"Öz Güven" mi önemlidir, "Öz Saygı" mı?
"Öz Güven" mi daha önemli, Yoksa "Öz Saygı" mı? Fikirler doğrultusunda örneklerle açıklama yapacağım... Saygılarımla...
-
Yaşasın Ateizm !
Benim H.Y.'ye olan yaklaşımımı, yani kendisini pek sevmediğimi bildiğinizi düşünerek bu iletiyi yazıyorum Sayın Bilimselci... Türkiye'de Evrim konusunda en önemli bilim adamlarından birisi de Ali Demirsoy'dur. Bundan 4-5 sene kadar önceydi sanıyorum, Ceviz Kabuğu programına Adnan Oktar/HY ve Ali Demirsoy davet edilmişti. Sadece ikisi tartışıyordu. Gerçi iş tam olarak tartışma değildi. Ali Demirsoy "Bilimsel" veriler sunuyordu, H.Y./A.O ise ayetler okuyordu. Yani iş bir kör döğüşüne dönmüştü ve ben çok gülmüştüm. O zaman H.Y.'nin yollarda bedavaya verilen "Evrim Aldatmacası" diye bir kitabı vardı bende. O kitabı okuduğumda 16 yaşımda falandım heralde, tam hatırlamıyorum, lise'ye gidiyordum ama... Aradan yıllar geçip, o tartışmayı gördüğümde aslında bir komediye kurban gittiğimi görmüştüm. E insan 16 yaşında net göremiyor herşeyi... Neyse zaten tartışmanın başlamasından hemen hemen 1 saat sonra kadar Ali Demirsoy, tartışmayı bıraktı ve sadece oturdu. Çünkü nasıl cevap versindi ki? O bir "Bilimsel Sav" koyuyordu ortaya, ötekisi "Ama Kitapta Öyle Demiyor" diyordu... O gün anladım Tanrı'nın falan "Bilim" ile ispat edilemeyeceğini. Ondan sonra zaten yeniden yüklenmiştim Yani o tartışmanın bana çok faydası oldu diyebilirim. Adam enzimlerden falan bahsediyor, dna zincirinden bahsediyor... Ötekisi "İyi de Burda Öyle Bir Şey Yazmıyor ki?" diyor... Demek istediğim, H.Y. ile tartışan "Bilim Adamı" çıktı Türkiye'de ama en fazla bir saat sonra bu ilki gerçekleştirmenin ne kadar anlamsız ve verimsiz olduğunu anladı kendisi de ve pişman oldu sanırım... Ve bende bir çok şeyi anladım o zaman. Zaten o tartışma bir ilk ve son oldu. Kimse H.Y.'nin karşısına çıkmaya cesaret edemedi o günden sonra... Şu geçen ayda, H.Y.'nin kitapları Fransa'da okullarda dağıtılmaya başlanmış ve finansörü gizliymiş. Dava açmışlardı dağıtım durdurulsun diye Fransa'da. Bilmiyorum şu an sonucu ne oldu. Saygılarımla...
