DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
İMAM'IN ORDULARI...
Hrant’ın Arkadaşları grubundan 80 kişi, Hrant Dink Davası’nın 17’inci duruşması nedeniyle, bugün saat 10.00’da Dolmabahçe’de bir araya geldi. "Affetmeyeceğiz!" yazılı bir pankart açan topluluk, saat 10.00’da, "Unutmayacağız, affetmeyeceğiz’, ‘Öldür diyenler yargılansın’, ’Faşizme inat, kardeşimsin Hrant’ sloganları ile Beşiktaş, Barbaros Hayrettin Paşa Meydanı’na yürüdü. Burada, aralarında Ufuk Uras, Zeynep Tanbay, Oral Çalışlar, Gülten Kaya, Muhsin Kızılkaya, Ümit Fırat, Yonca Şık’ın da bulunduğu 120 kişilik grupla birleşti. "Hrant için Adalet için", "4 yıldır yüzleri yok 4 yıldır vicdan yok" yazılı pankart ve döviz taşıyan kalabalık grup, "Katil devlet hesap verecek", "Asla unutmayacağız" sloganları attı. Beşiktaş Meydanı’nda sanatçı Ayça Damgacı’nın okuduğu açıklama şöyle: "Dört yıl üç ay oldu ve biz yine buradayız. Çünkü şunu biliyoruz: er ya da geç, Hrant’ı öldürenlerin yakasına yapışacağız. Arkadaşımızın öldürülmesine katılan, karışan, katilleri kollayan, suçlu ve kusurlu resmi görevlileri koruyan kim varsa hesap verecek. Bundan kaçamayacaklar. Darbe planlarında Hrant’ın öldürülmesinden ‘operasyon’ diye söz edildiği ortaya çıktı. Biz "İşte!" dedik. ‘Hrant Dink cinayeti davası’ adı altında bir müsamereyi sürdürenler oralı olmadı. Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili olarak Malatya İl Jandarma Alay Komutanı tutuklandı. Oralı olacaklar mı? merak ediyoruz. Trabzon’da da bir jandarma komutanı vardı. Albay Ali Öz. Görevi ihmalden yargılanıyor. Oysa şu içeride, sanık sıralarında oturması gerekiyordu. Başka pek çok polis ve jandarmayla birlikte. Onlara, kimlerden emir aldıklarının sorulması gerekiyordu. Türkiye’de çok büyük suçlar işlendi. Hrant’ın öldürülmesi bunlardan biriydi. Bunların faillerini ilelebet koruyup kollamaya kimsenin gücü yetmeyecek. Bizim ise, arkadaşımızın ölüm emrini verenler karşımıza getirilene kadar direnecek gücümüz bol bol var." Kaynak... Yürüyüşten Foto Galeri...
-
İMAM'IN ORDULARI...
İMAMLEAKS GELİYOR Focushaber sitesi Ahmet Şık'ın kitabının internet üzerinden Wikileaks benzeri bir yöntemle açıklanacağı yazdı. İşte Focushaber'in İmamın Ordusu adlı kitapla ilgili yaptığı haberin ayrıntıları: Ahmet Şık'ın yayınlanmamış kitabı İmamın Ordusu mahkeme kararıyla silinmesine kara verilirken, önceki gün uluslararası internet alan adı (domain) satışı yapan firmadan kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce www.imaminordusu.com isimli internet sitesi satın alındı. "WIKILEAKS FORMATINDA YAYINLANACAK" Açılan inernet sitesinin giriş sayfasında şu yazıyor: Gazeteci Ahmet Şık'ın yazdığı, ancak henüz basılmayan, emniyet içindeki cemaat ilişkilerini konu alan "İmam'ın Ordusu" adlı kitabın her yerde aranan taslağına ulaştık ve çok yakında sayfamızda "wikileaks" formatında yayınlayacağız. Sitemiz şu anda yapım aşamasındadır ve 11 Nisan'da açılacaktır. Bu sitede yer alacak bilgiler sadece bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir reklam amacı veya ziyaretçilerin gizli ve açık bilgilerini toplama amacı gütmemektedir. Soru, görüş ve önerilerinizi aşağıdaki iletişim kanallarından iletebilirsiniz. İlginize teşekkür ederiz. "11 NİSAN'I BEKLEYİN" Aynı saatlerde aynı adla Twitter hesabı açıldı. “Türkiye’de yer yerinden oynayacak”, “Kitabı yayımlamamıza çok az zaman kaldı”, “11 Nisan 2011’i bekleyin” yazılarının bulunduğu Twitter hesabının yanı sıra internet sitesine de “Gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı ancak henüz basılmayan emniyet içindeki cemaat ilişkilerini konu alan İmam’ın Ordusu adlı kitabın her yerde aranan taslağına ulaştık ve çok yakında sayfamızda yayınlayacağız” diye yazıldı. Kitabın Facebook hayran sayfası da açıldı. Hesap sahipleri, “Hazırlıyoruz, biraz daha sabır, yurt dışındayız, kopyamız güvende 11.04.2011’i bekleyin!” diye yazdı. Tescil eden: Cemaat Adres: Pennsylvania ABD’deki godaddy sitesinden satın alınan www.imaminordusu.com sitesinin bilgi sorgulamasında tescil eden bölümünde “cemaat”, yönetici iletişimi bölümünde “Fethullah Gülen”, adres olarak Gülen’in yaşadığı ABD’nin Pennsylvania Eyaleti yer alıyor. IP’den kiralanan sunucunun Washington’da olduğu anlaşılıyor. Kaynak ...
-
İMAM'IN ORDULARI...
