Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİPNOT

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.258
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. Akletmek=düşünmek olduğuna göre... Bende aklederek sordum sorumu ve cevabını da düşünerek çorap söküğü gibi buldum sayın Haluk Gümüştabak... Konu başlığınızdan anlaşılacağı üzere dinin ve islam şeriatinin özellikle biz insanlardan istediği şeyi uzun uzadıya anlatmışsınız. Oysa şunu açık açık söyleyebilirdiniz ... 'İslam şeriatı, akılcılık yerine vahiyciliği kabul insan türünü kabul eder' (ki bunun için epey sure var) Akılcılığa yani akıl üstünlüğünü ve rehberliğini kabul etmez, Vahiy üstünlüğünü ve aklın vahiy'e teslimini öngürür/ister. (o dönem öyle gerektirmiş belki ama bizler artık 21. yüzyıldayız, 1400'lü yıllarda değil) Kısaca burada kişi tüm davranış, tutum, eylem ve düşünselliğin aklı dışlayan verilerle düzenlemesi gerektiğini ifade etmeye çalışmışsınız. Kusura bakmayın sayın Haluk Gümüştabak. Kimse beni akılcı düşünce ve yaratıcı zeka gücünden alı koyamaz... Saygılar... DİPNOT
  2. Sayın Haluk GÜMÜŞTABAK... Yani şimdi bizim 'akılcı değilde vahiycimi' olmamız isteniyor...? Saygılar...
  3. DİPNOT

    DİPNOT'lar...

    Sakin geçmişin doğmaları fırtınalı bugünler için yetersizdir. Bir durum şartlar zorlaştıkça aşılması zor hale gelebilir. O zaman bir de zorlukların üzerine tırmanarak o durumu aşmalıyız… Abraham Lincoln / 1862 Aralık / Kongrenin ikinci yıllık toplantısında söylemiştir…
  4. Katherine Jenkins. “Believe”… http://youtu.be/col_puP6wrk
  5. Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?... Bilimin ilgili dallarından uzmanlar bilişsel, dilbilimsel, gelişimsel, toplumsal ve evrimsel- sinirbilimci, nörolog, yapay zekâ uzmanları, düşünürler ve ekonomistler işbirliği yaparak bu son büyük problemi çözmeye çalışıyor... Lütfen biraz sabır... Saygılar...
  6. Japonya'da 7,4 şiddetinde deprem! Japonya'nın kuzeydoğu kıyısının 40 kilometre açığındaki 7,4 büyüklüğünde deprem olduğu belirtildi. Depremin ardından tsunami alarmı verildi. NHK televizyonu, tsunami alarmı verilen bölgede yaşayanlara televizyondan yüksek yerlere çıkmalarının anons edildiği belirtildi. 2 metrelik dev dalgalar bekleniyor 7,4 büyüklüğündeki depremin ardından ülkenin kuzeydoğusu için tsunami uyarısı yapıldı. Bölgede İbaraki ve Fukuşima nükleer santrali bulunuyor. Japon televizyonlar 2 metrelik dalgalar beklendiğini duyurdu. Depremin Japonya'yı tarumar eden tsunami felaketinin gerçekleştiği yere 50 km uzaklıkta gerçekleştiği kaydedildi. Geçen ayki depremin artçısı AP ajansı, bu depremin geçen ayki 9 büyüklüğündeki depremin artçısı olduğunu bildirdi. NHK televizyonu, tsunami alarmı verilen bölgede yaşayanlara televizyondan yüksek yerlere çıkmalarının anons edildiği belirtildi. Nükleer santraller alarmda Depremin olduğu ve tsunami alarmının verildiği bölgede İbaraki nükleer santrali bulunuyor. Daha önce kriz yaşanan Fukuşima'daki nükleer santralde ise anormal bir durum yok. Ancak Fukuşima'da çalışan ekip, tedbir amaçlı santralden tahliye edildi. http://www.youtube.com/watch?v=Yn6MUbGy2C4&feature=player_embedded
  7. Açarmısın sayın y.yılmaz...
  8. http://www.youtube.com/watch?v=_Sk_XEHfqwk&feature=player_embedded Bugün, Sir Richard Branson, Amerikalı denizci, pilot ve explorer Chris Galce ve denizaltı tasarımcısı Graham Hawkes Virgin Oceanic bir proje keşfetmek amacıyla başlatılan "Kendi Blue Planet son sınır ve bizim denizlerin en dip'i" test dalışlarına başladı... Amaç aritalama teknolojisini kullanarak, Google Chronicle için dalışlar yapmak ve bunu bilim tüm dünya ve bilimsel amaçlı paylaşmak.... Saygılar..
