Zıplanacak içerik

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. İKTİDARIN, suni olarak yaratmak istediği iyimser havaya inanmadığımız ve zaman zaman bunu yazdığımız için bize ?münafık? diyorlardı. Dediler de ne oldu?Ülkenin büyük bölümünde işler durdu. Her yerde esnaf kan ağlıyor. Ekonomideki sıkıntı, özellikle küçük işletmecileri perişan etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri bile küçük esnafa ait işyerlerinde kapanma oranının yüzde 255 arttığını gösteriyor. Başta pirinç olmak üzere gıda maddelerinde büyük fiyat artışları var. Piyasalar karmakarışık? Ödemelerde tahsilat sorunu yaşanıyor. Esnaf bitme noktasında. Ekonomide belirsizlik artıyor. İşsizlik büyük boyutlarda? Yüzde 46.7 oya rağmen, vatandaşın ağlayan halini? Artan fukaralığı? İşsizliğin yarattığı çöküntüyü? Kepenk kapatan esnafın perişanlığını gördükçe içimiz sızlıyor. Oysa beyefendiler hálá pembe tablolar çiziyorlar. Kişi başına düşen milli gelirimiz 9 bin dolar olmuş, yakında 10 bin doları aşacakmış, falan filan? Oysa gelir paylaşımında da, vergi dağılımında da büyük adaletsizlik var. Toplam vergilerin yüzde 70?inden fazlasını fakir fukara halk ödüyor. Devletin vergi gelirlerinin büyük bir bölümü borç faizlerine gidiyor. Bu da yatırımları baltalayıp, işsizliği ve fukaralığı artırıyor tabii. Büyük işler başardığını iddia eden yönetim, mali ve siyasi konularda yaptığı icraatı doğru sanarak, ülkeyi 9 ayda sorunlar yumağına çevirdi. Seçimden sonra geldiğimiz nokta bu. Sorunu öğrenmeden, problemin ne olduğunu anlamadan onu çözemezsiniz. Teşhis olmadan tedavi de olmaz. Dua ile karın doymuyor! * * * Eski çağların kahramanları zenginlerden alıp fakire verirlerdi. Kitaplar, filmler, temsiller, bu tür halk kahramanlarının öyküleriyle doludur. Fakat günümüzde durum değişti. Artık zamanımızın kahramanları(!) fakirden alıp zengine veriyor. Doğrudan vergiler azalınca dolaylı vergilere yönelmek klasik bir çare. Bütçe açığını kapatmak için dolaylı vergilere yüklenilince, fakir fukaradan toplanan paralar, zenginlere verilmiş oluyor. Bir vakitler değerli bir büyüğümüz, ?Ben zengin severim? dememiş miydi? Bugün iktidar koltuğunda oturanlar da, eski dönemin başbakanı rahmetli Özal gibi zengini seviyor. Fakire nohut, mercimek dağıtıp oyları al, yandaşlarına, tarikatçılara, şakşakçılara devletin ballı ihalelerini ver, yeni milyarderler yarat. Sistem bu? ?Altta kalanın canı çıksın!? Zaman zaman işsizlik oranının azaldığı iddia ediliyor. Nasıl oluyor bu, bilemiyoruz. ?Bal, bal? demekle ağız tatlanmayacağı gibi ?İşsizlik azaldı? demekle de işsizlik azalmıyor. Fakat bu yalana inananlar da var tabii. Biz zaten millet olarak yalanı severiz. * * * Sürekli medyayı eleştiren siyasiler, konuşmayan, düşünmeyen, tartışmayan bir Türkiye istiyorlar anlaşılan. Peki, ülke sorunlarını konuşmayıp, tartışmayıp ne yapacağız? Hep içimize mi atacağız? Adamın biri bara gidip içkisini söylemiş. Bir iki duble attıktan sonra yanındakine dönmüş: ?Yahu şu kapatma davası var ya?? derken, barmen hemen araya girmiş: ?Patronun emri efendim. Bu barda politika konuşulmaz, lütfen!? Adam bu defa tam, ?Fenerbahçe?nin Avrupa maçları? diyecekken, barmen yine atılmış: ?Bu barda futbol da konuşulmaz. Patron kızıyor!? Adam, kafayı bulduğu için rahatça sormuş: ?Peki, bu barda seks konuşulur mu?? ?Konuşulur efendim?? ********************** __________________________________ _______________________ __________________ _______________ _____________ RAHMİ TURHAN... [/size][/font]
  2. “Kur’an, “Allah ile aldatılmayın!” ihtarında bulunmasına rağmen Türk halkı, dinine olan derin saygısı yüzünden Allah ile aldatılıyor. Allah ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor. PKK’nın başı, yandaşlarına şu talimatı veriyor:”Peygamberler şehri Urfa’ya ilahiyat akademisi kurun!”. Allah ile aldatmak; dini; çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini-imanı, Tanrısı, ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır. Allah ile aldatanlar dokunulmaz, eleştirilmez bir ‘tahakküm teolojisi’ oluşturmuşlardır. Türkiye’de bu teolojiyi egemen kılmak istiyorlar ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Bu bir Haçlı-İngiliz siyasetidir. Atatürk bu şeytanî siyaseti, ta 1920′de Müslüman dünyaya tanıtıyor; İngilizlerin siyasetinin ‘İslam’ı İslam’la yok etme siyaseti’ olduğunu ilan ediyor. Allah ile aldatma zulmünün en ağırları kadın ve kadın hakları konusunda işlenmektedir. Türkiye’de bugün kadın, özellikle örtünme meselesinin istismarı aracılığıyla, Allah ile aldatan zümrelerin temel sömürü aracı olarak öne çıkarılmaktadır. Türkiye’de sosyal devleti çöküşün eşiğine getiren sebeplerin başında Allah ile aldatanların yarattığı ‘sadaka kültürü’ ve bu kültürün yarattığı ‘sömürü merhametçiliği’ gelmektedir. AKP iktidarı bu yıkıcı sebebin saltanat dönemini temsil etmektedir. Allah ile aldatanlar, iane çadırlarıyla yetinecek bir toplum özlemektedirler. BOP’un temel hedefi, Ortadoğu’da İsrail’den daha büyük devlet bırakmamaktır. Yaşadığımız günlerin ABD ve AB’sinde, Türkiye ile ilgili ilk hedef Türk Ordusu’nu etkisizleştirmek olarak dikkat çekiyor. Laikliğe saldırıyı emperyalizmin Haçlı kurmayları kotarıyor. Müslümanlar burada sadece taşeronluk yapmaktadır. Türkiye’yi Allah ile aldatma zehrinin panzehiri ancak İslam’ın gerçeği içinden çıkarılabilir.” HYP Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün son kitabı: Türkiye’yi Kemiren İhanet: ALLAH İLE ALDATMAK