... Gülen cemaatinin polis içindeki örgütlenmesini yazdığı “İmamın Orduları” adlı kitabı yüzünden, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla önce gözaltına alınan, ardından tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabının bilgisayardaki kopyalarının bulunduğu, İthaki Yayınevi ile birlikte, yine bilgisayarında basılmamış bir nüsha bulunan Ertuğrul Mavioğlu’nun Radikal’deki odası, önceki gün polis tarafından basılarak bilgisaylardan harddiskler silinmiş. Polis, baskınları İstanbul (Özel Yetkili) 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla uygulamış. Polisin 16 Mart tarihli 49 sayfalık raporuna dayanarak verilen mahkeme kararında şöyle denmektedir: “Kitap taslağının örgütte etkin konumdaki Soner Yalçın’a yollandığı, üzerindeki notların talimata dönüştürülerek, kitap taslağında uygulandığı, kitap içeriğinde terör örgütünün propagandasının yapıldığı, örgüt talimatıyla kitabın basılarak sansasyon ve dezenformasyon yapılmasının planlandığı, yargılanan örgüt üyelerine moral motivasyon verilmeye çalışıldığı anlaşıldığından, tüm nüshalarına el konulmasına karar verilmiştir.” ______ Ali Sirmen... *“Baskını yapanlar İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler mi yoksa imamın orduları mı?” ________ Kemal Anadol... *Daha Karanlık Günlere Doğru... Düşünceyi ifade özgürlüğünde bizleri daha karanlık günler bekliyor... Evet... Basın tarihimizde yayımlanmamış bir kitabın dijital kopyalarına el konulması ve “imha” edilmesi ilk kez oluyor....________ Hikmet Çetinkaya... Bir ülkeyi, yani yaşadığımız yada yaşamaya çalıştığımız ülkeyi demokrat diye yutturduğun iki imam yönetiyorsa o ülkede faşzm vardır…Çifte Kavrulmuş İmamlı Yönetimin Adı Faşzmdir ________ Ali Nesin... Peki, bu iddialara inanarak, soralım şimdi:[¹] -Ergenekon başarı kazanırsa ne olur? -Demokrasi ortadan kalkar. -Demokrasi ortadan kalkarsa ne olur? -Hukuk da rafa kalkar, askeri dikta dönemlerindeki gibi, kitap suç aleti olur. -Peki şimdi ne oluyor? -!!!!!XXXX!!! Web Sayfası ve imamın orduları ile ilgili daha geniş bilgi buradan... Saygılar... Kaynak... [¹] - Ali Sirmen...
-
NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
EMO İstanbul Şube Başkanı ve Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Erhan Karaçay’dan nükleer santral uyarıları: Türkiye’yi nükleer çöplüğe çevirecekler Tüp gaz ve doğalgazla nükleer enerjiyi karşılaştırmak, aynı kefeye koymak sanıyorum bir ülke başbakanının söylememesi gereken sözlerdir. Nükleer reaktörlerin yeni üçüncü neslinin pasif olarak güvenli olması planlanmıştı. Ama şimdiden fiyaskoya dönüşme sinyelleri veriyor. Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı ve Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Erhan Karaçay Türkiye’de nükleer santral kurma sevdasından mutlaka vazgeçilmesi çağrısında bulunuyor. Aksi halde gelecek kuşakların sağlıklarının ciddi tehlikelere atılacağına işaret eden Karaçay, Türkiye’nin nükleer santral yapma paravanı altında nükleer lobiler tarafından nükleer çöplük haline getirilmek istendiğine de dikkat çekiyor. - Özellikle Japonya’daki nükleer santral felaketinden sonra AKP hükümetinin Akkuyu’da Rus teknolojisiyle nükleer santral kurmaktaki ısrarını nasıl karşılıyorsunuz? Türkiye’ye nükleer enerji gerekiyor mu? E.K.- Nükleer santralların sadece enerji üretmek için kurulan tesisler olduğunu düşünmüyoruz. Hükümetlerin, devletin nükleer silah üretmek gibi bir düşüncesi varsa o zaman nükleer santrallar ön alabilir. Ancak ülkemizdeki en büyük sorun enerji konusundaki plansızlıktır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da planlamadan vazgeçilmiş durumdadır. Bugün siyasal iktidarların nükleer santral kurmaktaki ısrarları çok güçlü olan nükleer lobilerin yaptıkları çalışmalar sonucudur. Evet, ülkemizin enerji kaynakları sınırsız değil. Ancak ciddi bir planlama yapıldığında ve 2007 yılında çıkarılan enerji yasasının gerekleri yerine getirildiğinde, nükleer santraldan elde edilecek enerjinin dört beş katı kadar enerji, enerji tasarrufuyla sağlanabilir. TEDAŞ rakamlarına baktığımızda, resmi olarak kayıp ve kaçak miktarının yüzde 15’ler civarında olduğu söyleniyor. Ama biz kayıp ve kaçak miktarının resmi rakamların daha da üstünde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. O veriyi bile kabul ettiğimiz zaman AB ve OECD ülkeleri ortalamasına çekildiğinde ondan elde edilecek yüzde 7-8’lik bir tasarruf, nükleer enerjiden sağlanacak kapasitenin çok çok üzerinde olacaktır. AB ülkeleri de yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapılması kararı aldılar. Ne yazık ki Türkiye bu konuda geriden takip ediyor. Şu anda özellikle Akkuyu gündemde. Fay hattının burnunun dibinde santral olmaz - Geçmişte Akkuyu’ya nükleer santral yapılması mahkeme kararıyla iptal edilmemiş miydi? E.K.- Nükleer Karşıtı Platform’un bileşeni olan Elektrik Mühendisleri Odası olarak bir komedi niteliğindeki, adına yarışma denilen nükleer santral ihalesi sürecini yargıya götürdük. Sonuçta ihale yargıda iptal edildi. Fakat siyasi iktidar, hukuku arkadan dolanarak devletler arası anlaşma diyerek o anlaşmayı imzaladı. Bu çok ciddi anlamda tehlikeli sonuçlara götürecek bir girişimdir. Bu konuda uzman olan bilim insanları Akkuyu’da, özellikle deniz suyunun sıcaklığı nedeniyle soğutma sisteminin orada fiziki olarak çalışamayacağını ifade ediyorlar. Nükleer tesisin orada kurulmak istenmesindeki esas amaç şudur: Daha önce Fransa ve ABD’yle yapılan ikili anlaşma ABD Senatosu’nda da onaylanmıştır. Bu, nükleer yakıt zenginleştirilmesi tesisi kurulması anlaşmasıdır. Bizim endişemiz, nükleer santral kurulma bahanesiyle nükleer yakıtların zenginleştirilmesi adı altında kurulacak tesislerin paravan olacağını düşünüyoruz ve ülkemizin nükleer çöplük haline getirileceği endişesini taşıyoruz. - Türkiye nasıl nükleer çöplük haline getirilebilir ki? E.K.