Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. %99 diye bir rakam peydahlanmış gidiyor... Nereden çıkarıyorsunuz bu %99 müslüman lafını... Varmı böyle bir net rakam... Mesela ben oruç tutmam, namaz kılmam, ve akşamları da yemekte 2 kadeh şarap içerim... Hayrıcı çevremde benim gibi yaşan yüzlercesi var... Bizimkiler lafa %99 müslüman ülkedeeeeeeeeeeee (hayrıca bu e harfi isteğe göre çoğaltılabilir) Birde şu tarafından bakalım... Acaba benim gibi kaç kişi yaşıyor bu ülkede... Hiçte azımsanmayacak kadar az değiliz Alevisi var, bektaşisi var (ki ülkede yaklaşık 20 milyon alevi ve bektaşi olduğu biliniyor) yezidisi, satanisti olan bir ülkede nereden çıkartıyorsunuz %99'u... Çoğunluk bizda haaaa... Ona göre mi olcak şimdi... Geç bunları kardeşim geç.. Ezberiniz bozuldu Türban ile birlikte...
  2. Sevgili arkadaşım.. Bunun adı "Örtünme" değil, "örtme" özgürlüğü... Türban... Ya da sıkmabaş... Ya da tesettür... Kısacası ve açıkçası kadının "örtülmesi"... Kadınlar için "örtünme" değil, erkekler için "örtme" özgürlüğü!.. "Kapanma" değil, "kapatma" özgürlüğü!.. Dincilerin ve türbancıların, kadınların bireysel ve özel yaşamlarındaki özgürlükleriyle yetinmeyip kamu alanlarında, özellikle de üniversitelerde, kendi kafalarındaki rejimi dayatmak ve yine kendileri yani erkekler için istedikleri "kadını örtme özgürlüğü!" Kim örtüyor? Şu trajediye bakar mısınız: Bazı aileler, artık kızlarının buluğa ermesini bile beklemeden, daha okul çağında, başlarını örtüyor; üstelik okula da yollamıyor, Kuran kursuna gönderiyor. Erkek egemen feodal kültürün "örtme" baskısı, o evladımızın sözde "örtünme özgürlüğü" oluyor... "Siyasal Bilgiler ve Hukuk diplomasını tesettürlü olarak almış olan evlatlarımız niçin yargıç, vali olamasınlar" kavgası başlayacak. Bu gidişle sıkmabaşlı, hatta çarşaflı savcıların, yargıçların yanında tesettürlü kadın kaymakamlar, valiler dönemine hazır olalım... Daha sonra neler olabileceğini ise, Irak'a ve Pakistan'a bakarak tahmin edebilirsiniz.... Konunun biraz anlaşıldığını ümit ediyorum... Saygılar... _________________________________ _________________________ _______________ E. Kongar'a saygılarımızla...
  3. ....Kim ne derse desin bence bunun altında yatan asıl amaç rejimi değiştirmek ... Atatürk Türkiye’sini ortadan kaldırmak, O’nu ve onun bu Ülkeye kazandırdıklarını bir bir yok etmeye çalışmak. Dünya üzerinde O’nun kadar, kadına değer veren, toplumda söz hakkına sahip olması, bir yer edinmesi için yasalar çıkartıp imkanlar sunan başka bir lider daha olamaz olduğunu da sanmıyorum. Mustafa Kemal’in bir sözüne yer vermek istiyorum satırlarımda “ Dünya üzerinde gördüğünüz her şey , kadının eseridir” kadının değerini, önemini vurgulayan onlarca sözünden sadece birisi bu. O bunu gören en iyi tespit eden ve Türkiye Cumhuriyetini kurarken cephede onunla beraber mücadele eden Türk kadınını hak ettiği yere getirmeye çalışan büyük insan ve şimdi O’nun bize kazandırdığı her şey tek tek elimizden alınmaya çalışılıyor. Ben, bu değerlerin ,bize sağlanan imkanların hiç birisini kaybetmek istemiyorum , hatta eksik kalan her şeyin de zaman içerisinde tamamlanmasını istiyorum . Yavaş yavaş özgürlüklerinin tamamen ellerinden alındığı, evlere hapsedilmeye çalışan, eğitimden, modernlikten uzak, çağ dışılığın simgesi kara çarşaflara bürünen kadınların dolaştığı bir Ülkede yaşamak istemiyorum. Bu ülke topraklarında yaşayan tüm kadınlara seslenmek istiyorum üzerimizden siyaset yapılmasına izin vermeyelim. Aydınlık Atatürk Türkiye’sinin bir kadını olarak ben bu çağ dışı uygulamaya izin vermeyeceğim, vermek istemeyen tüm kadınlarla da ele ele verip sonuna kadar da mücadele etmeye devam edeceğim... Aaa sahi... "Tarafsız hocaya" bir iki sorum olacaktı... Onuda gelince konuşuruz.. Sağlıcakla kalın..
