Zıplanacak içerik

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. Başbakana sesleniyorum... Ülke binbir sorunla uğraşırken ve yüzbinlerce aç varken.... Hala imam hataman niye?... Dua ila karın doyacağına ve çözüm üreteceğine inanan bir başbakan asla bu ülkeye yakışmıyor... Bu ülke böyle bir başbakanla geleceğini 21. yüzyıla taşıyamaz....
  2. http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aT...08&ver=9288
  3. Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, İstanbul'da yaptığı görüşmeler ışığında, AK Parti'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacağını tahmin ettiğini söyledi. AK Parti'nin kapanacağını ve üst düzey yetkililerinin de görevlerini bırakacağını vurguladı... ..... Gerisi mi?... Onu da siz düşünün...
  4. Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Postluk bazen babadan oğula, bazen kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var, bazıları politikayla ilgilenmiyor. Ancak tüm Türkiye'nin her bölgesinde günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyorlar. Tarikatları, kurucularını, etkili oldukları bölgeleri, yaklaşımlarını araştırdık, haritasını çıkardık. Tarikat nedir İslam dünyasında tarikatlar, ilk olarak 12. yüzyıldan sonra görülmeye başlamışlardır. Tarikat, Arapça'da "yol" anlamına gelir. Bu "yol" ise tasavvufta Tanrı'nın doğrudan bilgisine götürdüğüne inanılan manevi yoldur. "Tarikat" dinin zorunlu kurallarının yanısıra daha fazla sevap kazanmak maksadıyla zorunlu olmayan birtakım zikirleri ve güzel amelleri yerine getirmek isteyenlerin tuttuğu bir yoldur. Bu yolu tutanlara dileyen ve isteyen anlamında Mürid ya da Derviş denir. 12 ana tarikat süreç içinde 400'lere dayanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte faaliyetleri yasaklanan tarikatler, eski kaynaklarıyla olan irtibatları giderek kesilerek çeşitli biçimlerde faaliyetlerini sürdürdüler. Türkiye'nin bugünkü şartlarına göre değişen, eski kaynaklarına giderek de yabancılaşan tarikatlerin haritası şöyle... Bugünkü tarikatler İSTANBUL-KAYSERİ-DÜZCE-ANKARA Kadiri Muhammediye Kadiri tarikatı kökenli Muhammediye kolu İstanbul, Ankara, Kayseri ve Düzce'de güçlü. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu. 1987'de imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, İstanbul'da yaşıyor. Kendisinden sonra yerine geçmesine kesin gözüyle bakılan oğlu Muhittin Ustaoğlu da Diyanet İşleri'nde görevli, Düzce'de imamlık yapıyor. Cemaatin Kayseri vekili Muammer E. Almanya vekili Şükrü Oral. Muhammediye, tarikat şeceresini Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani'ye dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendi ve Mevlevi geleneğinin parçası kabul ediyor. Zikir törenlerinde zaman zaman yaklaşık bin kişiyi buluşturmayı başarıyor. KÜTAHYA Halveti tarikatının Şabaniye Kolu Şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor. Türkiye'nin en aktif Halveti tarikatı olarak biliniyor. Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada katılmasıyla tanınıyorlar. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine İstanbul'un yanı sıra, Bursa, Uşak, Eskişehir, Ankara ve Afyon'dan da geniş katılımlar oluyor. ANKARA-VAN-Ş.URFA-İSTANBUL Hizb-ut Tahrir Grup kendisini "İdeolojisi İslam olan parti" olarak tanımlıyor. Adlarını Hizb-ut Tahrir Türkiye sözcüsü Yılmaz Çelik'in İstanbul Fatih Camii'ndeki basın açıklamasıyla duyurdular. Ankara ve İstanbul'un yanı sıra Şanlıurfa ve Van'da da güçlü oldukları biliniyor. Örgüt çalışmalarını Ankara merkezli adlı dergi çevresinde sürdürüyor. ANKARA- ANTALYA Galibiler Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu. Zikirde şiş çekmeleriyle tanınıyorlar. Her perşembe akşamı Ankara'nın Hüseyingazi semtindeki Tevhid Camii'nde yaptıkları zikre yaklaşık 3 bin kişi katılıyor. Müritlerin çoğu çevredeki sitelerin esnafı. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlıyor: "Mezhep olarak Hanefi; meşrep olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz." Faaliyetlerini, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı kanalıyla sürdürüyor. Cemaat Antalya'da da faaliyette. ERZURUM Nurcu Kırkıncı Hoca Grubu Said Nursi'nin ölümünden bu yana Nurcular 10'dan fazla gruba bölündü. En etkin grup Fethullah Gülen cemaati. Ancak, Nurcular içinde bir isim var ki, Said Nursi'nin ölümünden bu yana "talebeler" içindeki saygın önder konumunu hiç kaybetmiyor. Bu isim, Nurcular arasında Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı. Said-i Nursi'nin, "Evlerinizi medrese yapın" çağrısına uyup Erzurum Karanlık Kümbet Medresesi'ni kuran Kırkıncı, yaşamını burada sürdürüyor. 12 Eylül darbesinden iki yıl sonra MGK Başkanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'e mektup yazan Kırkıncı Hoca, "Dini güçlendirmek, milleti güçlendirmektir" demiş, ima yoluyla da olsa anayasa referandumunda cemaat desteğine karşılık, cemaate destek arzusunu dile getirmişti. Bu tavrı nedeniyle Nurcular arasında eleştirilse de, müridleri ve Gülen'i Nurcu yapan hocası olduğu için, Gülen Cemaati taraftarları arasında özel bir otoriteye sahip. TRABZON İcmalciler Kadiri Tarikatı'nın İcmal Kolu'nun lideri Haydar Baş son dönemde çalışmalarını Bağımsız Türkiye Partisi adıyla sürdürüyor. Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerden büyük bir yenilgiyle çıktı. Ulusal televizyon ve günlük bir gazetenin sahibi Haydar Baş'ın Türkiye'nin en zengin cemaat liderleri arasında olduğu iddia ediliyor. Trabzon ve çevresinde güçlü. Baş'ın ismi Trabzon'daki rahip cinayeti sonrasındaki tartışmalarda geçmişti. İSTANBUL-BURSA Cerrahiler Halveti tarikatına dayanıyor. Dergahları, İstanbul'da Fatih-Karagümrük'teki Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğinde. Zikirlerinde, müzik ve ibadet dışında hiçbir şey konuşulmuyor. Müritleri arasında çok sayıda tanımış ses sanatçısı bulunuyor. Tarikatın Tophane'deki Kadiriler yokuşundaki Kadirhane'sinde düzenlenen zikir törenleri neredeyse turistikleşmiş durumda. Kadirhane'nin şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul. Celvetiye tarikatına bağlı İsmail Hakkı Bursevi tarafından kurulan Hakkıye kolunun müritleri ise en çok Bursa'da yaşıyor. Kurucularının adını taşıyan bir vakıfları var. İSTANBUL-ANKARA-ÇORUM-BOLU Uşşakiler Halveti Tarikatı'nın bir kolu Uşşakiye. Merkezi İstanbul Kasımpaşa. Kurucusu Pir Hüsameddin'in türbesi de bu semtteki aynı isimli camide. Tarikatı kamuoyuyla tanıştıran isim İbrahim İpek. Uzun yıllar sessiz faaliyet gösteren tarikat onunla birlikte ün kazandı, İpek Yolu adlı yeni bir cemaat oluştu. İpek'in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih Nurullah oturdu. Nurullah tarikat nüfusunu artırmak için herkese açık kutlamalar, piknikler düzenliyor; zikirleri tarikat üyesi olmayanlara da açıyor. Tarikatın Kasımpaşa'daki merkezi her sene Bolu'da ve Çorum'da düzenlediği "Devran" adlı zikir törenleriyle tanınıyor. Bolu'daki son devrana 2 bin kişi katılmıştı. ADIYAMAN-ANKARA-AFYON-SAKARYA-İSTANBUL Menzilciler Nakşibendi Tarikatı'nın Menzil Kolu adını Adıyaman'ın Menzil köyünden alıyor. Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Raşit Erol. Şeyh postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturuyor. Şeyh adaylarından Fevzettin Erol ise şimdilik cemaatin Ankara ve Afyon örgütlenmesini yönetiyor. Menzilcilerin Ankara çevresi "Semerkant Grubu" olarak da adlandırılıyor. Fevzettin Erol, yılın bir bölümünü de Afyon'daki merkezde geçiriyor. Cemaat ekonomik gücünü özellikle kendilerine derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin belediyelerden aldığı ihalelerle arttırıyor. Raşit Erol'un "İmanı kurtarmanın ve pekiştirmenin kafi olduğu bir devir yaşıyoruz" anlayışıyla hareket eden cemaatin Adıyaman Menzil ve Ankara merkezleri özellikle alkol bağımlılığından kurtulmak isteyen kişilerin ilgi odağı. SİİRT- ANKARA- İSTANBUL- ELAZIĞ Tillocular Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri'nin türbesinin bulunduğu Siirt'in Tillo beldesi manevi merkezleri. Süryanice "Yüksek Ruh" anlamına gelen Tillo geleneği Kadiri Tarikatı'nın en güçlü kollarından. Siyasete uzak durmaları nedeniyle İcmalcilerden, Kadiri-Rufai geleneğinde faaliyet sürdürmesi nedeniyle de Galibilerden ayrılıyor. HATAY-GAZİANTEP-ŞANLIURFA-KİLİS-MARDİN-BATMAN Hazneviler Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendi cemaatlerinden biri. Merkezi Suriye'de. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman 'da örgütlüler. Cemaatin şeyhi Muhammed Haznevi yılda en az bir kez Türkiye'ye gelip, zikir törenlerini yönetirdi. Geçen yıl öldüğünde, binlerce Türk müridinin cenaze töreni için Suriye'ye geçmek istemesi haber bültenlerine konu olmuştu. Şeyhliği Muhammed Haznevi'nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlendi. SAKARYA-DÜZCE-BURSA Hakikatçılar Hemen hemen tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadeyle tanınan Hakikatçılar'ın şeyhi Ömer Öngüt. Adapazarı'nda yaşıyan Öngüt, Cemalettin Kaplan, Fethullah Gülen, Necmettin Erbakan, Süleymancılar, İsmailağa Cemaati ve Diyanet'e yönelik ağır eleştiri içeren kitaplarıyla tanınıyor. Sakarya başta olmak üzere Düzce, Bursa ve Ankara'da önemli sayıda müride sahip. Tarikat, şeyhe mutlak itaat ilkesiyle yaşıyor. KAYSERİ NakşibendiYahyalı Cemaati Kayseri'de Gülen Cemaati'yle birlikte en güçlü dini grup. Nakşibendi tarikatının Anadolu'daki en önemli kolları arasında. Yahyalı Hacı Hasan Efendi'den alıyor adını. Şimdi şeyh postunda oturan kişi Ramazan Dinç. Cemaat, Kayseri'deki sanayi gelişimine paralel olarak hızla büyüdü. Müritleri arasında Kayseri'nin önde gelen işadamları bulunuyor. İSTANBUL Işıkçılar Seyit Abdülhalim Arvasi'ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık'ın kurduğu cemaat günümüzde İhlas Holding şemsiyesi altında büyüdü. Cemaatin lideri Enver Ören'in rahatsızlığı ve İhlas Finans'a el konulması cemaatin güç kaybetmesine neden oldu. TÜRKİYE'NİN EN YAYGIN İKİ CEMAATİ Gülen Cemaati ve Nurcular Türkiye'nin tarikat ve cemaat haritasında Nurcular ağırlıklı yer işgal ediyor. Tarikatın en ünlü ismi Fethullah Gülen'in etkinlik alanı Türkiye'nin tüm illerini kuşatıp, tarikat okulları kanalıyla Afrika'dan Uzakdoğu'ya uzanıyor. 