- Bugün ABD Nevada Eyaleti’nde Yucca Dağı’nda çok ciddi bir yatırım yaparak nükleer atıkların saklanacağı bir tesis inşa etmeye başlamıştır. Şimdiye kadar da o tesise 11 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. Başkan Obama göreve geldiğinde uzmanların hazırladığı rapor ve senatonun kararıyla o yatırımları durdurdu. ABD’de dahi bu nükleer atıkların saklanacağı yerin güvenlikli olmayacağı gerekçesiyle iptal kararı alınmıştır. Ülkemiz, nükleer yakıt üreten gelişmiş ülkelerin bakış açısıyla üçüncü dünyadır. Dolayısıyla Toros Dağları bölgesi onlar için nükleer yakıt atıklarının en iyi saklanabileceği yer olarak görülmektedir. Geçmişte ülkemizde zehirli varillerin nasıl tahribata sebep olduğunu hatırlayalım. - Açık konuşursak Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santral bu nükleer atıklar için paravan mı olacak? E.K.- Biz o endişeyi taşıyoruz. Bilim insanları Akkuyu gibi bir bölgede deniz suyunun çok sıcak olması ve nükleer santralın soğutma sisteminin bu nedenle çalışmasının mümkün olmayacağını ısrarla söylüyorlar. Bir de daha önemli bir konu var. Akkuyu, Ecemiş fay hattına 25-30 km. Yakınlıkta olan bir bölge. 1976 yılında buraya yer lisansı verilirken ne yazık ki Ecemiş fay hattına ait veriler dikkate alınmamıştır. 1999 depreminden sonra birtakım veriler, bilgiler dikkate alınmaya başlandı. - Japonya’da olan felaketten sonra fay hattına bu kadar yakın bir bölgede nükleer santral kurmak istemek nasıl bir aymazlıktır? E.K.- Bu felaket olur olmaz Nükleer Karşıtı Platform olarak kamuoyuna basın açıklamasını yapıp üzüntülerimizi dile getirdik ve bundan ülkemiz ve dünyanın mutlaka ders çıkarması gerektiğini ifade ettik. Bazı bilim insanlarını da televizyonlarda üzüntüyle izliyor, gazetelerde okuyoruz. Bilim insanlarının ayrı bir sorumluluğu vardır. Söyledikleri sözlere çok dikkat etmeleri gerekir. Onların zaman zaman bazı ifadeleri nükleer lobilerin sözcülüğü anlamında algılanabiliyor. Japonya nükleer sabıkalı - Başbakan Erdoğan’ın Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Medvedev’le nükleer santral anlaşmasını yaptıktan sonra, “Her girişimin bir riski vardır. Nükleer santraldan korkuyorsanız evinizde tüp gaz kullanmanın da riski vardır” mealinde sözler söylemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? E.K.- Sayın Başbakan da Sayın Enerji Bakanı da gaf olarak nitelenebilecek sözler söylediler. Tüp gaz ve doğalgazla nükleer enerjiyi karşılaştırmak, aynı kefeye koymak sanıyorum bir ülkenin başbakanının söylememesi gereken sözlerdendir. Depremlerin, tsunamilerin yaraları zaman içinde sarılabilir. Ama nükleer reaktörlerdeki nükleer yakıt, özellikle üç numaralı santralda kullanılan yakıt, uranyum ve plutonyum 239 karışımı bir yakıttır. Bunların radyoaktif salmadaki yarı ömürleri çok uzun yıllara yayılan yakıtlardır. Başbakan zaman zaman, “Tarihe not düşüyoruz” diyor. İnsanlık tarihi Başbakan’ın söylediği bu sözü mutlaka not düşecektir. Ülkemiz açısından çok şanssız bir ifade oldu. Şu anda santrallardaki yakıt çubuklarının erimemesini diliyoruz. - Erime söz konusu olursa ne olur? E.K.- O zaman ciddi anlamda dünyayı etkileyecek bir nükleer felakete yol açacaktır. Enerji Bakanımız da Japonya’daki depremden hemen sonra nükleer santralların otomatik olarak kendilerini kapattıklarını ve durumun kontrol altında olduğunu söyledi. Bu da çok talihsiz bir açıklama oldu. Yani deprem oldu ama santrallarda herhangi bir sorun meydana gelmedi anlamına gelebilecek sözlerdir bunlar. Ama patlama olduktan sonra da “Onlar kırk yıllık santral. Üçüncü nesil santrallara bir şey olmaz” dendi. Japonya en son teknolojiyi kullanan bir ülke. Buna rağmen aynı Japonya nükleer sabıkası fazla olan bir ülke. Bugüne kadar, hele de ticarette sıkıntı olmaması için meydana gelen nükleer kazalar hep saklanmıştır. - Gerçekten üçüncü nesil santralların hiçbir tehlikesi yok mu? E.K.- Nükleer reaktörlerin yeni üçüncü neslinin pasif olarak güvenli olması planlanmıştı. Ama şimdiden fiyaskoya dönüşme sinyalleri veriyor. Fransa’da Flamanville 3 ve Finlandiya’da Olkiuloto 3’te kurulan Fransız EPR reaktörleri yeni nükleer yükselişin öncüleri olarak bilinir ama ilk dört yılda Finlandiya nükleer güvenlik yetkilileri tarafından 3000’in üzerinde kalite ve güvenlik hatası tespit edilmiştir. Benzer şekilde kurulumuyla ilgili henüz güvenilir bir tecrübe olmasa da ABD’nin son reaktör tasarımı olan AP1000 hakkında da sayısız sorun ortaya kondu. Ama bunların çoğu saklanan problemler. Rusya da santrallar konusunda ciddi sabıkaları olan ülkelerden. Japonya’daki santrallardaki gibi bir facia olduğu zaman kullandıkları yakıt türü nedeniyle salabilecekleri yüksek radyoaktivite seviyesi yüzünden yeni nesil nükleer reaktörler güvenlik tehlikesi oluşturmaktadır. Bu radyoaktiviteden etkilenip ölen bir insan toprağa gömüldükten 24 yıl sonra bile radyoaktivite yayabilmektedir. Beden çürüse dahi kemikler radyoaktivite yayıyor. SÖYLEŞİ / LEYLA TAVŞANOĞLU
-
NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Başkent Berlin'de Potsdamer Platz Meydanı'ndaki gösteriye katılan onbinlerce kişi, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in nükleer enerji politikasını eleştirerek, ülkedeki nükleer santrallerin en kısa zamanda kapatılması çağrısında bulundu. Organizatörler Berlin, Hamburg, Münih ve Köln kentlerinde düzenlenen yürüyüşlere yaklaşık 210 bin kişinin katıldığını bildirdi. Hamburg'da yaklaşık 50 bin, Köln'de 40 bin, Münih'te yağışlı havaya rağmen 30 bin kişinin bir araya geldiği belirtildi. Polis ise göstericilerin sayısının daha düşük olduğunu açıkladı. Berlin'deki gösteriye polis 50 bin, organizatörler ise 90 bin civarında kişinin katıldığını kaydettiler. Kaynak...