  9. Agit raporna göre, geçtiğimiz Aralık ayında listede başı 34’er tutuklu gazeteci ile Çin ve İran çekmekte iken Avrupa Birliği adayı Türkiye beş ay sonra bu sayıyı neredeyse ikiye katlamış ve ülkenin basın özgürlüğü taahhütleri ve demokratik imajının meşruiyeti konularında soru işaretleri yaratmıştır. Rapordaki rakamlar, IPI’ın Türkiye Ulusal Komitesinin de içinde yer aldığı yerel ve ulusal basın örgütlerini temsil eden bir şemsiye oluşum, Gazetecilere Özgürlük Platformunun verdiği rakamlarla örtüşmektedir. Hapsedilen gazetecilerden biri de hükümeti devirmeyi amaçlayan silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanan IPI Dünya Basın Kahramanı Nedim Şener’dir. Bu çalışmanın sorumlusu olan AGİT Medya Özgürlüğü temsilcisi Dunja Mijatovic Türk yetkililere çağrıda bulunarak ülkedeki medya meşruiyetinin AGİT basın özgürlüğü taahhütlerine uyumlu hale getirilmesini talep etmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bir mektup yazarak, yapılan bu araştırmanın medyada meşruiyet reformunun gereksinimine işaret ettiğini vurgulamış ve bunun gerçekleşmesi için destek teklifinde bulunmuştur. Kaynak ...
  10. Başımıza Küller... Koyu bir karanlığın içine girmek üzereyiz. Dünya bir kırılma noktasına gelmek üzere değil, geldi. Gökyüzü kirlendi. Gördüğünüz bulutlar Nâzım Hikmet’in yıllar önce anlattığı bulutlardır. Japonya’ya uzaktan bakıp teselli bulmayın, tehlike hemen yanı başınızda, içinizdedir. Geçmişini ve geleceğini yok etmekte insandan daha ustası yok, gururdan çatlamak üzereyiz. Tarih, artık tarih olmaktan çıktı, çanak çömlekten ibarettir. Kazdığımız tünellerin içinden çıkan tarihe bir baksak, belki de dünya daha az kirlenir, ama kime ne ki bundan... Ekonominin yalnızca genel değerlerinden yola çıkarak uydurulan “büyüme” kavramıyla idare edip gidiyoruz işte. Eskiden “kalkınırdık” ve kalkınırken gelir dağılımının durumunu sorgulardık. “Neden” dediğimiz anda ütopyamız başlardı yeşillenmeye. Ama şimdi bize sorunun da, yanıtın da demode olduğunu söylüyorlar. *** Savaşın siyasetin bir biçimi olduğunu biliyorduk da, siyasetin tümüyle savaşa dönüştüğünü, her silahın mubah sayıldığını yeni öğrendik. Bulduğumuz her şey, tüm icatlarımız kötülüğün eline geçti. Seslerimizi dünyanın öbür ucuna aktaran harikulade şey artık korkulu rüyamızdır. Bütün zamanların hiç eskimeyen, insanı insan yapan, insanın kendiyle birlikte hayat bulan can suyunu, müziği sakladığımız çoğalttığımız CD’lerimizi bile “suç aletine” dönüştürmeyi başardılar. Toplayıp götürüyorlar. *** Kirlenme her yerdedir. Göklerden üstümüze inmiyor, bizden gökyüzüne yükseliyor. Ve en sonunda doğa ayaklandı işte. Doğa, kendine ihanet eden insana isyan ediyor. Orasını burasını dürtükleyip duran insana, “artık yeter!” demesinin nedeni bellidir. Doğayla barışık olmayanların birbirleriyle de barışık olamayacağını unuttuk. Savaşı barış sanıyoruz. Hayatı tüketen tuhaf bir savaşın yüksek adrenalini ile kendimizden geçmiş durumdayız. İkiyüzlülüğümüz tarih kadar eskidir, ama artan bilgi ve görgümüzle, yükselen “uygarlığımızla” onda da harikalar