1941 doğumlu Gülen, 1970'lerden itibaren Nur hareketi içinde gözyaşı eşliğindeki vaazlarıyla kendi yolunu çizdi. Akyazılılar ve Türkiye Öğretmen Vakfı gibi kuruluşlarla başlayan örgütlenmesi bugün büyük bir ekonomik ve siyasi güce dönüşmüş durumda. Cemaatin medyadan eğitime, finansa, sağlık sektörüne kadar pek çok alanda yatırımı bulunuyor. Gülen uzun süredir ABD'de yaşaması, olası vefatı sonrasında bu büyük ekonomik gücün nasıl paylaşılacağı belli değil. Nur cemaatinin içinde adı sık geçen diğer gruplar şunlar: Liderliğini Mehmet Kutlular'ın yaptığı Yeni Asyacılar (İstanbul), liderleri İzzet Yıldırım, Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülen Med-Zehra Vakfı çevresi (Doğu-Güneydoğu Anadolu), Müslüm Gündüz liderliğindeki Aczmendiler (Elazığ-İstanbul), Yeni Nesilciler, Yazıcılar Süleymancılar Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, soyunu Nakşibendi Şeyhi Selahaddin İbni Seracettin 'e dayandırıyor. Zamanla bağımsız bir yol izledi. Kurduğu Kuran kurslarından yetişen öğrenciler, hocalarının mehdiliğine iman edip, Süleymancılar cemaatini oluşturdu. Ege ve Akdeniz bölgelerinde güçlenen Süleymancılar zamanla tüm yurda yayıldı. Faaliyetlerini "kurs ve okul talebelerine Yardım Dernekleri" adı altında yürütüyor. Hakikatçılar'ın şeyhi Ömer Öngüt, Süleymancılar'ı "Dinleri Süleymancılık, imanları para, huyları gasp, meslekleri de dilencilik olan bir cemaat" olarak adlandırıyor. Türkiye'nin her ilinde en az bir Kuran kursuna sahip cemaatin, kurs ve öğrenci yurtlarının toplam sayısının 1500'ü bulduğu söyleniyor. Tunahan 'ın ölümünün ardından cemaat liderliğine Kemal Kaçar geçti. Onun vefatı sonrasında ise cemaat her ne kadar reddedilse de iki kardeş Ahmet Denizolgun ile Beyazıt Denizolgun arasında bölündü. İSTANBUL-ANKARA İskenderpaşa Cemaati Geçmişi 1800'lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi'ne uzanıyor. Uzun süre, Gümüşhanevi tekkesi cemaate ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku şeyhlik postuna oturduktan sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii tarikata ismini verdi. Kotku'nun ölümünden sonra liderliğe geçen damadı Prof. Esad Coşan da 2001 Şubat'ında Avustralya'da trafik kazasında öldü. Post oğlu Nurettin Coşan'a kaldı. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde büyüttü. Bunların en etkini Hakyol Vakfı. Koşan, İlim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı'nı da kurarak örgütlenmeyi genişletti. "Hanım Dernekleri"yle kadın örgütlenmesine yöneldi. Şu andaki lider Nurettin Coşan, dini eğitiminin yanı sıra New York'ta işletme öğrenimi gördü. Babasının isteğiyle 1996'da aile şirketi Server Holding'in yöneticiliğini üstlendi. Ticari faaliyetleri ve seyahatleri nedeniyle liderlik görevini yerine getiremediğini iddia eden bir grubun muhalefet başlattığı ve tarikattan koptuğu söyleniyor. Siyasetin birçok önemli ismi cemaatle gönül birliği içinde: Eski cumhurbaşkanı Turgut Özal, başbakana Recep Tayyip Erdoğan, Korkut Özal, maliye bakanı Kemal Unakıtan, bir dönem için dahi olsa Necmettin Erbakan. İskenderpaşa Tarikatı'nın bir de siyasi partisi var: "Sağduyu Partisi." Recep Tayyip Erdoğan'ın, 3 Kasım 2002 Seçimleri sonrasındaki ilk cuma namazını Ankara'nın Dikmen semtindeki Mehmet Zait Kotku Camii'nde kılması bu gönül bağının sembolik işareti olarak değerlendiriliyor. İZMİR-MANİSA-AYDIN Melamiler Melami Tarikatı'nın kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan. Emekli astsubay Arslan, Şeyh Hasan Özlem'in 1996'da ölümünün ardından posta oturdu. 66 yaşındaki Arslan, Manisa'nın Salihli ilçesinde yaşıyor. Cemaatin Aydın, Adana, Uşak ve İzmir'de mürit grupları bulunuyor. Tarikatın diğer önemli ismi Davud Yılmaz. 73 yaşında, İzmir'de yaşıyor ve küçük bir cemaati kontrol ediyor. İstanbul'da da takipçileri var. "İbadet gizli, gösterişsiz olmalı" yaklaşımını savunan Melamiler genellikle ev toplantılarında bir araya geliyor. İSTANBUL-KONYA-ANKARA Erenköy Cemaati Kökleri Kelami Dergahı'na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat'a dayanıyor. Mehmet Esat, tekkeler kapatılınca Erbil'deki arazilerini satıp, İstanbul'a yerleşti. Erenköy'de bir köşk aldı, cemaatin temellerini attı. Menemen Ayaklanması'na karıştığı iddiasıyla gözaltındayken rahatsızlanıp hayatını kaybetti. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat'ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu'nca kuruldu. Nakşibendi geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak biliniyor. Ramazanoğlu'nun ardından cemaatin dini sorumluluğunu Musa Topbaş üstlendi. Onun ölümüyle üç isim ön plana çıktı: Yeni Şafak'ın eski başyazarı Ahmet Taşgetiren, Eymen Topbaş ve Konya'da yaşayan Tahir Büyükkörükçü. Şeyh postuna Büyükkörükçü'nün oturduğu ileri sürülüyor. Konya'da Erenköy Mahallesi'nde yaşayan Büyükkörükçü bir dönem Milli Selamet Partisi milletvekilliği de yapmıştı. Erenköy Cemaati'nin Ankara örgütlenmesini ise Muradiye Vakfı yürütüyor. İSTANBUL İsmailağa Cemaati Kurucusu Ebuishak İsmail Efendi, 1723'te Fatih'te adını taşıyan camiyi inşa ettirdi. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna girdi. Şeyh Batumlu Ali Haydar Efendi, 1960'da ölene kadar liderliği yürüttü. Görevi İsmail Ağa Camii imamı Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı. Cemaat İstanbul'un merkezi Fatih'te, Türkiye'nin en dikkat çeken İslami gettosunu oluşturdu. Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleriyle diğer Nakşibendi gruplarından ayrılıyorlar. İsmailağa Cemaati, Ustaosmanoğlu'nun kökeni nedeniyle İslami gruplar içinde "Oflular" olarak da tanınıyor. Cemaatin önde gelen bazı isimlerinin Salih Mirzabeyoğlu liderliğindeki İBDA-C ile birlikte hareket etmesi, grubun radikalleşme potansiyelinin bir kanıtı gösteriliyor. ___________________________________________________________ _________________________________ __________________________ __________________ Yeri geldiğince hatırlatalım dedik... Hürriyet/Okan Konuralp 17 Eylül 2006 Pazar
  5. Öğrencilerine kendi imzaladığı kitapları dağıtan fen bilgisi öğretmeni, müdür yardımcısı oldu... Said Nursi referanslı atama * Polatlı Bedriye Halil Naci Mıhçıoğlu İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencilerine "Güzel okuyup güzel istifade etmen dileğiyle" diyerek imzaladığı Said Nursi kitaplarını dağıtan fen bilgisi öğretmeni Koray Yılmazer, Polatlı Anadolu Öğretmen Lisesi'nde müdür yardımcısı olarak görevlendirildi... Yılmazer, 6. sınıfta okuyan iki öğrenciye "Risale-i Nur Külliyatından Küçük Sözler" adlı kitaptan armağan etti. Yılmazer, ön kapağında "Hem kendini başıboş zannetme! Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız gayesiz kalabilirsin?" yazan kitabı da öğrencileri için imzaladı. Kitabın iç kapağına "Güzel okuyup güzel istifade etmen dileğiyle" yazan Koray Yılmazer, yazısının altına imza ve tarih attı. İki öğrencinin kitap almasının ardından sınıftaki diğer öğrenciler de öğretmenlerinden kitap istedi. Öğrencilerin anlatımına göre Yılmazer, öğrencilere yanında başka kitap olmadığını, ancak kendilerine de getirebileceği yanıtını verdi. Yılmazer'den aldığı kitabı okuma saatinde okul kütüphanesinde okuyan 6. sınıf öğrencisi, okulda görevli bir başka öğretmenin dikkatini çekti. Yılmazer, öğrencilere söz konusu kitabı dağıttıktan birkaç gün sonra ilginç bir şekilde Polatlı Anadolu Öğretmen Lisesi'nde müdür yardımcısı oldu... http://www.cumhuriyet.com.tr/?xl=empopup&em=cumhuriyet/w/c0613.html
  6. AKP = Akrabaları Kalkındırma Partisi... Veya; açılımında dinle kur'anla ilgisi olmayan, fakat bu varmış gibi gösterilerek halkın dini duygularını istismar edilen, türkiye haricinde her devlete ve özellikle abd'ye hizmet eden, amerikan kapitalist partisi... Ya da ya da... Türkiye'deki gelmiş geçmiş en büyük edit müessesesi olmuş bir parti... Ama az kaldı... O da edit olup tarihin karanlıklarında yerini alacak parti... Az kaldı...
  7. Hukukçulara göre anayasa gereği yargı önünde "sorumsuz ve dokunulmaz" olan Gül, oğluna "muvafakat" verdiği şirket faaliyetlerinden sorumlu tutulamayacak..
  8. Emir veren o zat ki her kimse... Ona selam söyle... Benim kulluğuma ihtiyaç duyana hiçbir zaman bu saçma, gereksiz ve anlamsızlığı kendisine tattırmayacağım... Aaa bu arada... Hava... müzik parçalarında tür anlamına gelen kelime dir... Bir Ankara havasını ne dersin...
  9. Onu, 15 yaşındaki bir kıza tecavüz etmekle suçluyoruz. Gazeteler, ya ***** diyor ya *****. Lakin, bunlar yanlış… Hüseyin Üzmez ****** değil; ***** da erkek ******** devamı. Hüseyin Üzmez, Türkiye’de yavaş yavaş dokunan bir hayat tarzının dışa vurumu. Ona bakın, nereye gittiğimizi anlayın. Bu hayat tarzını kurmak için mücadele edenlerin niyeti birinci olarak şudur: ‘Bütün laikleri şişe geçirip kızartmak!’ Sivas’ta bu kızartmanın bir uygulaması yapılmıştı. Aydınlar ve sanatçılar orada kebap edilmişti… Şimdi, o kebapçılar iktidarda… Başbakan Erdoğan, kendisine bu kebapçılardan birisini danışman yapmış. ‘Bütün laikleri şişe geçirmek gerekir!’ diyen bir adam Türkiye’yi yöneten kişiye akıl veriyor. Önceki müsteşar da Ömer Dinçer idi. ‘Türkiye’de laik cumhuriyet yerine İslam devleti kurulmalıdır; bunun zamanı gelmiştir!’ anlamında makale yazan kişi. İşte, Hüseyin Üzmez’i azgın **** yapan hap veya kuvvet veya yiyecek budur. Adamlar; şişe geçirilen laik sistemi yiyerek böyle azgınlaşıyorlar.HEPSİNİN BİRKAÇ KARISI VAR Türkiye, Atatürk devrimleri ile tekeşli bir aile yapısını kanunla zorunlu hale getirmiş. Kadın-erkek eşitliğine dayalı bu sistem, geleneksel İslam hukukuna uymuyor. Kur’an’ın 620 yıllarındaki toplumsal yapıya bakarak düzenlediği aile sisteminde, bir kişinin 4 kadın alma hakkı bulunuyor. Kur’an’daki bu yerel hükmü genelleştiren egemen kesim erkekleri, 4 kadını almayı İslam dininin bir emri haline getirdiler. Tıpkı, 620 yıllarında geçerli olan örtünmeyi bugün için de zorunlu göstermeleri gibi… Hüseyin Üzmez, işte o 620 yıllarındaki Arap toplumunu 2008 yılındaki Türk toplumuna model gibi sunan zihniyetin ürünüdür. Hüseyin Üzmez, mecburen bir eşini resmi nikah altına almış, diğerlerini imam nikahı ile kapatmıştır. Kaç karısı var bilmiyorum ama, bu sonuncusu, onun hak gördüğü eşlerinden birisi olmalıdır. Sadece Hüseyin Üzmez mi? Hani şu kadınlarımıza türban ve kapalı elbiseler üreten Tekbir Giyim’in sahibine bir bakın. Tekbir’ci Mustafa Karaduman’ın 3 karısı varmış; üçü ile de aynı evde yaşıyormuş. Bu 3 kadınla evlenmek ona göre çok doğal. Çünkü, inandığı İslam anlayışı, ona bu hakkı veriyor. O; çok kadınla evlenmeyi, dinin kendisine verdiği bir izin olarak görüyor ve hatta bunu bir emir haline getiriyor. Bunların sistemi belli: Biraz para buldular değil mi… Yaşlanan karısının yerine hemen yoksul bir ailenin güzel kızını geçiriyorlar. Ama imam nikahıyla… Kızın ailesi de bu işi İslam’a uygun bulduğu için sesini çıkarmıyor; hatta mutlu oluyor. Bir süre sonra o da eskiyince başka bir genç kadın üçüncü imam nikahlı eş olarak modern haremin bir parçası oluyor. Bu biçimde düşünen ve yaşayan pek çok İslamcı yazar var. Bunlar; televizyonlardan millete ahlak dersi veriyorlar ve demokrasi şampiyonluğunu da kimseye bırakmıyorlar. AKP ile örgütlenen bu kesimin demokrasisi; ‘istediğin kadını alıp harem kurmak demokrasisi’ olarak erkeklerin ağzının suyunu akıtıyor. Kadınlar da bu türlü yaşamayı İslam dininin bir emri gibi görüyorlar ve kuma olmayı kabul ediyorlar. Ve; yurtseverlerin öksürmesini bomba atmaya benzetip polislerle evleri basan Türkiye’nin savcıları da bu türlü yaşam biçiminin yaygınlaşmasını sessizce izliyorlar. GELECEĞİ GÖRÜN Bizim yıllar boyu yazarak göstermek istediğimiz tehlike işte budur: Türkiye’de var olan modern hayat biçimi ağır ağır yok ediliyor. Bunun yerine Arabist bir aile hayatı getirilmek isteniyor. Gerekçe de Kur’an’dan bulunuyor. Cahil bırakılarak aklı buharlaştırılan kadınlar da ‘Allah böyle emretmiş!’ diyerek erkeklerin emirlerine boyun eğiyorlar. Bu çok karılı evlilik modası, AKP iktidarının teşviki ve desteği altında hızla yaygınlaşıyor. İslami hayat modeli yaratmak eylemlerinin vardığı nokta Hüseyin Üzmez gerçeğidir. Zaten, Bay Üzmez’in yazdığı Vakit Gazetesi de bütün gücüyle işte böyle çok karılı hayat düzeninin hakim olduğu bir devlet yaratmaya çalışmaktadır. Sembolleştirirerek anlatırsak: İşin bir ucunda Vakit Gazetesi ve Hüseyin Üzmez; diğer ucunda Tekbir Giyim’in sahibi, üçüncü ayağında da AKP hükümeti bulunmaktadır. Hüseyin Üzmez’e bakın, Türkiye’nin nereye götürüldüğünü anlayın. Seçim sizindir… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8804774....29&sz=14839 Tekbir giyimin sahibi: '3 karım var, kime ne?'' Tekbir Giyim'in sahibi Mustafa Karaduman'dan ilginç sözler...
  10. KAÇ "KADIN" MAKBUL... Tekbir Giyim 'in sahibi, tesettür ve türban tüccarı "3 karım var" diyor... Eminim, eşlerinin hiçbiri de çalışmıyor. " İçimizden biri" leri çok şaşırmış! Hayretler içinde! "Hangi çağda yaşıyoruz" diye soruyor! Sanki şu tesettür tüccarı birden gökten zembille indi! 6 yıldır AKP iktidarda! Meclis'te çokeşli onlarca AKP milletvekili var! Belki de "iki karılı" neyse, ona alıştık; ama "üç karılı" da ne oluyor diye mi şaşıyorlar, anlamadım!? Ama ona da alışırsınız... sonra da dört karılı erkeklere hayret edersiniz! Okuyan, duyan sanır ki, AKP döneminde "tekil" bir olay yaşıyoruz! Aslında AKP'nin "kadın politikası" tamamen kadınların toplum hayatından dışlanması ve eve kapatılmasına yönelik!.. A KP içinde vitrine konan başı açıkların kim olduğunu mu soruyorsunuz! Onlar "laik cemaatten" şimdilik kullanılmak üzere ödünç alınmış mankenler! AKP'nin kadın politikasının fasit-fesat dairesi, döngüsü çok açık: Kadın, evinin kadını olacak... meslek sahibi olmayacak... iş alanları kendisine zorlaştırılacak... Kadın, üretken ve birey kimliğiyle toplumda yer al(a)mayacak... Evine kapatılacak... Bir veya birkaç koca bekleyecek! Evlenecek... Ama evde koca bekleyecek kadın sayısı durmadan artacağı için erkeklerin çokeşli yaşamına evet diyecek "kadın arzı" fazla olacak! Türbanlı, birey olması ve kimlik kazanması engellenmiş, iş hayatından dışlanmış, çokeşli yaşamın bir Tanrı buyruğu olduğu kendisine dayatılmış; erkeğin, Tanrı'nın çok özel yaratığı olduğu, tekeşli yaşayamayacağı beynine çakılmış, bunu kabullenmiş kadın varlığı çoğalacak. AKP'li dinci erkek de bu verimli koşulların meyvesini toplayacak! Kadınları köleleştirmek politikasının bir parçası, unsuru olmak, acaba nasıl bir duygu? ....... YENİDEN... "KADINLAR TESLİM OLMAYIN..." Sevgili Orhan Bursalı'ya sevgi ve saygılarımla..
  11. Size katılıyorum sevgili FRAMBUAZ... Bence şunuda eklemek gerekiyor... Beyin yıkama veya yıkanması (ABD'DE YAŞAYIYAN FETULLAH ve benzerlerinde görülen temel sorun) temizleyecegine daha cok kirleten ve kullaştıran tek yikama cesididir.. Ki yukarıdaki örnekte durumun vehameti gayet iyi görülmektedir... Saygılar..