-
NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
SAYILAR İLE FUKUŞİMA NÜKLEER FELAKETİ Rakamların pek çoğu millisievert bazında ölçülmüştür. Millisievert uluslararası bir radyasyon dozu ünitesidir. (Bir sievert 100 rem’e eşittir. Rem ise x-ışını ve gama-ışını radyasyonuna maruz kalma doz ünitesidir; bir milisievert = 0.1 rem. 16 Mart tarihinde Fukuşima Nükleer Santralı’nın sınırındaki radyasyon dozu: saatte 1.9 milisievert (mSv) 15 Mart tarihinde Fukuşima’nın içinde radyasyonun ulaştığı en yüksek doz: saatte 400 mSv Radyasyon içeren ortamlarda çalışan işçiler için kabul edilebilir maksimim doz: Yılda 50 mSv ABD vatandaşlarının doğal ve insan eliyle yaratılan radyasyon kaynaklarından aldıkları doz: yılda 6.2 mSv 1979 yılında Pennsylvania’daki Three Mile Island Santralı’nın sınırındaki toplam doz: 1 mSv veya daha az 1986 yılındaki Çernobil kazasında bölgeden tahliye edilen 114.500 kişinin maruz kaldığı ortalama doz: 31 mSv Nükleer kazalarda ortaya çıkan tehlikeli bir izotop olan iyodin 131’in yarı-ömrü: Sekiz gün Nükleer kazalarda ortaya çıkan diğer bir radyonükleid olan sezyum 137’nin yarı-ömrü: 30 yıl 1986 yılında patlayan, Çernobil’in 4 numaralı reaktörünün içerdiği nükleer yakıtın miktarı: 190 metrik ton Fukuşima reaktörlerinin her birinde bulunan nükleer yakıt miktarı: 70-100 metrik ton Kaynaklar: Japan Atomic Industrial Forum, International Atomic Energy Agency, U.S.Nuclear Regulatory Commission
-
GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
- Günümüz Dünya Savaşları / Yeni Haçlı Seferleri... "Taktiği, Stratejisi, Güç kaynağı, Etiği, Ekonomi ve Politiği...
Anlıyorum sayın dominik... Evet haçlı seferleri düşüncesi Sayın Putin'e ait. Fakat buna ortaçağ olayı olarak değilde günümüze baktığımızda bende sayın Putin'e katılıyorum açıkçası çünkü... Nedenine gelince... Biliyorsunuzu insanlık tarihinin en büyük din savaşıdır “Haçlı Seferleri”... Uygarlık ve insanlık tarihini iyi incelediğimide aslında işin din savaşı değilde tamamıyle ekenomik bir savaş olduğunu birazcık mürekkep yalamış herkes şunu çok iyi bilir. O "İpek Yoludur". Avrupalı o dönemler durumun önemini anlayıp İpek Yolu’nu ele geçirmek için yollara düştü. Demek ki sevgili gugukçuk ve sayın dominik dostlarım savaşın temel nedeni din değil... Ekonomi olmuştur... Saygı ve Sevgilerimle...- Günümüz Dünya Savaşları / Yeni Haçlı Seferleri... "Taktiği, Stratejisi, Güç kaynağı, Etiği, Ekonomi ve Politiği...
Anlıyorum sevgili gugukcuk... Öncelikle konuya gösterdiğin assasiyet için çok teşekkürler... "Sermaye şekilsizliğinin içinde,din kavramı yada ırk kavramı enstrümandan öteye geçemez." diyorsunuz. Maalesef ben bu konuda sizin gibi düşünemiyorum. Hepimiz biliyor ve sizlerde çok iyi biliyorsunuzdur eminim. Kriz öncesinde batılı birçok teorisyen “Artık zengin Kuzey dünyası ülkeleri arasında 1., 2. cihan savaşları benzeri paylaşım çıkar savaşlarının olamıyacağını, küreselleşen ekonomik güç, çıkar iliş-kilerindeki gelişmişlik, iç içeliğin buna engen oluşturduğunu” ilan etmişlerdi. Ve yine bu teorisyenlere göre de günümüz savaşları "yoksul Güney dünyasında, yoksulluğun paylaşılmaması adına ırklar, dinler, mezhepler ayrımcılığı üzerinden yaşanacaktır" diye şiddetle öngörülerde bulunuyorlardı... Kaldı ki bugün bakıyorum ve hemen hemen tüm düşünce ve öngörüleri çıkmış ve düşünceler tıpa tıp oturmuş gözüküyor. Bakınız; kuzey dünyası bugüne kadar bildik yeni bir savaşı kendi aralarında yaşamadılar, yaşamadılar çünkü simbiyotik bir yapıya sahipler... Savaşların olduğu coğray ise yoksulluğun paylaşılmaması adına ırklar, dinler, mezhepler, aşiretler ve akla gelebilecek her ne kadar alt kimlik varsa hepsinin üzerinden çok sıcak, çok kanlı savaşların ardı arkasının kesilmediği gerçeğidir... Ki bütün bunları besleyen ve destekleyen yine emperyal güçlerin ta kendisi.. Çünkü zengin Kuzey dünyası pastadan giderek daha büyük payı alabilmeyi, yoksul Güney dünyasını giderek daha fazla yoksullaştırma, yoksunlaştırma, sömürmeye borçludur... Kolay sömürünün en etkin silahı, devletleri ırklar ve dinler, mezhepler üzerinden parçalamak oluyor. [¹] Bu da bize dincilği, ırkçılığın, mezheplerin, aşiretlerin, alt kimliklerin vb. gibi kavramların emperyal güçler için çok güzel kullanılabilir enstrümanlar olduğudur. Bunu görmek içi ise Ortadoğu Coğrafyasına bir bakmak yetecektir diye düşünüyorum.. Saygı ve sevgiler... DİPNOTLAR.. [¹] - Ş. Ketenci...- Günümüz Dünya Savaşları / Yeni Haçlı Seferleri... "Taktiği, Stratejisi, Güç kaynağı, Etiği, Ekonomi ve Politiği...
