Zıplanacak içerik

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. Gülen cemaati faaliyetlerine yasak! Rusya, Nur cemaatinin ülkesindeki faaliyetlerini yasakladı Çağrı ALKAN, (DHA) RUS Yüksek Mahkemesi'nin, Fethullah Gülen'in lideri olduğu belirtilen Nur cemaatinin ülkesindeki faaliyetlerini yasakladığı bildirildi. Rus haber ajansı Ria Novosti'ye göre, mahkeme Nur cemaatini `radikal' bir yapılanma olarak niteleyerek, Rusya topraklarındaki faaliyetlerini yasak getirdi. Mahkeme oturumuna başsavcılığın yanı sıra Adalet Bakanlığı ve Federal Güvenlik servisinden de temsilcilerin de katıldığı belirtildi. Habere göre oturumda Nur cemaati ise temsil edilmedi. 10 gün içinde karara temyiz yolunun açık olduğu bildirildi.
  2. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    1789 FRANSIZ DEVRİMİ ÖNCESİ MARİE ANTOİNETTE'İN FRANSIZ HALKINA ÖNERİSİ: 'EKMEK BULAMIYORSANIZ, PASTA YİYİN' YAŞADIĞIMIZ GÜNLERDE BİRİLERİNİN TÜRK HALKINA ÖNERİSİ: 'PİRİNÇ ALAMIYORSANIZ, BULGUR YİYİN' 'VAKTİ GELİNCE, PİRİNCİ BİZ GÖNDERİRİZ'
  3. Peki AKEPE zihniyetinin Türkiye'yi nereye götüreceğini sanıyorsunuz... Şöyle bir dünya üzerinde müslüman toplumlara bir bakın... Hiç biri gerilikten, ilkellikten bir adım ileriye gidememişlerdir... Üstüne üstlük demokrasiden bahsetmişsiniz... Dindarlar gerçekten demokrat insanlarmı siz önce bunu değerlendirin... Ondan sonra adalet, insan hakları vb konulara dem vurun... Dinderler kiiiiiiim... Laiklik, demokrasi, insan hakları, adalet kim... Kemalizmi ileriye götermeye çalışmalıyız... Kurtuluş bu düşüncededir... Gelişme, ilerleme, yenilik, modernleşme, çağdaşlık bu yöndedir.. Dincilere sesleniyorum.... Bu ülkeye bölücülük kadar tehlikelisiniz... (burada gerçek müslümanlara hayrı tutuyorum..) Ve hiçbir zaman ülkeyi ABD şablonlu bir ılıman müslüman (gerçi birşeyin ilimlisi, ılımsızı nasıl olur anlamış değilim) toplum yapamayacaksınız.... Irak'a demokrasi için giren ABD... Ne menem olduğu bir dayatmayı bizlere öneriyor... Neymiş? Ilımlı müslümanlık... Ve buna alet olan devlet yönetiminden zerre kadar anlamayan başörtülü dini politikaya bulaştırarak uluslararası düzeyde satan bir yığın ain var... Bizler kör, sağır ve dilsiz değiliz... Herşeyin farkındayız... Yutturamazlar...
  4. MEHDİ YARATMA SANATI VE KULLANMA KILAVUZU SAİD Nursi’nin çınar ağacına elde çay bardağı sokakta yürür gibi çıktığına inanan büyük bir kara kalabalık var bu ülkede. Bu gerçek mucizeyi (!) Mustafa Yıldırım’ın "Meczup Yaratmak" (Ulus Dağı Yayınları, s. 119) kitabından öğreniyoruz. Mustafa Yıldırım da bu peygamber mucizesini Bediüzzaman’ın şakirtlerinden Süleyman Şahiner’in "Hatıralarda Bediüzzaman" (s. 188) adlı menkıbeler kitabından aktarmış. Haydi gelin bu ortamda demokrasiden, özgürlüklerden ve insan haklarından konuşalım, isterseniz. Böyle bir ortamda yetişen babayiğitler elbette seçimlerde aldıkları oyu hukuk devletini çiğnemek için kullanacaklardır. Yargı karşısında kendilerini Kuran ayetleriyle savunacaklardır. YAZMIŞ AMA YANMIŞ! Mustafa Yıldırım’ın kitabını ağzım bir karış açık hayretler içinde okuyorum: Said Nursi (Kürdi) kendi ağzından yazılan özyaşamöyküsünde, yirmi yıllık eğitimi üç ayda tamamladığını söylemektedir (s. 11). Said Nursi beş günde inorganik kimyayı öğrenip bir öğretmeni yenmiştir. Prof. Dr. Şerif Mardin, Said Nursi’nin bir cebir kitabı yazmış olduğunu ileri sürer (s. 20); ancak Süleyman Şahiner ortada olmayan kitabın bir yangında yok olduğunu belirtir. Said Nursi kendi ağzından yazılan kitapta tarih, coğrafya, riyaziyat, jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe ilimlerinin esaslarını elde etmiştir. Nasıl elde etmiştir belli değil! Kendi iddiasına göre 80-90 kitabı üç ayda ezberlemiştir. Said Nursi her ezberden sonra bir öğretmenle karşılaşır ve münazarada onu yener(!). MİLİTAN SAİD KÜRDİ Said Nursi (Kürdi), bir İslamcılık ve Kürtçülük militanıdır. İslamcılar ona "Nursi" Kürtçüler ise "Kürdi" derler. Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından, Şeyh Said ve isyanının destekçilerindendir. Kurduğu Nurculuk olarak bilenen İslami-Kürdi hareket 1950’den itibaren bir kanser gibi Türkiye’yi sarmaya başlamış ve Fethullahçılık olarak bilinen "Yeni Nurculuk" ile dünyaya açılmıştır. Şu anda ülkeyi kanser gibi kemirmektedir! Okuma yazma bilmediğini ileri süren ve kitaplarını şakirtlerine söyleyerek yazdıran Said Nursi’nin, okuduklarımdan öğrendiğime göre, bir peygamber yöntemi kullandığını söyleyebilirim. Rüyalar görmekte, açıkça söylemese de rüyalarında Allah ile konuştuğunu ileri sürmektedir; Hz. Muhammed sık sık rüyalarına girer ve talimatlar verir. "İki düş görerek önemli görevler üstlenen Said-i Kürdi, kendi anlatımına göre ilk kerametini de Bitlis yolunda gösterir: Elleri kelepçelidir. Abdest almak ister. Ancak kelepçeler kendiliğinden açılır." (S. 19) Said Nursi mehdilik, peygamberlik iddiasındadır. Bu imalat ve inşaatı bizzat kendisi yönetmiş ve kendisine Cemal Kutay, Necmettin Şahiner, Rohat ve Prof. Dr. Şerif Mardin kitaplarıyla kalfalık etmişlerdir. Fethullah Gülen de Said Nursi yöntemi kullanmakta ve adım adım onu taklit etmektedir. ABD’nin önderliğinde Kemalizm, Komünizm ve Masonluk’a karşı cihat açmış olan yapıntı mehdi Said Nursi’nin başarılı olmadığını kimse söyleyemez. ABD, kendisi tarafından yazılmış olan bir kullanım klavuzuna uygun olarak Said Nursi’yi kullanmış, şimdi onun bir klonu olan Fethullah Gülen’i tepe tepe kullanmaktadır. ________________________________ __________________________ _____________________ __________________ ________________ _______________ ______________ _____________ ____________ ___________ __________ _________ ________ _______ ______ _____ ____ ___ __ _ Özdemir İnce / Hürriyet...