  4. Sevgililer Günü... Sevgililer Günü yaklaşırken, tüketim sektörü son hızla reklamlarına devam ediyor. Sevgili, eş, hayat arkadaşı... Oysa onlar dışında hep yanımızda olan sevgiler de var. Anne, baba (yaşamasalar bile sevgileriyle beslendiğimiz), bazen akraba, arkadaş, dost, evlat... Uzun yıllar bizimle aynı yolda -sadece asfalt yolda değil, çıkurlu yollarda da- yürümüş, omuz vermiş insanlar. Hep yanımızda olan sevgilerde ortak noktanın, hayata bakış açılarımızın aynı olduğunu düşünüyorum. En azından benim için öyle. Uzun arkadaşlıklarımla ya da aileden görüştüklerimle hayat felsefem paralellik gösteriyor. Göstermeyenlerle de ister istemez paylaşımlar azalıyor. Seviyoruz onları da belki, ancak birlikte olmak için can atmıyoruz. Hayat bana onları olduğu gibi kabul etmeyi de öğretti, didişmemeyi, değiştirmeye uğraşmanın anlamsız olduğunu... Belki de bizler çeşitlilik görelim diye, bizim sahnemizde oynaması gereken insan tipleri, onlar. İnsan ürün değil ki, herkes aynı fabrikadan çıkmış gibi davransın. O yüzden olanı, olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim. Olanı düzeltmeye ayıracağım vakti, kendi eksiklerimi düzeltmeye ayırdım. Hayatın denklemi de bu noktada çözüldü benim için. Hayatla didişmektense, geleni olduğu gibi kabul edip, önemseme derecelerimi ayarladım farkında olarak ya da olmayarak. O zaman bir baktım ki, kızdıklarıma rollerini oynayan figürler gibi bakmışım. Kızdıklarım olmasa kötü ile iyi, doğru ile yanlış da şaşacakmış, anladım! Daha da önemlisi öğrenmek isteyene ders çokmuş, onu da kavradım. Sonra sevdiklerime baktım; küçük şeylerden mutlu oluyordu hemen hepsi. Benden beklentileri sohbet edip, hoşça vakit geçirmekti en fazla. Hesap kitap yapmıyorlardı pek. İlişkilerini yarın doğabilecek çıkar ağlarına göre şekillendirmiyorlardı. Bu sevgililer gününde onları tek tek aklımdan geçirdim. Hayatıma kattıkları tatlar için, içimden hepsine teşekkür ettim. Onlar olmasa sevdiklerimin kıymetini bilemeyecektim çünkü. Bu yüzden tüm sevdiklerime sıkı sıkı sarıldım. Hepinizin Sevgililer Günü kutlu olsun dedim... İyi pazarlar. l ___________________________________________________ __________________________________________ _____________________________________ ______________________________ ________________________ Sevgili Aylin Kotil'e sevgi ve saygılarımızla...
  5. Yıl 2008... Türkiye nereye gidiyor artık çok belli... Bunun adı "inanca saygı" değil... Bunun adı "giyim-kuşam özgürlüğü" değil!.. Bunun adı "eğitim özgürlüğü" hiç değil!.. Uygarlığın boy verdiği benim güzel yurdum, Homeros' un doğduğu topraklar "Arap çölleri" ne dönüyor giderek... Rüşvetin, yolsuzluğun ve yoksulluğun sarmalında kalan toplum "Kuran emri" safsatasıyla kandırılıyor... Bir insanlık suçu işleniyor!..