  12. Dünya çapında piyanistimiz İdil Biret, klasik müziğin gittikçe sertleşen dünyamızda sakinleştirici olduğunu düşünüyor... Notalardan kurulu sonsuz bir dünya... İDİL BİRET... Dünyaca ünlü, usta piyanistimiz İdil Biret, geçen hafta Polonya'da verdiği dört başarılı konserin ardından Kadıköy Süreyya Operası'nda bir resital verdi. Akbank Sanat Sahnesi'nin 15. yılı nedeniyle yarın da Akbank Sanat'ta dinleyicisiyle buluşacak olan İdil Biret, 3 Mayıs'ta da Gaziantep'te konser verecek. Yoğun konser programı arasında isteğimizi kırmayan İdil Biret ile Polonya konserinin dönüşünde Moda'daki evinde eşi Şefik Büyükyüksel' in de katıldığı bir söyleşi yaptık. Konser ve resital programlarında Chopin' in yapıtlarına sıklıkla yer vermesi, Chopin'in tüm yapıtlarını kaydetmesi, yayımlanan kayıtların tüm dünyada 1 milyon adedin üzerinde satmış olması nedenleriyle Polonya'da büyük saygı ve sevgi duyulan İdil Biret, önceki yıllarda Polonya Kültür Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmişti. Birçok müzik otoritesi tarafından yaşayan en büyük Chopin icracısı olarak görülen Biret'e geçen yıl da Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski tarafından Polonya Üstün Hizmet Nişanı takılmıştı. Bu ayki Polonya turnesinde Lublin'de bir, Gdansk'ta iki konser veren İdil Biret, Varşova'da Varşova Filarmoni Orkestrası'yla 18 ve 19 Nisan günlerinde verdiği iki konserinde Schumann' ın eserlerini seslendirdi: "25 sene önce birlikte çaldığım orkestra şefi Vladimir Valek ile çalmak, uzun zaman sonra tekrar buluşmak çok hoş oldu. Müzik dünyanın her tarafında anlaşılacak bir lisan. Bugün Çinli piyanist çıkıyor, fevkalade bir şeyler yapabiliyor. Yani muhakkak bir bölgede doğmuş olmanız şart değil. Ama eseri yazanın konuştuğu lisanı biraz bilmek, o lisanın ritmini bilmek önemli bence. Çünkü konuşulan lisanın aksanlarını o müzikte buluyorsunuz. O eserin çıktığı ülkenin tarihini, kültürünü, nasıl bir yerden geldiğini bileceksiniz. Neden bazı temaların o şekilde yazıldığını bilmek gerekli." Dinleyici yetiştirmek İstanbul'da Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası'nda 24 Nisan'da verdiği konserinde Chopin'in eserlerini yorumlayan İdil Biret, 3 Mayıs'ta Gaziantep'te olacak. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı özel bir bale ve klasik müzik okulu olan Ege Sanat Merkezi'nin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Onat Kutlar Salonu'nda düzenlediği resitalde İdil Biret, Beethoven'in sonatları ve Chopin'in eserlerinden oluşan bir program sunacak. İdil Biret, Anadolu konserlerine çok önem verdiği için bütün yoğunluğuna karşın Anadolu'dan teklif geldiğinde mutlaka yetişmeye çalıştığını anlattı: "Memleketimizde müziğe ve sanatlara çok yetenekli insanlar var. Fakat dinleyici yetiştirmezseniz bu yetenekler kendini gösteremez. Yani çalışırlar çalışırlar fakat bir yere varmazlar. Ben 200 kişilik bir salonda 5 kişi o konserden büyük zevk alsa fevkalade bir şey olur diyorum." Anadolu'da müzik İdil Biret, Anadolu'da ara sıra değil, konser sezonu yapmak gerektiğini söylerken, çeşitli kentlerde ilk kez klasik müzik dinleyenlerden gördüğü ilgiden memnuniyeti de dile getirdi: "Belki o konserlere ilk başta yüz kişi gider, sonra bakarsınız gittikçe fazlalaşır. Van'da çaldığım zaman bunun farkına vardım. Konser üniversitedeydi ama dışarıdan da gelenler oldu. Çok meraklı bir bey geldi, 'Benim için yeni bir şey oldu ama çok güzel bir konser' dedi. Son derece dikkatimi çekti bu. Antakya'da filarmoni topluluğu var, konserleri çok güzel doluyor. Bunlar çok büyük maddi şey gerektirmiyor. Biraz idelalist olacaksınız, inandığınız şeyleri yapacaksınız." Klasik müzik sakinleştiriyor İdil Biret, yaşadığımız "agresif dünyada" klasik müziğin insanları sakinleştirdiğini, iç ferahlığı verdiğini düşünüyor: " Dinlerken bir tür terapi oluyor müzik. Ben zaten müzisyenleri, eski şamanlara benzetiyorum. Şaman, iyileştirici, artist, dans eden, seremoni yapan hepsini birleştiren bir figür. Şamanlık dünyanın her tarafında vardı. Orta Asya'da da Meksika'da da, Güney Afrika'da şamanlar var. Dünyaya ait bir fenomen. Biz de sahnede biraz şamanlar gibiyiz. Yani oraya gelen insanlara daha güzel bir şey getirmeye çalışıyoruz. Ama bunun farkına varmak, yalnız bir meslek gibi yapmamak lazım." Yorumcu ne katar? İdil Biret, yorumcunun bir eserdeki satır aralarını okumasının çok önemli olduğunu düşünüyor. Eseri olduğu gibi çalmanın yeterli olamayacağını söylüyor: "Bazı belirli formların dışına çıkamıyorsunuz, ama nerede en gerilim noktalarının olduğunu bilmek, iyi analizini yapmak, kendinizdeki enerjiyi aktarabilmek lazım. Rahmaninov konserden çıkarmış, 'bu konseri mahvettim' dermiş. 'Fevkaladeydi konser nasıl mahvetin?' diye sorarlarmış. 'O noktayı kaçırdım' dermiş. 'Eserin belirli bir yerinde her şeyin değiştiği nokta' diye tahmin ediyorum çünkü pek izah etmiyor. Notaların daha gerisine gideceksiniz. Orada bütün bir hayat, daha da fazlası var. Yani her an kafanızda bir problem çözer gibi düşünüyorsunuz. 'Acaba orayı nasıl yapsam, böyle mi, şöyle mi yapsam?' diye düşünüyorsunuz. Bunun sonu yok ve fevkalade güzel bir şey." İdil Biret, Chopin, Rahmaninov ve Brahms'ın tüm eserlerini, Ligeti, Boulez ve Stravinsky' nin birçok eserini kaydetmesine karşın bunların yalnızca "bir an " olduğunu ve gelişmenin devam ettiğini düşünüyor: "İnsanlar, plakları kalıcı bir şey olarak görüyorlar. Ben bir devrin, bir anın fotoğrafı olarak görüyorum. Hiçbir zaman bu mükemmel bir versiyon değildir. O günün hali. 6 ay sonra bir şey keşfediyorsunuz, yeni şeylere varıyorsunuz. İdeal olanı bir veya iki senede bir bütün eserleri yeniden plağa alabilmek. Daha iyi veya daha az iyi olur ama yeni bir şey geleceğine inanıyorum. Eserin daha önemli, o ana kadar farkına varmadığınız bir yerinin büyük bir şey getireceğine inanırsınız ve o yöne götürürsünüz. Müzik öyle bir şey ki, kelimelerle de anlatılamıyor. Her dakika gelişen değişen dünya içindeniz." Nasıl hazırlanıyor? İdil Biret, çalınacak eseri tüm nüanslarıyla iyice okuyup ezberleyerek çalışmayı tercih ediyor. Bir eser üzerinde çalışmak yerine gam ve egzersiz yapmanın yararına inanıyor. Kariyerini sağlamlaştırdıktan