  5. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    SORULAR ve UMUT... Acaba, türbanlı kadınımız gerçekten özgür mü? Acaba, türbanlı kadınımız gerçekten kentlileşti mi? Acaba türbanlı öğrenciler bilimin tüm nimetlerinden yararlanabilecekler mi? Acaba türbanlı kadınlarımız çocuklarını laik yetiştirecekler mi? Acaba türbanlı kadınlarımız Cumhuriyet sayesinde kadına yönelik elde edilen hak ve kazanımları koruyabilecekler mi? Türbanlı bir kimlik yerine, yalnız teknoloji tüketen değil, teknoloji üreten, erkekle kadını eşit kabul eden, demokratik ve bilimin yolundan şaşmayan bir kadın kimliğinin egemen olduğu bir ülkede yaşamanın umuduyla...
  6. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    A sakallı takma *****(ki Uyuşturucu taşıyıcısı tosun da denilebilir ki bu yönde suçu bulunuyor) ... A sakallı *****... Ne fark eder... İkiside bu ülke için büyük tehlike değilmi?...
  7. Düzeltin o zaman... Ne diyebilirim...
  8. T.C'nin hukuk devleti olduğunu bilmeniz gerekiyor önce... Halk hukuku bilmez demek ne yaparsak ve hedeflere uğlaşmak için herşey mübahtır demek safsatacılığın, laf ebeliğinden başka birşey olamaz... Hukuk devletinin savcı ve yargıçları halk çoğunluğuna bakacak gibi bir lüksü üniter devlet yapısında asla olamaz... Hukukun gereklerini yerine getirebilmek için isterse tayyıp %90 oy alsın.. Bu hiçbirşeyi değiştirmez, değiştiremez... Anayasal sistemi kendi emel ve amaçları doğrultusunda değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.. Yoksa bu durum karşısında akıl, hukuk, mantık süsgecinden geçmeyen düşüncelerden yola çıkmak sabun köpüğü patlatmaktan öte bir işe yaramaz ve toplumsal çözümlerde duygusallık dürtüsüyle, demogoji ile olmayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir...
  9. Gözden kaçan konu şu... Çok oy almak, seçimde üstün çıkmak ayrı konu, Anayasaya ters düşen girişimlere kalkışmak ayrı?.. Cumhuriyet Savcılarının görevi nedir? Atatürk Cumhuriyeti'ni korumak; ona buna, sana bana karşı ayrım yapmadan.. Cumhuriyet bakanı, milletvekili, yargıcı vb. diyebiliyor muyuz.. hayır; Cumhuriyet sözcüğünü ancak savcılar için kullanıyoruz... Nasıl Cumhuriyetin savcıları varsa, Cumhuriyetin ordusu da vardır; Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu, bekçisi, askerleri... "Ayrıca ülkemizdeki etnik ve dini yapı ve bu konudaki kültürel zenginliğimiz de son dönemde bazı dış destekli çevreler tarafından istismar edilmeye çalışılmaktadır." Öncelikle bunu bileceğiz ve bu konuda duyarlı olacağız sayın tarafsız... Bu memlekette hiç kimse istediği gibi at koşturmaya çalışmasın... Yoksa o at onu sırtından atmasını geyet iyi bilecektir... (ADALET BU YA... İŞİN İÇİNDE NAL YEMEKTE VAR...)
  10. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Çok güzel bir paylaşım olmuş... Çok teşekkürler... Umarım yukarıdaki yazı tehlikenin farkında olamayacak kadar alıştırılmış, uyuşturulmuş beyinlere birazcık ışık olur... Erdal Atabek gibi aydın bir insana ve bir o kadar siz sevgili gelinciğimize dostça kocaman sevgi ve saygılar...