  6. Amerikalı Samuel P. Huntington 'un pek ünlü kitabından alıntılar yayımlıyorum... Kitabın adı neydi?.. "Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması..." "İslami tarzda sakal bırakanlar ve türbanlı kadınların sayısının hızla arttığı, camilerin sayısı gittikçe artan kalabalıkları topladığı, ......... Osmanlı İmparatorluğu'nun oynadığı rolü göklere çıkaran kitaplar, dergiler, kasetler, kompakt diskler ve videolarla dolup taştığı bildirilmekte; 290 kadar yayınevi ve basımevi, dört gazete dahil olmak üzere 300 kadar yayın, yaklaşık 100 adet lisanssız radyo istasyonu ve yine 30 adet lisanssız televizyon kanalı İslamcı ideolojinin propagandasını yapmaktadır." Peki, ne olacak?.. "... Türkiye'de İslamın yeniden canlanması... Atatürk 'ün mirasını aşındıran eğilimlerin yükselişi, tüm bunlar Türkiye'nin bölünmüş bir ülke olmaya devam edeceğini garantiliyor gibidir." * Sonuçta Huntington diyor ki: "Köktendincilik Türkiye'de tırmanışa geçmiştir; Özal yönetimi altında Türkiye, Arap dünyasıyla özdeşlik kurmak için büyük çaba harcamıştır." "Türkiye .... laikliği kaldırıp, kendi medeniyet kümesinde bir parya konumundan çıkarak bu medeniyetin lideri haline gelebilir." "Ama bunu yapabilmek için Atatürk'ün mirasını .... eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye'yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli 'siyasal' ve 'dinsel meşruluğu' kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir." Sanırım o lider şu han mecut... Evet Tarafsız... Size nacizhane bir tavsiyem... 1400'lü yılların çelişkili, inançtan uzak, günümüz koşullarına cevap veremeyen bir doğmaya bağlanacağınıza... Geleceği görün ve geleceğin Türkiyesinde ufak bir imza bırakma çabalarına emek sarfedin olurmu.... Öyle türban bağlanacak, şöyle olacak, kuran şöyle demiş gibi bir mantıksızlığı temcit pilavı gibi önümüze getirmenin kimseye bir faydası olmayacağı aşikardır çünkü; Kuran'ı harfiyen ve kelimesi kelimesine yobazın radikalliğinde değerlendirirmeye kalkmış olursunuz ki; Bu tür Feodal bir yapının sözcülüğünü yapmış olmanız bize hiç bir fayda vermez... Olsa olsa geri kalmışlıktan kurtulma aşamasında ve aksak topal bir şekilde toparlanmaya çalışmış bir halka bir yumruk atmaktan öte gidilemez... Saygılar.. Sevgili İlhan Selçuk'a sevgi ve saygılarımızla..
  7. Fark nerede?... Vicut örtüsü, ruh köleliği, acizlik, kulluk, kölelik vb. ikinci sınıf yaratılmasından kaynaklanan erkek egemenliğine boyun eğmenin yaşamsal değerimi sizce?... Haydi söyleyin... Dökün içinizi... sizi inanın sevkle dinleriz...
  8. İMAM HATİP OKULLARI KAPATILMALIDIR... 1924 yılında yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ile din alanında imamet ve hitabet hizmetlerini yerine getirecek elemanları yetiştirmek üzere ortaöğretim düzeyinde okullar açılması öngörülmüştür. Bu amaçla Cumhuriyetin ilk yıllarında imam hatip okulları açılmış ise de o dönemin kendine özgü şartları nedeniyle bu okullardan beklenilen faydanın sağlanamayacağı anlaşıldığı için 1927 yılında kapatılmışlardır. 1948 yılında ortaokul ve lise eşiti imam hatip okulları açılmış ve bu okulların sayısı yıllar itibariyle artmış, 1974 yılında imam hatip liseleri olarak yeniden düzenlenmiş ve mezunlarına üniversiteye girme hakkı verilmiştir. Bu arada kız öğrenciler için ayrı imam hatip liseleri açılmış, ayrıca Anadolu imam hatip liseleri adı altında yeni oluşumlar gerçekleşmiştir. Ne acı ve garip bir tesadüftür ki; 1947 ?1948 döneminde köy enstitülerinin kapatılmaları için adımlar atılırken imam hatip okulları açılmıştır. İnsanlarımız, köy enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim programları ile yavaş da olsa ileri vitesle aydınlığa doğru yol alırlarken, birden geri vitese geçilerek başlatılan din eğitimi ile bugünlere gelinmiştir. Bu bir tesadüf müdür? Yoksa bilinçli bir tercih midir? 