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
Öncelikle "Haremlik/Selamlık" bir toplumu savunmadığım gayet açık ve nettir. Herkesin "Cinsel Dürtü"lerine kurban olduğunu da iddia etmiyorum. Sadece bu dürtü ile başa çıkabilen insan var ve başa çıkamayan insan var... Olay budur. Cinsel Taciz yapıp yapmamanın temelinde bu vardır. Elbette karşı cinsler birbirleriyle Dost olabilirler. Lakin bunun sınırları var mutlaka. Bir kadın, yine bir kadınla konuşabildiği bazı konuları bir erkekle konuşamaz. Konuşsa bile erkek onu muhtemelen anlamaz. Çünkü bir kadının, sadece kadınların anlayabileceği sorunları da vardır. Ya da içsel duyguları. Mesela Lezbiyenlik/Gay'lik buna dayandırılıyor temelde. Belki bundan bir şey çıkarabilirsiniz. Sonuçta "Dostluk" kavramı, mutlaka belirli bir kalıbı olması gereken, belirli bir sınırı olması gereken bir kavram. Yoksa bakın 8yıl sonra evlenme teklifi alıp o dostunuzu kaybedebilirsiniz. Ya da "O benim dostum" koşullanmasına hapsolup aslında aranızda var olan "Sevgi"yi görmezden gelip belki de hayatınız paylaşabileceğiniz bir kimseyi kaybedebilirsiniz..! Sonuçta yapmanız gereken temelde yatan dürtüleri bilmek, bunlarla başa çıkabilmek. Ve dostluğunuzu iyi bir zemine oturtmak. Bir çok kalıpları kırmakta gerekiyor. Mesela "Sevgi" besleyebileceğiniz bir dostunuzda size sevgi besleyebilir. Sizde ona besleyebilirsiniz. Tabi burada önemli olan "Sevgi"nin karşılıklı olması ve zamanında farkedilebilmesi. Yoksa ya çok geç kalıyorsunuz ya da karşınızdaki size sevgi beslemiyorsa dostluğunu da kaybediyorsunuz. Ben ikincisini yaşamadım ama ilkini yaşadım mesela. Tekrar söylüyorum, Haremlik/Selamlık bir toplum değil benim söylediğim. Dürtüleri kontrol edebilen, bilinçli bireylerin olduğu, eğitimli bir toplum. Bu böyle olunca "Taciz" gibi olayların olmayacağı gayet nettir. Yoksa hiç beklemediğiniz sağlıklı olduğunu düşündüğünüz bir insanın bile tacizine uğramamanız için hiç bir neden yok. Saygılarımla...
-
Çerkes Kültürü Yok Olmasın
Sayın Cyrano, Çerkesler hakkında verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Gerçekten çok hoş bir yaşam tarzları var. "Kaşen" gelenekleri, gerçi siz bunu anlatmışsınız... Çok hoş ve tamamen "Güven"e dayalı, kötü bir niyet beslemiyorlar... Birde bana şundan bahsetmişti arkadaşım: Çerkesler için Hançer ve At çok önemli bir yer tutarmış. Bunu çok güzel bir şekilde anlatmıştı ama ayrıntısını ne yazık ki hatırlayamıyorum. Açıkçası söylemek gerekirse, sizin mutlaka bir cevap vereceğinizi tahmin ediyordum. Sayın Bilimselci, söylediklerinize katılıyorum. Ve teşekkür ediyorum... Sayın Politika, sizde hassasiyetiniz için çok sağolun. Lakin biz, sadece gücümüzün yetebileceği şeyi yapmaya çalışıyoruz. Daha fazlasını yapabilecek olsak, emin olun yaparız. Bugün sanki Çerkeslerin kültüründe bir tek Oyunları varmış gibi bir hava esiyor. O kültürün sadece bundan ibaret olmadığı gösterilmeli diye düşündük. Yardımlarınız ve Duyarlılığınız için çok teşekkür ederim. Yine yardımda bulunmak isteyen, fikrini paylaşmak isteyen ve yol göstermek isteyen olursa çok minnettar olurum. Saygılarımla...
-
Madde, Enerji, Tanrı...
Sayın Angel Cara, merak etmeyin, burada da yanlış anlaşılacak ve ters tepkiler alacaksınız... Ama tavsiyemdir ve unutmayın; Tanrı'ya inanabilirsiniz ama başkasına Tanrı'yı anlatamazsınız. Bunu biliyorsun. İnanç bireyseldir... Evet sayın arkadaşım, demek istediğim anlatmak istediğim bu. Biliyorum anlatmak istediğinin bu olduğunu ve anlıyorum. Ama dile getirmesi zor.
-
Madde, Enerji, Tanrı...
Yani herşeyin özünde O olduğu için...
-
Çerkes Kültürü Yok Olmasın
Çok Duygulandım Yaa... Gerçekten Çok Duyarlı Bir Toplummuşuz Burada... Sayın Trevize'den başka kimse umursamamış... Bense ne bekliyorum... Umursamayan her arkadaşıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım... Canınız sağolsun... Saygılarımla...