  11. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Dünyanın düşmanı silahlı rekabet... Prof. Dr. Büşra Ersanlı Başarılı akademisyenler arasında yer alan Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Büşra Ersanlı, günümüzde yaşanan siyasi, sosyal ve eğitimle ilgili olaylara farklı bir bakış açısı getiriyor. Ersanlı, uluslararası ilişkilerde uygulanan politikalarla ilgili değerlendirmeleri, siyasette yeni ufuklar açıyor. Avrupa Birliği’ne girmeyi bir rüya olarak değil “tarihi coğrafi paylaşılmışlıkların en doğal sonucu” olarak gören Ersanlı, silahsızlanmaya da dikkat çekiyor. “En çok kadınlara ve doğaya zarar veriyor” diyen Prof. Dr. Ersanlı’yla; üniversiteler, eğitim sorunları, türban, globalizm, siyaset, uluslararası ilişkiler ve hayatı üzerine konuştuk. - Globalizmin etkisini bütün ülkelerde göstermeye devam ediyor. Günümüzde uluslararası konjonktürde globalizm senaryosunun baş aktörleri kimler? Başlıca aktör uluslararası sermayedir, ancak küreselleşmeye neden olan tabii ki sadece zengin ve iştahlı ülkelerdeki sermaye değil… 1970’lerden sonra teknolojinin hızla gelişmesi ve çevre sorunlarının yaygınlaşması da küreselleşmenin diğer etkenlerinden. Uluslararası ilişkiler dediğimizde esas aktörlerin ulus devletler olduğu gerçeğinden hareket edilir. Uzun bir süre böyleydi ama son yıllarda giderek değişti. Artık ulus devletlerin dışında da aktörler dünya siyasetini etkiliyor, zaten küreselleşme de geniş anlamda bu demek. “Uluslararası ilişkiler” kavramı yerine “dünya siyaseti” kavramını kullanarak tüm etkenleri ve etmenleri hesaba katmak daha gerçekçi... - Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal gelişmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? <LI>Türkiye’nin yaşadığı gelişmeleri daha çok bir siyasi kültür çerçevesinde değerlendirme eğilimindeyim. Ülkemizde siyasal kültürde otoriterlik ve pragmatizm çok ağır basıyor. Dayatma ve fetih üslubu çok yaygın, fazlasıyla erkek egemen bir siyasal kültür oluşu özellikle bu üslubu kuvvetlendiriyor. 100 kadar üniversite var, ancak sadece 9 kadın rektör var. Kadınlar karar alanında görünmez durumdalar, dolayısıyla bu dayatmacı üslup da kolay kolay değişemiyor. Üstelik partiler yasası değişmediğinden, hiçbir siyasi parti demokratik paylaşımcı ilkelerle çalışmıyor. Liderin, başkanın peşinden sürüklenmek gelenekselleşmiş. Paylaşmak, uzlaşmak alışkanlığı hemen hemen hiç yok. Ben bugünkü iktidarı daha öncekilerden pek farklı görmüyorum. Ancak fetih ve dayatma üslubu diğer alıştığımız şehir kültürüyle beslenmiş üsluptan daha yabancı geliyor bazılarımıza. - Türkiye'de eğitimde birçok sorun yaşanıyor. Sizce üniversite öğrencilerin günümüzde en büyük problemi nedir? Bu problemler nasıl çözülebilinir? Üniversite adı üstünde evrenselliği özendiren eğitim alanı demek, yani bilginin üretildiği özgür tarafsız bir zihinsel ve toplumsal yükselme alanı. Bu alanı iktidar ve muhalefet dayatmalarından azade tutabilmek en büyük haslet. Üniversite öğrencileri eskisine oranla (yani mesela 10 yıl öncesine) daha birey gibi davranıyor, kendi özgün seçimlerini daha kolay dile getiriyor, ama daha az okuyor. Öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirebilecek şey, sosyal ve kültürel faaliyetlerin ideolojisiz olarak arttırılmasıdır, özgürlüklerin sağlanmasıdır. Kendi gündemlerini sınıflara, dergilere duvarlara taşıyabilmeleridir. Yaşadıkları şehir hakkında dersler almaları da gerekiyor. Yaşama adabı konusunda yeterli titizliği gösteremiyoruz. Tabii alt yapı yetersizliklerini de saymak lazım. Her şeye rağmen en büyük umut üniversite gençliğindedir. Onların fikirlerine önem vererek kendileri ne gibi çareler düşünüyor ve sorunları hangi sıralama içinde görüyorlar onlara sormak lazım. Bugünün gereksinimleri 20-30 yıl öncesinden farklı. - Gelecekte uluslararası ilişkileri size göre hangi ülkeler yönlendirecek? Uluslararası ilişkileri değil de dünya siyasetini etkileyecek diyelim… Önce ülke ve olay değil de fikri katkılardan söz edelim. Konu olarak kadına karşı ayrımcılıkla mücadelenin ve çevre felaketlerine karşı tedbirlerin ön sırada yer alacağını hatta teorik atılımlara yön vereceğini düşünüyorum. Belli bir coğrafyadaki halkları ve kültürleri dikkate alırsak Rusya Federasyonu’nu da, İran’ı da, Hindistan’ı da önemli buluyorum. Özgün seçenek yaratma gücü olan ülkeler bunlar, Rusya’nın 150 milyon insanı okur-yazar ve hatta iyi eğitimli hale getirebilmesi, Avrupa’nın daha gündeminde bile yokken tüm halklara kendi dillerinde eğitim yaptırabilmesi, kadınları güçlü bir biçimde eğitimli kılması; Iran’ın dünyanın tek süper gücü karşısında dirayetli bir dış politika sürdürebilmesi, sanatıyla bütün dünya aydınlarına ilham kaynağı olabilmesi, Hindistan’ın barış/şiddet karşıtlığı ve bağlantısızlık konusunda dünya siyasetinin önünü açmış olması önemli. İran’a nükleer enerji konusunda haklı karşı çıkış eğer silahsızlanma çalışmalarıyla birlikte sürdürülseydi şimdiki zıtlaşma olmazdı. Ama silahlanma rekabetini bu kadar özendiren bir büyük ülkeler topluluğu, katkısı olabilecek ülkeleri bu şekilde alt etmiş oluyor. Dünya insanları üzerinde olumlu etki yaratabilecek en önemli şey, bence silahsızlanmanın samimiyetle sağlanması. Bunun dışındaki her şey ikincildir. Silahlı rekabet dünya insanlarının en büyük ve tek düşmanı. En çok da kadınlara ve doğaya zarar veriyor.