1945 yılından itibaren çok partili siyasi hayata geçen Türkiye?de din istismarının tehlikeli bir uygulaması mıdır? Bu konulardaki değerlendirmeyi okuyucularıma bırakıyorum. İmam hatip okulları bir misyon mektebi olup, kuruluş misyonu aydın din adamı yetiştirmektir. Ancak gelişen zaman içerisinde siyasetin etki alanına girerek belli bir amaca yönelik tek tip insan yetiştirmek ve yetiştirilecek bu tipteki insanlardan oluşan nesil ile yeni bir düzen oluşturmak imam hatip okulları için bir kısım siyasetçiler tarafından yeni bir misyon olarak ortaya konmuştur. 60 yılda, yani bugün gelinen noktada bu misyonun gerçekleştiği, Atatürk?ün laik cumhuriyeti yerine dini temel tercihlere dayalı bir düzen oluşturulduğunu söylemek her halde yanlış olmayacaktır. Ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişmiş insan gücü ihtiyacını kısa sürede karşılamak için lise düzeyinde başta öğretmen okulları (muallim mektepleri) olmak üzere birçok kamu hizmeti alanında meslek okulları açılmıştır. Bu arada köyün ve köylünün aydınlatılması için köy enstitüleri kurulmuştur. Meslek okulları zaman içerisinde kendilerinden beklenen işlevleri yerine getirmişlerdir. Ülke düzeyinde üniversite eğitimin gelişimi ve yurt düzeyinde yaygınlaşması sonucunda bilimin bir gereği olarak lise düzeyindeki meslek okulları kapatılmış ve bunların eğitim konusu olan alanlarda yüksek okullar açılmış, ön lisans ve lisans programları uygulamaya konulmuştur. Bilgi ve iletişim çağında gençleri lise düzeyindeki mesleki okullarda eğitim ve öğretim ile meslek sahibi yapabilmeyi kabul etmek akılcı ve bilimsel bir yaklaşım olamaz. Toplum için çok önemli meslekler olan öğretmenlik ve din hizmetleri (imam, hatip vb.) lisans düzeyinde eğitim görmüş, çeşitli hizmet içi eğitimlerle geliştirilmiş, yabancı dil bilen, yurt içi ve yurt dışı kaynaklarda araştırma yapabilecek ve kendilerini yenileyerek geliştirecek elemanlarla ancak yürütülebilir. Bu nedenle öğretmen okulları kapatılmış ve her derecedeki öğretmen lisans düzeyinde eğitim ve öğretim ile yetiştirilmeye başlanmıştır. Buna karşılık din hizmetleri verecek olan imam, hatip ve benzeri din görevlilerinin lise düzeyinde eğitimle yetiştirilmeye devam edilmesi ise kabul edilecek bir durum değildir. Din bilimi, yani teoloji eğitim ve öğretimi 3-4 yıllık orta öğretim sistemi içerisinde yapılamaz. Bu düzeyde eğitim ve öğretim ile din biliminin öğretilmesi insanın doğasına ve gelişimine aykırı olur. Bu nedenle orta öğretim düzeyinde yapılan din eğitim ve öğretimi medrese eğitiminden öteye bir anlam taşımaz. İmam hatip liselerinde yapılan bu tür eğitim; bugün olduğu gibi halkın çocuklarına, belli belirsiz, az çok, doğru yanlış bir din eğitimi vermeden ileri bir yarar sağlayamaz. Böyle okullarda, bu şartlarda aydın, bilgili din adamı yetiştirmek mümkün değildir. Nitekim bugün girişim ve uygulamalarına bakıldığında hükümetin eğitim politikasının hedefi ve amacı, dini değerlere göre yetişmiş kız ve erkek öğrencilere yüksek okul ve üniversitelerin kapılarını açarak, din eğitimi alt yapısı üzerine mesleki üst yapıyı kurmak olduğu ortaya çıkmaktadır. Daha somut bir ifadeyle imam vali, imam kaymakam, imam savcı, imam hakim, imam mühendis, imam doktor, imam öğretmen, imam öğretim görevlisi, imam polis ve başarabilirlerse imam subay, imam astsubay ve benzerlerini yetiştirmek hükümetin hedefi olarak