.. Sevgili arkadaşlar... Günümüz ülkelerarası savaşları / Haçlı seferleri çok fazlasıyla ve belirgin bir şekliyle kılıfına uydurularak kılık değiştirmeye başladı... Batı ile birlikte haraket eden Emperyalist saldırılar sonucunda yanıbaşımızdaki İslam dünyası üzerindeki ekonomik ve siyasi egemenliğini yeniden allanıp pullanarak dayatılan “demokratik sistem” uydurmacasıyla yutturulmaya çalışmaktadır. Bu coğrafyada kurulacak / kendilerine göre oluşturacakları demokrasiler saçma, biteviye ve anlamsız bir hal olacağı ortadadır. Oysa biz uzun yıllar süren eğitim hayatımız ve toplumsal yaşam biçimimiz bize hiçbir zaman bir demokresiyi, sistemi, rejiimi kurdur diyerek kurulmadığını öğretmiş / göstermiştir. Kısaca açıkladığım bu önemli nedenlerden ötürü konu başlığımızın ise 'Günümüz Dünya Savaşları / Yeni Haçlı Seferleri... "Taktiği, Stratejisi, Güç kaynağı, Etiği, Ekonomi ve Politiği...' olarak açılmasının sebebi artık komşumuzda, yanıbaşımızda, içimizde olan bu tür olayları daha iyi bakmak, daha iyi görmek, daha iyi kavramak ve çok iyi analiz etmek olmazsa olmazlarım haline gelmiştir. Çünkü ateş ve oyun yavaş yavaş üzerimize üzerimize gelmektedir... İşte tüm bu nedenlerden ötürü de toplum olarak üzerimize düşen görevi yapmak ve hep birlikte bu tür durumlara karşı uyanık olmak, direncimizi oluşturmak durumundayız... (Düşüncelerimize yardımcı olacağı düşüncesiyle aşağıda iki yazarımızdan alıntı eklemeyi uygun gördüm...) Şimdiden konuya katkı sunacak siz sevgili forumdaşlarıma saygı ve sevgiler sunuyorum... DİPNOT... __________________ Bir sürü edepsiz ülke, dünyanın en güçlü silah ve ordularına sahip ahlaksızlar takımı, küçücük bir ülkenin tepesine çöktü. Mesele, önce Libya’da halkın bir diktatöre karşı mücadelesiydi... Ancak tarihsel yağmacı İngilizlerin hemen “isyancıların” arkasında olduğu, kısa sürede ortaya çıktı. Anlaşılan epey barışçı bir sivil gösteri, vahşi kurt sürüsünün aldığı koku ve silahlı kışkırtması ile iç savaşa dönüştürüldü; ardından da “halkı korumak” bahanesiyle BM’den karar çıkartıldı ve Sarkozy adındaki kurtbaşının öncü saldırısıyla, “kurtlar koalisyonu”, küçücük bir ülkeyi boğuyor! Olacak şey değil! Sonu belli bir saldırının muzaffer komutanları olarak göğüslerinde böyle bir utanç madalyası takacaklar, rezil ahlaklarıyla ortalıkta demokrasi ve insan hakları cakası satacaklar! Batı demokrasisi, giderek ahlaksızlar yönetimine dönüşmektedir. ___ Orhan Bursalı... __________________ İsterseniz çok kısa bir liste yapmaya çalışalım: 1) Doğal kaynaklar ve özellikle de petrol, bir ülkenin şansı da olabilir, şanssızlığı da! 2) Günümüz dünyasının en önemli stratejik güç kaynağı ve sorunu enerji olarak görünüyor. 3) Dünya yeni bir dönemin, bir değişimin ve dönüşümün içinde; ABD’nin liderliği gelecek 20 yıl içinde tehlikeye girecek gibi görünüyor ve bunu en iyi fark eden ülke Amerika’nın kendisi. 4) Siyasal İslam, radikal ve dogmatik biçimleriyle hem bir tehdit olarak algılanıyor hem de gerçekten bir tehdit oluşturuyor. 5) Diktatörler ve İslami rejimler ikiye ayrılıyor: Yaşasın ABD taraftarları, kahrolsun ABD karşıtları! 6) Amerika ve müttefikleri bu tehdidi kullanarak dünya üzerindeki egemenliklerini sürdürmek ve enerji kaynaklarını kontrol edebilmek için her türlü yola başvuruyor. 7) Her diktatöre karşı, ne kadar güçlü ve zalim olursa olsun, bir muhalefet gelişebiliyor veya örgütlenebiliyor. 8) Batı dünyası harekete geçtiğinde, istihbarat elemanları, gizli ve açık iletişim, para gibi kaynakları, örgütlenme ve eğitim çerçevesinde, bir ülkenin istikrarsızlaştırılması için uzun vadeli amaçlar bağlamında kullanmaya başladığında, iyi kötü bir sonuca şu ya da bu biçimde ulaşabiliyor. 9) Uluslararası ilişkilerde hukuk ve ahlak ilkelerinin değil, çıkarların esas olduğu bir kez daha vurgulanıyor. 10) Amerika, Başkan Bush döneminde tek taraflı hareket ediyordu; Başkan Obama döneminde eylemler çok taraflı ilişkilerle sürdürülüyor, ama amaç ve yapılanlar aynı! 11) Gerek uluslararası gerekse ulusal ilişkilerde silah gücü, son sözün söylenmesinde önemli yerini koruyor. 12) Orduların iç ve dış siyasetteki önemi, bunalım dönemlerinde daha da artıyor. 13) Batı demokrasileri, kendi rejimlerinin ilkelerini evrensel ilan ediyor ama, dış ilişkilerde bu ilkelere hiç de riayet etmiyor. 14) Ne yazık ki, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, Amerika ve müttefiklerinin dünya egemenliklerinin sürdürülmesinde kötüye kullanılıyor, ülkelerin işgalinde ve insanların katledilmesinde göz boyamak için öne sürülüyor. 15) Diktatörler ve ülkeler tepişirken olan halklara oluyor! 16) Her ülkede her lider dış politika uygulamalarını iç politikada kendini güçlendirmek için kullanıyor. 17) Bütün bu çelişkilerin ve dökülen kanların sona ermesi, gerçekten insan haklarına dayalı tam bir demokrasinin sadece ülkelerin içlerinde değil, bütün dünyada, ülkeler arasındaki ilişkilerde de egemen olması ile olanaklı görünüyor. *** Bu genel derslere ilave olarak Türkiye konusundaki bazı gerçekler de bir kez daha ortaya çıktı: 1) Dış politika boş laflarla, hamasi sözlerle yürütülemiyor. 2) Türkiye, bırakın bir dünya gücü olmayı, zaman zaman bölgesindeki bir lider ülke rolünü bile doğru dürüst yerine getiremiyor. 3) İçerde demokrasiyi zedelediğiniz, basın özgürlüğünü ihlal ettiğiniz zaman, Libya’daki Amerikalı gazetecilerin kurtarılmasındaki yardımınız bile bu hatalarınızın yüzünüze vurulması için (New York Times’ın yaptığı gibi) vesile oluyor. *** Bakmasını, görmesini ve ders almasını bilenler için daha çok ders var ama… ___________ Emre Kongar...- Japonya… Honshu… 11 Mart 2011… 05:46…
JAPONYA'DA DEPREM VE TUSUNAMİ BİLANÇOSU- Japonya… Honshu… 11 Mart 2011… 05:46…
- Japonya… Honshu… 11 Mart 2011… 05:46…
- Japonya… Honshu… 11 Mart 2011… 05:46…
Bir deprem ve bunun sonucunda dünyamız etkilenimi...- DİPNOT'lar...