  12. Filmi biliyorum ve izliyorum sevgili godzilla.... Önerin için çok teşekkürler... İyi seyirler...
  13. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Fethullah Gülen, Türkiye ile birlikte dünyanın pek çok ülkesinde kök salmış durumda 'Cemaat ağ gibi her yeri sardı' Dışarda deli bir poyraz, ara sıra ıslık çalıyordu... Ama hiç önemli değildi, ne de olsa odamız sobanın çıtırındaydı... Köşedeki 55 ekran TV küskün sadece... Buna karşın, meyve tepsisi, çerez tabağı önümüzde, güleryüzlü, Emine Hanım gibi... Mengiz 'le Barin ise tepemizde geziniyor... Haco'nun gözleri, onların ilgisinden çok hoşnut; mutluluğun ak zamanlarını çocuklarının soluğuyla halkının gönencinde arayan biri olduğunu ele verircesine bakıyor... Aklıma gelen soruları tek tek soruyorum, o da açık yüreklilikle yanıtlıyor: - Din, ılımlı İslam, tarikat, cemaat ve Türkiye'deki gelişmeler konusunda ne düşünüyorsun? Haco- Cumhuriyetin ilanıyla etkisiz hale gelen ve yeraltına çekilen tarikat ve cemaatler, son 25 yılda devletin de himaye etmesiyle ülke çapında her alanda boy göstermeye başladı. Devletin birçok kurumuna sızarak etkili konumlara geldi. Para, banka finans kaynakları, yardım dernekleri, vakıf gibi kuruluşlarla Türkiye'yi bir ağ gibi sardılar. - Peki, nedir bunların amacı? Haco - Bunların amacı, laik Cumhuriyeti alaşağı ederek yerine tarikat ve cemaat kurullarının hâkim olduğu şeri bir düzen kurmak, Atatürk ilke ve devrimlerini bir bir yok etmektir. Günümüz Türkiyesi'nde varılan nokta ne yazık ki bunu gösteriyor. - En çok Gülen cemaatine karşı bir duruş gösteriyorsun, neden? Haco - Gülen cemaati ya da Fethullah Gülen, tarikatlar içinde ılımlı İslam adı ile en sinsi ve derinden çalışan bir cemaattır. Müritlerinin büyük bölümü yüksek tahsil görmüştür. Devletin önemli birimlerinde görev almaya başlamışlardır. Laik düzen açısından en tehlikeli cemaatın bu olduğu kanısındayım. Fetullah Gülen'YA KARŞI APOCULARIN BİR DİRENİŞİ VAR' - Bu konuyu biraz açar mısın? Özellikle Orta Asya, Afrika, Kuzey Irak ve Türkiye'de açtığı okullarla birlikte değerlendirildiğinde, Gülen hareketinin öncelikle Güneydoğu özelinden Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsun? Haco - Fethullah Gülen hareketi Türkiye ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde kök salmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de zaman zaman bu cemaatin faaliyetlerine, okullarına sahip çıkmış, belki de destek vermiştir. ABD ile İsrail ise Türkiye'den daha fazla destek vermiş, bu oluşumu himaye etmiştir. Ilımlı İslam tezinin ABD ve İsrail'ce geliştirilen bir şey olduğu kanısındayım. - Seni böyle düşünmeye iten gerekçelerin ne? Haco - Öncelikle eski Sovyetler Birliği coğrafyasında, Balkanlar'da işe başlayan Fetullah Gülen hareketi, yavaş yavaş bu bölgelerde rağbetten düştü ve yasaklandı. Bunu gören hareket, fakir, cahil, eğitimi düşük bölgelere meyletti. Dikkatle bakıldığında Gülen'in hızla girdiği alanın Türkiye'nin güneydoğusundan Irak'a kadar uzanan coğrafya ve Afrika ülkeleri olduğu hemen anlaşılır. Son günlerde bölgede görülen Fetullah Gülen-Apo gerginliğinin temelini de Fetullah Gülen'nun bölgede örgütlenme çalışmaları oluşturuyor. - Yani, bölgede Fetullah Gülen'ya karşı Apocuların bir direnişi mi var, diyorsun? Haco - Evet...Bana göre, Apo'ya şu anda ülkeyi verseniz yönetemez; çünkü devlet içinde kadrosu yok. İnanın, bir tek polisi bir yerden başka bir yere atayamaz. Ancak, Fetullah Gülen için bunu söyleyemezsiniz. Fethullah Gülen 'in çekeceği bir tekbirle Türkiye'deki devlet kurumlarında secdeye duracak on binlerce müridi var. Bunların içinde polis de var, kaymakam da, vali de, savcı da, başka görevliler de... Allah göstermesin, şu anda yönetimi ele geçirmesi halinde 24 saatte kadrosunu işbaşına getirip ülkeyi cemaat kurallarına göre yönetebilecek güce, kadroya sahiptir. Böyle bir bilgi ve beceriye sahip Fetullah Gülen tarikatçısı için kutsal olan din, aile, toplum birliğinden çok, Fethullah'ın emir ve görüşleridir. Buna körü körüne bağlıdırlar... Eleştiri, karşı çıkma gibi bir mekanizma bu cemaatte yok. Çünkü, dünya ve Türkiye'deki finans ve sermaye çevrelerinde büyük bir güce sahiptir. Onlarca banka kurabilecek maddi imkânı var. Laik Cumhuriyeti ele geçirmek isteyen tarikat ve cemaatlerin