  3. Eğer... Kendisine inanılmak istiyor... İnanmayanlar da kendine göre haklı ama, Cezalandırmak niye, yani sorumluluk kabul etmeden topu insana atıyor... Bu başından itibaren kaybedilmiş bir yarış değilmidir... İnsan kendine güvenirse kendine yetebililir ve kimseye şirinlik yapmaz. Seven sevsin, sevmeyen sevmesin çok umrunda olmaz değilmidir... (bana göre tabiki...) Güçlü ve yaratıcı biri tehdite neden ihtiyaç duyar ki?... Önemsenme çabası ne olunabilir?... Gerçekten anlamaya çalışıyorum... Yaratılan insana karşı Tanrı/Allah; Neden? "başını eğ, bana karşı gelme, bana ulaşamazsın, beni göremezsin, sana verdiğim akıl ve irade ile beni tanımaya ve kurduğum düzeni anlamaya ve benimle dost olmaya çalış, benim düzenimi kaldırıp yerine kendi düzenini koymaya çalışma, aksi halde senin var olmana izin vermeyeceğim, o yüzden sana bir deneme süresi verdim, o sürenin sonunda fişi çekeceğim, hatta o fişi sana çektireceğim, yaptıklarınla kendi sonunu getireceksin, bana geri döneceksin/sana verdiğim iradeyi senden geri alacağım- o yüzden her ne kadar senin sonunu getirecek olanı yapacak olsan da onu yapmayı dileme, sadece mecbur olduğun kısmını yap, aşırıya kaçıp ihtiyacından fazla olanı yapmaya kalkma, eğer onu yapmayı dilemezsen -aşırıya kaçmazsan- senin için bir af/mağfiret mekanizması hazırladım, onun sayesinde senin paçayı kurtarmanı ve bağımsız bir irade olarak sonsuza dek var olmanı garanti edeceğim, ama eğer o çizgiyi zorlarsan senin o af mekanizmasından faydalanmana müsaade etmeyeceğim" der. Neden ölüm öncesi sonsuzlukla birlikte bereket (zenginlik, varlık vs...) istenir ve ölüm sonrası yine sonsuz şafşatalı, her istediği olan bir cennet düşünülür... Veee son olarak ŞEYTANDAN MEKTUP... Seni dün günlük islerini yaparken gördüm. Namaz kilmadan, dua etmeden bir günü daha geçirdin. Hatta yemek yerken ve yatarken bile dua etmek için vakit ayirmadin. Çok nankörsün! Seninle gurur duyuyorum. Benimle oldugun için çok mutlu oldugumu söyleyemem.Hatirliyormusun? Senelerdir beraberiz ama seni hala sevmiyorum. Dogruyu söylemek gerekirse: Senden Allah'tan nefret ettigim için nefret ediyorum. Allah beni cennetten attigi için bende seni kullaniyorum. Seni de Allah'in bana yaptiklarini ödetene kadar kullanacagim, ondan sonra sende defolup gidebilirsin. Biliyormusun aptal. Allah seni seviyor, ama sen hayatin boyunca benim yanimdaydin. Bunun içinde seni ödüllendirecegim. Hayatinin berbat olmasini saglayacagim. Biz ikimiz beraber kaldikça bu Allah'i çok üzecek.Zaman senin hayatini kimin yönlendirdigini O'na gösterecek. Ve bu senin sayende olacak. Geçirdigimiz güzel günleri hatirla, insanlari nasil hor görüyorduk, onlara küfür ediyorduk, çilgin partilere gidiyorduk, hirsizlik yapiyorduk, nasil iki yüzlü davraniyorduk, sigara kullaniyorduk, cami'ye gitmiyorduk, dedikodu yapiyorduk..... Bunlarin hepsini kaybetmek istemezsin degil mi? Hadi gel aptal! Sonsuza dek beraber yanalim! Senin için çok seyler düsünüyorum. Bu mektupu sana ne kadar deger verdigimi söylemek ve hayatinin büyük bir parçasini kullanmama izin verdigine tesekkür etmek için yaziyorum. Aptal, bazen sana çok gülüyorum. Öyle salakliklar yapiyorsunki, benim bile migdemi bulandiriyorsun. Sen böyle devam et. Yeni nesile yalanciligi, aldatmayi, kumari ve cami yerine diskolara gitmeyi ögret. Sen bunlari onlarin yaninda yap ki onlarda seni örnek alsinlar. Bir zaman sonra onlarda aynisini yapacaklardir. Çocuklar böyle iste. Neyse, simdi gitmeliyim ama birkaç saniye sonra tekrar seni görmeye gelecegim. Azicik aklin olsaydi tövbe etmek için biryerlere giderdin ve yasayacak oldugun bir kaç seneyi de Allah'la beraber geçirirdin. Bir kimseyi uyarmak karakterimde yoktur aslinda, ama seni taniyorum. Sen zaten benim yanimdan ayrilmazsin. Senin yasinda olan bir insanin hala günah islemeye devam etmesi saçmalik olsada. Sakin beni yalnis anlama, senden hala nefret ediyorum, ve bu böyle devam edecek. Beni gerçekten seviyorsan tabiki bu yaziyi kimseyle paylasmazdin. Ölüm bizi bulusturana kadar..... SADECE VE SADECE İNSANI ANLAMDA SORULAR VE CEVAP ARAMALAR... PEKİ YA NEDEN?