tanımlanabilir. Diyanet İşleri Başkanı kısa bir süre önce verdiği beyanatta teşkilatında %6 oranında ilahiyat fakültesi mezununun çalışmakta olduğunu, tüm camilerde ilahiyat fakültesi mezunu imam görevlendirmek istediğini, hatta büyük camilerde lisans üstü eğitim ve doktora yapmış imamlara görev vermek istediğini, ama bunu başaramadığını ifade etmiştir. Bu çok acı bir tablo ve üzerinde düşünülmesi gereken acı bir itiraftır. Bugün çeşitli üniversitelerimizde 25 civarında ilahiyat fakültesi bulunup bu fakültelerde din bilimini öğrenerek mezun olan binlerce genç, kendi meslek alanlarında çalışma imkanından yoksun bırakılmıştır. Yüz binlerle ifade edilen Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında yetişmiş bu insan gücü çalıştırılmıyor ise bunun tek anlamı vardır; o da çağdaş, modern ve aydın din adamlarının dışlandığı gerçeğidir. Diyanet İleri Başkanı lisans düzeyinde eğitim öğretim görmüş elemanları neden istihdam edemediğini ön yargısız analiz etmelidir. Bu analiz sonucunda Laik Türkiye Cumhuriyeti?nin sigortası olan Diyanet İşleri Başkanlığında İlahiyat Fakültesi Mezunları ile bu eğitimleri üzerine yüksek lisans ve doktora eğitimi yapmış olan ve kendine akıl ve bilimi rehber edinen aydın kişilere görev vermelidir. Bilimsel olarak kuruluş amacını gerçekleştirmesi olanaksız hale gelmiş ve bu amacı dışına çıkarılarak din eğitimi veren bir niteliğe büründürülmüş, bu hali ile tevhid-i tedrisat kanununa ters düşmüş imam hatip liselerinin hemen kapatılmaları; ihtiyaç duyulan aydın din adamlarının ilahiyat fakültelerinde yetiştirilmeleri ve bunların istihdamının önünün açılması, ülke gerçeklerinin yadsınamaz bir sonucudur. ______________________________________ _______________________________ __________________________ _______________________ ___________________ _______________ ___________ _______ ___ _ ____________________________________________ Sevgili Av. Mustafa F. AĞAOĞLU'na sevgi ve saygılarımızla....
  9. Konumuza dönersek: Türban Türkiyenin istikbalini fethe çıkmış olan tarikatların müessir bir silahı olarak bu fetih için kullanılmaktadır. Ellerinde Türkiye bütçesinin bilmem kaç katı kadar olan ve adına ‘yeşil sermaye’ denilen bir hazine bulunan bu tarikatlar, genç kızlarımızın inancını bu sonsuz servetle satın almaktadırlar. Üniversite kapısına kadar başı açık gelen kızlarımız, o kapılarda başlarını bağlayarak kendilerine ‘Işık Evleri’nde, tarikat vakıf yurt ve yuvalarında verilen talimatı yerine getirmektedirler. Amaçları bu aldatılmış piyon ve kukla haline getirilmiş kızlarımızın, yüksek eğitimlerinden sonra doktor, yargıç mühendis gibi bütün meslekleri ele geçirip,Türkiyenin kaderini altın bir tabakta şeyhlerin emrine sunmaktır. Kendileri de birer tarikat mensubu olan yüksek politikacılarımız, bağlı bulundukları şeyhlerinin bu amacı elde etmelerine hizmet yarışı vermektedirler. Milletimizin birlik beraberlik ve bütünlüğüne verecekleri hasarı görmeden ya da umursamadan mezbuhane gayretlerle Türbanı yüksek eğitime sokmak, altından kalkılmaz bir vebal olarak, bir gün kendi başlarını da yiyecektir.
  10. Üstelik.. Sayın EfendirTürkler.. Eğer Allah Türban tarzıyla baş örtülmesini emredecek olsaydı kullarını böylesine işin içinden çıkılmaz anlaşılmazlıkların karanlığında bırakır mıydı? Böyle bir emri, diğer binlerce Ayetlerinde olduğu gibi açık açık belirtir, mümin kullarını böylesine yormazdı. Müslümanlığın ana kurallarından biri “Kolaylaştırmak’ değil midir. Allahın kendi kuralına uymaması düşünülebilir mi?... Arkadaşların anlayamadığı / anlamak istediği konu bu bence... Sevgi ve saygılar..