başında gelen ve en tehlikelisi bana göre Fethullah Gülen' in ılımlı İslam tezidir. " AKP'NİN BAŞARISI, KARŞISINDA MUHALEFET OLMAMASINDAN' - Ulus devlet, Kemalist ulusalcılık konusunda ne düşünüyorsun? Haco - Türkiye, Cumhuriyetin kurulması ve Atatürk devrimlerinin başlamasıyla ileri bir adım attı. Avrupa'daki medeni toplumlar liginde yerini aldı. Daha sonra bu ilkelerden yer yer sapıldı. Benim ulus devletten anladığımsa ülkede yaşayan tüm insanların din, dil, renk, düşünce farkı gözetilmeden eşit işlem görmesidir. Ancak, ulus devlet bugünlerde tarikat ve ümmet güçlerinin baskısı altındadır. Türkiye ise böyle bir dönemde dünyaya açılan bir ülke konumundadır. Dünyadan ayrı yaşaması, gelişmesi, mümkün değildir. Ulus devlet kavramının çağdaşlaştırılması, çağdaş dünyanın normlarıyla gelişmesi gerekmektedir. - Bu dönemde AKP ve siyasi misyonu hakkında ne düşünüyorsun? Haco - AKP'nin başarısı partisinin faaliyetlerinden çok, karşıda yeterli bir muhalefetin olmamasından kaynaklanıyor. AKP, ikiyüzlü bir politika içinde. AKP'nin açık yüzü liberal demokratı çağrıştırsa da gizlediği esas yüzü muhafazakârdır. AKP'nin dış yüzünde demokrasi cilası olabilir, ama içi cemaat ve tarikatlarla doludur. Partinin dayandığı ve uygulamak istediği, yer yer de uygulamaya başladığı yönetim tarzı cemaat ve tarikat usulleridir. Çağdaş kurumları bir bir ele geçirmektedir. Büyük kentlerdeki varoşlara günübirlik "din" adı altında girmekte, büyük taban yaratmaktadır. Eski doğu kültür derneği ve eski solcu güçlerin yaptığı gecekondu uğraşlarının daha genişletilmişini din adı altında AKP yapmaktadır. Türk solu köşesine çekilmiş, pısmış onun temsilcisi olduğunu söyleyen bazı partiler de artık modası geçmiş eşya konumuna gelmiştir. O partiler halktan rağbet görmedikleri için AKP bir zaman daha başarılı olacaktır. - AKP ne yapmak istiyor sence? Haco - AKP'nin cemaatlerle flörtünün altında yatan gerçek yavaş yavaş kırmadan, dökmeden ses ve gürültü çıkartmadan ülkedeki laik hukuk sistemini etkisiz kılıp fiilen tarikat ve şeriat düzenini getirmek istiyor? - Nasıl başaracak bunu sence? Haco - Basın sayesinde... Çünkü, AKP'nin en büyük başarılarından biri ulusal ve yerel basının yüzde 80'ini satın alarak ya da korkutup ürküterek kendi safına çekmesi veya kendi aleyhinde haber yapmasının önüne geçebilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. AKP'nin en büyük hedefi ise önümüzdeki yerel seçimlerde Güneydoğu'daki yerel yönetimlerin iktidarını ele geçirmektir... - Peki, sana göre AKP'nin bu hedefine ulaşması nasıl engellenebilir? Haco - Şu anda AKP'nin önünde küçük de olsa en büyük engel, doğuda Kürt demokratlarının başlattığı ilerici hareket ve bu hareketin desteklediği DTP'nin önemli ölçüde kazandığı yerel yönetimlerdir. AKP, ne pahasına olursa olsun bunları alıp Kürt demokratik hareketini kırmak veya cemaat iklimine kaydırmak istiyor. Bunu yaparken her yolu da meşru buluyor. Örneğin, AKP'nin dağdan eve dönüş söylemleri pek ciddi görülmemekle birlikte, bazı Kürtlerde okşayıcı his yarattı. Ancak, AKP ve dayandığı tarikat güçlerinin bu günlerde Güneydoğuda çekindikleri tek güç Kürt demokratik hareketi olduğu unutulmamalı. İşte bu nedenle AKP, seçimlerde bu hareket kulvarında başarı elde eden DTP yerel yönetimlerini linç etmek ve kaybettirmek istiyor. - Peki, bu durumda CHP ne yapıyor sence? Haco - Bana göre bu haliyle CHP'nin yapabileceği bir şey yok. Çünkü, CHP ilkelerinden sapmıştır. Halka inememiştir. Türkiye'de halkın ne istediğini zamanında tespit edememiştir. Politika üretmede yetersiz kalmıştır. ________________________________________________________ 04/04/2008 Cumhuriyet - Çetin İvenoğlu...
  14. AKP KAPATILMALIDIR... ÇÜNKÜ!... Şu AKP denilen parti, kendine demokratlık yapıyor... Toplumda ikilik yaratıyor... Güven vermiyor... İlkesizlik yapıyor... Çaktırmadan ya da çaktırarak yaptığı "dincilik" ile adı konulmamış sokak baskılarına yol açıyor... Gettosunu terk edemiyor... Kadrolaşıyor... Tehlikeli oyunlar oynuyor... İhtirasına gem vuramıyor... Sizlerin hassasiyetlerini dikkate almıyor... Öfkenizi biliyor... Böyle bir partinin yakın ve sonuçlarını uzun süreçte göreceğimiz olumsuzluklar karşısında topluma ve ülkeye vereceği büyük zararlar karşısında AKP kapatılacaktır, kapatılmalıdır.