sonra daha az değil, her geçen gün daha da fazla çalışıyormuş: "Eskisine nazaran daha fazla çalışıyorum, sonu yok. Götürebileceğiniz en yüksek noktaya götürmek için hep çalışacaksınız, düşüneceksiniz. Bazen bırakacaksınız, kafanızda şuuraltında bir çalışma olacak. Maalesef bu meslekte çok tekrar var. Belki bir sayfayı 150 defa tekrarlayabilirsiniz ama her tekrarda aynı konsantrasyonda çalışacaksınız. Çok fazla iyi piyano çalışmaya da inanmıyorum. Güzel seslerin kendiliğinden oluşmasına alışıyorsunuz. Halbuki bazen çok fena piyanolara düşebilirsiniz. Oradan bile elinizden geldiği kadar güzel bir şey elde etmeniz lazım. Bazen güç oluyor, bazen imkânsız oluyor ama zararı yok, en azından siz deniyorsunuz." İdil Biret, son yıllarda giderek yaygınlaşan klasik müzikle başka tarz müziklerin buluşturulmasına biraz mesafeli dururken "Her şeyde bir zevk faktörü var. Eğer çok zevkli bir şekilde yapılırsa neden olmasın?" diyor: "Ben hiçbir şeye karşı değilim. Hoşlarına gidecek diye biraz ondan biraz ondan karıştırayım olmuyor. Karıştırmadan o müziği yapsınlar ona hiçbir diyeceğim yok. Yahut da çok zevkli olması lazım. Mesela ben caz çok severim ayrıca da. Çok büyük piyanistler vardır caz piyanistleri arasında. Klasik müzisyenler keşke o caz piyanistlerini daha sık dinleseler." _______________ ]İdil Biret, içtenlik ve büyük bir alçakgönüllülükle sorularımızı yanıtladığı sohbetin sonunda ayrılırken Fransız yazar Dominique Xardel' in kendisiyle yaptığı bir uzun söyleşiye dayanan, Türkçesi Can Yayınları'ndan çıkan "Dünya Sahnelerinde bir Türk Piyanisti: İdil Biret" kitabını imzalayarak armağan etti. Halen Amerikan Hastanesi'nde tedavi gören başyazarımız İlhan Selçuk' a da götürmemi rica etti. İmzalarken "acil şifalar" dileğini yazmak yerine duygularını Beethoven'in "Pastoral Senfoni' sinden birkaç nota yazarak iletmeyi tercih etti. http://www.cumhuriyet.com.tr/?xl=empopup&em=cumhuriyet/w/c0907.html
  13. Tekbiiiiiiiiir: Kadınlar Podyuma! (1) AKP elitinin kılık kıyafet sorununu kökünden çözen Tekbir Giyim firmasının İstanbul'da düzenlediği defile sadece kadınların değil, pek çok gerçeğin podyuma çıkmasını sağladı. Yeni Türkiye'nin yüzü! Podyumdaki mankenlerin sunumundan onları izlemeye gelenlerin görünümüne kadar her şey buram buram AKP kokuyor! AKP'lilerin sık sık dile getirdiği sözlerden biri şu: Laik elit! Anlaşılan kendi çevrelerini gizlemek için bu söylemi yeğliyorlar. Defile AKP'nin yayın organlarında ilk gün "özgürlük" başlığı altında verildi. Ertesi gün, Tekbir Giyim'in sahibi, medyanın haber yapış biçimine giydirdi: "Biz o peçeli kadınları çıkartırken, Osmanlı'daki bir geleneği anlatmak istemiştik." O zaman oldu olacak, manken kızlarımızın eline bir ibrikle maşrapa da verseydiniz! Tekbir dünyasını yakından tanıyan ama bugün o dünyaya "dün ya" diyen Ahmet Hakan ortaya bir soru attı: "Tekbir Giyim'in sahibi Mustafa Karaduman'ın 4 eşi var mı yok mu, kendisine sorulsun." Karaduman hemen tekbir getirip yanıtladı: "Haber asparagas... 4 değil, 3 karım var..." Ardından ekledi: "Kime ne?" Anlaşılan, Mustafa Karaduman kardeşimiz, tek bir eş olmaz deyip, tekbir getirip, Tekbir Giyim'in gücünü de kullanıp bakabileceği kadar eş almış! Biz, "Bakabileceğin kadar çocuk yap" diye bir söz biliyorduk, demek ki o âlemde "Bakabileceğin kadar eş al" sözü de geçerli! Kim bilir belki de arkadaşımız, Başbakan'ın "en az üç" sözünü yanlış anladı! Bunlar bizim işimiz değil, geçelim... Kara mizahı bir yana bırakalım; kadının vahşi liberalizmdeki kullanımı ile siyasal İslamdaki kul-lanımı arasındaki dengeye bakalım... Liberalizm, kadını bir "cinsel obje" olarak kullandı. Bir tüketim unsuru... İslamı siyasete bulaştıran kesimler de kadını bir "dinsel obje" olarak kullandı. Kadını çarşafa ve eve kapatarak güç gösterme unsuru... AKP ile birlikte her iki bakışın deyim yerindeyse vahşi yanının birleştiğini ve ortaya şöyle bir tablonun çıktığını görüyoruz: Dinsel ve cinsel bir obje olarak kadının kullanımı! Li-boşizmin ipek çarşaflara sarılıp İslamlaştırılması böyle bir şey olsa gerek! Her şeyi yeniden tarif etmeye alışanlar, yaşam biçimlerini de tahrip edip Türkiye'yi tarifi olanaksız bir karmaşaya sürüklüyorlar. Şu söz eskidendi: Altı kaval üstü şişhane! Yenisi şu: Altı fileli çorap, üstü peçeli eşarp! (1)http://www.cumhuriyet.com.tr/?xl=empopup&em=cumhuriyet/w/c0121.html
  14. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Bir giyim firması mankenlere tesettürlü defile yaptırmış. Zaman zaman bikini mayo da teşhir eden kadınlara başörtülü kıyafetler sergiletmişler. Böyle bir şey dine, Kuran'a, Sünnete, Şeriata, fıkha, ahlâk-ı İslâmiyeye kesinlikle aykırıdır, haramdır. M.Şevket Eygi, Milli Gazete Çalık Grubu, Sabah'ı ve atv'yi almak için bir mucizeye imza attı. Şimdi 'taraflı' yayınla borcunu ödeyecek! Mustafa Mutlu, Vatan Ve görüyoruz ki, Arap şeyhlerinin eşleri, bizim 'ezilmiş, zenci, gerçek halkın temsilcisi' siyasetçilerimizin eşlerinden çok daha mütevazı giyiniyor. Üstelik saçlarının telleri de gözüküyor! Türker Alkan, Radikal
  15. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Avrupalı Türkiye’ye nasıl bakıyor? Geri kalmış bir ülke gibi!.. Peki Çin nasıl bakıyor? Mısır’ a, Sudan’ a, İran’ a, Suriye’ ye baktığı gibi… Almanya , İtalya, Avusturya gibi ülkelerin AKP’yi desteklemelerinin, Tayyip Bey’ i, Abdullah Bey’ i “demokrat” olarak görmelerinin nedeni kendi çıkarları içindir. Erol Manisalı’nın değindiği gibi ABD ve AB’ nin AKP’ye dört elle sarılmalarının nedeni “dinci-işbirlikçi” yönetimle ekonomik ilişkileri içindir. Türkiye’nin kurtuluşu, sosyalist bir partinin yaşama geçmesiyle sağlanır. İngiltere , Fransa, Almanya’ ya gidin, Londra , Paris ve Frankfurt havaalanlarında Türklere karşı uyguladıkları yöntemleri görebilirsiniz… Uçağın kapısı açılıp, körükten çıkınca kurt köpekleri ve polisler karşınıza çıkar… Pasaport kontrolüne gitmeden pasaportlarınıza bakarlar… Türkler Avrupalılar için Üçüncü Dünya Ülkesi’dir… Durum ABD’ de aynıdır, bir başka Avrupa ülkesinde de… THY uçaklarının yanaştığı terminalleri Üçüncü Dünya Ülkeleri de kullanır… ________________ http://www.ilk-kursun.com/2008/04/25/turkiye-nerede-hikmet-cetinkaya/#more-5114