  11. Yani. değilmi... İşte bu kadar...
  12. Anlaşılan örtünma konusunda hepey bilgi sahibisiniz... Paki ya biz, biz erkekler için bir örtünme modeliniz varmı... Önerileriniz nedir... Eee böyle bir halimden öğrenecek çok şeyimiz var anlaşılan... Bekliyorum...
  13. Ezberinize ayran kaldım.. 3 kelimelik nur süresinin noktası virgülüne kadar ezberlemişsiniz... Tebrikler...
  14. Tarafsız.. Aynı şeyi yazıp duruyorsun... Ya açılımı... Açılımını bir yapalım bakalım.... Yaksa olduğu kabul etmek ne dine geleneğine, ne akla, ne mantığa ve ne de bilgi çağını yaşan insanlığa yakışır.. Açıkçası Bahsettiğin ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” Fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır ve sizler gibi düşünenler bunun bir sonucudur.. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” Şili “salsınlar” manasına gelmez. Bu Şille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” Şili yerine “felyüdnine” Fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir... Şimdi gelenekçi zihniyetin sonucu mu olacağız.... Yoksa kendimizmi?...
  15. 1-Mesela, Ürdün Kraliçesi Raina... Kuveyt doğumlu, Filistinli. Başı açık mı? Açık. 2-Suriye first lady?si Esma, sarışın... Ne malum? E görüyoruz. 3-Mısır first lady?si Suzan Mübarek? Açık. 4-Fas Kraliçesi Laila Salma? Açık... Kızıl saçları var... Geçenlerde kızı oldu, hastanede çekilmiş fotoğrafından biliyorum. 5-Cezayir first lady?si Amal Triki? Açık. 6-Libya Lideri Kaddafi?nin top modelleri kıskandıran doktor kızı Ayşe, saçlarını sarıya boyattı... Eskiden siyahtı. Tunus first lady?si Leyla bin Ali? Açık. 7Hatta, Tunus Cumhurbaşkanı?nın oğlu Muhammed Ali Mabrouk, gizlice İstanbul?a geldi, Reina?ya bir sarışınla girerken yakalandı, tam "çapkınlığa geldi" demeye hazırlanıyorduk ki, meğer eşiymiş. 8-Ya, Katar? Cumhurbaşkanımız oradaydı iki üç gün önce... Katar Emiri?nin eşi Sheikha Mozah binti Nasır el Missned, "Hello" dergisinden fırlamış gibiydi... Sophia Loren?in gençliğine çok benziyor. Sanırım o nedenle Sophia Loren tarzı, saçlarını açıkta bırakan tülbent benzeri bir şey takıyor. Saçları kahverengi, uzun, beline kadar iniyor. 9-Saddam?ın ilk eşi Sacide, açık. İkinci eşi Samira, açık. Kızları Rana, Raghad, Hala, açık. Gelinleri de. 10-Rahmetli Arafat?ın eşi? Süha Arafat, açık. Pekiii... 11Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı ve Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Raşid el Maktum?un eşi? 12Hani şu garajı alan Şeyh?in eşi? Prenses Haya. 13Ürdün eski Kralı Hüseyin?in üçüncü eşinden, en büyük kızı... Bu nedenle, hem Dubai Prensesi, hem de Ürdün Prensesi... Sporcu, binici... Üstelik, öyle böyle sporcu değil. 2000 yılında Avustralya Sydney?de yapılan olimpiyatlara Birleşik Arap Emirlikleri adına katılan milli sporcu... 14Kadın haklarının ateşli savunucusu. Arap kızlarının umudu. Prenses Haya... Açık. ........ Anlaşılan o ki... Bunlarda imam hatip liseleri yok. Nasıl giyineceklerini bilmiyorlar! ........ Sen neden bahsediyorsun TARAFSIZ.. Neyi bahsediyorsun... Neyi yutturmaya çalışıyorsun bizlere... Geç bunları kardeşim geç... Tutturmuşsun bir Nur Süresi gidiyorsun... Aaa bu gidiş iyi bir gidiş, aydınlık bir yol, akılcı bir tutum değil... Umarım anlaşılmıştır... _______________________________________________ Sevgili Yılmaz Özdil'e sevgi ve saygılarımızla -Hürriyet - 10.2.08