yaratıyoruz. Devletler ikiyüzlülüklerini gerekçelere sığınmadan ifşa ediyorlar artık. Ortadoğu’da giriştikleri pespaye savaşı “çıkarlarımızın ve değerlerimizin gereğidir” diye savunan ABD Başkanı Obama en son, çıplak örneklerden biri değil mi? *** İnsanlığın bu hale gelmesinin, ikiyüzlülüğe teslim olmasının nedeni rüyasını, ütopyasını yitirmesidir. Yaptığı, yarattığı iyi ne varsa elinden alındı, kahramanları unutturuldu. Aptal kutusunun içinde erittikleri beyinlerimiz artık çalışmıyor. “Dikkat tehlike” diye bağıranı, “tehlikelidir” diye damgalayıp bunun için zindana tıkıyorlar. *** Çare ütopyayı yeniden canlandırmaktan başka bir şey olabilir mi? Yeniden devrim için uğraşmak, yurtseverliği devrim için harekete geçirmekten; siyasal iktidarı gökyüzünü, hayatı kirletenlerin elinden almaktan başka çare var mı? İkiyüzlülüklerini yüzlerine çarpmak istiyorsak, demokrasilerinden, bu en büyük yalanlarından başlamak zorundayız. İnsana değmeyen “büyümelerinden” yola çıkmak durumundayız. Nasıl bir dünya istediğimizi amasız, fakatsız anlatmak ihtiyacındayız. *** Zaman daralıyor, kısalıyor. Boyutları istila edilmiş zamanın kendi diyalektiğine dönebilmesi için hemen harekete geçmezsek çok, ama çok geç olacak. Bunun için bir an önce ütopyamızın, insanoğlunun kurguladığı en mükemmel hayatın ateşini yeniden yakmalıyız. Külün altında kalan korları üfleyip canlandırmanın zamanıdır. Yoksa kirlenen gökyüzünden daha başka küller de yağacak, derin, ölümcül bir uyku inecek üstümüze. ________ Güray Öz...
  11. DİPNOT

    DİPNOT'lar...

    ... Hukukçu yetiştiriyorsunuz? Nasıl yetiştiriyorsunuz? Alelacele açtığınız hukuk fakültelerinde yetiştiriyorsunuz. Nasıl olsa ne laboratuara gerek var ne kitaplığa. Öğretmenin notları ne güne duruyor! Burada öğretim gören insanlar insanı tanımadan insanla ilgili karar verecek durumda buluyorlar kendilerini. Aynı şey tıpta okuyanlar için de, başka dallarda öğrenim görenler için de geçerlidir. Hastaya herhangi biri olarak değil de falanca kişi olarak bakmak ilkesinden sık sık sözedilir. Pekiyi, bıçak parası ne oluyor? Hele hele insanların insanı tanımadan sanatçı olmaları kadar korkunç bir şey olamaz şu yeryüzünde. Kızımız ya da oğlumuz Beethoven’in sonatını çalıyor. Çalıyor mu sizce? Kendisine, öğretmenine, annesine bakarsanız çalıyor da öteye bile geçiyor. Konser bile verdi köftehor geçende. Beethoven’deki duygu ve düşünce gücünü iyiden iyiye algılamadan nasıl yapıyor bu işi? Sıradan akıl için her şey kolaydır: işte notalar önünde duruyor yavrum, yapacağın şey o notaları çalmaktır, hepsi bu. Çocuk hepsinin bu olmadığını alttan alta sezse de doğrusunun ne olduğunu kolay kolay sezemiyor. Zavallıcık o notaları çaldığı zaman ortaya çıkan sefalet kargaları bile güldürecek cinstendir. Çünkü öğretmen de tanımıyor Beethoven’i, ona da bu gibi şeyleri kimse öğretmemiş. Tiyatrocu Julius Caesar’ı oynuyor ama ne Ortaçağ sonlarının İngiltere’sinden haberi var ne de Roma’dan. Gerek yok aslında. Çünkü öğretmeni de bilmiyor. Oyun ortada işte. Ne yazmışsa Shakespeare onu söyleyeceksin. ... ____ Afşar Timuçin...