  4. Destek ve Merhamet Dilencisi Bir İktidar... Yargıyı dış odaklarla baskı altına almaya çalışıyorlar. Ne anayasaya ne de yargıya güvenleri var. Başbakanları, kapatma davası açan iddianameyi ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ‘ye şikâyet etmekle başladı. Cheney’ye, Ortadoğu projesi nedeniyle, ABD’yle olan dostluk bağları nedeniyle eleştirilmekten yakındı. Kürsüye çıkıp dürüst bir davranışla Cheney’ye böyle konuşarak ülkesini şikâyet etmediğini bir türlü açıklayamıyor. Heyet üyesi MHP Milletvekili Deniz Bölükbaşı ‘nın üç cümlesi, AKP’nin gerçek yüzünü gösteriyor: “AKP, Türk yargısını baskı altına almak için kapı kapı dolaşmaya başlamıştır. Bunun başka anlamı yok. Destek ve merhamet dilenciliği yapıyorlar” diyor... Bir başka ilginç olay, RTE’nin Katar’daki kısa açıklamasıyla yaşandı. Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nden “kapatma kararı çıkmayacağını” ilan etti. Nereden biliyorsun Yüksek Mahkeme’nin kararını? Yoksa Köşk’teki yabancı konuklara verilen akşam yemeklerinde ayaküstü sohbetlerinizde olası kararı Başkan Haşim Kılıç ‘tan mı öğrendin diye medyada da siyasetçiler arasında da soran yok! Global demokrasi, Avrupalılık, Batıcılık bu ise alsın başlarına çalsınlar! Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
  5. Anayasa Mahkmesi ABD'nin Türkiye ile ilgili planlarını bozdu arkadaşlar... "Bu dava Türkiye'nin ılımlı İslam cumhuriyeti olma olasılığını ortadan kaldıracaktır ve Türkiye yeniden laik, demokratik bir ülke haline gelecektir..." Bundan kimsenin şüphesi olmasın...
  6. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Tito 12 Mart 1978'de Yugoslavya'nın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada demiş ki: ''- Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi, ellerimle tutarak değil, alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka ülkelere kalır. Nasır benim dostumdur, ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu'ya düşer. Anadolu'da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.''
  7. Tercih yapabileceğim birkaç parti tabiki var sevgili suheda... Yinede önümüzdeki süreç ne gösterir gerçekten bilemem... Geçmişten günümüze ne partiler gelip geçti fakat kalıcı olan sadece ülkemizdir... Yani zaman..
  8. Herşeyden önce; Ulusalcı, Bağımsızlıktan yana, Eğitimi en temel değer sayan ve buna önem veren bir politika doğrultusunda, Doğmaların etkisinden kurtulmuş Etkili ve Tepkili bir birey, Çağdaş ve uygar toplumları hedef alan, Bayrağı, vatanı, bağımsızlığı milli bir sevdaya dönüştüren, Laik ve demokratik yapıyı olmazsa olmaz koşulu sayan, Güçlü bir devlet anlayışı sergileyen, Güçlü bir ekonomi ve büyük bir devlet olgusunu temel değer sayan ve mücadele eden, Yaşamıyla, kültürüyle örnek teşkil eden, İnsanına sosyal devletin koşullarını açmış ve onlardan modern eğitim ve sağlık hizmetlerini esirgemeyen Büyük Atatürk'ün hedeflerinden sapmayan bir Türkiye Cumhuriyeti anlayışıyla ülkesine bağlı bir yönetim anlayışıyla planlı, programlı ve disiplinli bir yönetim anlayışına sahip bir yönetim anlayışına sahip bir yönetim anlayışı... Sanıyorum gerçek bir devlet için aklı, mantığı ve vatandaş olma bilinciyle yaşayan bir birey bunların ötesinde ne arayabilirki... Bizinde özlemimiz ve dileğimiz bu... Zor evet ama başarılamaz değil... Alternatifim ise; Dinci, bölücü ve radikal politika izleyenlerin dışında yukarıda saydıklarımı hedef almış veya en azgari konuları dahi hedeflemiş herhengi bir partı olabilir...
  9. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    TÜRK... Bugün artık etkisiz ve tepkisiz bir toplumun hedefi olmaz, idealleri olmaz, kimliği olmaz… Günümüz küresel güçlerin Türkiye’deki laboratuar çalışmaları, Türk Milleti’ni böyle ‘ruhsuz’ hale getirme amacını taşımaktadır. İşte Amerika’nın da, Avrupa’nın da yanılgısı buradadır… Ve Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri gibi ‘derme-çatma’ bir ülke değildir. Ve Türkiye, asırlardır Türklerin himayesinde yaşamış Avrupa gibi bir ‘uşaklık merkezi’ de değildir. Türkiye, Afganistan değildir, Irak hiç değildir. Türkiye’nin hedefleri vardır… İdealleri vardır… Bayrağımız, vatanımız, bağımsızlığımız bizim milli sevdamızdır… Güçlü bir devlet, milli bir iktidar bizim amacımızdır.. Her geçen gün gelişen, büyüyen, milletiyle güçlü bir dayanışma içinde olan, insanlarına sosyal devletin kollarını açmış, onlardan modern eğitim ve sağlık hizmetlerini esirgemeyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti idealimizdir.
  10. AKP ve onun destekçilerine George Vedel’in ünlü sözü ile anımsatmada bulunmak isterim.... “Demokrasi siyasal partiler olmaksızın yaşayamaz fakat siyasal partiler yüzünden ölebilir de!” İçinde bulunduğumuz süreçte AKP liler; “Parti kapatma anti-demokratiktir”, “kapatmayı savunmak demokrat olmamaktır” gibi yargılarla siyasal partilerin tehdit oluşturması durumunda demokrasinin kendisini nasıl koruyacağı konusu atlanmış oluyor... Ama bizler bunun farkındayız ve her zaman, her yerde atladıkları bu noktaları yüksek sesle dile getirmeyi sürdüreceğiz...