  16. Tüm forum ailesinin 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMINI KUTLARIM...
  17. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    - AKP, gözünü özerk kurumlara dikmiş … Yüzde 47 yi doyurmak kolay değil! / Deniz Som / Cumhuriyet Amerika nın kasası ile ve Avrupa nın yasası ile Türkiye Cumhuriyeti ni yönetemezsiniz! / Satılmış Akgün
  18. Her dakikası iyimser duygularla çevrili ‘Arjantin Hikâyeleri’ni sinemaseverler kaçırmasın Sorin’den iç ısıtan öyküler... tv8 21.40 Arjantin Hikâyeleri - Historias mínimas / Yön: Carlos Sorin / Oyn: Javier Lombardo, Antonio Benedicti, Javiera Bravo, Francis Sandoval, Julia Solomonoff / 2002 Arjantin-İspanya ortak yapımı, 92 dk. Arjantinli ünlü yönetmen Carlos Sorin ’in yönettiği ve Patagonya bölgesinde yaşayan insanların öykülerini, komedi unsuru kullanarak sinemaya uyarladığı “Arjantin Hikâyeleri” , bu akşam tv8’de ekrana geliyor. Daha önce yine “Bombon” adlı yapım ile izlediğimiz Carlos Sorin’in filmi, Arjantin Film Eleştirmenleri Birliği’nin “en iyi film”, “en iyi yönetmen”, “en iyi orjinal senaryo”, “en iyi görüntü”, “en iyi prodüksiyon”, “en iyi ses”, “en iyi müzik” ve “en iyi yeni yetenek” ödüllerini kazandı . “Arjantin Hikâyeleri”, yine aynı yıl San Sebastian Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülüne layık görüldü. İlki gibi Patagonya da geçen filmin kurgusu birbirinden çok farklı üç karakteri aynı şehirde buluşturur. Bunlardan biri yaşlı bir adam olan Don Justo Benedictis dir. Artık neredeyse hiç görememesine, bunamanın eşiğinde olmasına rağmen yaşam şevkini kaybetmemiş bir adam olan Don Justo, ölmeden önce huzura kavuşmak ve kayıp köpeğini bulmak için küçük taşra şehri San Julian a doğru yola çıkar. İkinci öykünün kahramanı genç bir kadın olan Maria dır. Benzin istasyonunda çalışan Maria, bir televizyon yarışmasında büyük ödülü kazanabilecek finalistlerden biri olarak seçilir. Ödül, her işi yapan bir mutfak robotudur. Küçük bir bebeği olan Maria, ona bu harika haberi veren arkadaşının da ısrarıyla, bebeğini de alarak San Julian a yollanır. Üçüncü hikaye Roberto yu anlatır. Ömrü iş seyahatlerinde geçen bir satıcı olan Roberto da San Julian a gitmektedir. Bu şehirde yaşayan çocuklu dul bir kadına aşkını ilan etmeye niyetli olan Roberto nun arabasında, kadının çocuğu için bir de doğum günü pastası vardır. Çocuğun kız mı erkek mi olduğunu hatırlamayan Roberto, futbol şeklindeki pastayı bir kaplumbağaya dönüştürmeye çalışır. Her dakikası iyimser duygularla çevreli filmde, bu üç karakter karşılaşır, etkileşir ve bir anlamda birbirlerine yardım ederler. İnsan ruhunun sımsıcak duygularının elle tutulur bir yoğunluk kazandığı “Arjantin Hikâyeleri”, izleyicisinin içini ısıtır, neşelendirir ve mutlu eder. Kaçırmayın... İyi Seyirler... Antonio Benedicti’in başrolde oynadığı film, üç farklı karakterin öyküsünü anlatıyor. Festival de San Sebastian 2002 : Prix spécial du Jury, Prix Art & Essai, Mention spéciale FIPRESCI / Festival des 3 Continents - Nantes 2002 : Prix Spécial du Jury Guacamole Films et Wanda Vision présentent un film de Carlos Sorin Film magnifique... à l'éclat argentin. TéléramaCocasse, délicat, léger et profond... Faites le voyage ! Le Figaro
  19. Bir varmış bir yokmuş? Bunları ********* neye benzetirim bilirmisiniz... Şapkadan tavşan çıkarmaya... Yahu Şapkadan tavşan cikarma, mendil kaybetme ile olmaz arkadaşlar... Ya da vardır veya yoktur ama bazı şeyleri yanlış yaratmıştır... Mesela mesela niye dişlerimiz çürür?... Her şeyi mükemmel yapan zatı muhterem basit bir anlatımla neden dişlerimizi platinden yapmamış veya dişler niye bakterilere dayanıklı imal etmemişte her birimizi dişçilerde süründürür... *********
  20. Sessiz, üretkep, paylaşımcı ve cömer yapını hiç unutmıyacağım... Hayrıca herkes gibi olmayan, herkesten farklı ama herkesi içine alabileceğin kocaman pamuk yüreğine bizleri koyduğunu hisettirmen ise sana olan sevgimizi büyütmeye yatiyor.... İyiki varsın... Sevgilerimle... DİPNOT...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.