  15. AKP KAPATILACAK... Kapatılacak, çünkü... Yasalara göre bir partinin "laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı" olması durumunda kapatılması mümkündür... Anayasa Mahkemesi üyelerinin, "AKP'nin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı" haline geldiği yönünde bir hüküm vermeleri, geçmiş kararlardan edindiğimiz tecrübeye göre, hiç de imkânsız gözükmemektedir. Kapatılacak, çünkü... Eğer "laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı" olmak, parti yöneticilerinin ya da üyelerinin bazı sözlerine ve fiillerine dayandırılacaksa, bu konuda mahkeme üyelerinin elinde hayli malzeme vardır... Kapatılacak, çünkü... Başbakan Erdoğan 'ın, "birden fazla kadınla evlenmenin koşulları" ya da "katili affetme hakkının maktul yakınlarına ait olması " gibi çok tehlikeli konularda, laik bir devletin Başbakanından ziyade, çalışkan bir imam hatip mektebi talebesi gibi konuşması, "kapatmacı yaklaşımlar" için bulunmaz dayanak olmuştur... *** Kapatılacak, çünkü... "Kapatılırsa yüzde 60'la geliriz" sözünün bir anlamı olmadığı bilinmektedir... Düşünün: AKP içinde "Cennetle müjdelenen" 71 önemli adamın önemli bir kısmı yasaklı olacak... Bundan daha önemlisi Erdoğan yasaklı hale gelecektir... AKP'nin her şeyi durumunda olan Erdoğan'ın yasaklı olması halinde, her şeyini kaybetmiş yeni bir siyasi hareketin, en azından yakın vadede şansı ne olur? *** Kapatılacak, çünkü... "Türban" konusunda atılan hesapsız kitapsız adımlar da bu konuda malzeme sunmuştur... Fazilet Partisi'ni anımsayın: Bu parti de yönünü AB'ye çevirmişti... Bu parti de üslupsuzluklardan uzak durmaya gayret ediyordu... Bu parti de vitrinini yenilemişti... Ama sonra ne oldu? Merve Kavakçı olayı, partinin kapatılması için yeterli neden sayıldı... Kavakçı olayını Fazilet'in kapatılması için yeterli bulan "Yüce Mahkeme", AKP'yi kapatmaz mı? *** Kapatılacak, çünkü... Erdoğan'ın "Değişmedik" vurgulu açıklamaları, iddianameye Erdoğan'ın o eski ve çok tehlikeli sözlerinin girmesine yol açmıştır. Bu durumda "Yüce Mahkeme" nin önünde eğerlendirilmeyi bekleyen epey tehlikeli söz bulunmaktadır. Dikkat! "Kapatılacak" demek, "Kapatılsın" demek değildir... Bu yüzden "Tayyip sen bizim her şeyimizsin" diyenler, bana kızmasınlar... İlle de kızacaklarsa... Ellerinde çoğunluk olduğu halde... "Parti kapatma" meselesini Avrupa standartlarına kavuşturmayan AKP yöneticilerine kızsınlar... "Rejimi ürkütmeme" adına bu konuda AB standartlarını hayata geçirmeyenler, şimdi "ürkütücü gerçek" ile karşı karşıyadır. Ve meselenin özü de budur. __________________ ___________ ________ _____ _ Bu yazıyı Ahmet Hakan 17 Mart 2008 tarihli Hürriyet 'te yazdı
  16. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
  17. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
  18. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    İyi de... Atatürk'ün verdiği değerlerle ve devrimleri sayesinde efendiliğe yükselen köyle ne yazıkki 60 yıldır sağ iktidarlar sayesinde bugünkü temel problemlerin temel sorunların ve kirli politikaların oyuncağı durumuyla yoğruldu... Ne var ki çağdaş kültürün hiçbir alanında yeterli bir performans göstermeyen kentlere yığışmış kırsal kültürlüler nedense Avrupalı olmak istiyor. Avrupa Birliği sözü yıllarca çamaşır tozu reklamları kadar yaygınlaştı. Fakat aynı adamlar Avrupalılara kafir demeye devam ediyor. Ömürlerinde hiçbir zaman Avrupalı gibi düşünmemiş ve düşünmek de istemeyen insanların Avrupa Birliği’ne girmek istedikleri bir garip çağda yaşıyoruz. Bu arada Amerikan emperyalist propagandasının temalarını okuma-yazma bilmeyen halka kahve retoriği ile ve bir safsata bulutu içinde yansıtıldığı bir beyin yıkama çağında yaşıyoruz. Öncelikle bunu unutmayacağız...