  11. Sayın karabekir... Atatürk Türkiyesinde Türk milliyetçiliğinin yeri ümmet milliyetçiliği olamaz... Ama ne zaman ki "Ümmet milliyetçi ideolojinin tıkandığı görüldüğünde ki bunu bugün AKP 'de yapıyor, Atatürk'ü kullanıp bunun sayesinde ayakları üzerinde durabileceklerini sanıyorlar... İşte sahtelik, sahtekarlık burada... Yukarıda yazarımız çok güzel belirtmiş... Tekbir çekmeyi kimler yapıyordu eskiden... Müslüman kardeşler, Hizbullah, Hamas ve el kaide... Yahu size ne oluyor... Önce neyin ve ne milliyetçisi olduğuna bir bakın.. Yoksa futbol tabiriyle; Topun direkten dönmesi de var...
  12. Bütün bu olumsuz taplo, kasımpaşa avareli ile, dini politikaya bulaştırmakla ve ardı arkası gelmeyen aymazlıkların sonucunda değil Yüzde 47, yüzde 97 alınsa bile bu partiye bu dava açılır ve kapatılır... Kapatılmalı... Kapatılacakta...
  13. Diyanet bütçesi 37 kurumu SOLLADI! 2007 Yılı Dinayet Bütçesine Bakalım: 2007 bütçesinin binde 8'i Dinayet İşleri Başkanlığı'na ayrıldı • Dinayet bütçesi icracı bakanlıklardan Enerji Bakanlığının 4 katı, • Bayındırlık ve ulaştırma bakanlıkları bütçelerinin 2 katından fazlaya denk geliyor 1.6 katrilyonluk bütçesiyle Dinayet, genel bütçe idarelerinden 37'sini geride bıraktı. Dinayet,personel giderleri açısından da personeline ayırdığı 1.3 milyar YTL'yle, sırasıyla • MEB, MSB, Sağlık Bakanlığı, EGM, Jandarma Genel komutanlığı ve Adalet Bakanlığından sonra bütçede yedinci sırada bulunuyor. • Dinayet İşleri Başkanlığı, 2007 için ayrılan 1 milyar 638 milyon 383 bin YTL'lik bütçesiyle kamu idaresindeki genel bütçeli 50 idare içerisinde 13'ncü sıraya yerleşti. Dinayet'in geride bıraktığı 37 bakanlık ve kurumun her birine ayrılan bütçelerinin kaç katı olduğu hesaplandığında ise ortaya şu tablo çıkıyor: • Cumhurbaşkanlığı'nın 48.3 katı, TBMM'nin 4.5 katı • Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 775.3 katı • Anayasa Mahkemesi'nin 90.8 katı,Sayıştay'ın 19.2 katı • Yargıtay'ın 35 katı, Danıştay'ın 44.9 katı, • TÜİK'in 10.2 katı, Özürlüler İdaresi'nin 379 katı • Başbakanlık bütçesinin yüzde 6 fazlası, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün 387.4 katı • MİT'in 3.8 katı, Gümrük Müsteşarlığının 7.9 katı • MGK'nın 128.7 katı, YDK'nın 158.2 katı, DPT'nin 4.3 katı • BYEGM'nin 31 katı, DTM'nin 16.1 katı, • Devlet Personel Başkanlığı'nın 156.4 katı • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 462.1 katı • SHÇEK'nin 2 katı, AB Genel Sekreterliğinin 170.3 kat • İçişleri Bakanlığı bütçesinin yüzde 38 fazlası, Sahil Güvenlik komutanlığının 7.1 katı • Dışişleri Bakanlığının 2.3 katı, Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin yüzde 26 fazlası • Ulaştırma Bakanlığının 2 katı, Denizcilik Müsteşarlığının 25.2 katı • Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 38.4 katı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 5.1 katı • Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 2.2 katı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 4 katı • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 4.3 katı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 355.6 katı, • Kültür ve Turizm Bakanlığının 2 katı, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin yüzde 69 fazlası • Devlet Meteoroloji işleri Genel Müdürlüğünün 16.3 katı." Dinayet İşleri Başkanlığının Resmi Sitesinde alınan bilgilere göre: [Only Registered Users Can See Links] İmam-Hatip 57.456 6.261 63.717 Müezzin Kayyım 9.933 613 10.546 Kur’an Kursu Öğreticisi 3.816 691 4.507 Diğer Personel 8.602 1.191 9.793 TOPLAM 79.807 8.856 88.563 Cami Sayısı: Kadro Durumu Cami Sayısı Kadrolu 66.862 Kadrosuz 11.746 TOPLAM 78.608 Kuran Kursları: Kur’an Kurslarının Durumu Sayısı Açık Kur’an Kursu 5.654 Kapalı Kur’an Kursu 2.341 TOPLAM 7.995 Resmi verilere göre dinayet başkanlığının: 88.563 personeli , 66.862 cami, 5654 adette Kur’an kursu var. ________ Son not: Nekadar acı ki ADD(ATATÜRKCÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ) gibi bir derneğin bütçesi yok:( :(
  14. İrtica Hep Gündemde… Din konusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edilmiştir. İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerine, vakıf, dernek vb. isimler altında birtakım legal oluşumlar vasıtasıyla devam etmektedirler.” (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt … 4 Nisan 2008.) Bu, bir uyarıdır. Kimileri hemen telaşlanırlar! Asker ne diye konuşuyor? diye başlarlar sızlanmaya!.. Herkes konuşuyor, yazıyor! Aklına geleni gelmeyeni açık açık söylüyor! Ama asker kalkıp da yurt gerçeklerine değindi mi, hemen değişik yorumlar, suçlayıcı sözler, bilmem neler!.. İrtica yeni bir olgu mu? 31 Mart’lardan, Menemen’lerden, Nurcu’lardan, Nakşibendi’lerden, Milli Selamet’lerden, Refah’lardan vb.’lerinden günümüze uzanan bir tarih yaprağı. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, uygar, devrimci, halkçı, laik niteliğini altüst etme fırsatını arayan, sık sık bu yüzden başları derde giren bir gerici anlayışın varlığı… Şimdi bir dava var görüşülen. Altı yıldır iktidarda bulunan bir partinin ve önde gelen kişilerinin adalet önünde hesap vermeye çağrılması… Bir iddianame var… Suçlananlar oturup yanıt verecekler.. Hayır biz bunları yapmadık diyecekler. Demeliler, demek zorundalar.. diyecek sözleri, kanıtları varsa… Yargıtay Başsavcısı durup dururken mi dosyalar dolusu bir iddianame hazırlamış!.. Üstelik de birkaç ay önce uyardığı halde… Çok oy almak, seçimde üstün çıkmak ayrı konu, anayasaya ters düşen girişimlere kalkışmak ayrı?.. Cumhuriyet Savcılarının görevi nedir? Atatürk Cumhuriyeti’ni korumak; ona buna, sana bana karşı ayrım yapmadan.. Cumhuriyet bakanı, milletvekili, yargıcı vb. diyebiliyor muyuz.. hayır; Cumhuriyet sözcüğünü ancak savcılar için kullanıyoruz… Nasıl Cumhuriyetin savcıları varsa, Cumhuriyetin ordusu da vardır; Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu, bekçisi, askerleri… “Ayrıca ülkemizdeki etnik ve dini yapı ve bu konudaki kültürel zenginliğimiz de son dönemde bazı dış destekli çevreler tarafından istismar edilmeye çalışılmaktadır.” Büyükanıt Paşa açık açık belirtmiş iç işlerimize yabancıların karışmalarının yanlışlığını… Lagendijk ‘ler, Rehn ‘ler, bilmem kimler.. hangi hakla kalkıp Türk yargısının işine karışmak cüretini kendilerinde buluyorlar? İçimizde bu gibi dış karışmaları doğru ve yararlı bulanlardan, yazanlardan, konuşanlardan mı cesaret alıyorlar? AB’ye bu gidişle bizi almazlarmış… Yargı AKP’ye bir dava açtı diye mi? AB; AKP’nin, Tayyip Bey’in avukatı mı? Osmanlı’nın yıkılma dönemindeki dış karışmaları, dış baskıları anımsatan bir duruma katlanmak olası mıdır? Büyükanıt Paşa gerçek yurtseverler adına konuşuyor: “İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerine, vakıf, dernek vb. isimler altında, birtakım legal oluşumlar vasıtasıyla devam etmektedirler.” Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay’ı da bu konuda elbet görevini yapacaktır… ___________________________ _____________Oktay AKBAL...____________
  15. ABD’NİN PSİKOLOJİK HAREKAT STRATEJİSİ ABD’nin Psikolojik Harekât StratejisiTürkiye’de tıkır tıkır işliyor… Yeni yayımlanan ABD Psikolojik Harekat Stratejisi, kendi çıkarlarını halkla ilişkiler yönüyle korumanın yöntemlerini ve araçlarını sıralıyor. Bu kapsamda, kamuoyu önderleriyle, gazetecilerle, siyasilerle, gençlerle ve kadınlarla ilişkilerin geliştirilmesini öneriyor. ABD’nin stratejisi bu konuda Türkiye’de ne gibi çalışmalar yapıldığı sorusunu da gündeme getiriyor. 11 Eylülden sonra hem ABD hem de dünya için yeni bir süreç başladı. 11 Eylül sonrasında ABD küresel üstünlüğünü sürdürme gayretlerini terörle küresel savaş anlayışına dayandırdı; yeni süreçte izlenecek yol haritasının esaslarını belirlemek amacı ile 2002 yılı Eylül ayında ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi yayınlandı ve bu strateji belgesi, temel esasları değişmemekle birlikte 2006 yılı Mart ayında tadil edildi. 2002 Yılında Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin yayımlanmasından sonra bu büyük stratejinin temel esaslarına göre ve bu büyük stratejiyi desteklemek amacı ile değişik alt stratejiler de yayınlanarak uygulama alanına koyuldu. Bu stratejilerden biri de 7 Temmuz 2007 tarihinde, “Halkla İlişkiler ve Stratejik İletişim İçin ABD Ulusal Stratejisi” başlığı ile yayınlanan psikolojik harekat stratejisi oldu. Psikolojik harekat stratejisinde öncelikle, ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin esasını oluşturan şu ulusal hedefler hatırlatılıyor; İnsan haysiyetinin gereği olan değerleri savunmak, teröre karşı ittifakları güçlendirmek, bölgesel çatışmaların yayılmasını önlemek, kitle imha silahlarından kaynaklanan tehditleri önlemek, küresel ekonomik büyümeyi cesaretlendirmek, kalkınma çemberini genişletmek, diğer küresel güç merkezleri ile işbirliği yapmak, 21. yüzyılın sorunlarını ve fırsatlarını karşılamak için Amerikan ulusal güvenlik kurumlarını yeniden yapılandırmak. ÖNCELİKLİ HEDEF ABD psikolojik harekat stratejisi, “Amerika’nın en temel değerlerinden köklerini aldığı şekli ile umut ve fırsat için olumlu bir vizyon sunmayı” öncelikli stratejik hedef olarak belirtiyor. Bu değerler içinde özgürlük, insan haysiyeti, eşitlik, hukukun üstünlüğü, yönetimi seçme özgürlüğü, eğitim ve refahın yayılması değerlerine vurgu yapılıyor. Stratejide, “Özgürlüğü ve barışı tehdit eden azılı ifratçıların hareket serbestisini kısıtlamak ve onları izole etmek” ikinci psikolojik harekat stratejik hedefi olarak yer alıyor. Bu kapsamda demokrasinin ve iyi yönetimin geliştirilmesi, Müslüman