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
Sayın Naturals, iltifatınız için çok teşekkür ederim... Profilimde yaşımı belirtmeseydim belki beni yaşlı biri sanırlardı, bilemiyorum Biraz fazla ahkam kestiğim için... Çok sağolun... Sayın Sardunyam, kimse kimseye "Fırsatçı" falan demiyor aslında. Ancak insanların en temel iki dürtüsünün olduğu bir gerçektir: "Cinsellik" ve "Saldırganlık". Yani siz istediğiniz kadar bunu görmezden gelin, "Psikoloji Bilimi"nde çığır açan en önemli ve en geçerli tespittir bu. Bakınız insanlar bu iki dürtüyü bir çok farklı şekilde dışarı vururlar ve siz bunun haberinde bile olmazsınız. Ancak bunu "Sağlıksız" insanlar yapar tabii ki. Aslında bu konuları "Psikoloji" bölümünde tartışmak isterim. Keşke oraya taşınsa ya da oraya açılsa böyle bir konu. Garibim bölüm bom boş duruyor ve beni üzüyor bu. Neyse, konuya dönelim: Mesela bakınız "Sigara Alışkanlığı"nın bile nedeni "Cinsel Hazza" dayanmaktadır. Ancak kimseler bunun farkında değillerdir. hiç birisi "Ben oral bir tatminsizlik yaşıyorumda o yüzden içiyorum sigarayı" demez ve siz yüzüne deseniz bile bunu kabullenmez, farkında değildir çünkü. Bakın "Psikoloji Bölümü"nde bunun bilimsel açıklamasını yaptım. Kadın erkek ilişkilerini Freud kadar "Cinsellik"e bağlamasamda "Cinsellik"in de içinde bulunduğu bir psikolojik örüntünün varlığı gerçektir. Yani sizin karşı cinsten Dostunuz ya da siz karşı cinsten dostunuza karşı bilinç altında böyle bir dürtü besliyor olma ihtimaliniz yüksektir. Bakınız, bunu "Ahlaksızlık" olarak nitelemeyiniz. Çünkü bu "Bilinç Dışı" bir örüntüdür. Yani siz bunun farkında değilsinizdir. Farkına vardığınızda zaten etik olarak bunu rededersiniz. Ancak şunu sorgulayın, lakin sorguladıktan sonra arkadaşlığınızın soğuyacağına garanti verebilirim: Ben bu adamla niçin bu kadar yakın dostum? Hayatımda olmasını ister miydim? Hayatımda olsa neler yaşardık, nereye kadar yaşardık? Daha bir çok soru var ancak zarar verebileceği için ilişkilerinize sormuyorum. Sonuçta "Cinsellik" ce "Saldırganlık" insan ilişkilerinde son derece etkilidir. Mesela Futbol maçında en çok bağıran bir taraftarla, yine en çok bağıran taraftar çok daha iyi anlaşırlar. Çünkü "Saldırganlık" dürtüleri hemen hemen aynı düzeydedir. Daha az bağıran ya da hiç bağırmayan insanlarda kendi aralarında çok daha iyi anlaşırlar. Yine siz eş seçiminizde "Cinsel Uyumuza" göre de belirlersiniz eşinizi. Bu kaçınılmazdır. Hemcinsiniz olan bir arkadaşınızı düşünün mesela. Cinsellik hakkında konuştunuz diyelim (ki buna değinmeme kızmayın ne olur!, sadece nesnel yaklaşmaya çalışıyorum, özür dilerim). Sizin o hemcinsinizle olan bu konuşmanızda onun sizin "Cinsel" anlayışınıza olan uyumlu düşüncesine ya da uyumsuz düşüncesine göre, onun hakkında bir yargı oluşturursunuz mutlaka. Size aykırı bir düşüncesini yakaladığınızda (örnek vermeyeyim), ister istemez bir takım kurgulara girersiniz, anlattıklarına ya da düşündüklerine oranla... Yani sizin "Cinsel Dürtü"leriniz, hem cinslerinize olan yakınlığınızı bile etkileyebiliyor. Bakın bu çok yüzeysel bir örnek ve daha ayrıntılıları da var. Konunun özüne dönersek: Karşıt cinslerin "Dost" münasebetlerinde "Bilinçsiz" olarak "Cinsel Dürtü"nün etkisi mutlaka ve mutlaka vardır. Ancak