  12. Hükümetten Nükleer İncileri... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye'de kurulacak nükleer güç santrallerinin riskinin eleştirildiği kadar yüksek olmadığını öne sürerek, ABD'de bekarların evlilere göre 6 yıl daha az yaşadığı örneğini verdi. Ha 'nükleer santral' ha 'mutfak tüpü"... Dünya Japonya'daki 8.9'luk deprem ve tsunaminin ardından 'nükleer santraller'in güvenilirliğini sorgularken, Türkiye'de hükümet bir kez daha nükleer santralde kararlı olduğunu vurgulamıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Yani evinize Aygaz tüpü de o zaman koymamak gerekir veya bir doğalgaz hattı çekmemek gerekir veya ülkeden ham petrol hattının geçmemesi gerekir. Yani biz köprüleri yapmayalım mı? Bütün o dev köprüler gördünüz gitti" demişti. Kaynak ... -http://www.cnnturk.com/2011/ekonomi/genel/04/05/bekarlik.nukleerden.daha.riskliymis/612235.0/index.html-
  13. Toplumsal duyarlılık genci yaşlısıyla her yerde... İspir İlçesi’nde Çamlıkaya ve Aksu derelerine kurulması planlanan HES’lere tepki gösteren Çamlıkaya Çevresini Güzelleştirme, Kalkındırma ve Dayanışma Derneği tarafından protesto eylemi yapıldı. Ellerinde baston yaşlı kadınların ön safta yer aldığı protesto gösterisinde yapılan konuşmalarda, HES’lerle Çoruh’a ve derelere ihanet edildiği görüşü savunuldu. Çamlıkaya Deresi’nde toplananlara konuşma yapan 25 yaşındaki Mine Nacit, "Halkın ve hayvanlarımızın yaşam alanları kalmıyor" dedi. Verimli tarlaların ve ağaçların kurayacağını belirten Macit, "Turistler artık gelmez oldu. Bundan sonra enerjide dışarı bağımlı olsak ne olur olmasak ne olur? Neden bedelleri hep biz ödüyoruz?" diye sordu. Çamlıkaya, Sarıkonaklar, Aksu köylerinden gelen elleri bastonlu yaşlı kadınlardan Fazilet Duman da yaptığı konuşmada, "Suyumuz için canımızı veririz. Biz balık gibiyiz, su olmazsa yaşayamayız. Suyumuzu aldılar mı canımızı da alsınlar" diye konuştu. Çamlıkaya Deresi kenarında yapılan HES’leri protesto eyleminden sonra yaşlı kadınlarla diğer katılımcılar ’Ölürüz de suyumuzu vermeyiz’ sloganları atarak köylerine döndü. Kerim BURUCU/DHA
  14. 1 Nisan 2011'de Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Saleh destekleyenler desteklerini gösterebilmek için bir miting sırasında zor olanı başarıyorlar ve sadece ayklarıyla, elleriyle ve yürekleriyle ülkesi için her şeyi feda edebileceklerini gösteren taraftarların mitinginden. (Reuters / Khaled Abdullah)
  15. Kaynak ... -http://www.haberturk.com/dunya/haber/617394-irakin-isgalinde-yapilan-gizli-psikolojik-operasyonlar-
  16. Radikal Gazetesi yazarı Özgür Mumcu'nun yazısı... Ben kanunlara saygılı bir vatandaşım. Hâkimin, savcının, polisin ‘okuma’ dediği kitabı zinhar okumam. İnternete de düşse, e-mail olarak da gelse okumam. Kanun, nizam dairesinde hareket ederim, herkese de bunu tavsiye ederim. Devlet-i Âli’nin okuma dediği kitabı okuyacağıma, makbul eşhasın yasaklanmamış eserlerini okuyup, siz değerli okuyucularla paylaşmayı tercih ederim. Neticede amaç ‘İmam’ın ordusunu bulmaksa yasaklı olmayan yayınlar takip edilerek de o orduyu bulmak mümkündür kanaatindeyim. Gülen’in Askeri Mesela Sızıntı dergisinin 