  19. DİPNOT şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    DİPNOT: Dipteki not... dibe vuran* not... meraklısına not... gözü gören, konuyla ilgili, oradaki kaynağın peşine düşecek kimselerin okuduğu not... haysiyetli not...laf olsun diye yazılmaz, laf olsun diye okunmaz... ama genellikle okunmadığı için orada, oracıkta,... yani dipte tuhaf bir yanlızlık üretir... (Eksi sözlük) ________________________________________________________________________________ DÜNYA VE TÜRKİYE’Yİ YÖNETENLER... Gerçekten bugün insanı en çok düşündüren olgu, dünya yaşamına bir yüzyıldan fazla egemen olan entelektüel akımların ve tartışmaların hiçbirinin, Türkiye’yi idare edenler ve ona oy verenler katında yansıdığını gösteren bir küçük işaretin olmamasıdır. Dünya entelektüel yaşamını allak bullak eden düşünceler, akımlar, tartışmalar Türkiye eğitim alanında ilköğretimden üniversiteye kadar yer almıyor. Sadece birtakım yaftalar olarak kültür portmantosuna palto gibi asılıyor. Türkiye’nin tarihçileri nedense dünya ile yüzlerce yıl savaşmış Osmanlı’nın karşısındaki ülkelerin sanayi, eğitim, kültür, sanat, üretim alanında bize göre ne durumda olduklarını merak edip de yazmıyorlar. Böylece karşılaştırmasız tarih yazını sadece gollerin gösterildiği futbol maçlarına benziyor. Türkiye’de hiçbir kültür tarihçisi resimsiz, heykelsiz, bilimsiz, felsefesiz gelişmiş bir kültür olamayacağını düşünmedi. Kimse bizde Mühendishane açıldığı zaman, Viyana’da da mühendishane var mıydı diye merak etmedi. Biz Rus Bilimler Akademisi’nin ne zaman kurulduğunu merak etmiyoruz. Viyana’da dünyanın en büyük doğa tarihi müzesi varken, bizde neden olmadığını düşünen bir adam çıkmıyor. Haydn, Mozart, Beethoven ise kırsal kültürlünün aklına bile gelmiyor. BUGÜNKÜ YÖNETİCİLER OSMANLIDAN DAHA BILINCSİZ... Bugünkü kırsal kültür temsilcileri 18. Yüzyıl Osmanlı idarecilerinden çok daha cahil. Oysa o dönemde Avrupa hakkında bilgisizlik bir ölçüde anlaşılabiliyor. Ama AB kapısında beklerken Türkiye’de yapılmaya çalışılan işler çağdaş bir insanın kabul edemeyeceği kadar mantıksızdır. Bu cehaletin sürüp gitmesinde, paraya odaklanmış düşünceleri ve amaçları yansıtan, ve halkı düşünemeyen akılsızlara çevirme görevini üstlenen bir medya var. Hiçbir alanda teknik ve entelektüel standartları yerine getiremeyen bu ülkede, beyin yıkama görevi üstün bir ‘efficiency’ ile gerçekleştiriliyor. Bu durum medyanın amacına uygun bir programı gerçekleştirmesi midir, yoksa medyayı yöneten kültürün de halkın düzeyinde olmasından mı kaynaklanıyor bunu söylemek zor. Fakat temelde politik yönlendirme dışında medyanın çağdaş kültürle ilişkisi sporadik gösterilerden ibarettir. İktidar payandacıları gazete ve dergilerinde çağdaş kültürün ve demokrasinin havarileri pozunda, tavus kuşu gibi dolanıyorlar. Ama örneğin hiçbirinin aklına ‘Amerika’da bu kadar çok Türk tarihçisi varken, Türkiye’de neden bir Amerikan tarihçisi çıkmıyor?’ sorusu gelmiyor. Mustafa Kemal’in büyüklüğünü anımsamamak olası değil. Türk tarihçilerine dünya tarihi yazdırmak isteyen, Anadolu arkeolojisini öğrenmek için Avrupa’ya Anadolulu öğrenci gönderen, Avrupa musikisi konservatuarı açan, 87 Alman profesörünü yeni açılan üniversiteye davet eden bir devlet ve kültür adamı 70 yıldır gelmedi. Bugünkü cehalet gösterisinin çevresinde dolanmak bile acı verici. La Monde Diplomatique yıllarca önce ‘Kendi Kültürleriyle Hasta Olan Toplumlar’ adlı bir küçük kitapçık yayınlamıştı. Yazar Claude Julien’in makalesinde Petain Dönemi’nde egemen olan ruh halinin bütün bir toplumsal sınıfı etkilemiş olduğunu anımsatır. Türkiye’de olan da budur. Kırsal kültür zaten üstünkörü var olan çağdaşlık düşüncesini esir ya da satın almıştır. Sevgili Doğan Kuban'a sevgi ve saygılarımızla...
  20. Yinede iyimserim herşeye rağmen... Çünkü kadına seçme ve seçilme hakkı en önce ülkemizde verildi... Bugün Türkiye'de yaşayan kadınlar, diğer birçok Müslüman ülkede yaşayan hemcinslerine göre ''çok daha iyi'' durumda. Ancak kadınların eğitimi, üretime katılması ve benzeri konularda atılması gereken çok adım var... Kadın tensel, ruhsal, bireysel, sosyal, cinsel, siyasal, ekonomik özgürlüğü bir bütündür... Kadın -erkek gibi- ne kadar insanlaşırsa o oranda özgürleşir... ...
  21. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Şu unutulmamalıdır... Partiler ve hükümetler, yüzde kaç oyla gelmiş olurlarsa olsunlar hukuk denetiminde olmazlarsa gidecekleri yer diktatörlük olabilir.... Ve... Demokrasilerde hiçbir zaman keyfi yönetimlere yer yoktur... Sonuç... Bugün parti kapatmaya karşı çıkarken yargıya saldıranlar demokrasi anlayışlarını bir kez daha gözden geçirmelidirler... % lerle oluşan bu olumsuz tablo karşısında sadece kendisi için demokrat olan AKP, gerek kalmadığını sanarak vaz geçtiği demokratikleşme çabalarında samimi olsa idi, öncelikle siyasi partiler ve seçim yasalarını demokratik hale getirir, canı yanınca da demokrasi demezdi...