bu dürtünün varlığı insanı "Ahlaksız" yapmaz. Çünkü bu doğuştan gelen doğal bir dürtüdür. Her insanda istisnasız vardır. Ahlaksızlık boyutu ise sizin bu dürtülerinizle olan hesaplaşmanızda başlıyor. Yani sizin Karşı cinsteki dostunuz bu dürtüsünü dizginleyebiliyor mu? Diyelim ki karşıt cinsteki dostunuz bu dürtüsünü bilincine çıkardı. İşte bu nokta çok önemli. Bu çıkardığı andan itibaran size ne gözle bakıyor? "-Gel bakayım, ne diyorsun sen? hımmm... Ama bak böyle diyorsan sen kötü bir dürtüsün, yerinde kal tamam mı?" mı diyor? yoksa; "-Gel lan buraya, senden başka kimim var ki zaten, saldır ulan" mı diyor? İşte Ahlakın sınırını belirleyen de bu... Ne yazık ki bu dürtünün varlığını reddedip, onu kabullenmeyen ve bilinç altına acımasızca ve hesaplaşmadan iten bireyler, bu dürtünün orada kalarak kendisini beslemesine, daha çok güçlenmesine ve en uygun fırsatta o dürtünün kendisini ele geçirmesine neden oluyor. İşte gördüğümüz "Taciz" olaylarındaki: "Ulan bu adam çok ahlaklı biriydi, nasıl oldu da yaptı bunu. Hiç beklemezdik. İnanamıyorum" repliğinin muhatabı olan insanlar bu dürtüyü bilinç altına hapseden, onunla zamanında hesaplaşmayan, yani kendisinin kurbanı olan insanlardır. Yani eninde sonunda ikinci diyaloğa maruz kalan insanlardır. Ancak birey zamanında bu dürtüyü ele alıp onu güzel bir şekilde yargılar, onunla hesaplaşır ve mutlu bir örüntü ile bilinç altına geri gönderirse hem o dürtüyü tatmin eder hemde "Taciz" eylemini daha en başında bitirmiş olur. Yani ilk diyaloğu yapmak gerekir. Özetçe şöyle söyleyeyim: Sizin Karşıt cinsin Dostluğuna koşut olarak kabul etmediğiniz "Cinsellik" dürtüsü, siz kabul etmesenizde kesinlikle vardır. Sizin dostluğunuzun sağlamlığını sağlayacak olan şey, hem sizin ve hemde karşı cinsteki dostunuzun bu dürtü ile olan hesaplaşmasını yapabilmesidir. "Cinsel Dürtü"nün var olduğunu kabul etmek ahlaksızlık değildir. Çünkü bu kesinlikle vardır. Yok olmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Sadece bunu "Reddetmek" söz konusu olabilir, ki bu da sağlıksızlığı doğurur. Sizin yapmanız gereken bu dürtünün varlığını kabul edip onunla hesaplaşmanızdır. Tacizci insanlar hakkında bir çok şeyi duyarsınız: Çok iyi insandı, hayatta inanmam yaptığına... Niye denir bu? Ya da Cinsel Dürtüsü ile hesaplaşabilmiş bir dostunuzu düşünün... Ki rastlamanız çok nadirdir, emin olun. Cinsel konuları açtığınızda tavrı nasıl olurdu? İki tip arkadaşınızın varlığını tespit ettiğinizde sınayın bakalım, alacağınız sonuç ne olacak? Ağzının suyu mu akacak, yoksa son derece normal karşılayıp sizinle bir anne ya da baba gibi paylaşacak mı? Emin olun bu durumda yani size anne baba gibi davranıp rol yapanına bile rastlarsınız. Ama o zamanda gözlerine bakın, nabzına dikkat edin, ellerini ovuşturup ovuşturmadığına, hareketlerinin hızlanıp hızlanmadığına, el-göz ve ayak ritimlerinin artıp artmadığına, gözlerini sizden kaçırığ kaçrmadığına vs vs vs birçok şeye dikkat edin... O şekilde de anlarsınız ve kesinlikle kaçmaz... Bakın insanların "Cinsel Dürtülerinin" var olduğunu söylemek, insanlara "Fırsatçı" ya da "Sapık" dediğimiz anlamına gelmemektedir. Bu bir tespittir. Kişi kendi sapıklığını veyahut fırsatçılığını, gerekli bilgileri edindikten sonra