BM Güvenlik Konseyi “emperyal çıkarların hukuk bürosu” dur... Geri kalmış bir islam coğrafyası... Ve o nedenle hedef ortadoğu / Petrol ... Saygılar...- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Dünyada nükleer santraldan/enerjiden vazgeçen ülkeler... * Mart 1997’de Monju’dan sonra Eylül 1999’da Tokaimura’da yaşanan nükleer kazalar nedeniyle Japonya halkı nükleer santrallara karşı çıkmaya başlamıştı. Japonya’da Maki kasabasında yapılmak istenen nükleer santral için halk, referandumda “hayır” dedi. * Avusturya’da yapımı 1978’de tamamlanan Zwentendorf Nükleer Santralı, referandum sonucu hiç çalıştırılmadan kapatıldı. * İsveç, 1980 yılında yapılan referandum sonucunda nükleer santralları kapatma kararı almıştı. * İtalya, 1987’de yapılan referandum sonucu nükleer enerjiden vazgeçti. Nükleer santrallarını kapattı. * Almanya’da on binler Neckarwestheim nükleer santralı ile Stuttgart arasında 45 kilometrelik insan zinciri oluşturdu. Hükümetten 17 nükleer santralın 12 yıl daha açık kalma kararını geri çekerek mevcut santralların kapatılmasını istediler. Almanya hükümeti şimdilik bu taleplere uymuş durumda. Finlandiya, Fransa, İngiltere ve İspanya hükümetleri de işin korkunç boyutlarını görerek temkinli olduklarını açıklamaya başladılar. Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Arif Künar dünyanın terk ettiği nükleer santrallar konusunda şu bilgileri veriyor: * Kanada, 1997 yılında 21 adet CANDU nükleer santrallarından 7’sini, yapılan denetimler yetersiz, tehlikeli ve yönetim hatası bulunduğu için kapattı. 1975 yılından itibaren yeni bir nükleer santral siparişi verilmedi. ABD’de 116, Kanada’da 10 nükleer santral siparişinden vazgeçildi. * Rusya, hâlâ etkileri devam eden Çernobil faciasından sonra daha önce planladığı onlarca santral projesini iptal etti. * Filipinler’de Marcos zamanında bitirilen Bataan Nükleer Santralı, yapılan binlerce mühendislik hatası ve güvenlik nedeniyle işletmeye alınmadı. * Brezilya, yapımı bitmekte olan ikinci santralından ve 1.1 milyar dolar harcadığı üçüncü nükleer santralından vazgeçti. * Çin, daha önce sipariş verdiği tüm nükleer santrallarını, Japonya’daki patmaların ardından tekrar gözden geçirme kararı aldı. * Endonezya, Tayland ve Vietnam, nükleer planlarını terk etti. * Küba, Portekiz, İrlanda, Lüksemburg, Danimarka, Yunanistan, İspanya, Finlandiya, Belçika, İsviçre, Hollanda, İngiltere, İskoçya, Yeni Zelanda tümüyle nükleer santrallardan vazgeçti. “Hemen her konuda demokrasi, insan hakları, eskimiş zararlı kirli teknolojiler, atıklar konularında çifte standart uygulayan Batılı ülkeler, artık kendi halkına reva görmedikleri nükleer santralları, batmakta olan nükleer sektörlerini kurtarmak için Türkiye gibi ülkelere pazarlıyor” Buna dur denilmeli... Saygılar... Kaynak... 19 Mart 2011/Cumhuriyet- CIA'nın 'favori' Türk imamı... "WASHINGTON’A HİZMET EDEN ILIMLI İSLAM"...
Taraf’ın yayımladığı WikiLeaks belgelerine göre cemaat yakın tehlike değil fakat nihai niyet kuşkulu ‘Gülenciler emniyete hâkim’ Taraf gazetesinin önceki gün yayımlamaya başladığı WikiLeaks Türkiye belgeleri haberine göre, WikiLeaks Türkiye belgelerinde Fethullah Gülen ve cemaatini konu alan gizli yazışmalar geniş bir yer tutuyor. Belgelere göre, ABD’nin Gülen bakışı zamanla yumuşamış. Gizli yazışmalarında Gülen için “Türk devletine karşı açık ve yakın bir tehlike değil” diye ABD, yine de uyararak “nihai niyetini kuşkulu olarak” nitelendiriyor. Haberde, ABD Büyükelçisi’nin 4 Aralık 2009’da merkeze yazdığı yazıda, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ilişkide olduğu herkes tarafından ‘Gülenci’ olarak görülüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Gülen cephesinin dışında hatta onlar için bir tür ‘yük’ sayılıyor” denildi. Belgelerde, Gülen’in Türkiye’de hâlâ siyasi bir fenomen olduğuna işaret edilerek son 10 yıl süresince Pennsylvania’da sürgünde olsa da etkisinin devam ettiği kaydediliyor ve yapılan yorumda, “Türk milli polisinin Gülencilerin kontrolünde olduğu iddiasını teyit etmek imkânsız, ama biz buna karşı çıkan kimseye rastlamadık ve Gülenci yurtlarda kalan polis adaylarına polislik sınavındaki soruların cevaplarının önceden verildiğine ilişkin tanıklıklar işittik” deniliyor. Söz konusu haberde, Gülen cemaatinin Türk Milli Polis Teşkilatı dahil birçok devlet kurumuna sızmaları ile birleştiğinde yüzeyin altında çok daha katı bir çizginin dünya çapında bir İslamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor. Haberde, Gülen hareketinin kendi okul ağlarını, din propagandacısı haline getirilmeye müsait buldukları öğrencileri büyük bir dikkatle seçmek için kullandıkları hakkında çok sayıda güvenilir rapor elde ettiklerini, bu okullardaki yatılı öğrencilerin beyinlerinin de yıkandığını defaatle işittikleri vurgulanıyor. Kaynak ...- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Akkuyu Durdurulmalı, Nükleer Tartışılmalı Japonya’da yıkıcı deprem bitti! Tsunami, yıktı geçti gitti. Ama nükleer felaketin etkileri sürüyor. Hem de Japonya dışında birçok ülkeyi etkiliyor. Çin kimi nükleer santrallarını kapatıyor, ABD nükleer serpinti dalgalarını çaresiz bekliyor. Nükleer büyük tehlikedir. Nükleer felaketin etkileri sınırları aşar, yılların ötesine taşar. Tüp gaz teknolojisi ile, nükleer teknoloji arasındaki farkı fark edemeyen Tayyip Erdoğan’a bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir nükleer sorunu. Türkiye her şeyden önce Akkuyu nükleer santralı projesini durdurmak zorundadır. Çünkü Akkuyu nükleer santralının yeri Ecemiş fayına 25 km. uzaklıktadır. Akkuyu için yer lisansının verildiği 1975 yılında, Ecemiş fayının ölü olduğu kabul ediliyordu. Ama daha sonra fayın birinci derecede deprem riski taşıdığı kanıtlandı. Salt bu nedenle Akkuyu nükleer santralının yapımı durdurulmalıdır. *** Türkiye’de 2009 itibarıyla 45 bin MW olan elektrik kurulu gücünün büyük bölümü doğalgaz temellidir. Doğalgaza dayalı elektrik pahalıdır. Doğalgaz dolayısıyla Türkiye hem o alanda hem de genel enerjide Rusya’ya fazlasıyla bağımlıdır. Bu bağımlılığın azaltılması için, doğalgazdan başka enerji kaynaklarının bulunması lazımdır. Ama Türkiye’nin elektrik üretiminin en fazla yüzde 8’ini karşılayacak olan Akkuyu, doğalgaza bağımlılığı bir ölçüde azaltsa bile, Rusya’ya bağımlılığı azaltmayacaktır. Çünkü Akkuyu bu alanda teknolojisi ve tecrübesi daha ileri ülkeler olmasına karşın Rusya’ya verilmiştir. Akkuyu enerjide Rusya’ya bağımlığı azaltmayıp, pekiştirmektedir. Bu nedenle de Akkuyu durdurulmalıdır. Türkiye doğalgazdan ürettiği elektriği pahalıya mal etmekte ve satmaktadır. Üretimin en önemli girdilerinden enerjinin pahalılığı, kalkınmaya destek değil, köstektir. Türkiye ucuz elektriğe ihtiyaç duymaktadır. Nükleer santrallardan elde edilen elektriğin kilovat saati bütün dünyada en fazla 7 senttir. Akkuyu’yu 15 yıl süreyle işletecek Ruslardan alınacak elektriğin kilovat saati ise 12.5 sent olacaktır. Bu yüzden de, Akkuyu durdurulmalıdır. Japonya’daki son deprem nükleer konusundaki tartışmalara yeni boyutlar kattı. Nükleer etkinin boyutları, bir sürü ülkeyi, hatta kıtayı tehlikeye attı. Birçok ülke, kazanın hemen ertesinde, kimi nükleer tesislerini kapatma kararı aldı. Nükleer tehdit sınır tanımıyor. Sızıntı Çernobil’de oluyor, Türkiye’de insanlar hastalanıyor. Sızıntı Japonya’da oluyor, Çin’den Amerika’ya insanlar etkisi altında kalıyor. Göreceksiniz yakında, nükleer teknoloji ve nükleer enerji yatırımı ülkelerin içişleri olmaktan da çıkacak, uluslararası kontrol altına taşınacak. Bu durumda nükleer konusunu enine boyuna tartışmak zorundayız. Nükleer değil bir kişinin, bir tek ülkenin de kararına bırakılamaz. Bakmayın siz tüp gaz teknolojisi ile nükleer teknolojisinin farkını fark edemeyen Tayyip Erdoğan’a! Kamuoyu olarak nükleer konusunu ciddi biçimde ele almalıyız. Deprem biter, tsunami geçer, Tayyip gider, nükleer felaket kalır. Onun için derim ki, - Erdoğan’a kanmayalım! Nükleeri enine boyuna tartışalım. Artık aklımızı başımıza alalım! Ali Sirmen / Cumhuriyet...- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Nükleer karşıtları kefen giyip tabut taşıdı Mersin'de Nükleer Karşıtı Platformu öncülüğünde, çeşitli parti, sendika ve sivil toplum örgütü temsilcilerinden oluşan grup, kefen giyip, temsili tabut taşıyıp, Türkiye'de yapılacak olan nükleer santrallere tepki gösterdi. Mersin- Mersin'de Nükleer Karşıtı Platformu öncülüğünde, çeşitli parti, sendika ve sivil toplum örgütü temsilcilerinden oluşan grup, kefen giyip, temsili tabut taşıdılar ve Türkiye'de yapılacak olan nükleer santrallere tepki gösterdi. KESK şube binası önünden ellerinde pankartlarla, düdük çalarak Büyükşehir Belediyesi önüne kadar yürüyen grup, bir süre slogan attı. Kefen giyip temsili tabut taşıyan grup adına basın açıklaması yapan Mersin Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü Sabahat Aslan, Japonya'da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin dünyada 2. Çernobil felaketini oluşturduğunu iddia etti. Nükleer felaketin insanlığı tehdit ettiğini, Japonya'da yaşanan felaketin ardından, dünyada nükleer santrallerin güvenirliğinin sorgulanmaya başladığını belirten Aslan, ''AB ülkeleri ve Çin, nükleer santral programlarını durdurma kararı vermiştir. Deprem kuşağında olan ülkemizde, Japonya depreminden ders almayan hükümet, hareketli Ecemiş Fay Hattı üzerine yapılacak olan Akkuyu Nükleer Santral Projesi'ne devam kararı vermiştir'' diye konuştu. Kurulması planlanan santralde, şimdiye kadar denenmemiş yeni reaktör modellerinin de deneneceğini ifade eden Aslan, şunları kaydetti: ''Rusların yaptığı İran Nükleer Santrali'ni teknik arızalarının giderilmesinin bir yılı bulması gerçeği, Rusların teknolojilerinin çok güvensiz olduğunun kanıtıdır. Akkuyu Nükleer Santrali, güvenli yapılamayacağı ve bu nükleer santralden Akdeniz Tarımının ve turizminin çok büyük darbe alacağı ortadadır. Bu nedenle nükleer santralleri ülkemize yaptırmayacağız.'' _______________________________ Kaynak ... 19 Mart 2011- CIA'nın 'favori' Türk imamı... "WASHINGTON’A HİZMET EDEN ILIMLI İSLAM"...