1979 senesinden bir nüshasında Fethullah Gülen ne de güzel anlatmış orduyu, askeri: “Askerlik yüksek bir pâyedir, Hakk’ın katında da halkın katında da... Ona denk yüce bir topluluk ve gördüğü vazifeye denk yüksek bir vazife yoktur şu fânî âlemde. Yüklendiği iş itibâriyle, (zaman) onda başkalaşır, muammalaşır ve bir sır haline gelir.” Yüklendiği işle zamanı muammalaştıran askerin geçmiş icraatlarını da övmekten geri durmamış Sayın Gülen: “Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mâzînin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celâdetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi, bütün bir millet olarak inkisâr içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı.” Bugün askeri vesayetin en baş düşmanlığına soyunan Gülen’e gönül verenlere bakınca, herhalde 12 Eylül’den sonra Fethullah Gülen askerden desteğini çekmiştir diye düşünüyor insan. 12 Eylül ve Gülen O sebeple 1 Ekim 1980 tarihli Çağ ve Nesil dergisinde Sayın Gülen’in yazdıkları biraz şaşırtıcı. 12 Eylül’ü takip eden günlerde vaziyeti şöyle değerlendirmiş hoşgörünün âlimi: “Bu, düşmanı kıskıvrak yakalama ve bir zaferdir. İçtimâî bünyenin, haricî bir kısım erâciften temizlenme, arındırılma ve aslına ircâ zaferi. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en muallâ yeri işgal edecektir.” Aynı yazıda 12 Eylül cuntasına ise şöyle selam durmuş Sayın Gülen: “Ve işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tulûu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekâsına alâmet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.” Gülen ve Susurluk Bunlar 30 sene öncesinin fikirleri, daha sonra Fethullah Gülen askeri vesayete de derin devlete de karşı çıkmıştır denebilir. Susurluk’un üzerine kayıtsız şartsız gidilmesini istemiştir herhalde diye düşünülebilir. Doğrudur, mesela 1997 senesinin mart ayında Samanyolu televizyonunda Susurluk üzerine konuşurken şöyle demiş: “Susurluk’la bir cinayet işlenmiş, bir toplum suçu işlenmişse şayet, bunun örtbas edilmesini ben de istemem.” Fakat sözlerinin devamında 12 Eylülcü çizgisinden sapmadığını göstermiş: “Bunun temelinde bizim milli birliğimize, milli bütünlüğümüze devlet telakkimize eğer dokunacak bazı şeyler varsa, bu kapı aralanmamalıydı. O kapıdan girilince şayet askere olan güvenimiz sarsılacaksa, güvenlik kuvvetlerine olan güven sarsılacaksa, Meclis’e olan güven sarsılacaksa, insanlara olan güven sarsılacaksa bunun üzerine biraz daha farklı bir yöntemle gidilmeli ve mesele çözülmeliydi.” Yine aynı televizyon programı Fethullah Gülen’in askeri darbeler hakkındaki görüşlerini de yansıtıyor. Darbelerin sakıncalarından bahseden Gülen sözlerine şöyle devam ediyor: “Darbeciler hep sui niyetli olmamışlardır. Güzel şeyler olmuştur (…) Darbe, çaresizlikte hekimin neşteri gibi, komplikasyonları da nazar-ı itibara alınarak yapılan bir mualecedir, Arap atasözü vardır. ‘Dağlama en son çaredir.’ Bütün mualeceler kullanılır, en son demir kızdırılır, basarlar.” ‘İmamın ordusu’nu bulmak için Fethullah Gülen okuyunuz. Demir ne zaman kızdırılır, nereye basılır, hangi üniformaya ne zaman selam durulur. evaplar uzakta değil.