topluluklara aktif bir şekilde angaje olmak, terörist liderleri ve organizasyonları izole etmek ve onların güvenilirliğini yok etmek, terörün politik sonuçlara ulaşmada kabul edilebilir bir taktik olduğu anlayışını gayri meşru kılmak, Batı’nın bütün dinlere açık olduğunu göstermek alt hedefler olarak sayılıyor. “Amerikalılar ile dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan, değişik kültürlere ve inançlara mensup insanları arasında, müşterek çıkarlar ve değerler geliştirmek” ise ABD’nin üçüncü stratejik psikolojik harekat hedefini oluşturuyor. Ekonomik fırsatların geliştirilmesi, çatışmalarda barışçıl çözümlerin desteklenmesi, bilimsel işbirliğinin artırılması, hastalıklarla mücadele edilmesi ve çevrenin korunması ise bu kapsamdaki tedbirler arasında sayılıyor. ABD psikolojik harekat stratejisinin en ilginç bölümünü ise stratejik hedef kitleyi açıklayan kısım oluşturuyor. Stratejide, “kilit etkileyicilerin” düşünceleri ile toplumda dalgalanmalar yaratabilen kişiler olduğu belirtiliyor ve bu kapsamda etki altına alınacak kişiler içinde “din adamları”, “eğitimciler”, “gazeteciler”, “kadın liderler”, “işadamı ve işçi liderleri”, “politika liderleri”, “bilim adamları” ve “askerler” sayılıyor. Strateji, hedef kitle içinde “gençleri” “hassas nüfus” içinde vurguluyor ve öncelikle etki altına alınması gereken kitle olarak belirtiyor. Ayrıca “kadınlar, kızlar” ve “azınlıklar” da stratejide etki altına alınacak hassas nüfus içinde zikrediliyor. TÜRKİYE’NİN EKSİKLERİ “Eğitim ve karşılıklı değişim” programlarının uygulanması, stratejide en etkili psikolojik harekat yöntemi olarak vurgulanıyor. Halkla İlişkiler Diplomasisi ve Halkla İlişkiler Bakan Yardımcılığına bağlı Politika Koordinasyon Komitesi, psikolojik harekat stratejisinin oluşturulmasında ve uygulanmasında eşgüdümü sağlayan merkez olarak görev yapıyor. Yukarıda özü ile açıklanan ABD’nin psikolojik harekat stratejisi, konu ile ilgili olarak şu soruları gündeme getiriyor; • Türkiye’nin psikolojik harekat (halkla ilişkiler ve stratejik iletişim) politikası (policy) var mı? • Türkiye’nin bu politikaya uygun olarak geliştirilmiş “psikolojik harekat stratejisi” var mı ve uygulanıyor mu? • Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve bu kapsamda “kilit etkileyicilerini” ve “hassas nüfusunu” da dış etkilemelere karşı koruyan “psikolojik harekata karşı koyma” stratejisi var mı, varsa uygulanıyor mu? • Türkiye’de psikolojik harekat ve psikolojik harekata karşı koyma stratejilerini geliştirmede ve uygulamada eşgüdümü sağlayacak bir birim var mı, varsa çalışıyor mu? • Türkiye’de dış güçlerin etki altına girmiş olan bu amaçla çalışan “kilit etkileyiciler” biliniyor ve takip ediliyor mu? • Türkiye’de bölücülüğe karşı uygulanması gereken devlet stratejisini destekleyen “bölücülüğe karşı psikolojik harekat stratejisi var mı”, varsa uygulanıyor mu? E. Tuğgeneral Nejat ESLEN
  16. Merhaba arkadaşlar adım Uygar can lise2 ye gidiyorum ve yurtdışında Sinema oyunculuk eytimi almak istiyorum. Sinema konusunda çok yetenekliyim yabancı ülkelerde daha iyi eytim veriyorlar. okulu bitiremessem sinemayla uraşacağım, bunun için ne yapmam gerektiğini biliyorsanız söyleyin.
  17. Kutlu Doğum Haftası'nda türbanlı çocuklar Hz. Muhammed'in doğum yıl dönümü dolayısıyla başlatılan Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde işte bu manzara dikkat çekti AA Hollanda'nın başkenti Amsterdam'daki Arena stadyumunda düzenlenen etkinlik Hollanda Diyanet Vakfına bağlı Eyüp Sultan, Fatih, Hacı Bayram, Kuba ve Emir Sultan camileri tarafından ortaklaşa düzenlendi. Kutlamaya yaklaşık 3 bin Türk katıldı. Kur'an-ı Kerim ve İstiklal Marşının okunmasıyla açılan programda ilahiler, şiirler okundu, Hz. Muhammed'in yaşamı anlatıldı. Konuşmalarda, Hz. Muhammed'in yaşamıyla tüm insanlara örnek bir kişi, barış ve sevgi dağıtan bir insan olduğu vurgulandı. Yaşamının bütün Müslümanlarca örnek alınması istendi ve Müslümanların yaşam biçimini ve ahlakını ona benzetmesi halinde, bugün yaşanan kimi sorunların kolaylıkla ortadan kalkacağı, İslam'a yapılan haksızlık ve saldırıların da kaynağını tamamen kaybedeceği vurgulandı. Kutlama programına, vatandaşların yanı sıra Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı ve Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Fevzi Hamurcu, Türkiye’den Uludağ Üniversitesi öğretim üyelerinden M. Emin Ay, Ankara İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Recep Kılıç, Amsterdam Vrij Üniversitesi Teoloji Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Henk Vroom, Hollanda'daki çok sayıda Türk camisi, dernek ve kuruluşların temsilcileri katıldı. Hollanda'da 5 nisanda başlayan Kutlu Doğum haftası etkinlikleri, Mayıs ayının ilk haftasına kadar çeşitli kentlerde sürecek.