  16. Eğitim dedinizde... Örtünme konusunda araştırma sonuçlarından bahsetmek istiyorum... "Kuran ayetinde ’başörtüsü’ diye bir kelime geçmemektedir. Buna rağmen tüm Kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde Kuran ayeti ’başörtüsü’ olarak çevrilmiştir. Halbuki ayette geçen "HIMAR’ kelimesi ’Baş örtmek’ anlamında değil, sadece ’örtmek’ anlamına gelmektedir. Eğer, herhangi bir şey örtülecek ise. O şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin masa örtüsü derken, örtmek kelimesinin yanına masa kelimesinin gelmesi gibi, başörtüsü dendiği zaman da "örtmek" ("hımar") kelimesinin yanına "baş" ("re’s") kelimesinin ’hımarü-re’s’ şeklinde gelmesi gerekir. Ayetteki ’hımar’ (’örtü’) kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime ’cuyub’ kelimesidir ki, ’yaka’ veya ’göğüs’ anlamına gelir. Çünkü, aynı kelime ’cuyub’ bir başka ayette (28:32) Hz. Musa’nın ’göğsüne/koynuna elini soktuğu’ şeklinde geçer. Yani, ’cuyub’ kelimesi, ’hımar’ örtmek kelimesi ile kullanıldığı zaman ’bihumûrihinne ala cuyubihinne’ başını örtmek değil, ’göğsünün üzerini örtmek’ anlamına gelmektedir. Geleneksel tüm yorumcular, Kur’an ayetini bilimsel bakışla değil de, birbirlerini taklit edip, ’Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’ diyerek ’Felyedribne’ fiilini de ’örtsünler’ diye tercüme etmişlerdir. Bu geleneksel yorumcular ’DaRaBe’ kökünden gelen bu kelimeyi burada, ’Başörtülerini örtsünler’ derken, bir başka yerde aynı ’DaRaBe’ kelimesini ’Kadınları DÖVÜN’ (Bak. 4:34) diye çevirmişlerdir. Özetle, Kuran’ın orijinal ayeti tüm açıklığı ile ortadayken, elverişli bir siyasal kullanım malzemesi olarak, sürekli gündemde tutulan başörtüsü, Kuran’ın değil, geleneklerin, kişisel görüşlerin dinleşmesinden kaynaklanmaktadır." (S. 373) Yani durum tamamıyle kişisel görüşlerin dinleşmesinden kaynaklanmış ve günümüz politikalarına alet olmuştur... Lütfen bu bilgileride küpe edelim olurmu... Kalın sağlıcakla.. ______________________ Sevgili Özdemir İNCE'ye sevgi ve saygılarımızla..
  17. Tamam anladık başınızı yakalarınıza kadar örtün diyor.. Ya etek boyları.. Bunlarla ilgili bir ayet varmı bilmediğimiz... Varda bizmi bilmiyoruz.. Bir deyim bütün bunlar için söylenmiş herhalde... "Üstü kebap, Altı şişhane..." Peh..
  18. İyide... Bur ayette... Çarşaf varmı?... Türban varmı?... Baş örtüsü varmı?... Söylermisini lütfen.. Varmı?...
  19. Diyorlar ki: “Bize göre başını örtmek dinin emri değil...” Siz de diyorsunuz ki: “Eee, o zaman neden türban üzerinden siyaset, ticaret yapıyor bunca çene çalıyorsunuz? Neden türbanın şart olmadığı gerçeğini toplumla paylaşmıyorsunuz?” Diyorlar ki: “Konumuz özgürlük...” Diyorsunuz ki: İyi ama ya bir gün çıkıp şeriatla yönetilme özgürlüğünü de isterlerse ne yapacaksınız? Diyorlar ki: “Ona o zaman bakarız!” “Yazıklar olsun bu çifte standarda” diyemiyorsunuz tabii; ne de olsa serde efendilik var! İnanılır gibi değil...