  22. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    DEVAMI... Anayasayı okuma ****** - AKP hükümeti sürekli olarak milli irade vurgulamasıyla yasama ve yürütmeyi yargının önüne koyuyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde yargının yeri yasama ve yürütmenin gerisinde mi? - Anayasanın başlangıç bölümünü okuduğunuzda şunu görürsünüz: Kuvvetler ayrılığı herhangi bir üstünlük sıralaması olmayıp sadece devlet organlarının anayasa yetkilerini kullanırken yaptıkları medeni bir iş bölümü ve işbirliğinden ibarettir. Üstünlük anayasa ve yasalardadır. Kuvvetler ayrılığı da zaten budur. Yasama, yürütme ve yargının birbirinden üstünlüğü yoktur. Her biri millet adına yetki kullanır. Diyorlar ki: "Milletten yetkiyi almış olan yasamanın karşısına yargı nasıl çıkar?" Anayasayı açıp 9. maddeyi okuduğunuz zaman yargı organının millet adına yetki kullandığını görürsünüz. Yasama organı nasıl millet adına yetki kullanıyorsa yargı da aynı biçimde millet adına yetki kullanır. Onun için bu üç kuvvetin birbirleri arasında hiçbir üstünlük farkı yoktur. Böyle bir iş bölümü de zaten devlet organları arasında olmalıdır. Bu bir düzendir. Bunu sakatladığınız anda zaten biter. Yasama yürütmeyi denetler. Ama yasamayı da Anayasa Mahkemesi denetler. Yürütmeyi yargı, yani Danıştay denetler. Denetim mekanizmalarını kaldırdığınız zaman ortaya çıkacak rejim demokrasi filan değil, bal gibi çoğunluk diktasıdır. Bir bölüm kesinlikle ortada yok. O da yasamanın yürütmeyi denetlemesi. Yasamanın yürütmeyi denetlemesinin yolları var. Meclis araştırması, gensoru, soru, Meclis soruşturması var. - Nasıl denetleyecek? Çoğunluk partisi bu yolları tamamıyla tıkamadı mı? - Tıkadı. Şimdi, yasama yürütmeyi denetleyemiyor. Yürütmenin başı, yani Cumhurbaşkanı o siyasi partinin tayin ettiği bir kişi. Yasamayı, kişileri, sıralamalarını, o siyasi partinin lideri tayin ediyor. Yargıyı da yasama ve yürütmenin egemenliği altına aldığınız zaman o rejim zaten demokrasi filan değildir. Ben bunu tam bir dinci dikta olarak tanımlıyorum. Yargının denetim görevini ortadan kaldırdığınız zaman ortaya çıkacak rejim eğer dinci bir karakter taşıyorsa o, dinci bir kişinin diktası haline gelir. DEVAMI... Demokrasilerde siyasi pişkinlik ve yüzsüzlüğe yer yok - Cumhurbaşkanı'nın hakkında işlem yapılacak AKP üyeleri arasında yer almasının hukuksal anlamı nedir? Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı hakkında bir karar alırsa bunun sonuçları ne olur? - Dava kişiler aleyhine açılmaz. Bu kapatma davası bir siyasi parti hakkında açılır. "Cumhurbaşkanı hakkında vatana ihanet suçu dışında dava açtığı için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yargılanmalıdır" diyenler ya cehalet eseri böyle konuşuyorlar ya da art niyetliler. Vatana ihanet suçundan yargılanmak başka bir şey, bir partinin herhangi bir şekilde laik Cumhuriyete aykırı eylemlerin odağı olması nedeniyle kapatılmasında etkileri, eylemleri olan bir kişinin siyasetten yasaklanması başka bir şey. Zaten hukuki olarak bu kapatma davası siyasi haklardan yasaklanması açısından Cumhurbaşkanı'nı görev süresi içinde etkilemez. Cumhurbaşkanı seçildiği anda anayasanın 102. maddesi gereği partiyle ilişiği kesilir. Yani tarafsızdır. Ama görev süresi bittikten sonra siyasi yasaklılığı başlar. Yani siyasi etik her şeyden önce istifasını gerektirir. Bu olayı belirli bir tartışma konusu haline getirmemek gerekir. - Gayet pişkince, "Canım, siyasi etik de neymiş?" tavrı içine girerse ne olur? - Ben buna alaturka demokrasi demiştim. Demokrasilerde böyle bir soru sorulamaz. Böyle bir olasılığın olabildiği bir ülke demokratik bir rejim içinde değildir. Demokrasi bir uzlaşma rejimidir. Demokrasi kültürü ve demokrasi etiği ister. Ahlaksız bir demokrasi kurulabilir, yeşerebilir ama yaşatılamaz. Türkiye siyasi pişkinlik ve siyasi yüzsüzlüğün çok rahat kol gezdiği bir ülkedir. Hiçbir zaman çağdaş, demokratik bir ülke olamamıştır. - Bu dava sürecinde gerek AKP'liler gerekse AKP yandaşı medya ağzına geleni söylüyor. Bülent Arınç Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nı üstü örtülü biçimde ölümle tehdit edebiliyor. Cumhuriyet savcılarının bu söylemler karşısında görevleri nedir? - Bülent Arınç böyle bir amaç gütmediğini söyledi. Tehdit amacı olmasa dahi o sözlerle dini yine siyasete alet ediyor. Hakkınızda bir kapatma davası açılmış. Biri çıkıyor, Kuran'dan ayetler okuyor, öbürü yine ayetlerle cevaplar veriyor. Kapatılma tehdidi altındaki bir siyasi parti yine din kanalıyla siyaset yapma yolunda gidiyor. Anayasanın zorunlu kıldığı eylemleri yapmamanın Türkiye'de tek takipçisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'dır. İddianameler davanın açıldığı tarihe kadar olayları irdeler. Bu FP davasında oldu. Benim selefim ( Vural Savaş ) sonradan birtakım deliller ibraz etti. Anayasa Mahkemesi de iddianame tarihinden sonra ibraz edildikleri gerekçesiyle o delilleri reddetti. Bunun üzerine Ceza Muhakemesi Kanunu'nun kendisine verdiği yetkiyi kullandı. O delillerle ikinci bir kapatma davası açtı. O iki kapatma davası birleşti ve o deliller de incelemeye girdi. Bu arada değerli halefim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na yapılan bu saldırıları büyük bir üzüntüyle izliyorum. Cumhuriyet savcıları tarafından bunların gereği yapılmalıdır. - Ergun Özbudun 10 yıl önce RP'nin kapatılmasına AİHM'de olumlu görüş bildirdiği halde Tayyip Erdoğan ona kendi anayasa taslağını sipariş etti. Siz bu çelişkiyi nasıl karşıladınız? - Olumlu görüşü bırakın, orada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil etmişti. AİHM'de söylediği şuydu: " Bu parti yüzde 21 oy aldı. Yakın bir tehlike teşkil ediyor." Şimdiyse, "Uzaydan halk getirelim. Bu halkı da kapatalım" diyor. Söyleyecek söz bulamıyorum. Değişimin de bir hududu olmalıdır. Kitaplarında, "Dinden esinlenen bir laiklik olamaz. Yasalarınızı dinden esinlenmiş biçimde hazırlıyorsanız sizin laik bir ülke olduğunuz söylenemez," diyordu. Siyasi partilerin laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı davranışların odağı olması halinde kapatılması gerektiğini sipariş üzerine hazırladığı anayasanın 38. maddesinde kendisi kaleme aldı. Değiştiği iddiasında bulunan sipariş veren ve sipariş alan belirli bir noktada buluştular, diyebiliriz. _______________ BİTTİ...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.