  17. Sevgili Canraşit... Öyle veya böyle herkesin bir yoğurt yiyişi vardır... Ve herkes seni, beni, bizleri anlamak zorunda da değil... Bakın mesela, diyorsunuz... Evet ama sevgili Canraşit bey herkes sizin bilgi ve donanımınıza sahip olmayabilir ve pekala kendi inandığı bir şekliyle yazabilir değilmi... Diğer taraftan da, Evet... Düşüncenize İtiraz edilmiyebilir, düşünceniz yanlıştır denmeyebilir ve merak edip size de sorulmaayabilir... Alınacak ne var burda... Birkere hiçbirimiz her konuda uzman kesilebilecek kadar alamet-i farika değiliz ki... Üstelik bunda yanlış anlaşılacak birşey yok bana göre. Nedeni açık burada üye olan herkes forum kuralları çerçevesinde düşüncelerini açıklama özgürlüğüne sahiptir... Kaldı ki burada yüzlerce konu tartışılabiliyor ve burada herkesin forumda tartışma, üretme, paylaşma vb gibi yöntemleri çok ama çok farklı olabilir... Mesela; Kimi arkadaşlarımızı bir konuyu tartışmaya açar ve sürekli konuyu besleme yapar... Kimi arkadaşlarımız bir konuyu tartışmaya açar ve sonuçlarını kendince takipe eder... Kimi arkadaşlarımız konu başlıklarını tartışır ve bunlarla ilgili arada bir düşünce belirtir... Kimi arkadaşımız yazan arkadaşların düşüncelerini baz alır ve onların düşünceleriyle uğraşır... kim arkadaşımız kendi konu başlıklarına veya vermiş olduğu cevaplarına sürekli muhatap bulmak ister ve bundan hoşlanarak konuyu kişiselleştirir... Kimi arkadaşımızda konu başlıklarını açar ve bunların insanlar tarafından bilinilmesi, öğrenilmesi, araştırılması, sorgulanılması, incelenilmesi, analiz edilinilmesi gerektiğini bilir ve böylelikle toplumsal refleksin, dinanizmin, uyanık ve diriliğin yakalanacağına inanır... Kimi arkadaşlarımız da kendini sadece din, bilim, güncel, Politika, siyaset, edebiyat, arkadaşlık, sanat, sinema, tiyatro, bilgisayar vs vs. gibi konularda yoğunlaştırmış olabilir... Kimi arkadaşlarımız da arada bir sadece bir iki kelime birşey yazar ve birdaha görünmez kaybolur gider ki kapasite meselesidir bu (formumuzun kalitesi açısından söylüyorum)... Bu uzar da uzar sevgili Canraşit... Şimdi söyleyin lüften... İnsan düşünsel kavramlarda herşeyi tam olarak bilebilirmi... Ki düşünsel kavramlar soyuttur ve her zaman 2x2=4 etmez... Saygılar...
  18. İyi söylüyorsun, doğru söylüyorsun, güzel söylüyorsun da sayın Canraşit... Böylesine önemli bir konuda insanların, canlıların, çevrenin ve hatta gezegenin kaldığı zor durum karşısında "ben özetledim ya, ötesine ne gerek var" mantığıyla öyle pat diye bir nokta koyulamaz öyle değilmi... Başbakanın bile tüp patlaması ile nükleer patlamayı eşit tuttuğu bir ülkede yaşıyoruz. İnsanların senin veya benim dışında söyleyebileceği, paylaşabileceği, anlatabileceği çok şey var emin olun. Ki bu nedenle önemli olduğu ve sürekli gündemde kalması gerektiği düşünülüyor olabilir. Bilgilerini, tedirginliklerini, endişelerini de bu nedenle paylaşıyor olabilir. Biliyorsunuz en son felaket ortada. İnsanlar gezegen için tedirgin ve temizliği bile100 lerce yıl sürebileceği söyleniyor uzmanlar tarafından... Hayrıca konu ile ilgili olarak sürekli bilgilenilmesinin, araştırmaların duyurulmasının, toplumsal duyarlılığın ilgisini çekmenin, insanların konuya katılıp düşüncelerini açıklıyor/paylaşıyor olmanın ve gelişmelerden haberdar olunmasının kime ne zararı olabilirki... Saygılar...
  19. Yani sayın y. yılmaz... Aynen bahsettiğin gibi.. Saygılar...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.