  20. İyi o zaman bizde.. Başı açık kadınlarımız kapatma kavgası verelim ne dersiniz... Çarşafsa, çarşafa sokalım... Türban sa, Türban kavgası verelim... Takke takılacaksa dine göre onu takalım.. Yok hayır fes takılacak denirse onu da deneyelim... Hatta daha da ileriye gidelim... Fıkıh kanunlarını da normal yasalarımızın üstünde tutalım... Hı ne dersiniz... Maden savunuyorsunuz... Dinen tüm gerekleri, kuralları, giyim tarzlarını vb. gibi konuların da kavgasını verelimmi?... Mesela şeriat isteyelim gibi gibi... Dibi bulunmaz bu dinsel isteklerin aç gözlüğüyle tüm istek ve beklentilerin kavgasını verelim. olmazmı?..
  21. "Türban Söylemiyle Sömürülen İslam ve Aldatılan Türk Toplumu..." Ve buna alet olanlar... Ve bunlara alet olmakla kalmayıp sözüm ona hocalar da hurafelerle al gülüm ver gülüm Müslümanları uyutmaya çalışmaktadırlar... Tekrar belirtiyorum... Ve yukarıdaki yazımda belirttim... "Türban ne Kuranıkerim'in emridir... Ne Müslümanlığın şartıdır..." Erkek egemen toplumda 'Amerikancı-Dinci' siyasetin bayrağıdır... Çünkü din adına yutturmaca Türkiye'de iktidar siyasetine dönüştü... Buna 'dur' demek her yurttaşın, her Türk vatandaşının, her Müslümanın görevidir... .... Peki bugün Türban ile neyi örtüyorlar aslında... Vurgunu örtüyor, talanı örtüyor, yalanı örtüyor... Gelecek günlerin bu oyunları gören, bu oyunlara alet olmayan ve bu safsataya var gücüyle direnen insanların sayısının artması dileğiyle... ....
  22. Siz Türbancılar... Örtünmeyi neye dayandırıyor.. Nur süresinin 31. ayetine... Ne yazıyor burada... Aynen aktarıyorum... "Söyle inanan kadınlara: Harama bakmaktan sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar. Örtülerini göğüsleri (memeleri) üzerine vursunlar." Peki, bu ayette ne var?.. Çarşaf var mı?.. Başörtüsü var mı?.. Türban var mı?.. Yok yok yok... Siz kimi kandırıyorsunuz... Tekrar söylüyorum... Türbancılar Türbanı Cumhuriyetin, laiklikliği, gelişmenin, çağdaşlığın, kemalizmin, demokrasinin, insan hakları gibi olmazsa olmaz bu değerlerin üzerini örtmek/yıkmak için kullanıyor/kullandırılıyor... Tabi bizde yersek...
  23. Bir bez parçasını bayrak yapanlara güzel cevap... Gerisimi... Üstü kalsın...
  24. Kısaca, Her ikinizede sadece şunu söyleyebilirim... Türbanın yanında yer almak özgürlükçülüğün değil köleciliğin saflarında bulunmaktır!... Yarın geç olmadan yerinizi belirleyin derim... Bana göre 1m²'lik bir bez parçasından umut beslemek... En büyük günahtır... Kalın sağlıcakla...
  25. Anlatayım... Sevgili aliO... Bana göre dinini az bilen ve kendisini inançlı olarak tanımlayan başörtüsüz bir kadında pekala, ahiret hayatının, Allah’ın sevgisini kazanmanın, salt örtünmekle olmadığını, örtüsüz olmasının kendisini bu dairenin dışında bırakmadığını bilecek durumdadır. Fakat başörtüsüne zorlanarak sokulmuş bir kadın ise belki içinden hala birtakım kavramları sorgulamakta netleşememektedir. Çünkü; ünun başka bir şansı olsa belki ilk fırlatıp atacağı şey örtüsü olacaktır. Ve bu örneklerde çoğunluktadır ve Aile baskısı ile örtünen kız ile, kendi isteği ile örtünen kız arasındaki farkı bile göremeyecek kadar şuursuzlar. Nedenine gelince kul için mecburiyetten kapanmak Allah’ı kandırmaktır. Ve son olarak; Sizin bu çocukları gençleri ittiğiniz nokta Allah’ı kandırmak noktasıdır ki bence bu bağlamda bakıldığında başörtüsüzler sizin kadar günahkâr değildir. Hepsi bu...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.