Dünya genelindeki istihbarat servislerinin faaliyetlerini yakından takip eden Intelligence Online, Gülen tarikatının Amerikan istihbarat servisleri ile geniş ilişkilere sahip olduğunu belirterek, Gülen’in neden CIA’nın “favori imamı” olduğuna açıklık getirdi. Türkiye’deki birçok siyasi operasyon arkasındaki güç olduğu ve devlet kurumlarına geniş bir şekilde sızdığı yönündeki şüphelerin odağı olan Fethullah Gülen cemaatinin uluslar arası alandaki CIA bağlantıları da ortaya çıktı. Fethullah Gülen cemaati bugün dünya genelinde en az 600 okulu yönetiyor ve 4 milyonu aşkın üyesinin bulunduğu belirtiliyor. Başta Rusya ve bazı Arap ülkeler olmak üzere birçok devlet bu tarikatın faaliyetlerini yakından izliyor. Rusya’da sert yasaklar getirilirken, Suudi Arabistan’da da tarikatın açık faaliyet yürütmesine izin verilmiyor. Avrupa ülkeleri de zaman zaman bu tarikatın okullarını mercek altına alıyor. Birer asimilasyon merkezleri olarak çalışan okullarda, Türkçü bir anlayış adı altında örtülü bir ırkçılık aşılanıyor. WASHINGTON’A HİZMET EDEN ILIMLI İSLAM İstihbarat servislerinin faaliyetlerini yakından takip eden Fransız Intelligence Online dergisi (eski İstihbarat Dünyası) göre 11 Eylül 2001 saldırılarından kısa bir süre sonra Pensilvanya’ya yerleştirilen Gülen cemaatinin Amerikan istihbaratı ile geniş ilişkileri var. Yazılı baskısı da olan site, “İmam Washington’un cihatçı grupların etkisine karşı koymasına hizmet eden ılımlı bir islamı vaaz ediyor” diye kaydediyor. DİNİ KOMANDOLAR Gülen cemaatini “dini komandolar” şeklinde tanımlayan Paris merkezli Intelligence Online, 1990’lı yıllarda Gülen hareketi üzerine birçok soruşturmayı bizzat takip eden eski MİT İstanbul sorumlusu Nuri Gündeş’in Aralık’ta yayınlanan kitabına da dikkat çekti. Gündeş, 1990’lı yıllarda tarikata Kırgızistan ve Özbekistan’daki okullarda 130 CIA ajanının bulunduğunu belirtiyordu. Yemen’de de benzer faaliyetler ortaya çıkmıştı. ANF’de 6 Mart 2011 tarihinde yayınlanan “Gülen Cemaati Yemen'de neyin peşinde?” başlıklı haberde Yemen’de Temmuz 2009 yılında Gülen Cemaati’ne bağlı bir kişinin CIA bağlantılı olduğu gerekçesiyle El Kaide’nin saldırısına uğradığı kaydedilmişti. Intelligence Online, 1998 yılından beri ABD’de yaşayan Gülen’in 2008 yılında CIA’nın iki emektarı olan Graham Fuller ile George Fidas’ın desteğiyle ikamet izni aldığına işaret ediyor. Fuller, Kabil’de eski istasyon şefi iken Fidas ise CIA’dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli olmuştu. Fransız site, Gülen’in Citizenship & Immigration Services’teki (Vatandaşlık ve Göç Dairesi) davasında Amerikan yönetimi temsilcilerinin de cemaatin CIA ile olan ilişkileri konusundaki “şüpheleri” dile getirdiğini hatırlatıyor. İSLAMİ DİPLOMASİ Gülen’in hareketin merkezini on yıl önce Pensilvanya’daki küçük Saylorsburg kentine yerleştirdiğini vurgulayan Intelligence Online, şunları kaydetti: “Fethullah Gülen’in Müslüman dünyasında Amerikan diplomasisine çok yakın pozisyonları savunuyor. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan birkaç yıldır Tahran ile yakınlaşma siyaseti yürütürken, Gülen Tahran’a karşı çok eleştirel duruyor. Ankara’nın desteklediği Türk İslami STK’sı olan IHH’nın Mayıs 2010’da İsrail’in Gazze ambargosunu kırmak teşebbüsüne de tepki gösterdi. Uzun zamandır Orta Asya ve Afganistan’da bulunan (Gülen’in) örgütü bir süre önce Müslüman Afrika ülkeleri ile Avrupa’da da gelişti. Eylül 2009’da hareket, Villeneuve-Saint-Georges’da (Paris’in Val-de-Marne bölgesinde) Educactive adlı özel bir kolej açtı.” CIA’NIN MÜDAHELESİ İLE İKAMETİNE İZİN VERİLDİ Ilımlı bir İslam ve dinler arası hoşgörüyü öğütleyen Fethullah Gülen cemaatinin kendi davalarına çekmek için fundamantalist militanlarla da ilişki kurmaktan çekinmediğini belirten Intelligence Online, “Organizasyonun sahip olduğu önemli mali imkanlar, dönmeyi (din/düşünce değiştirme) kolaylaştırıyor. Ama bu uygulama risksiz değil: 2003’te hareketin Malawi’deki bir okulunda çalışan beş öğretmen, belirsiz uluslar arası cihatçılarla ilişki kurduğu için tutuklandı ve Guantanamo’ya götürüldü. Bir yıl sonra komşu Botswana’da örgütün bir ücretli çalışanı aynı akibete uğradı. Bu iki olay başlangıçta Fehtullah Gülen ve müritleri karşısında FBI’da güvensizliğe yola açtı ve ancak CIA’nın müdahalesi sonucunda Gülen’in ABD’de ikamet etmesine izin verildi” diye belirtiyor. Kaynak: ANF NEWS AGENCY/http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=42078/anf- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Ve radyasyon bulutları ABD'de... Japonya’daki Fukuşima nükleer santralinde tehlike seviyesi 4'ten 5'e yükseltilirken, açıklanan resmi ölü sayısı da hızla artıyor. Bu arada soğutma çalışmalarının sürdüğü santralden yükselen radyoaktif serpintinin yaklaşık 8 bin 500 kilometre uzaklıktaki California sahillerine ulaştığı bildirildi... [¹] Lütfen düşünün 8 bin 500 kilometre uzağa kadar yayılan bir tehlike... KAYNAKLAR... [¹] - http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17306259.asp?gid=373- Japonya… Honshu… 11 Mart 2011… 05:46…
Üzülerek şunu söylemek isterim... Sanıyorum japonlar bu tektonik yapı gerçeğiyle sonsuza dek yaşamak zorunda kalacaklar...- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Yine mi savaş?... BM Güvenlik Konseyi'nde Libya'ya uluslararası müdahaleye yeşil ışık yakan karar tasarısı kabul edildi. El Cezire televizyonu operasyonun bir kaç saat içinde başlayacağını duyurdu...- NÜKLEERE HAYIR... Nükleer santral istemiyoruz...
Bir duyuru... Adres: Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı Rezervasyon No: 212 266 00 46 Adres: Hakkı Yeten Cad. No:18/A Polat Tower Yanı, Bilim Merkezi Binası Fulya-İST. - Günümüz Dünya Savaşları / Yeni Haçlı Seferleri... "Taktiği, Stratejisi, Güç kaynağı, Etiği, Ekonomi ve Politiği...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.