  18. UTANIYORUM... ”Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bağımsız Cumhuriyetin bir bireyi olarak, bağımsızlığımızın kalmayışından, *Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan’dan rövanş almak için, emperyalist devletlerin yetkilerinin Sevr’i dayatmalarından ve karşılığını almamalarından, *Petrol gelirlerinin şımarığı Suudi Kralının, ülkem Cumhurbaşkanını ve Başbakanını Otel odasındaki dairesine çağırmasından, *Bağımsız Türk yargısına etkilemeye çalışan, AB Komisyonu Başkanı sıfatını taşıyan Jose Manuel Barroso efendinin! Demeçlerini el ovuşturarak sevinçle karşılayan ülkem yetkililerinin davranışlarından, *AB’ye üye olma yolculuğunda, ülkemi kapı mandalı gibi görenlerden ve bunu içine sindirenlerden, *Bir TV programında tesadüfen dinlediğim birinin, (Cumhuriyetin aydınlık geçmişi kastederek) geçmişi karanlık dönemler diye nitelendirmesinden, *Aydınlık saçan ve çağdaş eğitim veren Üniversitelerimizde, kışkırtıcı ajanlarca düzenlenen silahlı saldırılardan, iktidarın ilgisizliğinden ve oradaki çağdaş düşünceli rektörü suçlamasından, *Laik Türkiye Cumhuriyetini, şeriat devletine dönüştürmeye çalışan ve emperyalist ABD’nin korumasına sığınıp yurda dönmeye dahi cesaret etmeyen hoca efendi! Lakaplı birinin, Cumhurbaşkanını ve iktidarı yönlendirdiği söylemlerinden, *Yurttaşları iki gruba ayırarak, yandaş grubu tüm hatalarına karşı bağrına basan, Atatürk aydınlanmasını savunanları tu kaka ilan eden düşüncelerden, *Çankaya’dan, ülkemize ve dünyaya aydınlık saçan Mustafa Kemal’in makamına, karanlık şeriat düzeninin simgesi olduğu mahkeme kararları ile saptanan sıkmabaşın sokulmasından, *Cumhuriyetin koruyucusu, Cumhuriyet Başsavcısının görevine, baskı ve korkutma (tehdit) ile müdahale eden iç ve dış medyadan, kişi ve kuruluşlardan, *Çalışanların özlük haklarını kötüleştirmek için yasal düzenlemeler yapmaya çalışarak, onları alanlara çıkarmaya zorlayanların dayatmalarından, *Yağcılardan, numaralı Cumhuriyetçilerden, satılık kalemlerden, haksız yere köşe dönenlerden, vurgunculardan, U T A N I Y O R U M!..... Gündüz AKGÜL -Emekli Cumhuriyet Savcısı
  19. Dar görüşlülük; Dar görüşlü olmak, denizden geçmeyi göze alamayıp bencilliğin gölünde boğulmaktır. Dar görüşlü olmak, öfkelerini, umutlarını ve özlemlerini tutarsızlık değirmeninde öğütmek demektir. Dar görüşlü olmak, birşeyi anlayıp dinlemeden elinde bıçakla lahana tarlasına dalan birine benzemektir... Evet yazımızı tam anlamıyla okuyanlar ne demek istendiğini çok iyi anlayacaklardır... Aynen şöyle demiş yazarımız... Son olarak dar görüşlülük.... İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı. Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz:"
  20. BÜTÜN KADINLAR GÜZELDİR VE SOLCUDUR... SORDUKLARI şu: "Sağcı kadınlar mı güzel, solcu kadınlar mı?" Oysa bütün kadınlar güzeldir. Çirkin kadınları, ben sadece kimi zaman gazetelerde, televizyonlarda hemcinslerine kazık atarken görürüm. "Akademisyen" ya da "aydın" unvanları vardır. Kuaförden çıkmış saçları eskimo çadırını andırır. Başları açıktır ama türbanı-tesettürü savunurlar. Dincilerin kadın hakkı diye bir şey tanımadıklarını bile bile. Belli ki amaçları; iktidarın vitrine koyduğu kadınlardan birisi olmak, bir makam, bir koltuk, bir avanta, bir çıkar... Kendi hemcinslerine vefasızlık da vardır yüzlerinde, anaçlığın hiçbir zerresinde olmayan çocuklara ihanet de... O kadınlardır çirkin olan. * Öbür kadınların tümü güzeldir. Ve bence bütün kadınlar solcudur. Eğer solculuk; insan egosunu aşıp, her şartta çıkar ve kazanç duygusunu bir kenara atıp eşit paylaşımsa, bu kadının da tarifidir. Kendisini çocukları arasında paramparça edip yüreğini onlara dağıtma güdüsünde olan kadın, tanımadığı uzaktaki çocuklar için de ağlamaya başladığında... Hangi evrensel sermaye onun susturabilir?.. Yüreğinde şefkat, merhamet, anaçlık ve güçsüzlere kanat germe duygusu varken... Hangi kadın yoksulları sömürmeye "evet" diyebilir. O "sağcı" ya da "solcu" olduğuna dahi karar vermez, yormaz bile kafasını. Sadece sömürgeciliğin, petrol kuyularının, silah fabrikalarının, para savaşlarının, kazanç hırsının, çıkarın insanlığa acı verdiğini bilir. Ve tüm bu acımasızlıklara razı olmaz kadın. * "Sağcı" ya da "solcu" deseniz de ben o kadınları tanıdım. Yaşları, kimlikleri, unvanları, milliyetleri, konumları ne olursa olsun, tümünün bir tek ideolojisi vardı: Anaçlık... Aslında tümü "solcudur" kadınların. Hepsini sevdim ben. Ve hepsi güzeldi. ______________________ Kaynak: Bekir Coşkun / Hürriyet...