tespit edebilir ve sizde bunu karşı cinsinize göre yapabilirsiniz. Ancak şu var ki, insanlar "Cinsel Tatminsizliği" çok çeşitli şekillerde yerine getirebilmektedir. Ve siz yeterince duyarlı değilseniz farketmezsiniz bile. Bakın mesela bir filmde vardı; adam mahkemedeydi ve "Tacizcilik" ile suçlanıyordu. Sanıyorum "Şeytanın Avukatı" adlı filmdeydi. Adam sanığa bakarak eli ile "Tahta Masa"yı okşuyordu. Ya da oral tatminsizliği olan insanlar çok farklı fiillerde bulunabiliyorlar. Yani örnek çok. Ama sakın ha sakın her insanı "Sapık" veya "Fırsatçı" olarak değerlendirmeyin. Bunlar sadece tespittirler. Yani sonuçta tek yapmanız gereken şey "Kendinizle" ve "Dürtülerinizle" barışık olmanız. Onları güzelce ait oldukları sınırlar içersinde bırakabilmeniz... İnanın bunu yapınca sizden daha sağlıklı bir birey daha bulunmaz. Umarım bir kere de olsa şu Psikoloji bölümüne bir göz atarsınız. Orada çok şey yazdım ama kimse umursamadı. Ve artık yazmayacağım zaten. Ve böyle tartışmaları bence orada açın, en azından belki yararlı olur insanlara. Sayın Sardunyam, bu iletimi lütfen size yönelik yazdığımı düşünmeyin. "Siz" diye olan hitabım okuyan herkesedir. Çok teşekkür ederim Sayın Taurusmutis... Bende zevk alıyorum tartışmaktan Ancak Sayın Naturals'i anlamak lazım diye düşünüyorum. Gerginliğinin nedeni aslında belli ve bunu kendisi de ifade etti. Anlaşılan bu konu aslında kendisini rahatsız eden bir konu. Bam teli diyebiliriz. İfşa etmek istemem ve özür dilerim, haddim değil zaten ama bence biraz saldırganda olsa konuyu burada konuşabilmesi onun için ve tabii ki bizim için çok faydalı olur. Çünkü bu konular hep bilinç altına itilen ve sonuçta huzursuzluk yaratan konular. Burada kimliğimiz pek belli olmadığı için rahatça konuşup kendimizi ifade edip, iç hesaplaşmamızı tamamlayabiliyoruz. Tavsiyem, birbirimizi kırmayacak kadar her tartışmayı tadında yapmak... Saygılarımla...
-
asıl bilmece bu!
Sayın Gloria, gerçekten takdir ettim... O ipucunu çözebilmeniz gerçekten takdire değer. Gerçekten ince düşünmüşsünüz demek ki cevabı bulduğunuza göre. Ama bir soru daha sormuş. Onu cevapsız bırakmışsınız. Bir daha böyle bir şiir yazmam gereken bir şifre daha hazırlayabilir mi bilmiyorum.
-
Madde, Enerji, Tanrı...
Sayın _Angel_Cara, forumda bu din konularında yazdığınız iletileri takip ediyorum. Ve açıkça söylemeliyim ki sizin düşünce şeklinizde kendi düşüncelerimi görüyorum. Hemen hemen hatta büyük oranda aynı şekilde düşünüyoruz. O yüzden diğer yazdığınız şeylere bir cevap yazmayacağım. Benim söylemek istediklerimi kısmende olsa dile getiriyorsun. Ama dediğin gibi ben biraz daha felsefik düşünüyorum. Çünkü herşeyden önce kendi düşünceme önem veriyorum. Daha doğrusu "düşünebilme"me... Ezoterizm ile ilgileniyor olmanda bir ortak nokta sayılabilir. Aynı şekilde Tanrı'yı sorgulayabiliyorum, eleştirebiliyorum... Neyse, daha fazla ifade etmeme gerek yok, zaten siz anlamışsınızdır neyi kastettiğimi. Ancak bakın size şunu söyleyeyim, nasıl ki Hallac-ı Mansur anlaşılamamışsa, bizimde anlaşılmamız pek mümkün değil. Biliyorsun... O yüzden burada da ya üstüne gelinicek ya da iletilerin görmezden gelinicek kimi zaman... (özel olarak hiç bir kimseyi kastetmiyorum, alınan olmaz umarım.) Saygılarımla...