  21. TEKBİİİİİİİİİİİRRRRRCİ MHP... ULUSALCI sıfatını beğenmeyip milliyetçi sıfatını istimal eden Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) nümayiş mahallerinde haykırdığı "Tekbir" komutu konusunda ansiklopedik bilgi tazelemesi yapalım mı? Tekbir, "Tanrı uludur!" anlamına gelir. Yani "Allahü ekber!" Ezan, kamet ve bütün namazlarda söylenir. Ezan okumaya, kamet getirmeye ve namaza tekbir ile başlanır. Tekbir, her namazda, namaza başlarken, rükûa eğilirken, secdelere kapanırken, namaz aralarında rükûdan rükû(y)a geçerken söylenir. LİTERATÜRLÜK Ve lakin MHP’liler ve Ülkücüler nümayiş yaparken, birinden kaçarken ve birini kovalarken, bina taşlarken, çelenk parçalarken mutlaka ve mutlaka tekbir getirirler. Aralarından biri (belki de reis durumundadır) sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırarak "Tekbiiiiiir" deyu haykırır. Ve cemaat ise cevaben inler: "Allahü Ekber! Ya Allah Bismillah Allahü Ekber!" Bu haykırmalar epeyce sürer, duruma göre! Ancak ezan, kamet ve namaz ile hiçbir ilişkisi yoktur bunların. Yeni bir durum! Bu durum belki de nümayiş tekbiri olarak literatüre geçecektir. "Tekbir çekme"yi ben daha çok Müslüman Kardeşler’de, Hizbullah’ta, Hamas’ta, El Kaide’de gördüm ve işittim. Bizdeki (ruhsatlı-ruhsatsız) patent MHP ülk-ücülerine ait! Darılmak, gücenmek yok: Tekbir çekme, İslamcı bir nümayiş tarzıdır. Milliyetçilik karşıtıdır. Türk-İslam sentezinde bile caiz olmaması gerekir: Çünkü "Tanrı Uludur!" haykırışına karşı olabilecek bir Türk milliyetçisi düşünemiyorum. 4 MİLLETVEKİLİ TRT-TV’den arkadaşım Melih Aşık’ın Açık Pencere’sinden (Milliyet, 07.02.08) aktarıyorum. Çağdaş Eğitim Vakfı; 4 MHP milletvekili, Prof. Dr. Mithat Melen, Gündüz Aktan, Ertuğrul Kumcuoğlu ve Deniz Bölükbaşı’na gönderdiği mektupta hayal kırıklıklarını dile getiriyor: "Partiniz MHP’nin AKP’nin Türkiye’yi İslam ülkesine dönüştürme girişimlerine verdiği koşulsuz destek hiç kuşkusuz hepiniz adına tarihe kara sayfa olarak geçecektir. Bizleri asıl şaşırtan husus; çağdaş uygarlığı görmüş, yaşamış ve değerini bilme durumunda olan sizlerin, partinizin bu eylemlerini açıkça benimsiyor ya da suskun ve sessiz izliyor olmanızdır." Adı geçen dört milletvekilini şahsen tanımam. Gündüz Aktan ile 5-6 yıl önce bir kez karşılaştık, el sıkıştık. O kadar! Çağdaş Eğitim Vakfı’nın, bu dört milletvekilinin Tekbirciler Partisi’nden aday olmalarıyla birlikte kuşku duymaya başlaması gerekmez miydi? Gerekirdi, gerekirdi!.. AYNI PARTİLER! Kıssadan Hisse: Politikada partilerin programları kadar partililerin kimlik ve kişilikleri de önemlidir. Ancak şu kesinlikle görülmüştür ki hiçbir birey, bir partiyi değiştiremez, tam tersine partinin kolektif ruhu bireyi kıyma makinesinden geçirir. Kendisine "Türk-İslam Ülküsü"nü şiar edinmiş MHP ile "Türk-İslam Sentezi"ci AKP aslında aynı partidir. Özdemir İNCE -Hürriyet
  22. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Bu Bir Tramvay Değildir... "Türkiye nereye gidiyor?" günümüzün gözde sorusu. Bugün iktidar, eldeki oy oranına bakarak kendisine karşı gördüğü herkese ve her kuruma karşı tavır alabiliyor; bunu yaparken "demokrasi" ve "demokratlıktan" dem vuruyor. Şafak baskınları karşısında "hukuka saygı" diyenler, AKP'nin kapatılması istemiyle hazırlanan iddianame için "demokrasi ayıbı" , "yargı sınırını aştı" ve "yargısal darbe" gibi ifadelerle "tepkisini" dile getiriyor. Demokrasinin üç unsuru; yasama, yürütme ve yargı ile kuvvetler ayrılığı ilkesi burada unutulup gidiyor. Bu nedenle oyun oynanırken kuralları değiştirecek anayasa değişiklikleri yaparak ve hatta bunu halkoyuna sunarak "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün "gerçeğe dönüştürülebileceği" hesaplanıyor! Dolayısıyla yargılamadan kurtulma tasarısı hayata geçirilmek isteniyor. İktidarın temel dayanağı, iddianamenin "basında yer alan demeçlerden oluşturulduğu" ve "bunlarla bir partinin kapatılamayacağı; bu yüzden parti kapatmanın zorlaştırılması gerektiği" . Ancak sözler önemli. Çünkü iktidarın önüne koyduğu hedef var. Bu hedefe giden yolda sözcükler dikkate alınmalı. Yeri gelmişken Wittgenstein 'ın, Avrupa'nın faşizm ve Nazizmle yüzleştiği yıllarda güncesine düştüğü "sözcükler eylemlerdir" ifadesini hatırlamakta-hatırlatmakta yarar var. İşte iddianamedeki sözler-sözcükler de, düşünmenin düşünceye, oradan da eyleme dönüşmesinde önemli yere sahip. Tam da bu nedenle demokrasi, AKP eliyle demokrasicilik oyununa, çoğunlukçuluk ve "Yalnız sayısal çoğunluğun dediği olur" anlayışına eşitleniyor. Sonuçta anayasa değişikliklerine gereksinim duyuluyor; "O kadar muktedir olsam partimin kapatılmasını engellerdim" sözü, yapılmaya çabalanan değişikliklerle olanaklı hale getirilmeye çalışılıyor. Sözcükler, doğrudan eyleme dönüşüyor... Burada örselenen gerçek demokrasi değil mi? Demokrasi sözcüğünü dilinden düşürmeyenler ve onu yalnız seçim sandığıyla bir tutanlara ne demeli? Başına geçtiğimiz tahtaya kalın harflerle tramvay yazsak, buna "demokrasi" diyeceklerin kimler olduğu belli değil mi? Ya da demokrasi yazdığımızda, kimlerin bunu tramvay diye okuyacağını bilmiyor muyuz? O zaman, tahtadaki demokrasi sözcüğünün altına ne yazılmalı? Belki şu olabilir: Bu bir tramvay değildir... _______Ali BULUNMAZ ________

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.